Uyanış (Mihr)

User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

06 Sep 2022, 09:59

Gözlerini yavaş yavaş açmaya başladığında, vücudundaki bitkinliğin tüm uzuvlarına sirayet etmiş olduğunu hissedebiliyorsun. Göz kapakların açılmamak için bir hayli gayret gösterirken zihninin yavaş yavaş açılmaya başladığını fark ediyorsun. Karanlıkla başlayan anıların, tüm belleğini ele geçirmiş gibi davranırken, bir anda kısıtlı anıların hücuma kalkıyor ve karanlıktan sonra yaşananlar ile gözlerin sonuna kadar açılıyor! Derin bir nefes alarak tüm yaşananların bir rüya veya kabus olup olmadığını kontrol ederek yatağında doğruluyorsunuz. Ancak bu anda, aldığın her nefesin gerçek olduğunu ve zihninde geçen onca şeyin de bu gerçekliğin bir parçası olduğunu idrak ediyorsun.

Gerçekliği bir şekilde içine sindirmeye çalışırken, etrafını hızlıca yokladığında, küçük bir odanın içinde tek başına olduğunu görüyorsun. Yattığın yatağın hemen yanında bir başka yatak olsa da, üzerinde yatan veya yatıp kalktığını düşündüğün kimse bulunmuyor. Bu nedenle, odada tek başına kaldığını ve senden başka kimse olmadığını anlayarak kendini ve uyandığın yeri kontrol etmeye başlıyorsun.

Yataktan doğrulabildiğin kadar doğrulduğunda, öncelikli olarak vücudundaki bandajları fark ediyorsun. Karın bölgen ve göğüs bölgen ayrı ayrı bandajlarla sarılı bir vaziyette bulunuyor, ancak bu bandajlardan herhangi bir kan sızıntısı veya başkaca bir şey göremiyorsun. Bir anda, istemsizce karanlıkta karşılaştığın iblis ve onun sana yaptıkları gözünün önüne geliyor. İblisin seni neredeyse ölesiye dövdüğü ve ardından karanlıkta çürümeye terk ettiği anlar tekrar zihninde canlanırken, tüylerinin ürperdiğini hissedebiliyorsun. Ancak buna rağmen, kendini şöyle bir yokladığında vücudunda ne bir yara izi ne de pek bir acı hissediyorsun. Sanki tüm bu bandajlarda sadece şekil için takılmış gibi geliyor gözüne. Genel olarak zor geçen bir akşamın sabahında uyanmaktan farksız hissettiklerin, sana yaşadıklarının gerçek olup olmadığını bir kez daha sorgulatıyor.

Gerçekliğe dair soruların bir kez daha gün yüzüne çıkarken, bakışların uyandığın yatağa yöneliyor. Tek kişilik ahşap bir çerçeveye sahip, beyaz çarşaflar ve yastık kılıflarıyla oldukça temiz bir görüntüsü olan yatakta yer yer kıyafetlerinin bıraktığı kir izlerini görebiliyorsun. Ancak bu anda yatağın ve yastığın oldukça rahat olduğunu bir kez daha hissedebiliyorsun. Uyandığın ve yanında bulunan boş yatağın tam karşısında, taş döşeli bir duvar bulunduğunu görüyorsun. Sol tarafındaki duvarda ise büyük bir pencere olduğunu ve pencerenin hemen önünde de kahverengi bir perdeyle odaya girmeye çalışan güneş ışıklarına engel olunmaya çalışıldığını görebiliyorsun. Sağ tarafında ise büyük bir giyinme dolabı görüyorsun. Büyük dolabın birden fazla kişinin eşyalarını alabileceğini düşünüyorsun. Bununla birlikte, dolabın işlemeleri ve kahverengi yapısı, dolabın kaliteli olduğunu anlatmaya yetiyor. Giyinme dolabı, hemen arkandaki duvarla sağındaki duvarın bitişiğine yerleştirilmiş olup, dolabın sağ tarafında bir adet ahşap kapı görüyorsun. Ahşap kapı da kaliteli ve işlemeli bir halde görünüyor gözüne.

Bakışların yavaşça tavana döndüğünde ise, tavanın da tıpkı duvarlar gibi taşla döşeli olduğunu ve yer yer konulan ahşap kolonlarla güçlendirildiğini görebiliyorsun. Tavandan sarkan, ancak pek kullanılmadığı belli olan dört kollu avizenin ise her bir kolunda gaz lambaları olduğunu görebiliyorsun. Avize ve ince bombeli camları olan gaz lambalarının üzerindeki toz, odanın en kötü yanı gibi görünüyor. Uyandığın odanın yerleri ise düz bir desene sahip ahşapla kaplanmış ve açık kalan alanın birçoğu parlak kırmızı renkli bir halı ile döşenmiş görünüyor. Halıda en ufak bir tozun dahi görünmemesi, odanın temizlenmiş olduğunu gösteriyor. Ancak avizedeki toza bakılırsa, odayı temizleyen kişinin burayı es geçtiğini düşünmeden edemiyorsun.

Gözlerin odaya ve gerçekliğe biraz daha alıştığında, odaya yansıyan güneş ışıklarından sabah vakitlerinin olduğunu anlayabiliyorsun. Ancak uyandığın yerin neresi olduğu, buraya nasıl geldiğin, buraya seni kimlerin getirdiği, burada ne işin olduğu ve bunun gibi diğer sorulara aradığın cevaplar, anılarının başladığı karanlıktan farklı olmuyor. Ancak bir şekilde nefes alabiliyorsun ve bir şekilde uyanmış durumdasın. Bu yüzden geriye kalan, bundan sonrasının ne olacağını öğrenmek veya bundan sonrasını bizzat şekillendirmek oluyor.

Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılamaz.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

07 Sep 2022, 01:10

İki yukarı bir aşağı giden göz kapakları beyninin gösterdiği dirence karşı koyamıyordu. Vücudunun her yerinde yorgunluğun bir kan gibi dolaştığını hissedebiliyordu. Fakat tüm bunların aksine zihni oldukça parlak bir şekilde her şeyin karşısında duruyordu. O kadar parlaktı ki zihni, uzun zamandır bu kadar aydınlık bir şey hissetmemişti içinde. Sahi ya, karanlıkta geçen onca süre sonra.. Bir saniye.. Nasıl yani? Gözleri sonuna kadar açılırken bir anda tüm yorgunluk hissi zihninde yok oluyordu. Kalbinin hızlanmasının yanı sıra adrenalin, tüm vücudunu sarıp nefes alışverişlini bile etkilemişti. Tüm o yaşananlar, o iblis, o karanlık boşluk ve ölümü.. Ölümünü görmüştü. İblisin biri kafasını eziyordu. Bunca şey rüya olmalıydı. Hepsi gerçek olamayacak kadar saçma ve korkutucuydu. Fakat bir o kadar da rüyadan uzak ve net bir şekilde parlıyordu zihninde. Can havliyle yataktan doğrulurken o karanlık, boğucu kapsülün içinde geçirdiği zamandan anıları hatırlamaya başlıyordu. Sorduğu soruları, ona verilen cevaplar ve aldığı tepkiler.. Hatırladığı her şey gözünün önünde belirip bir tokat da onlar atıyor gibiydi. Hızlıca etrafına baktı. Küçük bir odada yatağın üstünde yatıyordu. Başka bir yatak daha vardı ama oldukça derli ve toplu gözüküyordu. Hal böyle olunca burada kalan tek kendisi olduğunu anlıyordu.

