Yok Olan Hayallerin Avuntuları (Inias | Diniel | Gadiel | Dina | Zenahpuryu)

User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

20 Feb 2024, 17:02

Kurulan her bir cümleyi, ağızlarından çıkar her bir kelimeyi dikkatlice ve sessizce dinledi sırasını beklerken. Diniel'in bildiklerini nereden bildiğini pek fazla sorgulamadı, Veruan'ın ayağa kalkıp bunların deli saçması olduğunu söylemesi, başka bir gerçeği bir ihtimal bile olsa kabul etmemesi gözüne çarpıyordu. Karşısındaki insanlar, her ne kadar güçlü ve kuvvetli olsalar da bazıları kıt akıllıydı. Nacse'de aynı şekilde, Veruan'ın sözlerine katılmıştı, Ungu ise bunların inandırıcı olmadığını düşünüyordu. Hanbium ise, okuduğu tüm kaynakların, Hephiris ve Xoxsus'tan çıkan tüm kaynakların iblis diyarının Yren Amaldin ile var olduğunu anlattığını belirtiyordu. Aklına bu iki tarihçi dışında bir diğeri olan Wuther geliyordu. Eletha göreve çağırmadan önce onu bulmakla görevlendirilmişti, bu ismi bile geçmeyen adamı bulabilirse bir çok sorunun kaynağına belki de ulaşabilir, ulaşamasa bile farklı bir bakış açısı yakalayabilirdi. Şimdilik, bu konuyu masaya yatırmak istemiyor ve sessizce bekliyordu. Boaldir, Diniel'in boş bir safsatayla onları meşgul etmeyeceğini düşünüyordu, Hanbium'da bu konuyu araştırmak istiyordu.

Sırası geldiğinde, birer birer kelimelerini sıralamaya başladı, buradaki konuşmalardan kurtulmak ve gerçeklere yönelmek istiyordu. Bristran'ın çatılan kaşları, insanların memnuniyetsiz yüz ifadesi umurunda bile değildi. Ancak, aniden 11 kişi arasından kısmen güvenebileceğini düşündüğü Bristran bir anda ayağa kalkarak onu azarlamaya başlıyordu. Organizasyon liderinin ağzından çıkan her bir sözcük çenesini daha fazla sıkmasına sebep oluyordu. Azarlanmak önemli değildi, ancak hiçbir kelimesi umurlarında olmamış ve hiçbir sorusuna karşılık bir şeylerin yapılabileceği tepkisi verilmemişti. Karşısındakiler, bu soruların cevaplarını bilmediğini bile iletmemişlerdi genç adama. Böyle bir durumda olsaydı, azarlayacak olsa bile bu soruları düşünür ve karşısındaki kişinin elinden tutabilirdi. Ancak, 11 kişiden hiçbiri, kendi lideri bile buna yanaşmamış, sadece azarlamakla konuyu silip bitirmişlerdi.

Zenahpuryu'da, hepsini silip bitirdi.

Dina konuşmaya geldiğinde, yüzünde hafif bir sırıtma oluştu. Doğru söylüyordu, karşısındakiler kudretli değildi. Onlar hiçbir şey bilmiyordu. Bristran nasıl hayal kırıklığına uğramışsa, genç adam da uğramıştı. Ancak onları öldürecek değildi. Henüz. Veruan'ın sert çıkışmasına karşı, gözlerini hızlıca ona dikti. Veruan, gerçek bir dalkavuktu onun gözünde. Dina'nın sözlerine karşılık sözlü bir cevap vermemiş, yüzünde çarpık bir sırıtmayla kafasını aşağı yukarı sallayarak onayladığını belli etmişti. Boaldir tekrardan söze girip, biraz yapıcı bir konuşma yapsa da, yine konu aynı noktaya geliyordu. İtaatsizlik, öfke, hayal kırıklığı ve isyankarlık. Bu kadar önemli miydi gerçekten itaatsizlik? Biraz daha ılımlı yaklaşmak varken, körü körüne bir hükümdara itaat etmeyeceğini söylediğinde azar yemek yerine daha olumlu yaklaşılsa, gerçekten itaatsizlik, isyankarlık doğar mıydı?

İsyan ediyor olmak, genç adamın suçu muydu karşısındakilerin mi?

Gözlerinde öfke ve hayal kırıklığı ile Boaldir'in suratına bakmaya devam ederken, masadaki 9 kişinin aday olduğunu açıklamasıyla gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Asıl olay belli oluyordu, buradaki kimsenin bu sorular veya cevaplar, gerçekler umurunda değildi. Bristran bile, kendisinin hükümdar olma ihtimaline karşılık genç adamın itaatsizliğine sinirlenmişti. Curena söze girdiğinde gözlerini yavaşça kapadı ve hayal kırıklığının verdiği tebessüm yavaşça suratına yerleşti. Burada durmak için bir sebep göremiyordu. Gadiel anlamadığı bir kısım olduğunu söylediği sırada, gözlerini yavaşça aralamış ve kapıya doğru yönelmişti. Başkalarının cümlelerini dinlemeye veya bu masada duran 11 kişiden birkaç kelime daha duymaya niyeti yoktu. Wuther'ı bulmak istiyordu, tek başına düşünecek birkaç meselesi vardı. Zaten kendisine verilen süre üç gündü.

Bu üç gün içerisinde Aclania'da kalıp, maşa olmaya devam mı edecekti, yoksa kendi gücünün peşinden mi koşacaktı, bilmiyordu.

Henüz...
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

21 Feb 2024, 01:12

Sözlerinin hemen ardından cereyan edenler, alışılagelmiş tepkilerden, beyhude bir protestoydu. Çalan melodi, gürültüsünü arttırmış ve ritmini yükseltmişti. İçinde taşıdığı karanlığı dışarı kontrollü sekanslarla verirken, gözlerinin ahengine eşlik eden nefesi bir başka enstrumandı onun için. Bedenindeki her bir kası ve ses tellerinin izin verdiğince kullanabildiği her tınıyı devreye sokuyordu. Aksine, rol yapmanın pek de gerekli olmadığı bir durumdaydı. Zenahpuryu denen çocuk ile konuşurken, gözlerinin içine bakıp fısıldamayı seçtiğinde, ona içindeki gerçek arzuyu da aktarmasını bilmişti. Tepkisi bir o kadar tepkisiz, bir o kadar ürkekçe olmuştu. Onun gözlerine baktığı an meraklı, idealist ve saf bir çocuğu görmüştü. Lakin ona fısıldayan, vesvese veren bir şeytandan farksızdı Dina. Onda bir şeyleri değiştirebildiğinin farkındaydı. Bunun için karşısındaki organizasyon budalalarına müteşekkir idi. Sonrasında söze giren sarı maymunu dinledi. Gözlerini muzip ve keskin bir şekilde ona çevirdikten sonra dalga geçer gibi şaşırmış bir yüz ifadesine büründü. Maymun yerine oturduktan hemen sonra ise ona yönelttiği alaycı bakışlarını sürdürdü. Burada dikkate alabileceği kişi sayısı sınırlıydı nihayetinde.

Sonrasında ise tahmin ettiği şeyi yaşadı. Birer birer, her birinin aklındaki ilk şeyi duydu, tek bir ağızdan. Akbabalar gibi üşüşmüşlerdi tahtın başına. İkisi hariç her biri birer hükümdar adayı olarak karşılarındaydı. Bu durumda, seçim yapmalarını bekliyorlardı. Bu durum, Dina ve yaşama içgüdülerini bir kez daha haklı çıkartıyordu. Zihninde zafer davulları çalarken sahneye çıkıyordu. Yine yanılmamış, yine insanoğlundan neden nefret ettiğini bir kez daha anlıyordu. Hırslı, aç gözlü, bencil... Dina, bu sefilliğin karşısında ancak kahkaha atabilirdi.

Sefiller. Akbabalar. Zavallılar.

Tehdit sekansı bitip, aralarındaki mahcup ve ihtiyatlı moruğun konuşması da sonlandıktan sonra, Gadiel konuşmasının sonunda bir öneri ile çıkagelmişti. Doğru mu duymuştu? Aralarından birini, Inias'ı aday olarak göstermişti. İşte buna içilir. Harika! Zira, yılanların arasında, kendilerinden birinin aday oluşu; onların kesin kaybetmesi anlamına geliyordu. Ağzı kulaklarına varmıştı. Kendisi neden aday olmasın? Bunu kabul etmemek ise bu kadayıfların acizliğine yazardı. Korkacaklar mıydı?

"Aaaa... Bi..biz de aday olabiliyor muyuz ki? Kabul etmezler ki!" dedi. Kekeleyerek, süründürerek sonlandırdı cümlesini. Ardından az önce üzerine çullanmaya hazırlanan maymuna keskin bir bakış attı. Açık açık, onu kışkırtacak kadar hicivli bir tonla sonlandırdı cümlesini.

Korkarlar çünkü.

Cümlesi bittiği gibi önce kafasını dönderip, ardından bedenini zarif bir şekilde baktığı yöne çevirdi. Muşmula suratlı heyeti ardında bıraktığı gibi ne diyeceklerini zerre umursamadan, pervasızca yönünü kızıl saçlı kıza çevirdi. Burada bulunan herkesi bir şekilde etkisi alanı altına almayı planlamamıştı. Lakin, bu durum bağ kurması gerektiği anlamına geliyordu. Dostane ya da anlamsız, bir şekilde kiminle uzak, kiminle yakın olabileceğini belirlemişti aklında. Adımlarını seri bir şekilde isminin Diniel olduğunu öğrendiği kıza yönlendirdi. Manipulasyon mu? Hayır... Etkin yönlendirme mi? Ona da şiddetle hayır. Burada, gerçekleri konuşan tek kişi olarak bulunuyordu. Hiç konuşmamış olmak da buna dahil. Dina, burada bulunduğu zamandan itibaren hiç yalan söylememişti. En başından beri, doğru bildiği şeyi yapıyor, davranışlarını da ona göre şekillendiriyordu. Kızıl saçlı hatunun yanına biraz daha sokulduktan sonra dostane bir gülümseme ile karşıladı onu. Sonra ise hevesli bir şekilde elini uzattı ona. Kızıl saçlarının döküldüğü omuzlarında gezdirecekti elini. Gözlerinin içine bakacaktı. Saçlarının ne kadar güzel olduğunu, ona gözleriyle anlatacaktı. Devirecekti gözünü, utangaç bir ifade ile selamlayacaktı onu. Sonra kenetleyecekti göz bebeklerini. Ayrılmak istemeyen bir çift gözü çehresinde gezdirirken laflayacaktı.

"Ben de mi aday olsam? Bol keseden dağıtılıyor gibi. Bu kadar kolay mı? Söylesene Diniel, bana oy verir miydin?" dedi. Sonra ise, daha da sokuldu ona. Neredeyse kulağına değecekti dudakları. Kızın güzel kokusunu içine çekti. Narin tenine biraz daha yaklaştırdı al dudaklarını. Kızıl rengi oldu olası sevmişti. Bundan rahatsız olmayacağını umdu. Usulca fısıldadı. Onu uyutmaya çalışmıyordu ancak bir ninniden farksızdı.

"Sana asla yalan söylemeyeceğim." diyecekti.

Ardından uzaklaşacak ve yönünü Gadiel'e çevirecekti. Herkesin duyabileceği bir tonda seslenecekti karizmatik adama. Burada en iyi anlaşabileceği insanın o olduğunu düşünüyordu. Zira, onun gibileri her yerde bulamazdı. Duygusaldı. Ancak sözlerinde mantığın ağır bastığını hissedebiliyordu. Kendini dengeleyen, dizginleyen, onurunu elden bırakmayan birisiydi. Onunla dost olabileceğini biliyordu. Ancak duygularını bu kadar yoğun yaşayan biri için onları maskelemek pekala zordu. Biliyordu,

"Eee.. Evet! Efendi Gadiel haklı. Herkes özgür olmak istiyor. Ama sürekli adımıza karar veriliyor, gerçekler maskeleniyor. Yalan söylememek bu kadar mı zor? Ateşe atılan biz, oy dilenen onlar. Merak ediyorum... "

Biraz daha sokulacaktı ona. Gadiele yaklaştıkça gözünün içindeki belirsizliğin silinmesi daha kolay olacaktı. Onun ruhunu hissedebilirdi. İçindeki idealist çocuğun bir hayalpereste mağlup oluşuna şahit olabilirdi. Ne kadar da heyecanlı! Doğru olanı yaptığında insan, uykusuna daha rahat dalabilir. Bir yanlış olarak doğan Dina, buradaki tek doğru idi! Bunu gözlerine sokmasına dahi gerek yoktu. Onlardan biriydi, onların tek şansı idi. Gözlerini bir kez daha kenetledi. Bir yabancının, ruhuna tesir eden ninni gibi. Bu sefer durum farklıydı. Uyumasını değil, uyanmasını istiyordu. Bir nenni değil, çalar saat olacaktı.

"Hükümdarının seni tek parmağıyla yok etmesini mi isterdin? Yoksa seni özgür bırakacak birini mi tercih ederdin... "

Bu sefer son çağrısını yapıyordu. Ortamın kontrolünü ele almak gibi bir niyeti yoktu. Karmaşa, ruhunun en derinliklerinden gelen bir yıkımdı yalnızca. Gadiel'e doğru çırptıkça kanatlarını, gerçeğin fısıltısı saracaktı son sözlerini. Zira, Dina için bu kadar basitti. Yalan söylememek. Yapması gereken tek şey buydu. Çünkü, rol yapmıyordu artık. Çünkü adı gibi emindi. Sözünü tutabilecek tek kişiydi. Alacak verecek yoktu. Son kez fısıldadı. Son bir çağrı idi. Bir savaş vermiyordu, ya da barış çubuğu uzatmıyordu. En başından beri yaptığını yapıyor, içgüdülerini dinliyordu. Bir kez olsun yanılmamıştı zira. Nefesini verdi, usulca seslenirken.

