Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Zenahpuryu

User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

07 Oct 2024, 12:35

Ağzından çıkan tek bir kelime, adeta etraftaki engin dağları titretiyor, kızıla boyanmış göğü deliyor ve attığın adımlarla yeri parçalamaya başlıyor. Gırtlağından ciğerlerine yayılan acı ruhuna inen ve geçmişin izlerini taşıyan onlarca hançeri yok saymana olanak sağlayacak kadar belirgin hale gelse bile, sesin durmaksızın yayılıyor ölüme meydan okurcasına! Her bir adımın, ancak yerinde sayabilecek kadar kuvvetli ve fakat ölümün karanlığı kadar kararlı bir hale geliyor. İleriye savurduğun bedenine eşlik eden bir yumruğun çıkıp çıkmamasını bile önemsemeden Zexerena’nın kalbini parçalamak için tüm gerçekliği bir kalemde silip atıyorsun. Ölüm, senin nezdinde korkulan bir son olmasa bile, mutlaklığını bile yırtıp geçmek isteyen bedenin en büyük tepkisini de ciğerlerine dolan kanla veriyor. Hala daha süren bağırtına eşlik eden kan bile seni durdurmaya izin vermezken, kendini tüm bu gerçeklikten ve hatta zamandan bile soyutlamaya çalışıyorsun. Zihnin, akıp giden zamanı ve Zexerena’nın hedefindeki Shyrlonay’a doğru gelişini fark etse bile, ruhun bu gerçekliği şiddetle reddedip Zexerena’nın kalbini yerinden söktüğün bir gerçeğe ulaşmak istiyor. Daha önce birçok kez ayrı düştüğün ruhunla zihninin bu amaçla birleşmesi ise, gerçekliği hiçbir şekilde değiştirmiyor!

Gerçeklik…

Tüm yaşadıkların karşısında intikam almak isteyen sinsi bir düşman gibi…

En umulmadık anda onlarca hançerini sana değil, sevdiklerine saplamayı beklemiş gibi…

Doğduğun karanlığa inat edercesine…

Bir kez daha dirilmiş bedenine beslediği hınçla…

Tüm varoluşun istisnası haline gelen varlığına duyduğu öfkeyle…

Gerçeklik…

Senden ve hayallerinden…

En acı şekilde…

İntikamını alırken…

Sadece bir yumruk savurabiliyorsun…

Bomboş bir havayı döven…

Gerçekliğe hiçbir etki etmeyen…

Belki de hiç atmadığın bir yumruk…

Sadece kahkahalarla gülüyor sana…

Gerçeklik…

Savurduğun yumrukla birlikte bir anda yoğun bir buharın içerisinde buluyorsun kendini! Göz gözü görmeyecek kadar yoğun buhar içerisinde, gözlerin işlevsiz kalırken tek güven duyduğun duyun burnun oluyor. Ne var ki, burnuna dolmaya başlayan bir temizlik kokusu, koku alma duyuna da pek fazla güvenmemen gerektiğini haykırıyor sana. Zihnin Zexerena ve vahşetine karşı dolan intikam duygusuyla ona dair bir iz ararken, varlığının Shyrlonay’dan bile soyutlanmış bir halde buharlar arasında var olduğunu fark ediyorsun. Tam bu esnada, bu kez duyma duyun ilk kez işlev kazanmışçasına kulağına gelen melodik bir ıslık sesini iletiyor zihnine… Yankı nedeniyle nereden geldiği yönünden tam olarak bir çıkarım yapmanın zor olduğu ıslık sesine kulak veriyorsun sadece. Zaman geçtikçe keyiflenen ıslık sesiyle birleşen su şırıltıları, bir kez daha gerçekliği sorgulatıyor sana. Islık sesine nazaran su şırıltısının kaynağının daha güvenilir olması nedeniyle, adımlarını bu sesin geldiği yöne çeviriyorsun. Buharlar arasında karşına çıkan bir cisme çarpmamak için ellerini ileri götürdüğünde, buharın ağırlığını hissedebiliyorsun parmak uçlarında. Attığın adımlar ise, seni sadece buhar içerisinde bir başka yere götürmekten ileri gitmiyor, aynı yerde dönüp dolaşırmışçasına…

Attığın adımların sayısını bile aklından geçiremediğin anlarda, su şırıltısına giderek yaklaştığını fark edebiliyorsun. Buhar hala varlığını korusa bile, etkisi de giderek azalırken görüşün de ufak ufak yerine gelmeye başlıyor. Islık sesi, tıpkı su şırıltısı gibi kaynağı daha belirgin bir hale büründüğünde yavaş yavaş kesiliyor. Artık sadece su şırıltılarının hakimiyetinde olduğu bir anda ise, gözlerini fal taşı gibi büyütecek bir manzarayla açıyorsun. Uçsuz bucaksız bir yeşilliğin içinde, dağların arasında var olmuş bir kaplıca, görmeyi en son beklediğin manzara gibi seni etkisi altına alırken, suyun sıcaklığını sadece bakarak bile hissedebiliyorsun. Engin dağların tepelerine birikmiş karlar, pek de doğal olmayan bir görüntü ortaya çıkarsa bile, bu manzarayı inkar edebilecek cesareti de kendinde bulamıyorsun. Ve ruhun, sadece gördüğü bu manzarayla bile sakinleşip dingin bir hal almaya başlıyor.


Image

Bakışların kaplıcanın sıcak suyunun getirdiği huzurla dolarken, gelen su şırıltıların kaplıcayı besleyen su kaynaklarından geldiğini anlayabiliyorsun. Ancak gözlerin, bu gelen suların kaynağını bile tam olarak kestiremiyor. Ruhun, sıcak suya girdiği anda tüm kasvetinden ve kederinden kurtulacakmış gibi bedenini hareket ettirmeye başladığı anda ise, hemen önüne denk gelecek şekilde sudan çıkan iri bir adamın çıplak sırtı ve kalçalarıyla karşılamak, tüm bu görsel şölene sokulan bir çomak gibi geliyor! İri adam keyifli mırıltılarla kendini tekrar suyun içine bırakıp avucuna soldurduğu suları uzun beyaz saçlarından aşağıya dökmeye başlarken, varlığını belli edip etmeme konusunda bir tereddüt yaşıyorsun. Bir öksürük sesi, sessiz bir merhaba veya varlığını edebilecek diğer başkaca hareketler zihninden geçerken, adam yavaşça sudan çıkmak için arkasını döndüğü anda, uzun beyaz sakallı adamla göz göze geliyorsun! Adam yüzüne çöken tüm rahatlama duygusunu tek bir bakışla yoğun bir öfkeye büründürdüğü esnada“Kimsin lan sen? Adam mı gözetliyorsun!?”diye bağırıyor tok ve gür bir sesle. Sanki tüm dağ bu sesle inler gibi titrerken gözlerinin önünde, suyun sıcaklığı adamın öfkesiyle artmaya başlıyor! Adam, bağırmasıyla birlikte kendini göbeğinin üstüne kadar suyun altına gömerken bakışları hala senin üzerinde duruyor ve“Adam gözetlemek nedir lan! Gençlerde utanma kalmadığını biliyordum ama koskoca adamı da gözetlemezsin! Bu kadar mu muhtaç duruma düştün!?”diye gürlemeye devam ediyor. Adamın her bir sözüyle yerin dibine girdiğini hissetmen ve adamın ses tonuyla bedenin paralize olmuş gibi olduğu yerde kalması, bakışlarının hala adam üzerinde kalmasına neden olurken iri adam bu kez daha gür bir sesle“Bu kadar mı meraklısın lan!? Fantezilerini süsleyen olay bu mu sadece! Defolup gitmeyecek misin!?”diyor işlerin çığırından çıkmaya başladığını belli ederek.

