Gözlerin, Karrass’ın alevlerle dövülmüş gözbebeklerine kilitlendiği anda, artık kararını da vermiş oluyorsun. Tüm alevlere direnmeyi seçen zihnin, ruhunun alkışlarına muvaffak olurken, Karrass da bu durumdan memnun olmuşçasına sağ pençesini savuruyor. Daha Karrass’ın pençesi inmeden, savuruşuyla hissettiğin alevleri yüzünü yakmaya başlarken, kaşlarının ve saçlarının ön kısmından gelen yanık kokusu da ciğerlerine dolmaya başlıyor. Bedenini, Nuemsa’dan aldığın kudretle doldurmaya çalışarak kendine doğal bir kalkan yaratmak istesen bile, alevlere karşı ne kadar direnebileceği konusunda hiçbir fikrinin olmaması kalbinin daha hızlı atmasına neden oluyor. Bakışların artık Karrass’ın gözlerinden ayrılıp onun kızıla dönmüş pençesine takılırken, pençenin havayı bile yakarcasına inişini izliyorsun. Yanağının sağ tarafından inmeye başlayan pençenin kanını anında buharlaştırması, çenenden kopan diş parçalarının küle dönerek aşağıya düşmesi, boğazından aşağıya süzülürken gırtlağını parçalayarak yakması, ciğerlerinin kor alevlerle kaplanmasıyla soluksuz kalan vücudun ve parçalanıp kavrulan kaburgalarının yarattığı acı… Sadece bir saniyenin içinde gerçekleşen bu olaya karşı, gözlerin onlarca dakikalık bir kıyıma katlanır gibi büyümeye başlıyor. Zihnin, vücudunu kaplayan acıyla değil, gördüklerinle kaplanmaya başlıyor… Pembe zırhın parçalanmış bir şekilde dağılırken, ruhundan kopan parçaların onu bir araya getirmeye çalışmasına şahit oluyorsun. Karrass’ın yüzündeki mağrur ifadeye karşı, sadece boğuk bir kan pıhtısı atıyorsun parçalanmış ve yanmış boğazından!
Bedenin, çoktan yeteri kadar acı çekip kavrulduğunu düşünerek kendini bırakmaya çalışırken, ruhunun haykırışlarıyla dizlerinin üzerine çökmekten kurtarıyorsun kendini. Bedenin çoktan ölüme savrulurken, ruhunun yeni bir hayata karşı olan açlığını hissediyorsun. Fısıltılarını dile getirebilecek boğazın ve dudaklarından mahrum kalmak, bunları sadece içinden geçirmeni sağlarken geriye kalan tek bir şeyin olduğunu biliyorsun… Karrass’ın ikinci bir darbeyi indirebilecek zamanı varken, gurura kapılıp seni için için yanmaya terk edişinin sana kazandırdıklarını görebiliyorsun. Adeta senin doğal düşmanın olan Karrass’a, doğal olmayan bir ölüm mektubu sunar gibi hazırlıyorsun ruhunu. Toprağın üstünde can çekişen bedenine karşılık, toprağın altında can alacak bir mızrağı hazırlayabiliyorsun, Gadiel’den geriye kalanlarla… Konuşamasan bile… Nefes alamasan bile… Gözlerinle gördüğün dünya artık bulanıklaşmaya başlasa bile… O son darbeyi indirmek için söndürmeye başlıyorsun ruhundaki yaşam enerjisini…