Bir başka dikkatini çeken şey ise üstünde bulunan bandajlardı. Vücudunun birden fazla yerinde sarılmış olan bandajların hiçbirinde kan sızıntısı veya benzeri şeyler bulunmuyordu. Hatta ağrı bile hissetmiyordu. Yine de elini o bez parçalarının üstünde gezdirirken o lanet yaratığın yumrukları ve tekmeleri beliriyordu gözünde. Nasıl cani oluşunu, nasıl dehşetle bu kadar bütünleşebildiğini, nasıl vahşiliği özümsediğini tekrar tekrar hissediyordu içinde. Gözlerini kapattı bir süre. Tüm o anıları aklından silmek istedi. Fakat imkansızdı. Her silmek istediğinde bir tekme darbesi iniyordu kafasına. Her silmek istediğinde yüzünün ortasında yumruk patlıyordu. Ne zaman o anıları silmek istese kafası bir iblis tarafından eziliyordu.

Ürperen tüylerinin yanında aslında hepsinin birer gerçek dışı bir deneyim olmasını umdu. Ne şekilde olduğunu önemsemiyordu. Fakat bu yaşananların gerçek olabilme ihtimali bile onu geriyordu. Yaşadığı onca olay... İlk başta üstüne koşan insanlar, kurak toprak, harap haldeki dağlar ve ağaçlar... Ardından Tak! Simsiyah ve karanlık bir kapsülde esir. Sonrasında bir iblis onu dövmeye başlar vee Tak! Kendisini bandajlara sarılmış bir şekilde odada bulur. Yine aynı şeyin olmayacağı ne malumdu? Yine anlamsız bir yerde uyanıp başka bir şeyleri çözmeye mi çalışacaktı? Yine siyah onun üstüne binip onu mu yönetecekti? Her öldüğünde başka bir yerde tekrar mı doğuyordu? Bu onu gerçekten bir tanrı yapar mıydı? Kesinlikle insan değildi. Peki ya neydi?


Yatağının üstüne baktığında kıyafetlerinin bıraktığı kiri net bir şekilde seçebiliyordu. Yine de yatağın ve yastığın oldukça rahat olması onu kir içinde yatma pişmanlığından kurtarmıştı. Bir dolap gözüne çarpıyordu. Oldukça kaliteli olduğu belliydi. İçinde ne olduğunu görmek için harekete geçen bir merak duygusu sarmıştı kendisini. Dolabın yanında ise kaliteli bir ahşap kapı görmüştü. "Dışarısıyla olan iletişimim buradan olacak." Diye düşündü. Tavana baktığında ise duvarlarla kombinlenmiş bir şekilde taş döşenmişti. Ahşap kolonlar ise sanki bu tavanın düşmemesi için elinden gelen her şeyi yapıyormuşçasına dimdik duruyorlardı. Ardından gaz lambalarını tutan avize gözüne çarpıyordu. Odanın diğer bölgelerinin aksine oldukça tozlu olduğu oturduğu yerden bile anlaşılıyordu. Anlaşılan yapılan temizliğin ciddiyeti boylarının yettiği kadardı.

Artık her şeyi biraz daha mantıklı bir zemine oturtmaya çalışırken hala aklındaki kilit sorular yanıt almamıştı. Aklındaki soru işaretleri daha büyümekle kalmayıp daha acı verici bir forma bürünmüşlerdi. Her şey biraz daha komplikeleşmiş ve anlaması zor hale gelmişti. Cevap arama konusunda azıcık olan umudu onu terk etmişti. Çaresizliğin verdiği o eziklik yerine yaratığın onu cidden öldürebilmiş olmasını dilerdi. Yine de.. Bir şekilde yaşıyordu. Bu bir şeyin sonu olmayacak kadar pozitifti. Güneş ışınları dikkatini dağıtan ilk şey oluyordu. Sayesinde gün saatinin henüz erken olduğunu anlayabiliyordu. Ayağa kalkmadan önce üstündeki bandajlardan kurtulmayı hedeflemişti. Onları gördüğünde aklına o yaratığın tarifsiz öfkesi zihnine hücum ediyordu. Sonrasında ise ilk gördüğü andan itibaren içi içini yiyen o hareketi yapmak için perdenin önüne geçecekti. Neredeydi? Bu sefer her şey biraz daha netti. En azından dışarıyı görebilecekti. Ayrıntıları zihninde çözebilecekti. En azından gerçekten yaşadığını kendisine biraz daha kanıtlayabilecekti. Yavaşça perdeyi kenara çekip pencereden dışarıyı izleyecekti. Ardından ise dolabın kapısını açmak için harekete geçebilirdi.
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

08 Sep 2022, 09:56

Odanın içinde gezdirdiğin gözlerin zihnindeki soru işaretlerinin sayısını arttırmaya devam ediyor. Ancak zihninin içinden gelen bir insani iç güdü, yataktan kalkmanı söylüyor. Bunun için öncelikli olarak bandajlarını bir kez daha yokluyorsun ve herhangi bir açık yara olup olmadığını dışarıdan anlamaya çalışıyorsun. Eline gelen bir yara veya başka bir maraz olmayınca, herhangi bir acı hissinin de oluşmamasına güvenerek bandajlarını çıkarmaya başlıyorsun. Her ihtimale karşı yavaşça açtığın bandajların altından çıkabilecek ufak bir sürprize bile kendini hazırlıyorsun, fakat tüm bandajlarını çıkardığında, sadece bandajların teninde bıraktığı izi ve kızarıklığı görüyorsun. Bu haliyle, vücudun ne yaralanmış ne de onca darbe maruz kalmış gibi bir görüntü oluşturuyor. Bunun iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğuna karar vermek tamamen sana kalmış oluyor.