"Görev ya da yazgı için kurban mı olacaksın? Yoksa özgür olmayı mı dilersin?"
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
Inias
Posts: 174
Joined: 20 May 2022, 16:48

21 Feb 2024, 07:51

İnias böylelikle önceki düşüncelerini kanıtlamış oluyor. Tanık değil ve bilgisi de yok. Bu yüzden, bu durumunun açığa çıkması onu gözlerden düşürüyor. Yine de, bunu dert edeceğine inandığı kadar dert etmiyor. Kendi ilkelerini ve kişiliğine bağlı kalması ona beklediğinden daha çok kuvvet veriyor bu baskın ortamda. Kim ve ne olduğunu biliyor. Daha da önemlisi, kim ve ne olduğunu kabul ediyor; özümsüyor ve benimsiyor. Aclania hakkındaki, halkı hakkındaki, coğrafya hakkındaki ve tarih hakkındaki bilgileri sınırlı. Kitaplarda ne yazıyorsa o ancak dışarıda yaşayan bambaşka bir dünya var. Kim bilir orada neler olmakta. Oraya gitmesi ve ilk elden deneyimlemesi gerekiyor. Bu da yapılacaklar listesinde üçüncü sırada. Kendi birliğinin liderinde bir gurur yakalaması pek etkili olmasa da sevindirici yine de. Ondan sonra Gadiel söz alıyor ve İnias sonunda her şeyi öğreniyor. Cysa'nın adını duyması ilgisini çekiyor hemen. Onunla uzun süre sonra güce kavuşmuşken görüşmeyi çok istese de bu olmayacak gibi duruyor. Duydukları onu bir hayli üzüyor. Bir hain daha. Bir iblisin haksız yere öldürülmesi ve bundan duyulan öfke ile kriz yaşamak. İblislerin kendileri bile kendilerine bu kadar değer vermiyordur. Garipsiyor Gadiel adındaki bu aludiri. Yine de onu yargılamak yapması gerekenler listesinde en sonda. Hatta, onun öğrenmek istediğini öğrenmesini sağladığı için yargılamaması bile gerekir. En azından bu bağlamda yanlış bir davranış olur bu. O da bir iblis tarafından kurtarılmış demek. Aynı nedenlerden ve aynı kaynaktan dolayı değil ancak kesinlikle arka planda çok büyük işler dönüyor. İblis Lordu Vagror'un ne kadar güçlü olduğunu gücünün yankısından bile rahatlıkla sezebilmişti zaten. Bu duydukları onu şaşırtıcı değil ama iyileştirme gücü dikkatini çekiyor özellikle. Ölümü engelleyemiyor ama ölümden döndürebiliyor. Bu bir savaşta kendi tarafına korkunç bir katkı sağlar. Yaşananları dinledikçe durumun ne kadar kötü olduğunu daha da kavrıyor İnias. Eletha'nın iblisinin Vagror oluşu fazlasıyla korkutucu ve endişe verici. İhanet üstüne ihanet, düşman üstüne düşman. Eletha'nın sözlerini Gadiel'den duymak koyuyor açıkçası. En ilgi çekici olanı ise Azuldir konusu oluyor. Gerçekten güvenilir birisi mi? Gerçekten başından beri Eletha'nın ihanet edeceğini biliyor muydu? Gerçekten de kendilerinin tarafında mı? Diğerlerini korumuş ve kurtarmış. Orası gerçek. Eletha'yı İblis Boyutu'na hapsetmeseydi, zaten Eletha kesin burada olurdu. Demek ki, bu da gerçek. Hem kendisininden kurtulması Azuldir sayesinde. Bu kadar bilinmez denklem içerisinde Azuldir kafa uzatıp bu kadar iş yapması ona güvenmeyi çok zorlaştırıyor ama kendilerine yaptığı iyilikler reddedilemez. Her ne kadar tehlikeli olacaksa da, Azuldir ile görüşmekte yarar var. Nasıl olacağı da ayrı bir sorun ama hayırlısı. "Gerekeni yapmaktan çekinmeyeceğim." demek. İnias, buna saygı duyar işte. Bu son sözün içi boş olmadığı aşikar. İnias diğer aludirlerle yakınlaşamamıştı hiç. Anlaşılan yakınlaşması gerekiyor. Gadiel'den sonra söze Diniel giriyor ve ağzını hiç hayra açmıyor.

Sarf ettiği sözlerin uçukluğunu sözcüklere dökemiyor İnias. Konuyu Azuldir'de tutması mantıklı, evet. Kilit rol oynuyor kendisi şu an ama Azuldir etrafından söyledikleri o kadar uç noktadaki, liderlerler bile ne diyeceklerini şaşıracaktır. Zaten şaşırıyorlar da. Bir anda masanın yarısı patlıyor! Gürlemeler, itirazlar, bilgiyi yetimeler havada uçuşuyor! İnias bu durumda onlara hak veriyor. Yren Amaldin denilen reddedilemez bir gerçek var ancak Boaldir, tıpkı Agrupnia gibi, en güven duygusu aşılayan kişi konumunda. Diniel'in uçukluğunda işe yarar bir şeyler olabilir. Zenahpuryu da Diniel'in başlattığı uçurumu amansızca devam ettirip büyütüyor. Liderlerle aramızın hızla açıldığını en sezgisiz eleman bile sezebilir ve bu hiç ama hiç iyi değil ancak Zenahpuryu'nun dedikleri doğru. Hem nesnel olarak hem de öznel olarak doğru. Ortada bol bol söylem ve bilgi var. Onca olay ve durum söz konusu. Hiçbirinin önü ardı bilinmiyor. Neden ve nasıl bilinmiyor. İblis Lordu Vagror'un sözleri çok değerli. Eletha'nın ve Azuldir'in de öyle. Yedi yirmi dört kafamızın üstünde sallanan kader mevzusu zaten bambaşka bir önem arz ediyor. Zenahpuryu'yu anlıyor İnias. Kişinin kendini keşfedememesinin onu ne kadar kısıtladığını, kararsızlığa sürüklediğini ve bu keşfi sonuçlandırmadan diğer her şeyin anlamsız gözüktüğünü anlıyor ama doğru yol Zenahpuryu'nun dediği yol değil. Gereksiz bir isyan sergiliyor. Bristran'ın siniri de buna yönelik olsa gerek. Liderler olarak her şeyden sorumlular. Her şeyi bilmek zorundalar ama bu sefer yükümlülüklerini yerine getiremediler. Bunu göz ardı edebilirlerdi. Bunu saklayabilirlerdi. Yaşamlarına olduğu gibi devam edebilirlerdi. Ellerinde koz da var, güç de. Peki, ne yaptılar? Herkesi buraya çağırdılar ve yerine getiremedikleri sorumluluklarını itiraf edip kendilerini bizimle eşdeğer tuttular. Bizden özür dilediler. Beklenmedik derecede değerli bir özür hem de. Üstlerin astlarından bu denli özür dilemesi onların kalitesinin ve güvenilirliğinin apaçık kanıtıdır. Ortada tarihin en talihsiz sorunu var ve liderler bunu çözmek için astlık üstlük ilişkisi ile gurularını hiçe sayıyorlar. Karşılığında ne alıyorlar? Güvensizlik ve isyan. İnias olsa, İnias da sinirlenir. Ha, iki taraf arasında açılan büyük uçurum yetmiyormuş gibi Dina hanımefendi de bütün uçurumu aleve veriyor! İnias derin bir nefes alıp verirken gözlerini kapatıyor ve "Yapacağınız işi sikeyim sizin." diye haykırıyor suratı. Daha ne kadar kötüye gidebilir bu toplantı? Yine yangını söndürmeye çalışan ve uçurumu kapatmaya çalışan Boaldir oluyor. İnias can-ı gönülden inanıyor ki hiç kimse Boaldir kadar sabırlı, istekli ve iyi bir kişilik değil. O olmasaydı burada savaş çıkardı. Herkes birbirini parçalardı. Boaldir en doğru sözleri söylerken konu sonunda sıradaki hükümdara geliyor. Konu sıradaki hükümdara gelirken isyan sırası da İnias'a geliyor. Ne demek Boaldir aday değil? Bu ortamda kendisinin diğer herkesten daha iyi olduğunu kanıtlayabilmiş tek kişi Boaldir! İşleri yoluna koymaya çalışan, herkesi idare edebilen ve liderlik vasfı gösteren tek kişi Boaldir lan! İnias liderlerden hiçbirini tanımıyor. Diğerleri de tanımıyordur. Bu liderler için eşi bulunmaz bir fırsat. İlk izlenimde kendilerini kanıtlamaları için muhteşem bir fırsat. Sonuç? Hiç biri bölük lideri olmanın ötesine gidemedi! Herhangi bir bölük lideri sıfatında sıkışıp kaldılar! İnias, Boaldir'in konuşmasıyla beraber gelen sessizlikle diğer aludirleri süzmek istiyor. Gadiel'in ona bakışını yakalıyor ve asıl bombayı Gadiel patlatıyor.

İnias duydukları karşısında ne yapacağını şaşırıyor! Yüzü bin bir farklı şekle giriyor! Ağzı açık kalıyor ve bakışlarını Gadiel'den ayıramıyor o an! İnias? Hükümdar? İnias? Bunca lider varken? BOALDİR VARKEN?! Hayır, bir de o kadar güzel konuşuyor ki, karşı da çıkamıyor İnias! Adam konuya çok giriyor. Kibarlık, nezaket, karşı tarafı tanıma ve onaylama, güncel durumu yorumlama, tarihi gerçekleri arkasına alma, en can alıcı noktadan vurma ve BAM! Yepyeni bir aday çıkarma. İnias birçok duygu ve düşünceyi ışık hızında yaşıyor. "Hükümdar olmak en büyük sorumluluk! En güçlü, en zeki, en yaratıcı, en güvenilir, en saygın olmak gerekiyor. Her şeyi inciğine cinciğine kadar bilmek gerekiyor. Benden çok daha yöneyim deneyimi olan, daha iyi bilen ve daha güçlü olan liderler varken ben nasıl seçileceğim? Beni kim seçecek? Diğer aludirler liderleri tanımıyor, sevmiyor ve hatta umursamıyor. Dina zaten boydan girdi hepsine. Hiç kimse hükümdarlığa layık gördüğü için oy vermez, vermek zorunda diye, aralarından en iyisi bu olsa gerek diye verir. Zaten en etkileyici Boaldir de yok adaylıkta. Olabilir mi? Hem tarihteki hükümdarlar üstün değildi ki. En zeki, en güçlü veya en yaratıcı değillerdi. Hepsi kesinlikle hayati katkılarda bulundu ülkeye. Hatta hepsi, ne hikmettir ki, sırayla bütün alanları ilerletip ülkeyi baştan kurmuş oldu. Biri askeriye, biri tıp derken parça parça gitmiş oldular. Gadiel haklı. Tarihte birçok farklı kişi, birçok farklı nedenden ötürü hükümdar oldu. Aludir olmayan, Kishen olmayan, savaşçı olmayan hükümdarlar var. Ben ise bir imparatorum! İnsanı da, iblisi de, aludiri de aşmış bir varlığım. Damarlarımda havari kanı var. Yani, soyum ülke kuran ve hükmeden kişilere dayanıyor. Ayrıca, diğer adaylarla kıyaslandığımda, tarafsız bir seçim olmuyor muyum? Bütün polimikten ve politikadan uzak birisiyim sonuçta." İnias düşüncelerini ve duygularını sonuçlandırıp bitirirken, Dina her şeyi bozuyor. Gadiel, İnias için eşi benzeri bulunmaz, armağan niteliğinde bir fırsat sunmuştu ona. En baba şok etkisini yaratarak. Gelin görün ki, Dina beş yaşında çocuk gibi "Ben de! Ben de!" diye atlayarak piç ediyor. Bütün ciddiyet, şok etkisi, muazzamlık bok oluyor. Bir de hemen herkese sırnaşıp vaatler saçmaya başlıyor etrafa. İnias için yaşamanın en büyük kısmının anası avradı belleniyor Dina yüzünden. Şimdi kalkıp ne dese işe yaramaz. Liderler onları adam yerine koymak için kıçlarını yırtarken Dina yüzünden herkes çoluk çocuk oldu. Yazık günah Boladir'e! Adam kıçını yırtıyor her şey yoluna girsin diye. Dina da kıçını yırtıyor "Bizi adam yerine koyduğunuza pişman olacaksınız!" diye. Bir kişi nasıl hem kendisini hem de diğerlerini bu kadar küçük düşürebilir? İnias, Dina ağzını açtığından beri ona bakarken, sonrasında bakışlarını liderlere, en son da Boaldir'e götürüyor ve utanç içinde eliyle yüzünü kapatıp başını eğiyor. Tanrılar kahretsin seni, Dina!
Image
KÜNYE
İsim: Inias
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 24
Boy: 1.80
Kilo: 75
Sınıflar: Toplayıcı - Dengeli - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 5/0/5
Mevcut Para: 11.000

PROFİL
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları
Görü: 5
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 5

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Kho'Raktar
Cinsiyet: Erkek
Boy: Dokuz Metre
Kilo: Altı Yüz
Tür: Dev
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 8
Güç: 8
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 2
Arun: 2
Duren: 8
İrade: 8

YETENEKLER

Büyülü Beden

TEKNİKLER

Dörde Katla 1. Düzey
Kaynayan Beden
Kaçış Yok

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Diniel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 278
Joined: 30 May 2022, 22:32

21 Feb 2024, 08:48

Onlara gerçekleri anlattım. Peki, sonucunda ne oldu? Peşi sıra itirazlarla beraber şarlatan muamelesi görmüştüm. Veruan’ın ani hareketi karşısında yalnızca gözlerimle takip etmiştim onu. Bana hakaret ediyordu o küçük dünyasından bildiklerini dile getirerek. Boaldir ise onu durduruyordu ancak Nacse de bunun yalnızca saçmalıktan ibaret olduğunu söylüyordu. Ardından Ungu dediğime inanmamıştı. Hanbium ise tarihte olanların farklı anlatıldığını söylemişti. Ancak bu tarih kendi içerisinde bile anlaşmazlığa düşmüştü. Yani, inandıkları şey de aslında emin olmadıkları, kesin olarak bilmedikleri bir şey üzerineydi ancak benim söylediklerim saçma geliyordu öyle mi?

Hepsini vücudumu hareket ettirmeden, yalnızca gözlerimi çevirerek, adeta bir heykel sabitliğinde dinlemiştim. Anlamlandırmadıkları şey herhangi birinin iblis boyutunu var edememesi değil, Visyn’in bunu yapamayacak olmasıydı. Yani, geçmişteki Visyn’in varlığından haberdar olmamaları mesele değildi. Mesele, anladığım kadarıyla başka kimsenin geçmişteki bir ismi elde edemiyor olmasındandı. Konunun yalnızca isim olmadığının farkındaydım. Aslında aynı kaderi yaşayan iki farklı kişi olduğundan da farklı düşünüyordum Vagror’a direnirken yaşadıklarımdan dolayı. O zamanki yaşadıklarım, silik hafızamın ötesindeydi. O zamanki gördüğüm varlık… O zamanki gördüğüm ve kimler olduğunu bildiğin bütün ölü bedenler…

Bunun ötesinin düşüncelerine kapılmak beni bu salondan soyutlayacağı için kendimi durdurmuştum. Bu insanların anlayamadığı şeyleri onlar karşısında anlamlandırmak kendime bir hakaret olurdu yalnızca. O nedenle durdum ve cansızlıkla gizlediğim düşüncelerimi onlara açık etmedim.

