Raldrin’i derin karanlığı göndermek için kelimelerin ağzından döküldüğü anda, Raldrin’in bedeninin parıldamaya başladığını görüyorsun. Bunun, onun geri dönüşüne dair bir sinyal olduğunu anlamış olsan bile, parıltılardaki dalgalanmalar ve yer yer ortaya çıkan yok oluşlar, bir şeylerin ters gittiğinin habercisi oluyor. Vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanmış olan Raldrin avuçlarını yere koyarak yerden kalkmaya çalışırken, adeta vücudunda açılan yaralarla değil, parıltının bizzat kendisiyle baş ediyor gibi görünüyor. Sıktığı dişleriyle birlikte, ağzından süzülen kanlara aldırış etmeden ayağa kalkmaya çalışan Raldrin, aynı zamanda yaydığı parıltıya hükmetmek için tüm çabasını ve kudretini açığa çıkarmaya çalışıyor. Raldrin’in vücudunda beliren damarlar ve yaralarından daha fazla akmaya başlayan kanlar gözlerini doldurmaya başlarken, dişlerinden çıkan gıcırtılar da kulaklarına misafir oluyor. Tıpkı saldırı zamanında olduğu gibi, geri dönüş aşamasında da seni dinlemek istemediğini ve ölümü dahi kabullendiğini açıkça belli eden Raldrin, gözlerini son bir çabayla vahşice sana çevirmesinin ardından kudretini parıltılara bırakarak bedeninden içine dolmaya başlıyor. Raldrin’in bu geri dönüşü, içindeki boş bir karanlığı öfke ve kan arzusuyla doldurmaya yeltenirken, zihninde Raldrin’in öfke dolu sesini duyuyorsun.
Gözlerinle göremesen bile, Raldrin’in artık bu kez sana yönelmiş öfkeli bakışlarını, bu kez hakimiyetin altına alabilmiş görünüyorsun. Fakat şu anda bunu bir başarı olarak kutlamak yerine, önündeki iblislere odaklandığında bundan sonrasında yapacakların için kendini hazırlamaya başlıyorsun. Ellerini birer pençe gibi hazırlıyor ve zihnini de o hissettiğin kudrete ulaşma arzusuyla dolduruyorsun. Ne var ki, tüm düşüncelerin içerisinde karanlıkta yerini bulmuş Raldrin’in sesi doluyor bir kez daha boş karanlığa.
Zihninde köpüren öfke, dudaklarının arasında hafif bir küfür kondurmana elverişli bir hal aldığında, artık burada öylece durup Raldrin’in öfke kusuşuna dahil olmaktan vazgeçerek koşmaya başlıyorsun. Hedefin doğrudan Xurax’ın kendisi olurken, ona hangi darbeleri nasıl vuracağını hesaplamaya başlıyorsun. Ne bir savunma ne de bir ikinci plan olmaksızın, salt arzuladığın kudretle dolma içgüdüsüyle atmaya başladığın adımların, bir Aludir olmanın ötesinde olmaksızın sürüyor. Raldrin’in yok olmasıyla birlikte, başta Alvoid olmak üzere Xurax ve iblislerinin bakışlarını üzerine dönmüşken, bu bakışlar altında ezilmeden koşmayı sürdürüyorsun sadece.
Her bir adımında, Raldrin’in hayıflanmaktan öteye geçen ve öfkesini kusan cümleleri kulaklarına dolmaya devam ediyor. Varlığını ve kudretini içinden çekip çıkartmak için hırslı gözlerini sana diktiğini gördüğün Raldrin, vücudundaki yaralarına rağmen sanki bir çırpıda seni sindirmek ister gibi karanlığı parçalamaya başlıyor. Savurduğu pençeleriyle, karanlıktan koparabileceği her şeyi almaya çalışan Raldrin, hükmün altında ancak sınırlı bir başarıya kavuşuyor. Bir an için Raldrin’in yaralı olmadığı ve hükmünün de bu denli etkili olmayacağını düşündüğünde, Raldrin’in bir bakışta seni sindirebileceğini hissediyorsun. Xurax’ın meydana getirdiği iblislerin yanından geçip giderken, onların ne yaptığını bile önemsemeden Xurax’ın bacaklarına doğru yaklaşıyorsun. Gözlerinin kararmasıyla birlikte, artık karşındaki varlığın bir adı dahi kalmazken, sadece Raldrin’in sözlerini duyuyorsun.