Bandajları bir kenara bırakmanın ardından odaya giren Güneş ışıklarını bir hayli engelleyen perdeye yanaşıyorsun. Perdeyi tutup yavaşça aralarken, Güneş ışıkları daha ışıltılı bir şekilde gözüne çarpıyor ve göz bebeklerin bu ışıltı karşısında küçülmeye başlarken karşına çıkan manzaraya bakıyorsun. Pencerenin ardındaki manzarada gözüne ilişen ilk şey yeni doğmuş olan Güneş’in parlaklığı olsa da, kısa bir süre sonra yüksek surların varlığını fark edebiliyorsun. Bulunduğun yerden yaklaşık 50 metre kadar uzakta duran surlar, sanki sağa ve sola doğru sonsuzluğa uzanır gibi duruyor. Bununla birlikte, yerden bir hayli yüksek olan surun heybeti karşısında yutkunmadan edemiyorsun. Bir an için pencereyi açıp yere bakma, ne kadar yüksekte olduğunu kestirme gibi düşüncelere girsen bile, pencerenin herhangi bir kulpunun bulunmaması, pencerenin açılamadığını sana gösteriyor. Ancak buna aldırmadan dışarıya baktığında, surların ardındaki yeşili, ufukta varlıklarını belli eden dağların kahverengiliğini ve huzurun varlık bulmuş hali olarak görünen ormanın gösterişini görebiliyorsun. Ömründe ilk defa karşılaşmış gibi şaşkınlık ve heyecanla baktığın tüm doğa seni selamlarken, bir anda tekrar varlığını idrak ettiğin yüksek surlar, son derece üstün güvenlikli bir bölgede olduğunu gösteriyor.

Pencereden görünen manzarayı kendi halinde bırakıp, odanın içerisindeki dolaba doğru yöneliyorsun. Kesimi, oyması, desenleri, boyası ve cilasıyla kalitesini hoyratça sergilemekten çekinmeyen dolabın kapağını açıyorsun. Dolabın kapağını açmanın ardından sol tarafına denk gelecek şekilde düzenli ve son derece muntazam bir şekilde asılmış farklı şekillerde kıyafetler görüyorsun. Kıyafetlere baktığında bazılarının sana olabileceğini görüyorsun. Dolayısıyla bu kıyafetlerin alelade buraya konulmadığını ve senin kullanman için yerleştirildiğini anlayabiliyorsun.


Dolabın içerisinde gördüğün kıyafetler
Image


Kıyafetleri incelemeye başladığın sırada, hemen yan tarafında kalan kapıdan gelen tıkırtıyla ilgin kapıya doğru yöneliyor. Dışarıdan gelen ve ayağını yere sürüyerek yürüdüğünü belli eden adımlama sesleri giderek daha net bir şekilde duyuluyor ve sonunda adımlar odanın kapısının hemen önünde duruyor. Bir iç çekişi andıran sesin ardından kapının iki kere tıklanarak çalındığını ve akabinde kapının arkasındaki bir erkek şahsın “Müsaitsen giriyorum.” dediğini duyuyorsun. Sesin sahibi erkeğin kalın sayılabilecek bir sesi olsa da, kelimeleri olduğunda hızlı bir şekilde söylemesi sözlerinin anlaşılmasını bir nebze zorluyor gibi geliyor kulağa. Zira adamın iki kelimelik cümlesini zihnin ancak birkaç saniye içinde idrak edebiliyor. Ne var ki, kapının ardındaki kişi senden gelecek bir cevabı beklemeden kapıyı yavaşça aralıyor ve kapıdan içeriye girip bayık bakışlarla sana bakmaya başlıyor. Karşında kirli sakalları olan, nispeten kirli, yağlı, dalgalı ve uzun saçları bulunan, üzerinde kırışık siyah kıyafetlerden başka bir şey giymemiş 190 cm boylarında ve boyuna uygun sayılabilecek kiloda bir adamın belirmesiyle, bir anda bakışların büyüyor. Adam ise seni gördüğüne şaşırmak bir yana, yüzünde beliren ekstra hiçbir mimik bulunmaksızın gözlerinin içine bakıyor ve ardından hiçbir şey söylemeden yanından geçip giderek boş yatağa yöneliyor. Yatağın hemen yanına gelen adam bir anda kendini patates çuvalı gibi yatağa bırakıyor ve iki kolunu başının altındaki yastığın altına sokarken “Ooooh… Amma da rahat!” diyor hızlı hızlı. Gözleri bir an önce uykuya dalmak ister gibi duran adam bir şekilde buna karşı koymak ister gibi kafasını iki yana sallayıp ayık kalmaya çalışırken hafifçe bakışlarını bir kez daha sana yöneltiyor ve ardından “Benim adım Gyugnal… Aludir Araştırma Bölüğü 2. Takım Kaptanı’yım.” diyor.


Gyugnal
Image

Kendini tanıtmasının ardından yatakta hafifçe gerinen ve gözlerini kapatan Gyugnal “Normalde Phemena gelecekti ama başka kişilerle ilgilenmesi için onu görevlendirmişim… Niye bilmiyorum…” diyor. Ardından angarya bir işin getirdiği ağırlıkla derin bir nefes alan Gyugnal gözlerini hafifçe açıp sana bakıyor ve “Eee… Ne yaptın?” diyor dünyanın en boş sorusunu bir hayli anlamlıymış gibi dile getirerek.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