Anlattıklarıma karşı aksiyona geçen tek kişi Kutsal Miras Birliğinin lideri Hanbium olmuştu. Kim bilir, kutsal miras denildiğine göre belki de anlattığım konular onun için diğerleri gibi safsata gelmemiştir. Onlarla ilgili tükenen umudum içerisinde bir kırıntı bırakmayı başarmıştı her ne kadar bildiklerinden şüphesi olmasa da. Bu krallık gerçekten hangi gerçekler üzerinde ayakta duruyordu? Eletha şimdiye kadar bu sefillerle mi uğraşıp duruyordu? O nedenle mi bu üste kargaşa çıkarma konusunda benzer duyguları yaşamıştık? Benim birkaç gün bile sabredemediğim tüm bu saçmalıklara karşı ne zamandan beri çaba sarf ediyordu?

Bu soruları sormam gerekliydi çünkü açık bir gerçek vardı ki Eletha bütün kudretine rağmen her şeyi silip atacak bir karar almıştı. Azuldir ona engel olmasaydı bizi iblislerimizin karanlığına mı gömecekti? Peki ya bununla neyi başarmış olacaktı? Anlamıyor ve sorgularken bile sinirlerim alt üst oluyordu ancak bunları sorgulamak zorunda olduğumu biliyordum.

Benden sonra Zen konuşmaya başlamıştı. Hiçbir şeyin sebebini bilemediğimizi söylerken Vagror’un bizi en büyük düşmanı olduğumuzu söylemesiyle sebeplere biraz daha odaklanabiliyordum. Zihnimi açıyordu sözleriyle Zen. Ardından o üç tanımlamayı yapmıştı. Bunların ne için kullanıldığını da bilmiyorduk, doğru. O kadar çok bilmediğimiz şey vardı ki neredeyse sinirimden gülecektim. Zen şu an daha önemli olduğunu düşündüğü bu bilinmezlikleri aydınlatmaya çalışmak varken hükümdarın kim olduğuyla ilgilenmediğini açıkça dile getirmişti. Hükümdara kayıtsız itaat etme konusunda da aynı görüşe hatta daha fazlası, artık kimseye itaat etmemek gibi açık bir kararım vardı.

Zen’in sözleri Bristran’ı öfkesine yenik düşürerek ayağa kaldırmış ve ona köpürmesine sebep olmuştu. Zen’in söylediklerinden böyle bir çıkarım yapmış olması atacağım adımı ona göre şekillendirmem gerektiğini düşündürüyordu bana. Sanırım ipler kopmak üzereydi. Aradığım savaş bahanesi bu olabilir miydi? Keskin bakışlarımın bunları düşünürken onların üstlerinde kaç defa dolandığını fark edememiştim bile ancak duyduğum ses ile bakışlarım sesin sahibine dönmüştü. Zen’e neden bu kadar soru sorduğunu, onların hiçbir şey bilmediğini söylemişti. Biraz önceki Amelina Rasha yerine başka biri gelmiş gibiydi. Evet, sanırım bu gerçekten Dina.

Bir umutla bilgi edinebilir miyim diye verdiğim bilgilerin karşılığında hiçbir şey alamamış olmamla beraber Dina’nın onların bir şey bilmediği cevabı üzerine içimde rahatsız eden bir his uyanmıştı. Bilgilerimi ucuza satmış gibi hissediyordum ancak asıl rahatsız eden şey değmeyecek insanlara bir şeyler söylemek gibi enerji israfına girmiş olmamdandı. Sinirlenmiştim.

Dina onların yeterince kudretli olmadığını söylemişti. Katılıyordum. Ruhumda en ufak bit etkiye bile sahip değillerdi. Eletha’nın yanında ise bir hiçlerdi. İsminden emin olmam gereken bu kadına karşı olumlu hislere sahiptim artık.

Ben ne kadar Dina’yı haklı görsem de heyetin hepsinin elinde olsa onu boğacakları hissiyatıyla bakıyorlar gibi geliyordu. Ancak bu yalnızca Dina’ya karşı değil, genel olarak hepimize karşı duygusal kopuşa doğru evrildiğini hissedebiliyordum. Hislerimiz karşılıklıydı demek ki. En azından hislerimiz konusunda birbirimizi anlıyormuşuz.

Boaldir yeniden liderliği ele alıp durumu anlamlandırmaya çalışıyordu. Ancak onun sözleri ise bende dışarıya açıkça gösterdiğim mutlak bir öfkeye sebep olmuştu. Bizi hapsedip veya tımarhaneye kapatıp hiçbir şey yokmuş gibi devam edebilecekleri kudretini kendilerinde görüyor olmaları düştükleri gafleti bana açıkça gösteriyordu. İyi niyetlerine bir şey diyemezdim ancak kendilerini bu kadar üstün görüyor olmaları ve kurdukları kelimeleri işitme zahmetine giriyor olmam tiksinçlik ötesinden ibaretti! Buradakilerle hiçbir ilgi ve alakam bulunmadığı Boaldir’in sözde yapıcı sözleriyle beraber itiraf edilmişti artık. Toplanma amacımızın ise yalnızca hükümdarı seçmekten ibaret olduğu açığa çıkmıştı. Cevap basitti, hiçbiri.

Zen’in sessizce odadan ayrılmaya hareket ettiğini takip ediyordu gözlerim. Kararına saygı duyuyordum ancak burayı birbirine katmayacak olduğunu görmek de içimde burukluğa sebep oluyordu. Bununla beraber atacağım hamlenin planlarını yaparken Gadiel’in sesi düşüncelerimden sıyırıp kendisine odaklanmama sebep olmuş. Tüm bu zırvalıklardan sonra onun söyleyeceğinin heyetten katlarca mantıklı olacağına emin olduğum için öfkemi biraz olsun yatıştırmayı başarabiliyordu. Bir varis olmadığı için Agrupnia’nın varisi olarak Inias’ı hükümdar adayı göstermesiyle bir an yüzümde ufak bir tebessüm belirip silinmişti. Ardından önceki konuşmalar arasında sonraya bıraktığı ricası olarak özgürlüğü istemişti. Ah, bunu ben de en az senin kadar istiyordum Gadiel. Öncesinde de bunun için uğraşacakken Eletha ile tanıştım ve bugünlere geldim…

Onun ağzından çıkan özgürlük kelimesi bir an yoğun gelmişti bana. Bu kelimeyi geçmişte sıkça kullanmış olmamla beraber en vurucu kısmı Azuldir’in Eletha’ya olan sözü sırasında söylediğiydi. Eletha’nın prangaları olduğunu biliyordum o da benim özgür olmadığımı biliyordu. Hepimiz bir özgürlük hayali kuruyorduk belki de en başından beri…

Dina yeniden ortalığı alevlendirecek sözler söylemişti. Sözlerinden en ufak bir rahatsızlık duymuyordum ancak yanıma sokulduğunda yüzümde belli belirsiz bir tereddüt belirmişti. Tüm konuşmalar boyunca türlü saldırgan ve savunmaya dayalı tutumlar içerisine girsem de böylesini başarabilen tek kişi o olmuştu. Elini omzumda hissettiğimde ürpermiştim. Gözlerimin içine baktığında ben de ona ne yaptığını sorgularcasına bakıyordum. Hiç kimse bugüne kadar bana böyle davranmadığı gibi düşüncelerini okuyamıyor olmak da ister istemez endişe uyandırıyordu. Bu kadını ilk kez burada görmüş olmama rağmen bu şekilde davranıyor oluşu rahatsız ediciydi. O henüz ne bir dost ne de arkadaştı ne de olsa. Bu nedenle tereddütüm yerini yavaşça katılığa bırakıyor, bakışlarım şaşkınlıktan keskinliğe dönüyordu. Bakışlarının saçlarımda olduğunu görmüştüm. Bense sadede gelmesi için gözlerinin içine bakmayı sürdürüyordum. Gözleri gözlerime ansızın kilitlendiğinde bir şeyler olacağını anlamıştım. Nitekim sözlerini söylemişti. Ardından iyice sokulmasıyla korkularım artmaya başlamıştı. Nefesini artık boynumda hissediyordum ve neredeyse çığlık atacak olmama rağmen hareketsiz bedenimle dışarıya hiçbir şey olmadığı izlenimi veriyor olsam da nabzımın hızlandığı ortadaydı. Dilediği kadar yaklaştı kulağıma ve fısıldadı.

Söylediği söz karşısında bir an nefes almayı bırakmıştım. Yaşadığımın sorunların en büyük sebebini kendisinin asla yapmayacağını bir ninni gibi kulağıma fısıldaması korkutucu derecede etkiliydi. Yutkundum. Uzaklaşmasını seyrederken zaman onu izlemekle akıyor gibiydi. Biraz önceki yaratmayı arzuladığım kaos planlarımın silinmesine sebep olmuştu tüm bu hareketleri.

Gadiel’in önerisini masaya yatırma niyeti vardı. Kendilerini özgür bırakacak bir hükümdar… Bir hükümdarın ne yapıp ne yapamadığını gözlerimle görmüş olmamla beraber bu söz manipülatif gelmişti kulağıma.

Tüm bu kıyametler koparken Inias’ın hali dikkatimi çekmişti. Açıkçası ne hissettiğini tüm karmaşa içerisinde ve özellikle Dina böylesine etkili bir şekilde kendisine odaklamışken anlayamamıştım ancak Gadiel’in istemine katılmıyordum. Krallığın durumu bana hiç sağlıklı gelmiyordu. Dahası organizasyon liderleri şuursuz bir grup kendi dünyalarında yaşayan insanlardan ibaret gibi görünüyordu. Tüm konuşulanlara rağmen hükümdarı bir de kendi içlerinden seçecek olmaları krallığın geleceği hakkında açık bir belirsizlik oluşturuyordu. O halde Agrupnia’yı öldüren Inias bir de okları üzerinde toplayan liderlerin oyuyla hükümdar olursa bunun sonunda yaşanacak olanları öngörmek hiç kolay değildi ancak iyi şeyler olmayacağı konusunda da düşüncem netti. Bu sefillere Inias’ı harcatmayı kabul edemezdim. O nedenle fikrin çok daha makul gelse de bunun arkasında duramam Gadiel ancak Inias kendisi bunu desteklerse o zaman oyum öncekinden farksız olacaktı, hiç kimse.

Liderlerin yüzlerinde tek tek bakışlarımı gezdirdim. Bakışlarımdaki ciddiyetin sebebi herhangi birinden acaba en ufak bir ipucu yakalayabilecek miyim gizeminden başka bir şey değildi. Hayal kırıklığım o kadar da büyük olmamıştı Azuldir’den dolayı. Onların bir işe yaramadığını söylemişti ve yine, tekrar ve tekrar Azuldir haklıydı. Zamanı lehime değerlendirmem gerekiyordu. O yüzden liderlere bakışımın ardından bir de benim safımdakilere baktım ve Inias’a hayır manasında başımı iki yana salladım hafifçe. Onun için şimdilik bu kadarını yapabilirdim. Geriye kalan tek şey olacakları izlemekti. Daha fazla kelime söylememi hak etmiyorlardı ve umarım konuşmam için beni tahrik etmezlerdi.
KÜNYE
İsim: Diniel
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 24
Boy: 1.64
Kilo: 52
Sınıflar: Toplayıcı - Dengeli - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: 0/0/5
Mevcut Para: 48000

PROFİL
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
İrade: 6
Zeka: 10

Aludir Statları
Görü: 5
Hakimiyet: 9
Mevcudiyet: 10

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS KÜNYE
KÜNYE
İsim: Raldrin
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.75
Kilo: 60
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 7
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 9
Arun: 9
Duren: 6
İrade: 8

YETENEKLER:
Saf Öfke

TEKNİKLER:
Buzul Fırtına - A Rank
Daha hızlı! - C Rank
Soğuk Diyar - B Rank

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Image
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

21 Feb 2024, 12:50

Curena’nın sözlerini henüz bitmişken, Gadiel bir anda çıkan gür sesiyle tüm bakışları üzerinde topluyor. Ortamdaki gerginlik ve elinize verilen iplere karşılık dolanan düşünceler hızla omuzlarınıza çökmeye başlarken, Gadiel konuşmasına başlıyor. Ancak tam bu esnada Zenahpuryu kapıya doğru adımlamaya başlıyor. Ne var ki, Boaldir hafifçe gözlerini kısıp sağ elinin işaret parmağını hafifçe havaya kaldırırken, Zenahpuryu’dan odada kalmasını rica eder gibi görünüyor. Boaldir’in bu hareketiyle birlikte Gadiel’in sözlerinin ilgi çekici boyuta gelmesi, Zenahpuryu’nun adımlarını kesmesine neden olurken Gadiel de cümlelerini toparlamaya başlıyor ve Inias’ın ismini zikrederek onun hükümdar adayı olarak kabul edilmesini talep ediyor. Gadiel’in bu sözleri, karşınızdaki yüzlerde şaşkınlığı, tebessümü ve öfkeyi birlikte var eder gibi görünse bile, daha önce olduğu gibi, herhangi bir şekilde şiddetle karşı çıkılma gibi durum da söz konusu olmuyor. Gadiel son sözlerini de söylemesinin ardından Boaldir sadece “Anlıyorum.” demekle yetiniyor, bir yandan da Zenahpuryu’nun hala daha gidip gitmeyeceğini kontrol eder gibi.

Gadiel’in ardından söze Dina’nın girmesiyle birlikte, bu kez odak noktasına gelen kişi Dina oluyor. Ancak odadakilerin Gadiel’i dinlediklerinin aksine daha sabırsız ve tahammülsüz bir ifade takınmaları, Dina’nın sözlerinden ve tavırlarından pek hoşlanmadıklarını açıkça belli ediyor. Fakat sanki odadakilerin her biri, kendilerine sihirli bir değnek değmiş gibi tepkilerini sesli bir şekilde dile getirmekten kaçınıyor ve görmezden gelme yolunu tercih ediyorlar. Gadiel’i ne kadar ciddi dinlemişlerse, Dina’nın konuşmasına bir o kadar oralı olmayan odadakiler, Dina’nın sözlerinin bittiğini bile ancak oluşan sessizliğin birkaç saniyeden uzun sürmesiyle anlayabiliyorlar.

