Göklerden Düşen (Esther)
Azahil'in gidişinin ardından Esther kalan yiyeceklerini de mideye attıktan sonra çevresindeki insanları bir süre incelemeyi tercih etti. Genç kız sıradan insanların hayatlarını nasıl yaşadığını merak ediyordu çünkü bir süre önce de kendisi de onlar gibi sıradan bir insandı. Elbette o döneme ait herhangi bir anısı kalmamış olsa da Aledes olmadan önce nasıl bir insan olduğunu merak ediyordu. Gereksiz konuşmaktan hoşlanmazdı fakat çevresindeki insanlarla etkileşime geçme isteği uyanmıştı içinde. Bu hissin kaynağının ne olduğunu bilmiyor olmasına rağmen bu onu daha da ilgi çekici hale getiriyordu. Bu sebepten ötürü oturduğu yerden kalktı ve gözüne kestirdiği bir kadına doğru birkaç adım attı. Üçüncü adımından sonra bir anda kendisini durdurarak adımlarının yönünü garsona doğru yöneltti. Esther kadınla konuşmaktan vazgeçmişti zira oldukça önemli bir şey aklına gelmişti, burada yaşayan insanların dilini bilmiyordu. Elbette arlarında kendisiyle aynı dili konuşan birilerinin olma ihtimali vardı fakat koca yerde bunu arayacak değildi.
Garsonlardan kalacağı odanın bilgisini aldıktan sonra doğruca odasına ilerledi. Güzel bir duş aldıktan sonra yatağına geçerek uzun bir sürenin ardından rahat bir uyku çekti.
Sabah normalden biraz daha geç uyanmıştı. Genç kız yaklaşık iki haftadır zorlu hava koşullarıyla birlikte patika bir yolda yolculuk ediyordu. Her ne kadar Azahil ile karşılaştıktan sonra kısmen daha da rahatlamış olsa da yaptığı yolculuğun yorgunluğunu atmayı başaramamıştı.
Azahil ile dün yemek yedikleri yerde buluştuktan sonra ağızlarına birkaç parça bir şey attılar ve tekrardan yola çıkmak için at arabasına doğru ilerlediler.
Garsonlardan kalacağı odanın bilgisini aldıktan sonra doğruca odasına ilerledi. Güzel bir duş aldıktan sonra yatağına geçerek uzun bir sürenin ardından rahat bir uyku çekti.
Sabah normalden biraz daha geç uyanmıştı. Genç kız yaklaşık iki haftadır zorlu hava koşullarıyla birlikte patika bir yolda yolculuk ediyordu. Her ne kadar Azahil ile karşılaştıktan sonra kısmen daha da rahatlamış olsa da yaptığı yolculuğun yorgunluğunu atmayı başaramamıştı.
Azahil ile dün yemek yedikleri yerde buluştuktan sonra ağızlarına birkaç parça bir şey attılar ve tekrardan yola çıkmak için at arabasına doğru ilerlediler.

- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Azahil’in ayrılmasıyla birlikte, masada yiyeceklerle tek başına kalıyorsun. Artık tüm yiyeceklerin tek efendisi olarak yemek senin için daha lezzetli bir hale gelirken, bordo renkli içeceğin keskin tadı giderek damağını uyuşturup seni daha rahat bir pozisyona getiriyor. Kafanın içinde yaşadığı buğulanma hala daha reflekslerine ve bilincine hakim olmanın önüne geçemese bile, yaşadığın his karşısında yüzünde şapşal bir gülümseme olup olmadığını sorguluyorsun. Yine de, mekandaki diğer kişilere göz attığında, kısmen bir çoğunun seninle aynı kaderi paylaştığını ve bir kısmının da çoktan sarhoşluğun dibine düştüğünü görebiliyorsun. Ancak yine de, mekandaki kişilerin kendi aralarındaki konuşmaları senin için anlaşılır bir dil olmaktan uzakta kalsa bile, her birinin kahkahası ve gülüşmeleri eğlenceli anların içinde olduklarını gösteriyor. Bununla birlikte, birkaç masanın birleşmesiyle genişleyen gruplara rağmen, mekandakilerin aralarındaki iletişimde herhangi bir yılışıklık veya rahatsızlık verici bir durum olmaması dikkatinden kaçmıyor. Bu haliyle, buradakilerin eğlenmeyi adabıyla yaptıkları sonucunu çıkarıyorsun ve esasen bu da senin için yeterli bir son oluyor. Son yudumunla birlikte masadan ayrılıyor ve kalacağın odayı bulmak için garsonlardan bir tanesine doğru ilerliyorsun.
Masana servis yapan garsonlardan birine kalacağın odayı sorduğunda garson kibar bir şekilde “Bardas Bey sizin rahatınıza düşkün biri olduğunu söyledi. Bu yüzden sizin için ayrı bir oda hazırladık Bayan Psella.” diyor. Garsonun bu sözlerle birlikte bahşiş bekleyen bir tavrı olduğunu anlamak senin için kolay oluyor ve garsonun seni eliyle buyur etmesiyle ilerlemeye başlıyorsun. Mekanın içinde bulunan bir merdivenle yukarıya çıkmanızın ardından, kapalı bir kapı sizi karşılıyor ve garson hızlıca birkaç adım atıp önüne geçerek kapıyı senin için açıyor. Kapıdan geçip ardından kapı kapandığında ise, aşağıdan gelen müzik sesleri inanılması güç bir şekilde tamamen kesiliveriyor. Yalıtımın üst düzeyde olduğunu ortaya koyan bu husus, uykunun da herhangi bir sesle veya patırtıyla bozulmayacağını sana gösteriyor.