09 Sep 2022, 01:02

Perdeleri eliyle tuttuğunda neyle karşılaşacağını bilmediği için oldukça endişe duyuyordu. Yine beyninin sınırlarını aşan birkaç resim görmek istemiyordu hafızasında. Aslında ne görmek istediğini de bilmiyordu. Aklındaki onca soru fırtınası neye odaklanması gerektiğini oldukça engelliyordu. Sadece küçük meraklı hislerini tatmin etmeye çalışıyordu. En azından şimdilik bunu yapabiliyordu. Belirsizlikten kurtulacağını ümit ediyordu halbuki. Oysa hayatı belirsizliğin üstüne kurulmuş bir şekilde devam etmiyor muydu? Kafasını susturmaya çalıştı. Perdeyi yavaş yavaşa ararlarken yüzüne vuran güneş ışınları gözlerine anlık olarak flaş etkisi yaratıyordu. Kısa bir aydınlığın ardından ilk gözüne çarpan şeyler oldukça büyük olan surlar olmuştu. Gözünü onlardan ayırmaya çalışıyordu fakat devasa büyüklükleri tüm dikkatini üstünde toplamıştı. Bir şekilde bakışlarını ayırabildiği sırada aşağıya doğru bakarken ne kadar yüksekte olduğunu çözmeye çalışıyordu. Yükseklik korkusu yoktu fakat ilk defa ayrıntılara inebildiği bir fotoğraf gördüğü için oldukça heyecanlı ve gergin hissediyordu. Ardından surların ardındaki yeşillerin muhteşem birleşimini incelemeye dalmıştı. Her şey düzenli ve yerli yerinde gözüküyordu. Vahşet ve dehşet sanki buralardan çok uzakta gibiydi. Surlara tekrar baktı. Ne kadar güzel bir işçilik eseriydi bunlar! Her aletin veya inşaatın yapılması için gereken birtakım ilhamlar zorunluydu. Bu ilhamlar bir ihtiyaçtan doğan zorunluluklar olabilirdi. Ya da kişinin vazgeçemediği kişisel zevklerinden geliyor da olabilirdi. Yine de kimse durup dururken bir şeyi keşfetmiyordu. Peki ya bu surları neden inşa etmişlerdi? Hangi ihtiyacın sonunda gereksinim duyulmuştu? Bu kadar büyük surlar ne gibi bir tehlikenin karşısında önlem olarak dikilmişti? Aklına gelebilen en tehlikeli varlık iblisti. Fakat tam olarak onların olduğunu düşünmüyordu. Öyle ki bu surların bir iblisi durdurabileceğini pek sanmıyordu. O zaman neden? Yoksa tehlikeli olanlar kendileri miydi?

Dolabın karşısında bir süre bekledi. Ne için buradaydı? Onu tam olarak ne burada tutuyordu? Eski kendisi mi? Kim olduğunu bile bilmiyordu. Oradan oraya savruluyordu. Mekan ve zaman algısı bile kalmamıştı. Hayatında anlam yükleyebileceği hiçbir şey yoktu. Ne için yaşaması gerektiğini bile bilmiyordu. Neden kendine eziyet ediyordu? İblisler ve onların diyarı... Peri masalından çıkmış gibiydi her şey. Kafayı yemek üzereydi tam o sırada. Aklındaki düşünceler ve soruların, üzerine akın akın hücum etmesinden dolayı kriz geçirmeye çok yakındı. Dolabı yumruklamak istedi. Fakat bunun da bir sebebi yoktu. Pencereden kendisini atmak istedi. Fakat bunun da bir sebebi yoktu. Kalbinin atışı hızlanmaya devam ederken vücudundaki kanın hızlandığını anlayabiliyordu. Bir hışımla dolabın kapağını açtı. Neden yaptığını bilmiyordu. Bir sebep aramayı bırakmıştı. Madem yaşadığı onca şey rastgele oluyordu. Rastgelenin kendisi olabilirdi. Düşünmenin bir yararı yoktu. Kapağı açtığında neyle karşılaşacağını az çok tahmin etse de oraya konulan giysileri görmek sabrı için son damlaydı.

Bağırmamak için ağzını tuttu. Çığlık atmamak için yanaklarını sıktı. Neden böyle bir şekilde karşı koydu bilmiyordu. Fakat ona yapılması için önüne bir şeyin konulması onu çıldırtmıştı. Sanki bir tiyatro oyununun içindeydi ve birisi onu kukla gibi yönetiyordu. Belki de gereğinden fazla tepki gösteriyordu fakat artık hiçbir şeye sabrı kalmamıştı. Bir şeyi düşünmek bile midesini bulandırır hale gelmişti. Aklını yitiriyordu. Belki de deliriyordu. Yine de zihninde bir yerlere tutunmaya çalıştı. Tam o sırada dışarıdan birinin geldiğini duyuyordu. Ardından kapı açılıyordu. Adamın biri kapıyı çalıyor, izin istiyor ve herhangi bir karşılık almadan içeri giriyordu. 190 boylarında bayık bakışlı olan bu adam, aynı zamanda oldukça pis bir görünüm taşıyordu. Bunların yanında cümleleri kurma hızı, karmaşık olan zihni sayesinde, anlamasını biraz daha zorlaştırıyordu. Yüzündeki dehşet ve öfke tam olarak dışarıya yansıyor mu bilmiyordu. Fakat içinde kesinlikle harlanan bir alev vardı. Adam yanından geçerken sadece ağzı açık bir şekilde onu izliyordu. Giderek öfke barı artıyordu. Onu görmezden gelerek yatağa atlamış ve birkaç bir şey zırvalamıştı. O sırada hiçbir şey duyamadı. Şok geçiriyordu sanki. Sadece arada takım kaptanı olduğunu duymuştu. Yine ona denileni yapması ve hayatından bilmediği şeyleri anlatması için birini mi getirmişlerdi?

BÖYLE BİRİNİ ONA LAYIK MI GÖRMÜŞLERDİ?

ONLAR KİMDİ?

NEDEN BİRİNE HİZMET ETMEK ZORUNDAYDI?

BÖYLE BİR ZORUNLULUĞU VAR MIYDI?


Adamın konuşmalarını boş bakışlarıyla dinledikten sonra bir süre daha yüzüne baktı. Surları düşündü. Hayır. Surların ardını düşündü. Surların ardında kimse olmazdı. Ona kimse karışamazdı. Orada kimse kafasını ezemezdi. Orada kimse hafızasını da elinden alamazdı. Bir süredir hissedemediği kalp atışları tekrar devreye girmişti. Bünyesine adrenalin hücum ettiği sırada adamın içeriye girdiği kapıya yönelecekti. Tek bir kelime dahi etmeyecekti. Koşarak bu binayı terk edecekti. Önüne kim çıkarsa çıksın direnecek ve herkesi reddedecekti. O surların ardındaki dünyayı istiyordu. Orada kendi dünyasını kurup kendi başına yaşayabilirdi. Kendi dünyasının tanrısı olarak kendine bir geçmiş yaratabilirdi.
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

09 Sep 2022, 12:24

Gyugnal sorduğu boş ama kendine göre anlamlı sorusunun ardından senden bir cevap bekliyor. Aslında bakışları bir cevap beklediğini tam olarak göstermese bile, cümlesinin bir soru niteliğinde olması sende böyle bir his yaratıyor. Ancak içindeki alev, ağzının değil ayaklarının çalışmasını sana söylüyor ve hızla kapıya doğru yöneliyorsun. Kapıdan çıktığın anda Gyugnal’ın pek de aceleci olmayacak şekilde yataktan kalktığını görebiliyorsun son olarak.

