Ağzından dökülmeye başlayan cümleler, vücudunun farklı yerlerinde varlığını belli eden yeşilin dalgalanmasına neden oluyor. Dışarıdan bakan bir göz, bu dalgalanmaların görsel bir şölen olduğunu ve mucizevi bir şeyin gerçekleştiğini söylese bile, esasen tüm bu dalgalanmaların Rugorim’in saf öfkesini yansıttığını bilmek sana yetiyor. Vücudundaki hükmünü sürdürmek adına verdiğin çabaya karşılık, attığın kahkahalar zihninin içerisinde Rugorim’inkiyle karışıyor. Bu anda Rugorim’in sesi bir kez daha yankılanıyor ve “Yanlış! Tamamen yanlış!” diye haykırıyor adeta. Ancak öfkenin ve arzunun yarattığı bir ses tonunun vahşiliği ile seslenmeye devam eden Rugorim “Tüm bu hissettiklerin bana ait! Bu benim öfkem! Benim vahşetim! Ve hepsinden önemlisi benim gücüm!” diyor. Sözlerindeki inanmışlık ve özgüven, ruhunun titremesine neden olurken Rugorim “Sen sadece istenmeyen bir tesadüfsün. Var olmaması gereken bir ruh! Benden gasp ettiklerini ister isteyerek ister gebererek verecek olan zavallı bir insansın! Bunu hiçbir zaman unutma!” diyor. Rugorim’in sözleriyle, ruhunun da yeşile bulandığını fark ettiğin anda artık zihninde yankılanmaktan ziyade, bizzat zihnin olmaya çalışan Rugorim’in “Kimi bulursan bul… Veya ne yaparsan yap! Ufacık bir aralıkta bile, sadece çaldıklarını değil, en ufak zerreni bile alacağım! Sakın unutma!” diyor. Bedeninin yeşili giderek artmaya başlarken, Rugorim’in bu sözlerinin bir an için kendi sözlerin olup olmadığını düşünmeye başlıyorsun. Vücudun yeşile bulandıkça, zihninin karanlığa düştüğünü bir kez daha hissediyorsun.
Kendini Keşfeden Biri (Mihr)
- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
Köşeleri ve çıkıntıları belli olan karanlıktan yapılmış bir odanın içinde buluyordu kendisini. Gözü hiçbir şeyi görmese bile hisleri, kapana kısıldığını ve bu küçücük odadan asla dışarı çıkamayacağını ona söylüyordu. Hissettiği onca öfke temelli duygudan arınmış bir şekilde ayakta dikiliyordu. Kaçacak bir yeri yoktu. Ele geçirilmiş gibi hissediyordu. İstemsiz bir şekilde bir çıkışı bulabilmek adına hareket etmek istiyordu. Halbuki odanın kapısı nerede biliyordu. Kendine olan tüm güvenini kaybetmiş bir şekilde çıkışa ulaşmaya çalışırken kulağına gelmeye başlayan uğultular daha net ve gürültü bir hal alıyordu. Attığı her adımda kendisinden bir parçayı geride bırakıyordu sanki. Arkasından gelen canavar, kendisinin bıraktığı o parçalarla besleniyor gibiydi. Umutsuzca hızlandırdı adımını kapıya varana dek. Korkuya sarıldı o sırada. Öfke ve vahşetten kaçmaya çalıştı. Hiç olmadığı biri gibi olmak istedi. Ağlamak istedi. Belki de ölmeden önce yapmalıydı.
Bir adım bile atacak hali kalmayınca kavramıştı kapının kulpunu. Arkasındaki canavarın varlığını, derisine çarpan sıcak nefesinden ve ağzından çıkan masum olmayan hırıltılardan daha iyi anlıyordu. Yine de içinde biriken korku, kapının kulpunu çevirmeyi sağlayan motivasyonu sağlıyordu. Uğultuların giderek arttığı o saniyede kapıyı açmak için hamlede bulunuyordu. Lakin bu eyleminin ardından beklenmeyen şey, kapıyı açmasıyla birlikte karşısına çıkan yüzlerce başka kapı oluyordu. Tam o sırada uğultular Rugorim'in sesine dönüşüyordu. Umutsuzluk ve korkuyla beslenen bir canavarmışçasına Rugorim, kelimelerini Mihr için kuruyordu.
