Buranın boğucu ve karanlık atmosferi ile aramda bir sevgi nefret ilişkisi olduğunu düşünüyordum. Puslu havadan derin bir nefes çektim etrafımdaki kör karanlığa bakarken. İblis diyarının en mükemmel tarafı sanırım insanların çoğunun buraya gelemiyor oluşuydu. Hafızamı yoklamaya çalıştım. Görüntüler parça parça zihnimde beliriyordu fakat toparlayıp bir araya getiremiyordum. Değişik renkli bir boşluktan geçmem, Anahtar Bey'e teşekkür etmem ve bu minik yolculuktan onun başına bela açılmaması adına kimseye söylememeye izci sözü vermem, karanlığın içinde gözlerimi açmam gibi anılar oraya buraya uçarcasına süzülüyordu.
"Geçen sefer deplansmandaydın ama bu sefer ev sahibi nezaketi göstermeni bekliyorum senden!"
Etrafıma baktım. Göremesem bile, onu içimde hissediyordum. Kırmızı renkli her neye bakarsam bakayım, o mutant dişleri ile bana hırlıyordu sanki. Yani evet, muhtemelen o da kafasını çevirip yıldızlara baktığına beni hatırlıyordu. Ama yine de, insan huzur içinde elma yiyebilmek istiyordu bazen. Birkaç adım ilerledim. Adım seslerinin kendi dünyamdakinden daha farklı olduğunu hatırlamıştım. Aslında, iki dünya arasında benzer şeyler bulmak oldukça zordu. Ama bugün, tüm bu farklılıklar arasında en belirgini için buradaydım. En kırmızısı için.
"Vagrut... Kan Banyosu."
Karanlığın şekil değiştirip biçim almasını izlerken kollarım göğsümde bağlı şekilde izleyecektim.
"Beni delilercesine özlediğini biliyorum sakın yalan söylemeye çalışma şıp diye anlarım!"

