Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

21 Aug 2024, 12:56

At arabasının tıngırtıları…

Düşüncelerinin açlığı…

Duygularının yoğunluğu…

Ruhundaki karanlık…

Karanlığın aydınlığı…

Aydınlığın yokluğu…

Yokluğun varlığı…

Birkaç zorunlu ihtiyaç molası ve dinlenme faslı dışında durmaksızın devam eden yolculuğun yaklaşık 2,5 gün sürüyor. Bu süreyi at arabasında yaptığın huzursuz, keyifsiz ve rahatsız uykular dışında, etrafını izlemek ve düşünmekle geçiriyorsun. Ancak düşüncelerin ne derece yoğunlaşsa bile tam anlamıyla bir sonuca erişemiyor hiçbir zaman. Her bir düşüncen bir başkasını doğuruyor ve her bir doğum yepyeni bir düşüncenin evrilmesini sağlıyor. Tıpkı varlığın gibi… Bir insan olarak geldiğin dünyada bir Aludir’e evrildiğin gibi… Ancak ne olursa olsun, hala varlığındaki karanlık noktalar gibi düşüncelerinde de karanlık noktaların olduğunu fark edebiliyorsun. Bu noktada seni esas rahatsız eden kısım ise, bu karanlık noktalardan hiçbir şekilde rahatsızlık duymaman oluyor. Sanki düşüncelerini tüm bu karanlıkla birlikte doğurmuşsun gibi…

Yeni bir günün öğlene varan vakitlerinde duran at arabası, seni tüm bu düşünce sarmalından kurtarıyor. Olduğun yerden anlık bir düşünceyle at arabasının durma nedeninin sadece Alamara’ya gelmiş olmanıza bağlıyorsun. Bu nedenle olduğun yerden hareketlenmeye başladığın sırada, at arabasını buraya kadar süren ve ekibinden geriye kalan tek kişi olan şoför at arabasının arkasına gelerek bakman gereken bir durum olduğunu korku, endişe ve saygı karışımı bir ses tonuyla iletiyor. At arabasından indiğin ilk anda bile ciğerlerine dolan yanık kokusu nefes alışverişini doğrudan etkiliyor. Ciğerlerine dolan hava ağzında ve burnunda acı bir tat bırakırken, gökyüzündeki siyah bulutlarla birlikte görmen gereken manzaranın ne olacağını aşağı yukarı anlıyorsun. At arabasının önüne doğru bakışlarını çevirdiğin anda ise, belki de beklediğinden çok daha kötü bir manzara seni karşılıyor. Alamara’ya yarım saatlik bir yolunuzun daha olduğunu anladığın uzaklıktan bile, Alamara’dan yükselen yoğun alevler ve siyah dumanlar hemen dikkatini çekiyor. Ancak burnuna gelen yanık kokularının sadece ağaç veya diğer yapı malzemeleri gibi şeyler olmadığını fark etmek de senin açından çok zor olmuyor. Tüm şehri kaplayan alevler ve dumanlar, sanki cehennemin en melun köşesini gözlerinin önüne sererken, içten içe gördüğün manzaranın Wrufolst Bölgesi’nin tam tersini andırdığını hissediyorsun. Birkaç saniye içerisinde, sadece gözlerinin değil ruhunun da aynı şeyleri hissettiğini fark etmenle birlikte, bu noktadan sonra at arabasıyla devam etmenin şoför ve atlar için pek de mümkün olamayacağını fark ediyorsun.

Gördüğün manzara, bir şekilde yok olmuş bir yeri kurtarma çabası gibi gelmeye başlarken içten içe seçeneklerini de değerlendirmeye başlıyorsun. Bu haliyle, bu gördüğün manzaranın içine dalmanın gerçekten ölümden başka hiçbir şey getirmeyeceğini dahi düşünmeden edemiyorsun. Fakat bir şekilde, ruhunun istemsiz bir şekilde bu manzaraya çekildiğini fark ediyorsun. Kızılca kıyamete rağmen, ruhunun bir şekilde orada dinginleşip huzur bulacağını ve belki de düşüncelerindeki tüm o karanlık noktaların gün gibi aydınlanacağını hissetmeye başlıyorsun. Nitekim, ruhunun bu arzusuna kayıtsız kalmayıp Alamara’ya doğru ilerlemeye başlıyorsun. Alamara’ya giderek yaklaştıkça tanıdık hislerin seni sarmalamaya başladığını, özüne kavuşmuş gibi varlığının bir anlam kazandığını hissediyorsun. İlerlemen sürdükçe, tüm bu yıkımın sonuçlarını da daha net görmeye başlıyorsun. Etrafında, ağaçlar ve otlar dahil yeşil hiçbir şey kalmamışken, gökyüzünün kızıllı siyahlı ile karşılaşıyorsun. Bununla birlikte etrafına saçılmış küller, taze ot biten toprakları bile çoktan kuraklaştırmış gibi görünüyor. Yerde gördüğün parçalanmış cesetler, senaryodaki tek eksiği de kusursuz bir şekilde tamamladığında, artık gördüğün manzaranın iblislerin hüküm sürdüğü topraklardan farksız olduğu konusunda hiçbir tereddüdün kalmıyor. Artık, iblislerin dünya üzerindeki topraklarına ayak bastığını anlayabiliyorsun.

Image
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

22 Aug 2024, 03:17

İçindeki öfke ile uzun zamandır hasbihal etmemişti. Sesini duyası yoktu aslında. Ancak merakına da yenik düşüyordu zaman zaman. Zorunlu durumlar haricinde hiç bir zaman seslenmemişti ona. Bir anlığına düşündüğünde, zihnini yokladığında onu her çağırdığında problemden başka bir şeye sebebiyet vermemişti. Yine de ona en çok muhtaç olduğu zamanlar yalnız olduğu zamanlardı. Ondan fazlasını bildiğinden değildi. Muhtemelen ondan da azını biliyor, genellikle sadece karnını doyurmak için düşünüyordu. Bununla ilgili düşünme faslını geçmişti Dina. Bir şekilde onun istediği gibi değil, kendisi olacaktı. Neticede, hükmeden kendisiydi.

Yol boyunca farklı zamanlarda farklı düşüncelere daldı. Ancak yine de zamanın hızlı geçtiğini biliyordu. İki buçuk gün, rahatsız bir at arabasında tek başına sallanarak geçmişti. En azından yolda bir problem yaşamayışı onun için teselli vericiydi. İblisi, Aludirlik ve Aclania ile ilgili her düşüncesi karanlığa çıkıyordu. Hiç birini nihayete erdiremiyordu. Dina için şu an güç, karar vermesini sağlayacak şeydi. O şey ise bilgiydi. Kimilerinin erdem, kimilerinin onur dediği şeylerle hiç bir zaman ilgilenmemişti. Bilgiyi ve gücü arıyordu. Kimi zaman ağzı sulanıyor, kimi zaman suskunlukla geçiştiriyordu.

Önce duraksamış, ardından şoförün seslenmesi üzerine yola bakmak üzere arabadan fırlamıştı. Gözleri ona alarm vermeden önce burnu onu uyarmıştı. Yanık kokuları burnunu işgal ederken bu kokuların büyük kısmının insan eti olduğunun bilincindeydi. Alamara'ya henüz gelmemişlerdi bile. Ancak alevlerin bu mesafeden dahi seçilebilir olması, dumanların sanki yağmur bulutuymuşcasına yerküreyi işgal ettiğine şahit oluşu, karşısındaki olayın ciddiyetini ona sunuyordu. Dina tam da bu anda buz gibi bir gerçekle yüzleşmişti. Bütün düşüncelerinde haklı gibiydi. Gialdir'e söyledikleri konusunda da haklıydı. Oraya gittiğinde ölümün onu saracağının bilincindeydi. Ancak adımlarını kontrol dahi edemiyordu. İlk adımını çoktan atmıştı. Bela mıknatısı yine onu çekiyordu. Oraya vardığında ne yapacağını dahi bilmiyordu... Ancak bir şeyler yine de onu oraya çekiyordu.