Dina’nın topladığı tepkilerle birlikte, bu aşamadan sonra konuşmanın nereye gideceği konusunda pek bir fikriniz bulunmuyor. Gadiel’in talebinin tamamen reddedilmemiş olması, bu konuda bir karara varılmasını da zorunlu kılar gibi görünürken, Boaldir aldığı hafif bir nefesin ardından masaya yanaşıyor ve bakışlarını masadakiler arasında gezdirmeye başlarken “Aramızda mutabık kaldığımız üzere, geleceğimiz konusunda karşımızda duran gençlere söz hakkı tanıdık. Bu aşamadan sonra aramızda geçecek konuşmaların, gençlerin tercihlerini ve sizin görüşlerinizi etkileyebileceğini düşünüyorum. Bu yüzden dostlarım, müsaade buyurursanız arkadaşlarla özel görüşmek isterim. Hem bu şekilde, birlikte hareket etmeye ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, yaşanacak daha büyük ayrışmaların da önüne geçebileceğimize inanıyorum.” diyor. Boaldir’in bu sözlerinin ardından masada oturanlar bakışlarını kendi dünyalarındaki düşüncelerle size çeviriyor ve birkaç saniye süren bakışma faslının ardından Boaldir ve Curena hariç masadakilerin tamamı ayağa kalkıp kapıya yöneliyor.

Boaldir ve Curena, organizasyon liderlerinin odadan ayrılmasını beklemelerinin ardından, Curena yerinden kalkıyor ve Boaldir’in hemen sağ tarafındaki yere oturuyor. Boaldir ise eliyle boş sandalyeleri işaret ederek “Dilediğiniz yere oturun, yeteri kadar ayakta kaldınız.” diyor nazik bir şekilde. Bu sözlerinin ardından Curena’nın bir süre Boaldir ile göz göze geldiğini görüyorsunuz. Hemen ardından ise Curena hafif bir tebessümle Boaldir’ini bacağına elini yavaşça koyup çekiyor. Bu hareketle birlikte Boaldir’in yüzünde ilk defa sevgi dolu bir gülümseme görüyorsunuz. Curena’ya birkaç saniye bu şekilde bakmasının ardından size doğru dönen Boaldir “Ne biçim günlerden geçiyoruz, öyle değil mi?” diyor size sorduğu bir sorudan ziyade kadere sitem edercesine. Aldığı birkaç nefesin ardından ise yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluşmasıyla birlikte Boaldir “O sene, eşim Curena’yla tanışmamıza vesile olan bir göreve gitmiştim… O zamanlar, 2. Saldırı Bölüğünün Yardımcı Kaptanı olarak görev yapmaya yeni başlamıştım. Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer beni bu göreve layık görmüştü. Bıçkın bir delikanlıydım, gözü karaydım. Tabi bir de, dostum Agrupnia ile aramızda amansız bir çekişme vardı. Hangimizin daha kudretli olduğunu ispat etmek için yapmadığımız şey kalmamıştı. 232 senesiydi… 42 yaşına gelmiş olmama rağmen ne evlenmeyi ne bir başkasıyla hayat kurmayı planlıyordum… Tek derdim, Agrupnia’dan daha kudretli olduğumu ispat etmek ve Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer’e layık bir Aludir olmaktı… Alamara’da bir iblis saldırısı olduğu haberi gelmişti… Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer derhal buraya gitmemi ve orada bulunan Koruyucular Birliği’ne destek olmamı emretti. Hızla yanıma aldığım beş Aludir ile Alamara’ya gittim. Normalde yaklaşık 5 gün süren yolu, 3 günde aştık! Elbette bu 3 gün içinde birçok şey yaşanmıştı. Koruyucular Birliği lideri, hayatı pahasına bölgeyi korumaya çalışmıştı. Ne var ki, bu yeterli olmamıştı.” diyor. Boaldir bunları anlattığı sırada, Curena sanki geçmişe dalmış gibi gözlerini masadan ayırmıyor ve bu durum Boaldir’in de dikkatini çekiyor. Curena’ya doğru bakışlarını çeviren Boaldir, Curena’nın masaya koyduğu elinin üstüne kendi elini koymasının ardından hafifçe gözlerini kırpıyor ve adeta bu anlattıklarının geçtiğini bakışlarıyla dile getiriyor.

Boaldir elini Curena’nın elinin üstünden çekmeden size doğru dönüyor ve ardından “İblisler Alamara’yı tam anlamıyla birbirine katmışlardı. Yüzlerce sivil bu saldırılar sonucunda öldürülmüştü. Curena ise, o dönemde Koruyucular Birliği’nin ikinci bir lideri gibiydi. Liderlerinin ölmesi üzerine, bölgedeki en yetkili kişi olarak Curena ile konuşmak için Alamara’nın düzlüklerinde bir yer bulmaya çalıştık. Bundan sonra ne gibi bir adım atacağımıza birlikte karar vermemiz gerektiğini düşünüyordum. Zira bu aşamaya kadar iblislerle mücadele eden kişileri görmezden gelmek, onlara yapılacak en büyük hakaretti. Tabi Curena yaşadıklarının etkisiyle, ne sağlıklı düşünebiliyordu ne de sözlerimi bir mantık çerçevesinde irdeliyordu. Tek düşündüğün ölene kadar savaşmaktan ibaretti. Peki bu yeterli miydi? Ölene kadar savaşmak için mi buradaydı? Yoksa yaşayarak insanları kurtarmak ve insanları def etmek için mi? Saatlerce bunu tartıştık… Hiç abartmıyorum, saatlerce!” diyor. Curena bu anlara dair anılarını hafif bir tebessümle tekrar yaşamaya başlıyor gibi görünürken Boaldir “İnatçılığından bir şey kaybettiğini söyleyemem, ama en azından artık beni dinliyor!” diyor şakayla karışık bir şekilde. Curena ise, sanki bir kaşık suda Boaldir’i boğacak bir bakış atmasının ardından, tekrar gülümseyen ifadesine dönerek bu sözlerine karşılık vermiş oluyor.

Bakışlarını bir kez daha size yönelten Boaldir “Ne kadar konuştuysam da, Curena’ya bunları anlatamadım. Ta ki bir ağlama sesi duyana kadar! Koca düzlükte, cılız bir ağlama sesi geliyordu. Etrafımıza baktığımda, konuşurken neredeyse sınıra kadar ulaştığımızı fark ettim. Ses ise bizden çok uzakta değil gibiydi… O anda bu ağlama sesini takip etmeye başladık. Gecenin karanlığı yolumuza engel olsa bile, tek pusulamız olan ağlama sesine tamamen odaklandık. Ancak ses arttıkça, burnumuza gelen ekşi kokuların da artmaya başladığını fark ettik. İşin kötüsü, bu kokuyu çok net biliyorduk! Ölen iblislerin çürüyen bedenleri, normal bir insanın çürüyen bedeninden katbekat ağır bir koku yayar! Artık ses ve kokuyu birlikte takip etmeye başladık… Bir süre sonra ise, karşımıza parçalanmış iblis cesetleri çıktı. Onlarca belki de… Ve tüm bu cesetlerin içerisinde, her yeri kana bulanmış, sarı saçlı ufak bir çocuk ağlıyordu. Henüz üç yaşlarında görünüyordu. Curena ile birlikte koşarak çocuğun yanına gittiğimizde, birkaç uzvunun kopmuş olabileceğini dahi düşünüyorduk. Ancak çocuğun yanına vardığımızda, çocuk bir anda ağlamayı kesti ve bulandığı kana rağmen bize gülümseyerek bakmaya başladı! Tamamen sağlam bir şekilde, gülümseyerek karşımızda duruyordu!” diyor. Her bir kelimesinden sanki o anları tekrar yaşayan Boaldir’in diken diken olan tüylerini bakışlarından bile anlayabiliyorsunuz. Curena ile birbirlerine bakışmalarının ardından tekrar size dönen Boaldir “Çocuğu hemen yanımıza aldık, ancak bir yandan da etrafta tüm bu iblisleri kimin parçaladığına dair ipuçları aramaya başladık. Fakat hiçbir iz yoktu… O küçük çocuk dışında, o iblisleri yok etmiş herhangi bir şeye dair hiçbir iz bulunmuyordu!” diyor.

Boaldir hafifçe soluklanmaya başladığı bu esnada Curena bakışlarını size çeviriyor ve “Çocuğu alıp karargahımıza götürdük. Yol boyunca, Boaldir’in bana söylediklerini düşünmeye başladım. Kucağıma aldığım çocuğun bana olan bakışları, yüzüme gülüşü… Sanki çocuk oraya tekrar yaşama tutunmamı sağlamak için gönderilmiş gibi gelmeye başladı. Burada ölemezdim… Bu çocuk ve Aclania’da bulunan daha onun gibi niceleri… Bir gelecek vermek istiyorsak, bunu ölerek değil yaşayarak yapmalıydım! Karargahımıza vardığımda, artık kararımı vermiş bulunuyordum. Yaşayacak ve bu çocuğu her acıdan uzak tutacak bir gelecek yaratacaktım!” diyor. Tam bu esnada Boaldir’in hafif kahkahası ile bakışlarınız ona dönerken Boaldir “Bakmayın öyle… Sadece aynı anda, aynı şeyleri düşünüyordum. Bu yüzden karargaha döndüğümüzde, çocuğa kendim bakacağımı söylediğimde Curena buna karşı çıktı. Çocuğu esas isteyenin kendisi olduğunu, benim zaten yaşamakla bir derdim olmadığını ve çocuğun kendini hayata bağladığını falan anlattı. Ama o anda ona sorabileceğim tek soru vardı.” diyor. Hemen ardından ise bakışlarını Curena’ya çeviren Boaldir “Benimle evlenir misin?” diyor. Boaldir’in bu sorusuna, sanki ilk kez duymuş gibi heyecanlandığı belli olan Curena utangaç bir tebessümle yetiniyor ve Boaldir cevabını almış gibi size doğru dönüyor.

Size dönmesinin ardından bir soluk daha alan Boaldir “Bir süre Alamara’da kaldık ve olayları halletmeye çalıştık. Bu esnada çocuğun bir şeyler yapıp yapamayacağını da kontrol ediyorduk. Kısa zamanda fark ettik ki, iblis saldırıları olmaya başladığın çocuk huzursuzlaşıyordu. Bir şekilde iblislerin varlığının farkına varabiliyordu. Bu da, onun özel bir çocuk olduğunu anlamamız için yeterliydi. Bu yüzden de, Curena ile ona Yüce Atam Lar ‘Arrun’ Mara’dan esinlenerek ‘Larrun’ olarak hitap etmeye başladık. Pek yaratıcı değil, farkındayım! Ama o an için mucizevi bir şey gibi gelmişti.” diyor gülümseyerek. Gülümsemesini bir süre yüzünde tutmasının ardından Boaldir “Alamara’da olaylar durulunca, Curena ve Larrun ile birlikte Valerin’e geri döndük. Yücem Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer’e raporumuzu vermenin ardından, O’an Larrun’dan bahsettik. Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer, Larrun’u bizzat kendi gözleriyle görmeyi arzuladı ve onu huzuruna çıkardığımızda Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer, Larrun’un bir varis olması gerektiği söyledi! Böylece, resmi olarak olmasa bile Larrun’u kendi çocuğumuz yerine koyarak büyütmeye başladık. Henüz daha küçük olduğu için onu bırakmamız mümkün değildi. Ben normal işlerime devam ederken Curena organizasyonundan ayrıldı ve Larrun’u herkesten uzak bir şekilde yetiştirmeye başladı. Günden güne de, çok daha kudretli bir hale gelmesini sağladı… Larrun 7 yaşına geldiğinde ise, Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer onu bizzat yetiştirmek istediğini söyledi ve böylece birlikte yaşamımız da sonlandı.” diyor.

Curena sanki daha birkaç gün önce oğlu yerine koyduğu kişiden hayırlı bir iş nedeniyle ayrılmış gibi yarı üzgün yarı mutlu bir ifadeyle bakmaya başlarken, Boaldir kaçamak bir bakışla onu kontrol ediyor ve ardından “Larrun, bizzat Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer tarafından yetiştirilmeye başlanan üç kişiden biriydi. Tıpkı Eletha gibi… Hemen hemen aynı yaştalardı, bu yüzden bu üç çocuk birlikte çok iyi anlaşıyorlardı. Ne var ki, üçü de birbirinden kudretli görünüyordu. O sene Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer, her üç çocuğu da iblis diyarına soktu ve Eletha ‘Visyn’ ismiyle uyanırken, Larrun da ‘Azuldir’ olarak yeni hayatına başladı!” diyor. Azuldir’in geçmişiyle ilgili anlattıklarına karşı bir süre tepkinizi ölçen Boaldir hemen ardından “Elbette Azuldir’e geçmişiyle ilgili hiçbir şey söylemedik. Fakat ilgimizi de üstünden eksik etmiyorduk. Bazen perdelerin arkasından bazense açık bir şekilde… Ne var ki Eletha günden güne daha da kudretleniyordu. Varis sayısı artmış olsa bile, Eletha’nın eline su dökebilecek kimse yok gibiydi. Buna Azuldir de dahildi… Ancak diğer yandan, Azuldir’in hükümdar olmaya karşı istekli olmadığının da farkındaydık. Kader sanki daha önce Yücem Atam Herius ‘Arasir’ Vala’nın yaşadıklarını tekrar ettiriyordu. Bu kez tek fark, Eletha ile Azuldir’in sevgiliden ziyade birer kardeş gibi olmalarıydı. Birbirleriyle sık sık vakit geçiriyorlar, tartışıyorlar ve dertleşiyorlardı. Hatta Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer’in son dönemlerinde, Azuldir Eletha’nın kendisinden çok daha bilge ve kudretli olduğunu açık açık dile getirmekten çekinmiyordu.” diyor.

Tüm bu anlattıklarından sonra biraz soluklanmak için duraksayan Boaldir’den doğan boşluğu bir kez daha Curena doldurmaya çalışıyor ve “Azuldir, insan ilişkisi çok güçlü ve dışa dönük birisiydi. Onun Aclania için önemli bir konuma geleceğini biliyorduk. Onu her zaman kendi çocuğumuz gibi gördük ve bu yüzden hiç çocuk yapmayı da düşünmedik. Eletha’nın başa geçmesinin ardından ise Azuldir ‘daha özgür olabileceği’ bir şekilde Aludir olmak istediğini dile getiriyordu. Yıllarca sarayda eğitim almış biri olarak, herhangi bir organizasyonun lideri veya bir bölük lideri olabilirdi. Ancak Azuldir, sadece anahtar olmakla yetindi… Onunla konuştuğumuz zamanlarda, böylece daha rahat olduğunu, daha çok kişiyle görüşebildiğini ve geçmişin sıkıcılığından kurtulduğunu söylüyordu. Ne var ki, aslında tüm bu yıllar boyunca hep bugünün geleceğini öngörerek hazırlıklar yapmış! Bunu kimseye belli etmeden, ince ince işleyerek gerçekleştirmiş. Ve bir zamanlar, gözyaşlarıyla iblisleri Alamara’dan uzak tutan çocuk, bugün tüm kudretini insan diyarını kurtarmak için harcıyor!” diyor.

