Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

01 Oct 2024, 13:58

İlk sözlerine başlamanla birlikte, kadın tüm dikkatini özensizce üzerinde toplamış gibi görünüyor. Kendini, kadının elinde tuttuğu şarap kadehinden daha değerli hissetmezken, o şarap kadehinden daha kırılgan olduğunu da algılayabiliyorsun kadının bakışlarından. Ancak bu kırılganlık, sahip olduğun karakterinle veya tamamen seninle ilgili olmayan bir durumdan ileri geliyor gibi duruyor. Kadın her bir bakışı altında, varlığındaki çatlamayı ve bunların yarattığı kırılganlıkları sezebiliyorsun. Buna rağmen, kadının kırılganlığını bile önemsemediğini çarpık gülümsemesinden rahatlıkla anlayabiliyorsun. Nitekim, kendi ölü olarak ilan ettiğin cümlelerden sonra kadının dudaklarına yerleşen çarpık gülümseme, en hain planın gerçeğe dönüşünü müjdeler gibi muzip bir hal alıyor. Kadın bakışları keskinleşip, parlamaya başlarken bunu dudaklarına götürdüğü şarabıyla sindirmeye çalışıyor, tamamen yapmak için yapıyor gibi görünerek.

Sözlerin devam ettiğinde, kadın elindeki kadehten aldığı yudumlarla, hayatından kaybettiği değersiz saniyelere verdiği önemi göstererek dinliyor sözlerini. Ancak kadının hiçbir kelimeni, duraksamanı ve vurgulamanı kaçırmadığını bakışlarından anlayabiliyorsun. Kaldı ki, tüm bu konuşmanın içine çekilmiş olduğunu da düşündüğünde, kadının tavırları ne olursa olsun sözlerinin bir şeyler ifade ettiğini fark edebiliyorsun. Bu durum, konuşman için sana da bir motivasyon oluştururken, konuşmanı bu kez piyon olma hususuyla sonlandırıyorsun. Bu anda kadının bir kez daha muzipçe gülmesi, yaptığın benzetmenin oldukça hoşuna gittiğini göstergesi oluyor. Bir an için kadının kendi kendine bunu zihninde tekrar ettiğini ve buna güldüğünü bile düşünmeye başlıyorsun. Bununla birlikte kadehinde şarabı bir anda çevirip yere dökmeye başladığında, kadın ağzına götürmekte olduğu kadehini havada asılı bırakıyor ve gözlerini akıp giden şaraba çeviriyor. Tüm sözlerin sonlandığında, kadın yere dökülmüş şaraba duyduğu üzüntüyle öylece kalıyor, eli havada bir şekilde.

Karşındaki kadın yaklaşık yarım dakika boyunca, yere döktüğün şaraba bakmakla yetiniyor. Yüzüne yerleştirdiği boş ifade, bu kez aklından geçenleri okumanı imkansız kılarken, ansızın hafifçe aldığı bir nefesle yarıda kalan eylemini tamamlayan kadın, hiçbir şey olmamışçasına kadehinden bir yudum alıyor. Aceleci olmayan hareketlerle şarabını yutkunmasıyla birlikte kadehini usulca ve zarar vermekten korkarcasına sehpanın üzerinde bıraktıktan sonra, kadın bakışlarını sana çeviriyor önemsiz bir detay oluşunu vurgulamak isteyen bir üslupla.


“Bir piyon değilsin… Bir piyon olmanı beklemedim… Lakin bu kaderini aydınlatan bir düşünce de değil.”

Sessiz bir dalga odanın içine yayılmaya başladığında, kadın bakışlarını yanında bulunan sehpaya çevirdiğinde, sehpanın üzerinde şarap dolu bir kadehin daha var olmuş olmasıyla mutlu oluyor. Yere dökülen şarabı arayan gözlerin, zeminin temizliği ve hinliği ile sana sırıtır gibi görünmeye başladığında, kadın oturduğu koltuğa iyice yaslanıp bakışlarını usulca üzerinde gezdiriyor. Her bir zerrenden seni koparmak ister gibi sinsice attığı bakışlarının ardından sözlerini bir kez daha kulaklarına eriştiriyor.


“Attığın her adım, kendi özgür iradenden ibaret. Ancak dünya, senin özgür iradenden bağımsızdır. Sen özgür iradenle sana sunulan şarabı dökersin, ancak kader sana daha dolu bir kadeh sunar… Bu kaderin güzel yüzüdür, sana bahşeder! Ve bir de kötü yüzü vardır, seni yok eder… İkisi arasında onlarcasını daha kapsar kader ve sen bunların içerisinde sana uyanı seçersin… Bir düzenin parçası olmak veya olmamak… Seçimlerinin sana ait gibi görünmesi veya görünmemesi… Yürüdüğün yol… Sonunun gelip gelmediği… Aklındaki soruların tümü… Ölüp ölmediğin… Veya bir piyondan ibaret olup olmadığın… Kader bunların hiçbiriyle ilgilenmez. Çünkü kader, sonsuz olasılıkların var olduğu bir boyutun sadece görünen yüzünden ibarettir. Senin anlayacağın tabirle kader, sonsuz yüzü olan ve yok edemeyeceğin bir canavardır… Kaderi reddedemezsin, çünkü kader aldığın her bir nefestir… Kaderi kabul edemezsin, çünkü kader reddettiğin her bir bakıştır… Kaderi öğrenemezsin, çünkü algılarının ötesindedir… Kaderi bilirsin, ancak bahşettiklerini idrak edebilirsen…”

Kadın sözlerini kadehinden aldığı bir yudumla aralarken, sanki bu yudumun kaderin bir lütfu gibi gözlerine seriyor. Şarabın keskin tadı damağına dolmaya başlarken, dilindeki mayhoşlukla keyiflenmeye başlıyorsun. Boğazından usulca geçen şarap mideni derin bir sıcaklıkla kavurmaya başlarken, zihnine inen dinginlikle huzura yelken açıyorsun. Kadın kadehini hafifçe sehpaya bırakırken, kadehin sehpaya konulduğunda yarattığı ses ile gözlerini açıyorsun bir kez daha.