Raldrin’in bu sözleriyle parçalanmaya başlayan karanlığınla birlikte, ona dair her türlü hissini de kaybetmeye başlıyorsun. Ne var ki, tüm bu hisler yerini çürümüş bir karanlığa bırakırken, Xurax’ın bacağına ilk “pençe” darbeni indiriyorsun! Her ne kadar Xurax’tan bir parça da olsa et koparmak istesen bile, bu senin açından pek de mümkün olan bir sonuç olmuyor. İnsani güçlerin, Xurax’a karşı adeta tesiri olmayan baloncuklardan ibaret gibi gelirken, Xurax’ın bacağına inen sinek darbesiyle irite olmuşçasına gözlerini sana doğru diktiğini görüyorsun. Burnuna yayılan çürümüş kokular ciğerlerine doğru ilerlemeye başladığında, ağzındaki kekremsi tadı yutkunmak bile zor gelmeye başlıyor. Ağzının içinde büyüyen tükürüğü savurmak için uygun bir pozisyon arasan bile, hedefin Xurax’ın bir diğer bacağı olduğundan, bu kez şansını diğer bacaktan yana kullanıyorsun. “Pençen” bir kez daha Xurax’a temas ettiğinde, sanki Xurax’ın umursamazca buna müsaade ettiğini ve seni bir tehdit olarak dahi görmediğini seziyorsun. Xurax’ın yaydığı bu aurayı, ruhuna erişen bir çürümüşlükle harmanladığın anda Xurax’tan vücut bulmuş iblisleri hemen arka tarafında görüyorsun. Her birine attığın tiksinti dolu bakışla birlikte, onların yarattığı tehdit nedeniyle arada kalmış gibi kendini hissederken, iblisler bir anda üzerine doğru koşmaya başlıyor! Gözlerin, hangi iblisten ilk saldırının geleceğini görmek için çırpınmaya başlarken, bedenin de olası bir saldırıya dair savunma hamlelerine hazırlık yapıyor. Bir yandan Xurax ve diğer yandan iblisler… Alvoid’in varlığına bile erişemeden iki ateş arasında kalmanın verdiği huzursuzluk ve Xurax’ın bacaklarına attığın iki yumruğa karşın hiçbir şey elde edememiş olmak… Sıkılı dişlerinle bir çözüm yolu ararken, Raldrin’in umursamaz bakışları zihnine dolup, her bir bakışıyla seni hor görmeye başlıyor. Giderek büyüyen bakışlar, yaklaşan iblislere evriliyor… Yaklaşan iblisler oldukları yerden üzerine doğru bir hamle yapıyor… Bir, iki, üç, dört, beş… Birisine karşı kendini savunduğun anda diğeri tarafından sana sunulan ölüm… İkisini savursan, üçüncü de gelen ölüm… Dördüncü veya beşinci… Hangi birini savurursan, en sonunda Xurax’ın sana vadettiği bir ölümden öteye gitmiyor düşüncelerin…
“Benim gururumu nasıl hiçe sayarsın, Diniel?”
Gözlerinle göremesen bile, Raldrin’in artık bu kez sana yönelmiş öfkeli bakışlarını, bu kez hakimiyetin altına alabilmiş görünüyorsun. Fakat şu anda bunu bir başarı olarak kutlamak yerine, önündeki iblislere odaklandığında bundan sonrasında yapacakların için kendini hazırlamaya başlıyorsun. Ellerini birer pençe gibi hazırlıyor ve zihnini de o hissettiğin kudrete ulaşma arzusuyla dolduruyorsun. Ne var ki, tüm düşüncelerin içerisinde karanlıkta yerini bulmuş Raldrin’in sesi doluyor bir kez daha boş karanlığa.
