Ağzından çıkan tek bir kelime, adeta etraftaki engin dağları titretiyor, kızıla boyanmış göğü deliyor ve attığın adımlarla yeri parçalamaya başlıyor. Gırtlağından ciğerlerine yayılan acı ruhuna inen ve geçmişin izlerini taşıyan onlarca hançeri yok saymana olanak sağlayacak kadar belirgin hale gelse bile, sesin durmaksızın yayılıyor ölüme meydan okurcasına! Her bir adımın, ancak yerinde sayabilecek kadar kuvvetli ve fakat ölümün karanlığı kadar kararlı bir hale geliyor. İleriye savurduğun bedenine eşlik eden bir yumruğun çıkıp çıkmamasını bile önemsemeden Zexerena’nın kalbini parçalamak için tüm gerçekliği bir kalemde silip atıyorsun. Ölüm, senin nezdinde korkulan bir son olmasa bile, mutlaklığını bile yırtıp geçmek isteyen bedenin en büyük tepkisini de ciğerlerine dolan kanla veriyor. Hala daha süren bağırtına eşlik eden kan bile seni durdurmaya izin vermezken, kendini tüm bu gerçeklikten ve hatta zamandan bile soyutlamaya çalışıyorsun. Zihnin, akıp giden zamanı ve Zexerena’nın hedefindeki Shyrlonay’a doğru gelişini fark etse bile, ruhun bu gerçekliği şiddetle reddedip Zexerena’nın kalbini yerinden söktüğün bir gerçeğe ulaşmak istiyor. Daha önce birçok kez ayrı düştüğün ruhunla zihninin bu amaçla birleşmesi ise, gerçekliği hiçbir şekilde değiştirmiyor!
Savurduğun yumrukla birlikte bir anda yoğun bir buharın içerisinde buluyorsun kendini! Göz gözü görmeyecek kadar yoğun buhar içerisinde, gözlerin işlevsiz kalırken tek güven duyduğun duyun burnun oluyor. Ne var ki, burnuna dolmaya başlayan bir temizlik kokusu, koku alma duyuna da pek fazla güvenmemen gerektiğini haykırıyor sana. Zihnin Zexerena ve vahşetine karşı dolan intikam duygusuyla ona dair bir iz ararken, varlığının Shyrlonay’dan bile soyutlanmış bir halde buharlar arasında var olduğunu fark ediyorsun. Tam bu esnada, bu kez duyma duyun ilk kez işlev kazanmışçasına kulağına gelen melodik bir ıslık sesini iletiyor zihnine… Yankı nedeniyle nereden geldiği yönünden tam olarak bir çıkarım yapmanın zor olduğu ıslık sesine kulak veriyorsun sadece. Zaman geçtikçe keyiflenen ıslık sesiyle birleşen su şırıltıları, bir kez daha gerçekliği sorgulatıyor sana. Islık sesine nazaran su şırıltısının kaynağının daha güvenilir olması nedeniyle, adımlarını bu sesin geldiği yöne çeviriyorsun. Buharlar arasında karşına çıkan bir cisme çarpmamak için ellerini ileri götürdüğünde, buharın ağırlığını hissedebiliyorsun parmak uçlarında. Attığın adımlar ise, seni sadece buhar içerisinde bir başka yere götürmekten ileri gitmiyor, aynı yerde dönüp dolaşırmışçasına…
Attığın adımların sayısını bile aklından geçiremediğin anlarda, su şırıltısına giderek yaklaştığını fark edebiliyorsun. Buhar hala varlığını korusa bile, etkisi de giderek azalırken görüşün de ufak ufak yerine gelmeye başlıyor. Islık sesi, tıpkı su şırıltısı gibi kaynağı daha belirgin bir hale büründüğünde yavaş yavaş kesiliyor. Artık sadece su şırıltılarının hakimiyetinde olduğu bir anda ise, gözlerini fal taşı gibi büyütecek bir manzarayla açıyorsun. Uçsuz bucaksız bir yeşilliğin içinde, dağların arasında var olmuş bir kaplıca, görmeyi en son beklediğin manzara gibi seni etkisi altına alırken, suyun sıcaklığını sadece bakarak bile hissedebiliyorsun. Engin dağların tepelerine birikmiş karlar, pek de doğal olmayan bir görüntü ortaya çıkarsa bile, bu manzarayı inkar edebilecek cesareti de kendinde bulamıyorsun. Ve ruhun, sadece gördüğü bu manzarayla bile sakinleşip dingin bir hal almaya başlıyor.