Doğanın gazabının ne derece büyük olacağını düşünüyordu. Ağaçlar, hayvanlar, otlar ve çiçeklerden eser kalmamıştı. Baktıkça bu vahşetin sebebini düşünmeden edemiyordu. Tüm bunlar neden gerçekleşiyordu? Neden burası? Alamara'da seneler önce yaşanan şeyin büyüklüğünü bizzat Boaldir'den dinlemişti. Bunun onunla ilgisi neydi? Dina neden bir şekilde buraya sürüklenmişti. Gitmeyebilirdi, geri dönebilirdi. Hatta Tenerin'e dönmesine dahi gerek yoktu. İstediğini yapabilirdi. Ama ilerlemekten kendisini alıkoyamıyordu. İlerlemeye devam ettikçe artık uzuv parçaları görüyordu. Kokuşmuş ve yanmış cesetlerden gelen kokular yoğunlaşmaya başladıkça, kan soslu insan etini gözleri de seçebiliyordu. Artık burası iblislerin at koşturduğu yerdi. İblis Diyarı'nın tam da kalbindeydi.

Tüm bunlar gözünün önünde cereyan ederken adımlarını hızlandırdı. Bu esnada uzun zamandır halini hatrını sormadığı iblisine seslendi. Ondan gelecek cevabı çok önemsediğinden değil, bir şekilde şiddeti ve vahşeti iyi biliyordu. En azından tüm bunların ona yabancı gelmeyeceğini biliyordu. Bir şekilde ortak noktaları da buydu. Dina tüm bunları gördükten sonra en ufak bir şey hissetmemişti. Dehşete düşmemişti.

"Tüm bunlar sence neden gerçekleşiyor? Neden buradayız?" dedi, Vybukh'a seslenerek. İçindeki vahşetin yansımasına kendisini açarak konuşmayı sürdürdü.

"Ne hissediyorsun? Sence aradığımızı bulabilecek miyiz?" dedi tekrardan. Vybukh'un zihni pek verimli çalışmazdı. Böyle alengirli soruları da sevmezdi. Ancak bu soruyu neden sorduğunu ona açıklayabilirdi. Çünkü Aludir olarak geçirdiği kısa zaman diliminde Dina, diğer Aludirlerden bir nebze de olsa farklı olduğunun farkına varabilmişti. Yalnızca bunu dillendirmemeyi seçmişti. Her şey çok normalmiş gibi davranmıştı, ancak değildi.

"Nereden bileyim deme hiç. Benim hissettiğim her şeyi biliyorsun neticede. Korkmadığımı da biliyorsundur. En fazla geberip gideriz. Ama gebermeden önce iyice eğleniriz."

Bir şekilde onun düşünce yapısını çözmüştü. Vybukh ona karşı sürekli aç, sürekli şiddetle dolu doğasını gösteriyor; en büyük zaafını sakladığını düşünüyordu. Ancak Vybukh da gücünün sınırının farkındaydı. Tıpkı Dina gibi. En aptal varlık bile temel yaşama içgüdüsü olarak kendi sınırlarını bilir. Dina ne kadar bilgiye açsa, Vybukh da şiddete açtı. Belki de kendisini kanıtlamak istiyor, Dina'nın ondan çekinmesini sağlamaya çalışıyordu. İşte bu bir fırsat. Kaosun ve şiddetin kalbindelerdi artık. Kendisini istediği gibi gösterebilirdi.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

22 Aug 2024, 14:38

Etrafını kasıp kavuran hava, gördüğün manzaranın katbekat fazlasıyla seni esir almaya başlarken, zihninde tıpkı senin gibi uyanmış olduğunu düşündüğün Vybukh’a sesleniyorsun. Gözlerinin önündeki manzaraya karşı verilebilecek onlarca tepkiye rağmen Vybukh’un şehvetli hırıltıları kulağına ilk ilişen ses oluyor. Adeta karanlığın içinden bir an önce fırlamak ister gibi hırıldayan Vybukh “Eğleneceğiz Dina, hem de çok!” diyor. Bir an önce tıkıldığı kafesten kurtulmak ister gibi karanlıkla hırıltılarıyla dalga geçmeye başlayan Vybukh “Sen ne arıyorsun bilmem, umurumda da değil, ama ben aradığımı çoktan buldum! Hadi sal beni de, şu manzaranın keyfini süreyim!” diyor. Vybukh’un kabaran iştahına karşı akan salyalarının karanlığı ele geçirmeye başladığını rahatlıkla anlayabiliyorsun. Bununla birlikte Vybukh’un bir an önce o aç karnını doyurmak için şuursuzca etrafa saldırabileceği düşüncesi de kafanın içinde dolanıp duruyor. Bu nedenle, şu an da Vybukh’u burada ortaya çıkarmanın ne denli mantıklı olduğunu düşünmeye başladığın anda ise, ansızın hislerinin büküldüğünü ve bir aura dalgasının üzerine doğru yayıldığını hissetmeye başlıyorsun. Artık bu hissi sahip olduğun görüye dair olduğu konusunda herhangi bir tereddüdün bulunmazken, bu çok da bastırıcı olmayan auranın kaynağını tespit etmek için etrafına bakınmaya başlıyorsun.

Birkaç saniye odaklanmanın ardından, sol tarafına denk düşen ve senden yaklaşık 100 metre kadar uzakta olan yıkılmış bir yapıdan geldiğini fark ettiğin auraya döndüğünde, cılız alevlerin arasında üç adet iblisi hemen tespit edebiliyorsun. Boyları yaklaşık 150 santim olan iblisler yeşil bedenleri, uzun kulakları ve vahşi gülümsemeleri ile de kolayca fark edilebilir oluyor senin nazarında. Her ne kadar ortamdaki duman bu konuda seni zorlayacak olsa bile, görün sayesinde iblislerden yayılan aurayı algılayarak onların yerleri konusunda herhangi bir tereddüdün olmuyor.


İblislerin Görünümü
Image

İblisleri deşifre etmiş olmanla birlikte, üç iblisten ikisinin kendilerine has ekipmanları olduğunu ve bunları bir an önce senin üzerinde kullanmak ister gibi durduklarını görebiliyorsun. İblislerden bir tanesinin tuttuğu ok ile diğerinin tuttuğu balyoz senin nazarında kullanımları konusunda bir tereddüt yaratmasa bile, balyoz tutan iblisin aynı zamanda ufak bir davul taşıması ve sona kalan iblisin ise hiçbir ekipmana sahip olmaması kafanda soru işaretleri yaratmaya başlıyor. Ne var ki, iblislerin de seni fark etmiş olmaları karşısında, ok tutan iblis yayını gererek önden ilerlemeye başlarken, diğer iki iblis de onun arkasında sana doğru yaklaşmaya başlıyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

23 Aug 2024, 02:56

Vybukh ile olan kısa sohbetinin hemen ardından onu çağırmak için pek de uygun bir an olup olmadığını düşünmüştü. Neticede plansız, programsız bir şekilde ilerliyorlardı ve Vybukh hemen her şeye saldırma potansiyeline sahipti. Ancak hissettiği yabancı aura karşısında bir kez daha düşünmüştü. En azından artık iblisleri iyi kötü sezebiliyordu. Bir miktar geliştiğinin farkındaydı. Bunun bir iblis mi yoksa bir Aludirden mi kaynaklandığını henüz çözememişken, kendisini biraz zorlayıp yönü tayin etmeye çalıştı.