Vardığınız koridorda sağlı sollu kapılar, konaklama yapılacak odalar gibi görünüyor. Nitekim garson birkaç kapıyı geride bırakmasının ardından, sağdan üçüncü kapıya yöneliyor ve cebinden çıkardığı bir anahtarla kapıyı açtıktan sonra anahtarı sana uzatıyor. Garson bir adım geri çekilerek kapıdan geçmene olanak sağladığı sırada “Herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa, yatağınızın hemen yanında yer alan ipi asılmanız yeterli Bayan Psella.” diyor. Bu sözlerinin ardından ise başını hafifçe eğip yanından uzaklaşan garsonun, bahşişi alacağı kişi olarak Azahil’i seçmiş olduğunu da anlayabiliyorsun.
Odana geçip kapıyı kilitlemenin ardından, kare şeklindeki odanın içinde yatak, dolap ve masadan ibaret olan mobilyaları görüyorsun. Bunun yanında, hemen girişin solunda yer alan bir tuvalet ve ufak bir küvet de sadece senin hizmetinde görünüyor. Odanın içi, tıpkı çarşaflar gibi bembeyaz ve gayet temiz görünüyor. Bu haliyle, odanın özenle seçilip hazırlandığını rahatlıkla anlayabiliyorsun. Vakit kaybetmeden yatağına geçtiğinde ise, yatağın rahatlığı birkaç saniye içerisinde seni kavrıyor ve gözlerin hemen kapanıveriyor.
Gözlerin odana dolan ışıkla açılmaya başladığında, vücudunun uzun zamandır böylesine bir uykuya aç kaldığını hissedebiliyorsun. Işığın geliş açısına bakıldığında, öğle saatlerine birkaç saatin kalmış olduğunu düşünüyorsun. Her ne kadar ilk planın akşamdan bir duş almak olsa bile, yatağın bunu engellemesiyle bu planını hemen uygulamaya koyuyor ve doğruca küvete gidiyorsun. Küveti ılık suyla doldurup kendini içine bıraktığında ise, sonsuz bir rahatlama hissi bütün bedenini sarıyor. Doyasıya yaşamak istediğin ve hiç bitmemesini arzuladığın dakikalar, saniyeler gibi geçip gidiyor. Suyun içinde öylece hareketsiz yatmak bile, bugüne kadar yaptığın en iyi şeymiş gibi hissettiriyor. Bu şekilde geçirdiğinde yaklaşık yarım saatin sonunda ise, biraz da mecbur kalarak kendini yıkıyor ve küvetle olan aşkını sonlandırıyorsun. Artık yenilenmiş bir vücutla ve sonsuz insani zevklerle seyahate devam edebilecek kıvama gelmiş oluyorsun.
Üzerini giyinmenin ardından odandan çıkıyor ve doğruca aşağıya iniyorsun. Akşamın aksine, oldukça sakin olan mekanın içinde birkaç masa hala dolu duruyor. Ancak bu sefer, genellikle uykulu gözlerin hüküm sürdüğü insanların önlerinde kahvaltı için hazırlanmış yiyecekler olduğunu görüyorsun. Gözlerin hızlıca Azahil’i bulduğu anda ise, onun bulunduğu masaya doğru ilerliyorsun. Azahil, başta biraz kaymış bir şekilde oturuyor olsa bile, seni gördüğü anda hemen kendini toparlıyor ve oturuşunu dik bir pozisyona getiriyor. Yüzüne yerleştirdiği bilindik tebessümüyle birlikte Azahil “Ah~~ Bir an hiç uyanmazsın sandım!” diyor. Masaya şöyle bir göz attığında, birkaç çeşit peynir, reçel, tereyağı ve hamur işlerinin masada olduğunu görüyorsun ve Azahil de hemen sağ elini kaldırıp parmağını şıklatarak “Ah~~ Bir kahve alabilir miyiz? Hafif sert olabilir.” diyor. Azahil’in verdiği siparişi hazırlamak için garson hemen harekete geçerken, Azahil senin önünde duran ters tabağı çeviriyor ve yiyecekleri önüne doğru iterken “Ah~~ Akşamdan yerin kaldı mı bilmiyorum ama yine de yiyebildiğin kadar ye.” diyor. Beklediğinden daha fazlasıyla karşılaştığın sofraya kahven de geldikten sonra, bir şeyler yemeye başlıyor ve mideni dolduruyorsun.