Bakışların kaplıcanın sıcak suyunun getirdiği huzurla dolarken, gelen su şırıltıların kaplıcayı besleyen su kaynaklarından geldiğini anlayabiliyorsun. Ancak gözlerin, bu gelen suların kaynağını bile tam olarak kestiremiyor. Ruhun, sıcak suya girdiği anda tüm kasvetinden ve kederinden kurtulacakmış gibi bedenini hareket ettirmeye başladığı anda ise, hemen önüne denk gelecek şekilde sudan çıkan iri bir adamın çıplak sırtı ve kalçalarıyla karşılamak, tüm bu görsel şölene sokulan bir çomak gibi geliyor! İri adam keyifli mırıltılarla kendini tekrar suyun içine bırakıp avucuna soldurduğu suları uzun beyaz saçlarından aşağıya dökmeye başlarken, varlığını belli edip etmeme konusunda bir tereddüt yaşıyorsun. Bir öksürük sesi, sessiz bir merhaba veya varlığını edebilecek diğer başkaca hareketler zihninden geçerken, adam yavaşça sudan çıkmak için arkasını döndüğü anda, uzun beyaz sakallı adamla göz göze geliyorsun! Adam yüzüne çöken tüm rahatlama duygusunu tek bir bakışla yoğun bir öfkeye büründürdüğü esnada“Kimsin lan sen? Adam mı gözetliyorsun!?”diye bağırıyor tok ve gür bir sesle. Sanki tüm dağ bu sesle inler gibi titrerken gözlerinin önünde, suyun sıcaklığı adamın öfkesiyle artmaya başlıyor! Adam, bağırmasıyla birlikte kendini göbeğinin üstüne kadar suyun altına gömerken bakışları hala senin üzerinde duruyor ve“Adam gözetlemek nedir lan! Gençlerde utanma kalmadığını biliyordum ama koskoca adamı da gözetlemezsin! Bu kadar mu muhtaç duruma düştün!?”diye gürlemeye devam ediyor. Adamın her bir sözüyle yerin dibine girdiğini hissetmen ve adamın ses tonuyla bedenin paralize olmuş gibi olduğu yerde kalması, bakışlarının hala adam üzerinde kalmasına neden olurken iri adam bu kez daha gür bir sesle“Bu kadar mı meraklısın lan!? Fantezilerini süsleyen olay bu mu sadece! Defolup gitmeyecek misin!?”diyor işlerin çığırından çıkmaya başladığını belli ederek.
Adamın son seslenişiyle kendini bir anda toparlayıp bir şeyler söylemek ister gibi ağzını açtığında, gözünü bir kez kırpıştırıyorsun, haddinden fazla uzun açık kalmış olmasının getirdiği hasretle. Ancak gözlerini açtığın anda, adamın sudan çıkmış ve üzerine kıyafetler giymiş bir halde hemen önünde durduğunu, senden bile yaklaşık 10 santim uzun boyu ve iri vücuduyla oldukça heybetli bir görüntü sergilediğini ve çatılı bir şekilde tuttuğu kaşları ile sana olan tavrını net bir şekilde ortaya koyduğunu görebiliyorsun. Adam derin bir nefes aldıktan sonra öfkeli bir şekilde bakmayı sürdürüyor ve bir kez daha gürlüyor.