Adamın son seslenişiyle kendini bir anda toparlayıp bir şeyler söylemek ister gibi ağzını açtığında, gözünü bir kez kırpıştırıyorsun, haddinden fazla uzun açık kalmış olmasının getirdiği hasretle. Ancak gözlerini açtığın anda, adamın sudan çıkmış ve üzerine kıyafetler giymiş bir halde hemen önünde durduğunu, senden bile yaklaşık 10 santim uzun boyu ve iri vücuduyla oldukça heybetli bir görüntü sergilediğini ve çatılı bir şekilde tuttuğu kaşları ile sana olan tavrını net bir şekilde ortaya koyduğunu görebiliyorsun. Adam derin bir nefes aldıktan sonra öfkeli bir şekilde bakmayı sürdürüyor ve bir kez daha gürlüyor.


“Çıplak adam görmek isteyecek kadar mı düştün…”

Image

“Zenahpuryu!?”
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

08 Oct 2024, 17:51

Ruhunun derinliklerinden gelen, etrafındaki her şeyi yakıp yıkmaya, parçalamaya hazır olan narası ağzından çıktığında, sanki tüm gerçekliği yok edebilecek gibi hissediyordu. Bir an için bile olsa, ölüme, yaşama, zamana meydan okumuştu. Yaşatmak için, yaşatabilmek için ve ölüme göğüs gerebilmek için, Zenahpuryu’nun her bir zerresini, zamanın akışını, kaderin ördüğü her bir ağı reddetmişti. Bedeninin kendisine bu uğurda yarattığı tüm zorluklara karşı çıkmıştı, ciğerlerine dolan kanı bile umursamıyordu. Zihni, geçmekte olan süreyi ve zamanı algılayabiliyordu, ancak tüm benliği ve varlığı bu gerçeği reddetmek için büyük bir mücadele veriyordu. Shy’ın içinde olduğu durum gerçek olamazdı, gerçek olmamalıydı. Bir şekilde, elinden ne geliyorsa, müdahale etmek zorundaydı. Yok etmeli, parçalamalı, yok olmalıydı. Ancak önünde bulunan gerçeklik…

Onun en büyük düşmanıydı…

En büyük düşmanı, kendisinden intikam almak istercesine her şeyi gözlerinin önüne döküyordu. Bomboş bir yumruk, havayı delip geçerken, gerçeklik ise göğsünü deliyordu. Yaşadığı her bir acıdan bin kat daha acı bir şekilde, tüm ruhunu yakıyordu. Hayalleri ve benliği, sanki bu gerçekliğin tarafına geçmiş gibi, ruhuna bıçak saplıyordu. Hepsi, bir acı kaynağına dönüşürken, sadece boş bir yumruğu sallamakla yetinebilmişti…

Savurduğu yumrukla birlikte gelen yoğun bir buhar, gözlerinin ani bir şekilde açılmasına sebep olsa da, hiçbir şey göremediği bir yerde bulmuştu kendini. Yoğun buhar tüm görüşünü kısıtlamıştı, burnuna dolmaya başlayan temizlik kokusu ise, burnuna bile güvenmemesi gerektiğini düşündürtüyor. Zexerena ve onun yarattığı vahşete oldukça ters olan bulunduğu yer, nerede olduğunu düşündürtüyordu. Melodik bir ıslık sesi, kulaklarından zihnine doğru dolmaya başlıyordu, ancak bu melodinin nereden geldiğini saptamak kendisi için çok zordu. Zaman ilerledikçe, ıslık sesiyle birleşen su sesi, nerede olduğunu daha fazla sorgulamasına sebep oluyordu. Adımlarını, su sesinin gelmeye başladığı yere doğru adımlıyordu genç adam. Islık sesinden ziyade, su sesinin daha güvenilir olduğunu düşünüyordu. Sanki aynı yerleri dönüp dolaşıp daire çiziyormuş gibi hissetse de, adımlamaya devam ediyordu. Su şırıltısına giderek yaklaştığında, görüşü yavaş yavaş yerine gelmeye başlıyordu. Islık sesi, suyun kaynağı daha belirgin hale gelmeye başladığında yavaş yavaş kesiliyordu.

Uçsuz bucaksız bir yeşilliğin içinde, dağların arasında duran bir kaplıcayla karşılaşmak, beklemediği bir şeydi. Suyun sıcaklığı bakarak bile hissedilecek dereceydi. Dağların tepelerinde birikmiş karlar, doğal bir görüntü ortaya koymasa bile yutkunamayacak kadar şaşkındı. Ruhu, manzaranın güzelliğiyle birlikte sakinleşiyordu. Sıcak suyun ve su şırıltılarının huzuru içerisinde kaybolmaya hazırken, önüne bir anda çıkan iri, çıplak bir adamın görüntüsü ile birlikte göz bebekleri büyüyordu. Özellikle kıçına baktığında daha da büyüyen göz bebekleri orada takılı kalmış gibi duruyordu. İri adam, kendi kendine mırıldanarak suyu kendi saçlarından aşağıya dökerken, ona bir selam verip vermemek konusunda eminsizlik yaşıyordu. Adam yavaşça arkasını döndüğü anda, uzun beyaz sakallı adamla göz göze geldiğinde, onun bir dede olduğundan emin olmuştu. Dedenin yüzünde duran tüm rahatlama yerini bir anda öfkeye bırakmış ve kendisini gözetleyip gözetlemediğini sorgulayarak bağırmıştı. Bu sesin gürlüğü altında hafifçe ezilen genç adam, dedenin öfkesinin artışıyla birlikte ne yapacağını şaşırmıştı.

Dede, adam gözetlemenin iyi bir şey olmadığı konusunda bağrışmaya başlarken, kendisinin bu kadar mı muhtaç duruma düştüğünü sorguladığında hem kaşları çatılmış hem de yerin dibine girmeye başlamıştı. Tam ‘hayır’ demeye hazırlanıyordu ki, dede konuşmasına izin vermeden fantezilerini süsleyen olayın bu olup olmadığını soruyordu. Hatta gidip gitmeyeceğini sorduğunda da, ‘hayır tekrar bu buharın içine giremem.’ demeyi düşünüyordu ki, derin bir nefes alıp gözlerini kırpıştırdığı anda dedeyi karşısında giyinmiş bir şekilde görmek onu daha da şaşırtıyordu. Bir anda nasıl giyinmeyi başardığı konusunda emin değildi. Kendisinden on santim kadar uzun dede, iri vücuduyla azman gibi duran adama baktı. Son sorduğu soruya karşılık iyice kızaran genç adam, kendini savunmak amacıyla bir anda utançla karışık bir şekilde bağırmaya başladı.

“Buraya gelmeyi ben mi istedim be!? Birini böyle yakalayacağımı bilseydim senden önce gelen fıstığa giderdim, sana mı gelirdim? Ben seçmedim ki buraya gelmeyi!”

Diyerek durumu toparlamaya çalıştı. Hala dedenin kıçı gözlerinin önünden gitmiyordu. Birkaç kez kafasını sallayarak bu görüntüyü yok etmeye çalıştı. Belinde duran matarasına uzandı hızlı bir şekilde. Kapağını açıp bal şarabından birkaç yudum almak için ağzına götürdü. Kızarmış yüzünü ve utancını silmeye çalışıyordu. Birkaç yudum aldıktan sonra matarasını dedeye doğru uzattı.