Odadan dışarıya çıktığın anda kendini uzun bir koridorun ortasında buluyorsun. Kaliteli taş duvarların oluşturduğu koridorda, yan yana dizilmiş onlarca oda olduğunu görebiliyorsun. Her bir odanın kapısı kapalı dururken, oda kapılarının hemen yanında bulunan ve aydınlatma için kullanılan gaz lambalarını görüyorsun. Bununla birlikte, sol tarafına düşen bölümde ise yer yer büyük pencereler olduğunu fark ediyorsun. Bu pencerelerden bazıları açıkken, çoğunluğu da kapalı oluyor. Bunun dışında ortamın sessizliği ve temizliği dikkatini çeken bir diğer konu oluyor. Koridorun sonunda ve başında bir merdiven bulunduğunu az çok seçebiliyorsun. Ancak bunun dışında bulunduğun koridorda dikkate değer başka bir şey göremiyorsun. Tam olarak nereye gideceğin konusunda bir kararın bulunmasa da, ana hedefin binadan çıkmak olduğu için koridorun sonundaki merdivene doğru ilerlemeye başlıyorsun olabildiğince hızlı bir şekilde. Bu esnada sol tarafına düşen büyük camlardan, az önce odandan gördüğün manzaranın devamını da görebiliyorsun. Merdivene doğru iyice yaklaştığında ise Gyugnal’ın sıkıntılı bir ses tonuyla “Off… Nereye kaçabileceğini sanıyorsun ki? Buna değer mi? Sadece konuşacağız, beni de yorma lütfen!” dediğini duyuyorsun arkandan. Omzunun üstünde attığın bakışla birlikte Gyugnal’ın odadan hemen hemen yeni çıkmış olduğunu ve yavaş adımlarla ilerlediğini görebiliyorsun. Bu aşamada merdivenlerden aşağıya inmeye devam etmen mümkün görünüyor ve Gyugnal’ın da arkandan koşacakmış gibi bir niyeti olduğunu sezmiyorsun. Ancak merdivenlerin açısı nedeniyle de aşağı katlara ilişkin pek bir görüntü elde edemiyor olmak, ilerlemenin akıbetini kestirememene neden oluyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

12 Sep 2022, 11:05

Bacakları sadece hareket etmek için hareket ediyordu. Ne yapacağını ve nereye gideceğini kesinlikle bilmiyordu. Sadece refleks olarak ona dayatılan şeylerden kaçmak istiyordu. Kendi kendine yaşamak ve özgür olma gayesiyle kaçıyordu her şeyden. Odadan çıktığı anda kendini uzunca bir koridorda buluyordu. Az önce çıktığı oda gibi olduğunu düşündüğü bir sürü odayı da görmeden edememişti. Anlaşılan kendisi gibi bir çok kişi vardı. Eğer tahmini doğruysa kendisi bu deneklerden başarısız olanıydı. Ardından büyükçe pencerelere gözü takılıyordu. Belki de oradan atlamak onun için işleri daha da kolaylaştırırdı. Daha fazla düşünmez ve kafa yormazdı. Kimse de onun için gelmezdi. Bir hiç uğruna çürüyüp giderdi. Yine de şu ana kadar intihar aklından hiç geçmemişti. İntihar edemeyecek kadar endişeliydi ve kafasındaki soru işaretlerini çözmeden ölmeyecekti.

İçindeki gürültüden ve hislerin yoğunluğundan ortamın ne kadar sessiz olduğunu anlaması biraz güç olmuştu. Ayrıca her yerin bu kadar temiz olması da canını sıkıyordu. Bu kadar özeniş, temiz kıyafetler ve rahat yatak.. Bunların hepsi saçmalıktan ibaretti. Birinin hayal dünyasında piyondan başka bir şey değildi. O herifin arkasından geleceğini biliyordu. Öyle ki adamı yataktan kalkarken görmüştü. Belki de onu zor yollarla durdurmaya çalışacaktı. Tabii önce yakalaması gerekiyordu.

Nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Fakat ileride gördüğü merdivenler elbette ona yardımcı olacağını düşünüyordu. Bu binanın ana girişi alt katta olmalıydı. Hal böyle olunca merdivenden başka bir şey kullanamazdı zaten. Sol tarafına baktı. Pencereden gördüğü surların büyüklüğü ilgisini çekmekle kalmıyor ayrı olarak onu büyülüyordu. Düzen içinde inşa edilmiş her bir yapı yapbozun bir parçası gibiydi. Her şeyin bu kadar bütünlük içerisinde olmasını izlerken neredeyse zemine kilitlenecekti. Neyse ki bir şekilde zihnini topladı. Merdivenlere tam yaklaşmışken arkasından bir ses duydu. Yabancı olmadığı bir sesti bu.

Söylediği her kelime, sarf ettiği her harf aklını yerinden oynatmasına yetiyordu sanki. Fırsatı ve imkanı olsa ölümüne yumruklardı bu adamı. Fakat öyle bir güç ve elinde öyle bir zamanın olmadığını biliyordu. Durum böyle olunca arkasına attığı bakışı önüne çevirip merdivenlerden aşağıya doğru ne varsa koşacaktı. Neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Her şeyi anlık ve doğaçlama yapacaktı. Ne var ki? Beklenmedik durumlarla karşılaşmaya alışıktı.
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

12 Sep 2022, 15:14

Gynugnal’ın ardından duyduğu sese aldırmadan, hızlıca merdivenlerden inmeye başlıyorsun. Taş ve temiz merdiven basamaklarını birer ikişer hızla iniyorsun. Bu esnada geçtiğin katlarda gördüğün koridorlar, bir önceki katların hemen hemen benzerleri gibi duruyor. Bu şekilde 4-5 kat veya belki de daha fazla iniyorsun ve sonunda, iki tarafında da merdiven bulunan oldukça geniş bir hole varıyorsun. Asma kat gibi duran kattan aşağı inmenle bu geniş hole ulaşman mümkün görünüyor. Ancak senin açından bundan da önemlisi, holün ucunda gördüğün büyük bir kapı oluyor. Bu kapının cinsine baktığında, seni dış dünyaya ulaştıracak kapı gibi görünüyor. Kafanı hafifçe yukarıya kaldırdığında ise, dev bir avizenin tavana takılı olduğunu görüyorsun. Avize, son derece şık ve pahalı bir görüntü çiziyor. Ayrıca, merdivenlere serilmiş olan parlak kırmızı renkte bir halı bulunuyor. Halının kenarlarında altın rengi işlemeler, halının da epey pahalı olduğunu sana açık açık bağırıyor. Yüzlerce kişiyi içinde barındırabilecek genişlikte holde ise ortada bulunan yuvarlak ve koyu bir yeşil ağırlıklı halıyı görebiliyorsun. Bunun yanında, holün ortasındaki uzun kolonlardaki işlemeler de, bu yerin özellikle bu şekilde dizayn edildiğini ve bir hayli emek ve para harcandığını sana gösteriyor. Duvarlarda ise neredeyse yere kadar inen pencereler, odanın bir hayli aydınlık olmasını sağlıyor. Ancak pencerelerin kenarlarına toplanmış uzun perdeler de, holdeki tüm şatafata üstün bir şekilde tamamlıyor gibi görünüyor.