Gerçeklik…
Tüm yaşadıkların karşısında intikam almak isteyen sinsi bir düşman gibi…
En umulmadık anda onlarca hançerini sana değil, sevdiklerine saplamayı beklemiş gibi…
Doğduğun karanlığa inat edercesine…
Bir kez daha dirilmiş bedenine beslediği hınçla…
Tüm varoluşun istisnası haline gelen varlığına duyduğu öfkeyle…
Gerçeklik…
Senden ve hayallerinden…
En acı şekilde…
İntikamını alırken…
Sadece bir yumruk savurabiliyorsun…
Bomboş bir havayı döven…
Gerçekliğe hiçbir etki etmeyen…
Belki de hiç atmadığın bir yumruk…
Sadece kahkahalarla gülüyor sana…
Gerçeklik…
Tüm yaşadıkların karşısında intikam almak isteyen sinsi bir düşman gibi…
En umulmadık anda onlarca hançerini sana değil, sevdiklerine saplamayı beklemiş gibi…
Doğduğun karanlığa inat edercesine…
Bir kez daha dirilmiş bedenine beslediği hınçla…
Tüm varoluşun istisnası haline gelen varlığına duyduğu öfkeyle…
Gerçeklik…
Senden ve hayallerinden…
En acı şekilde…
İntikamını alırken…
Sadece bir yumruk savurabiliyorsun…
Bomboş bir havayı döven…
Gerçekliğe hiçbir etki etmeyen…
Belki de hiç atmadığın bir yumruk…
Sadece kahkahalarla gülüyor sana…
Gerçeklik…
Savurduğun yumrukla birlikte bir anda yoğun bir buharın içerisinde buluyorsun kendini! Göz gözü görmeyecek kadar yoğun buhar içerisinde, gözlerin işlevsiz kalırken tek güven duyduğun duyun burnun oluyor. Ne var ki, burnuna dolmaya başlayan bir temizlik kokusu, koku alma duyuna da pek fazla güvenmemen gerektiğini haykırıyor sana. Zihnin Zexerena ve vahşetine karşı dolan intikam duygusuyla ona dair bir iz ararken, varlığının Shyrlonay’dan bile soyutlanmış bir halde buharlar arasında var olduğunu fark ediyorsun. Tam bu esnada, bu kez duyma duyun ilk kez işlev kazanmışçasına kulağına gelen melodik bir ıslık sesini iletiyor zihnine… Yankı nedeniyle nereden geldiği yönünden tam olarak bir çıkarım yapmanın zor olduğu ıslık sesine kulak veriyorsun sadece. Zaman geçtikçe keyiflenen ıslık sesiyle birleşen su şırıltıları, bir kez daha gerçekliği sorgulatıyor sana. Islık sesine nazaran su şırıltısının kaynağının daha güvenilir olması nedeniyle, adımlarını bu sesin geldiği yöne çeviriyorsun. Buharlar arasında karşına çıkan bir cisme çarpmamak için ellerini ileri götürdüğünde, buharın ağırlığını hissedebiliyorsun parmak uçlarında. Attığın adımlar ise, seni sadece buhar içerisinde bir başka yere götürmekten ileri gitmiyor, aynı yerde dönüp dolaşırmışçasına…
Attığın adımların sayısını bile aklından geçiremediğin anlarda, su şırıltısına giderek yaklaştığını fark edebiliyorsun. Buhar hala varlığını korusa bile, etkisi de giderek azalırken görüşün de ufak ufak yerine gelmeye başlıyor. Islık sesi, tıpkı su şırıltısı gibi kaynağı daha belirgin bir hale büründüğünde yavaş yavaş kesiliyor. Artık sadece su şırıltılarının hakimiyetinde olduğu bir anda ise, gözlerini fal taşı gibi büyütecek bir manzarayla açıyorsun. Uçsuz bucaksız bir yeşilliğin içinde, dağların arasında var olmuş bir kaplıca, görmeyi en son beklediğin manzara gibi seni etkisi altına alırken, suyun sıcaklığını sadece bakarak bile hissedebiliyorsun. Engin dağların tepelerine birikmiş karlar, pek de doğal olmayan bir görüntü ortaya çıkarsa bile, bu manzarayı inkar edebilecek cesareti de kendinde bulamıyorsun. Ve ruhun, sadece gördüğü bu manzarayla bile sakinleşip dingin bir hal almaya başlıyor.