“Bal şarabı, içer misin dede? İsmin neydi bu arada, seni tanıdığımı sanmıyorum. Ama belli ki sen beni tanıyor gibi duruyorsun. En azından ismen.” Dedikten sonra gözlerini kaplıcaya doğru çevirdi. “Ben de girebilir miyim?”
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

10 Oct 2024, 11:59

Adamın sorusuna verdiğin cevaba rağmen, adamın yüzündeki öfkeli ifade pek de silinmiş gibi durmuyor. Aksine verdiğin cevapla daha da öfkesi artmış gibi görünen adam belinden çıkardığın mataraya gözlerini iliştiriyor ve senin mataradan aldığın yudumları saymaya başlıyor. Matarayı adama uzattığında ise adam şüphe dolu bakışlarıyla sana bakmaya başlıyor. Bu bakışlar altında söze girmenle birlikte adamın bakışları mataraya doğru kayarken yavaşça elindeki matarayı almak için hareketleniyor. Bu anda, gözlerini bile kırpmadığına yemin edebileceğin bir süre zarfında, mataranı adamın elinde buluyorsun ve adam mataranın deliğinden içeriye tek gözünü kırpıp baktıktan sonra, temkinli bir şekilde matarayı ağzına götürüyor. Sorduğun soruya ve konuşmana bir cevap vermekten ziyade, sadece matarandaki bal şarabını içmeye odaklanmış gibi görünen adam, aldığı ufak bir yudumun ardından gözlerinin büyümesine engel olamıyor. Bu göz büyümesiyle birlikte, adamın yutkunmalarının da artmasıyla, adamın matarandaki tüm bal şarabına göz diktiğini rahatlıkla anlayabiliyorsun! Birkaç saniye içerisinde matarandaki tüm bal şarabını içen adam, matarayı dudaklarından ayırdıktan sonra ters bir şekilde sallayıp içerisinde tek bir damla bile kalmadığına emin olarak matarayı sana uzatıyor.

“İğrenç bir tadı var! Bunu içip keyif almayı nasıl başarıyorsunuz ki?”

Adamın bu sözleriyle uyuşmayan eylemlerine karşılık matarayı aldığında, içinde gerçekten de tek bir damla kalıp kalmadığını kendin de kontrol etmek istiyorsun. Bu esnada adam, bıyıklarını ve sakallarını eliyle düzeltip bal şarabından kalan kırıntı tatları da midesine indiriyor. Mataranda hiç bal şarabını kabullenmemiş bir şekilde hala daha bir damla da olsa çıkartmaya uğraştığın esnada ise adamın sesini bir kez daha duyuyorsun.


“Önce gelen fıstık mı? Ne kadar kaba ve iğrenç bir ifade bu böyle!? Muhteşem fiziği, göz alıcı kalçaları ve muhteşem göğüsleri olan birine fıstık demek ne kadar da utanç verici! Hele ki duru güzelliği karşısında, O’na fıstık demek aşağılık bir ifade! Ancak senin gibi bir ırz düşmanının söyleyeceği türden bir ifade!”

Kulaklarına dolan tüm bu sözlere karşılık, adamın gözlerinin önünde belirmiş gibi hayran hayran baktığı kadını görmek, sözleriyle eylemleri arasındaki tezatlığı bir kez daha gözlerinin önüne seriyor. Zihnindekilerle ağzından çıkanların uyuşmamasına rağmen, adamın yüzündeki gururlu ifade tüm bu tezatlığı birkaç kat daha arttırsa bile, adamın sana yönelttiği aşağılayıcı bakışlar durumu giderek daha zor bir hale sokuyor. Adamın sözleriyle bir yandan utanıp bir yandan da şüpheye düşmenle birlikte, adam birkaç kez “cık”ladıktan sonra tekrar söze giriyor.


“Beni tanıyıp tanımaman pek de önemli değil. Benim seni tanımam yeterli. Seni tanıdığım için de gurur duymalısın! Tabi, daha önce O’nunla karşılaşmamış olsan belki burada ben değil O olacaktı… Ama artık O’nu bir daha görebileceğini sanmıyorum. Bu yüzden tüm o sapkın fantezilerini kendine sakla ve dürtülerine hakim ol delikanlı!”

Bulunduğun ortamda daha önce yüzünü görmediğin kadının olmamasına senden çok daha fazla üzülmüş gibi konuşan adamın yüzündeki öfkeli ifade, bir kez daha senin ne yönde düşünmen gerektiğin konusunda şüpheye düşürüyor. Buna rağmen adam, sanki tüm bu olanlardan bizzat seni sorumlu tutuyor gibi bakışlarını üzerinde gezdirmeye başlıyor. Hemen ardından ise kaplıca ile aranda duruyor olduğunu fark etmiş gibi iki adım yana kayıyor ve iki elini beline koyduktan sonra bir kez daha konuşmaya başlıyor.


“Suya mı gireceksin? Sen? Hadi oradan, güldürme beni! Senin gibi işe yaramaz birinin, suda bir saniye bile durmasına imkan yok! Kemiklerin erisin istiyorsan, buyur gir! Ama sonra uyarmadı deme!”

Tezatlık bir kez daha gözlerinin önünde cereyan ediyor adamın sözleriyle… Vücut diliyle kaplıcaya girmen konusunda hiçbir sıkıntı olmadığını göstermek isteyen ve hatta neredeyse kendisi davet ediyormuş gibi duran adam, sözleriyle bunun tam aksini dile getiriyor gibi görünüyor. Bu aşamada yaşadığın çelişkiye karşılık suya girip girmeme konusunda kendinin bir karar alması gerektiğini hissediyorsun. Zihninden bu iki ihtimalden birini seçmeye yeltendiğin ise bir kez daha duyuyorsun adamın sözlerini.


“Gireceksen, sakın kıyafetlerinle girip de suyu bulandırma! Ayrıca, sakın önümde de soyunmaya kalkma! Senin aksine ben bir sapık ve ırz düşmanı değilim! Kuru götünü görmeye hevesli de değilim!”
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

10 Oct 2024, 18:25

Genç adam, dedenin yüzündeki öfkenin daha da büyümesine karşılık, içinde küçük bir tereddüt ile karşı karşıya kalmıştı. Yine de, matarasından yudumlamaya başladığı anda, adamın da aldığı yudumları saymaya başladığını görmesi, canının çektiğini düşündürtüyordu. Dede, şüpheli bakışlarla mataraya baksa da, nasıl aldığını anlayamadığı bir şekilde matarayı elinden almayı başarmıştı. Onun elinden kapıp çektiğini görmemişti, göz bile kırpmadan aldığına emindi, ancak nasıl olduğunu bilmiyordu. İçindeki şaşkınlıkla birlikte adamın mataranın deliğinden içeriye bakışını ve sonrasında ağzına götürmesini izledi. Yüzünde hafif bir tebessüm oluştu genç adamın, dedenin bu bal şarabını seveceğini biliyordu. İstediğin diyarda olursan ol, bal şarabı herkesin içkisiydi. Mutluluğun sembolü, aşkın dünyadaki varlığıydı bal şarabı. Adamın yutkunmalarının artmasıyla birlikte genç adamın da tebessümü büyümüştü, tüm bal şarabına göz dikmiş gibi duran dedeye karşı gururla bakmaya başladı. Bal şarabının çözemeyeceği hiçbir şey yoktu, ancak dedenin hiç sormadan matarayı bitirip, üstüne bir de iğrenç bir tadının olduğunu söylemesi ufak bir sinir yaratıyordu genç adamın üstünde. Matarayı alıp içinde bir damla bile kalıp kalmadığını kontrol etmişti, gerçekten de şişenin dibini getirmişti dede. Bunun üstüne, ufak bir kızgınlıkla bir anda söze giriyordu.

"Yalancı! Sen yalancı bir dedesin! Bitirmişsin hepsini! Bana bal şarabı borçlusun!"

