"Aaaahh! Efendi Gialdir! Ack..."
Gialdir ile birlikte kısa bir yürüyüşün ardından sürprizlerle bezenmeyen basit kelamları, biraz da ona sunduğu görsel şovla aklını çelmiş olacak ki; Gialdir'in kendisiyle birlikte onu bir odaya ittirişi ve kapıyı kapatışını düşünüyordu. Gialdir'i biraz olsun tanımasa, en azından tavırlarını bilmiyor olsa, ona yaklaşır ve istediğini verir; ardından şah damarına dişlerini geçirir ve çenesini bir mengene gibi sıkardı. Fakat... Onu bu görüşü, onda bir şeylerin değişmeye başladığını anlatıyordu ona. Çocuksu heyecanı, garip abazalığı ya da neşesi değil elbet... Gyugnal'dan bahsettiği an yaşadığı burukluk, seçimden konu açıldığında yüzüne yansıyan hevesi gibi şeyler. Bir şeylerin onda değişmesi, yeni bir şeylerin içinde filizlenmesi gibi. Gialdir, büyümüş gibi görünüyordu. En azından insanların travmatik olaylar yaşadıklarında bir şeyleri kaybetmesi, yerlerini doldurmak için yeni fikriyatlar ve hisler kazanmaları gibi. Gialdir büyüyor ve gelişiyordu. Oğlunun büyüdüğünü görüp kemale eren bir anne gibi izliyordu onu. Duygulanmamak elde değil... Ancak yine de fazla heyecanlı, hevesli, kontrolsüz bir salaktı. Ona tahammül etmek önceden daha zordu. Şimdi ise etki alanında olduğu için bir nebze tahammül edebiliyordu. Onu nasıl süzdüğünü, nasıl baktığını gördüğü için; içi rahattı. Ancak bu noktadan sonra onun güveni, bir kıvılcım kadar parlak; yanmayan kor ateş kadar da sönüktü. Zira, bu kadar kısa sürede bu kadar değişmiş biri için artık Dina tehlikeli olabilirdi. Zira, onun içini görmeye başlayabilirdi. Bir noktada fiziğinin ve yüzünün maskesinden kurtulacak ve zincirleri ona yöneltecekti. Dina bu sebeple tedbirliydi. Ancak kontrol yine de ondaydı. İtilmiş, kapatılmış olmasına rağmen; bir dağ gibi karşısında dikiliyordu.
Girdikleri oda, az önce Veruan ile konuştukları odadan farksızdı. Burası bir organizasyon liderine yahut yüksek rütbeli bir askere ait olabilirdi. Nitekim, bu odanın boş olduğunu biliyor olmalıydı Gialdir. Bu güzergahtan geçerken konuşacağı kelamları kimsenin duymasını istemediğini anlamıştı. Planlı bir sürprizdi bu. Küçük bir sapıktan, biraz kafası çalışan bir sapığa dönüşmüş olmalıydı. Bu noktadan sonra Dina, Gialdir'in ilk sözleri ile birlikte konuyu önemli bir hususa getireceğini anlamıştı. İlk cümlelerinde yaptığı sapıkça gaftan sonra şaşkın yüz ifadesinin boyutunu biraz arttırmış, ancak ona olan meraklı bakışlarını hiç gaz kesmeden yansıtmaya devam etmişti. Bu minik sapığı dinlemeye devam ettikçe, biraz olsun onun hakkında fikirleri netleşiyordu. Bir süre kem küm ettikten sonra ve libidosunu dizginlemeye gayret gösterdikten sonra doğrudan konuya girmişti. Bu noktada yüz kaslarını oynatma gereksinimi duymamıştı Dina. Meraklı, utangaç ve diğer yandan şaşkın yüz ifadesi ile onu dinlemeye devam ediyordu.
