Kelimeler ağzından döküldüğü andan itibaren daha da rahatlayacağını ve konuşma sırasını ona devredeceği için sakinleşeceğini düşünüyordu. Fakat tam aksine ağzından çıkan her kelime sanki somut birer bıçak olup göğsüne batmış gibiydi. Karşıdaki adamın tepkisizliği, yaydığı aura, sert mizacı... Hepsi kanının çekilmesine sebep oluyordu. Hatta düşünecek bir şey kalmamış gibi söylediği şeylerin anlamını sorguluyordu. Yanlış bir şey söylemek istememesi bir yana nedensizce söylediği her şeyi anlamsız bulmuştu. Belki de bu yaşlı adamın verdiği tepkiden kaynaklanıyordu. Ya da tepksizliğinden... Damarlarındaki tüm kan karşısındaki adama tepki veriyordu. Sanki hareket etmeyi kesmiş gibilerdi. Bünyesindeki tüm hormonlar tepe taklak olmuş gibiyken nasıl harekete geçmeleri gerektiğini bilmiyorlardı. Vücudu da olmak üzere tüm bu yönetimi ve idareyi bu adam kontrol ediyordu. İblis diyarına gidişi, onların kontrol altına alınması... Hepsi bu yaşlı adamın elinin içindeydi. Bu kadar ezik bir duruma geleceğini hiç düşünmezdi. Hiç bu kadar doğal bir şekilde aşağılanacağını düşünmezdi. Bu kadar eforsuz... Sessizlik giderek ölümcül bir gaza dönüşüyordu. Birinin konuşması için içinden yalvarırken sonunda bu durumu biri bozuyordu.
Cysa'nın yaşı henüz genç gözüküyordu. Oldukça da heyecanlı gibiydi. Yine de anlamsız ve mantıkla örtüşmeyen kelimelerini duymak kendisi için epey zorlu bir süreç olacak gibi duruyordu. Bunun yanında hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi ve sanki peri masalında bir prensesmişçesine davranması sinirlerini harekete geçiren unsurlardan oluyordu. Yine de hiçbir tepki veremezdi, vermemeliydi çünkü karşısında bir komutan duruyordu ve onun yaydığı derinlik ağzını açmasına engel oluyordu. Ayrıyeten onu savunmak için bile bir çaba harcamıştı. Komutana bir nebze katılırken bazı kısımlarda çekine çekine çelişkiye düşmüştü. Kesinlikle onunla aynı değildi. Onun gibi vurdumduymaz bir aptal değildi. Onun gibi saygısız ve aptal değildi. Onun gibi bir aptal kesinlikle değildi. Komutanın sözlerinin ardından Cysa konuşmaya devam ediyordu. Burada şaşırdığı kısım kızın kendinde bu duruma karışma haddini nasıl bulduğu olmuştu. Şaşırdığı diğer kısım ise ağzından dökülen bazı anahtar kelimelerdi.
"ACINASI"
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Derin nefesler al.. Evet derin nefesler sana iyi gelecek. O ne dediğini bilmeyen salak amcığın teki. Sakin ol.
Hayır, sinirlenme.. Hayır, hayır,hayır,hayır,hayır,hayır,hayır.
DUR!
Tam o sırada gözlerini kapatmış kendisiyle boğuşurken bir yandan da komutanın aurasıyla baş ederken ağzını açıp bir şey dememek için zor duruyordu. Sinirliyken diyeceği şeyler için pişman olabilirdi. Kendisine engel olmalıydı. Fakat olamazdı.
Tam kendisi de söze girecek gibi olurken Lenith denilen kız araya giriyordu. Kendisiyle bir nebze de olsa aynı fikirde olan birinin olması onun bir şekilde rahatlatmıştı. Fakat hala içinde Cysa'nın ektiği öfke tohumları bulunuyordu. Bu tohumları da komutanın tehditkar ve hiddetli ses tonu yok ediyordu. Konuşmaya başlamasıyla birlikte tüm odağı tekrar oraya kaymış olunca içinde az önce yeşeren tüm duygu tomurcukları silinmişti. Tekrar az önceki gibi hissetmekle kalmayıp o korkutucu hisse alışmamış olduğunu anlamak onu iyice korkutuyordu. Bu adamın bir kölesiydi sanki. Ve o ne derse yapmakla yükümlü gibi hissediyordu. Komutan sözlerini bitirdikten sonra bakışlarını onun üzerine çeviriyordu.