Kahvaltı faslınızın da sonlanmasıyla birlikte, Azahil oturduğu yerden kalkıyor ve garsona doğru ilerliyor. Cebinden çıkardığı bir tomar parayı hiç saymadan garsona verdikten sonra eliyle sana gidebileceğinizi işaret ediyor. Mekanın çıkış kapısına vardığınızda ise, size eşlik eden atın da temizlendiğini ve parıldadığını görebiliyorsun. Atı teslim etmiş olduğunuz adam büyük bir hevesle atın iplerini Azahil’e devrederken, Azahil diğer cebinden çıkardığı bir miktar parayı da yine saymadan adama veriyor. Beklediğinin çok daha fazlasına kavuşan adam, birkaç yılışık ve abartılı teşekkürün ardından yanınızdan ayrılıyor ve Azahil de at arabasındaki yerini alıyor. Sen de Azahil’i takip ederek o rahatsız yere bir kez daha oturuyorsun ve yolculuğunuz bu şekilde kaldığınız yerden devam etmeye başlıyor.
Masana servis yapan garsonlardan birine kalacağın odayı sorduğunda garson kibar bir şekilde “Bardas Bey sizin rahatınıza düşkün biri olduğunu söyledi. Bu yüzden sizin için ayrı bir oda hazırladık Bayan Psella.” diyor. Garsonun bu sözlerle birlikte bahşiş bekleyen bir tavrı olduğunu anlamak senin için kolay oluyor ve garsonun seni eliyle buyur etmesiyle ilerlemeye başlıyorsun. Mekanın içinde bulunan bir merdivenle yukarıya çıkmanızın ardından, kapalı bir kapı sizi karşılıyor ve garson hızlıca birkaç adım atıp önüne geçerek kapıyı senin için açıyor. Kapıdan geçip ardından kapı kapandığında ise, aşağıdan gelen müzik sesleri inanılması güç bir şekilde tamamen kesiliveriyor. Yalıtımın üst düzeyde olduğunu ortaya koyan bu husus, uykunun da herhangi bir sesle veya patırtıyla bozulmayacağını sana gösteriyor.
Vardığınız koridorda sağlı sollu kapılar, konaklama yapılacak odalar gibi görünüyor. Nitekim garson birkaç kapıyı geride bırakmasının ardından, sağdan üçüncü kapıya yöneliyor ve cebinden çıkardığı bir anahtarla kapıyı açtıktan sonra anahtarı sana uzatıyor. Garson bir adım geri çekilerek kapıdan geçmene olanak sağladığı sırada “Herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa, yatağınızın hemen yanında yer alan ipi asılmanız yeterli Bayan Psella.” diyor. Bu sözlerinin ardından ise başını hafifçe eğip yanından uzaklaşan garsonun, bahşişi alacağı kişi olarak Azahil’i seçmiş olduğunu da anlayabiliyorsun.
Odana geçip kapıyı kilitlemenin ardından, kare şeklindeki odanın içinde yatak, dolap ve masadan ibaret olan mobilyaları görüyorsun. Bunun yanında, hemen girişin solunda yer alan bir tuvalet ve ufak bir küvet de sadece senin hizmetinde görünüyor. Odanın içi, tıpkı çarşaflar gibi bembeyaz ve gayet temiz görünüyor. Bu haliyle, odanın özenle seçilip hazırlandığını rahatlıkla anlayabiliyorsun. Vakit kaybetmeden yatağına geçtiğinde ise, yatağın rahatlığı birkaç saniye içerisinde seni kavrıyor ve gözlerin hemen kapanıveriyor.
Gözlerin odana dolan ışıkla açılmaya başladığında, vücudunun uzun zamandır böylesine bir uykuya aç kaldığını hissedebiliyorsun. Işığın geliş açısına bakıldığında, öğle saatlerine birkaç saatin kalmış olduğunu düşünüyorsun. Her ne kadar ilk planın akşamdan bir duş almak olsa bile, yatağın bunu engellemesiyle bu planını hemen uygulamaya koyuyor ve doğruca küvete gidiyorsun. Küveti ılık suyla doldurup kendini içine bıraktığında ise, sonsuz bir rahatlama hissi bütün bedenini sarıyor. Doyasıya yaşamak istediğin ve hiç bitmemesini arzuladığın dakikalar, saniyeler gibi geçip gidiyor. Suyun içinde öylece hareketsiz yatmak bile, bugüne kadar yaptığın en iyi şeymiş gibi hissettiriyor. Bu şekilde geçirdiğinde yaklaşık yarım saatin sonunda ise, biraz da mecbur kalarak kendini yıkıyor ve küvetle olan aşkını sonlandırıyorsun. Artık yenilenmiş bir vücutla ve sonsuz insani zevklerle seyahate devam edebilecek kıvama gelmiş oluyorsun.