Ayakta durmak için bile özel bir çaba harcayan Mihr, kapının kolunu bırakıp arkasına yavaşça döndüğünde görüyordu o tanıdık yüzü. Zihninden asla atamadığı o canavarın yüzünü... Bir anda geride bıraktığı tüm öfke ve hiddet, yeşil bir hava dalgasıyla derisinden içeri giriyordu. İçi bir anda ateşle dolup kavrulmaya başlıyordu. Düşünceleri silikleşiyor, benliğiyle savaşıyordu. Mihr, yeşili sindiriyordu. Önünde duran iblisle giderek yakınlaşıyor, onunla bütünleşiyordu. Bu siyah oda küçülerek onu sıkıştırmaya başlıyordu.
Beyninin bir yanı bunun ne olduğunu biliyordu. Tekrar dönüşmeye başlıyordu. Bu iyi bir şey miydi? Bilmiyordu. Sanırsa şu noktadan sonra izlemekten başka bir seçeneği olduğunu sanmıyordu. Mihr'in ilk önceliği elbette bir şehre varmaktı. Fakat kontrol onda değilse ne yapabilirdi ki?
Bir adım bile atacak hali kalmayınca kavramıştı kapının kulpunu. Arkasındaki canavarın varlığını, derisine çarpan sıcak nefesinden ve ağzından çıkan masum olmayan hırıltılardan daha iyi anlıyordu. Yine de içinde biriken korku, kapının kulpunu çevirmeyi sağlayan motivasyonu sağlıyordu. Uğultuların giderek arttığı o saniyede kapıyı açmak için hamlede bulunuyordu. Lakin bu eyleminin ardından beklenmeyen şey, kapıyı açmasıyla birlikte karşısına çıkan yüzlerce başka kapı oluyordu. Tam o sırada uğultular Rugorim'in sesine dönüşüyordu. Umutsuzluk ve korkuyla beslenen bir canavarmışçasına Rugorim, kelimelerini Mihr için kuruyordu.
Ayakta durmak için bile özel bir çaba harcayan Mihr, kapının kolunu bırakıp arkasına yavaşça döndüğünde görüyordu o tanıdık yüzü. Zihninden asla atamadığı o canavarın yüzünü... Bir anda geride bıraktığı tüm öfke ve hiddet, yeşil bir hava dalgasıyla derisinden içeri giriyordu. İçi bir anda ateşle dolup kavrulmaya başlıyordu. Düşünceleri silikleşiyor, benliğiyle savaşıyordu. Mihr, yeşili sindiriyordu. Önünde duran iblisle giderek yakınlaşıyor, onunla bütünleşiyordu. Bu siyah oda küçülerek onu sıkıştırmaya başlıyordu.
Beyninin bir yanı bunun ne olduğunu biliyordu. Tekrar dönüşmeye başlıyordu. Bu iyi bir şey miydi? Bilmiyordu. Sanırsa şu noktadan sonra izlemekten başka bir seçeneği olduğunu sanmıyordu. Mihr'in ilk önceliği elbette bir şehre varmaktı. Fakat kontrol onda değilse ne yapabilirdi ki?
- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Zihnindeki kapılar ve içinde bulunduğun o makus oda, giderek karanlığı ile seni sarmalamaya başlıyor. Karanlığı hissettiğin her an ise yeşilin daha fazla parladığını fark ediyorsun. Gözlerini kamaştıran yeşil, bedeninin her uzvuna usulca yayılırken, yarattığı yok oluşu iliklerine kadar hissetmeye başlıyorsun. Dışarıdan bakıldığında yeşilin muhteşem gösterisi, zihnin karanlığı ile birleştiğinde tüm bu gösterinin öfkesi ve vahşeti yayılmaya başlıyor. Zihnin düştüğü karanlık, giderek gözlerine de sirayet ediyor ve artık yeşil senin için esas var olana dönüşmeye başlıyor. Mihr ise… Belki de hiç olmamış gibi…
Gözlerin mutlak siyahın içinde açıldığında, değil etrafını uzuvlarını bile göremiyorsun. Elini yüzüne ne kadar yaklaştırsan da, mutlak siyah tüm ışığı çoktan yok etmiş oluyor. Gözlerinin bir şeyler gördüğünü bilsen bile, uzuvsuz ve belki de ruhsuz bir hal alıyor varlığın. Birkaç saniye öncesine kadar yaşadıkların dahi aslında hiç var olmayan Mihr’in kuruntularından ibaret görünüyor. Bomboş bir zihnin sadece mutlak siyahla dolması dışında hiçbir şey hissetmiyorsun. Acı… Öfke… Nefret… Sevinç… Mutluluk… Bunların hepsi soyut ve var olmayan kavramlar gibi geliyor. Tıpkı Gyugnal gibi, Aludir olmak gibi ve hatta Mihr gibi… Mutlak siyah tek gerçek kalıyor geriye. Tek ve kaçınılmaz.