Komutan herkesin aynı şeyleri yaşadığına, buranın gerçek olduğuna ve buraya ait olduğuna inanmasını istemişti. Onun ağzından çıkan her kelimenin yalan olmadığına bir şekilde emindi. Sanki aklındaki tüm kiri pası temizlemişti. Nedense o an kuş gibi hissetmişti. Sanki sorması gereken hiçbir şey yokmuş gibiydi. Her şey bir anlama oturacak ve sonunda o da mutlu olacaktı. Onun bu sözlerindeki samimiyeti sonuna kadar hissetmişti. Öyle ki az önceki katılıktan sonra bu konuşma içine su serpmişti. Bunların yanında ayrıyeten bir şey öğrendiğini düşünüyordu. Bir ismi vardı. Sanırsa ona söylediği şey ismiydi. Mihr.. Hafıza kaybından dolayı hiçbir şey hatırlamıyordu. Belki de her uyanana bir kod isim koyuyorlardı. Ambalaj veya sıra numarası gibi. Yine de onunla bütünleşen lakap Mihr gibi duruyordu.
Komutan sözlerini tamamladıktan sonra başka tanıdık bir ses duyuyordu. Onu görünce ne kadar gerilse de yine katlanması gereken bir durum olduğunu biliyordu. Yapacak bir şey yoktu. Biraz dişini sıkacak ve az önce olanların hepsini sindirecekti. Şimdi sadece akışına bırakıp sorun yaratmamaya çalışacaktı. Belki bazı şeyleri daha iyi anlardı. İsminin Guygnal olduğunu öğrendiği adamla komutanın arasındaki geçen diyalogun ardından Guygnal, ikna olmuş bir şekilde gelmesini söylüyordu. Açıkçası her şeyi bu komutandan duymayı yeğlerdi. Bu çöp torbasından ziyade Agrupnia oldukça bilgili ve cömert bir adam izlenimi sergiliyordu. Yine de istemeye istemeye denileni yapmalıydı. Bunun bir zorunluluğa dönüştüğünü düşünüyordu. Komutana dönüp saygı çerçevesinde kafasını eğecekti. "İyi günler Komutan Agrupnia. Çıkardığım sorunlar yüzünden özür dilerim."
Ardından ise Gyugnal'ın yanına ekşi bir suratla döndükten sonra hiç beklemeden sorularını sormaya başlayacaktı.
"Burası neresi ve bu surların sebebi ne?"
"Buradan ne zaman özgür bir şekilde ayrılabilirim?"
ve en önemlisi..
"Bana ne olacak?"
Cysa'nın yaşı henüz genç gözüküyordu. Oldukça da heyecanlı gibiydi. Yine de anlamsız ve mantıkla örtüşmeyen kelimelerini duymak kendisi için epey zorlu bir süreç olacak gibi duruyordu. Bunun yanında hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi ve sanki peri masalında bir prensesmişçesine davranması sinirlerini harekete geçiren unsurlardan oluyordu. Yine de hiçbir tepki veremezdi, vermemeliydi çünkü karşısında bir komutan duruyordu ve onun yaydığı derinlik ağzını açmasına engel oluyordu. Ayrıyeten onu savunmak için bile bir çaba harcamıştı. Komutana bir nebze katılırken bazı kısımlarda çekine çekine çelişkiye düşmüştü. Kesinlikle onunla aynı değildi. Onun gibi vurdumduymaz bir aptal değildi. Onun gibi saygısız ve aptal değildi. Onun gibi bir aptal kesinlikle değildi. Komutanın sözlerinin ardından Cysa konuşmaya devam ediyordu. Burada şaşırdığı kısım kızın kendinde bu duruma karışma haddini nasıl bulduğu olmuştu. Şaşırdığı diğer kısım ise ağzından dökülen bazı anahtar kelimelerdi.
