Bir özlemle nefes alışverişleri, her bir solukta içime dolan kasvetli hava, ruhumu sıkıştıran bir ağırlık gibi hissettiriyordu. Odanın içi, sessizlikle dolu, ancak o sessizliğin içinde yankılanan bir çeşit boşluk vardı. Konuşmanın getirdiği yorgunluk artık bedenimi esir almıştı ve zihnimi yavaşça bulanıklaştırıyordu. Başımın içinde hafif bir zonklama, varlığını belirginleştiren bir ağrı haline gelmişti. Odada dolaşan bu tükenmişlik ve kasvet, adeta beni sarhoş ediyordu. Ancak, bu an itibariyle, konuşmaya dair herhangi bir zorunluluğum kalmamıştı. En azından benim için artık sessizliği koruma şansı doğmuştu. Ruhumun içindeki huzursuzluk, sessizliğin kollarında hafiflemeye başladı. Zihnim, düşüncelerin ve duyguların karmaşık labirentlerinden uzaklaşıyor, sakinleşiyordu. Belki de sessizlik, en büyük huzur kaynağıydı.
Curena'nın Ela ile görüşme isteğime karşı gösterdiği tepki, mantıklı bir tepki gibi görünüyordu. Ancak, gerçekten durumun bu kadar basit olduğuna inanmak, onu görmek için içimdeki can atan kalbime bir ancak bir süre söz geçirebilirmişim gibi hissettiriyordu. Ama yine de, onun bu kadar kötü bir durumda olduğunu kabul etmek ve inanmak... O karanlıkta bana ışık olan kadının zihnimde oluşturduğu portreden sonra, onun böyle olduğunu düşünmek veya inanmak kolay değildi. Ela, benim için bir tür kılavuz olmuştu, içsel bir rehber. Onun aurası, hayatımın karanlık köşelerinde bile umut ışığı gibi parlamıştı. Ancak, şimdi bu görüşme isteğiyle birlikte, belki de o umut ışığının zayıfladığını düşünmek istemiyordum. Çünkü Ela'nın gerçekten bu kadar zorlu bir süreçten geçtiğini kabul etmek, içimde bir çeşit acı yaratıyordu. Onun için endişelenmek, onun yanında olmak istemek... Ama aynı zamanda, belki de ona yük olmak, onu daha fazla incitmekten korkuyordum. Bu çelişkili duygular içinde, onunla yeniden bağlantı kurma isteğiyle birlikte, kafamda bir savaş yaşanıyordu.
Gene de ufak bir baş hareketi ile Curena’ya bu konu nezdinde itiraz etmeyeceğimi göstermek maksadıyla onayı verdim. Bir süre bu konu nezdinde kendimi tutabileceğime inanıyordum.
Herkese selamımı verip odadan çıktıktan sonra, ileride bir güruh olarak bekleyen organizasyon liderlerine tek tek bakma gereksimi duydum. Bu adamlardan biri üç gün sonra hükümdar olacaktı ve onu hükümdar yapan bizlerin oyları olacaktı. Kimi seçeceğime dair herhangi bir fikrim olmamasına rağmen ortaya attığım iki aday da maalesef beni bu çıkmazdan çıkaramamıştı. Bir yandan, bu liderlerin her birinin farklı bir vizyona sahip olduğunu görebiliyordum. Kimisi daha sert ve otoriter bir yaklaşımı savunurken, diğerleri ise daha yumuşak ve uzlaşmacı bir tavır benimsemişti. Ancak, hangi liderin daha iyi olacağına dair kesin bir karar vermek benim için oldukça zordu. Her bir adayın da güçlü yönleri olduğu gibi, elbette zayıf noktaları da vardı. Hangi liderin Aclania için daha iyi bir gelecek vaat ettiğine dair net bir fikrim olmadan, bu kararın ağırlığı beni huzursuz ediyordu. Belki de bu seçim, Aclania’nın geleceği üzerinde büyük bir etki yapacaktı ve bu sorumluluğun altından kalkmak kolay değildi. Üç gün içinde bir karar vermek zorundaydım ve bu süreçte her bir adayı da daha yakından incelemem gerekiyordu. Belki de içlerinden hangisinin daha iyi bir lider olabileceğine dair ipuçları bulabilirdim. Ancak şu an için, kafamda net bir yol belirlemek oldukça zor görünüyordu.