“Böyle aşağılanmama nasıl razı gelirsin, Diniel?”
Zihninde köpüren öfke, dudaklarının arasında hafif bir küfür kondurmana elverişli bir hal aldığında, artık burada öylece durup Raldrin’in öfke kusuşuna dahil olmaktan vazgeçerek koşmaya başlıyorsun. Hedefin doğrudan Xurax’ın kendisi olurken, ona hangi darbeleri nasıl vuracağını hesaplamaya başlıyorsun. Ne bir savunma ne de bir ikinci plan olmaksızın, salt arzuladığın kudretle dolma içgüdüsüyle atmaya başladığın adımların, bir Aludir olmanın ötesinde olmaksızın sürüyor. Raldrin’in yok olmasıyla birlikte, başta Alvoid olmak üzere Xurax ve iblislerinin bakışlarını üzerine dönmüşken, bu bakışlar altında ezilmeden koşmayı sürdürüyorsun sadece.
“Bir ejderhanın savaştan kaçmasına nasıl izin verirsin, Diniel?”
Her bir adımında, Raldrin’in hayıflanmaktan öteye geçen ve öfkesini kusan cümleleri kulaklarına dolmaya devam ediyor. Varlığını ve kudretini içinden çekip çıkartmak için hırslı gözlerini sana diktiğini gördüğün Raldrin, vücudundaki yaralarına rağmen sanki bir çırpıda seni sindirmek ister gibi karanlığı parçalamaya başlıyor. Savurduğu pençeleriyle, karanlıktan koparabileceği her şeyi almaya çalışan Raldrin, hükmün altında ancak sınırlı bir başarıya kavuşuyor. Bir an için Raldrin’in yaralı olmadığı ve hükmünün de bu denli etkili olmayacağını düşündüğünde, Raldrin’in bir bakışta seni sindirebileceğini hissediyorsun. Xurax’ın meydana getirdiği iblislerin yanından geçip giderken, onların ne yaptığını bile önemsemeden Xurax’ın bacaklarına doğru yaklaşıyorsun. Gözlerinin kararmasıyla birlikte, artık karşındaki varlığın bir adı dahi kalmazken, sadece Raldrin’in sözlerini duyuyorsun.
“Sana en yalın haliyle insanlığın kıyameti olacak kişisin demiştim, hatırladın mı Diniel?”
…
“Fikrimi değiştirdim…”
…
“Sen iki diyarın da kıyameti olacaksın!”
…
“Yine hayıflanıyorum sanıyorsun, değil mi?”
…
“Bu kez değil, Diniel… Bu kez değil…”
…
“Bir ejderhanın onurunu ayaklar altına alırsan…”
…
“Onun kıyameti senden geriye hiçbir şey kalmayana kadar sürer…”
…
“Hükmün altına olduğum için şu an sadece sözlerim ulaşıyor sana…”
…
“Sen benim kudretime layık olan değilsin!”
…
“Hükmün ve mevcudiyetin, ancak ayak takımlarına yaraşır!”
…
…
“Fikrimi değiştirdim…”
…
“Sen iki diyarın da kıyameti olacaksın!”
…
“Yine hayıflanıyorum sanıyorsun, değil mi?”
…
“Bu kez değil, Diniel… Bu kez değil…”
…
“Bir ejderhanın onurunu ayaklar altına alırsan…”
…
“Onun kıyameti senden geriye hiçbir şey kalmayana kadar sürer…”
…
“Hükmün altına olduğum için şu an sadece sözlerim ulaşıyor sana…”
…
“Sen benim kudretime layık olan değilsin!”
…
“Hükmün ve mevcudiyetin, ancak ayak takımlarına yaraşır!”