“Ne bir ölüsün ne de bir piyon Dina… Sadece olmanı istediğim yerdesin! Ne seçilmiş kişisin ne de seçtiğim kişi… Sen sadece, kaderin bahşettikleriyle kutsanmış birisisin… İsmin, kaderin sana en büyük armağanı… Ne var ki, bir ismi kabul etmek ile o isme ait olmak farklıdır Dina… Sen sadece ismini kabullenmiş, ancak bunu idrak edememiş birisisin…”

Oturduğun koltuk, gördüğün duvarlar ve beyaz saçlı kadın… Giderek gözlerinin önünde saydamlaşmaya başlarken, karanlığın içindeki aydınlık bir parıltıya dönüşmeye başlıyor usulca. Her şeyin başa sarışı gibi, karanlığın içerisinde bir kez daha kendini bulmaya başlıyorken, sanki tüm benliğinden ayrılmanın yarattığı ızdırapla kavrulmaya başlıyorsun. Ruhun, bedeninden ayrılmak için her yeri yangın yerine çevirirken, parıltı ufak bir noktaya dönüşüyor bir kez daha… O sonsuz karanlığın içerisinde, bir kez daha bir başına kalmışken kulaklarına ilişen son bir söz ile yok oluyor parıltı. Yıllarca tutulan bir kinin sinsice yayılmasını andıran ses tonuyla kadın cümlelerini sarf ederken, karanlık en ağır tonuyla boğmaya başlıyor ruhunu.


“Nezaketsizlik olarak görme… Her söyleneni yapmayacağını söylediğin için, ismini idrak etmeyi sana bırakıyorum!”
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

07 Oct 2024, 13:38

En ham haliyle karşıladığı üzüntülerini bir araya getirmişti gözünün önünde. Alakasız ve suyu bulandıran hatıraları artık doluşmuyordu gözünün önüne. Perde kalkmış, karanlık artık yerini flu bir griye bırakmıştı. Kızın suratındaki her farkedebildiği yeni ayrıntı, onda yeni ufuklar açmaya başlamıştı. Bu yeni keşifler onu meraklandırıyor ya da heyecanlandırıyor değildi. Garip bir şekilde ürkütüyor ve her geçen an kontrolü kaybettiğini anımsatıyordu ona. Hoşuna gitmiyordu dolayısıyla. Kontrolün onda olmadığı her an, acziyeti ile başbaşa kalıyor ve hınçlanıyordu. Ancak bu hınç kısa bir süre sonra yerini dinginliğe bırakıyor ve onun suratında, kelimelerinde ve endamında keşfedebildiği huzuru yeniliyordu. Hissiyatının her geçen an yerini kırılganlıya bırakması, çarpık düşüncelerini biraz daha alevlendirirken kendisini derin fikriyatına gömüyordu. En sonunda ise yaptığı hiç bir şey ile yahut verebileceği herhangi bir cevapla onu derinden sarsamayacağının bilincine varıyordu. Ev sahibi avantajını kullanıyordu ona göre. Şarap ise bunun yalnızca bir başka detayıydı.

Yere döktüğü şaraba bakakalan kadının bir noktada üzüldüğünün farkındaydı lakin bu durum Dina'nın tavrı ya da düşünceleri ile ilgili değildi. O burda olmasına rağmen, her lafı ve sözü ona karşı olmasına rağmen ve onun düşünceleri ile bu okyanusta yüzmeye çalışırken; onun hiç bir noktada oralı olmaması da Dina'yı oldukça ürkütüyordu. Zira kendisini her geçen dakika değersiz hissediyor ve yoksunluğa kapılıyordu. Dina değerli hissetmeyi ya da birisinin onu umursamasını istemezdi. Lakin bu noktada onun fikirlerinden bir çıkarım yapmak, neden burada olduğunu anlamak ve kader bilmecesini aydınlatmanın ne derece önemli olduğunu biliyordu artık.

Kadının ilk sözleri keskin bir bıçaktan ziyade, paslı ve eski bir metal parçası gibi zoraki bir kesikle derisine ulaşmış; yavaş tesiri ile bedenine işlemişti. Zemindeki şarabın yok oluşu, sehpanın üzerindeki bir diğer şarap ile taçlanmıştı. Dina ise bu durumu yadsımadan, yadırgamadan elini şaraba götürmüş ve yüzünde herhangi bir mimiğin yeşermesine izin vermeden şarabı ağzına götürüp burnu ile koklamaya başlamıştı. Bu kızın Dina'nı etkisi altına aldığı anlamına geliyordu. Bir noktada Dina inatlaşmayı seçebilir ya da hiç bir şeyi umursamayabilirdi. Ancak bu mahcubiyet ve acizlik içerisinde bu etkiyi kabul ediyordu. En azından Dina kadının onu etkisi altına almasına gayet de izin veriyordu. Zira Dina bir piyon olmadığından bahsettiği an bu açık seçik hoşuna gitmiş, tabiri caizse parmak basmak istediği bir noktaya değinmişti. Bu sebeple birazdan ağzından çıkacak kelimeler onun içinde ayrı bir anlam kazanmıştı.

