Kendisine kalkan dilleri, sikleri umursamıyordu. Kendi yarattığı beşik başını döndürüyor, baş dönmesini mide bulantısı takip ediyordu. Buradan kurtulma arzusu ve bu arzudan hala çok uzak oluşuna tepki veriyordu vücudu. Kendi çapında geçirdiği krize bir de beyninin zonklaması eklenince gözlerini kapadı. Ve o an beynine dolmaya başladı anılar. Damarlarından fışkıran güç, ardındakini korumak için sırtını dayadığı devasa kapı, karşısında durma hevesini kaybetmiş sayısız insan, kara bulutlardan inen Tanrı eli değmiş güzellikte savaşçılar, savaşçıların onu selamlaması ve sayısız bezgin düşmanı yok etmeleri... Evet, böyle bir rüya görmüştü. Bu yüzden geri düşmüştü uyandığı anda. Ve şimdi tekrar yaşıyordu bu rüyayı. Ama artık hikayenin anlatıcısı da buradaydı.
Sadece tebessümünü hissedebildiği ışık insan silueti kalbinde hiç yeşermemiş ve belki de bundan sonra hiç yeşermeyecek duygulara bahar oluyordu. Artık ne kimseden üstünde ne de kimseden alçak. Ne ise O'ydu ve karşısındaki sadece varlığıyla O'na ne olduğunu hissettirmişti. Kim olduğunu ona söyleyecek olan da O idi.
Kendisine uzanan ele uzanıp tutmak için yanıp tutuşuyordu. Arzunun fazlası da azı gibi insanı hareketsiz kılabiliyordu ve kılmıştı. Heyecanına üstün gelemeden omzuna değen el, nurunu O'nunla paylaşmıştı. Omzundan başlayan ışık tüm vücuduna yayılmış, şu ana kadar karanlık olan çevresini güneş gibi aydınlatmıştı. Savaşçıları taşıyan kara bulutlar dağılmış, savaşçılar da memnuniyetle ışığına ışık katmışlardı. Doğumunu selamlıyorlardı!
Durumun sonsuza kadar sürmesini istemek ise boşunaydı. Kim olduğunu O'na hatırlatarak nurunu paylaşan ışıktan siluet, kendi ışığını kaybetmiş gibi kaybolmuş, karanlığa karışmıştı. Belki de artık Xaphan'ın ışığında yaşıyordu. Tüm bunlar olurken savaşçılar da adını haykırmaya devam ediyorlardı. Belli ki ışığın kendisi olunca ışık göz kamaştırmıyordu. Ama savaşçılar için göz kamaştırıcı olduğuna emindi. Doğumunu selamlayanların hepsini başıyla selamlayacak, selamlarını onlara iade edecekti. Onunla paylaşılan ışığı paylaşırken aç gözlü olmak şu an zihninin derinliklerinde bile değildi.
Aynı şekilde zamanı geldiğinde nurunu, ismini et parçasıyla paylaşmaktan da çekinmeyecekti. "Adım Xaphan, Ibe Anu." Bu seferde olmazsa anasını avradını...
Sadece tebessümünü hissedebildiği ışık insan silueti kalbinde hiç yeşermemiş ve belki de bundan sonra hiç yeşermeyecek duygulara bahar oluyordu. Artık ne kimseden üstünde ne de kimseden alçak. Ne ise O'ydu ve karşısındaki sadece varlığıyla O'na ne olduğunu hissettirmişti. Kim olduğunu ona söyleyecek olan da O idi.
Kendisine uzanan ele uzanıp tutmak için yanıp tutuşuyordu. Arzunun fazlası da azı gibi insanı hareketsiz kılabiliyordu ve kılmıştı. Heyecanına üstün gelemeden omzuna değen el, nurunu O'nunla paylaşmıştı. Omzundan başlayan ışık tüm vücuduna yayılmış, şu ana kadar karanlık olan çevresini güneş gibi aydınlatmıştı. Savaşçıları taşıyan kara bulutlar dağılmış, savaşçılar da memnuniyetle ışığına ışık katmışlardı. Doğumunu selamlıyorlardı!
Xaphan!
Durumun sonsuza kadar sürmesini istemek ise boşunaydı. Kim olduğunu O'na hatırlatarak nurunu paylaşan ışıktan siluet, kendi ışığını kaybetmiş gibi kaybolmuş, karanlığa karışmıştı. Belki de artık Xaphan'ın ışığında yaşıyordu. Tüm bunlar olurken savaşçılar da adını haykırmaya devam ediyorlardı. Belli ki ışığın kendisi olunca ışık göz kamaştırmıyordu. Ama savaşçılar için göz kamaştırıcı olduğuna emindi. Doğumunu selamlayanların hepsini başıyla selamlayacak, selamlarını onlara iade edecekti. Onunla paylaşılan ışığı paylaşırken aç gözlü olmak şu an zihninin derinliklerinde bile değildi.
Aynı şekilde zamanı geldiğinde nurunu, ismini et parçasıyla paylaşmaktan da çekinmeyecekti. "Adım Xaphan, Ibe Anu." Bu seferde olmazsa anasını avradını...