Bakışların kaplıcanın sıcak suyunun getirdiği huzurla dolarken, gelen su şırıltıların kaplıcayı besleyen su kaynaklarından geldiğini anlayabiliyorsun. Ancak gözlerin, bu gelen suların kaynağını bile tam olarak kestiremiyor. Ruhun, sıcak suya girdiği anda tüm kasvetinden ve kederinden kurtulacakmış gibi bedenini hareket ettirmeye başladığı anda ise, hemen önüne denk gelecek şekilde sudan çıkan iri bir adamın çıplak sırtı ve kalçalarıyla karşılamak, tüm bu görsel şölene sokulan bir çomak gibi geliyor! İri adam keyifli mırıltılarla kendini tekrar suyun içine bırakıp avucuna soldurduğu suları uzun beyaz saçlarından aşağıya dökmeye başlarken, varlığını belli edip etmeme konusunda bir tereddüt yaşıyorsun. Bir öksürük sesi, sessiz bir merhaba veya varlığını edebilecek diğer başkaca hareketler zihninden geçerken, adam yavaşça sudan çıkmak için arkasını döndüğü anda, uzun beyaz sakallı adamla göz göze geliyorsun! Adam yüzüne çöken tüm rahatlama duygusunu tek bir bakışla yoğun bir öfkeye büründürdüğü esnada“Kimsin lan sen? Adam mı gözetliyorsun!?”diye bağırıyor tok ve gür bir sesle. Sanki tüm dağ bu sesle inler gibi titrerken gözlerinin önünde, suyun sıcaklığı adamın öfkesiyle artmaya başlıyor! Adam, bağırmasıyla birlikte kendini göbeğinin üstüne kadar suyun altına gömerken bakışları hala senin üzerinde duruyor ve“Adam gözetlemek nedir lan! Gençlerde utanma kalmadığını biliyordum ama koskoca adamı da gözetlemezsin! Bu kadar mu muhtaç duruma düştün!?”diye gürlemeye devam ediyor. Adamın her bir sözüyle yerin dibine girdiğini hissetmen ve adamın ses tonuyla bedenin paralize olmuş gibi olduğu yerde kalması, bakışlarının hala adam üzerinde kalmasına neden olurken iri adam bu kez daha gür bir sesle“Bu kadar mı meraklısın lan!? Fantezilerini süsleyen olay bu mu sadece! Defolup gitmeyecek misin!?”diyor işlerin çığırından çıkmaya başladığını belli ederek.
Adamın son seslenişiyle kendini bir anda toparlayıp bir şeyler söylemek ister gibi ağzını açtığında, gözünü bir kez kırpıştırıyorsun, haddinden fazla uzun açık kalmış olmasının getirdiği hasretle. Ancak gözlerini açtığın anda, adamın sudan çıkmış ve üzerine kıyafetler giymiş bir halde hemen önünde durduğunu, senden bile yaklaşık 10 santim uzun boyu ve iri vücuduyla oldukça heybetli bir görüntü sergilediğini ve çatılı bir şekilde tuttuğu kaşları ile sana olan tavrını net bir şekilde ortaya koyduğunu görebiliyorsun. Adam derin bir nefes aldıktan sonra öfkeli bir şekilde bakmayı sürdürüyor ve bir kez daha gürlüyor.
“Çıplak adam görmek isteyecek kadar mı düştün…”

“Zenahpuryu!?”

“Zenahpuryu!?”