Birkaç adım daha atarak, onları sesime duyurabileceğim kadar yakın bir konuma geldikten sonra durdum. "Saygıdeğer Organizasyon Liderleri... Bu üç günlük süreçte, değerli vakitlerinizden birazcık bana ayırmanızı rica ediyorum. Benimle birebir görüşmek isteyen herkesle bu süreçte görüşmek ve sizi tanımak istiyorum. Takdir ederseniz ki, sizler hakkında bildiklerim oldukça kısıtlı. En azından oyumun hakkaniyetli olması için bana bu lütfu göreceğinizi düşünüyorum." Gözlerimi onlara doğru çevirdim, yorgunlukla dolup taşan bir bakışla. Belki bu görüşmeler, Aclania’nın geleceği için önemli bir adım olabilirdi. Her bir liderin farklı bir bakış açısı ve vizyonu olduğunu anlamak için bu fırsatı kullanmalıydım.
Curena'nın Ela ile görüşme isteğime karşı gösterdiği tepki, mantıklı bir tepki gibi görünüyordu. Ancak, gerçekten durumun bu kadar basit olduğuna inanmak, onu görmek için içimdeki can atan kalbime bir ancak bir süre söz geçirebilirmişim gibi hissettiriyordu. Ama yine de, onun bu kadar kötü bir durumda olduğunu kabul etmek ve inanmak... O karanlıkta bana ışık olan kadının zihnimde oluşturduğu portreden sonra, onun böyle olduğunu düşünmek veya inanmak kolay değildi. Ela, benim için bir tür kılavuz olmuştu, içsel bir rehber. Onun aurası, hayatımın karanlık köşelerinde bile umut ışığı gibi parlamıştı. Ancak, şimdi bu görüşme isteğiyle birlikte, belki de o umut ışığının zayıfladığını düşünmek istemiyordum. Çünkü Ela'nın gerçekten bu kadar zorlu bir süreçten geçtiğini kabul etmek, içimde bir çeşit acı yaratıyordu. Onun için endişelenmek, onun yanında olmak istemek... Ama aynı zamanda, belki de ona yük olmak, onu daha fazla incitmekten korkuyordum. Bu çelişkili duygular içinde, onunla yeniden bağlantı kurma isteğiyle birlikte, kafamda bir savaş yaşanıyordu.
Gene de ufak bir baş hareketi ile Curena’ya bu konu nezdinde itiraz etmeyeceğimi göstermek maksadıyla onayı verdim. Bir süre bu konu nezdinde kendimi tutabileceğime inanıyordum.
Herkese selamımı verip odadan çıktıktan sonra, ileride bir güruh olarak bekleyen organizasyon liderlerine tek tek bakma gereksimi duydum. Bu adamlardan biri üç gün sonra hükümdar olacaktı ve onu hükümdar yapan bizlerin oyları olacaktı. Kimi seçeceğime dair herhangi bir fikrim olmamasına rağmen ortaya attığım iki aday da maalesef beni bu çıkmazdan çıkaramamıştı. Bir yandan, bu liderlerin her birinin farklı bir vizyona sahip olduğunu görebiliyordum. Kimisi daha sert ve otoriter bir yaklaşımı savunurken, diğerleri ise daha yumuşak ve uzlaşmacı bir tavır benimsemişti. Ancak, hangi liderin daha iyi olacağına dair kesin bir karar vermek benim için oldukça zordu. Her bir adayın da güçlü yönleri olduğu gibi, elbette zayıf noktaları da vardı. Hangi liderin Aclania için daha iyi bir gelecek vaat ettiğine dair net bir fikrim olmadan, bu kararın ağırlığı beni huzursuz ediyordu. Belki de bu seçim, Aclania’nın geleceği üzerinde büyük bir etki yapacaktı ve bu sorumluluğun altından kalkmak kolay değildi. Üç gün içinde bir karar vermek zorundaydım ve bu süreçte her bir adayı da daha yakından incelemem gerekiyordu. Belki de içlerinden hangisinin daha iyi bir lider olabileceğine dair ipuçları bulabilirdim. Ancak şu an için, kafamda net bir yol belirlemek oldukça zor görünüyordu.
Birkaç adım daha atarak, onları sesime duyurabileceğim kadar yakın bir konuma geldikten sonra durdum. "Saygıdeğer Organizasyon Liderleri... Bu üç günlük süreçte, değerli vakitlerinizden birazcık bana ayırmanızı rica ediyorum. Benimle birebir görüşmek isteyen herkesle bu süreçte görüşmek ve sizi tanımak istiyorum. Takdir ederseniz ki, sizler hakkında bildiklerim oldukça kısıtlı. En azından oyumun hakkaniyetli olması için bana bu lütfu göreceğinizi düşünüyorum." Gözlerimi onlara doğru çevirdim, yorgunlukla dolup taşan bir bakışla. Belki bu görüşmeler, Aclania’nın geleceği için önemli bir adım olabilirdi. Her bir liderin farklı bir bakış açısı ve vizyonu olduğunu anlamak için bu fırsatı kullanmalıydım.







