Shy'ın dikkat kesildiğinde oluşan tatlı görüntüsü, genç adamın hafifçe gülümsemesine sebep olsa da, bütün ciddiyetiyle konuşmasına devam ediyordu. Vücudu, sanki kendi kendine hareket edecekmiş, Shy'ın başını okşamak için eli uzanacakmış gibi hissetse de, konunun önemi daha ağır basıyordu. Konuşmalar devam ettikçe, dostunun önce bir bilinmezliğin içine düşmeye başladığını gözlemliyordu. Sonrasında, sakladığı bir şeyin ortaya çıkmasının utancını yaşar hale gelen dostu, bu durumu daha da gizlemeye çalışsa da pek başarılı olamıyordu. Tatlılığı birkaç kat daha artmış olsa da, gördüğü tavırlar ve davranışlar genç adamı rahatsız etmeye yetiyordu. Sakladığı şeyleri öğrenmek istiyordu, daha fazlasını öğrenmek, daha da güçlenmek istiyordu. Kafasında kurduğu tüm cümleleri teker teker ağzından çıkardıktan sonra, dostunu beklemeye başladı. Bir şeyler geveler gibi duran minik kudretli ejderhayı tüm ciddiyetiyle bekliyordu.
Shy'ın ilk cümleleri, bu hissiyatı veya bahsettiği kudreti tarif edemeyecek olmasından başlıyor, bunu gerçekten istediği ve yardımcı olamazsa kendini affetmeyeceğiyle sonlanıyordu. Ağlamamak için zar zor duran dostunun hiçbir cümlesine karışmadan, sessizce beklemeye devam etti. Birkaç soluklanmanın ardından, sert gibi duran ancak yine çok tatlı duran bir ifadeyle konuşmaya başlıyordu. Önce bir öfke hissettiğini söylüyordu, ancak bu öfkenin kendisine ait olmadığının farkındaydı. Bu öfke, o an genç adamın Vagror'a, karşılaştığı durumlara, Eletha'ya, Azuldir'e olan öfkesi olmalıydı. Hayatında gördüğü en kudretli ejderhadan bile büyük bir öfkeden bahsediyordu dostu. O an için, kendisi böyle bir şey hissetmese bile, dostunun bunu hissediyor olması kafasında yeni düşüncelerin kapısını açmaya yetiyordu. Bu yoğunluğun üzerine çöktüğünü, neredeyse onu bir çırpıda yok edecek kadar büyük olduğunu söylüyordu. Kendi kendine düşününce, en azından hissettiği bu duyguya o an için bu kadar yoğunlaştığını düşünmüyordu. Düşünebildiği tek şey, saldırmaktı. O an yaşadığı tüm öfkenin, böylesine bir boyutta olduğunu düşünmemişti.
Ancak Shy, bir şey yapamadığı konusunda direttiğinde daha fazla dikkat kesildi. Hissettiği öfkeden, dostuna bir şey olacağından korkmuş ve kendisini yok etmesine izin vermişti. Bu yok olmanın eşiğinde, ruhunda bir sıcaklık hissetmiş, o öfkeyi kucaklamanın kendisini var edeceğini düşünmüştü. Bunun gerçek bir şey olmadığının farkına varmıştı, o öfkeyi sonuna kadar benliğine alabilse bile gerçek bir şey elde etmeyeceğini biliyordu. Buna rağmen teslim olmuştu, kendini o öfkenin pençelerine bırakmıştı. Ancak tam bu noktada, bunun öfke olmadığını, her hissin bir arada olduğu bir karanlık olduğunu fark etmişti. Bu karanlıktan kurtulmak istemiş, o karanlığın her bir zerresi dostunu andırsa da onun o olmadığını fark edip, o karanlıktan kurtulmak istemişti. Dostunu bunca duygu yükünün altında bıraktığını fark ettiğinde, derin bir nefes aldı. Dostu, elde etmek istediği kudrete engel olduğu için affetmesini isterken, özür dilemeye devam ederken, Zen sessiz bir şekilde önce gözlerini kapamış, derin bir şekilde aldığı nefesini tutarak kendine küçük bir alan oluşturmuştu.