Curena’nın bu sözleri odada birkaç saniye yankılanmasının ardından Boaldir hafifçe doğrularak size bakıyor ve “Azuldir hakkındakileri, en azından Azuldir adını almasından önce yaşadıklarını ve nasıl bir varis adayı olduğunu kimseye anlatamayız! Fakat sizlerin bunu bilmeye hakkı var ve bunu bir sır olarak taşıyacağınızı düşünüyorum. Zira Azuldir’in sözlerinden anladığımız kadarıyla, o insan diyarını korusa bile, bu diyarı kurtaracak olan sizlersiniz. Evet, Azuldir’in birçok yalanını kendi kulaklarımla bile işittim… Evet, ona güven duyma noktasında sorunlar yaşayabilirsiniz… Ancak, eğer Azuldir bir şeyleri korumaya karar vermişse, gözyaşlarıyla başlattığı kaderinin önüne geçmeyecektir!” diyor. Sözlerini bu aşamada tamamlamış gibi görünen Boaldir bakışlarını sizlerin üzerinde gezdirmeye başlıyor, her birinizin anlattığı hikayeyi ne kadar aldığını görmek için.

Odaya çöken birkaç saniyelik sessizliğin ardından Boaldir kurumaya başlamış boğazından dolayı yer yer çatallaşan sesiyle “Özgürlük dediğiniz şey, herhangi bir otoriteye bağlı olmamak mıdır, yoksa dilediğiniz kararları dilediğiniz şekilde alabilmeniz mi? Eğer özgürlük böyle bir şeyse, çoktan bir otoriteye bağlısınız ve adına kader diyoruz! Söylesene Inias…” diyor. Bakışlarını doğrudan ona doğru çevirirken “Eğer özgür olsaydın, yine de Agrupnia’yı öldürmeyi seçer miydin?” diyor. Hemen ardından ise Zenahpuryu’ya çeviriyor bakışlarını ve “Ya sen Zenahpuryu? Bildiğim kadarıyla dostlarını korumak için yaşayan bir adamsın… Ölüp dirildiğini söylüyorsun… Sen, daha ölmeyi bile beceremediğin bir kaderi yaşarken gerçekten özgür müsün?” diyor. Bir anda bakışlarını Dina’ya çevirirken “Tüm yaşadıklarına bir bak… Adımlamayı bilmezken yaşadıklarına… Sahi ya? Özgürsen eğer, neden bir komediden farksız gördüğün bu manzarada bir yandaş bulmaya çalışıyorsun? Madem ateşe atılan olduğuna inanıyorsun, ateşi neden yakmıyorsun?” diyor. Bakışlarını bu kez Diniel’e çeviren Boaldir “Bu grup içerisinde hem Eletha’ya hem de Azuldir’e en yakın olabilmiş kişi sensin, yanılıyor muyum? Özgürlüğüne düşkünsen, her ikisinin arasında çırpınmak yerine neden iblisin Raldrin ile huzurlu yaşayabileceğin bir yeri bulma peşinde koşmadın?” diyor. Son olarak Gadiel’e döndüğünde ise yüzüne hafif bir tebessüm takınarak “Belki de Dina kadar talihsiz bir zamana denk geldin. Ancak sen, özgür biri olarak neden bir başka özgür kişiyi öldürmeye çalıştın? Özgürlük bu kadar üstünken, hangi hakka dayanarak bir başkasının özgürlüğüne saldırdın?” diyor. Bu sorularının ardından Boaldir her birinize kısa kısa bakmasının ardından “Belki sorduğum sorular, kurduğunuz mantıkla bağdaşmıyor olabilir. Ancak mantığınız bir soru doğuruyorsa, demek ki içinde eksik bıraktığınız bir yön vardır. Belki bunu da zamanla doldurursunuz, kim bilir?” diyor.

Boaldir elini hafifçe boğazına götürerek bir süre mola vereceğini belli ederken Curena bir kez daha devreye giriyor ve “Buradaki esas meselemiz, bireysel özgürlüğünüzü mü arzuladığınız yoksa Aclania olarak size bel bağlanmışken, arzuladığınız özgürlük içinde bir ülke yaratmak mı istediğiniz… Burada gördüğünüz organizasyona liderleri… İçlerinden tiksindiğiniz kişiler bile olabilir. Mesela Ruzanac! Adamın yüzü bile görmediniz, nasıl güvenebilirsiniz? Veya Veruan… Size bağırmak dışında bir şey mi yaptı? Rarona? Shourer? Bilmiyorsunuz veya bilemiyorsunuz… Bu şartlar dahilinde onlara güvenmek istemiyor bile olabilirsiniz. Tüm bu düşünceleriniz için makul gerekçeleriniz bile olabilir… Ne var ki, Aclania halkı onlara güveniyor. Aludirler onlara güveniyor!” diyor. Bu sözleri söylemesinin ardından bir süre duraksayan Curena “Aclania halkı… Hiç düşündünüz mü? Sizler, yaşadığınız ihanetlere, yalanlara gocunurken, aynı sırada üç çocuğunun geleceğinin belirsizliğine düşen anne ve babanın ne yaptığını? Söylesene Zenahpuryu…” diyor bakışlarını Zenahpuryu’ya çevirerek. Curena birkaç saniye baktıktan sonra “Dostlarını koruyan Zenahpuryu, söylesene… Hayallerin ve ideallerin uğruna güçlenmeyi bu kadar arzuluyorken, senin gücüne muhtaç olanların şu anda yaşadıkları hayal kırıklıklarını ve endişelerini duyabiliyor musun? Görmüyorsun belki ama, gözünün içine bakan her bir Aclania vatandaşını düşünebiliyor musun?” diyor. Bakışlarını üzerinizde gezdirmeye başlayan Curena “Halk sizden medet umuyor. Sizi dirayetli görmek istiyor. Çünkü onları, tüm bu yaşadıklarından kurtaracak olanlar sizlersiniz! Boaldir ve ben, okyanusun derinindeki küçük bir taş olan Azuldir’i bulmamış olsaydık, bugün Eletha çoktan insan diyarını işgal etmeye başlamış olabilirdi. Oysa siz, okyanusun ta kendisisiniz!” diyor.

Curena’nın bu sözlerini dikkatle dinleyen Boaldir sandalyesindeki pozisyonunu hafifçe düzeltmesinin ardından “Sizlere muhteşem bir gelecek vaat edemeyeceğim. Yaşadıklarınızdan katbekat fazla acılar çekeceksiniz belki de. Gününüz geceye varmayacak… Belki de Eletha’nın oyunu içinde olduğunuzu düşünen kişilerle muhatap olmak zorunda kalacaksınız, ki yolunuzun bizden ayrı düşmesi halinde bu sesleri bastırmak hiç de kolay olmayacak. Ama zaman, bireysel çıkarlarımızı ve düşüncelerimizi bir kenara koyarak, Aclania halkı için hareket etmeyi gerektiriyor. Ben ve Curena bir hükümdar adayı değiliz… Bizim dönemimizin de metotlarımızın da zamanı çoktan geçti. Denedik ve ne ile sonuçlandığını gördük. Bu yüzden diğer organizasyon liderleri hükümdar adayları olarak görülüyor. Aclania halkı da aynı şekilde, onların lider olmasını istiyor. Ancak bir yanda ordu, diğer yanda ise organizasyonların kendi üyeleri… Eğer yeni hükümdarımızı kısa sürede ve en adil şekilde belirlemeye çalışmazsak, Aclania kendi iç savaşına doğru var gücüyle ilerleyecek! Adına ister hırs deyin, ister bencillik, isterseniz de hainlik! Bu odada gördüğünüz her bir kişi Aludir olabilir, ama hepsi neticede insan. Oysa sizler, bundan daha fazlasısınız.” diyor. Bu sözlerinden sonra ise bakışlarını Inias’a çeviren Boaldir “Bunu en iyi bilenlerden birisin, öyle değil mi?” diyor.

Boaldir’in konuşmasını sonlandırmasının ardından, Curena bir kez daha söze giriyor ve “Bu odadan bir karar verip çıkacaksınız… Ya bu yolda birlikte yürüyeceğiz ya da kulaklarınızı tıkayıp kendi hayatınızı yaşayacaksınız. Umarım anlıyorsunuzdur.” diyerek sözlerini sonlandırıyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Gadiel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 198
Joined: 05 Jun 2023, 02:04

22 Feb 2024, 12:20

Ağzımdan çıkan her bir kelime ruhumdan çıkıp gelmiş kadar güçlü ve dokunaklı hissettiriyordu. Çok kısa bir anda, tamamen içgüdülerimin etkisiyle harekete geçerek yapmıştım bu konuşmayı. Üzerine düşünmek için çok zamanım olmamıştı. İlmek ilmek işlemiştim konuşmamdaki her bir detayı. Böylelikle odadaki herkesin tüm ciddiyetiyle beni dinlemesini sağlamıştım. Aynı zamanda belki de bu sayede bazı yüzlerde gözüken şaşkınlık, tebessüm veya öfke dışında kimseden hararetli bir tepki görmemiştim. Kimse sözlerime itiraz etmemişti. Onların gözlerine baktığımda bunun sebebini tam olarak kestiremiyordum; çünkü özellikle içlerinde bazılarının bu fikre ölümüne karşı çıkacağını adım gibi biliyordum. Bu noktada tepkisizlikleri benim için şaşırtıcı bir detaydı. Özellikle Dina’nın konuştuğu sıralardaki yüz ifadeleri ile beni dinledikleri sıradaki yüz ifadelerini karşılaştırdığımda ortaya çıkan bana gösterdikleri teveccüh kafama takılmıştı. Belki en başından beri onlara karşı tutunduğum tavırla alakalıydı bu belki de çok başka bir sebebi vardı.

Dina’nın yanıma kadar gelip sarf ettiği sözleri, omuz üstünden bakışlarım masadakilerin üzerinde gezinirken dinledim. Ufak bir tebessüm ile karşılık verdikten sonra sözlerinin üzerine bir şey söylemedim. Ama Dina ile aynı odada zaman geçirdikçe onun hakkındaki düşüncelerim birazcık daha sivriliyor, netleşiyordu.

O sıradan biri değildi.

Boaldir’in sarf ettiği sözlerle tüm organizasyon liderleri bir bir odadan çıkmıştı. Ona gösterdikleri bu saygı oldukça dikkatimi çekiyordu. Bu bağlamda ister istemez sormak durumunda kalıyordum kendime. Bu adam neden aday değildi? Boaldir gibi bir şahsiyetin aday olması demek hem organizasyon liderleri arasındaki çatışmaları en aza indirirdi hemde Dinel veya Zen gibi isimlerin organizasyon liderlerine karşı olan tutumunu toparlardı. İrdelenmesi gereken, önemli bir konuydu. En azından İnias’ı aday yapmazlarsa.

Herkesin odadan çıkması ve Boaldir’in sarf sözleriyle birlikte kendime en yakın olan boştaki sandalyelerden birine oturmuştum. Göz ucuyla bir kez daha Boaldir ve Curena’yı süzdükten sonra onların yaydığı auranın diğer liderlerden farklı olduğunu bir kez daha hissetmiştim. Belki bu sadece bana öyle gelen ufak bir ön yargıydı bilemiyordum; ama onlarda gözüme farklı gelen, ruhuma farklı hissettiren nüanslar vardı. Bunu hissedebiliyordum ya da sadece en başından beri bizlere karşı olan tutumlarından dolayı kendimi buna şartlandırıyordum.

Kendi içimde bunları düşünüp tartarken, Boaldir Curena ile göz göze gelip gözleri vasıtasıyla birbirleriyle yaptıkları kısa bir sohbetten sonra bizlere doğru dönüp sözlerini sarf etmeye başlamıştı. Dürüst olmak gerekirse o konuştukça şaşkınlığım her seferinde birazcık daha artmıştı. Çünkü bu odada bizimle baş başa kalma fikrini herkese beyan ettikten sonra özellikle Dineil, Zen ve Dina’nın tavırlarından sonra bizlere tavırlarımız doğrultusunda uzunca bir konuşma yapacağını düşünmekteydim; ama sarf ettiği sözlerin bunlarla hiç alakası yoktu.

Bize normal şartlarda asla duymamız gereken, belki de hayatlarının en önemli sırlarını açıkça anlatıyordu. En ufak şüpheye mahal olmadan, en ufak dürtüye kapılmadan… Gözlerinde gram pişmanlık barındırmadan.

Ne diyeceğimi bilemedim… Curena ile tanışmasına vesile olan görev Alamara’nın yok olmasına sebep olabilecek kadar büyük, yüzlerce sivilin öldüğü bir iblis saldırısıyla alakalı olduğunu öğrendiğimde dünyanın var olan düzenine karşı öfkem biraz daha kabarmıştı. İblisleri tamamen kötü ilan etmek ilkel bir bakış açısı olurdu; ama bu yaşananlar… Nasıl desem oldukça can sıkıcı hissettiriyordu. Bu yüzden belki de konuşmanın bu kısmından uzaklaşıp, Boaldir’in sarf ettiği sözleri dinlemeye odaklamıştım kendimi. Agrupnia ile olan sıkı dostluklarına serpiştirdikleri rekabetleri, Curena ile olan atışmaları ve belki de bunların bize anlatılma sebebi olan o küçük çocuk… Dürüst olmak gerekirse konuşma o raddeye gelene kadar o çocuğun Azuldir olduğunu anlayamamıştım. Pek ela, bu dünya ve bu dünyanın paydaşları olan insanlar hakkında çok fazla fikre sahip olabilecek hatıralarım yoktu… Gene de küçük bir çocuğun nasıl onlarca iblis cesedinin arasında sapa sağlam olduğuna dair binlerce soru işareti oluştu kafamda. Öte yandan Curena ile tartıştıkları kısmı anlattığında Boaldir, onun yıllar önce de bugün olduğu gibi aklı selim bir insan olduğunu anlayabiliyordum.

Zaman zaman Curena’nın da söze girmesiyle anlattıkları şeyler kafamıza tam olarak oturuyordu. Curena… Sanırım hayatın yaşattıklarından ders olmuş, en az Boaldir kadar değerli bir insandı Aclania için. Onunda diğer liderlerden neden gözüme farklı geldiğini şimdi daha iyi anlıyordum. Her ikisinin de aynı düşüncelerle, o savaş alanından bir mucize olarak gördükleri çocuk için evlenmiş olmaları… Gerçekten bu özel anları duymayı hak edip hak etmediğimizi kendi içimde sorguladım istemsizce.

