Gyugnal senden bir soru gelmemesiyle epey rahatlamış gibi omuzlarını silkmesinin ardından yağlanmış gibi görünen saçlarını hafifçe geriye atarak görev pozisyonuna geçiş yapıyor. Gyugnal’ın adımlarını takip ederek kaldığınız evden çıktığında ise, seni yepyeni bir manzara karşılıyor.
Gözlerin gecenin karanlığına teslim olmayı arzularken, Viernoit’nın ışıkları seni kendine çekmeye başlıyor. Kapıdan dışarıya adımını attığın anda ilk fark ettiğin şey, Viernoit’nın muhtemelen sembol gibi bir şeyi olduğuna inandığın şelale oluyor. Hemen karşında ufuk noktasından daha yakın bir yerde, iki büyük dağın ardından akan şelalenin getirdiği sular, sol tarafına doğru hareket ederek denize kavuşmayı arzular gibi akıp gidiyor. Gözlerinle takip edebildiğin kadarıyla nehir şehrin dışına kadar ilerliyor gibi görünüyor. Nehir görüş açından çıktığında ise, bakışlarını bu kez Viernoit’nın yapılaşmasına çeviriyorsun. Gece olmasına rağmen yapılardan çıkan ışıklar, hayatın halen daha akmaya devam ettiğini gösteriyor. Şehri ikiye ayıran nehrin kenarlarından başlayarak yapılmış olan yapılar, oldukça birbirine yakın ve sık bir görüntü çiziyor. Şehrin içinde üç katı geçmeyen yapıların yanında, birçok noktasında uzun kuleler bulunması da dikkatini çeken bir başka husus oluyor. Ancak şehrin genişlediği noktaların yükseltiler arasında kaldığını göz önüne aldığında, yapılaşmanın bu denli sık olmasını da anlayabiliyorsun. Zira şehir, sarp dağlar arasında kalmış ve onlar tarafından korunur gibi görünürken, özellikle doğaya zarar verilmemesine dikkat edilmiş gibi görünüyor. Bunun yanında, binaların bakımlı görüntüleri de, yapılaşmanın kontrol altında tutulduğunu da gösteriyor.
Bakışlarını Viernoit’nın görebildiğin kısımlarında gezdirmeye devam ettiğinde, merkezi bir konumda bulunmana rağmen belirgin bir meydan denilebilecek bir alanının bulunmadığını fark ediyorsun. Bunun doğa koşullarının getirdiği yapılaşmadan ileri gelen bir husus olduğunu da kolayca anlayabiliyorsun. Buradaki halkın, herhangi bir yapının yapılabileceği en ufak alanı bile kullanıyor olması, hem şehrin ihtiyaçları olduğunu hem de doğaya zarar vermeden bunu yapmaya çalıştıklarını gösteriyor. Ancak bu durum, şehirdeki yolların giderek daralmasına ve neredeyse bir at arabasının anca geçebileceği mesafeler varmasına neden olmuş gibi görünüyor.
Viernoit’nın bu sıkışık hali, hemen yanında bulunan ve “rahat” bir adam olarak tarif edebileceğin Gyugnal’i pek açmamış gibi görünüyor. Kaldı ki, Eletha tarafından Clevania’ya gönderilmenize bile epey bir tepki vermiş olduğunu anımsadığında, Gyugnal’ın burada bulunmaktan pek de haz etmediğini anlayabiliyorsun. Tıpkı senin gibi bakışlarını Viernoit üzerinde dolaştırmasının ardından Gyugnal tek bir noktaya takılı kalıyor ve bakışlarıyla takılı kaldığı üç katlı bir yapıyı işaret ederek “Gideceğin yer burası. Görünüşte bir han, ancak genelev olduğunun herkes farkında. Oraya gittiğinde dil sorunu yaşayacağın için, tek söylemen gereken Janine…” diyor. Bu sözlerinin ardından bakışlarını sana çeviren Gyugnal “Janine Droullin bir hayat kadını… Ancak kendisi burada epey popülerdir. Dilimizi biliyor, bu yüzden onunla rahatlıkla konuşabilirsin. Onunla daha önce irtibata geçmiş olsam bile, bu tamamen bizim kontrolümüz altında olan biri olduğu anlamına gelmiyor. Bizi Aledeslere ulaştırması için onun memnun etmen gerekebilir. Bu daha çok harcayacağın pulalarla bağlı… Ama farklı yolları da denemen mümkün.” diyor. Gyugnal son cümlesi üzerinde belirgin bir vurgu yaparak neyi kastettiğini açıkça belli etse bile, doğrudan bunu söylememiş olmasının ima ettiği şeylerden farklı aksiyonları da değerlendirmen gerektiği sonucunu çıkarmana neden oluyor. Diğer bir deyişle Janine’i elde etmek için her türlü yola başvurmanın mümkün olduğunu ve ancak bunun sonunda Aledeslerle irtibat kurabileceğini anlıyorsun. Bu açıklamalarından sonra Gyugnal sana son bir kez baktıktan sonra “Artık gerisi sende!” diyerek yanından ayrılmak için ufak adımlar atmaya başlıyor.