Hemen ardından solunda, aşağı yukarı yüz metrelik harabeden bela kokusu almaya başlamıştı. Hisleri bedeninin yönünü oraya çevirmesini sağlamış ve hemen ardından gözleri de onlara doğru yaklaşan iblisleri artık seçmeye başlamıştı. Yanan alevlerin havaya saldığı duman ne kadar gözlerini alsa dahi hisleri konumlarını tam olarak bilmesine olanak veriyordu. Bu durum önceden yaşansaydı büyük ihtimalle onları fark etmesi oldukça geç olacaktı. Ancak şu an için bu durum geçerli değildi.

Aradaki mesafeyi kapatacaklarını farz ediyordu. Neticede ona doğru yaklaşmaya başlamışlardı. Mesafenin uzunluğu, bunu hemen yapamayacaklarının sinyalini ona verse de ellerinde tuttukları ekipmanlar da dikkatini çekiyordu. Geç kalmamak adına Vybukh'u var ederek ona basit bir kaç komut verip en azından anlamasını sağlayabilirdi.

"Yak ve Yık, Vybukh!" dedikten hemen sonra sabırsız iblisinin var olmasını izleyecekti. Onun vahşete ve kana olan açlığı burada işine yarayabilirdi. İblislerin yüksek seviyeli olmadıklarını tahmin ediyordu. Ancak yine de sabırsız davranmasının önüne geçmek istiyordu.

"Şu üçlüyü görüyorsun, öyle değil mi? Bize doğru geliyorlar." dedikten sonra duraksadı. Birisi elinde bir ok tutuyordu. Bu okun bir özelliği olup olmadığını bilmiyordu. Gözüne oldukça basit ve sıradan görünmüştü. Daha öncesinde bunlardan çok daha güçlü bir iblisle kapışmıştı, onun gücünü tahmin edebilmişti. Lakin buradaki üçlünün yapabilecekleri konusunda basit tahminlerden öte pek bir fikri yoktu. En azından aradaki uzak menzilde onlara hasar verebileceklerinin farkındaydı. Ancak bir diğer tahmini ise, Vybukh onlara yaklaştığında hepsini silip süpürebilirdi. Neticede onun kadar iri değillerdi.

Elinde bir ekipman bulunmayan diğer iblisin de ne yapabileceği konusunda bir kaç fikri vardı. Eğer düşündüğü gibiyse, basit bir kaç büyüden ibaretti. Bu büyülerin menzilli olabileceğini tahmin ediyordu. Davulun da ne işe yaradığını pek anlamamıştı, ancak Vybukh da pençe ve dişlerden oluşmuyordu. Onun neler yapabileceğini de bir savaş geçirmeseler de az çok biliyordu.

"Birisi uzak menzilli, diğeri yakın. Diğerinin ne yapabileceğini henüz bilmiyorum. Yavaşça ilerleyelim. Yeterince yaklaştıklarında misket bombasını kullan." dedikten sonra hızlıca öne doğru bir adım alıp, Vybukh'un soluna doğru kıvrılmıştı. Bu esnada çevresinde bulabildiği bütün taş, tahta, demir ve bunun gibi parçaları alarak Vybukh'un önüne fırlatacaktı. Bu sayede tekniğini daha rahat kullanabilirdi. En azından onun fırlatabileceği şeyleri erkenden hazır ederek onu rahatlatmalıydı. "Al, bunları fırlat." dedikten sonra şanslı bir tahmin yürüttü.

İçten içe bu kadar uzun bir mesafeden kendilerini göstermelerinin altında bir sebep aramıştı. Üç tane olsalar dahi onlara bu kadar uzaktan kendilerini belli ederek gelmelerinin altında ne yattığını merak ediyorlardı. Ya mesafeyi lehlerine çevirebilecek bir şeyleri vardı, ya da oldukça aptallardı. Bunu aklının bir köşesine kazıdı.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

23 Aug 2024, 14:37

Vybukh’u bulunduğun dünyada fiziken var edecek sözleri söylemenle birlikte, ruhundaki çalkantıyı ve sıcaklığı bir kez daha yaşıyor ve kendini Vybukh’un var oluşuna bırakıyorsun. Artık Vybukh’un bu doğumuna alışmış olsan bile, her seferinde aynı şeyi tekrar yaşamanın derin hazzı bir kez daha tüylerinin ürpermesine neden oluyor. Parıltılarını tamamlayıp fiziki görünümüne bürünmesiyle birlikte Vybukh’un ağzından akan salyalar tüm bu duygu seline ket vurur nitelikte olsa bile, kendini içinde bulunduğun olaya odaklayarak bu tezatlıktan sıyrılıyorsun.

Vybukh’un iştahını ortaya koyan hırıltılarını bu kez kulaklarınla duymaya başladığın sırada Vybukh’a hitaben konuşmaya başlıyorsun. Vybukh, tamamen odağını önünüzde beliren üç iblise vermiş gibi görünürken sözlerinle birlikte yanına kadar geliyorsun. Yerden aldığın taşlar ve tahta parçalarını Vybukh’a doğru uzattığında ise, Vybukh sanki kendisine ağır küfür edilmiş gibi bir eline bir de gözlerine bakıyor. Ortaya koyduğun plandan pek de haz etmemiş gibi görünen Vybukh “Gidip üçünün de kafasını koparmak varken niye bunlarla uğraşıyorum!” diyor. Hemen ardından ise uzattığın taşları ve tahta parçalarını eline bırakman için avucunu açarken “İstersen bir de hin planları yapalım! Kuyu kazıp içine düşmelerini bekleyelim! SİKERLER!” diyor. Bunu söylemesiyle birlikte, eline verdiğin taşları ve tahta parçalarını üç iblisin bulunduğu yere doğru hızlıca fırlatıyor!

Vybukh, genel olarak taşları ve tahta parçalarını pek de hedef gözetir gibi fırlatmıyor. Bununla birlikte, Vybukh’un bu hareketiyle birlikte, üç iblis de hareketlerini hızlandırıyor ve size doğru daha hızlı bir şekilde yaklaşmaya başlıyor. Yere düşen ilk taş parçası, üç iblisin 20 metre kadar sağına düştüğü anda ufak bir patlama oluşturuyor. Patlamanın boyutu, ancak yerden toz kaldıracak kadar güçlü olurken, bu durum üç iblisin de hareketlerini anlık olarak durdurmalarına ve üzerlerine atılan parçalara odaklanmalarına neden oluyor. Bu haliyle baktığında, üç iblisin ilk saldırıya geçişlerinin herhangi bir plan dahilinde olmadığını, tamamen iç güdüleri ile saldırıya geçtiklerini, ilk patlamanın ise bu iç güdülerini savunma yönünde tetiklediğini ve bu yüzden de kendilerine doğru savrulan parçalara odaklandıklarını anlayabiliyorsun. Fakat bununla birlikte, Vybukh’un da yavaş ilerleme önerine karşın pek de hızlı olmayan ilerlemesiyle birlikte, kurduğun tüm plan daha ilk anda çöpe dönüşüyor. Üç iblis, üzerlerine gelmekte olan cisimlerden çevik bir şekilde sıyrılıp Misket Bombası saldırısını hasarsız bir şekilde atlatırlarken, Vybukh da kontrolünden yavaşça sıyrılıp başına buyruk takılmaya başlıyor.