Konuştuğu her anı zihnine bir kamera kaydı gibi işliyordu. Nakış nakış... Huzurun getirdiği güzel bir suratta yeşeren kaosun tadına varıyordu. Bir şarap kadar lezzetli, bir zehir kadar acı. Kaderin iki ucu keskin bir bıçak oluşu, güzel yüzünün ve kötü yüzünün ne denli tanıdık olduğuna şahit oluyordu. Dina için fark etmezdi. Daha öncesinde iyi ve kötü yüzleriyle tanışmıştı. Kaderin onunla ilgilenmediği doğruydu. Dina artık daha rahat anlıyordu. Dina'nın kaderi, Eletha'nın kaderi, ya da bir iblisin kaderi... Herhangi birinin kaderi... Dünyanın kaderinden ötede değildi. Kader bir bütündü, aynı zamanda parça parça bir yapbozdu. Hiç biri bir yolda yürümüyor, aynı zamanda her biri farklı yollarda yürüyordu; belki de hiç bir zaman kesişmeyecek olan. Kaderini öğrenemezdi, zira Dünya'nın kralı değildi. Dünya'nın bir kaderi vardı. Sonsuz olasılıkların tümü için ağıt yakıp neşelenemezdi. Her biri için farklı şarkılar yazamaz, her sonda kendisini teselli edemezdi... Bir sürü muhtemel yol ve muhtemel son olsa dahi Dina yalnızca birine ulaşacaktı. Bu nedenle, kaderin ona bahşettiklerini özümsemek her şeyden daha önemliydi.

"Anlıyorum... Her şeyden daha çok."

O da bu yollardan geçmiş olsa gerek. Ona yön veren, bedenini fırtınalarla dövülen okyanusta evirip çeviren... Dağlara fiske vurup deviren, bulutlarla yıkanan... Çamura batmış, güneşle yanmış... Doğa gibi, dünya gibi. Bu kaderi özümsemiş, bir yolda yürümüş ve o yol sonunda bitmiş... Her şey oldukça bariz, ancak o kadar uzak... Dina için varsayımların devri kapanmış gibiydi. Zira kendisindeki değişim yalnızca iblisi ya da yapabildiklerinde değildi. Düşünmenin farklı bir yüzü olduğunu anlıyordu. Kaderi yazmak, kalemle değil bir noktada yaptıklarıyla şekillenen bir icra idi. Kader sürekli yazılıyordu, hiç durmadan! Dünyadan, bütünsellikten ayrı olmayan... Nedenlerle, amalarla, fakatlarla asla ilgilenmeyen... Ancak mutlak bir yola; yollara ve varış noktasına gidebileceği, yolculuktan ibaretti. Piyon değildi, onun olmadığı gibi. İsminin ona bahşettiği ise onun kaderiydi. Bunu ise kendisi bilebilirdi. Bilmek değil, yazabilirdi. Kabullenebilir, özümseyebilirdi. Ne olduğunu bulmak yerine, ne olduğunu anlamalıydı. Zira bu ismi çoktan almıştı. Kader başlamıştı. Bu sebeple isminin anlamını zaten biliyor olmalıydı. Sadece fark etmeliydi.

Parıltılar gözünün önünde cereyan ederken duvarların, kadının... Tüm dünyanın tekrardan hayallere daldığını fark ediyordu. Islanıyor, yanıyor ve dumanlar tütüyor gibiydi. Sanki doğanın tüm vukuatı burada filizleniyordu. Güneşin doğuşu gibi, batışı gibi. Şimdi ise batıyor gibiydi. Zira karanlığın kokusunu alıyordu. Gözleri tam manasıyla kararmasa da birazdan karanlığa tekrar esir olabileceğinin farkındaydı. Demek ki bu konuşma buraya kadardı. Ancak alması gerekeni almış gibi hissediyordu. Karanlık, ona bir şeylerin bittiğinden ziyade; bir şeylerin tamam olduğu hissiyatını aşılıyordu. Yaşam gibi. Yaşam gibi kokuyor, yaşam gibi hissettiriyordu. Bir düşman gibiydi belki. Onun karanlığına boğulmak, tekrardan nefes almak ve tekrar boğulmak. Dina da böyle değil miydi oysa? Memnuniyetsiz gülümsemesi yüzünün her bir zerresini kaplamışken kulaklarına ilişen sesin ruhunu bir kez daha ilmek ilmek ördüğünün farkına vardı. İplikler, dikenli tellere dönüşürken gerilen boğazını biraz rahatlatmak adına koca bir nefesi dışarı boşalttı. Kararan havada bir haleye dönüşen kıza son kez bakarken, karanlığa teslimiyeti bir kez daha kabullendi.

"Şüphen olmasın... İdrak ettim bile."

Yıllarca gitmek istediği yere onu götürecek bir arabayı kaçırmış gibi, at arabasının arkasından bakakalmıştı. Uğultular kulağında belirirken, karanlık bir kez daha çöküyordu üstüne. Şimdi ise kendisini tekrar bulması için bir şansı vardı. Dikenli telleri yarıp geçebilirdi. Sonucunu bildiği bir kumarı oynayacak hali yoktu. Çünkü onun için bu ekmek gibiydi, su gibiydi. Nefes gibiydi. Kendisini bulduğu yer, kaosun kalbiydi. Belirsizliklerin, çarpık kaderin ortasında; zar atan bir canavardı. Şimdi ise parıltı yok olmuştu. O ise minnettardı. Her şey için. Bir teşekkür ona, bir teşekkür de kendisine. Derin bir tevazu ile. Kendisini kucaklayarak.