Mataradan hala bir damla bile olsa şarap çıkartmaya çalışan genç adam, bu sefer önceden fıstık dediği hatun hakkında laf yemeye başlıyordu. Onun muhteşem fiziği, göz alıcı kalçaları ve muhteşem göğüsleri olduğunu söyleyen dede, böyle birine fıstık denmeyeceğini söylüyordu. Ancak genç adam gibi bir ırz düşmanının böyle bir ifade kullanacağını söylüyordu. Sanki o kadın, tekrardan dedenin gözlerinin önünde canlanmış gibi hayranlık beslettiriyordu kendine. Dedenin aşağılayıcı bakışları altında baskısı iyice artmaya başladığında, utancı da artmaya başlıyordu. Belki de gerçekten ona fıstık diye hitap etmemeliydi. Ancak ağzından çıkmıştı artık. Boş matarasını beline bağlamaya uğraşırken, dede kendisini tanıyıp tanımamasının önemli olmadığını söylüyordu. Bu durumda, onun Zen'i tanımasının yeterli olduğunu belirtmiş, sonrasında O'nunla karşılaşmamış olsa bu dede yerine O'nun olacağını söylüyordu. O'nu bir daha görebileceğini sanmadığını ekleyen dede, sapkın fantezilerini kendisine saklamasını ve dürtülerine hakim olmasını söylüyordu.

"Tamam bir şey demedik. Ben de muhteşemliğini övdüm sadece."

Diyerek araya girdikten sonra, adamın iki adım yana atarak suya giremeyeceğini dinlemeye başladı. Genç adam gibi işe yaramaz birinin suda bir saniye bile durmasına imkan olmadığını söylüyordu. Kemiklerinin eriyebileceğini belirtiyordu, bu durumda girip girmemek genç adama kalmıştı. Gerçekten kemiklerini eritecek kadar sıcak olup olmadığını sorgulamaya başladığı sırada dede kıyafetleriyle girmemesini, önünde de soyunmamasını söylüyordu. Adamın kuru göt demesine bir anda kıkırdamaya başlamış, birkaç saniye süren bu kıkırdamalardan sonra adamın önünde önce alnındaki mücevher dolu bandı çıkarmış, kafasını sallayarak saçlarının iyice salınmasını sağlamıştı. Yüzünün önüne düşen saçları sağ eliyle geriye doğru yatırdıktan sonra, adamın önünde üstündeki ilikleri çıkartmaya başlamıştı.

"Merak etme, tamamen soyunmayacağım. Ayrıca çok sıkı bir götüm vardır, kuru değil."

Demiş, üstündeki gömleği çıkartıp kenara bıraktıktan sonra kaplıcaya doğru ilerlemeye başlamıştı. Kaplıcanın tam önüne geldiğinde, dizlerinin üstüne çökmüştü. Bu sırada, elini suya doğru uzatmadan önce konuşmaya başlamıştı. "Aslında biliyor musun? Seni tanıyıp tanımamam çok önemli. Beni tanıdığın için neden gurur duymalıyım? Seni tanıyor muyum? Sen kimsin ve beni tanıdığın için neden gurur duymalıyım? Şimdi anlıyor musun, neden önemli olduğunu?" Dedikten sonra yüzünü arkaya doğru çevirip, samimi bir şekilde gülümsemiş ve tekrardan suya doğru dönmüştü. Elini suya sokmak için ilerletiyordu. Suyun sıcaklığını kontrol etmek istiyordu. "Seninle uzun bir sohbet etmek istiyorum dede. Bu sefer, O kadının yaptığı gibi konuşmaların bittiği anda beni geriye yollayamayacaksın. Gerekirse, yüz defa daha geri geleceğim. Bu yüzden, bana adını bahşet ki, doğru düzgün konuşabilelim."
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

11 Oct 2024, 10:49

Karşında duran adam sözlerine pek de önem vermeden seni dinledikten sonra, yapacaklarını izlemeye koyuluyor. Kıyafetlerini çıkarmaya başladığında, içten içe sana hiç de inanmadığını belli eden bakışlar atan adam, gözlerini de çok ama çok uzaklara dikerek olabildiğince odağını senin haricindeki yerlere veriyor. Götünle ilgili yorumları ise hiç de önemsememiş gibi duran adam halen daha bakışlarını en engin dağların ardına doğru dikmiş bir halde duruyor. Ancak içten içe adamın her bir hareketini, göz kırpışını ve nefes alış verişini gördüğünü hissedebiliyorsun. Adamın yanından geçip gittiğinde bile, adamın tüm varlığını üzerinde dolaştığını anlayabiliyorsun. Suyun başına eğildikten sonra sarf ettiğin cümleler karşısında, adam sırtı tamamen sana dönük bir şekilde iki kolunu da göğsü hizasında bağlamış bir şekilde bekliyor. Sanki sözlerinin bitmediğini hissedercesine sessiz kalan adamdan bakışlarını çekip tekrar suya döndürüyorsun. Suyun sıcaklığını anlamak için parmak uçlarını suya değdirdiğinde ise, parmak uçlarının en kızgın demirle dağlanmış gibi yanmaya başladığını hissediyorsun! Elini istemsizce geri çektiğin anda, bunun adam tarafından fark edilip edilmediğini merak ederek son cümlelerini de kuruyorsun.

Konuşman bittikten sonra, elinde hissettiğin yanık hissiyle dolan acıya göğüs germeye çalışıyorsun. Bu esnada adamın hafifçe inip kalkan omuzlarından, adamın bilmişçe kıkırdağını anlayabiliyorsun. Adamın adeta elini nasıl suya soktuğunu, nasıl geri çektiğini ve elinin nasıl yandığını bizzat görmüşçesine sergilediği kıkırdama ufak bir kahkahaya dönüşüyor, yere ve göğe sığmayacak şekilde. Adamın kahkahaları ruhuna işler gibi ilerliyor ve birkaç saniye sonunda tüm kahkahalar kesildiğinde, adam sırtı dönük bir şekilde durmaya devam ederek konuşmaya başlıyor.


“Hala önemsiz delikanlı… Beni tanımaman ve neden gurur duyacağını bilmemen… Aslına bakarsan, bunlar hayatındaki en basit ve gereksiz bilinmezlikler de olabilir. Ama O’nunla daha önce karşılaştığına göre ve ikimizin de aynı olduğunu düşündüğünü kabul edersek, bu bilinmezlik daha da anlamsız olmuyor mu?”

Adamın ağzından bu sözler ne bilge bir tavırda ne de kendini beğenmiş bir halde çıkıyor. Alelade savrulan kelimelerin oluşturduğu cümlelerden ibaret gibi tavır takındığı konuşmasını, kendi içinde tasdikler gibi birkaç saniye sessiz kalmasının ardından, adam bir kez daha başlıyor konuşmaya.

“Ve buraya kaç kez geldiğin, burada ne kadar kaldığın gibi konular da pek ehemmiyetli sayılmaz. Herhalde hayatını önemsiz detaylar üzerine kuruyor gibisin delikanlı. Yüz defa mı gelmek istiyorsun, bunu deneyebilirsin… Ancak ben istemediğim sürece, ne buraya gelebilirsin ne de buradan gidebilirsin…”

Bu kez sözlerini daha bilinçli ve sana yönelikmiş gibi dile getiren adam, verdiği kısa bir nefes aralığı molasında sanki tüm bu sözlerin üzerine düşünmeni bekliyor senden. Sudan yansıyan bulanık görüntünle baş başa kaldığında ise, sanki adamın sözlerinin sudaki yansımandan çıktığını görüyorsun. Sanki yansıman, tüm bu sözleri bir kez daha tekrar ediyor sonsuz bir döngü içerisinde. Bakışların giderek keskin bir hale geldiğinde ise, bir kez daha duyuyorsun adamın sözlerini sudaki yansımandan.