Üç iblis ve Vybukh’un birbirlerine yaklaşmaya başlamaları, istemsizce senin de adımlarını hızlandırmana ve Vybukh’a eşlik etmene neden oluyor. Ne var ki, attığınız on kadar adımın ardından, sanki bir anda yere çivilenmiş gibi adımlarının kesildiğini fark ediyorsun. Üzerine doğru gelen yoğun ve farklı aura dalgaları, cehennemin bir başka kapısının aralandığına işaret ederken, ufukta beliren tablo kaşlarının havaya doğru kalkmasına neden oluyor. İlk olarak, 10 metreyi bulan boyları ve kocaman göbekleri olan iki yeşil dev iblis dikkatini çekerken, onlarla birlikte onlarca ve karşınızdaki üç iblisi andıran iblisleri görmek, savaşın esas boyutunun da ortaya çıkmasına neden oluyor. İblis ordusu üzerinize doğru vahşi çığlıklarla gelmek üzereyken, üç iblis durumdan memnun gibi daha da sırıtır bir pozisyona geçiyor. İblis ordusu, alevlerin arasından belirgin bir şekilde ortaya çıktıklarında ise, ayaklarını yere mühürleyen asıl auranın sahipleri de bir anda ufuktaki tepe bir noktada beliriyor!

Kendisi adına yapıldığı belli olan tahtı iblislerin sırtında taşınan, tamamen parlak siyah bir zırhtan ibaret ve oturduğu haliyle bile 1.5 metreyi bulan görüntüsüyle, tüm bu kaosun esas sahibi varlığını sergilemeye başlıyor. Tahtın dört bir yanında duran ve 2 metreyi bulan, üzerlerinde gri mat zırhları olan ve ellerinde çift tarafı keskin kılıçları olan 4 iblis ise, taht sahibinin şövalyeliğini üstlendiklerini açıkça ortaya koyuyor. Bu haliyle, artık karşında ne idüğü belirsiz 3 iblisin değil, bir iblis ordusunun olduğunu anlayabiliyorsun. Tıpkı senin gibi, Vybukh da olduğu yerde gelen orduya bakakalmış bir halde öylece durmaya başlıyor. Bu aşamadan sonra ise, artık yok edilmesi gereken iblislerin sayısını saymak senin adına imkansız görünüyor.

Son olarak, önünde beliren üç iblis ile arandaki mesafe 50 metreye kadar düşmüş durumda oluyor. Üzerinize gelen iblis ordusuyla aranızdaki mesafe ise 100 metre kadar görünüyor. Dev iblisler, ordunun orta kısımların ve yan yana durmakta olup, tahtta oturan ve onun yanında duran 4 iblis ise, ordunun hemen arkasındaki tepe noktasında ve sizden 200 metre kadar uzakta bulunuyor. Üç iblis artık hareketsiz bir şekilde dursa bile, ordu düzensiz bir biçimde size doğru yaklaşmaya başlıyor.

İblis Ordusu
Image

Tahtta Oturan İblis
Image

Şövalye İblisler
Image
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

26 Aug 2024, 06:24

Vybukh kırmızı parıltılarla kendisini var ederken ortamın büründüğü havvanın git gide vahşileşmesi onu heyecanlandırıyordu. Dina en azından kendisini bu öfkeye ve heyecana kaptırmak istemese de, bir şekilde içindeki 'şey' onu buna davet ediyordu. Vybukh geldikten sonra kısa süre içinde önlerindeki iblislere kilitlenmişti. Ona cümlelerini kurmuş ve planını anlatmıştı. Tabii ki bundan pek hoşnut olmamıştı. Ancak neyden hoşnut olurdu ki? Dina da biliyordu, gidip boyunlarını koparabilirdi yüksek ihtimalle. Ancak bunu yapmaması gerektiğinin farkındaydı. Bir şekilde farklı bir kaç yetenekleri olabileceğini düşünmüştü. Planları dahilinde ona fırlattığı eşyaları Vybukh da aynı hızla atmaya başlamıştı. Ancak iblislerin bu isteksiz ve hedefsiz saldırıdan kolaylıkla kurtulmasına pek şaşırmamıştı. Vybukh'u kontrol etmesi oldukça güçtü. O da fırlayıp gitmişti. İlk fırsatta Dina ağzını onu yanına çağırıp dizginlemek için açmaya çalışacaktı. Ancak sonrasında gelişen olaylar karşısında tüm sözleri boğazına dizilmişti.

İblislerin bir anda tamamen farklı pozisyon almaları, devasa aurayı hissetmesi ve sonrasında gördükleri; burada ne derece büyük bir problem ile karşı karşıya olduğunu kanıtlıyordu ona. Önce auranın ona yaklaşmasının ardından yavaş yavaş bu auranın sahiplerini görebilmeye başlamıştı. O an pek de mutlu değildi gördüklerinden. İlk anda somurtmuştu. En azından biraz ısınmak istemişti. Aklından geçen şeyler farklıydı. Senaryolar değil, hissedeceklerine odaklanmıştı. Az önce gördüğü iblislere çok benzer irili ufaklı iblisler görmüştü. Sonra devasa olanları... Sonra zırhlı ve koca olanlar, en son ise tahtta oturana ilişmişti gözleri. Kimin patron olduğunu anlamıştı. O an nasıl öleceğini düşünüyordu. Gözünden film şeridi gibi geçmiyordu, daha çok hissiyat. İlk aklına gelen parçalara ayrılmaktı. Her bir uzvu inanılmaz büyük bir basınçla bedeninden kopuyordu. Derisinin üzerinde irili ufaklı bir çok yarık oluşuyordu. Dişler bedenindeki her bir noktayı deliyor, pençeler geride sağlam kalan iç organları da parçalıyordu. Ondan geriye kemikleri dahi kalmazdı yüksek ihtimal. Onları da yerlerdi. Çok acı duymayacağını düşündü. Bir kaç saniye aşırı büyük bir acı duyar, ardından kafasının ve beyninin de yenişiyle birlikte bu acı yerini karanlığa, sonra da hiçliğe bırakırdı. Bir anlığına yerde kendi kolları ve bacaklarını gördü. Kanla soslanmış birer et parçasıydılar. Yavaşça, kendiliğinden kasılıyorlardı. Sonra bedenindeki her bir hücrenin zangır zangır nasıl da titrediğini gördü. Korkudan değildi. Zira korku belirsizlikten ibarettir. Kaynağı endişedir. Olacağını bildiği, emin olduğu ve tekrar tekrar içinde yaşadığı bir şeye karşı korku geliştiremiyordu. Gözünü açtığı ilk andan beri korkuyu aldırmıştı Dina içinden. Zaten bu dünyaya ait değildi. Ancak parçalanarak ölme fikri onun için dahi küçük düşürücüydü. En azından içlerinden bir kaç tanesini yanında götürebilirdi. Kendisine söz vermişti, eğlenmeden gidemezdi.

"Bir şeyin geleceğini biliyordum Vybukh. Yoksa tabii, kopar kafalarını. Neyse... Görüyorsun ya, eğlencemiz kısa sürecek gibi." dedi. Bu sözlerinden sonra beklemeden, oyalanmadan, kendinden emin adımlarla iblisine doğru ilerledi. En azından Vybukh'u ondan önce parçalarlardı. Onun nasıl öldüğünü görürse belki de fikir sahibi olurdu. Bu vahşetin ona ne yapacağını, deneyimlemeden öğrenebilirdi. Bu dünyada sırtını yaslayabileceği tek şeyin bu yaratık olması da garipti. Ona duyduğu yakınlık, bu dünyada duyduğu her canlıdan fazlaydı. Ondan nefret ettiğini, onu mideye indirmek istediğini biliyordu oysa ki. Ancak Dina için pek önemli değildi. Şu an ondan başkası yoktu yanında. Vybukh sahip olduğu tek dosttu.