Bizim Azuldir olarak bildiğimiz çocuğun adı bir zamanlar Larrun olduğunu öğrendiğimde her ikisine de uzunca bir süre baktım. Hayatlarını adamak istedikleri çocuğun yedi yaşından sonra ellerinden alındığını ve bizler gibi uyanışı için Aludir olmak üzere iblis diyarına gönderildiğini öğrendiğimde istemsizce yutkundum. Onun bir varis adayı olduğunu, Eletha ile birlikte yetiştirildiklerini öğrendiğimde de benzer tepkiyi vermiştim; ama Aludir olarak tekrardan dünyaya gelişinde… Ne Curena ne de Boaldir’i hatırlamıyor oluşu istemsizce kendi kafamda benimde geride bu tarz insanlar bırakıp bırakmadığımı sorgulamama neden olmuştu. Belki bir ailem, belki çocuklarım belki de hiç kimse yoktu; ama bunun şüphesi ile içimi paramparça ediyordu. Ama kendimi Curena ve Boaldir’in yerine koyduğumda, tarifsiz bir acı yaşıyordum. Yıllarca gözlerinin önündeki çocuklarına dokunamamış, birebir bize bu anlattıklarını ona anlatamamış olmaları… Ne acı ama.

Eletha ile Azuldir’in geçmişte aralarının bu kadar iyi olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım; çünkü onları bir arada gördüğüm çok kısa o anlarda özellikle Eletha’nın Azuldir’den pekte haz etmediğini görmüştüm. Ama şimdi iki düşmandan farksızlardı.

Bu hikâyeden, o ikisi arasındaki sırların kokusunu şimdiden alabiliyordum. O an geçmişe gidebilmenin bir yolunun olmasını diledim. Belki o zamanlara gidebilseydik bugün her şeyin daha düzgün olmasını sağlayabilirdik.

Kim bilir neler yaşanmıştı.

Bu diyarın kurtarıcıları… Ne ikonik bir cümleydi. Boaldir okyanustan bahsediyordu… Gerçekten kendim ve bu diyar benim için koca bir okyanustan farksızdı. Bu sorumluluktan kaçmaya niyetim yoktu; ama korkuyordum… O gün geldiğinde bir kez daha hazır olmamaktan korkuyordum.

Özgürlükten bahsederken benim için söyledikleri… Haklıydı sanırım. Daha sonra Curena söze girmişti. Son kez cümleleri sarf ettiklerinde başım hafif eğik, derin bir iç çekmekle meşguldüm.

Bakışlarım tekrardan yükseldiğinde Boaldir ve Curena arasında gidip geliyordu.

“Ah… Nasıl desem bilmiyorum ama anlattıklarınız… Gerçekten tüm yaşadıklarınız için üzgünüm.” Duraksadım. “Sadece size değil, bu zamana kadar benzer sorunlarla boğuşan tüm Aclania, tüm insanlık ve belki de bundan zarar gören tüm diyar için. İblisler için bile. Masumiyeti barındıran herkes, tüm bu acılardan nasibini almamalıydı.” Diyerek yılgın bir ses tonuyla görüştüm.

“Beni yanlış anlamayın… Özgürlüğü tüm bu sorunlara sırtımı dönmek için istemiyorum. Aksine sorumluluk aldığımı beyan ediyorum. O gün… Vagror’un karşısındayken bu kararı verdim. Güçlenmemiz gerekiyor. Sadece mevzu bahis güçte değil, öğrenmemiz ve yaşamamız da gerekiyor. Bu kadere tayin olmuş herkesin. Beni yanlış anlamayın ama tüm o gördüklerimden sonra şu an burada bulunarak dahi boşa vakit harcıyoruz.” Diye devam ettim.

“Eğer İnias aday olamıyorsa, bunu anlayışla karşılarım. Belki de söylediğiniz gibi halk buna hazır değildir ve bir geçiş dönemi gerekiyordur; ama bir gün bu adamı hükümdar olması gerektiğini düşünüyorum! Bunun nedenini açıklayamam ama içgüdüm bu yönde.” Kısa bir an durduktan sonra Boaldir ve Curena’ya sabitledim bakışlarımı.

“Bir okyanustan bahsettiniz…. Bu okyanus benim için çok derin. Eminim diğer arkadaşlarım içinde. Önümüzü görmekte, bulmakta zorlanıyoruz. Bunu eminim her Aludir yaşıyordur ama biz bunu daha ağır bir şekilde yaşıyoruz. Üzerimizdeki bu yük… Kısaca bir fenere ihtiyacımız var. Zamanında Azuldir’e olunduğu gibi, çok kısa bir süre önce çok değer verdiğiniz dostunuzun Inıas’a olduğu gibi. Eminim çok yorgunsunuzdur ve sizden bunu rica ederken içim içimi yiyor ve utanıyorum; ama başka şansımız yok.” Çok kısa bir an soluklandım ve hafif bir iç çektim.

“Lütfen ikinizden biri aday olsun. Son bir kez daha tüm bilgeliğinizle sadece bize değil Tüm Aclania’ya fener olun. Organizasyon liderlerinin hükümdarlık için birbirlerini tüketmesine izin vermeyin. Geçiş döneminde Aclania’nın çizgisini bozmasına izin vermeyin. Eğer ikinizden biri aday olursa bu masadaki herkes eminim ki sizi destekleyecektir ve eminim bizden önce bu masada oturan tüm organizasyon liderleri de öyle ya da böyle buna razı gelecektir. Güvenebileceğimiz insanlara ihtiyacımız var. Tahta çıkar çıkmaz ilk işi İnias’ı asmak olmayacak birine… Şuursuzca hareket etmeyecek birine, Aclania’yı olması gerektiği gibi dengede tutacak birine ihtiyacımız var. Boaldir ve Curena… Lütfen bize fener olun.” Diyerek sonlandırdım konuşmamı.
Image
KARAKTER
KÜNYE
İsim: Gadiel (Gad’iil)
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 25
Boy: 1.72
Kilo: 70
Sınıflar: Sezici - Dengeli - Elementalist
İtibar: 7
Mevcut GP/AGP/İGP: AGP 10 / İGP 5
Mevcut Para: 3.000 Aclania Pulası

PROFİL
Güç: 7
Dayanıklılık: 7
Çeviklik: 7
İrade: 16
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 10
Hakimiyet: 8
Mevcudiyet: 4

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS
KÜNYE
İsim: Nuemsa (Hırçın Çocuk)
Cinsiyet: Kadın
Boy: 172
Kilo: 26
Tür: Peri
Yatkın Olduğu Teknik Sınıfı: İllüzyon
Yatkın Olduğu Element: Işık – Doğa (Elemental)
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 4
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 4
Arun: 13
Duren: 13
İrade: 5

YETENEKLER
Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER
Kutsal Boynuz (A seviye)
Kör edici Işık (C seviye)
Peri Dokunuşu (D seviye)
Öfkeli Peri (C seviye)
Doğanın Yargısı (A-rank / Karakteristik teknik)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

22 Feb 2024, 12:45

HAHAHAHAHA! AHAHAHAHAHAHAH HAHAYYY!

Ne kadar mı nefret ediliyorum? Peki bu... Ne kadar umrumda? Ne kadar sineye çekebilirlerdi Dina'nın sözlerini, ya da ne kadar göğüslerinde yumuşatabilirlerdi onu. Ele avuca sığmaz sözleri, oradan oraya vesvese dolu irinini bulaştıran bir hastalığa dönüşüyordu. Bunu yaparken bir plan dahilinde hareket etmiyor, tam aksine; içgüdülerine sonuna kadar güveniyordu. Peki neler mi oluyor? Inias her kim ise, onun hükümdar olma şansı artık yok. Dina, en başından beri böyle bir şansının olmadığını zaten biliyordu. Burada bulunan herkes içinde en çok kendisinin hak ettiğini düşünse dahi; bu kadar dipten, en tepeye sıçramasının kolay bir yolu yoktu. Zira, insan diyarıyla ilgili en ufak bir sevgi kırıntısı hissetmiyordu. Yok etmek istediği bir şeye zaten sahip olmak istemiyordu. Onun tüm bu çarpık sözlerine, vesveselerine karşılık, Inias, doğru bildiği ya da onların öyle düşünmesini istediği her şeyi dökmüştü ağzından... Ne acı! Ona baktığı an sadece bir kibir yığını görüyordu. Kaslı, heybetli bir gurur abidesi. O yalnızca bir piyondu. Ötesi değil. Bu kadar mı ölmek istiyordu? Karşıdan onu yargılayıp ölüme mahkum etmek isteyen birinin hükümdar çıkması durumunda, sonucuna katlanmak zorunda kalacaktı. Dina ise zaten bu hikayeyle en başından beri ilgilenmiyordu. Onun için her şey zaten istediği gibi gidiyordu.

Boaldir'in diğer organizasyon liderlerini dışarı davet etmesinin hemen ardından giriştiği cümleler, belirli başlı şüpheleri de yanında getiriyordu. Boaldir... Bu kadar sabırlı, bu kadar muhteşem! Bilge, bilinçli ve tecrübeli! Kimse.. Ama kimse bu kadar doğru olamaz. Neler saklıyordu? Neyi, ne sebeple onlara söylemekten bu kadar kaçıyordu? Azuldir ve Eletha'nın hikayesini anlatırken, Curena ile birlikte karşılıklı söze girdiler. Doğru bir hikayeyi, eksiksiz ve ana fikrini tam olarak ortaya koyacak şekilde aktarmışlardı. Güzel. Boaldir, seni yaşlı kurt. Bir şeyleri vermeden alamayacağının bilincindesin öyle değil mi? Kazanabilirsin, burada iyi polis ve kötü polis yok! Boaldir, Dina'nın tüm arzularını okuyabiliyor mu? Boaldir... Yeterince kudretli olabilir mi?

Boaldir... Buradaki herkesin güvendiği tek isim. İşte bu yüzden Dina ona zerre kadar güvenmiyordu.

Dina için Azuldir'in geçmişi fazlasıyla basitti. Hayatı boyunca Eletha'nın gölgesinde kalmıştı lakin, bunu isteye isteye yapmıştı. Eletha için ya da kendisi için. En başından beri ortak yürütülen bir operasyon olduğunu düşündü bunun. Eletha'yı ne ya da kim baştan çıkardı bilmiyordu. Ya da bu karar ne kadar planlanmıştı. Azuldir'in yaptıklarına minnet ya da şükran duymuyordu. Çünkü onun gözlerine baktığı ilk an anlamıştı. Bir şeyleri muhakkak kendisi için de yapıyordu. Vicdanı için mi? Yoksa Azuldir, biricik dostu Eletha'yı birilerinden korumaya mı çalışıyordu? Çok güzel! Güzel... Bir şeyler yakalamıştı. Ancak, bu bilgiler ile bir yere varamazdı. Boaldir'in sakladıkları, Curena ile giriştikleri ortak manipulasyon; tam olarak buna hizmet ediyordu! Bu beşli, bir şekilde onlara güvenecekti. Hükümdara değil. Neyi amaçlıyorlardı? Kendilerini bu kadar güvensiz hissederken, bu kadar manipulasyona açık hale gelmeleri de muazzam bir başarı örneğiydi. Dina, çatışmayı kazanırken savaşı kaybetmelerine sebep olacak herkesi lanetleyebilirdi. Inias... Gerçekten bu kadar saf olabilir misin? Birine körü körüne bu kadar güvenmek... Hayır. O... bahsettiği kişi değil. Bir amacı, bir planı var. Bu ihtimali düşünmüş olmalı. O... Yalnızca bu uğurda kullanılan olmaktan korkmuyor. Ancak Dina için durumlar farklı. Kimse.. onu kullanamaz!

Gadiel söz aldı. Tam olarak Dina'nın düşündüğü gibi düşünmüştü. Çözmesi ne kolay birisi... Ancak tam olarak doğru olanı yaptı. Boaldir'in planı, kusursuz işliyordu. Hükümdar adayı olarak karşılarında dikilmese dahi, hükümdar olmak için gelmişti bu odaya. En başından beri, bütün Aludirleri bu yolda yönlendirmişti. Burada karar falan yok. Burada bir kesinlik var.

Boaldir'in sözleri, Dina'ya vardığında çarpık bir gülümseme ile karşılaşmıştı onu. Yaşadıkları... Basit ancak kolay hazmedilemez şeylerdi. Bir şekilde sıfır noktasından bulunduğu yere arşınlamıştı. Almazath ile karşılaştığında, en başından beri bildiği şeyi yapmıştı. Hayatta kalmıştı. Şu zamana kadar yaşamasına onun izin verdiğini sanıyordu lakin... Durum öyle değildi. O gün, içindeki gücün farkında olsa; onu yok edebilirdi. Kendi ile birlikte. Boaldir.. İstediğini yapıyorsun. İstediğini almayı bekliyorsun. Herkesi manipule edebilirsin! Harika... Bunu bu kadar sakin, bu kadar sevgi dolu yapman takdire şayan! Dina, 32 diş gülümsüyordu. Ve karar anı geliyordu. Zira, konuşmasının sonuna geldiği an, artık karar anı gelmişti. Dina, oturmayı tercih etmemişti. Bulunduğu konumda kalmıştı. Birilerinin bir yere oturacağını tahmin ediyordu. Sahne ışıklarının ona döneceğini biliyordu. Kısa bir süre için, işi buraya kadar getirmesinde emeği olan herkesi tebrik edebilirdi. Lakin, artık herkes kartlarını açık oynayacaktı. Dina, az önce hitap ettiği beş aludire birden baktı. Gözlerini, onların gözbebeklerinde gezdirdi. Bir şahin gibi, hepsine kilitlendi. Ardından cephesini doğrudan Boaldir ve Curena'ya çevirdi. İki elini de yana açtı, ardından iki kez, hafifçe birbirine vurdu. Alkış tutarak, şeytani gülümsemesini sürdürerek söz aldı.

"Minnettarım.. Efendi Boaldir! Burada verilecek bir karar yok. Bu beşliden birinin zaten hükümdar olamayacağını biliyoruz. Dostlarım alınmasın ama zaten liderler arasındaki ilk tercihin siz olacağını siz dahil herkes biliyor. Bakın Efendi Gadiel çoktan bunu dile getirdi. Ama zaten... Siz de bunun olmasını istediniz öyle değil mi?"

Sözlerinin ardından gülümsemesinin dozunu biraz daha arttırdı. Tekrar söze girmeden önce ellerini yumuşak ve usulca bir kez daha birbirine çarpıştırdı. Sonrasında ise, naif ses tonunun dozunu hiç arttırmadan, usulca sözlerine devam etti.

"Bugün hükümdar adayı olmayan siz, zaten bu odaya hükümdar olmak için geldiniz. Peki! Bu beşlinin vereceği ortak karar, zaten hükümdarı belirleyecek. O halde, taleplerimizin olmasını da anlayışla karşılarsınız öyle değil mi?"