Üzerini giyinmenin ardından odandan çıkıyor ve doğruca aşağıya iniyorsun. Akşamın aksine, oldukça sakin olan mekanın içinde birkaç masa hala dolu duruyor. Ancak bu sefer, genellikle uykulu gözlerin hüküm sürdüğü insanların önlerinde kahvaltı için hazırlanmış yiyecekler olduğunu görüyorsun. Gözlerin hızlıca Azahil’i bulduğu anda ise, onun bulunduğu masaya doğru ilerliyorsun. Azahil, başta biraz kaymış bir şekilde oturuyor olsa bile, seni gördüğü anda hemen kendini toparlıyor ve oturuşunu dik bir pozisyona getiriyor. Yüzüne yerleştirdiği bilindik tebessümüyle birlikte Azahil “Ah~~ Bir an hiç uyanmazsın sandım!” diyor. Masaya şöyle bir göz attığında, birkaç çeşit peynir, reçel, tereyağı ve hamur işlerinin masada olduğunu görüyorsun ve Azahil de hemen sağ elini kaldırıp parmağını şıklatarak “Ah~~ Bir kahve alabilir miyiz? Hafif sert olabilir.” diyor. Azahil’in verdiği siparişi hazırlamak için garson hemen harekete geçerken, Azahil senin önünde duran ters tabağı çeviriyor ve yiyecekleri önüne doğru iterken “Ah~~ Akşamdan yerin kaldı mı bilmiyorum ama yine de yiyebildiğin kadar ye.” diyor. Beklediğinden daha fazlasıyla karşılaştığın sofraya kahven de geldikten sonra, bir şeyler yemeye başlıyor ve mideni dolduruyorsun.
Kahvaltı faslınızın da sonlanmasıyla birlikte, Azahil oturduğu yerden kalkıyor ve garsona doğru ilerliyor. Cebinden çıkardığı bir tomar parayı hiç saymadan garsona verdikten sonra eliyle sana gidebileceğinizi işaret ediyor. Mekanın çıkış kapısına vardığınızda ise, size eşlik eden atın da temizlendiğini ve parıldadığını görebiliyorsun. Atı teslim etmiş olduğunuz adam büyük bir hevesle atın iplerini Azahil’e devrederken, Azahil diğer cebinden çıkardığı bir miktar parayı da yine saymadan adama veriyor. Beklediğinin çok daha fazlasına kavuşan adam, birkaç yılışık ve abartılı teşekkürün ardından yanınızdan ayrılıyor ve Azahil de at arabasındaki yerini alıyor. Sen de Azahil’i takip ederek o rahatsız yere bir kez daha oturuyorsun ve yolculuğunuz bu şekilde kaldığınız yerden devam etmeye başlıyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
Garsonun kendisinden hiçbir beklentisi olmaması her ne kadar hoşuna gitmemiş olsa da bu durumu pek fazla irdelememeyi seçmişti zira pek parası bulunmuyordu, bahşiş vermek gibi bir niyeti de yoktu. Gerçi bahşiş vermek istememesinin nedeni yeteri kadar parası olmaması değil, karşısındaki adamın bahşiş vermeye değer bir şey yapmamış olmasıydı. Garson kesinlikle kendisine kötü davranmamıştı fakat iyi de davrandığı söylenemezdi.
Odasına geçtikten sonra ilk yaptığı şey kapısını kilitlemek olmuştu. Arkasını döndüğünde ise gözüne ilk çarpan şey yatak olmuştu, uzun süredir rahat bir yatakta uyumanın hayalini kuruyordu. Azahil sorduğunda olabildiğince lüks bir yerde kalmak istediğini söylemesinin nedeni de buydu zaten. Esther yatağı görür görmez derince iç çekerek kendisini yatağa bıraktı.
Sabah gözlerini açtığında ne kadar rahatladığını fark etti. Uzun zamandır gerek zihni, gerekse vücudu rahat bir uykuya muhtaç duruma düşmüştü. Fakat bu rahatlık genç kız için yeterli değildi, hala vücudunu kaplayan o pisliklerden temizlenmeyi başaramamıştı. Aslında bunu dün gece yapmayı planlıyordu fakat yatağı gördüğü anda kendisini bırakma dürtüsü ağır basmıştı. Bu sebepten ötürü sabah ilk iş küveti doldurmuş ve suya girerek vücudunu temizlemeye başlamıştı.
Kendisini temizledikten ve biraz keyif yaptıktan sonra kahvaltısını yapmak için odasından çıktı ve alt kata doğru ilerledi. Alt kata iner inmez gözleriyle Azahil'i aradı, orada kendisini beklediğinden adı gibi emindi. Kısa bir süre etrafa bakındıktan sonra haklı çıktığını da fark etti. Azahil gerçekten de kendisini bekliyordu.
Azahil ile güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra hesabı ödeyerek içeriden ayrıldılar. At arabasına tekrardan binmeleri pek uzun sürmedi fakat Esther durumdan pekte memnun değildi. Her ne kadar yüzünden birkaç gün daha dinlenmek istediği anlaşılıyor olsa da sesini çıkarmadan yola devam etmeye karar verdi.
Odasına geçtikten sonra ilk yaptığı şey kapısını kilitlemek olmuştu. Arkasını döndüğünde ise gözüne ilk çarpan şey yatak olmuştu, uzun süredir rahat bir yatakta uyumanın hayalini kuruyordu. Azahil sorduğunda olabildiğince lüks bir yerde kalmak istediğini söylemesinin nedeni de buydu zaten. Esther yatağı görür görmez derince iç çekerek kendisini yatağa bıraktı.