"Peşin söyleyeyim, kaçmayacağım. Ya sen?" dedi. Ne kadar mantıksız olsa da. Mantıklı olan, arada henüz mesafe varken; bu bölgeye ulaştığını tahmin ettiği diğer Aludirleri bulup haber vermeliydi. Organize olmalılardı. Bu orduya karşı bir şansları olmasa da, bir şekilde onlara verilen görevi yerine getirmelilerdi. Ancak bu durumda ne kadar sayıları fazla olursa olsun bir imkanı yoktu. Karşısındaki ordunun büyüklüğü karşısında hiç bir Aludir'in şansı yokmuş gibi geliyordu. Vearis onları açık seçik ölüme göndermişti. Yanlarında kimse olmadan, desteksiz... Tekrar düşününce bunun bir ilüzyon olmayacağının bilincindeydi. Neticede sadece görüp duymuyor; hissedebiliyordu da.

"Şu tahtta oturanı tanıyor musun? Önemli biri mi?" dedikten sonra bir an aklına farklı bir fikir ilişmişti. Buraya ölmek için gönderilmişti. Burada ölse, gözü arkada kalmazdı. Değer verdiği tek bir şey yoktu. Çabaları ve hedefleri olgunlaşmamış bir meyveydi. Geldiği karanlığa geri dönmek onu hiç korkutmuyordu. Ancak bir şekilde Aludir üssündeki o şarlatanların sıcak koltuklarında şaraplarını yudumlarken, onlar için ölecek olması bir nebze canını sıkıyordu. Bu hiç eğlenceli değildi. Vybukh'un ne diyeceği önemliydi. Belki de farklı bir tepki verirdi. Belki korkmuştu, belli etmek istemiyordu. Belki de korktuğunu belli ederdi. Tahtta oturanı tanıyor olabilir miydi? En azından onun cevabını ve tepkisini bir nebze beklemeliydi. Onun yanında durmaya devam edecekti. Arada ne kadar bir mesafe olsa da bir kaç dakika içerisinde bu iblis yığınının onlara ulaşacağının bilincindeydi.

İblis yığını mı? İblis... Düşününce ne kadar değersiz, ne kadar bayat.

Bir iblise hükmediyordu. Ne kadar hükmettiği tartışmalı. Ama bir iblisi nasıl öldürdüğünü unutmamıştı. İnsanlardan daha mı değerlilerdi? İnsanlar ne kadar değerliydi? İblisler ve insanlar... Bu düzenin en baştan ne denli çarpık ve küstah olduğunu düşünüyordu. Düzensizlik, çarpıklık ve bilinmezlik. Bu dünya bilinmezlik üzerine kuruluydu. Kendisini değerli hissetmesi, kaderine bağlıydı. Kaderinde ne olduğunu bilebilse, bir şekilde kendisini değerli hissederdi. Bir iblisten daha değerli... Bir insandan daha değerli... Dina, kendi değerini kanıtlamak için kaderini öğrenmek zorundaydı. Kaderini yaptıkları belirleyecekti. Kulaklarına ismi çalındı. Dina... Bu ismi kendisi mi seçmişti? Ona bu ismi kim vermişti? Onu Dina yapan şeyler nelerdi?

Kaderini kendisi belirleyecekti. Bir kaç saniye içerisinde Vybukh ile hemfikir olabilmeyi bekliyordu. Bir planı olduğunu zannediyordu, ama işe yaramayacaktı. Çevresinde başka bir Aludir ya da insan olup olmadığına bakacaktı. Elindeki her şeyi kullanarak tahtta oturan iblisi indirmek istiyordu. En azından ona ulaşabilmeyi istiyordu.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

26 Aug 2024, 13:29

Vybukh, iştahı tamamen kaçırılmış gibi yüzüne yerleşen bir somurtkanlık ve çatık kaşlarıyla karşınızdan gelmekte olan iblis ordusuna bakarken, onun yanına kadar geliyor ve konuşmaya başlıyorsun. Vybukh, her şeye rağmen midesine birkaç iblisi indirmek ister gibi gözleriyle iblisleri taramayı sürdürüyor. Vybukh’a kaçıp kaçmayacağını sorduğun anda ise Vybukh bir hışımla bakışlarını sana çeviriyor ve “Ne kaçması? Buradaki büyük balığı görmüyor musun?” diyor. Bir şekilde Vybukh’un da konuyu tahtta oturan kişiye getirmesiyle birlikte sorunu sorduğunda Vybukh derin bir nefes alıyor ve ardından “Başıboş Kral Mozumar… İblis Lordu Vagror, şu sizin kancık kendisini köpeği yapmadan önce, İblis Diyarındaki bölgelerin başına birer sorumlu görevlendirmişti. Mozumar ise, kendisine herhangi bir bölge verilmeyen bir iblis… Çünkü İblis Lordu Vagror, ona tüm bölgelerin sorumluluğunu vermişti! Bu yüzden kendisine Başıboş Kral derdik! Ne nostalji ama!” diyor. Bu haliyle, Mozumar’ın en azından daha önce karşılaştığın Ulvannah veya Almazath seviyesinde bir iblis olabileceğini rahatlıkla anlayabiliyorsun. Bunun yanında, Vybukh’un da ilgisinin tamamen ona kaymış olması, onun da iştahının daha büyük boyutlu olduğunu sana gösteriyor. Karşınızda koca bir ordu olmasına rağmen, tüm odağınızı bu ordudan uzaklaştırıp Mozumar’a yönlendirmenin, tam bir delilik olduğunu rahatlıkla fark edebiliyorsun. Ne var ki Vybukh, tıpkı ruhunda yaşadığın karmaşık coşku gibi, karşınızdaki yüzlerce iblis yerine sadece tek bir tanesine ulaşmayı çoktan kafasına koymuş gibi duruyor. Nitekim Vybukh, tüm bu çılgınlığı rahatça göze almış gibi bakışlarını sana çevirirken “Bana kalsa, aralarına dalıp parçalaya parçalaya geçmek isterim… Ama Başıboş Kral Mozumar’a ne zaman ulaşırım bilinmez... Daha iyi bir düşüncen var mı? Yoksa dalıyorum!” diyor iştahlı hırıltılarına ve ağzından akan salyalara engel olmaksızın. İblis ordusu üzerinize doğru gelmeyi sürdürürken, ruhunda yaşadığın anlamsız coşku çoktan en taşlı yolu seçmiş ve sorgusuzca oradan ilerliyor gibi hissettiriyor. Ruhun, her ne kadar tehlikeli ve imkansız görünse bile, tek bir hamleyle Başıboş Kral Mozumar'ın gırtlağına çökecekmişsin gibi kaynamaya başlıyor... Ve işin daha ilginç tarafı, zihnin dahi giderek bunu olası bir gelecek gibi öngörmeye başlıyor...
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

28 Aug 2024, 05:33

"Planım mı... Evet, planım var."