Bedenin, çoktan yeteri kadar acı çekip kavrulduğunu düşünerek kendini bırakmaya çalışırken, ruhunun haykırışlarıyla dizlerinin üzerine çökmekten kurtarıyorsun kendini. Bedenin çoktan ölüme savrulurken, ruhunun yeni bir hayata karşı olan açlığını hissediyorsun. Fısıltılarını dile getirebilecek boğazın ve dudaklarından mahrum kalmak, bunları sadece içinden geçirmeni sağlarken geriye kalan tek bir şeyin olduğunu biliyorsun… Karrass’ın ikinci bir darbeyi indirebilecek zamanı varken, gurura kapılıp seni için için yanmaya terk edişinin sana kazandırdıklarını görebiliyorsun. Adeta senin doğal düşmanın olan Karrass’a, doğal olmayan bir ölüm mektubu sunar gibi hazırlıyorsun ruhunu. Toprağın üstünde can çekişen bedenine karşılık, toprağın altında can alacak bir mızrağı hazırlayabiliyorsun, Gadiel’den geriye kalanlarla… Konuşamasan bile… Nefes alamasan bile… Gözlerinle gördüğün dünya artık bulanıklaşmaya başlasa bile… O son darbeyi indirmek için söndürmeye başlıyorsun ruhundaki yaşam enerjisini…
Yer parçalanıyor ansızın…
Birkaç adım önünde, köklerinin sarmalayarak oluşturduğu sivrilik beliriyor usulca…
Tek başına bir hiçmiş gibi yükselmeye başlıyor göklere…
Öylece baktığında amaçsız gibi…
Sanki birkaç saniyelik yaşadıklarını bir kez daha dakikalara bölüyor gibi…
Görüyorsun gözlerinin büyüdüğünü Karrass’ın…
Köklerden oluşan mızrağın ilerlerken, sıcağın etkisiyle yanışını…
Ancak bu kez, başkaca köklerle hayatta tutunuyor mızrağın…
Ne kadar yok olsa da var olmaktan vazgeçmeyecek gibi…
Ansızın bulanıyor pembenin ışıltısına…
Ansızın parlamaya başlıyor, bir hayat alma arzusuyla…
Görüyorsun gözlerini Karrass’ın…
O mağrur bakışları arasındaki ansızlığı…
Mızrağın tam kalbinin ortasına saplandığında,
Karrass’ın bakışlarını sana diktiğini…
Mızrağın küle dönüşürken,
Karrass’ın bedeninden sızan kanı görüyorsun…
Bu yaranın Karrass’ı öldürmeyeceğini biliyorsun…
Bu yaranın Karrass’ı daha ölümcül yapacağını…
Gözlerin kararmaya başlarken,
Karrass’ın kulaklarını sağır edercesine kükrediğini…
Ve bir kez daha…
Başka bir şeye dönüştüğünü…
Birkaç adım önünde, köklerinin sarmalayarak oluşturduğu sivrilik beliriyor usulca…
Tek başına bir hiçmiş gibi yükselmeye başlıyor göklere…
Öylece baktığında amaçsız gibi…
Sanki birkaç saniyelik yaşadıklarını bir kez daha dakikalara bölüyor gibi…
Görüyorsun gözlerinin büyüdüğünü Karrass’ın…
Köklerden oluşan mızrağın ilerlerken, sıcağın etkisiyle yanışını…
Ancak bu kez, başkaca köklerle hayatta tutunuyor mızrağın…
Ne kadar yok olsa da var olmaktan vazgeçmeyecek gibi…
Ansızın bulanıyor pembenin ışıltısına…
Ansızın parlamaya başlıyor, bir hayat alma arzusuyla…
Görüyorsun gözlerini Karrass’ın…
O mağrur bakışları arasındaki ansızlığı…
Mızrağın tam kalbinin ortasına saplandığında,
Karrass’ın bakışlarını sana diktiğini…
Mızrağın küle dönüşürken,
Karrass’ın bedeninden sızan kanı görüyorsun…
Bu yaranın Karrass’ı öldürmeyeceğini biliyorsun…
Bu yaranın Karrass’ı daha ölümcül yapacağını…
Gözlerin kararmaya başlarken,
Karrass’ın kulaklarını sağır edercesine kükrediğini…
Ve bir kez daha…
Başka bir şeye dönüştüğünü…