Derin bir nefes aldı. Çok hızlı konuşacaktı. Şok etkisi yaratmasını istiyordu lakin, bir o kadar da gerçekçi olduğunu anlamalarını istiyordu. Burada olan şey bir duello ya da pazarlık değildi. Söz konusu, Aludirlerin kaderi idi. Bunu tayin etmesi için kimseye güvenemezdi. Kendisinden başka kimseye.

"Burada bulunan beş Aludir, kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olacak. Buradaki beş Aludir... Hükümdar haricinde kimseden emir almayacak. Organizasyon liderleri, bizi etkilemeyecek. Yönetimde söz hakkımız olsun istiyoruz. Bir de.." ardından beş Aludir'e kısaca göz attıktan sonra bakışlarını bir süreliğine Inias'a kilitledi. Ardından tekrar söze girdi.

"Inias ya da bir başkası, yargılanmayacak. Eletha dahi ihanet içindeyken, hala bizim yanımızda duran bir yoldaşımızın sözüne güvenmemek, bize yakışır mı? Yasalar ve kanunlar, kaderimizin üstünde değildir. Benim taleplerim bunlar."

Ardından iki yana açtığı kollarını tekrar göğsünde kavuşturdu. Boaldir'e doğru keskin bakışlar atmaya devam ederken, onun oyununu bozmanın imkansız olduğunu bir kez daha anladı. Ne kadar iyi niyetlisin Boaldir? Ya da ne kadar istiyorsun? Kabul etmekten başka çaren var mı? Ne gösterebilirsin bize... Ne kadar ileri gidebilirsin?

Madem oynamak istiyorsun Boaldir... Oyum senindir.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

22 Feb 2024, 13:01

Bu odada bir işi olmadığını düşünerek çıkışa doğru ilerleyen adımları, Boaldir’in parmağıyla birlikte durdurulmuştu. Gadiel, Inias’ın aday olması gerektiği yönünde bir konuşma yaptıktan sonra karşısındaki insanlara baktı. Hepsinin yüzünde farklı farklı duyguların birleşimi vardı, ancak hiçbirisi söze girmemişti. Bunun yerine, tekrardan Boaldir söze girmiş ve genç adamın gidip gitmeyeceğini kontrol etmişti. Bir an önce buradan kurtulmak istese de, bir süre daha çıkamayacağını anlamıştı. Sonrasında ise tekrardan Dina söze girmişti. Daha önce hiç tanışmadığı bu kızın ortamı böylesine karıştırmakta yetenekli olması, istemsizce güldürüyordu genç adamı. Onun gözünde, büyük bir tehlike değildi ancak dikkat edilmesi gereken biriydi. Üstelik, herkesin öldürülmesi gerektiğini söyledikten sonra. Dina’nın azğından çıkan kelimeler, yine karşısındakilerin tepkilerini topalamayı başarmıştı, hatta öyle ki ya liderlerin dilleri tutulmuştu ya da üzerine konuşarak olayları farklı bir boyuta çekmek istemiyorlardı. Gerilimin artmamasını istemek, normal bir tercihti.

Gadiel’in ortaya attığı bu teklifin üzerine herhangi bir konuşma gerçekleşmemesi veya bir fikir ortaya atılmaması üzerine, Boaldir önünde duran gençlerle özel bir konuşma yapmak istediğini iletiyordu. Bunun ardından, tüm liderler odadan çıkıyor ve içeride sadece Boaldir ile Curena kalıyordu. Boaldir, bir yerlere oturmalarını talep ediyordu, Zen bulduğu ilk yere geçip oturmuş ve Boaldir’in yüzünde ilk kez gördüğü sevgi dolu gülümsemeyi görmüştü. Boaldir, herhangi bir konuşma yapmadan önce geçmişinden bahsetmeye ve gittiği bir görevi anlatmaya başlamıştı. Bu tarz bir konuşma gerçekleşeceğini beklemiyordu, bu yüzden dikkatle dinlemeye başlamıştı. Bir yandan ise, aklında sürekli dönüp dolaşan aynı soru vardı, Boaldir neden kendilerine karşı böylesine iyi bir tutum sergiliyordu? Bu durum, bir tür oyun muydu yoksa gerçekten Boaldir’in kendi sertliğini bir kenara bırakıp yol gösterme çabası mıydı? Tam olarak kesin karara varamadığı bu olayı, farklı bir şekilde keşfetmeye karar vermişti çoktan.

Uzun konuşma, eski anılardan devam ediyordu. Boaldir ve Curena’nın nasıl tanıştığı, hangi durumlar içerisinde evlendiği ve Azuldir, bütün her şeyi kapsıyordu bu konuşma. Azuldir’in böyle ilginç bir durumda bulunması, onun normal biri olmadığını düşündürtüyordu. Üç yaşında bir çocuğun iblislerin arasında olması, parçalanmış cesetlerin arasında onları yok edecek hiçbir iz bulunmamışken, sadece bir çocuğun orada duruyor olması, garipti. Belki de tam bu yüzden, Azuldir bir varis olarak seçilmişti, kendisinde var olan farklı güçleri sayesinde. Azuldir, Eletha ile birlikte büyümüştü, ikisi de beraber iblis diyarına girmişlerdi. Ancak Eletha gün geçtikçe ondan daha kudretli, daha bilgili hale gelmişti ve bu durum Azuldir tarafından reddedilmiyordu. Boaldir ve Curena, Azuldir ismini almadan önce onun yaşadıklarını kimseye anlatamayacaklarını söylese de, sır tutabilecekleri için karşısındaki gençlere bunu anlatmışlardı. Zen, sırtını iyice sandalyeye dayamış ve kollarını göğsünde birleştirerek dinlemişti tüm hikayeyi. Bu sırrın kendisine verilmesi üzerine, Tarihçi Wuther’ı görmeye gitmeden önce yapması gereken son adımda kesin bir karar kılmıştı.

Birkaç saniyelik sessizliğin ardından, Boaldir tekrar söze girerek özgürlükten bahsetmeye başlamıştı. Teker teker gelen soruların ardından kendisine gelen soru, beyninde dönen diğer soruların yanına bir yük olarak eklenmişti sanki. Ölmeyi bile beceremiyorsa, gerçekten özgür müydü? Gözleri yere doğru devrilmişti, sanki tek düşündüğü ve içinden çıkamadığı soru bu gibi duruyordu. Boaldir’in ağzından çıkan kelimeler birer birer kulağından uçup giderken, gerçekten ölmeyi bile beceremediğini düşünüyordu. Bir güçsüzlük belirtisi miydi, yoksa gerçekten kader tarafından zincirlenmiş bir adam mıydı bilmiyordu. Curena konuşmaya başladığında, gözlerini yavaşça yerden kaldırdı. Haklıydı, liderler arasında tiksindiği kişiler kesinlikle vardı. Veruan, Nacse, özellikle bu ikisini kesinlikle tepede görmek istemez ve hiçbir şekilde güvenemezdi. Ancak konuşmanın özünde, kendisi onlara güvenmese de Aclania halkının güvendiği yatıyordu.

Curena’nın konuşmasında kendisine seslenmesiyle birlikte, keskin bakışlarını kadının gözlerine dikmişti. Hayalleri ve idealleri uğruna güçlenmeyi arzuladığı sırada, kendisinin gücüne muhtaç olanların hayal kırıklıklarını ve endişelerini duymuyordu, bu doğruydu. Halk gerçekten Zenahpuryu’dan, diğerlerinden medet umuyorlar ve endişeyle bekliyorlardı. Ancak ortada bir diğer problem vardı, daha halkı için bu tercihi yapacak olan Zen endişe duyarken, halkının iyiliğinden nasıl emin olabilirdi? Boaldir tekrardan söze girerken, gelecek hakkında pek iyi şeyler vaat edemeyeceğini söylüyordu. Aclania halkının da liderlerin hükümdar olmasını istediğini söylüyordu, yeni hükümdar bir an önce belirlenmezse, Aclania’nın kendi iç savaşına doğru var gücüyle ilerleyeceğini anlatmaya devam ediyordu.

Konuşmalar bittiğinde, önce Gadiel söze girmişti. Zen oturduğu yerde iyice yayılmış, kollarını göğsünde birleştirmiş tavanı izliyordu. Inias’ın adaylığı konusunda kesin bir kararı yoktu, bu durumu destekleyip desteklemediği kesin değildi. Ancak Boaldir veya Curena’nın adaylığını destekleyebilir gibi duruyordu. Zira, organizasyon liderlerinin adaylığından bir şey olmayacağından emindi. Özellikle Bristran’ın tavrından sonra, bu konuda netleşmişti. Sonrasında Dina söze girerek, zaten Boaldir ve Curena’nın istediğinin bu olduğunu iddia ediyordu. Konuşmanın devamında, kendilerinin hükümdarı belirleyeceklerini, bu yüzden talepleri olması gerektiğini söylüyordu. Burada bulunan bu beş kişinin kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu, hükümdar haricinde kimseden emir almayacaklarını söylüyordu. Organizasyon liderlerinden bağımsız olacaklardı. Mantıksız bir talep değildi. Aynı zamanda, Inias’ın hiçbir şekilde yargılanmayacağını da şartları arasına ekliyordu.

“Doğru, pek özgür olamamışım galiba.”


Dedikten sonra gözlerini tavandan çekip Curena’nın gözlerinin içine baktı. “Aclania Halkı, benim için çok önemli. Onların endişeleri, burada bulunan her duygudan daha önemli. Hiçbir organizasyon liderinin hükümdarlığına güvenmiyorum, daha ben onların hükümdarlığından endişe duyuyorken, halkın endişesi geçecek mi?” Bir süreliğine geçecekti belki, ancak organizsyon liderlerinin bu konuda ne kadar başarılı olacağı muammaydı. “Tahta her kim çıkarsa çıksın, halkın endişesi daha da artarsa, hükümdarın karşısında durmaktan çekinmeyeceğim.” Diyerek cümlesini sonlandırdı. Hiçbir hükümdar adayına güvenmediğini açıkça ortaya koyduktan sonra, son bir kez daha söze girdi. “Boaldir ve Curena, dostlarımın konuşmaları bittikten sonra, özel olarak vaktinizi çalmama izniniz var mı?”
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Diniel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 278
Joined: 30 May 2022, 22:32

23 Feb 2024, 08:53

Boaldir tüm bu karmaşaya özel olarak bir açıklık getirmek için diğerlerini salondan göndermiş ve ortak kaderi yaşayanlar ile baş başa kalmıştık. Boaldir’in bizi rahat bırakması üzerine kendime diğerlerinden uzak duracak bir yer seçiyordum. Biraz yalnızlığa ihtiyacım vardı rahat düşünebilmek için. Ayrıca onlar konuşurken ifadelerini, hareket ve tavırlarını daha rahat gözlemleyebilirdim. Sakin adımlarla yerime oturduğumda uzun süre ayakta durmanın verdiği rahatsızlıktan kurtulmamla beraber kulaklarım camlara çarpan sağanağa çekiliyordu. İyice sırtımı sandalyeye yasladığım sırada geçirdiğimiz günlerin ne biçim olduğunu söylemişti. Haklıydı, bir şey diyemeyecektim. Yalnızca bakışlarımı ona çevirip tepkisizce baktıktan sonra pencereye doğru kaydırıyordum. Oturduğum yerde iyice gevşediğim sırada Boaldir’in söze birkaç saniye öncesinde girmiş olmasından dolayı duruşumu dikleştirdim. Sandalyenin daha uç kısmına oturup dirseklerimi masaya, ellerimi ise çenemin altında birleştirip destek olarak bakışlarımı Boaldir’e kilitlemiştim. Azuldir ile ilgili geçmişlerini dikkatle dinliyordum. Açıkçası konunun başta ona geleceğini düşünmemiştim ancak konunun ona ve Eletha’ya bağlanması beklemediğim durumdu her ne kadar öncesinde de bununla ilgili soru sormuş olsam da. Dikkatimi Azuldir’in iblisleri Aludir olmadan önce de öldürebiliyor olduğuydu. Lenith ve Cysa’nın durumundan çok daha farklıydı bu. İblis kanı taşıyor olabilir miydi? İnsanlar Aludir olarak mücadele etmeden önce bir şekilde iblislere karşı savaşmış olmalıydı ancak bunu ne ile yaptıklarını bilmiyordum. Eğer iblislere karşı doğrudan bir zarar verebilecek insanlar varsa bile böylelerinin eski soylardan gelmiş olması gerekmez miydi? Belki de konuyu çok yanlış düşünüyorumdur. Ancak her halükarda Azuldir henüz uyanmadan önce üstelik bir çocukken büyük bir kudrete sahipti. Bu şimdiye kadar gördüğüm en özel durum.

Eletha ve Azuldir’in aynı zamanda uyandıklarını öğrenmiş olmak aralarındaki ilişkinin ne kadar eski olduğunu gösteriyordu bana. Başta kan bağları olduğunu düşünmüştüm. Aynı eğitimlerden geçmiş, onlara yakın üçüncü biri daha vardı demek. O kimdi peki? Üçüncü kişinin ismi verilmemişti. Vakti geldiğinde soracaktım.

Konuşmaların devamında konu özgürlüğümüze gelmişti. Herkese sorusunu soruyorken sıra bana geldiğinde Eletha ve Azuldir’e en yakın olabilenin benim olduğumu söyledikten sonra niye Raldrin ile huzurlu bir yerde yaşamadığımı sormuştu. O bu soruyu sorduğunda ellerim çözülmüş ve çenemi yalnızca sol elimle destekleyerek bıkkın bir duruş almıştım.

“Bi fırsat mı verdiniz?”

İlk kez Valerinde kendi kendime şehri dolaşmak istediğimde henüz birkaç saat geçmesinin ardından apar topar çağırılıp cehennem çukuruna atılmıştım. Ancak söylediğine kendimce şunu söyleyebilirdim ki, şuursuzca özgür olmak yerine bilinçli bir rahatlığı tercih ediyordum. Şu an da buradan çıkıp izimi kaybettirsem sonrasında dünyadan bir haber yaşamanın sürdürülebilir olduğunu düşünmüyordum. Ayrıca Eletha gerçekten de benim için anlamı olan biriydi. Ondan kabul edeceğim görev gerçekten yapılması gereken ve benim yapabileceğim şeyler olduğunu düşünüyordum. İhtiyacı olduğunda onu yarı yolda bırakacak değildim. Keşke şuursuzca özgür olsaymışım… Şimdi bugün olanlar hakkında hiçbir şey bilmiyor olurdum…

Konuşmalarını dinledikten sonra kafamı çenemden kaldırmadan sağ elimin tırnaklarını inceliyor gibi görünüyor çok daha ilgisiz bir duruş alıyordum. Ancak duruşumun asıl sebebi nasıl durmam gerektiğine odaklanmaktan çok konuşulanlara ve kendime odaklanmamdandı. Bu sırada Gadiel konuşmaya başlamıştı. Göz ucuyla ona baktıktan sonra oyalanmama döndüm. Haklı bulduğum birkaç cümlesinin ardından konuyu Boaldir veya Curena’nın hükümdar olması gerektiğine getirdi. İlginç bir öneriydi.