Gözlerin gecenin karanlığına teslim olmayı arzularken, Viernoit’nın ışıkları seni kendine çekmeye başlıyor. Kapıdan dışarıya adımını attığın anda ilk fark ettiğin şey, Viernoit’nın muhtemelen sembol gibi bir şeyi olduğuna inandığın şelale oluyor. Hemen karşında ufuk noktasından daha yakın bir yerde, iki büyük dağın ardından akan şelalenin getirdiği sular, sol tarafına doğru hareket ederek denize kavuşmayı arzular gibi akıp gidiyor. Gözlerinle takip edebildiğin kadarıyla nehir şehrin dışına kadar ilerliyor gibi görünüyor. Nehir görüş açından çıktığında ise, bakışlarını bu kez Viernoit’nın yapılaşmasına çeviriyorsun. Gece olmasına rağmen yapılardan çıkan ışıklar, hayatın halen daha akmaya devam ettiğini gösteriyor. Şehri ikiye ayıran nehrin kenarlarından başlayarak yapılmış olan yapılar, oldukça birbirine yakın ve sık bir görüntü çiziyor. Şehrin içinde üç katı geçmeyen yapıların yanında, birçok noktasında uzun kuleler bulunması da dikkatini çeken bir başka husus oluyor. Ancak şehrin genişlediği noktaların yükseltiler arasında kaldığını göz önüne aldığında, yapılaşmanın bu denli sık olmasını da anlayabiliyorsun. Zira şehir, sarp dağlar arasında kalmış ve onlar tarafından korunur gibi görünürken, özellikle doğaya zarar verilmemesine dikkat edilmiş gibi görünüyor. Bunun yanında, binaların bakımlı görüntüleri de, yapılaşmanın kontrol altında tutulduğunu da gösteriyor.
Bakışlarını Viernoit’nın görebildiğin kısımlarında gezdirmeye devam ettiğinde, merkezi bir konumda bulunmana rağmen belirgin bir meydan denilebilecek bir alanının bulunmadığını fark ediyorsun. Bunun doğa koşullarının getirdiği yapılaşmadan ileri gelen bir husus olduğunu da kolayca anlayabiliyorsun. Buradaki halkın, herhangi bir yapının yapılabileceği en ufak alanı bile kullanıyor olması, hem şehrin ihtiyaçları olduğunu hem de doğaya zarar vermeden bunu yapmaya çalıştıklarını gösteriyor. Ancak bu durum, şehirdeki yolların giderek daralmasına ve neredeyse bir at arabasının anca geçebileceği mesafeler varmasına neden olmuş gibi görünüyor.
Viernoit’nın bu sıkışık hali, hemen yanında bulunan ve “rahat” bir adam olarak tarif edebileceğin Gyugnal’i pek açmamış gibi görünüyor. Kaldı ki, Eletha tarafından Clevania’ya gönderilmenize bile epey bir tepki vermiş olduğunu anımsadığında, Gyugnal’ın burada bulunmaktan pek de haz etmediğini anlayabiliyorsun. Tıpkı senin gibi bakışlarını Viernoit üzerinde dolaştırmasının ardından Gyugnal tek bir noktaya takılı kalıyor ve bakışlarıyla takılı kaldığı üç katlı bir yapıyı işaret ederek “Gideceğin yer burası. Görünüşte bir han, ancak genelev olduğunun herkes farkında. Oraya gittiğinde dil sorunu yaşayacağın için, tek söylemen gereken Janine…” diyor. Bu sözlerinin ardından bakışlarını sana çeviren Gyugnal “Janine Droullin bir hayat kadını… Ancak kendisi burada epey popülerdir. Dilimizi biliyor, bu yüzden onunla rahatlıkla konuşabilirsin. Onunla daha önce irtibata geçmiş olsam bile, bu tamamen bizim kontrolümüz altında olan biri olduğu anlamına gelmiyor. Bizi Aledeslere ulaştırması için onun memnun etmen gerekebilir. Bu daha çok harcayacağın pulalarla bağlı… Ama farklı yolları da denemen mümkün.” diyor. Gyugnal son cümlesi üzerinde belirgin bir vurgu yaparak neyi kastettiğini açıkça belli etse bile, doğrudan bunu söylememiş olmasının ima ettiği şeylerden farklı aksiyonları da değerlendirmen gerektiği sonucunu çıkarmana neden oluyor. Diğer bir deyişle Janine’i elde etmek için her türlü yola başvurmanın mümkün olduğunu ve ancak bunun sonunda Aledeslerle irtibat kurabileceğini anlıyorsun. Bu açıklamalarından sonra Gyugnal sana son bir kez baktıktan sonra “Artık gerisi sende!” diyerek yanından ayrılmak için ufak adımlar atmaya başlıyor.
Viernoit
Viernoit'ya doğru akan şelale