"ACINASI"
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Derin nefesler al.. Evet derin nefesler sana iyi gelecek. O ne dediğini bilmeyen salak amcığın teki. Sakin ol.
Hayır, sinirlenme.. Hayır, hayır,hayır,hayır,hayır,hayır,hayır.
DUR!
Tam o sırada gözlerini kapatmış kendisiyle boğuşurken bir yandan da komutanın aurasıyla baş ederken ağzını açıp bir şey dememek için zor duruyordu. Sinirliyken diyeceği şeyler için pişman olabilirdi. Kendisine engel olmalıydı. Fakat olamazdı.
Tam kendisi de söze girecek gibi olurken Lenith denilen kız araya giriyordu. Kendisiyle bir nebze de olsa aynı fikirde olan birinin olması onun bir şekilde rahatlatmıştı. Fakat hala içinde Cysa'nın ektiği öfke tohumları bulunuyordu. Bu tohumları da komutanın tehditkar ve hiddetli ses tonu yok ediyordu. Konuşmaya başlamasıyla birlikte tüm odağı tekrar oraya kaymış olunca içinde az önce yeşeren tüm duygu tomurcukları silinmişti. Tekrar az önceki gibi hissetmekle kalmayıp o korkutucu hisse alışmamış olduğunu anlamak onu iyice korkutuyordu. Bu adamın bir kölesiydi sanki. Ve o ne derse yapmakla yükümlü gibi hissediyordu. Komutan sözlerini bitirdikten sonra bakışlarını onun üzerine çeviriyordu.
Komutan herkesin aynı şeyleri yaşadığına, buranın gerçek olduğuna ve buraya ait olduğuna inanmasını istemişti. Onun ağzından çıkan her kelimenin yalan olmadığına bir şekilde emindi. Sanki aklındaki tüm kiri pası temizlemişti. Nedense o an kuş gibi hissetmişti. Sanki sorması gereken hiçbir şey yokmuş gibiydi. Her şey bir anlama oturacak ve sonunda o da mutlu olacaktı. Onun bu sözlerindeki samimiyeti sonuna kadar hissetmişti. Öyle ki az önceki katılıktan sonra bu konuşma içine su serpmişti. Bunların yanında ayrıyeten bir şey öğrendiğini düşünüyordu. Bir ismi vardı. Sanırsa ona söylediği şey ismiydi. Mihr.. Hafıza kaybından dolayı hiçbir şey hatırlamıyordu. Belki de her uyanana bir kod isim koyuyorlardı. Ambalaj veya sıra numarası gibi. Yine de onunla bütünleşen lakap Mihr gibi duruyordu.
Komutan sözlerini tamamladıktan sonra başka tanıdık bir ses duyuyordu. Onu görünce ne kadar gerilse de yine katlanması gereken bir durum olduğunu biliyordu. Yapacak bir şey yoktu. Biraz dişini sıkacak ve az önce olanların hepsini sindirecekti. Şimdi sadece akışına bırakıp sorun yaratmamaya çalışacaktı. Belki bazı şeyleri daha iyi anlardı. İsminin Guygnal olduğunu öğrendiği adamla komutanın arasındaki geçen diyalogun ardından Guygnal, ikna olmuş bir şekilde gelmesini söylüyordu. Açıkçası her şeyi bu komutandan duymayı yeğlerdi. Bu çöp torbasından ziyade Agrupnia oldukça bilgili ve cömert bir adam izlenimi sergiliyordu. Yine de istemeye istemeye denileni yapmalıydı. Bunun bir zorunluluğa dönüştüğünü düşünüyordu. Komutana dönüp saygı çerçevesinde kafasını eğecekti. "İyi günler Komutan Agrupnia. Çıkardığım sorunlar yüzünden özür dilerim."
Ardından ise Gyugnal'ın yanına ekşi bir suratla döndükten sonra hiç beklemeden sorularını sormaya başlayacaktı.
"Burası neresi ve bu surların sebebi ne?"
"Buradan ne zaman özgür bir şekilde ayrılabilirim?"
ve en önemlisi..
"Bana ne olacak?"