“Peki öyleyse neden buradasın delikanlı? Neden burada olmalısın? Neden daha önce O’nunla karşılaştın? Sahi ya, neden dirildin delikanlı? Yine yok olup gideceğin bir kader döngüsü içerisine neden kendini soktun? Bir kez ölüp dirildiğin için ölümsüz olabileceğini mi düşündün? Ya da delikanlı, kader döngünün sonunu dirilmek olarak mı gördün? Oysa bu sadece, sürekli ölmek zorunda olduğun bir döngü değil mi?”
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

11 Oct 2024, 16:11

Dede, genç adamın sözlerine pekte önem vermeden dinlemiş, sonrasında da ne yapacağını izlemeye başlamıştı. Üstünü soyunmaya başladığında ise, dede genç adama bakmamak için oldukça uzaklara dalıyor gibi gözüküyordu, bu durumda Zen'i hafif bir şekilde güldürmeye yetiyordu. Buna niye bu kadar çaba verdiğini anlayamaması, daha da komiğine gitmeye başlamıştı. Yine de, uzaklara dalan bakışının ardından her bir hareketini izlediğini hissedebiliyordu. Dedenin yanından geçip gitmiş olmasına rağmen sanki bir ruh gibi onu izlediğini ve takip ettiğini hissediyordu. Dede sırtı dönük bir şekilde beklerken, genç adam da parmak uçlarını suya değdirdiği anda, en kızgın demirle dağlanmış gibi bir yanıkla karşılaşıyordu. Elini hızla sudan çıkartıp hızlı hızlı sallamaya ve aynı anda bütün gücüyle, hızlı hızlı üflemeye çalışıyordu. Dedenin bunu görüp görmediğini merak etse de, adamın kıkırdamasından bunu bildiğini anlayabiliyordu. Kıkırdaması bir kahkahaya dönüştüğünde, elini daha hızlı sallamaya başlıyordu bir an önce bu acıdan kurtulmak istercesine. Elini sallamasını durdurup, hızlı hızlı üflemeye başladığında, sırtı dönük dede de konuşmaya başlıyordu. Sorduğu soruların önemsiz olduğunu, bunların hayatındaki en basit ve en gereksiz bilinmezlikler olduğunu söylüyordu. Genç adam, bu konuda dedeye katılmıyordu, yine de sessizliğini koruyarak onu dinlemeye devam ediyordu.

Buraya kaç kere geldiğinin, burada ne kadar kaldığının da önemli olmadığını ekleyen dede, hayatını önemsiz detaylar üzerine kurup kurmadığını sorguluyordu. Dede istemediği sürece buraya gelemeyeceğini ve aynı şekilde, buradan gidemeyeceğini ekliyordu. Sessizliğini korumaya devam eden genç adam, sudaki bulanık görüntüsüyle baş başa kalmıştı. Yansıması, tüm bu sözleri bir kez daha tekrar ediyor gibiydi. Sürekli ve sürekli, kafasının içinde dönen kelimeler gibi dönüyordu. Dede, tekrardan söze girip neden burada olduğunu, neden burada olması gerektiğini, O'nunla neden karşılaştığını sorguluyordu. Sorduğu soruların bir çoğuna verebileceği bir cevabı yoktu, hatta bu cevapları kendisi de merak ediyordu. Ancak tek bir soruya cevap verebilirdi, ölümsüz olabileceğini düşünüp düşünmediğini. Genç adam, keskinleşmiş bakışlarıyla birlikte, sağ yumruğunu aniden yere vurup, bir hışımla yerden kalkmış ve dedenin yanına doğru geri ilerlemişti. Karşısındaki adamın gözlerinin içine, yansımasına ve kendisine duyduğu öfkeyle bakıyordu.

"Sen hiç, bir dostunu iki kez ölüme yollamak zorunda kaldın mı?"

Birkaç saniyelik sessizlikle yumruklarını sıkarak kendine hakim olmaya çalışan genç adam, gözlerini neredeyse kırpmadan dedenin gözlerinin içine bakmaya devam ediyordu. "Ben, bir kez daha dirileceğimi düşünmedim. Dostumun ölmesindense, ölümü kabullendim. Işığımın sönmesine ve kararmasına müsaade ettim. O'nun deyimiyle, yazgımın silinmesine müsaade ettim. Yaşatmak için, ölmeyi diledim. Dirilmeyi aklımdan bile geçirmedim." Çenesi iyice kasılmaya başlamışken, bütün öfkesiyle, acısıyla, hüznüyle bağırmıştı, sanki bir şeyleri değiştirebilecek, sanki o anı geriye alabilecekmiş gibi. Gözlerini dedenin gözlerinden çekmiş, bir anda arka tarafa doğru yürümeye başlamış, sonrasında geriye doğru hızla dönerek kısa bir döngüde volta atmaya başlamıştı. Bütün öfkesini ayaklarından yere doğru çıkarmaya çalışıyordu. "YAZGI, YAZGI, YAZGI!" Kendi kendine bağırdığı bu kelimelerin ardından, yürüyüşünü daha da hızlandırdı. "O karşıma çıktı, 'Karanlık, senin için asla var olmayacaktır!' dedi, 'Yazgına değebilecek siyah bir nokta bile yoktur!'" Ağzından çıkan her bir kelime, bir diğerinden daha öfkeli çıkıyordu dışarıya. "Söylesene bana, dostunu iki kere ölüme yollamış bir adamın yazgısı, nasıl karanlığa değmez? Söylesene bana, Zenahpuryu için ışık nasıl var olur?" Öfkeli adımlarını, bir anda dedenin tam karşısında kesmiş ve gözlerinin içine dikmişti gözlerini tekrardan.

"Neden burada olduğumu bana sen anlatsana. Yazgıma karanlık değmesin istiyorum, ancak ışığımı nasıl ortaya çıkaracağımı bilmiyorum. Bana, yol göster dede. Işığımı ortaya çıkartabilmem için, Zenahpuryu'yu gökte gördüğüm yıldızlardan daha parlak hale getirmem için..."
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

14 Oct 2024, 16:46

Konuşmaya başlamanla birlikte, adam vücudundaki hiçbir kası hareket ettirmenden, sadece gözleriyle takip ediyor seni. Onun görüş açısından çıktığın zamanlarda bile adamın bakışlarını üzerinde hissederek yaptığın konuşmada, yer yer bağırsan bile adamın bundan zerre etkilenmediğini görebiliyorsun. Adamın yüzündeki sabit ifade, sanki tüm söylenenleri bir duvarla paylaşmışsın gibi bir havaya bürünüyor. Bir kez daha adamın karşına gelip son cümlelerini söylediğinde ise, adamın göz kapakları hafifçe kapanıyor sadece. Birkaç saniye boyunca kapalı tuttuğu göz kapaklarıyla birlikte, adamdan yayılan hiçliği içine sindirmeye çalışıyorsun. Ruhunun çalkantısı her bir düşüncenle artmaya başlarken, karşındaki adamın heybetinin ruhuna çökmesine müsaade ediyorsun istemsizce. Ve göz kapakları yavaşça aralanan adam, sakin bir şekilde konuşmaya başlıyor.

“Öncelikle…”

Gözlerin, sanki bir dağın yerinden oynamasına şahitlik ederek adamın sağ koluna takıldığında, adamın sağ kolunun göğe doğru yükselişini izliyorsun hayranlıkla. Ruhundan fışkıran bu hayranlığa engel olan zihnin, adamın yukarı kalkan koluna bakakalırken, bir anda kafana bir balyoz gibi inen yumrukla kafatasının içinde beyninin titrediğin hissediyorsun! Dünyan ansız bir karanlıkla dönmeye başlarken, sanki bir anlığına ruhunun bedeninden ayrıldığını düşünüyorsun. Kafana inen yumruktan birkaç saniye sonra gelen acı hissi ise, tüm duyularını bir anda geri kazanmana olanak sağlarken, iki elinle kafanı tutmaya başlıyorsun acısını geçirecekmiş gibi.


“Ne bağırıp duruyorsun lan! Bana mı atar yapıyorsun?”