Adımlarını, bir an önce buradan çıkabilmek adına merdivenlerden aşağıya doğru yönelttiğin sırada, bu ana kadar koca kalenin içinde hiç kimseyle karşılaşmamış olmanın tuhaflığını yaşıyorsun. Senden ve Gyugnal’dan başka yaşayan hiçbir varlığın bulunmadığını gösterir gibi karşına çıkan bu manzara bir hayli dikkatini çekiyor. Ancak esas amacın kendini buradan kurtarmak olduğundan, bu durumu ikinci plana atarak ilerlemeye başlıyorsun. Merdiven basamaklarının hemen hemen ortalarına geldiğin anda ise, holün sağ tarafından bir kişinin çıktığını görüyorsun. 160 santim boylarında olan, yaşlı ve beyaz saçları olan adam iki elini arkasında bağlamış bir şekilde ilerlemeye başladığında, sanki bir anda üzerine çöken bir karanlıkla birlikte adımlarını kesmek zorunda hissediyorsun kendini. Yaşlı adamdan üzerine gelen auranın neredeyse yerleri titrettiğini fark edebiliyorsun. Bu nedenle, yerinden kımıldamak senin için bir hayli güçken, adamın hemen arkasından 165 santim boylarında, mor-siyah saç renkleri olan ve parlak kırmızı gözleri bulunan, 20’li yaşlarında olmayan bir kızın ilerlediğini görüyorsun. Kızı görmenle birlikte, sanki üzerine çöken karanlık daha yoğun bir hal alırken, bu kızı takiben yaklaşık 170 santim boylarında, omuzlarının üstünde biten siyah kırmızı saçları olan, yeşil parlak gözleri bulunan 20’li yaşlarının başında gibi duran bir kadının ilerlediğini görüyorsun. Öndeki yaşlı adam ile arkasında bulunan iki kadın sessiz bir şekilde kapıya doğru ilerliyor ve sanki seni fark etmemişler gibi duruyor. Bu esnada zihnin, yukarı çıkmanı, buradan olabildiğince uzaklaşmanı sana söylese de, vücudun zihnine tepki veremeyecek kadar bitap hissediyor kendini.

Yaşlı adam ve iki kadın kapıya kadar gelmelerinin ardından iki kadın kapının hemen önüne geçiyor. Yaşlı adam ise iki kadının önünde sırtı dönük bir şekilde pozisyonunu alıyor. Tam bu esnada, kadınlardan daha genç olanı seni fark ediyor ve yüzüne kocaman bir gülümseme yayılırken “Sanırım birileri bizi izliyor.” diyor insanın içini titreten ve ne hissedeceğini tam olarak bilemeyeceğin bir ses tonuyla. Diğer kadın da bakışlarını sana kilitlerken, üzerinde korkunç bir baskı hissediyorsun. Tam bu esnada, yaşlı adama vücudunu hafifçe sana döndürdüğünde ise, hissettiğin baskı nedeniyle yere çöküp kalmamak için merdivenin korkuluğuna tutunma zarureti hissediyorsun.

Yaşlı adam keskin bir bakışla sana bakarken arkasında bağladığı ellerini çözüyor ve sağ eliyle sana gelmeni işaret ediyor. Yaşlı adamın bu basit hareketi, sanki tüm vücuduna ve zihnine hükmediyor ve bir anda ayaklarının harekete geçmeye başladığını görüyorsun. Vücudun karşı koyma ve direnme gibi arzulara tamamen tepkisiz kalırken, kendini yaşlı adamın hemen önünde buluyorsun. Kısa boylu kız sana çekici ve kaçamak gülümsemelerle bakarken, diğer kadın daha ciddi bir yüz ifadesi takınarak bakışlarını sende sabit tutuyor. Yaşlı adam ise, yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyi sonuna kadar sana yansıtırken “Seni burada ilk kez görüyorum. Ben Aludirlerin Komutanı Agrupnia.” dedikten sonra ilk önce uzun boylu kadını, ardından da diğer kızı işaret ederek Lenith ve Cysa.” diyor.

Agrupnia
Image

Lenith
Image

Cysa
Image

Agrupnia diğer iki kadınla seni tanıştırdığında isminin Cysa olduğunu öğrendiğin kadın sağ elinin parmaklarını düzensiz bir şekilde sallayarak sana selam verirken, Cysa isimli kadın herhangi bir tepki göstermiyor. Agrupnia ise seni hızlıca bir süzdükten sonra “Sen şu Ela’nın ekibinden değil misin? Burada ne işin var?” diye soruyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

13 Sep 2022, 00:30

Tüm o basamakları nasıl indiğini hatırlamıyordu bile. Her şey o kadar aceleye gelmiş gibiydi ki attığı her adımı düşünmesi gerekirken yokuş aşağıya yuvarlanırmışçasına merdivenleri iniyordu. Birkaçı katı atlattıktan sonra içinde biriken öfkenin biraz da heyecana evrilmesi onu biraz daha sabırsızlaştırıyordu. Geçtiği katların hepsi birbiriyle aynı gibi görünüyordu. Anlaşılan otel gibi bir yerdeydi ve pek müşterisi yoktu. Öyle ki o adamdan başka kimseyi görmemişti. İblisini alamayan tek kendisi miydi? Yoksa çok büyük bir ormanın içinde sağa sola koşturan aptal bir böcekten mi ibaretti? Birkaç basamağın ardından geniş bir hole varıyordu. Sonunda basamakların olmadığı bir zemine bastığında sol tarafından da bir merdiven indiğini gördü. Ardından etrafı incelemek için gözlerini gezdirdiğinde aradığı şeyi bulduğunu düşünüyordu. Büyük bir kapı holün tam karşısında, "Buradan çıkabilirsin!" Diye bağırıyordu. İçinde her şeyin yolunda gitmesi sayesinde bir rahatlama olsa da henüz her şeyin bitmemesi yüzünden gerginliği hala çok yüksekti. Gözünü gezdirmeye devam ederken kendisini özel hissetmeden duramamıştı. Halılar, oldukça şık bir avize, perdeler, duvarlardaki işlemeler.. Hepsi son derece birbirini tamamlıyordu. Gerçekten özenilmiş ve emek harcanmış bir görüntüydü bu. Surlardan sonra gördüğü ve beğendiği en iyi şey bu olabilirdi. Fakat büyülenmenin sırası değildi. Peşinde onu takip eden bir herif vardı. Az önce iblislerin diyarından uyandığı için anormal olan her şeyin hedefi kendisi olabileceğine inanıyordu.