"Teşekkürler, Dina."
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

08 Oct 2024, 12:45

Bir kez daha varlığını karanlığın en ortasında bulduğunda, bu kez içselleştirdiğin karanlıktan ötesini görebiliyorsun. Karanlıktaki dalgalanmaların aslında bir oluş değil, seçim olduğunu anladığın gibi… Kadının sözleri bir kez daha kulağında yankılanırken, bu kez bizzat karanlığın da bir seçim olduğunu anlayabiliyorsun. Bu seçimin altında yatan sebepleri göremesen, duyamasan ve hissedemesen bile, bir şekilde bu seçimle birlikte bir yola girdiğini kavrayabiliyorsun. Sonu iyi veya kötü bitse bile, onca tercihin arasında kaderinin en girift haliyle yüzleştiğini de görebiliyorsun. Unutulmuş bir geçmiş, anlamı bilinmeyen bir isim, hiç yüzleşmediğin bir varlığı sahiplenmek, bir şekilde iletişim kurabilmek ve yok olmasına rağmen varlığını hissedebilmek… Tüm bunlar, olağan şartlar içerisinde çok da tercih edilmeyecek türden seçimler olsa bile, bir şekilde her birinin bizzat tarafınca arzu edildiğini anlayabiliyorsun. Karanlıktan açtığın gözlerinden önceki yaşamına dair hiçbir şey geriye kalmamışsa bile, “Dina” olmayı her türlü musibete rağmen kendin seçtiğini ve “Dina” olarak yaşamayı kabullendiğini görebiliyorsun karanlığın içerisindeki her bir dalgalanmada. Bu kabullenişin ise yepyeni seçimler doğurduğunu da anlaman çok güç olmuyor. İblislerle savaşmak, yiten iblisine rağmen yaşamak ve aşılması gereken her bir tepeyi ezip geçerek en çok arzuladığın yerde olmak… Oysa, basit bir hayatın içerisinde, basit bir kadın olarak yaşamayı seçtiğin bir gerçeklikte, parmağında oynatabildiğin zengin bir kocayla ekonomik durumunu, genç ve yakışıklı bir sevgiliyle cinsel dürtülerini, aşık bir ozanın kaleminden dökülen ismine yazılmış şiirlerle ruhundaki sevgi açlığını doldurabileceğini ve tüm bunlara rağmen peşinde gezen onlarca erkekle refah içinde bir hayat yaşayabileceğini çok iyi biliyorsun. Geleceğe dair en ufak bir kaygıyı taşımadığın bu hayatta “Dina” olamayacak olsan bile, hiçbir olumsuz getirisi olmayan bu yaşam tarzının tatsızlığı ile ruhun biraz daha evriliyor “Dina” olmaya… Yaptığın en akıllıca seçim olmayan “Dina” olmanın, aslında seni tatmin eden yegane şey olduğunu daha çok anlamaya başlıyorsun. Tıpkı karanlığı, içindeki dalgalanmaların ve bu karanlığın ardındakilerin senin seçimlerin sonucu var olabildiğini anladığın gibi…

Ellerine bulanmaya başlayan kanla birlikte, karanlığın içerisinden sıyırdığın ruhunun gerçek dünyaya adamaya başlıyorsun. Gözlerinin önündeki karanlık, kızılla birlikte erimeye başlarken, görüşün bir başka karanlığın esiri olmaya başlıyor. Ayaklarının altında yatan bir iblis ve pençe şekline bürünmüş elini kalbine soktuğun iblis, son nefeslerini ağırca vermeye başlarken, iblislerin metalik renkteki kanlarının kızılın gerçek tonu olduğunu anlayabiliyorsun. Pençeni iblisin kalbinden çektiğin anda, Mozumar’ın kendisinden başka geriye kalan bir şey olmadığını fark edebiliyorsun. Tüm bunların yanında ise, karanlığın bir başka karanlıkla bölünmeye başladığını görüyorsun ansızın…

Artık rakibin olarak geriye sadece Mozumar’ın kalmasıyla birlikte, halen daha bedenini saran aura ile gözlerini yeni oluşan karanlığa dikmeye başlıyorsun. Bir şekilde halen yaşamana olanak sağlayan karanlıkla benzer hisler doğuran bu diğer karanlık, giderek var olan karanlığın bir gölge timsali sarmalamaya başlıyor sessizce. Ayaklarından süzülen gölgelerin karanlığı tamamen sarmasının ardından, onu sıkar gibi gerilmesiyle birlikte ise, karanlıkta oluşan çatlaklardan sızan gökyüzünün kızılını görebiliyorsun. Giderek etkisi artan gökyüzünün kızıllığı arasında, gölgelerin son bir gayretle gerilişine ve etrafını saran tüm karanlığı paramparça edişine şahitlik ediyorsun! Kızıl gökyüzünün ışıkları gözlerinde anlık bir kamaşma yaratsa bile, karanlıkla beraber yok olmaya başlayan gölgelerin Vearis’in sana son yardımı olduğunu hissedebiliyorsun. Bundan sonrasının tamamen sana kaldığını, Vearis’in sadece yaşamaya devam etmene olanak sağlayabileceğini…

Gözlerini kızıl ışıklara alıştırmanın ardından geriye kalan tek gerçeğe, Mozumar’a döndürdüğünde, Mozumar senden 25 metre kadar ileride oturduğu tahtından yavaşça doğrulmaya başlıyor. Elindeki devasa kılıçla birlikte, parlayan gözlerini üzerine diken Mozumar tahtından tamamen ayrılmasından sonra geriye doğru savurduğu kılıcıyla tahtını paramparça ederken, sana son mesajını da vermiş oluyor. Mozumar yok olan tahtına üstünkörü bir bakış atmasından sonra, parlayan gözlerini tamamen sana dikiyor ve sana doğru ufak adımlar atmaya başlarken, esas savaşın ilanını da yapıyor!
“Sen benim en şanlı fethim olacaksın insan!”
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