Sözleri dudaklarını aralarken Vybukh'a bakmış, onunla göz göze gelmeye çalışmıştı. O ki, gözlerinde açlık ve vahşetten başka bir şeyin yeşermesine izin vermeyen serseriydi. Ahmak olabilirdi, ama en azından ne istediğini bilen bir ahmaktı. Cahildi. Ancak cehaleti onun cesaretinin en önemli kaynağıydı. Bu sebeple Vybukh, anlayamadığı şekilde takdirini kazanmıştı. Normalde onu sevimsiz buluyor, sonsuz uçurumlardan yuvarlanırken keyifle izlemek istiyordu. Ancak bir şekilde, onunla olan bağının kuvvetlendiğini hissediyordu. Bu bağ kuvvetlendikçe, içinde bir alev yanıyor; zihninin ona imkansız olduğunu fısıldadığı her şey gerçek olabilirmiş gibi geliyordu.

Vybukh ile hemfikirdi. Aynı şekilde ona tahtta oturanın kim olduğundan bahsetmişti. Garip isimli bir iblis daha. Ancak Dina anlayabiliyordu. Hem gözleri, hem de hisleri onun buradaki en büyük aura olduğunu kanıtlar nitelikteydi. En azından o iblis Ulvannah veya Almazath ile eş seviyedeydi. Hatta bir orduyu komuta ettiğini düşünürse, daha tehlikeli olabilirdi. Hala yanlarına yanaşmalarına biraz vardı. En azından Mozumar, ordusunun onları hiç edebileceğini, ezip geçebileceğinin farkındaydı. Dina otorite ve liderlik konusunda bir iki şey biliyordu. İblisler disiplinden ve taktikten yoksundu. Ancak otorite tamdı. Kendisi ve iblisini ordusuna görkemli bir şekilde yedirdiğinde, ordusu için daha ulaşılamaz, daha şanlı bir kral olacaktı. Düşündüğünde bu ahesteliğin ve düzensizliğin de sebebi buydu. Ne de olsa burada üstün olan taraf onlardı. Dina ne yaparsa yapsın o iblis ordusunu püskürtemezdi. Aralarından sızıp geçseler, Mozumar'a ulaştıkları zaman onunla ve yanındaki şövalyelerle karşılaşamayacak kadar güçsüz olacaklardı.

"Şayet ona ulaşırsak... Ya da ulaştığımızda tek parça olabilirsek. O iblisin ciğerini sökmeden, ayak takımına öldürtmeyeceğim bizi." dedi. Cümlesinin sonunda belli belirsiz bir tıslama vardı. Onu küçük görmüyordu. Belki de Mozumar'a karşı asla kazanamazlardı. Ancak, Vybukh ile her konuda hemfikir olursa, bu yola girebilirdi. Aksi takdirde vahşetin ve açlığın dibini sıyıran bu yaratık zaten harekete geçtikten sonra hiç bir emrini dinlemeyecekti. O sebeple onu bir şekilde en baştan yönlendirmeliydi. Bunu başarabileceğini biliyordu. Zira her ne kadar bu iblisleri mideye indirmek istese de, Mozumar'ı alaşağı etmeyi hepsinden çok istiyordu. Bundan emindi.

"Sadece arkamda bekle. Eğer beklersen, Mozumar'ın kellesini alan iblis olacaksın. Bunu istiyorsun öyle değil mi?" dedikten sonra iki adım ileri atıldı. Ordunun ilerlemesine karşılık gözünü Mozumar'a dikti. Tüm odağı ondaydı. O kadar yüksek seviye bir iblis, onun aurasını ve niyetini sezebilirdi. Dina'nın tüm odağı ve dikkatiyle ona kilitlendiğini pekala anlayabilirdi. Tüm gücüyle, boğazı patlayana kadar kastı kendisini. Damarlarının boynundan dışarı taştığını hissedebiliyordu. Ağzını koca bir kayayı ısıracakmış gibi açtı. Bağırdı.

"Başıboş Kral Mozumar! Bu işe yaramazların arkasına saklanıp, altını pisletmeye devam mı edeceksin? Yoksa, benimle kapışabilecek yüreğin var mı? Ordunun gözü önünde kepaze olmaktan korkmuyorsan, ileri çık ve benimle yüzleş!"

Çok kısa bir süre daha ordunun ilerleyeceğini biliyordu. Mozumar'ın onun aurasını sezebildiğini, niyetini anladığını hissedebiliyordu. Bedeni her an harekete hazırdı. Ona tehditkar hissettiremese dahi, öldürme niyetini açıkça belli etmek istiyordu. Bu planı, komutanı ordudan ayırıp yenmek için en diplomatik yoldu. İblis kralını yenebileceğinden emin olduğu için değil; Dina'nın tarzı buydu. İblis de olsa, otorite basittir. İblisler de en temelde insan gibiydi onun için. Hiç bir iblis, kendisinden güçsüz ve cesaretsiz birine hizmet etmek istemezdi. Ordusu için de geçerliydi bu. Mozumar, ileri çıkıp Dina ile yüzleşmezse, façası çizilecekti. En temel, en saf hiyerarşik fikirdi bu. Neredeyse içgüdüseldi.

Dina ise, içinde, derinlerde bir yerde hükmetmeyi derinden arzuluyordu. Eğer o kralı indirebilirse, tüm bu iblisleri önünde diz çöktürebilirdi. Ne çılgın, ne imkansız bir fikirdi bu! Öylesine güçlü, öylesine tutkulu bir alevle yanıyordu ki bu fikir içinde... Salyalarının ağzından akmaması için kendisini zor tutuyordu. Güce olan sapkınlık derecesindeki takıntısı, bir kez daha hayatıyla kumar oynatıyordu ona. Bir iblis kralını ordusunun önünde küçük düşürüp, onu yok etmek istiyordu... Ardından hükmetmek... Basamakları birer birer tırmanmayı kafasına koymuştu. Buradan neden başlamasın? Burası onun için bir milat olabilirdi, ya da bir mezar. Kısa süre bekledikten sonra Mozumar'ın bir yanıt verip vermeyeceğine bakacaktı. Eğer onu iplemez ise, aynı cümleyi tekrardan kuracaktı. Ardından, son sözlerini söyleyecekti.

"Ah! Ne kadar da zayıf, acınası bir Kral bu böyle! Ordusunun arkasına saklanmış, küçücük kızdan korkuyor! Korkuyor musun? KİM BİR KORKAKTAN EMİR ALIR?"

Son sözlerinin ardından, tüm gücüyle haykıracaktı. Tekrardan.

"GERÇEKTEN KRAL MISIN? YOKSA BİR KORKAK MI? GEL DE HERKES GÖRSÜN!"
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

28 Aug 2024, 16:52

Ağzından çıkan sözler her ne kadar Vybukh’un karakterine ters düşmesi nedeniyle hoşuna gitmemiş gibi görünse bile, en azından içgüdüleriyle hareket eden Vybukh’un bile plansız bir işe girişmeyecek olması hareket imkanını ve kabiliyetini yükseltiyor. Ancak cümlelerin devam ettikçe, Vybukh’un bilenmeye başladığını ve vaat ettiğin geleceğe dair duyduğu hazzı ağzında birikmeye başladığın salyalarından anlayabiliyorsun. Ruhu ve vücudu, bu geleceğe aynı şekilde tepki vermiş olan Vybukh son sözlerinin ardından kafasını olumlu anlamda salladıktan sonra, hemen arkanda konumlanıyor ve gözleriyle karşınızda gelmekte olan orduyu süzmeye devam ediyor.

