Üste birkaç ayak üstü muhabbeti derin konulara ilerletmeye hazırlanırken, yüzü oldukça tanıdık olan biri yanıma gelip kendisini patronun yolladığını ve Gaimus'un mutfakta olduğunu söylüyordu. Yolu bilmiyorsam eşlik edebileceğini söylemesinin ardından buna gerek olmadığını gülümseyerek belirttim. Bu üste bu kadar çok zaman geçirmişken mutfağın tam olarak nerede olduğunu biliyordum, üssün bodrum katına inmem gerekiyordu. Zaten Tontiş'in de mutfakta olabileceği düşüncesi aklımda canlandığında bana haber veren adama selam vermiş, sonrasında dönüp konuştuğum kişilere selam vermiştim. "Bir dahakine daha derin sohbetlere gireriz, bak bal şarabı da içelim. Ama senden, hehe." dedikten sonra selamımı tamamlamış ve ilerlemeye başlamıştım heyecanlı adımlarla. Bu birkaç dakikalık yolculuk, benim heyecanımla birlikte daha kısa sürmüş gibiydi.
Gaimus'un neden mutfakta olduğuna dair bir fikrim yoktu, ancak buradan gelen kokular açlığımı arttırmaya başlamıştı. İçeriye girdiğim anda kulaklarıma dolmaya başlayan tempolu bağırışlara kulaklarımı diktim iyice. Mutfaktan gelen böylesine tempolu bağırışlara alışkın olmadığım gibi, tabak çanak sesleri yerine insanların tezahüratları kulağıma doluyordu. Bir şeye veya birine devam etmesini, durmaması gerektiğini söylüyorlardı. Gözlerimin dikkatini çekense, mutfağın sol tarafına neredeyse çalışan tüm personelin toplanmış olması ve bir şeyi izliyor olmalarıydı. Ben de merakıma yenik düşmüş ve neyi izlediklerini görmek için adımladığımda, Gaimus bağırışlarını duymak doğru yere gittiğimi gösteriyordu ancak niye herkesin buraya toplandığını anlamamıştım. Personellerin arasına girip, bir iki sıkışıklığın arasına sızdıktan sonra gördüğüm manzara hem beni şaşırtıyor, hem de daha fazla ilgimi çekiyordu.
Ocağın üzerine bir kazan konmuş ve kazan fokur fokur kaynıyordu. Kaynayan suya kızıl saçlı bir adam iki kolunu da dirseğine kadar sokmuştu. Bunun gerçek olup olmadığını sorgulamak adına birkaç kez gözlerimi ovuşturmak zorunda kalmıştım. Sanki kulaktan dolma bir hikaye dinliyormuş gibi izliyordum önümde yaşananları. Birkaç saniye olayı izledikten sonra adama göz gezdirdim. Kızıl saçlı, üzerinde bir kıyafet bulunmayan, son derece kaslı ve sadece siyah bir eşofman giymiş benle eşit boylarda bir adam. İki kolunu da kaynar suyun içinde nasıl soktuğunu anlamamıştım, üstelik hiçbir şekilde acı çektiğine dair bir şey görünmüyordu. Yüzündeki hatlar gerilmişti, ancak acı çektiği kesinlikle söylenemezdi. Bir personel, beş dakika olduğunu söyledikten sonra daha da şaşırmıştım. Beş dakikadır bu kazanın içinde kollarını tutuyor olmalıydı. Adam yüzüne gülümseme yerleştirdikten sonra kollarını sudan çekmiş ve istediği yemeği yapıp yapmadığını sormuştu adamlara.
Personellerden biri iddiayı kaybetmenin verdiği durumla birlikte hayvanın nerede olduğunu Gaimus'a sormuştu. Gaimus'un kollarına bir kızarıklık ibaresi bile yoktu. Gaimus, hayvanı deponun girişine koyduğunu söyledikten sonra personel her yerin kan olmuş olabileceğini, birde onu mu temizleyeceğini sorguluyordu lakin benim yeni dövüş hocam buna kızmış olmalı ki, hayvanı boğduğunu ve o kanı boşa akıtmayacağını söylüyordu. Personelse koca domuzu boğmuş olmasına daha çok şaşırmış olmalı ki, direkt olarak bunu sorgulamıştı. Gaimus'la aralarındaki sohbet bittiğinde personel depoya doğru ilerlemiş ve benim yeni dövüş hocamsa gözlerini bana dikmiş, ne dikildiğimi sorgulamıştı. Sanırım asıl mevzu şimdi başlıyordu. Gözlerinin içine bakmış ve ciddi bir tonda konuşmaya girmiştim.
"Adım Zenahpuryu. Dövüş konusunda hünerlerin kulağıma ulaştı, benim ustam ve akıl hocam olmanı istiyorum. Beni eğit."