09 Oct 2024, 04:48

Işıltılara teslim olmuş ruhunda arıyordu erişemediği huzuru. Sonrasını düşünmeden, peşinden koşmadan hüzünlerin. Heyecanı arayarak, nefesinin her hırıltısında coşarak. Savaşın kalbinin onun evi olduğunu bir kere daha hatırlamış, kendisine bir kez daha en derinlerden çıkarmıştı hediyesini. Kucaklamış, teşekkür ve minnetle anmıştı adını. Dina olmanın ona yüklediği her şeyi satırlara sığdıramazdı... İnsanlar seslenirdi, konuşurdu; hepsinin bir fikri olurdu hakkında. Ancak hepsi de ne kadar yanlıştı... Hepsi de ne kadar değersizdi böyle... Dina için bunu anlayabilen, gerçekleri bilen, yalnızca kendi benliğiydi. Zira anlamadığı, algılayamadığı ve sürprizlerle dolu bir kaderin bilinmezlikle dolu patikalarında arşınlayan bedeni, coşan ve hakikati her zamankinden daha çok arayan ruhunu karşıladığında; bilecekti gerçekleri. Anlamsız gibi görünen bu arayışın sonunda bulacaktı kendisini. Ve kader istediğini almış olacaktı. Mürekkebini kendisinin doldurduğu bir kalem ile yazacaktı bu sayfaya. Sonrasında adına kader diyecekti. Belki onun gibi, şarabını yudumlarken bulacaktı kendisini. Hayatını izlerken. Hatalarını, doğrularını ve yanlışlarını sindirecekti. Hepsinin bir anlamı olmaması gerektiği, ancak anlamların en büyüğünü ifade ettiği yerde olacaktı. Kaderin evinde.

Dina'nın kaderi ve ismi ile yüzleşmesi böylesine kolay olmayacaktı. Neticede bu arayışın sonunda başına gelebilecekleri kabul etmekti ismini kabullenmesi. Bu ismi kabul edip, sindirip; bilmek başkaydı. Herkes kaderini kendi yazıyordu. Ancak Dina için kendisi gibi olmak, karşısına çıkacaklar ve yaşayacaklarından çok daha fazlasıydı. Neler kaybetmişti? Neleri yitirmişti ya da yitirecekti... Bu yolu arşınlamayı seçmemiş olsa neler ile karşı karşıya gelirdi? Ya da şimdilerde nelerden mahrum kalacağını pek iyi biliyordu. Gerek mizacı, gerek düşünce tarzı, gerek ise üzerindeki anlamlandıramadığı şeytan tüyü sayesinde daha iyi bir hayatı olabilirdi. Neye göre, kime göre kaliteli? Keriz yerine koyabileceği erkek, ya da erkekler... Ona hayran insanlar ve kaliteli bir yaşam. Çamur içinde bir beden, karanlıkla sarmalanmış bir ruh değil. Yeni ve aydınlık bir evren.

Bunu hiç bir zaman istememişti. Aklından dahi geçirmemişti.

Güce olan hevesi git gide açlığa dönüşmüştü. Bilmek istemesi, bilemezse yok etmek istemesi kadar normali yoktu oysa. Çünkü saygı duyardı güce. Güç yönetmekti. Güç kaderi yazmaktı. Güç temkinli kullanılmadığında kaosun kalbini onun yeni evi yapardı. Kaosa ise bayılırdı... Artık bunu sorgulamıyordu. Her şeyin düzen içinde olmasına gerek yoktu. Her şeyin bir düzeni olmak zorunda değildi. Oysa o ne kadar da içselleştirmişti bu durumu. Kaderin ona bir cilvesi olsa gerek; şu an kaosu getirmeye başlamıştı bile bu fani dünyaya.

Işıkların tekrar açılması ile elindeki iblisin kanına baktı. Yüzü nereden bakılsa, görülecek türden bir tiksinti ile kaplıydı. Çenesi kasılmış, gözleri kısılmıştı. Seçimleri doğrultusunda, yaptığı eylemi kontrol edemese dahi neticede Dina olmaktan ruhu gibi bedeni de vazgeçiyor sayılmazdı. Pes etmeden, geriye bakmadan... Pervasız ve küstah. Dina bir umut ışığı değildi. Hiç bir zaman yeşermeyecek, çiçek açmayacak bir zambaktı. Karı delen ve güneşe hasretini gidermeye çalışan bir kardelen çiçeği değildi. Soyut bir dünyayı adam etme uğraşında bir odaktı. Kalbini dinleyen, kalbini asla bir başkasına açmayan bir bencildi çoğu zaman. Risk alan, aldığı riskin de arkasında durandı o. Hiç ağlamadı o yüzden. Uyandığı günden beri bir kez dahi. İçinden gelmezdi zira. Güçsüz değildi çünkü.

Aşması gereken dağlar yolunun üzerindeydi.

Altında yatan metal iblisin gri kanı pençelerindeki kızılla boyandığında, çevresini saran karanlığın erimeye başladığını fark ediyordu. Bu siyah rüzgarı dağıtan ise yine gölgelerdi. En azından Vearis'in yardımları sayesinde bu yolda tekrar yürümeye devam edecekti. Belki de son bir çırpınıştı. Belki de birazdan Başıboş Kral Mozumar'ın yemeği olacaktı. Varsın olsun... Sonunda, kaderine hiç bi kadar yakınlaşmamıştı. Bunu tepmeyecekti.