Dudakların bir kez daha aralandığında, bu kez ağzından çıkan sözler bir fısıltının ağırlığını değil, bir haykırışın gökyüzünü yırtışını ortaya koyuyor. Alevler ve dumanlar arasında boğulan ciğerlerin, tüm çabasını avazı çıktığı kadar haykırmak ister gibi dururken, sözlerin yıkık binalar ve yanık topraklar arasında yankılanmaya başlıyor. Sözlerin, muhatabı olan iblise rahatlıkla ulaştığı anda bile ordunun hareketine devam etmesi, beklediğin bir gelecek oluyor. Ancak birkaç saniye sonra, Mozumar’ın elindeki parlak devasa kılıcın kör edici parlaklığında ufak bir hareketin belirmesiyle birlikte, iblis ordusu ansızın olduğu yere mıhlanmış gibi görünüyor. Bu durma aksiyonu, esasen ordu içerisinde yer alan iblislerin hiçbirinin hoşuna gitmemiş gibi görünüyor. Zira her birinin yüzlerindeki vahşi arzunun, köhneleşmiş bir gareze dönüştüğünü hissedebiliyorsun. Ne var ki, tüm garezin muhatabının kendin olduğunu bilmek ise seni ziyadesiyle çaresizliğe sürüklüyor. Bir insan olmanın ötesinde, onca iblis tarafından hiç sayılmanın ağır yükü bu kez omuzlarına yüklenmeye başlıyor. Nitekim, son sözlerin ağzından döküldüğünde, aşağılanmanın en büyük sembolüymüş gibi kulaklarına dolmaya başlayan kahkahalar, varlığının değerini de göstermeye başlıyor. Birkaç saniye öncesine kadar sadece bir yemken, artık tamamen bir eğlence aracına dönüşmüş gibi hissediyorsun kendini.

Hemen ardında yer alan Vybukh’un hırıltıları bu anda kulaklarına iliştiğinde, iblisler tarafından düşürüldüğün önemsizlik konumunun Vybukh’u da rahatsız ettiğini fark edebiliyorsun. Buna rağmen hala yerinde durmayı sürdüren Vybukh’un “plan” kavramına aykırı hareket etmemesi şimdilik yegane avuntun oluyor. Tüm bu karmaşa ve “eğlence” içerisinde, iblis ordusunun zoraki duraksamasını, ortalarında ikiye ayrılmaları takip ediyor. İblis ordusunun bu ikiye bölünmesi esnasında, Mozumar’ın da yerinden sana doğru hareket etmeye başlaması, aslında ulaşmak istediğin sonuca biraz aşağılayıcı da olsa ulaşmanı sağlıyor. Senin nezdinden bunun bir zafer anlamına gelmesi de mümkün görünürken, Mozumar ve yanındaki iblisleri sana yaklaşmaya başlıyor.

İkiye ayrılan iblis ordusunun arasından geçip giden Mozumar yaklaşık 20 metre kadar yakınına geldikten sonra durduğunda, 2.5 metreyi bulan boyu ve kalıbıyla heybetini açıkça ortaya koymaktan çekinmeyen görüntüsüyle seni süzmeye başlıyor. Boy olarak kendisiyle yarışan diğer 4 iblis ise hareketsiz bir şekilde bekliyor. Mozumar birkaç saniye seni süzdükten sonra, zırhının altında beliren parlak gözlerini sadece birkaç saniyeliğine Vybukh’a dikiyor. Ardından ise yavaş adımlarla sana doğru yaklaşmaya başlayan Mozumar “Bir korkak ile kral arasındaki farkı bilir misin insan?” diyor, zırhının altından gelen metalik tok bir ses ile. Adımlarını senden birkaç adım ötede kalacak şekilde durduran Mozumar “Seni bir hışımla yok edersem, benim kral olduğumu kabullenecek misin? Veya insan… Senden korktuğumu söylesem, hükmüm altındaki bu iblisler beni parçalarıma ayırmaya mı çalışacak?” diyor. Tınısız bir nefesin fışkırdığı zırhının altında Mozumar “Yanlış yoldan gidiyorsun insan… Kralın hükmü korkup korkmamasıyla değil, fetihleriyle makbul olur! Korkum, öfkem, hiddetim, üzüntüm… Bunlar hükmüm altındakiler nezdinde önemsiz detaylardan ibarettir. Ancak fetihlerimin başarısı veya başarısızlığı, hükmümü gösterir!” diyor. Bakışlarını bir an bile seninkilerden ayırmayan Mozumar aurasını dizginlemek için bir çabaya dahi girişmeksizin “Şimdi o zaman söylesene bana insan… Bir fethe değer misin?” diyerek sözlerini baskın aurasıyla sonlandırıyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

29 Aug 2024, 03:14

Bir korkak ile bir kral arasındaki farkı bilmiyordu. Neticede korkak bir kral olabilirdi. Korkak bir iblis, korkak bir Aludir olabileceği gibi. Karşısındakinin korkak olmadığını, iblisinin korkak olmadığını ve kendi içinde korkuya dair tek bir hissiyat olmadığını biliyordu yalnızca. Onu olmadığı bir şey olarak yaftalaması, basit bir makyajdı. Çevresindeki iblislerin ona bağlılığını zedelemeye çalışmak değildi amacı. Yalnızca onu bir şey kanıtlamaya, gücünü göstermeye zorlamak istiyordu. Neticede ona ulaşmak istiyordu. Kolay yoldan yapamayacağı belliydi. Ancak Vybukh'un yolunu seçerse de hiç ulaşamayacağını mantıklı bir insan olarak anlamıştı. Neticede Kral Mozumar'ın bir şekilde, istemediği yoldan da olsa ona yakınlaşması bir zafer sayılırdı. Artık bundan sonrası oyunun sonuydu. Dina bir kumar oynamıştı. Bu kumar onun en yüce hayaline giden yolu aydınlatacaktı. Güç için yanıp tutuşan benliğini saracak, kavuracak ve onu bir gün yok edecekti. Burası onun zaferini ilan edeceği sahne olabileceği gibi, mezarı da olabilirdi. Bir mezar hiç istememişti oysa. Silinip gitmek isterdi. Kimse onu hatırlasın diye bir derdi yoktu. Neticede gözleri çok uzun süre karanlığa gömülmüştü. Gözleri karanlığa alışmış, benliği karanlıkla yoğrulmuştu. Kendisini böyle hatırlardı. Kaos ile yoğrulan, yanan, gözü kara kız çocuğu.

Kral onun biçare bedenine yaklaşmakta olan orduyu tek bir kılıç hareketi ile durdurduğunda, burada karar verenin kim olduğu net bir şekilde çarpmıştı suratına. Hayatının beş dakika kadar daha süreceğine karar veren o kılıç darbesi, yüreğini bir kez daha acıttı. Belki de diğerleri gibi olsa, biraz daha yaşayacaktı. Ancak ne acı, bu iğrenç yaratıklar tarafından basit bir hedef olmak. Ne kadar tiksindiriciydi, hükmetmek istediği gerçekliğin ondan ölümüne nefreti... Ama konu da buydu. Mozumar'ın yanıldığını kabul etmesiydi. Fethetmek, bu değildi. O nefretin bir fetihle nasıl yüce bir amaca hizmet edebileceğini anlamıştı. Bu saatten sonra, yapacağı hiç bir şey onu daha fazla inandıramazdı.

"Fetih mi? Demek buna fetih diyorsun... Fethetmek yakıp yıkmaksa eğer, onu ben de yaparım. Bundan çok da keyif alırım... Fethetmek dediğin hükmetmektir. Neye hükmedeceksin? Neyi yöneteceksin? Sen bir piyonsun. Senin hizmet ettiğin Lord kimin kontrolünde haberin var mı? Yıllarca Eletha'nın tasmalı itine hizmet ettin. Bu seni ne kadar Kral yapar?"