Adamın sözleriyle birlikte kendine geldiğinde, adamın yüzüne yerleşen bir bilinmezlik ifadesini görüyorsun. Sanki dünyanın varoluşundan bu yana cevaplanamamış sorulara cevap arayan gözleriyle adamın bakışlarını üzerinde hissediyorsun. Bir anda ağızdan çıkan cümlelerle tüm dünyanın gizemi çözülecekmiş gibi duran adam, bakışlarındaki hafif titremeye engel olamadan bir kez daha aralıyor dudaklarını.


“Doğru kullandım, değil mi? ‘Atar yapıyorsun’ dedim ya, doğru yere denk getirdim, değil mi?”

Bu ana kadar adamda görmediğin merak duygusunun ilk filizlerini bu yersiz cümle ile hissettiğinde, tüm düşüncelerinin allak bullak olmasına engel olamıyorsun. Karşındaki adamın birbirini tutmayan sözleri, düşüncelerinden aykırı takındığı tavırları ve tüm bunlara rağmen tüm heybetiyle karşında durduğu gerçeği ile yüzleştiğin anda, yaşadığın olayın gerçekliğini sorgulamadan edemiyorsun. Buna rağmen adam, sanki muhtaç hissettiği bilgiyi gözlerinin en derininden almışçasına bilmiş bir edayla başını bir kez sallamasından sonra, bir kez daha konuşmaya başlıyor.


“Karşında gördüğün her kudretli kişiye böyle yalvarman ne kadar acı delikanlı… Oysa O, her şeye rağmen sana yardımcı olmaya çalışmışken, karşımda bir zavallı görmek beni gerçekten derinden üzüyor. Zira O, bu kuyuya ilk taşı atandı… Hiç kimsenin karışmaması gereken bir işe karıştı ve sonucunda kendisini dehlizlerde bulurken, geriye kalanlarımız arada sıkıştı kaldı… Kimimiz taşın doğru yere gittiğini düşündü, kimimiz ise yanlış… Bense, O’nun attığı taşın ne kadar yerinde olduğunu görmek istedim sadece… Ancak karşımda, zırvalayan ve kendi dışında herkesten medet uman bir zavallıdan başka bir şey görmüyorum.”

Adamın sözleri, sanki ciğerlerine sokulan onlarca hançer gibi saplanırken, kendini adamın sözlerinin yarattığı elemden kurtaramıyorsun. Her bir kelimeyle kendini daha aciz ve daha güçsüz hissediyor, bir umut adamın bakışlarında hayat bulmak istesen de bunu bulamıyorsun. Giderek ilgisini kaybeder gibi görünen adam, sözlerine eklediği bakışlarıyla da yaşadığı hayal kırıklığını yüzüne vurmaktan kaçınmıyor. Bu durum ise, ruhunun tüm çalkantısını kesiyor ve kendini, sonsuz bir karanlığın içerisinde tek başına hissediyorsun. Ne sana uzanan bir el ne de sana destek olacak bir söz…


“O, sana bildiklerini söyledi delikanlı… Sen de gördüklerini… Ancak O’nun gördüklerini kendin göremiyorsun, O’nun sözlerini kendin duymuyorsun... Eğer öyleyse, artık senin için yapılacak daha fazla bir şey olduğunu düşünmüyorum. Kelimeler bazen anlamlarının ötesindedir delikanlı… Tıpkı varlığın gibi… Bunu anlamlandırmak mı istiyorsun? O zaman ilk önce kendi zavallılığından kurtul!”

Sözleriyle birlikte bakışları artık tamamen sana acıyan bir havaya bürünen adam, bir anda seni o melun karanlığa terk edecek gibi görünüyor. Tüm ilgisi ve odağı kaybolmuş gibi görünen adam, yine de bir şekilde ve bir şeye inanarak karşında durmayı sürdürüyor. Aldığı her bir nefesle birlikte, sanki kendi içinde yaşadığı çatışmayı gözlerine yansıtan adam, seni terk etmekle seni kucaklamak arasında gidip geliyor gibi görünüyor. Aldığı son bir nefesle gücünü toparlayan adam göğsünü olabildiğince kabartıyor ve gözlerinin içine en azılı düşmanı bile sindirebilecek bir bakışlarını gönderiyor.


“Zenahpuryu… Yazgına verilen bu ismi gururla taşı! Senin yazgına değebilecek siyah bir nokta bile yoktur! Karanlık, senin için asla var olmayacaktır… Ancak dikkat et Zenahpuryu… Her ışığın bir karanlığı vardır… Yazgın bu dünyanın ışığı ise, elbet bunun bir karanlığı da olacaktır… Işığının kararmasına asla müsaade etme Zenahpuryu… Yazgının silinmesine…”
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

14 Oct 2024, 18:00

Genç adam, karşısındaki dedeye karşı kurduğu cümlelerin sanki boşluğa doğru gittiğini düşünüyordu. Adamın bir duvar gibi orada olması, hiçbir cümlenin arasına girmemesi, yüzünde bulunan sabit ifade, hepsi bir araya geldiğinde sanki ağzından çıkan tüm kelimeleri boşluğa doğru savuruyormuş gibi hissediyordu. Kurmak istediği tüm cümleleri kurduktan sonra, adamın birkaç saniye boyunca kapalı tuttuğu göz kapaklarına bakmaya başladı. Dedenin heybetinin altında ruhu iyice ezilmeye başlarken, sakin bir şekilde cümlesine başladı adam. Sağ kolu, sanki bir dağ gibi yerinden oynayıp havaya kalkarken, genç adamın tek yapabildiği bunu hayranca izlemek oluyordu. Ancak bir anda yumruğun balyoz gibi kafasına inmesiyle, beyni kafatasının içinde çalkalanmaya başlıyordu. Öyle bir yumruk yemişti ki, yarattığı acı bile birkaç saniye sonra gelmişti. Kafasını iki eline alıp acısını geçirmeye çalışırken, adamın bir anda bağırıp kendisine atar yapıp yapmadığını sorgulaması üzerine, sadece acı bir şekilde bir kedi gibi inlemişti. Adam, sanki bu soruya gerçekten bir cevap arıyormuş gibi bir yüz ifadesiyle bakarken, bu cümleyi doğru kullanıp kullanmadığını soruyordu. Atar yapıyorsun demesinin, doğru yere denk gelip gelmediğini soruyordu.

“Off… Doğru kullandın, tam yeri… Sen de nesin anlamadım, insana benziyorsun ama insanların kullandığı kelimelerden haberin yok…”

Diyerek adamın merakını gidermeye çalışmıştı. Bir yandan kendi merakı da artıyordu, karşısındaki adamın insanların kullandığı şeyleri gerçekten merak ediyor olup, insana benziyor olması garibine gidiyordu. Dede bir kez daha konuşmaya başladığında, genç adamın hem gururu yerle bir oluyor, hem de düşünmeye sevk ediliyordu. Şuana kadar karşılaştığı kim varsa, onlardan bir güç dilenmiş, anlam dilenmiş, kudretinin varlığını sorgulamıştı. Üstelik, bunu hiçbir zaman kendine sormak gibi bir şey yapmamıştı. Dede, doğru olanları konuşuyordu, Zenahpuryu bir zavallıdan başkası değildi, ağzı sadece zırvalamaya yarıyordu. En güçlü Aludir olmak isteyen bu kişi, bunu yapabilmek için soruları kendisine sormak yerine, gücünü kendisinde aramak yerine her zaman karşısındaki kişilere sormuştu.