Kızıl gökte tek bir bulut olmamasına rağmen, önündeki dumanın da yavaş yavaş etkisini arttırdığını fark etmişti. Gölgeler bir kez daha hücum ederken, ruhundaki karanlığın da tıpkı bi topraklarda dolanan hayaletler gibi çekildiğini fark etmişti. Karanlığı seven böcekler, bir köşeye sinmiş kediler ve köpekler. Neticede hepsi Dina için bir geçişten ibaretti. Bu saatten sonrası için ise önünde tek bir görev kalıyordu. Mozumar'ı indirmek. Onu sonsuza kadar susturmak. Bunu yapmadan asla gerçekten Dina olamazdı. Yolundaki her ne ise kaldırıp devam ederdi zira. Şimdi ise Mozumar'ın merhameti olmadan, kendi kaosu ile yürüyecekti yolunda. Çünkü Dina buydu. Dina olmak için zorlamadani, zaten Dina olarak gerçekeştirmişti tüm eylemlerini. Ancak hayatının bir yerinde muhakkak karşısına çıkacak olan özlem ve pişmanlık; artık ara veremeyeceğini savunuyordu ona. Tüm bu kararlılık ile gözlerini kral Mozumar'a doğru dikti. O gittiğinde, kaos amacına ulaşacaktı. O kalır ve Dina giderse; bu sefer de kaderini tamamlamış olarak gidecekti.

Kaybedeceği hiç bir şey yoktu, halen.

Mozumar'ın kılıcını çekip tahtını parçalamasının ardından ondan gelen tehdirkar auraya kulak verdi. Tehditkardı zira artık orada öyle oturmayacaktı. Dina ise her zamanlki gibi kendisi olacaktı. Kendisini onun çarpık merhametine meze etmeye niyeti yoktu. Bununla birlikte Mozumar'ın savaş narası tamamen onu fethetmesiyle ilgiliydi. Cevap vermekten çekinmeyecekti. Küstahça, derinden bir fısıltı ile. Bir ninni tonundaki gözleri artık başkasını görmüyordu zira. Bedenindan toprağa, oradan havaya karışan kızıllığı bir kez daha harlamak üzerine yoğunlaştı. Şimdi ise Mozumar'ın hamlesini bekliyordu. Ona kendisini anlatmak veya bir şeyler kanıtlamak zorunda değildi. Ancak yine de yapacaktı. Zira kaderi onu günün birinde güce, otoriteye ve kaosun kalbine fırlattığında, bu yaptığı için gurur dahi duyabilirdi.

"Şimdi değere mi bindim? Değmezdim hani..."

Dedikten sonra yüzündeki tiksinti dolu ifade biraz olsun silinmeye başlamıştı. Kızarmış yanakları, ruhundan çıkan aleve harmoni ile bağlanırken, tüm kızıllığını tekrardan harladı. Mozumar'a doğru tek ve genişçe bir adım attı. Güçlü adımı toprakla buluştuğunda bir kez daha kitledi ona gözlerini. Şimdi ise onun kırılmaz iradesini kırabilir, altında yatanı görebilirdi. Hep saldıran oydu. Çığrından çıkmış bir deli dana gibi saldırıyordu, çoğu zaman karanlığına teslim oluyor ve iblisleri paramparça ederken kendinde bile olmuyordu. Şimdi ise kaosun kendisi olmalıydı. Kaosun onu oradan oraya savurduğu bir balyoz olmak yerine, dengeli bir mızrak olabilirdi. Artık Dina olmanın vakti geliyordu Zira. Bu kaosu kontrol edecekti.

"Gel, iblis. Kıyametine doğru ilerle. Gel... Tırmalamaya başla, eşele, çırpın. Belki bir çizik atabilirsin. Belki o sefil hayatın sona erdiğinde gerçekten bir şey başarmış olursun. Gel."

İki elini önüne uzattıktan sonra parmaklarını birbirine kenetledi. Güzelce gerindi. Mozumar'ın hamlesini beklemeye koyuldu.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

11 Oct 2024, 09:32

Sözlerin Mozumar’ın öfkeyle parlayan gözlerine bambaşka bir parıltı eklerken, Mozumar’ın da artık kendini tamamen bu savaşa adayacağına dair hislerin kuvvetlenmeye başlıyor. Mozumar’ın ufak adımları, tek elinde tuttuğu ve ucu yere sürten kılıcıyla giderek hızlanmaya başlıyor. Mozumar’ın her hızlanışıyla, kılıcından çıkan toz bulutu daha da artıyor. Şimdilik hızı tamamen takip edebileceğin seviyede gibi görünse de, Mozumar’ın ne yapacağını görmeyi bekleyen gözlerin durmadan hareket ediyor, onun nefes alışverişini bile yakalamak istercesine. Aranızdaki mesafe, artık anlık olarak göz açıp kapayıncaya kadar azalacak gibi durduğu bir anda ise, Mozumar kılıcı sana erişemeyecek olmasına rağmen yerden kaldırıp yere paralel bir şekilde savuruyor kılıcını! Aranızdaki mesafe ve kılıcın uzunluğu karşısında bu mesafeden yapılan bir saldırıyla kılıçtan hasar almayacağını düşünsen bile, Mozumar’ın bunu boş yere yapmadığını düşünerek elinden gelen her türlü savunma hamlesini ve düşüncesini kafandan geçirmeye başlıyorsun. Ancak gergin bacaklarının bir anda boşaldığını hissetmenle gözlerin istemsizce vücuduna kaydığı anda, sol omzundan kasıklarına kadar derin bir yaranın açılmış olduğunu görmek gözlerinin kocaman açılmasına neden oluyor! Tüm o hazırlıklara, tüm o hissettiklerine rağmen, Mozumar’ın sana değmeyen kılıcıyla bile böylesine bir yara açabilmesi karşısında, seçeneklerinin ne denli sınırlı olduğunu anlayabiliyorsun. Ruhunun çırpınışlarını henüz daha yeni yeni susturabilmiş olmana karşın, Mozumar’ın kudretini bir kabus gibi üzerine çökmesiyle kendini bir anda boşluğa düşer gibi hissediyor. Tüm bunların yanında, Mozumar’ın halen daha üzerine gelmesi ve havadaki kılıcını bu kez menzili içine girdiğin anda sana indirmek için hazırda durması, tüm saldırının henüz daha sonlanmadığına işaret ediyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

