Vagrut’un seni ansız terk edişi karanlığın içinde yapayalnız kalmana neden olurken, bunu içine sindiremeyerek Vagrut’u var edecek komutu bir kez daha veriyorsun. Sözlerinle birlikte, Vagrut bir anda kendine has parıldamasıyla fiziken birkaç metre önünde var oluyor. Yüzünde tamamen komuta uyma yükümlülüğünün getirdiği bir pişmanlık ve burada olmanın verdiği gerginlik ile sana bakan Vagrut’a doğru tüm gücünle koşuyor ve sıçrayarak çenesine bir yumruk indiriyorsun! Ancak tam bu anda, sanki elinin parçalanması imkansız beton bir zemine çarptığını hissediyorsun! Hatta, birkaç saniye havada kalan vücudunun tek denge noktası dahi, Vagrut’un çenesine indirdiğin kroşe gibi duruyor. Vagrut, çenesinin altındaki yumruğa değersiz bir cisim gibi bakmasının ardından, sağ elini yavaşça kaldırıp yumruk attığı kolunun bileğini kavrıyor ve elini bir hiçmişçesine kenara doğru ittirerek bırakıyor. Gözlerinde artık öfkeden ve hırstan ziyade, hayal kırıklığı ve acıma dolu olan Vagrut derince aldığı bir nefesi burnundan vermesinin ardından “Acınası.” diyor sadece.
Vagrut, ağzından çıkan tek kelimeden ibaret, ancak karanlığı parçalayan sözüyle birlikte olduğu yere oturmak için hareketleniyor. Tam bu esnada ise Vagrut “Sana son kez söyleyeceğim kadın… Gücün belki denk olduklarını alt etmene imkan tanıyabilir. Fakat kudretin bir kibritin alevinden daha fazlası değil… Lağım ağzından çıkan sözlerin onda birini gerçek kılmak istiyorsan, kudretini harlaman gerekiyor. Bunu beceremediğin sürece, beyinsiz bir varlıktan başka bir şey olamayacaksın! Şimdi istersen beni yumruklayıp tekmeleyebilirsin… Ne aldığım nefes değişecek ne de beni yerimden kıpırdatabileceksin.” diyor. Bu sözleriyle birlikte yere bağdaş pozisyonunda oturmuş olan Vagrut kollarını göğsünde bağlayıp bakışlarını tamamen sana kilitliyor ve o anda, sanki tüm bedeni kaskatı kesilerek hareketsiz bir şekilde durmaya başlıyor.