Sabah gözlerini açtığında ne kadar rahatladığını fark etti. Uzun zamandır gerek zihni, gerekse vücudu rahat bir uykuya muhtaç duruma düşmüştü. Fakat bu rahatlık genç kız için yeterli değildi, hala vücudunu kaplayan o pisliklerden temizlenmeyi başaramamıştı. Aslında bunu dün gece yapmayı planlıyordu fakat yatağı gördüğü anda kendisini bırakma dürtüsü ağır basmıştı. Bu sebepten ötürü sabah ilk iş küveti doldurmuş ve suya girerek vücudunu temizlemeye başlamıştı.
Kendisini temizledikten ve biraz keyif yaptıktan sonra kahvaltısını yapmak için odasından çıktı ve alt kata doğru ilerledi. Alt kata iner inmez gözleriyle Azahil'i aradı, orada kendisini beklediğinden adı gibi emindi. Kısa bir süre etrafa bakındıktan sonra haklı çıktığını da fark etti. Azahil gerçekten de kendisini bekliyordu.
Azahil ile güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra hesabı ödeyerek içeriden ayrıldılar. At arabasına tekrardan binmeleri pek uzun sürmedi fakat Esther durumdan pekte memnun değildi. Her ne kadar yüzünden birkaç gün daha dinlenmek istediği anlaşılıyor olsa da sesini çıkarmadan yola devam etmeye karar verdi.

- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Azahil ile birlikte bir kez daha yollara düşmenizle birlikte, bu kez ikiniz açısından da sessizlik hakim oluyor ortama. Senin aksine Azahil halinden memnun bir tavırla gülümseyerek dururken, bunun genel simasından mı yoksa geçirdiği geceden mi olduğu konusunda tereddütlerin olmuyor değil. Ancak yarım saat kadar süren bu sessizliğin ardından Azahil kafasını çevirmeden bakışlarını sana doğrulturken “Ah~~ Döneyim istersen, bu ne hal?” diyerek asık suratına atıfta bulunuyor. Ardından ise atlara bağlı ipi sırf laf olsun diye sallar gibi yaptıktan sonra ise “Ah~~ Ya da hızlı hızlı gidelim, bilemedim.” diyor.
Off Topic
Dilersen seyahat faslını hızlandırmamız halen mümkün, bilgin olsun.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
Azahil'in kendisine yönettiği soruya cevaben "Sanırım fazla yorulmuşum. Son bir haftamda yağmurun altında ıslanmaktan ve çamurun içerisinde yuvarlanmaktan başka bir şey yapmadım." dedi. Genç kız hala geçirdiği haftanın yorgunluğunu üzerinden atamamıştı, zira o bu zorlu koşullara pek alışkın biri değildi. Yine de bir gün öncesine nazaran daha dinç olduğunu hissedebiliyordu. Yaptığı banyo sayesinde kısmen yumuşaklaşan saçları da rüzgar estikçe dalgalanıyor ve tekrardan insan olduğunu hatırlatıyordu.
Esther arkasına yaslanarak yolu izlemeye koyuldu. Genç kız konuşmaya pek niyetli değildi fakat Azahil konuştuğu takdirde ona cevap vermekten yana da bir sakıncası yoktu. Yine de pek konuşmak istemediği bakışlarından net bir şekilde belli oluyordu.
Esther arkasına yaslanarak yolu izlemeye koyuldu. Genç kız konuşmaya pek niyetli değildi fakat Azahil konuştuğu takdirde ona cevap vermekten yana da bir sakıncası yoktu. Yine de pek konuşmak istemediği bakışlarından net bir şekilde belli oluyordu.
Off Topic
Hızlanalım o zaman.

- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Yeniden başlayan yolculuğunuz, bu kez derin sohbetler yerine gündelik, havadan sudan tadında geçen konuşmalarla sürüyor. Yol boyunca birkaç kez kendiniz ve atlar için zorunlu ihtiyaçlar nedeniyle yaptığınız duraksamalar dışında, aralıksız olarak ilerliyor. Nitekim, gecenin çökmesiyle birlikte düzleşen yollar ve havada yayılan insan sesleri, artık yolculuğunuzun sonlarına geldiğine işaret ediyor. Kar ile kaplı tarım topraklarındaki insanların kendi dillerindeki konuşmalarının yanı sıra, gece olmasına rağmen halen daha bir şeyler yapıyor olmaları seni meraklandırıyor. Fakat merakını esas cezbeden şey ise, birkaç metre daha ilerlemenizle birlikte görüşüne giren şelale oluyor. Sağ tarafına düşen ufuk noktasına yakın bir yerde, iki büyük dağın ardından akan şelalenin getirdiği sular, hemen sol tarafına doğru hareket ederek denize kavuşmayı arzular gibi akmaya başlıyor. Bu anda, insanların akan nehirden tarlalarına su çekmek ve bunu depolamak için çalıştıklarını da anlayabiliyorsun.