21 Oct 2024, 02:00

Can yakıcı bir kaç kelimenin ardından iblisin yüreğindeki hiddet ateşinin harlandığını deneyimlemişti. Gözlerine sinen irade, hoşnutsuz bir öfke ile bezenmiş; şimdi onu vurmak üzere gerilmiş bir yay gibi bekliyordu. Dina ise ne olacağından habersiz, bekleyişini sürdürüyordu. Ne olacağından habersiz oluşu, ne olacağını artık pek de umursamıyor oluşundan ileri geliyordu. Sürünmek, çırpınmak ve yalvarmak istemiyordu. Bir noktada artık aydınlanmıştı. Alacağını almış, öğreneceğini öğrenmişti. Kaderin aşılmaz duvarlarını, geçilemez ırmaklarını bir bir geçiyordu. Sona kadar, kendi sonu ve bu dünyanın sonuna kadar ise bu yazgıyı sürdürecekti. Kalemle ya da kan ile. Belki uzun yıllar boyunca, belki de beş dakika sonraya kadar. Eninde sonunda bitecek, eninde sonunda noktası koyulacaktı. Kokuşmuş iblisin gözlerinde yanan ateş, kendi yüreğinde iğrenti ile bezeli bir kokuyu ona anımsatsa dahi, işlerin bu noktadan sonra ne kadar yokuş aşağı gidebileceğinin farkına varmıştı.

Kılıcını kapan iblisin hızını arttırması ile birlikte, Dina'da onun ne yapacağını iyice gözlemlemeye başlamıştı. Rastgele bir rotaya kaçınmak istemiyor, ya da aptalca bodoslama bir saldırı yapıp onun tuzağına düşmek istemiyordu. Bu sebeple onu izlemeyi, gözlemlemeyi seçmişti. Ancak gözleri bu sefer onu yanıltmakla kalmamış; yetersizliğini bir kez daha anlatmıştı minik mısralar halinde. Onun hızına ayak uydurabilmesi imkansızdı. Zira gözleri ile dahi seçemiyordu onu. Mozumar'ın kılıcını paralel bir şekilde savurmasına mütaakip, aradaki mesafenin uzaklığını düşünerekten o kılıçtan hiç de hasar almayacağını düşünmüştü. Her canlının düşüneceği gibi, herkesin aklına ilk gelen seçenek gibi. Rahatlık hissi bedenini sardığı anda acının ve kanın gerçekliği ile bir kez daha buluşmuş, yüzü bir kez daha ekşimişti. Aldığı hasarın ciddiyetini kavramaya çalışırken bunu beceremediğini fark etti. Zira yaşadığı şok, duyduğu acının önüne geçiyordu. Nasıl olabiliyordu da... Kılıç ona değmeden... Anlamsız, öyle değil mi? Her şeyin mümkün olabildiği bu dünyada artık anlam aramaktan çok, nedenlerden çok sonuçlarla ilgilenmeye başlamıştı. Karşısındaki sonuç ise ona bangır bangır tehlikenin ne kadar ileri boyutlara varabileceğini anlatıyordu.

Mozumar'ın saldırısı karşısında afallaması tahmin ettiğinden uzun sürmüştü. Zira iblisin hareketine ve hamlesine göre bir savunma planı devreye sokacaktı. Bodoslama dalmak ya da konumunu onun işine gelecek şekilde değiştirmek işine gelmezdi. Bu sebeple onu gözlemlemeyi seçmişti ve ona göre davranmak istemişti. Ancak aradaki mesafenin uzunluğu, saldırısının efektifliği karşısında bir savunma planı yapamayacak durumdaydı. Yani daha fazlasını istese de yapamazdı. Bu durumda ise Mozumar'ın saldırılarını savuşturmanın tek yolunun ona saldırmaktan geçtiğini fark etmişti. Ancak ona yakın olduğu, saldırı yaptığı bir vakitte açık verirse; kılıcından bir darbe alırsa bu da çok ciddi yaralanmasına sebebiyet verirdi. Bu sefer kesikten çok bir yarık, belki de kopmuş bir uzuv demekti.

Riskleri anlıyordu. Kendisini bulması ne kadar iyiyse de karşısındaki canavar karşısında halen şansı inanılmaz derecede azdı. Aradaki güç farkı ne kadar fazla olursa olsun artık onunla sulh masasına oturması gibi bir ihtimal de yoktu. Hiç bir zaman da olmamıştı. Dina'nın amaçları doğrultusunda, kaderi boyunca ilerleyeceği yol zaferden geçiyordu. Bu sebeple ona saldırabileceği bir açık bulmalıydı. Lakin Mozumar'ın durmaya pek niyeti yoktu. Bu canavarın savaşmaktan daha iyi bildiği hiç bir şey yoktu. Ruhundaki tüm sesleri susturdu. Kulakları sadece uğultuyu duyuyordu. Gözleri kızıllığı arıyor, burnu kanı kokluyordu. Damaklarında kanının tadı vardı. Şimdi her hücresiyle hissedebiliyordu. Havanın akışını, tehlike çanlarının tiz sesini... Tüm gücünü bacaklarına doldurduktan sonra enerjisini boşalttı ve geriye doğru sıçradı.