Tamamen söyleyeceklerine odaklanmıştı. Bu konuşma, önceden planlanmış bir konuşma olmalıydı. Gialdir, açıkca bir taraf olarak karşısındaydı. Bu çekişmenin ve ülkenin içerisinde hiç bir tarafa ait hissetmeyen Dina için, söyledikleri fazlasıyla ilgi çekiciydi. Birliktelik... Gialdir, Dina için bir gizem değildi. Lakin Dina halen onun için bir gizemdi. Bu bir yem olmalıydı. Dina için önemi olan şeyleri bilmiyor, ya da şansını deniyor olmalıydı. Artık onu tartmaya çalışmıyor ya da yemliyor olduğundan şüphelenmiyordu. Bu düşünce yersizdi. Açıkca, organizasyonlara olan güvensizliğini dile getiren Gialdir; bu noktada Dina'nın onlar karşısında aldığı konumun önemine değiniyordu. Her ne kadar heyecanlı ve savruk olsa dahi, amacını anlatmayı başarmıştı. Lakin her şeyi anlatmamıştı. Bu konuda çekincesi yoktu Dina'nın. Gialdir, sorulan sorulara cevap verirdi. Bu konuda rahattı. Son cümlesi ise Gialdir için dahi manipulatifti. Dina'yı tanıdığını, yani en azından artık fikriyatına hakim olduğunu zannediyor olsa gerek. Dina için bir bilmece değildi oysa ki. Onu manipule edebilirdi lakin...
Artık bu iş fazlasıyla ilgisini çekiyordu.
Ve sormaktan çekinmeyecekti. Gialdir onunla konuşurken bir planla gelmiş olmalıydı. Dina için ne verebilirdi? Ne yapabilirdi de onu bu oyunun içine çekebilirdi... Bunları düşünmüş olmalıydı. Şimdi karşısındaki utangaç ve ürkek ceylan için fazlasıyla cüretkar ve karmaşık cümleler kurmuştu. Ancak bilmiyormuş gibi yapmak istemiyor olsa gerek. Kendisini Gialdir'e göstermekten çekinmezdi. Ancak, farklı bir yüz, farklı bir motivasyon ile. Dina'nın benliğinde bir katmandı bu. Birliktelik istiyordu, bir güç birliği. Dina için kolaydı.
"G... Gialdir! Böyle şeyler söylemen doğru mu? Ben... Ben sana bir şey olmasını hiç istemem. Biliyorsun... Buradaki ilk arkadaşım sensin. Bu kulağa çok tehlikeli geliyor!"
İlk sözlerini heyecanlı tavırlarıyla dedikten sonra, ürkek ancak seri bir adım aldı ona doğru. Kapıda adete bir set gibi duran Gialdir'e doğru bir adım daha yanaştı. Yüzündeki silinmeye yüz tutmuş utangaç ifade yerini git gide boş bir tuvale bırakıyordu. Ve sonra o tuvalde sonbaharı müjdeleyen yapraklar savruluyordu. Sessiz, puslu bir hava; güneşini kaybetmiş çorak toprakların sessizliğini yaşıyordu orada. Kasvetli tablonun sesi ve ışığı olmuştu şimdi. Bir annenin, bu kasvetli akşamda evladını uyuturken söylediği bir nenni gibi. Sedadan yoksun, heyecandan arınmış. Duru bir ses tonu ile konuştu. Boşluğa bakar gibi, gözleri boşluğa kilitlendi. Tekrar konuştu.
"Onlar organizasyon liderleri.. Yani onlar Efendi! Ben ise... Ben sandığın gibi biri değilim... Basit, korkak ve işe yaramaz biriyim. Onlara karşı ne yapabilirim ki? Eğlenceli olur... Haklısın. Ancak o kadar kibirli ve umursamazlar ki, onlara konuşarak bir şey anlatabilme ihtimalimiz olsa... Bunu yapabilirdim. Aklındaki şey tam olarak ne bilmiyorum, yalnızca... bana anlatmanı isterim."
Son sözlerini dökmeden önce bir adım daha aldı. Artık onun alanına iyice girecekti. Gözlerini bir an olsun ayırmadı. Halatla bağlıymışcasına çekti ona bedenini. Yüzünde çizilmiş kasvetli bahar tablosu iyiden iyiye sarının tüm tonlarını hissettiriyordu suretinde. Ve bu surette şimdi gece oluyordu. Çatıyordu kaşlarını, aralıyordu ıslak dudaklarını. Davetkar ve cüretkar bir şekilde sokulmuştu ona. Sonra durdu. Son sözünü söyledi.
"Ben... Ben... Bu kadar yalnızken... Seni de kaybetmek istemiyorum."