Tekrar harekete geçtiği sırada tüm bunların bir tuzak olabileceği geldi aklına. Böyle bir bina da kimsenin olmaması imkansızdı. Bu kadar kolay bir şekilde dışarı çıkabilecek olması ona hiç inandırıcı gelmiyordu. Bilerek mi herkesi boşaltmışlardı? O herif son anda talimat falan mı vermişti? Kendi idamına mı yürüyordu? Yine de yapacak hiçbir şey yoktu. Bunun düşünmenin sırası değildi. Risk alacaktı. Şu an farkında olmadan hayatının üstüne bir kumar oynuyordu zaten. Hal böyle olunca böyle küçük bir şeyin kafasını bulandırmasına izin veremezdi. Adımlarını devam ettirip basamakların ortasına kadar gelebildiği sırada birini görebiliyordu. Holün sağ tarafında oldukça kısa boylu yaşlı mı yaşlı bir adam görüyordu. Fakat onu gördüğü andan itibaren garip hissetmeye başlıyordu. İçindeki tüm hislerin yoğunlaşıp huzursuzluğa dönüşmesi, onu olduğu yere mıhlamaya yetmişti. Adamda garip bir şeyler vardı. Yer bile onun kudreti karşısında diz çökmüş gibi toprağı deliyordu. Sonrasında ise hiç düşünmesine fırsat olmadan iki kadın daha görüyordu. Kalbi deli gibi atmaya başlarken zihnindeki tüm öfkenin ve heyecanın geçtiğini anlıyordu. Sadece bu adamın varlığı tüm bünyesini ele geçirmekle kalmayıp ona itaat etmeye zorluyordu. Aklındaki her parça bu adamdan uzaklaşıp usul usul odasına gitmesini söylerken vücudu denilen hiçbir şeyi yapmayarak tepkisini ortaya koyuyordu. Yavaş yavaş buraya gelmenin kötü bir fikir olabileceğini düşünürken nefesini kesen o sözleri kadının birinden duyuyordu.

Bayılsa yeriydi belki de. Birisinin üstünde bu kadar hakimiyet kurmasını kabullenmenin zorluğuyla kendisini artık kandıramayacak bir noktada olmasının verdiği acı belki de şu ana kadar karşılaştığı en kötü duyguydu. Kadının sözlerinin ardından yutkunmayı denedi. Fakat onu bile becerememişti. Artık üçü de ona bakıyordu. Sanki az önce hissettiği baskı da üç katına çıkmıştı. Refleks olarak merdivenin korkuluğuna tutmuş olması belki de hayatını kurtarmıştı. Çünkü tam anlamıyla vücudunu hissedemiyor ve tekrar o iblis diyarındaymış gibi hissediyordu. Bazı anıları da beraberinde getirmiş olan bu his, onun için sadece kabustan ibaretti.

Yaşlı adamın bakışları ruhuna kadar işliyorken bir anda arkasında bağladığı ellerini serbest bırakıp sağ eliyle kendisine gelmesi için emrivaki bir şekilde yanına çağırıyordu. Sanki tüm benliği bu hareketi yapmayı bekliyormuşçasına harekete geçmişti. Hiç düşünmeden, ilk defa kafasında sorular sormadan bir şekilde harekete geçebilmişti. O an fark etmişti aklının içinin ne kadar boş olduğunu. Yaşlı adamın önüne geldiği zaman kendisini tanıtıp arkasındaki iki kadının da kim olduğunu söylüyordu. Kendisi Aludirlerin komutanıydı. Yani burada karşılaşabileceği en üst rütbeli kişiyle mi karşılaşmıştı? Üstelik kendisini fark etmediği bir anda rastgele denk gelerek mi yaşanıyordu tüm bunlar? Dakikalar önce alelacele aldığı risk belki de tüm gayesini kaybetmesine yol açmıştı.

Ardından Cysa elini ona sallarken diğer kadın ciddi bir şekilde yanında dikiliyordu. Yaşlı adam ise sözlerini devam ettiriyor ve ondan cevap beklediği bir soru yöneltiyordu. İblis diyarından itibaren ilk defa bu kadar net bir duyguya odaklamış bir vaziyetteydi. Bu duyguyu tarif edemiyordu. Korku? Endişe? Dehşet? Ne olduğunu bilmiyordu fakat zihninde öne çıkan tek o vardı. Ve şu an buradan kaçmak olan gayesi tamamiyle değişip bu adama yanıt vermek olmuştu. Zihnini toparlamaya çalıştı. Gerçekleri mi söylemeliydi? Yoksa bir bahane mi uydurmalıydı? Bu adama yalan söyleyebileceğini sanmıyordu. Kelimeleri doğru seçebilecek miydi? Sesi düzgün çıkacak mıydı? Dik durmaya çalıştı. Şu an karşısında duran rütbenin önemini anlayabiliyordu. Kötü bir hareketinde buradan çıkmaktan çok tutsak kalacağını da anlayabiliyordu. O yüzden dürüstçe ve mantıklı konuşmaya gayret gösterecekti. İçindeki son enerji ile..

"Affedersiniz Komutan Agrupnia..."


Bir yutkunma, derin bir nefes...

"Buraya ait olduğumu düşünmüyorum. Özür dilerim, herhangi bir yere ait olduğumu düşünmüyorum. Yani dediğiniz üzere ben kimsenin ekibinden değilim. İzninizle, gayem surlara doğru gitmekten ibarettir."
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

14 Sep 2022, 09:39

Sözlerinin ağzından çıkışı, bu ana kadar yaşadıklarının içinde sana en garip olanı olarak geliyor. Zira, sanki cümlelerin düşünmeden kurulmuş gibi, zoraki ancak akıcı bir şekilde dökülüyor ortaya. Zihnini bir an topladığında aynı kelimeleri kullanıp kullanmayacağından bile emin olamıyorsun. Bu nedenle, sanki zihninin içini baskılayan kuvvetin ağzından bu kelimelerin dökülmesine vesile olduğunu hissediyorsun. Fakat bu durum, seni olduğundan daha çekingen bir hale sokuyor. Başından beri içinde bulunduğun bilinmezliğin, bir dış kuvvet tarafından ve hiçbir şey yapmadan bu denli baskılanarak hüküm sürebilmesi, sana dehşetin en farklı boyutunu yaşatıyor. Agrupnia’nın çatılmış kaşlarından fışkıran ve havayı hiçmiş gibi titreten bakışları karşısında hala ayakta kalabilmek ve hatta konuşabilmek mucizevi gibi geliyor bu anlarda. Ne var ki, sözlerinin ardından çöken sessizlik sanki azapların en büyüğüne savrulmana neden oluyor. Ne kalp atışların ne düşüncelerin ne de vücudunda gezinen kan, her zamanki düzenini buluyor. Kollarından ve bacaklarından çekilmeye başlayan can, her an olduğun yere yığılmana neden olacak gibi geliyor. Sanki bir an, var olmayan gözlüğün nedeniyle görüşünün giderek bulanıklaştığını düşünüyorsun, ancak Agrupnia ile göz göze geldiğinde, her şeyin sebebinin bu yaşlı adam olduğunu anlıyorsun.

