“Herkes bunun döngü olduğunu sanıyor. Ancak bazıları bu döngüden fazlası, öyle değil mi?”
Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Yerde uzanan bedeninin ne kadar hafif olduğunu bir anda fark ediyorsun. Sanki gökyüzünde kütlesi olmayan herhangi bir cisimmişsin gibi savrulduğunu düşünüyorsun. Ellerinle yeri yokladığında, aslında düz bir çimenliğin üzerinde yattığını fark ediyorsun. Kendini biraz toparlıyor ve olduğun yerde yavaşça doğrulup etrafına bakınmaya başlıyorsun. Ancak etrafında kurumuş ağaçlar, çoraklaşmış toprak ve parça parça dökülen tepeler dışında bir şey göremiyorsun. Manzara, senin için dehşet verici nitelikte olsa bile bulunduğun yerin yeşillik olması seni düşünceli bir hale sokuyor. Her tarafta yok olmaya yüz tutmuş doğa parçalarına inat, bulunduğun noktanın sağlıklı yeşilliği seni diri tutuyor gibi geliyor.
Duyduğun birkaç sesle birlikte sesin kaynağını bulabilmek için etrafına bakınıyorsun. Bir anda, birkaç metre ötenden yok olmaya yüz tutmuş bir tepe yolunda insanların sana doğru koşmaya başladığını fark ediyorsun. Çığlıkları kulaklarına çalınan insanlar net göremesen bile, çığlıkları bile korkularının ve içinde bulundukları dehşetin şiddetini sana yansıtıyor. İstemsizce ayaklarının sana doğru koşmakta olan insanlara yöneldiğini fark ediyorsun. İnsanlara yaklaştıkça ve onların seni net görmesini sağladıkça, çığlıklardaki korkunun yerini coşkunun aldığını hissedebiliyorsun. Onlarca insan, sanki sadece edep yerlerini örten kumaş parçalarıyla sana doğru büyük bir şevkle koşarken, bir anda attığın adımların çorak toprağı yeşillendirdiğini fark ediyorsun. Kurtuluşu sende bulan insanlar ile sanki tüm doğa bir olmuş gibi hissediyorsun. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.
Duyduğun birkaç sesle birlikte sesin kaynağını bulabilmek için etrafına bakınıyorsun. Bir anda, birkaç metre ötenden yok olmaya yüz tutmuş bir tepe yolunda insanların sana doğru koşmaya başladığını fark ediyorsun. Çığlıkları kulaklarına çalınan insanlar net göremesen bile, çığlıkları bile korkularının ve içinde bulundukları dehşetin şiddetini sana yansıtıyor. İstemsizce ayaklarının sana doğru koşmakta olan insanlara yöneldiğini fark ediyorsun. İnsanlara yaklaştıkça ve onların seni net görmesini sağladıkça, çığlıklardaki korkunun yerini coşkunun aldığını hissedebiliyorsun. Onlarca insan, sanki sadece edep yerlerini örten kumaş parçalarıyla sana doğru büyük bir şevkle koşarken, bir anda attığın adımların çorak toprağı yeşillendirdiğini fark ediyorsun. Kurtuluşu sende bulan insanlar ile sanki tüm doğa bir olmuş gibi hissediyorsun. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.
“Mihr!”
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
“Kimileri bu hayatı yaşar, kimileri ise yaşanan hayatları tadar. Hayatları tadan ise her birininkini yaşar!”
Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Uçsuz bucaksız bir boşluğun içinde bulduğun bedeninin her şeyden ve herkesten uzak olduğunu hissediyorsun. Açılan gözlerin sanki binlerce yıl kapalı kalmış olmasına rağmen, zihnin tüm bu yıllar boyunca aralıksız çalışmış gibi yorgun hissediyorsun kendini. Gözlerin boşluğun içinde onlarca bedeni görebiliyor olsa da, tüm bu insan bedenlerinin varlığına bir anlam vermek senin adına pek mümkün olmuyor. Nitekim, bu insan bedenlerinin senden bağımsız ve seninle hiçbir irtibatı olmaksızın kendi hallerinde bir şeyler yapıyor olmaları, içine düştüğün boşluğun en büyük bilinmezliklerinden biri oluyor. Kendine tek bir hedef olarak seçtiğin insan bedenine yoğunlaştığında, bu kişinin seni hiç fark etmediğini ve seninle alakalı hiçbir şeyi olmadığını görüyorsun. Normal bir şekilde yemek yiyor, başka insanlarla konuşuyor ve akşam vakti olunca kendine bir yatak bulup yatıyor. Kendini başka bir insan bedenine yanaştırdığında, benzer günlük yaşantının farklı tezahüründe buluyorsun kendini. Hepsi bu.
Yüzlerce insana ait yaşam kesitlerinden hangisine tutunmaya çalışırsan çalış ve kendini fark ettirmek için ne yaparsan yap, hiçbiri seni idrak edemiyor ve hiçbiri senin varlığını hissedemiyor. Neredeyse her bir insanın en ufak hissini dahi içinde yaşıyor olmana rağmen, hiçbir insanın seni fark edememesi büyük bir korku ve dehşetin var olmasına neden oluyor içinde. Her bir yüz sana kapanan bir kapı gibi geliyor, ancak her bir yüz yine de seni çağırıyor. Sonunda ise, gördüğün yüzlerce insanın uykuya dalması oluyor. Onlar uykuya dalsa da senin fiziki anlamda uykuya ihtiyacın yok gibi ve yorgunluğa dair en ufak bir emare hissetmiyorsun. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.
Yüzlerce insana ait yaşam kesitlerinden hangisine tutunmaya çalışırsan çalış ve kendini fark ettirmek için ne yaparsan yap, hiçbiri seni idrak edemiyor ve hiçbiri senin varlığını hissedemiyor. Neredeyse her bir insanın en ufak hissini dahi içinde yaşıyor olmana rağmen, hiçbir insanın seni fark edememesi büyük bir korku ve dehşetin var olmasına neden oluyor içinde. Her bir yüz sana kapanan bir kapı gibi geliyor, ancak her bir yüz yine de seni çağırıyor. Sonunda ise, gördüğün yüzlerce insanın uykuya dalması oluyor. Onlar uykuya dalsa da senin fiziki anlamda uykuya ihtiyacın yok gibi ve yorgunluğa dair en ufak bir emare hissetmiyorsun. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.
“Vebra!”