Bunca öfke, elde edilebilecek o müthiş kudret, dostunun çok daha farklı bir yıkım yaşamasına sebep olacaktı. Bunun farkına varmıştı. Derin nefesini yavaş yavaş verirken, Shy'la ikinci buluşmalarında verdikleri sözü aklından geçirdi. Minik dostu, genç adama, "Bunu başaracağız Zen! En güçlü olup tüm güçsüzleri koruyacağız!" dediği aklına geldiğinde, hafifçe tebessüm etmeye başladı. Bu tebessümü, gittikçe daha kararlı ve ateşli bir hale dönüşüyordu. İkisi birlikte, bu sözü tutmadıkları sürece en zirvede olmanın hiçbir anlamı yoktu. İki diyarın en kudretli Ejderhası ile birlikte zirvede olmak istiyordu. Belki, dostunun boyunun uzadığını bile görebilirdi.
Sol elini nazikçe Shy'ın kafasına koyduktan sonra gözlerini yavaş yavaş araladı. "Dostumu uğruna kaybedeceğim bir kudret, sadece güçsüzlüğümü kanıtlar. Oysa ben, zirveye çıkma sözünü tek başıma değil, dostumla birlikte almıştım." Dedi kararlı bir şekilde. Sonrasında, bütün bu kararlığı önce gülüşüne yansımaya başladı, sonrasında gözlerindeki bir alev parçasına dönüştü. "Bana bak Shy, gözlerimin içine." Gözleri, dostunun gözleriyle kenetlendiğinde, içinde yanıp kocaman bir yangına çevrilmeye başlayan kararlılığını, dostuna olan sadakatini hissettirmek için birkaç saniye bekledi. "Hisset Shy, o öfkeden daha büyük olan duygularımı. O kudrete bile ihtiyacım olmadan, en tepede olacağımızı, hisset." Elini yavaş yavaş Shy'ın kafasından çektikten sonra, normal bir hızla Shy'ın kalbinin olduğunu düşündüğü yere doğru bir yumruk attı, sonrasında yumruğunu orada bekleterek konuşmaya devam etti. "Biz bir bedende iki varlık, bir varlığı tamamlayan iki ruhuz!" Sonrasında yumruk yaptığı açtı, avuç içini tamamen kalbinin olduğu noktaya koydu. Dostunun ilk defa kalp atışlarını hissetmek istiyordu.
Hem kendi kalp atışlarına, hem de dostunun atışlarına odaklanıyordu. Kendince, belki dostunun hissedebileceğini düşündüğü şekilde, en yoğun duygularını kalbinden eline doğru, elinden Shy'ın kalbine doğru yönlendiriyordu. "Sen benim önümde bir engel değilsin. Senin var olmadığın kudret, kudret değildir." Gözlerini kapadı tekrardan. Daha fazla odaklandı, içindeki tüm kudreti dostunun kalbine doğru yönlendirmeye çalışıyordu. "Senin hissettiklerini baştan bilseydim, asla bu soruları sormazdım. Hatta, bunu düşünmezdim. Şimdi hisset Shy. Asıl kudreti, seninle birlikte var olan saf kudretimi hisset Shy. O öfkeden daha yoğun olan, daha güçlü olan, beni ben eden o kudreti hisset. Sana olan güvenimi, sevgimi, kalbimin atışını hisset." Minik dostu olmasaydı, gerçekten de bu düzeye ulaşamazdı belki de. Zirveye çıkacağı yolda, en büyük yardımı dostundan alacağını biliyordu. Bir süre daha böyle kaldıktan sonra, gözlerini açtı. "İki diyarın en güçlü Ejderhası ve en güçlü Aludir. Biz buyuz. Bu olacağız. Teşekkür ederim, senin sayende daha da kudretleniyorum." Dedi. Konuşma sırasını minik dostuna bıraktıktan sonra, gözlerinin içine bakmaya başladı.