Bu adamın tanışmakla ilgili çok olumlu düşünceleri olacağını düşünmediğimden direkt olarak konuya girmenin en mantıklısı olduğunu düşündüm. Ancak, vücudumu serbest bırakmaya niyetim yok. Ani bir saldırıya karşı vücudumu ve zihnimi açıkta tutmam gerekiyor, bu yüzden gözlerim gözlerinin içine bakarken bir yandan tetikte duruyorum. Herhangi bir saldırıya geçerse anında geriye tepki verebilmem gerekiyor.
Gaimus'un neden mutfakta olduğuna dair bir fikrim yoktu, ancak buradan gelen kokular açlığımı arttırmaya başlamıştı. İçeriye girdiğim anda kulaklarıma dolmaya başlayan tempolu bağırışlara kulaklarımı diktim iyice. Mutfaktan gelen böylesine tempolu bağırışlara alışkın olmadığım gibi, tabak çanak sesleri yerine insanların tezahüratları kulağıma doluyordu. Bir şeye veya birine devam etmesini, durmaması gerektiğini söylüyorlardı. Gözlerimin dikkatini çekense, mutfağın sol tarafına neredeyse çalışan tüm personelin toplanmış olması ve bir şeyi izliyor olmalarıydı. Ben de merakıma yenik düşmüş ve neyi izlediklerini görmek için adımladığımda, Gaimus bağırışlarını duymak doğru yere gittiğimi gösteriyordu ancak niye herkesin buraya toplandığını anlamamıştım. Personellerin arasına girip, bir iki sıkışıklığın arasına sızdıktan sonra gördüğüm manzara hem beni şaşırtıyor, hem de daha fazla ilgimi çekiyordu.
Ocağın üzerine bir kazan konmuş ve kazan fokur fokur kaynıyordu. Kaynayan suya kızıl saçlı bir adam iki kolunu da dirseğine kadar sokmuştu. Bunun gerçek olup olmadığını sorgulamak adına birkaç kez gözlerimi ovuşturmak zorunda kalmıştım. Sanki kulaktan dolma bir hikaye dinliyormuş gibi izliyordum önümde yaşananları. Birkaç saniye olayı izledikten sonra adama göz gezdirdim. Kızıl saçlı, üzerinde bir kıyafet bulunmayan, son derece kaslı ve sadece siyah bir eşofman giymiş benle eşit boylarda bir adam. İki kolunu da kaynar suyun içinde nasıl soktuğunu anlamamıştım, üstelik hiçbir şekilde acı çektiğine dair bir şey görünmüyordu. Yüzündeki hatlar gerilmişti, ancak acı çektiği kesinlikle söylenemezdi. Bir personel, beş dakika olduğunu söyledikten sonra daha da şaşırmıştım. Beş dakikadır bu kazanın içinde kollarını tutuyor olmalıydı. Adam yüzüne gülümseme yerleştirdikten sonra kollarını sudan çekmiş ve istediği yemeği yapıp yapmadığını sormuştu adamlara.
Personellerden biri iddiayı kaybetmenin verdiği durumla birlikte hayvanın nerede olduğunu Gaimus'a sormuştu. Gaimus'un kollarına bir kızarıklık ibaresi bile yoktu. Gaimus, hayvanı deponun girişine koyduğunu söyledikten sonra personel her yerin kan olmuş olabileceğini, birde onu mu temizleyeceğini sorguluyordu lakin benim yeni dövüş hocam buna kızmış olmalı ki, hayvanı boğduğunu ve o kanı boşa akıtmayacağını söylüyordu. Personelse koca domuzu boğmuş olmasına daha çok şaşırmış olmalı ki, direkt olarak bunu sorgulamıştı. Gaimus'la aralarındaki sohbet bittiğinde personel depoya doğru ilerlemiş ve benim yeni dövüş hocamsa gözlerini bana dikmiş, ne dikildiğimi sorgulamıştı. Sanırım asıl mevzu şimdi başlıyordu. Gözlerinin içine bakmış ve ciddi bir tonda konuşmaya girmiştim.
"Adım Zenahpuryu. Dövüş konusunda hünerlerin kulağıma ulaştı, benim ustam ve akıl hocam olmanı istiyorum. Beni eğit."
Bu adamın tanışmakla ilgili çok olumlu düşünceleri olacağını düşünmediğimden direkt olarak konuya girmenin en mantıklısı olduğunu düşündüm. Ancak, vücudumu serbest bırakmaya niyetim yok. Ani bir saldırıya karşı vücudumu ve zihnimi açıkta tutmam gerekiyor, bu yüzden gözlerim gözlerinin içine bakarken bir yandan tetikte duruyorum. Herhangi bir saldırıya geçerse anında geriye tepki verebilmem gerekiyor.