Sessizliğin ne kadar hüküm sürdüğünü kestirmek senin için pek mümkün olmasa da, bir an sonunda Cysa’dan gelen “Pfftt…” şeklindeki gülümseme, üzerindeki tüm baskının az da olsa kalkmasına neden oluyor. Sağ eliyle ağzını kapatmış olsa da, gülmesi neticesinde ortaya çıkan havanın yaydığı sesle birlikte tüm bakışlar Cysa’ya yönelirken, Cysa elini yavaşça indirerek sırıtan suratını sergiliyor ve bakışlarını sende sabit tutarak “Affedersiniz Komutan Agrupnia… Dedikleri komik geldi sadece.” diyor. Agrupnia ise memnuniyetsiz bakışlarını Cysa’da sabitlemesinin ardından “Ortada komik bir şey göremiyorum. Yaşanılanlara herkesin senin gibi tepki vermesini bekleyemezsin. Onunla senin aranda benim nezdimde hiçbir fark yok! İkiniz de neredeyse aynı zamanlarda iblis diyarına girdiniz…” diyor. Devam edeceği cümlelerinde bakışlarını sana çeviren Agrupnia “… Ve bu dostumuz sadece senden biraz daha geç çıktı, hepsi bu.” diyor kati bir ses tonuyla. Ancak Cysa, yüzüne yayılan gülümsemesini birkaç kat arttırırken “Ne yani? Kendini hiçbir yere ait hissetmeyen bu babalıkla ben aynı mıyım?” diyor. Cümlesi sorudan ziyade bir serzenişi andıran Cysa hemen ardından alaycı bir şekilde nefes verirken “Acınasıyım desenize.” diyor. Cysa’nın bu sözleriyle birlikte ortamı sadece gözlemleyen Lenith ilk kez söze giriyor ve Cysa’ya hitaben “Sınırını aşma!” diyor tehditkar bir şekilde. Lenith’in bu sözlerinden sonra bakışlarını keskin bir şekilde ona doğru çeviren Cysa ise “Aludircilik oynamaya ne kadar da meraklıymışsın öyle!” diyor iğneleyici bir şekilde. Cysa’nın bu sözleri Lenith’in göz bebeklerinin olağanın dışında büyümesine ve bu vesileyle öfkesini göstermeye neden olurken, Agrupnia hiddetli bir ses tonuyla “Hepiniz kesin! Kimin yanında ve nerede olduğunuzu sanıyorsun!? Kendinize gelin ve yerinizi bilin!” diyor. Agrupnia’nın sesiyle birlikte ortama yayılan karanlığı, sanki tüm yaşam enerjinizi bastırmaya yetecek gibi görünürken, Cysa ve Lineth hafifçe başlarını öne eğerek itaatkar tavırlarını gösteriyorlar. Agrupnia ise, bu manzaradan memnun olmuş bir şekilde tekrar sana dönüyor.

Agrupnia seni birkaç saniye süzmesinin ardından “Zor bir süreçten geçtiğine eminim…” diyor. Cümlesini bu anda kesen Agrupnia gözlerini hafifçe kısarak bir şeyler anımsamaya çalışır gibi duruyor ve bir nefes anı kadar sonra “Mihr’di sanırım… Evet.” diyor. Seninle göz temasını bir an olsun kesmeyen Agrupnia hafifçe sana doğru bir adım atmasının ardından “Ancak bana inan… Ben dahil hepimiz hemen hemen yaşadıklarının aynısını tattık. Zihnimizin almadığı, gönlümüzün kabul etmediği onca şeyi yaşadık ve bunlara inandık. O yüzden, önce kendine ve sonra gördüklerine inan Mihr… Ve ne olursa olsun, her zaman buraya ait olduğunu bil.” diyor samimi bir şekilde. Az önceki katı ve sert söylemlerinin yerini bu kez bir ihtiyarın samimi nasihatlerini aktarıyormuş gibi konuşan Agrupnia, bir şeyler söylemek için devam etmek arzusunda görünüyor. Ancak tam bu esnada bakışları bir anda merdiven tarafına kayıyor ve kaşları giderek çatılmaya başlarken, arkandan tanıdık bir ses duyuyorsun. “Benlik bir şey kalmadı sanırım. O zaman, gidebilirim öyle değil mi Komutan?” diyerek ortama giriş yaptığını belli eden Gyugnal’a sert bir şekilde bakan Agrupnia “Gyugnal… Derhal Mihr’i al ve ona yardımcı ol!” diyor. Gyugnal ise bu sözlerden memnun olmamış bir halde isteksiz bir şekilde merdivenin korkuluğuna yaslanırken “Denedim Komutan, ama kaçıyor. Ne yapayım, elini kolunu mu bağlayayım? Buna işkence demezler mi?” diyor. Agrupnia ise daha da çatılan kaşları ile Gyugnal’a bakarken “Bu bir emirdir Gyugnal!” diyor hiddetli bir şekilde. Hemen ardından sana bakarak kafasını olumlu anlama gelecek şekilde bir kez sallayan Agrupnia arkasını sana dönüp kapıya doğru ilerlerken “Ayrıca Gynugnal…” diyor önemli bir şey söyleyecek gibi. Bu cümlelerinden sonra adımlarına ara veren Agrupnia kafasını hiç çevirmeden sessizce yarım saniye kadar durduktan sonra “Duş al. Bu da bir emirdir!” diyor ve adımlarına kaldığı yerden devam ediyor. Gyugnal ise bu sözlerden sonra hafifçe koltuk altını kokluyor ve yüzünü ekşiterek kafasını geri çekerken sana hitaben “Hadi gel bakalım, emri duydun. Sonra ihale bana kalıyor!” diyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

15 Sep 2022, 01:04

Öğrencilik hayatıma geri dönme sürecinde olduğum için pasiflik yapabilirim, en geç 1 hafta içinde yazacağım.
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Locked

Return to “Aludir Üssü”