Almazath…

Tagrinath…

Vagror…

O kadın…

Ve bu dede…

Her zaman karşısında bulunan, kendisinden üstte ve bilgili olan kişilerin bilgisinden faydalanmayı denemişti. Dedenin ağzından çıkan her bir kelime bir hançer gibi saplanırken ruhuna, beyninde büyük şimşeklerin çakmasına sebep oluyordu. Ruhu, bu zavallılığın altında ezilmeye devam ederken, zihni ona bir çıkış yolu sunmaya çalışıyordu. Kendisini sonsuz bir karanlığın içinde hissederken, aklında olan tek bir şey vardı, bu karanlığın içerisinden kendisini çekip çıkaracak olan bu dede değildi. Bu karanlığın içerisinden kendisine bir el uzanacaksa, o el kendi eli olacaktı. Bu karanlığı yok edecek olan ışık, yine kendisi olacaktı.
O’nun gördüklerini görmek…

O’nun sözlerini duymak…

“Kelimeler bazen anlamların ötesindedir delikanlı… Tıpkı varlığın gibi…”

Dedenin her bir sözü, kendisini iyice karanlığa sürüklemeye devam ederken, ağzını açmamaya karar verdi. Karşısındaki adam, son bir derin nefes alarak O kadının söylediklerini yine tekrarlıyordu. Zenahpuryu… Hem içsel, hem de dışsal karanlığına yenilmemeliydi. Gücünü, kudretini, anlamını, kaderini karşısındaki kişi de aramak yerine kendisinde aramalıydı. Düştüğü karanlığın içerisinden, kendisini kurtaracak kişi olmalıydı. Zavallılığını yok etmek zorundaydı. Dedeye karşı, bir anda işaret parmağını havaya kaldırarak, beklemesi için izin istiyordu.

“Çok kısa bir süre bekler misin? Beni yollamadan önce en azından.”

Diyerek izin istemiş, bu izni kendisine tanıyacağını düşünerek tekrardan kaplıcanın önüne doğru ilerlemişti. Kaplıcanın tam ucunda, bağdaş kurmuş, ellerini dizlerine dayayarak dik bir şekilde oturmuştu. Derin bir nefes almış, aldığı nefesle birlikte yavaşça gözlerini kapayarak, kendi ruhunun düştüğü karanlık gibi, kendisini karanlığın içerisine bırakmıştı. Yardım istemesi gerektiği kişiyi biliyordu. O’ndan yardım isteyecekti, O’nun ışığı ile önce kendini aydınlatmalıydı, kendini aydınlatamadığı sürece karanlığın içerisinde savrulup duracağını biliyordu. Ne O’nun sözleri, ne de dedenin sözlerinin bir anlamı olmayacaktı. O’nu kabullenmediği sürece, bir zavallı olmaya devam edecekti. Gözlerini ve bedenini bıraktığı karanlığın içerisinde, O’nu görmeye çalıştı. Karanlığın içerisinde, bir yıldız gibi parlayan O’nu…

“Zenahpuryu…”

Ağzından çıkan bu kelimeyle birlikte, O’na odaklandı. Bu zavallılıktan kendisini kurtaracak kişiye. Kendisine. Tüm karanlığı sindirebilecek o ışığa sahip olan, Zenahpuryu’ya…

“Şimdiye kadar sana gelmediğim için özür dilerim, Zenahpuryu. Herkesten, medet ummuş, ancak bir tek senden medet ummamıştım. Bir tek sana sormamıştım. Bir tek seninle konuşmamıştım. Hatayı en başında yapmışım…”

Yıldızlardan daha da parlak olan Zenahpuryu’nun kendisini dinlediğine emindi. Sanki, başka bir kişiymiş gibi konuşmaya devam ederken, kaplıcada onunla birlikte oturduğunu düşünüyordu.

“Yazgım bu dünyanın ışığı olacaksa, önce bana ışık olman gerekiyor Zenahpuryu. Ben, bu ışığı kabulleniyorum. Bu ışığın aydınlığı ile yaşayacağım. Eğer en başta ben bu ışığı kabul etmezsem, senin dünyaya ışık olmanı nasıl sağlayabilirim? En başta, bendeki karanlık seni söndürecektir…”

Ağzından çıkan kelimelerin ardından, sakince, dostuna gülümsercesine gülümsedi Zenahpuryu’ya karşı.

“Belki de şimdiye kadar afallayıp durma sebebim budur. Karanlığın kalbimin bir noktasında bulunmasına hep izin verdim. Bu dünyanın ışığı olacağıma hiçbir zaman tam anlamıyla inanmadım. Belki de sorun buydu. Ama şunu bilmeni isterim Zenahpuryu…”

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra, tekrardan söze girdi.

“Bundan sonra, hem içimde hem dışımda, bütün karanlığa meydan okuyacağım, Zenahpuryu.”

Genç adam, cümleleri bittiğinde olduğu yerde oturmaya ve derin nefesler alarak suyun sesini dinlemeye, sıcaklığını hissetmeye devam ediyordu. İçinde bulunan ne kadar karanlık varsa, hepsini yok etmeye kararlıydı.

Yazgısı bu dünyanın ışığı olmadan önce, kendi ışığı olacaktı…

Kalbindeki ışık, asla sönmeyecek ve söndürülmeyecek kadar parlamaya hazırdı…

Aldığı her bir nefesle, varlığının hüküm sürdüğü her bir saniyede…

Daha da parlak bir şekilde…
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

16 Oct 2024, 09:29

Adamdan müsaade istemenin ardından, suyun kenarında kendi kendine konuşmaya başlıyorsun. Sözlerini, adeta suya akseden suretini savurur gibi dile getirsen bile, kelimelerin ağzından çıkıp çıkmadığı konusunda emin olamıyorsun. Her bir cümlen, bir diğerini kovalayıp ruhundaki karanlığa bir anlam katmaya başlıyor. Bu durum ise, oturduğun yerde hissettiğin huzurun artmasına neden oluyor. Tek yaptığın belki de kelimelerini savurmak olsa bile ruhuna, içten içe ferahladığını, rahatladığını ve omuzlarındaki koca bir yükün kalktığını hissediyorsun. Sanki bedenin, tüm kulaklarına doldurulan safsatalardan arınmış gibi, tüm o yazgı, kader, isim, iblis ve daha nice diğer anlamsızlıklardan sıyrılmış gibi hafiflemeye başlıyor. Sudaki suretin bile, göründüğünden daha hafif ve daha akışkan bir hal alırken içine düştüğün sessizlik bile bu kez rahatsız etmiyor seni. Adeta söylenecek başka bir söz kalmamış, dinlenecek başka bir cümle yokmuş gibi, bedeninin hafifliğinin ruhuna aksedişi… Sanki bir anda, sudaki suretinle gerçek suretin yer değişmiş gibi…

“Sahip oldukların, eşsiz ve değişilmez… Sahip olacakların ise ancak kendi sınırlarına tabi…”

Sırtında hissettiğin adamın eliyle bedeninin hafifliğinden sıyrılıp kendine döndüğünde, adamın hemen yanında oturduğunu ve sudaki görüntüsüne baktığını görüyorsun. Bakışların adamın sudaki görüntüsüne kaydığında ise, daha önce görmediğin onlarca yüzün anlık olarak suyun yüzeyinden akıp geçtiğini fark ediyorsun… Sanki sana inanan ve senin arkanda olan onlarda kişi, savurduğun cümlelerin her birinin altına attıkları imza niteliğindeki gülümsemeyle selamlıyorlar seni. Hiçbirinin suretinin aklında kalmayacağını bilsen bile, adamın sudaki suretini tekrar görmenle bakışlarını adama çeviriyorsun.