İlerlemeniz şehre doğru devam ederken, artık şehir de gözünün önünde daha görünür hale geliyor. Geceye rağmen yapılardan çıkan ışıklar, hayatın halen daha akmaya devam ettiğini gösterirken, bu kez dikkatini çeken şey Viernoit’daki yapılaşma oluyor. Şehri ikiye ayıran nehrin kenarlarından başlayarak yapılmış olan yapılar, oldukça birbirine yakın ve sık bir görüntü çiziyor. Şehrin içinde üç katı geçmeyen yapıların yanında, birçok noktasında uzun kuleler bulunması da dikkatini çeken bir başka husus oluyor. Ancak şehrin genişlediği noktaların yükseltiler arasında kaldığını göz önüne aldığında, yapılaşmanın bu denli sık olmasını da anlayabiliyorsun. Zira şehir, sarp dağlar arasında kalmış ve onlar tarafından korunur gibi görünürken, özellikle doğaya zarar verilmemesine dikkat edilmiş gibi görünüyor. Bunun yanında, binaların bakımlı görüntüleri de, yapılaşmanın kontrol altında tutulduğunu da gösteriyor.
Azahil ile birlikte Viernoit’nın iç kısımlarına doğru ilerlemeyi sürdürüyorsunuz. Şehirde belirgin bir meydan denilebilecek bir alanının bulunmaması, doğa koşullarının getirdiği yapılaşmadan ileri gelmiş görünüyor. Buradaki halkın, herhangi bir yapının yapılabileceği en ufak alanı bile kullanıyor olması, hem şehrin ihtiyaçları olduğunu hem de doğaya zarar vermeden bunu yapmaya çalıştıklarını gösteriyor. Ancak bu durum, ilerlemekte olduğunuz yolların giderek daralmasına ve neredeyse bir at arabasının anca geçebileceği mesafeler varmasına neden oluyor. Hatta zaman zaman kendini perdesi açık bir evin dahi içindeymiş gibi hissedecek kadar dar yollardan ilerlemeye başlıyorsunuz. Tam bu esnada ise Azahil “Ah~~ Viernoit’ya hoşgeldin Esth’im! Şehrimizi nasıl buldun?” diye soruyor.
İlerlemeniz şehre doğru devam ederken, artık şehir de gözünün önünde daha görünür hale geliyor. Geceye rağmen yapılardan çıkan ışıklar, hayatın halen daha akmaya devam ettiğini gösterirken, bu kez dikkatini çeken şey Viernoit’daki yapılaşma oluyor. Şehri ikiye ayıran nehrin kenarlarından başlayarak yapılmış olan yapılar, oldukça birbirine yakın ve sık bir görüntü çiziyor. Şehrin içinde üç katı geçmeyen yapıların yanında, birçok noktasında uzun kuleler bulunması da dikkatini çeken bir başka husus oluyor. Ancak şehrin genişlediği noktaların yükseltiler arasında kaldığını göz önüne aldığında, yapılaşmanın bu denli sık olmasını da anlayabiliyorsun. Zira şehir, sarp dağlar arasında kalmış ve onlar tarafından korunur gibi görünürken, özellikle doğaya zarar verilmemesine dikkat edilmiş gibi görünüyor. Bunun yanında, binaların bakımlı görüntüleri de, yapılaşmanın kontrol altında tutulduğunu da gösteriyor.
Azahil ile birlikte Viernoit’nın iç kısımlarına doğru ilerlemeyi sürdürüyorsunuz. Şehirde belirgin bir meydan denilebilecek bir alanının bulunmaması, doğa koşullarının getirdiği yapılaşmadan ileri gelmiş görünüyor. Buradaki halkın, herhangi bir yapının yapılabileceği en ufak alanı bile kullanıyor olması, hem şehrin ihtiyaçları olduğunu hem de doğaya zarar vermeden bunu yapmaya çalıştıklarını gösteriyor. Ancak bu durum, ilerlemekte olduğunuz yolların giderek daralmasına ve neredeyse bir at arabasının anca geçebileceği mesafeler varmasına neden oluyor. Hatta zaman zaman kendini perdesi açık bir evin dahi içindeymiş gibi hissedecek kadar dar yollardan ilerlemeye başlıyorsunuz. Tam bu esnada ise Azahil “Ah~~ Viernoit’ya hoşgeldin Esth’im! Şehrimizi nasıl buldun?” diye soruyor.
Viernoit
Viernoit'ya doğru akan şelale
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
At arabasının yan koltuğunda pineklerken düşünmek için bolca zamanı vardı. Her ne kadar Azahil ile zaman zaman muhabbet etse de Esther'in düşük sosyalleşme becerilerinden ötürü sohbet genelde pek uzun sürmüyor ve ortama sessizlik hakim oluyordu. Zaten konuşmayı pek seven birisi olmadığından ötürü halinden memnundu. O başkalarıyla konuşmaktansa kendi iç sesiyle iletişime geçmeyi ve kendisini tanımayı daha ilgi çekici buluyordu. Elbette bu yöntemin yanlış olduğunu anlaması pek uzun sürmemişti, zira Azahil ile olan konuşmasında düşüncelerini sesli bir şekilde dile getirdikten sonra kendisini daha iyi tanımayı başarabilmişti. Açıkçası kendisiyle tartıştığı için Azahil'e minnettardı. Bu sayede gerçekte nasıl bir insan olduğunu daha iyi anlamayı başarabilmişti. Sonunda kibrini de kabullenmeyi başarmıştı. Her ne kadar mantığı kibirli olmanın aptalca olduğunu söylüyor olsa da genç kızın değişmeye niyeti yoktu. Bunca zamandır boş bir kabuk gibi hissettiği kalbi sonunda insancıl bir duyguyla dolmuştu. Bu duyguyu keşfetmesini sağlayan şey iblisiyle birleşmesi olması biraz manidar olsa da genç kız pek bunu pek umursamıyordu. Olduğu gibi yaşamaya devam edecekti fakat hissettiği bu sonsuz kibir onu nereye kadar götürecek?