Gözlerin mutlak siyahın içinde açıldığında, değil etrafını uzuvlarını bile göremiyorsun. Elini yüzüne ne kadar yaklaştırsan da, mutlak siyah tüm ışığı çoktan yok etmiş oluyor. Gözlerinin bir şeyler gördüğünü bilsen bile, uzuvsuz ve belki de ruhsuz bir hal alıyor varlığın. Birkaç saniye öncesine kadar yaşadıkların dahi aslında hiç var olmayan Mihr’in kuruntularından ibaret görünüyor. Bomboş bir zihnin sadece mutlak siyahla dolması dışında hiçbir şey hissetmiyorsun. Acı… Öfke… Nefret… Sevinç… Mutluluk… Bunların hepsi soyut ve var olmayan kavramlar gibi geliyor. Tıpkı Gyugnal gibi, Aludir olmak gibi ve hatta Mihr gibi… Mutlak siyah tek gerçek kalıyor geriye. Tek ve kaçınılmaz.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
Ele geçirilmiş bedeni ve hapsedilmiş ruhuyla birlikte eski dostu siyahı daha iyi tanıyordu. Göz kamaştıran karanlık, ona giderek yakınlaşıyordu. En zayıf anını beklermişçesine sarıyordu etrafını. Gerçek bir canavar olan bu siyah, bedenini kaplarken zihninden silinmiş anılarla baş başa kalmıştı. Kapana kısılmış hisleriyle düşünceleri birbirine düşman kesilmişti. Mantığın artık ufak bir toz parçasından ibaret olduğu bu odada karanlığın hükmünü kabul etmiş, yalnızlıkla bütünleşmeye başlamıştı. Sessizliğin getirdiği gürültü hiç olmadığı kadar ruhuna eziyet verirken zihninde beliren milyonlarca soru işareti onu tanıdık bir kabusa sürüklüyordu. İçine düştüğü boşluk, içinde bulunduğu bu derin kuyu hiç olmadığı kadar gerçek gelmeye başlıyordu.
Bu kabusun içinde yavaş yavaş, amansız karanlığın bir parçasına dönüşmeyi bekliyordu. Soyutlanmış duygularıyla birlikte bu siyah akıntının bir dalgası olmak istiyordu. Çabaladığı onlarca şeyi umursamadan hiçliğe karışmak istiyordu. Tekrar Mihr olmak istemiyordu. Hissiz kalmak istiyordu. Tekrar doğmaktan değil, tekrar ölmek istemiyordu. Mihr, tüm duygularının esiri olmuş aciz ruhundan kurtulduğu o sırada belki de sarılacak bir dal arıyordu. Fakat tutunabileceği tek dal, onu belki de ölüme götürecek olan bu yeşildi. Tutunmaktan başka bir çaresi var mıydı? Çare aramalı mıydı, bilmiyordu. Hissiz olmayı sevmişti.
- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Hissizliğin içinde, kendini tamamen zihni yutan siyaha bırakıyorsun. Ve sonrası… Senin için derin bir sessizlikten ibaret oluyor. Bir şeylerin halen var olduğunu bilsen bile, bu var olanın uyku mu yoksa ölüm mü olduğu bilinmezlik olarak peydah oluyor. Var ile yok arasından sıyrılıp, yokluğa kavuşmak…
Off Topic
Konu sonlanmıştır.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