“Belki de O haklıydı… Hiç karışmamamız gereken bir şeye bizi sürüklemekte haklıydı… Bunu ancak zaman gösterecek delikanlı… O ilk taşı atandı ve şimdi bizler, bu taşın kader çizgisini nasıl değiştirdiğini izleyeceğiz… Kimimiz kızgınlıkla kimimiz ise sonsuz bir inançla…”

Adamın her bir sözünde, bu kez adeta bir ihtiyarın son sözlerini dinler gibi hissetsen bile, adamın gözlerindeki canlılık sadece bunların içten gelen sözcükler olduğunu anlatıyor sana. Başta sana karşı yaşadığı tereddüdü bir kenara bırakmış gibi sırtına birkaç kez ufak ve sevecen darbeler indiren adam yüzünü hafifçe sana doğru dönüp ufak bir tebessümle gözlerinin içine bakıyor. Sanki bu ufak tebessümde her şeyin anlamı gizli gibi…


“Sana isminin anlamını söylemeyi çok isterdim delikanlı… Hatta senin gibi olan diğerlerine de… Kendi içimizde ayrışma yaşamış olsak bile, bizlerden her birinizi destekleyen biri var… Ve bugünden sonra ben de koşulsuz şartsız onlardan biri olacak ve diğerlerini ikna etmek için çabalayacağım… Lakin, sana isminin anlamı şimdi söylemek, az evvelki sözlerine ihanet olacaktır… İsminin anlamını bilmek, seni o karanlığa bir kez daha savuracaktır… Bu yüzden delikanlı, sadece ışığının sönmeyeceğini bil… Ve bunun ne manaya geldiğini…”








“Merak etme, her şeyin vakti gelecektir…”

Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

17 Oct 2024, 13:18

Suyun kenarında, kendi kendine attığı konuşmalar, suyun berraklığı ile birlikte ruhunu temizliyordu sanki. Ruhundaki karanlığı yok edebilmek için, çok büyük bir mücadele veriyormuş gibi dursa, sanki bu mücadele karşısında kolay bir zafer alıyormuş gibi hissediyordu. Hissettiği huzur, ruhundaki karanlığı parçalayacakmışçasına her bir zerresini sarıyordu. Gözlerini Zenahpuryu olarak açtığı günden beri karşısına çıkan tüm bu yazgı, kader, isim, iblis gibi kelimelerin anlamsızlığından kurtulmak, iyice hafiflemesine sebep oluyordu. İçine düştüğü sessizlik, belki de şimdiye kadar en huzur dolduğu anlardan birisini yaratıyordu kendine. Şimdiye kadar tüm sessizliklerin içinde boğuluyormuş gibi hissediyordu, ancak bu sefer ki farklıydı. Üstüne söylenecek daha fazla bir şey kalmamış gibi hissediyordu, ne kendisinin söyleyebileceği ne de dinleyebileceği başka bir söz kalmamıştı. Geriye kalbinin ve ruhunun derinliklerinden ışıldamaya başlayan ufak bir parıltı, huzur ve bu ışığın kendisinde yarattığı sakinlik kalmıştı. Sudaki suretiyle gerçek sureti yer değişmiş gibi, kendini bir akışın içerisine ve hafifliğe bırakmıştı. Berraklığın içerisinde savruluyor olmak, inanılmaz bir huzur yaratıyordu.

Dedenin elini sırtında hissederken, bir yandan kelimeler kulağından içeriye doğru giriyordu. Adamın hemen yanında sudaki görüntüsüne bakmasıyla birlikte gözleri o tarafa doğru kaymıştı, daha önce görmediği bir sürü suretin anlık olarak suyun yüzeyinden akıp geçtiğini görüyordu. Ona inanan, arkasında olan onlarca kişi kurduğu cümlelerin ve kendisinin arkasında olduğunu gösteriyordu. Gördüğü yüzlerin hiçbirinin aklında kalmayacağından emindi, ancak onları görmek, yüzünde büyük bir mutluluk tebessümüne sebep oluyordu. Dedenin suretini tekrardan su yüzünde görmesiyle birlikte, gözlerini moruğa doğru çeviriyordu. Moruk, hiç karışmamaları gereken bir şeye onları sürüklemekte O'nun haklı olabileceğini söylüyordu. Kendisi gibi olanların, kimilerinin kızgınlıkla, kimilerinin ise sonsuz bir inançla O'nun değiştirdiği kader çizgisini izleyeceklerini söylüyordu. Onun sözlerine şahit oluyormuş hissiyatı, içinde buruk bir hüzün yaratsa da, bir yandan kurduğu cümlelerinin gücü altında kendini daha da güçlü hissediyordu genç adam. Adamın yüzündeki ufak tebessüme karşı, büyük bir tebessümle karşılık vererek dinlemeye devam etti.

Dede, her ne kadar isminin anlamanı söylemeyi çok istediğini belirtse de, bunu yapmanın sözlerine ihanet olacağını vurguluyordu. Bu yüzden, sadece ışığının sönmeyeceğini bilmesini istiyordu. Zenahpuryu, artık bunu çok iyi biliyordu. Her şeyin vaktinin geleceğini söylemesiyle birlikte, yüzündeki gülümsemeyi koruyarak tekrardan suya doğru döndürdü bakışlarını. Derin bir nefes aldıktan sonra, içini yine büyük bir huzurla kapladıktan sonra yavaş yavaş verdi aldığı nefesi. "Sana zaten bunu sormak istemiyordum. Evet, önceki konuşmaları yapmamış olsaydık, bana kaderimi anlat, ismimi anlat diye başını ağrıtabilirdim. Ancak buna gerek kalmadı. Bundan sonra, cevaplarımı Zenahpuryu'dan alacağım." Dedikten sonra, sağ işaret parmağı ile dedenin ve diğer kişilerin suretini gördüğü yere doğru işaret etti parmağıyla. "Sen ve gördüğüm o diğerleri... Sizlerin desteğini yarı yolda bırakmayacağım. Sizin beni pişmanlıkla değil, gururla anmanızı sağlayacağım. En başta da Zenahpuryu'nun, beni gururla anmasını sağlayacağım." Bakışlarını dedeye geri götürdüğünde, yüzünde kocaman bir tebessüm vardı. Ruhundaki ve kalbindeki ışığı daha fazla parlatmaya başlayan o adamın tebessümü.

Bir derin nefes daha aldıktan sonra, elindeki matarasına dayandı. "Biliyorsundur, geri dönmem gereken bir yer var ve orada beni bekleyen büyük bir düşman var. Böyle vücudundan lav falan çıkıyor, Shy'ın metallerini bile eritti. Senin şu sudan biraz alsam mataraya, üstüne atarım söner belki." Dedikten sonra kaplıcaya doğru eğildi boş matarasını doldurmak için. Matarasını tamamen doldurduktan sonra, kapağını iyice kapattı, hafif hafif sallayıp beline yerleştirirken, bakışlarını dedeye doğru döndü. "Bu arada bana bal şarabı borcun var. Hepsini bitirdin, ben bunlara para ödüyorum para!" Diyerek gülmeye başladı, bir yandan ayağa kalkarken. Ayağa kalkıp, kaplıcaya son bir kez bakarken, bir iki adımla ayaklarını tam kaplıcanın ucuna getirdi, sonrasında da arkasını döndü. "Her şey için çok teşekkür ederim. Bu konuşmayı, seni asla unutmayacağım. Işığımın sönmesine asla izin vermeyeceğim. Gökte görünen o yıldızlardan daha parlak olacağım. Zenahpuryu'yu koruyacağım. Beni gözlemeye devam et, neleri başaracağımı görmeni istiyorum. Belki bir gün, yine bir araya geldiğimizde, bunları konuşma fırsatı buluruz." Diyerek bir veda konuşması yapmaya başlamıştı. Sonrasında hin bir şekilde gülümsedi dedeye bakarken. "Suyunu bulandıracağım için üzgünüm, ama bunu sembolik kabul et. Zenahpuryu'nun, ruhen yeniden doğuşu gibi." Tüm bedenini yakacağını bilse de, bir anda kendini geriye doğru bıraktı suya doğru. Gözlerini tekrardan açtığında, eski Zenahpuryu olmayacağını biliyordu, bu yüzden, eski Zenahpuryu'yu bu suyun içerisinde temizlemek istiyor, bu suyun sıcaklığında arındırmak istiyordu...
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Locked

Return to “Alamara Şehri”