Genç adam söze girmeden önce, yanlarındaki Aithen isimli adam oldukça agresif bir tavırla konuya girmiş, üstelik hepsinin adına konuşmayı başarmıştı. Zen, böyle bir konuşmaya karşı tepki verecek birisi değildi ancak karşısındaki kişi kim olursa olsun ezilmesine de izin vermeyecekti. Kaptanları, Aithen tarafından bastırılmış gibi durdukça iri adam gözlerini kapamış, sakince derin bir nefes almaya başlamıştı. Gözlerini açtığında kaptanının yüzünde yakaladığı korkuyu gördüğünde, Aithen'e karşı bir tepki vermesi gerektiğini anlamıştı. Kaptanı da aynı şekilde, Aithen'e böyle davranmış olsaydı kesinlikle karşı çıkardı. Her şeyi es geçip, kıyafetlerini giydikten sonra kaptana karşı sorularını sormuş, ardından cevabını dinlemeye başlamıştı.
"Bu kez" bir kayıp yaşanmamış, ancak kaptanın gelenler hakkında bir bilgisi yokmuş. Bu durumda kızıl kafa yaşıyor olmalıydı, bu duruma oldukça sevinmişti. "İyi bari." diye söylendi kendi kendine. Arkadaşlarına içki sözünü kayıpsız bir şekilde gerçekleştirebilecekti. Kaptan, dün geceden beri uyumadığını ve konuşma üzerinde çalıştığını söylüyordu. Tekrardan o korkuyu gözlerinde yakaladığında, genç adam kollarını göğsünde kavuşturdu. Bulundukları yerin Aludir üssü olduğunu, Aclania'nın, yani ülkelerinin en korunaklı yeri imiş. Bir Aludir bile buraya istediği gibi girip çıkamazmış. Bunun dışında sunacak bir kanıtı olmayan genç kaptan, kendisini takip ederlerse daha da güvende hissedebileceklerini belirtiyordu. Bu noktada, Zen söze girmesi gerektiğini tekrardan hissetmişti. İçinden gelen bu hissiyatla, bakışlarını Aithen'e çevirmiş, donuk bir şekilde söze girmişti.
"Aithen, birincisi... Bir daha benim adıma söze girerek 'Şuan sana hiç güvenmediğimizi' gibi kelimeler sarf etme. Yofie ne ister bilmem, ancak benim adıma konuşabilecek yetkinlikte değilsin. Zira, zaten küçük bir kıza, küçük bir kızı geçtim, karşısındaki insanı korkutmaya uğraşan birisi benim adıma konuşamaz." Kelimelerinin sonuna kadar arkasında olduğunu belli eden bir bakış ve kelimeleri idrak edebilmesi için küçük bir es verdikten sonra devam etti. "Bu yüzden, güvenin yoksa burada oturup kalabilirsin. Kimseyi korkutmaya hakkın yok. Ha tabii, Vadlena'ya yaptığın gibi de yapabilirsin. Elde yapacak bir şey olmadığından, güvenmeye mahkum kaldığın gibi." Yofie'ye çevirdi gözlerini bu noktada, aralarında bir gerilim oluşacağını ve kaptanla ikisinin arada kalacağının farkındaydı. Bu yüzden, cümlelerini sonlandırdığında iki kolunu da havaya kaldırarak esnedi, ardından kaptana döndü. "KAPTANIM! Burada bir şeyler içebileceğimiz bir şeyler var mı? Benim boğazım çok kurudu, hehehe. Yani bir yerlere gideceğiz galiba, birkaç sorum da var benim açıkçası, merak ettiğim şeyler var yani, bir şeyler içsek, belki arkadaşların da soracakları vardır." Neredeyse yüzünü kaplayacak gülümsemesini kaptana bakarken tekrardan oturttu suratına. Sanki hiçbir şey yaşanmamış, geçip gitmiş gibi. Gerçi, umurunda değildi, söylemek istediğini söylemiş ve gerisi Aithen'e kalmıştı. İsterse gelir, isterse gelmezdi, ancak küçük kızın üzerine gitmeye devam ederse karşısında birini bulacağı kesindi.
"Bu kez" bir kayıp yaşanmamış, ancak kaptanın gelenler hakkında bir bilgisi yokmuş. Bu durumda kızıl kafa yaşıyor olmalıydı, bu duruma oldukça sevinmişti. "İyi bari." diye söylendi kendi kendine. Arkadaşlarına içki sözünü kayıpsız bir şekilde gerçekleştirebilecekti. Kaptan, dün geceden beri uyumadığını ve konuşma üzerinde çalıştığını söylüyordu. Tekrardan o korkuyu gözlerinde yakaladığında, genç adam kollarını göğsünde kavuşturdu. Bulundukları yerin Aludir üssü olduğunu, Aclania'nın, yani ülkelerinin en korunaklı yeri imiş. Bir Aludir bile buraya istediği gibi girip çıkamazmış. Bunun dışında sunacak bir kanıtı olmayan genç kaptan, kendisini takip ederlerse daha da güvende hissedebileceklerini belirtiyordu. Bu noktada, Zen söze girmesi gerektiğini tekrardan hissetmişti. İçinden gelen bu hissiyatla, bakışlarını Aithen'e çevirmiş, donuk bir şekilde söze girmişti.
"Aithen, birincisi... Bir daha benim adıma söze girerek 'Şuan sana hiç güvenmediğimizi' gibi kelimeler sarf etme. Yofie ne ister bilmem, ancak benim adıma konuşabilecek yetkinlikte değilsin. Zira, zaten küçük bir kıza, küçük bir kızı geçtim, karşısındaki insanı korkutmaya uğraşan birisi benim adıma konuşamaz." Kelimelerinin sonuna kadar arkasında olduğunu belli eden bir bakış ve kelimeleri idrak edebilmesi için küçük bir es verdikten sonra devam etti. "Bu yüzden, güvenin yoksa burada oturup kalabilirsin. Kimseyi korkutmaya hakkın yok. Ha tabii, Vadlena'ya yaptığın gibi de yapabilirsin. Elde yapacak bir şey olmadığından, güvenmeye mahkum kaldığın gibi." Yofie'ye çevirdi gözlerini bu noktada, aralarında bir gerilim oluşacağını ve kaptanla ikisinin arada kalacağının farkındaydı. Bu yüzden, cümlelerini sonlandırdığında iki kolunu da havaya kaldırarak esnedi, ardından kaptana döndü. "KAPTANIM! Burada bir şeyler içebileceğimiz bir şeyler var mı? Benim boğazım çok kurudu, hehehe. Yani bir yerlere gideceğiz galiba, birkaç sorum da var benim açıkçası, merak ettiğim şeyler var yani, bir şeyler içsek, belki arkadaşların da soracakları vardır." Neredeyse yüzünü kaplayacak gülümsemesini kaptana bakarken tekrardan oturttu suratına. Sanki hiçbir şey yaşanmamış, geçip gitmiş gibi. Gerçi, umurunda değildi, söylemek istediğini söylemiş ve gerisi Aithen'e kalmıştı. İsterse gelir, isterse gelmezdi, ancak küçük kızın üzerine gitmeye devam ederse karşısında birini bulacağı kesindi.