Havanın kararmasıyla birlikte ikili şehre yaklaşmaya başlamıştı. Yoğun kardan ötürü pamuk tarlası gibi görünen tarlaların içerisinde insanlar kendi dillerinde bir şeyler tartışıyor gibi gözüküyor olsa da dili anlamadığından ötürü dikkatini onlara vermeyi başaramamıştı. Onun yerine iki büyük dağın arasından akan şelale daha çok dikkatini çekmişti. Şelaleyi gördüğü anda tarlalardaki insanların nehirden tarlalarına su çekmeye çalıştığını da anlamayı başarmıştı. Yine de bu saatte bunu yapmalarını garip karşılamıştı.
Kısa bir süre daha ilerledikten sonra şehrin ışıkları gözükmeye başlamıştı. Gece olmasına rağmen hala şehrin canlı olduğunu görmek kendisini biraz şaşırtmış olsa da pek garipsememişti. Şehir dağların arasına inşa edilmiş ve doğaya olabildiğince az zarar verilmişti. Şehir planlamasından pek anlayan birisi olmamasına rağmen gördüğü anda bunu anlamayı başarabilmişti, ki bu da işlerini ne kadar iyi yaptıklarını gösterir. Şehirdeki binalara göz gezdirdiğinde hiçbir binanın üç katı geçmediğini gördü fakat bu üç katlı ufak binaların aralarından sivrilen uzun kuleler mevcuttu. Kuleler şehrin savunması için kullanılıyor gibi görünüyordu.
Dar sokaklardan yolculuklarına devam ederlerken Azahil'in sorduğu soruyla birlikte dikkatini şehirden çekerek Azahil'e yöneltti. Kısa bir süre suratına boş boş bakındıktan sonra hafifçe gülümseyerek "Aclania'daki herhangi bir yere kıyasla daha rahat hissettiğimi söyleyebilirim." dedi. Esther daha fazla yorum eklemekten sakındı, zira şehrin içerisine karışmadan bir yorum yapamayacağını düşünüyordu.
Havanın kararmasıyla birlikte ikili şehre yaklaşmaya başlamıştı. Yoğun kardan ötürü pamuk tarlası gibi görünen tarlaların içerisinde insanlar kendi dillerinde bir şeyler tartışıyor gibi gözüküyor olsa da dili anlamadığından ötürü dikkatini onlara vermeyi başaramamıştı. Onun yerine iki büyük dağın arasından akan şelale daha çok dikkatini çekmişti. Şelaleyi gördüğü anda tarlalardaki insanların nehirden tarlalarına su çekmeye çalıştığını da anlamayı başarmıştı. Yine de bu saatte bunu yapmalarını garip karşılamıştı.
Kısa bir süre daha ilerledikten sonra şehrin ışıkları gözükmeye başlamıştı. Gece olmasına rağmen hala şehrin canlı olduğunu görmek kendisini biraz şaşırtmış olsa da pek garipsememişti. Şehir dağların arasına inşa edilmiş ve doğaya olabildiğince az zarar verilmişti. Şehir planlamasından pek anlayan birisi olmamasına rağmen gördüğü anda bunu anlamayı başarabilmişti, ki bu da işlerini ne kadar iyi yaptıklarını gösterir. Şehirdeki binalara göz gezdirdiğinde hiçbir binanın üç katı geçmediğini gördü fakat bu üç katlı ufak binaların aralarından sivrilen uzun kuleler mevcuttu. Kuleler şehrin savunması için kullanılıyor gibi görünüyordu.
Dar sokaklardan yolculuklarına devam ederlerken Azahil'in sorduğu soruyla birlikte dikkatini şehirden çekerek Azahil'e yöneltti. Kısa bir süre suratına boş boş bakındıktan sonra hafifçe gülümseyerek "Aclania'daki herhangi bir yere kıyasla daha rahat hissettiğimi söyleyebilirim." dedi. Esther daha fazla yorum eklemekten sakındı, zira şehrin içerisine karışmadan bir yorum yapamayacağını düşünüyordu.

- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Azahil aldığın cevaptan pek de memnun ve tatmin olmamış gibi düşen bakışlarını toparlamaya çalışıyor. Azahil’in bu halinden de Viernoit için övgüler dizmeni, şehri bol bol methetmeni beklediğini anlayabiliyorsun. Ne var ki Azahil birkaç saniye daha yüzü asık bir şekilde kalmasından sonra kendisini toparlıyor ve sana basitçe bir tebessüm gönderdikten sonra elindeki ipleri öylesine sallıyor. Yaklaşık yarım dakikalık bir ilerlemeden sonra ise, başkaca at ve at arabalarının bulunduğunu üç katlı bir yapının önüne geldiğinizde Azahil at arabasını durduruyor. Sana hafif bir bakış atmasından sonra ise “Ah~~ Buradan sonrasına yaya olarak devam edelim. Belki şehrimizi daha iyi tanırsın!” diyor, halen daha bolca övgü beklediğini belli eden bir ses tonuyla.
Azahil ile birlikte at arabasından inmenizin ardından, orta yaşlarda tıknaz bir adam yanınızda beliriyor ve Azahil ile kendi dillerinde konuşmaya başlıyor. Daha önce duyduğun ve anlamadığın bu dile rağmen, konuşma esnasında Azahil’in yüzüne düşen ve pek de görmeye alışık olmadığın bir ciddiyet dikkatinden kaçmıyor. Adamla neredeyse bir dakika kadar bu yüz ifadesiyle konuşan Azahil, at arabasını işaret ettikten sonra yanına doğru geliyor. Yüzündeki ifadeyi yumuşatmaya ve sana hafif de olsa bir tebessüm göndermeye çalışsa bile, Azahil bunda pek başarılı olamıyor. Aldığı derin bir nefesin ardından, sanki çoktan sormuşsun da cevap alamamışsın gibi darlanmış bir şekilde konuşmaya başlayan Azahil “Buraya yarım günlük mesafede olan bir yerleşkede iblis saldırısı gerçekleşmiş! Yerleşkede yaşayan tek bir canlı bile bulamamışlar.” diyor. Derin bir iç çekişle birlikte, Azahil’in iki cümleyle anlattığı manzara bir şekilde seni geçmişe götürürken, Azahil sanki tek sıkıntının bu olmadığını belli edercesine kafasını iki yana sallamaya başlıyor. Bakışların istemsizce Azahil’in üstünde yoğunlaşırken Azahil de derin bir nefesle sana doğru dönüyor ve “Bölgeye inceleme için birçok Aludir gönderilmiş… Ve dahası, Clevania Hükümdarı görüşme için buraya geliyormuş.” diyor. Bu sözlerinden sonra ise Azahil biraz daha daralmış gibi sık sık nefes alıp vermeye başlarken “Seni burada bırakmam pek mümkün değil. O yüzden benimle geliyorsun.” diyor. Azahil’in bu zamana kadarki konuşma şekli ile şu anki arasındaki dağlar kadar fark açıkça ortayken, son sözlerindeki emrivaki hava da dikkatinden kaçmıyor. Azahil yüzüne bir kez daha baktıktan sonra ilerlemek için hareketlenmeye başlıyor ve tüm bu tavrından da aksi bir şey yapmanı istemiyor gibi görünüyor.
Azahil ile birlikte at arabasından inmenizin ardından, orta yaşlarda tıknaz bir adam yanınızda beliriyor ve Azahil ile kendi dillerinde konuşmaya başlıyor. Daha önce duyduğun ve anlamadığın bu dile rağmen, konuşma esnasında Azahil’in yüzüne düşen ve pek de görmeye alışık olmadığın bir ciddiyet dikkatinden kaçmıyor. Adamla neredeyse bir dakika kadar bu yüz ifadesiyle konuşan Azahil, at arabasını işaret ettikten sonra yanına doğru geliyor. Yüzündeki ifadeyi yumuşatmaya ve sana hafif de olsa bir tebessüm göndermeye çalışsa bile, Azahil bunda pek başarılı olamıyor. Aldığı derin bir nefesin ardından, sanki çoktan sormuşsun da cevap alamamışsın gibi darlanmış bir şekilde konuşmaya başlayan Azahil “Buraya yarım günlük mesafede olan bir yerleşkede iblis saldırısı gerçekleşmiş! Yerleşkede yaşayan tek bir canlı bile bulamamışlar.” diyor. Derin bir iç çekişle birlikte, Azahil’in iki cümleyle anlattığı manzara bir şekilde seni geçmişe götürürken, Azahil sanki tek sıkıntının bu olmadığını belli edercesine kafasını iki yana sallamaya başlıyor. Bakışların istemsizce Azahil’in üstünde yoğunlaşırken Azahil de derin bir nefesle sana doğru dönüyor ve “Bölgeye inceleme için birçok Aludir gönderilmiş… Ve dahası, Clevania Hükümdarı görüşme için buraya geliyormuş.” diyor. Bu sözlerinden sonra ise Azahil biraz daha daralmış gibi sık sık nefes alıp vermeye başlarken “Seni burada bırakmam pek mümkün değil. O yüzden benimle geliyorsun.” diyor. Azahil’in bu zamana kadarki konuşma şekli ile şu anki arasındaki dağlar kadar fark açıkça ortayken, son sözlerindeki emrivaki hava da dikkatinden kaçmıyor. Azahil yüzüne bir kez daha baktıktan sonra ilerlemek için hareketlenmeye başlıyor ve tüm bu tavrından da aksi bir şey yapmanı istemiyor gibi görünüyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.