…
Raldrin’in bu sözleriyle parçalanmaya başlayan karanlığınla birlikte, ona dair her türlü hissini de kaybetmeye başlıyorsun. Ne var ki, tüm bu hisler yerini çürümüş bir karanlığa bırakırken, Xurax’ın bacağına ilk “pençe” darbeni indiriyorsun! Her ne kadar Xurax’tan bir parça da olsa et koparmak istesen bile, bu senin açından pek de mümkün olan bir sonuç olmuyor. İnsani güçlerin, Xurax’a karşı adeta tesiri olmayan baloncuklardan ibaret gibi gelirken, Xurax’ın bacağına inen sinek darbesiyle irite olmuşçasına gözlerini sana doğru diktiğini görüyorsun. Burnuna yayılan çürümüş kokular ciğerlerine doğru ilerlemeye başladığında, ağzındaki kekremsi tadı yutkunmak bile zor gelmeye başlıyor. Ağzının içinde büyüyen tükürüğü savurmak için uygun bir pozisyon arasan bile, hedefin Xurax’ın bir diğer bacağı olduğundan, bu kez şansını diğer bacaktan yana kullanıyorsun. “Pençen” bir kez daha Xurax’a temas ettiğinde, sanki Xurax’ın umursamazca buna müsaade ettiğini ve seni bir tehdit olarak dahi görmediğini seziyorsun. Xurax’ın yaydığı bu aurayı, ruhuna erişen bir çürümüşlükle harmanladığın anda Xurax’tan vücut bulmuş iblisleri hemen arka tarafında görüyorsun. Her birine attığın tiksinti dolu bakışla birlikte, onların yarattığı tehdit nedeniyle arada kalmış gibi kendini hissederken, iblisler bir anda üzerine doğru koşmaya başlıyor! Gözlerin, hangi iblisten ilk saldırının geleceğini görmek için çırpınmaya başlarken, bedenin de olası bir saldırıya dair savunma hamlelerine hazırlık yapıyor. Bir yandan Xurax ve diğer yandan iblisler… Alvoid’in varlığına bile erişemeden iki ateş arasında kalmanın verdiği huzursuzluk ve Xurax’ın bacaklarına attığın iki yumruğa karşın hiçbir şey elde edememiş olmak… Sıkılı dişlerinle bir çözüm yolu ararken, Raldrin’in umursamaz bakışları zihnine dolup, her bir bakışıyla seni hor görmeye başlıyor. Giderek büyüyen bakışlar, yaklaşan iblislere evriliyor… Yaklaşan iblisler oldukları yerden üzerine doğru bir hamle yapıyor… Bir, iki, üç, dört, beş… Birisine karşı kendini savunduğun anda diğeri tarafından sana sunulan ölüm… İkisini savursan, üçüncü de gelen ölüm… Dördüncü veya beşinci… Hangi birini savurursan, en sonunda Xurax’ın sana vadettiği bir ölümden öteye gitmiyor düşüncelerin…
Beş iblis ile aranda artık birkaç metreden ibaret bir mesafe…
Hepsi birlikte yerinden fırlayıp atlıyorlar üzerine…
Her biri, yanından geçip gidiyor öylece!
Her biri, Xurax’ın bacağına yapışıyor…
İki tanesini, aç köpekler gibi kemirirken…
Üçü daha yükseklere ulaşmak için tırmanıyor…
…
Hepsi birlikte yerinden fırlayıp atlıyorlar üzerine…
Her biri, yanından geçip gidiyor öylece!
Her biri, Xurax’ın bacağına yapışıyor…
İki tanesini, aç köpekler gibi kemirirken…
Üçü daha yükseklere ulaşmak için tırmanıyor…
…
“Neler oluyor?”
“Neden Xurax’a saldırıyoruz?”
“O kız! O kız bir şeyler yapmış olmalı!”
“Xurax’ı yok etmemizi isteyen o mu?”
“Neden onun istediklerini yapıyoruz ki!?”
“Neden Xurax’a saldırıyoruz?”
“O kız! O kız bir şeyler yapmış olmalı!”
“Xurax’ı yok etmemizi isteyen o mu?”
“Neden onun istediklerini yapıyoruz ki!?”