Sözlerinin ardından neredeyse ona yirmi metre kadar yaklaşmış olan iblise doğru bir adım attı. Vybukh'a kısa bir göz attıktan sonra onun içinde yanan alevin harlanacağını tahmin ediyordu. Onun da bir iki adım atarak, krala daha yaklaşmasını istemişti kendisiyle birlikte. Zira artık kaçamayacağı, debdebeli bir muharebeye girişecekti. Sözleri atacağı ilk oklardı. Kralın yüreğine saplanmayacaklarını biliyordu. Onu korkutmak gibi bir amacı yoktu. Onun zihnine endişe tohumları serpiştirmek gibi bir amacı da yoktu. Neyin ne olduğunu biliyor gibiydi. Yine de sözlerini içinden gelerek dışa vurmuştu. Eletha'nın tasmalı itine hizmet edişi, buz gibi soğuk bir gerçekti.

"Ben mi... Ben kimseye hizmet etmiyorum. Tasmamı tutan kimse yok. Ne Eletha, ne de Hükümdar. Ben farklıyım Mozumar. Fethetmeye değer miyim? Bunu görmek istiyorsan ne yapman gerektiğini biliyorsun. Ama içten içe, diz çökmen gerektiğini de biliyorsun. Sadece daha o noktaya gelmedin. Bu işi senin için kolaylaştıracağım."

Dina kararlıydı. Fethetmek ile olan sözleri, aklında şüphe bırakmaksızın yürüdüğü yolun ne kadar yanlış, hedefinin ise ne kadar doğru olduğunu kanıtlar nitelikteydi. İnsanları fethetmek istiyordu. İblisleri fethetmek istiyordu. Yakıp yıkmak... İşte o konuda yalan söylemişti. Bunu her şeyden çok istiyordu. Eletha'ya ulaşmak için her şeyi yapardı. Onu paramparça etmek, onu liğme liğme doğramak için bu riski alır mıydı. Alırdı.

İçindeki kaosa aç karanlık yaratığı hatırladı. Hatırlamakla kalmadı, bir kez daha kapısını çaldı. İhtiyacı vardı ona. Ölüme ihtiyacı vardı. Geçen seferki gibi değil ama. Haddinden fazla hak ettiği bir ölüm. Onu kurtaracak beyaz iplikler olmayacaktı. Ya da iblisi, hayatta kalmaya çalışan üzerine ateş püskürtülmüş bir karınca gibi hayatta kalmaya çalışacaktı. Ruhu dipsiz karanlıklara çekilecekti. Ellerini iki yana ayırdı. Avuç içlerini göğe açtı. Derin bir nefes alırken, bedeni sanki bir kuş gibi hafiflemişti. Gyugnal'ın adına Qen dediği ve neredeyse hiç bir şey anlatmadığı o gücü bir kez daha hissetmek istedi. Kendisini bir kuş gibi havada süzülürken hayal etti. Sadece hayal etmekle kalmadı, bunu denedi. Bedenini kasmadı bu sefer. İçi öfkeden ve karanlıktan köpürürken, suratındaki hiç bir kasın oynamadığını fark ediyordu. En fazla başıboş kralın kılıcı tarafından ikiye ayrılırdı. Bunu dert etmiyordu. Kaostan ve karanlıktan beslenen kalbi artık tek bir doğrunun davulunu çalıyordu. Kontrol edecekti, hükmedecekti. Karşısındaki iblisin ya da diğer iblislerin kalbine değil. Çevresine, kendi bedenine, dünyanın çekirdeğine hükmedecekti. Tüm hiddetiyle bedeninden yayılmasına izin verdi, düşüncelerinin, hislerinin ve de öfkesinin.

Artık Mozumar ile ne yapacağını biliyordu. Ardındaki güç ve özgüveni, onu tıpkı bir arzu malzemesi gibi hedef tahtasına koyuşu; asla diz çökmeyeceği anlamına geliyordu. Ama başarılı olduğu bir nokta vardı. Ne kadar güçlü olursa olsun, herkesin bir zayıf karnı vardı bu hayatta. Mozumar'ın zayıf karnını ona kuracağı afilli sözlerle deşemezdi. Zırhını aşamazdı. Ama o zırhın altında yatana ulaşabilirse, işte o zaman işler değişirdi. Mozumar'ın zırhının muhakkak bir zayıf noktası olmalıydı. Bu kadar kalın bir zırh, bir yarayı saklıyor olabilirdi. Yok edilmesi mümkün fani bir beden, bir et parçasıydı o. Kaslarının kuvveti, kılıcının keskinliği ile Vybukh yarışamazdı. Ancak zırhının altına ulaşabilirse... O zaman bir şansı olabilirdi. Ona kurduğu cümleler boyunca gözlerini hiç ondan ayırmamıştı. Kırpmamıştı bile. Ancak diğer yandan, beynini hiç kullanmadığı kadar hızlı kullanmalıydı. Ona sokulurken, zırhının herhangi bir yerinde bir oyuk, bir çatlak bir geçiş noktası aramalıydı. Böylelikle Vybukh ile beraber onu içeriden patlatabilirdi. Bu plan hemen başarıya ulaşacakları bir plan değildi. Muhtemelen şimdi denerse, Mozumar'ın fark edebileceği bir girişimden öteye geçmeyecekti. Ancak o noktayı belirlemek, onun en dikkatsiz anında ise o noktaya saldırmak Dina'nın şimdiden aklının kenarına yazıp pulladığı bir mektuptu.

Şimdi ise, ateşi bir kez daha harlayacaktı. Kızılın en nadide, en vahşi tonunu dökecekti semaya.

"Tüm kudretimle sana hükmediyorum, Vybukh. Daha öncesi gibi, onu paramparça edelim... Defalarca... DEFALARCA! DURMADAN! Artık duramayız. Basamakları çıkmaya başlayacağımız an... Hep bunu bekliyorduk. Gücünü gücümle birleştir. Ruhunu ortaya koy. Hayatımızı ortaya koyalım, BİR KEZ DAHA! Açlığını, hiddetini ve öfkeni bana bahşet."

Vybukh'un içindeki açlığı, vahşeti hissediyordu. O vahşeti bir anlığına çevresini sarmış sarmaşıklar gibi anımsadı. Dikenli sarmaşıklar. Koparamayacağı, söküp atamayacağı. Onu paramparça eden, kan kızılı mızraklar. Karanlığın içinde akmasına bir kez daha izin verdi. Dina, kaderinin onu götüreceği yere kısa yoldan varmayacaktı. Kaosun içinden dışarıya taşmasına bir kez daha izin verdi. Sonra az önceki hislerini anımsadı... Tüm o iblislerin oyuncağı gibi, basit bir objeymiş gibi... Hayır hayır... Nefretle kirletmeyecekti kendisini. Zira dengi değillerdi. Yalnızca topraklar fethedilmezdi zira. Krallarını fethedecek, gülüşlerini suratlarında paralayacaktı. İleri doğru adım attığı gibi tüm gücüyle fırladı. Mozumar'ın üzerine yaldır yaldır koşturmaya başladı. O noktadan sonra Vybukh ve öfkesinin ne kadar harlanacağı önemliydi. Atacağı yumruklar, tokatlar veya hiddetli bakışları...

Buraya adımını attığı an, artık geri dönemeyeceğini anlamıştı. Alamara onun için yeni bir kaderdi. O kaderi selamlayacaktı.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
Post Reply

Return to “Alamara Şehri”