Halen saldırıya devam eden Mozumar'a karşılık, menzilinden çıkacaktı. Zira ona doğru ilerlemeye devam ediyordu ve kılıcı ile yapabileceği bir hamlenin onu kesme ihtimali çok yüksekti. Onun hamle hızına ayak uyduramayacağını bildiği için öncelikle menzilini öğrenmeliydi. Yirmi, otuz metre dahi olabilirdi. Önemi yok. Mozumar'dan bir kılıç darbesi yiyecekse eğer, bunu bedavaya yememeliydi. Geriye sıçramaya, havada hayali basamaklara tutunarak kendisini ondan uzaklaştırmaya devam etmeliydi. Mozumar'ın saldırıya devam edeceğini düşünüyordu. Belki de daha güçlü saldırırdı, bu durum onun menzilini arttırabilirdi. Geriye çekilmeye devam ederken, kılıç darbelerinin düştüğü noktalara bakacak, kestiği ve geriye uçurduğu şeylere odaklanacaktı. Böylelikle üç aşağı beş yukarı onun efektif menzilini anlayabilirdi. Bunun ardından geriye çekilmeye devam ederken, Mozumar'a karşı bulabildiği hemen her taş, tahta gibi nesneler ile misket bombasını kullanacaktı. Kılıç darbelerinin patlamaları karşısındaki tepkisinin ne olacağını düşünüyordu. Bu seviyedeki bir teknik ile ona zarar vermesi pek mümkün olmasa dahi, açıklık yaratabilecek olma ihtimallerini göz ardı edemezdi. Şimdilik iblisin saldırmaya devam etmesini sağlamalı, bunu yaparken geriye çekilerek hasar görmeden onu analiz etmeye devam etmeliydi. Sonrasında iblisin bu saldırı örüntüsünü içselleştireceğini düşünüyordu ve bir noktadan sonra bundan sıkılarak belki de daha öfkeli hale gelebileceğini biliyordu. Daha büyük, daha güçlü ve daha pervasız saldırılar yapmaya karar verdiği anda ise karşı saldırıya geçmeyi düşünüyordu. Ancak bu sonranın konusuydu. Şimdilik, sabrını bir zırh gibi giymeye devam etmeliydi.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

24 Oct 2024, 16:59

Mozumar’ın indirmeye yeltendiği kılıcına karşılık, vücudunda hissettiğin acıya rağmen kendini geriye doğru savurmayı başarabiliyorsun. Bu kez, bir şekilde havada adımlayabilmenin getirdiği efektifliği de kullanarak, kısa ve sık adımlarla arandaki mesafeyi açmaya başlıyorsun. Ancak bakışların hala daha Mozumar’ın kılıcında oluyor ve Mozumar, senin kıl payından biraz daha fazla seviyede olacak kurtuluşuna rağmen kılıcını acımasızca zemine indiriyor! Kılıcın zemine inmesiyle birlikte, zeminde ufak çaplı denilebilecek bir kesik açıldığı anda, kılıcın erişmediği mesafelerde herhangi bir zararın meydana gelip gelmediğine bakmaya başlıyorsun. Ancak Mozumar’ın 2 metreden biraz daha uzun olan kılıcının, indiği zemin dışında herhangi bir şeye zarar vermemiş olması, aklının içindeki dişlilerin daha hızlı dönmesine neden oluyor.

Mozumar kılıcını indirdikten sonra, beklediğinin aksine hiç de aceleci olmayan bir tavırla kılıcını tekrar doğrultmak için hareketlenirken, sen de aranızdaki mesafeyi yaklaşık 25 metreye kadar çıkarıyorsun. Bu süre içerisinde her ne kadar Misket Bombası tekniğini kullanmayı planlamış olsan da, bir yandan geriye sıçramak ve bir yandan da kılıca odaklanmak gibi aksiyonların nedeniyle, bu tekniği kullanacak bir imkan bulamıyorsun. Kaldı ki, Misket Bombası’nı efektif kullanabilmen için ufak bir cisim dahi olsa minimum bir odaklanma gerektirmesi, yapacağın hamlenin boşa harcanan enerji sonucu doğuracağını gösteriyor. Ancak Mozumar’ın aceleci olmayan tavırları karşısında benzer bir eylem planı geliştirdiğinde, geriye attığın adımlarla birlikte yerde bulduğun küçük taş parçalarını kullanarak Misket Bombası tekniğini uygulamaya koyuyorsun. Küçük taş parçaları Mozumar’a doğru ilerleyip onun zırhına çarptığı anda çok küçük de olsa bir patlama yarattığında, Mozumar’ın bu patlamadan hiç de etkilenmediğini görebiliyorsun. Birkaç Misket Bombası’nın ardından Mozumar, sanki uçuşan sineklerden rahatsız olmuş gibi boştaki elini sallamakla yetinirken, bunun açık bir meydan okuma olduğunu da anlayabiliyorsun.

Bu haliyle aranızdaki mesafe yaklaşık 30 metreye kadar ulaştığında, Misket Bombası tekniğini birkaç kez daha uygulamış olsan bile, buna aldırış etmeden adımlamaya başlıyor. Mozumar’ın adımları yine bir önceki gibi giderek hızlanmaya başlarken, bunun yeni bir saldırının sinyalleri olduğunu anlayabiliyorsun. Aynı zamanda, açtığın 30 metrelik mesafenin de Mozumar’ın ilkine benzer bir saldırı yapması halinde kısa sürede kapanacağını da fark edebiliyorsun.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
Post Reply

Return to “Alamara Şehri”