Onun ardından Dina alkışlamayla beraber konuşmaya başlamıştı. Dikkatimi daha çok çektiği için duruşumu dikleştiriyor ve daha sakince hareketlerini inceliyor, sözlerine kulak veriyordum. Gayet ilginç ve makul bir öneride bulunuyor olmasına karşı yönetimde söz hakkı konusunda o denli emin olamıyordum.

Onun hemen ardından söze Zen girmişti. Diğerlerinden çok daha dikkatle dinliyordum onun sözlerini. Haklı kuşku ve endişelerinden bahsediyor insanlar için tahta kim olursa olsun gerekirse karşısına dikileceğini söylüyordu. İstemsizce yüzüme hafif bir tebessüm belirmişti.

“İnsanlar için neden bu kadar ileri gittiğini anlamadım ama ben kararına saygı duyuyorum Zen”

Onun sözünün hemen ardından eklemiştim konuşmasının bir parçasıymış gibi. Ardından yumuşak bir nefes alıp vermiş ve hafifçe öne eğilip kollarımı masanın üstünde kavuşturduk sonra “Kendi aramızda da konuşmaya pek vaktimiz olmuyor o yüzden hazır diğerleri yokken düşüncelerimi paylaşmam gerektiğini düşünüyorum” dedikten sonra uzun uzadıya tepkilerine bakmadan konuya giriyordum. Biraz önceki resmi konuşmalardan çok daha rahat tonlamalara geçiyordum artık “Krallıkta karışan çok konu var. Özellikle askeri kesimin tepkileri herkesin dikkatini çekmiş durumda. Böylesine bir durumda Inias ne kadar Agrupnia’nın miras bıraktığı bile olsa yarın neler olacağını ön göremiyorum” dedikten sonra Inias’a bakıyordum. Sakin bakışlarla aksinin olması mümkün değilmiş gibi “Seni kimsenin harcamasına müsaade etmem” dedikten sonra Boaldir’e bakışlarımı çevirip “Hükümdar seçiminde bize ne kadar hak tanınmış olsa da liderlerin kendilerine göre karar alıyor olması nasıl bir sonuç doğuracak göreceğiz” diyordum.

Sonrasında Gadiel’e bakıyordum. “Seninle uyanışın gerçekleştikten hemen sonra karşılaştık. O nedenle bazı konulardaki eksikliklerin gözle görülür de olsa önerilerin hakkı yenmeyecek düzeyde kulağa iyi geliyor” dedikten sonra hafif tebessümle “Bense uyanışımda konuşmayı hatta dokunuş hissini bile unutmuştum” diyordum. “Zen’in dediği üç kavram vardı ya hani, Vagror’un söylediği, oradaki bilemeyen benim, Zen ise öldüğünü söylemişti. Öleni oysa diğeri de sen oluyorsun Gadiel. Ancak bunu neden söylediğini anlamış değilim” dedikten sonra Boaldir’e dönüp “Hepimizin sorguladığı onlarca kavram, olay ve özel durumlar var. Burada toplanıp sonunun nereye gideceğini bilemeyeceğimiz konuyla ilgili bir karar vermemiz istendiğinde elbette bunlar olacaktı. Farkındasınızdır ki bizim uyanışımız üzerinden uzunca bir süre geçmedi. O nedenle bu dünyayı hiçbirimiz bilmediğimiz gibi kimilerinin erdemleri istekleriniz ve beklentilerine paralel olsa bile sizler gibi yaşanmışlıklarla oluşan duygusal bağımız da henüz yok” diyordum. Ardından bakışlarımı pencereye çevirerek “Çok sıkıldım. Kapalı konuşmalardan, alt metin okumalardan, birbirine uymayan isteklerin çatışmalarından…” dedikten sonra yeniden Boaldir’e bakışlarımı yavaşça fakat giderek donuklaşarak Boaldir’e döndürüp “Kendimce sebeplerden isteklerinize uydum ve tecrübelerinize güvendim ancak beni bir kere daha yanıltırsanız kaderime karşı durmayacağım. Ancak merak ettiğim konu, hükümdar olması için Eletha ve Azuldir'in dışında o adı geçmeyen üçüncü isim neden konuşulmuyor?” diyecektim. Ardından bir göz kırpışla canlanan bakışlarla Gadiel ve Zen’e “Yaşadıklarımızla ilgili söylemem gerekenler var” dedikten sonra bakışlarıma Inias’ı da dahil edip “Gördüğünüz üzere liderler saklı tarihten birkaç şey duyunca bile şarlatan muamelesi yapıyorlar. O nedenle daha uygun zamanda kendi aramızda konuşmamızın faydalı olacağını düşünüyorum” diyecektim. Biraz emrivaki olduğu açıktı ancak hiç de üzerine düşünemeyecektim. Dina bu konuşmanın dışında kalmıştı ancak onu tanımadığım için dâhil etme niyetim de yoktu.
KÜNYE
İsim: Diniel
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 24
Boy: 1.64
Kilo: 52
Sınıflar: Toplayıcı - Dengeli - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: 0/0/5
Mevcut Para: 48000

PROFİL
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
İrade: 6
Zeka: 10

Aludir Statları
Görü: 5
Hakimiyet: 9
Mevcudiyet: 10

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS KÜNYE
KÜNYE
İsim: Raldrin
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.75
Kilo: 60
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 7
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 9
Arun: 9
Duren: 6
İrade: 8

YETENEKLER:
Saf Öfke

TEKNİKLER:
Buzul Fırtına - A Rank
Daha hızlı! - C Rank
Soğuk Diyar - B Rank

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Image
User avatar
Inias
Posts: 174
Joined: 20 May 2022, 16:48

23 Feb 2024, 10:24

İnias, utancını bitirip kafasını kaldırdığında liderlerin sessizliği ile karşılaşıyor. Esen, gürleyen ve patlayan büyük kişilikler gık çıkarmıyorlar. Bu, Dina'ya karşın, ona umut verse dahi Diniel'den hayır anlamına gelen mistik bir kafa hareketi geliyor. Nedeni meçhul olsa dahi, İnias bunu kötüye yormuyor. Söz konusu Diniel olunca kötüye yormak zor oluyor onun için. Boaldir'in bir kez daha ipleri elinde tuttuğunu kanıtlamasıyla liderler ortamı terk ediyorlar. Böylelikle İnias üzerindeki bütün baskıdan, gerginlikten ve diğer olumsuz hissiyatlardan kurtuluyor. Artık daha iyi nefes alabiliyor ve aldığı nefes ciğerlerini doldurabiliyor. Boaldir'in izni ile masada yerini alıyor. Boaldir'in masum sitemi ile başlıyor öyküyü dinlemeye. Bu, bir o kadar uzun ve bir o kadar öğretici öykü ona hazine niteliğinde bir bilgiyi veriyor. Azuldir'i veriyor. Azuldir ile birlikte tarihi veriyor. Savaş alanında açan aşk çiçeğini veriyor. Savaşta barışı, karanlıkta ışığı, umutsuzlukta umudu veriyor. Tabii, Eletha'yı da veriyor. Dönüp dolaşıp en büyük soruna geri geliyorlar. Boaldir ve Curena güvenilir olduklarını İnias'ın iliklerine kadar hissettirebiliyorlar. Peki, Azuldir? Ona güvenilebilir mi? Boaldir ve Curena ondan tarafa konuşsa bile Azuldir ile işbirliği yapılabilir mi? Çok zor bir soru. Yanıtlamanın tek yolu var. Bu esnada herkese yönetilecek sorudan önce İnias nasibini alıyor. Tam da can evinden vuran bir soru. Bu soru karşısında sessiz kalıyor. Konuşmak için uygun anı beklerken hem yanıtını içindeki tartıda tartıyor hem de çokça ciddiyete binmiş konuyu. Özgürlük, kader, Aclania, halk, gelecek, sorumluluk ve özel olmak. Büyüklerin sözü bittikten sonra sıra küçüklere geliyor. Gadiel ilk ağzını açan oluyor. İnias'ın gözünde Gadiel çok garip bir aludir. Kendi keşfedemeğinden ve yolunu bulmaktan söz ediyor ama İnias onun kadar ne ve kim olduğu aşırı bariz birisi ile karşılaşmadı. Kendi dışında tabii. Gadiel'in sergilediği manevi bütünlük onu etkiliyor. Kendisini desteklemesi, onu tanımıyorken hele, daha da etkiliyor. Gadiel, İnias'ın duygu ve düşüncelerine tercüman oluyor. Yüksek olasılık ile de diğer herkesin. Sahi, Boaldir aday olsa elbette karşı çıkmaz. Aralarında tek doğru adam Boaldir sonuçta. En azından İnias buna inanmaya başlıyor şu sıralar. Dina ise hemen ardından atlayıp yine Dina'lığını yapıyor desek abartmış olmayız herhalde. Ancak dedikleri katiyen kulak arkası edinmemesi gerekenlerle dolu. Art niyeti, kargaşa çabasını ve kendini beğenmişliği kenara atabilirse biri, Dina'nın sözlerinde göz önüne alınması gereken varsayımlar olduğunu anlayabilir. İnias ve diğerleri ilk defa liderle ve Boaldir ile Curena ile tanışmış oldu. İlk defa onları görmüş ve duymuş oldular. İlk izlenimin önemini en az akla sahip biri bile bilir. O zaman neden liderler bunu beceremediler de Boaldir bunu fazla başarılı şekilde becerebildi? Nasıl kendilerinin başına buyruk, egolu ve kışkırtıcı tavırlarına karşı bu kadar sakin, sevecen ve anlayışlı kalabildi? Yaşından ötürü mü? Görmüş geçirmiş diye mi? Deneyimli diye mi? E, lider de öyle değil mi? Onlar da yaşını almış kişiler. Onlar da kim bilir ne kadar uzun zamandır bölüklerini yöneten kişiler. Birliklerindeki deneyimleri ve sahip oldukları güç onları lider yapmıyor mu zaten? E, o zaman, neden onlar patladılar da Boaldir patlamadı? Bu onların gerçekten de hükümdar malzemesi olmadığını mı gösterir? Yoksa, verdikleri tepkinin doğal, Boaldir'in ise yapay olduğunu mu gösterir? Agrupnia'dan dolayı Boaldir'e güvenmek istiyor İnias. Bu bir yana, güvenmenin bu kadar zor olmadığı kanaatinde. Bir yerden başlamak zorundalar ve güven masaya yatırılıp sorgu seansları ile elde edilemez. Bu aptalca olur. Zenahpuryu ise madem halktan konuşuluyor diyerek gayet mantıklı ve yerinde sözler sarf ediyor. Diniel ise söze girdiği andan itibaren ne kadar harika olduğunu gözler önüne seriyor. Yine İnias'ı alıp nerelere götürüyor! Az değil hatta çok olan Diniel'in sözleri ile İnias'ın aklında utanç, şüphe ve kararsızlık siliniyor ve hodri meydan atıyor kendini ortaya!

"Özgürlük ne demek bilmem ama astlık üstlük ilişkisinin onu engellemediğini bilirim. Kader nedir bilmem ama benim hakkımda karar verecek tek etmenin ben olduğumu iyi bilirim. Geriye dönüp baktığımda daha iyi görebiliyorum ki Agrupnia'nın ölümü kaçınılmazdı. Bunu sözcüklere dökmem zor. İnanıyorum ki, Agrupnia ile ben ikimizden de öncesine dayanan upuzun bir olaylar ve durumlar zinciri sayesinde karşılaştık ve sadece bu zincirin devamı olarak savaştık. İkimiz de özgür irademizle birbirimizi kabul ettik. İkimiz de özgür irademizle çarpıştık. İkimiz de seçimlerimizin sonucuna katlandık. Kader bana komut vermedi. Ben Agrupnia'nın canını aldım. Kader Agrupnia'ya da komut vermedi. O canını ortaya koydu. Onun arkasından ağlamak, pişman olmak veya keşke demek ona edebileceğim en büyük küfürdür! Ona ihanet etmek demektir! Bir savaşçı olarak, bir aludir olarak, bir komutan olarak, Agrupnia olarak öldü. Son anlarında ne yapıyordu, biliyor musunuz? Gülümsüyordu! O kadar huzurlu, tatmin ve memnun şekilde hem de. O benim için öldü, evet ama ben de onun için onu öldürdüm. Benle gurur duydu. Agrupnia'nın mirasçısıyım derken boş konuşmuyordum. Aclania halkı benim halkım! Aclania toprakları benim topraklarım! Aclania'nın dostları benim dostlarım, düşmanları benim düşmanlarım çünkü ben öyle söylüyorum. Görevim ve sorumluluğum ne ise o! Özgür olsaydım, Agrupnia'yı öldürür müydüm? Evet, öldürürdüm. Olması gereken buydu çünkü. İçimi bu konuda döktüğüme göre sıra dürüst olmayı seçtiğim diğer bir konuda."

İnias teker teker diğer aludirlere bakıyor. Hepsinden ne kadar etkilendiğini ve hepsini öğrenmek istediğini kabulleniyor ve yeni hedefi doğrultusunda ilk adımını atıyor.

"Belki hiçbir aludirle doğru düzgün ilişkim olmadığından veya saygıdeğer Boaldir ve Curena'ya özendiğimdendir ancak ben siz hepinizden etkilenmiş bulunmaktayım. Benim gözümde öylesine özgün, farklı ve özel duruyorsunuz ki keşke şimdiye kadar sizi daha iyi tanısaydım diyorum. Zaten bugün kendinizi çok iyi tanıttınız. Gadiel, senin kadar manevi olarak kendisiyle barışık ve bütün birisine rastlamadım. Kim ve ne olduğunu bence çok iyi biliyorsun. Kendini keşfetmen sadece içine bir bakış atmanla başlayıp bitebilir. Bu yetmiyormuş gibi ne kadar güçlü olduğunun da farkında değilsin galiba. O an curcunadan ötürü kafama dank etmedi ama Cysa'yı öldürme noktasına gelebildiğinden söz ettin. Cysa'yı. Öldürmek. İmparator olan Cysa'yı. Benim gibi Kishen olan Cysa'yı. Ben Cysa'nın gücüne ilk elden tanıklık ettim. Çıplak elleri ile kudretli bir iblisi katledişini gördüm. Onun iblisinin yıkımın ve yok oluşun emsali olduğunu gördüm. Gadiel, ya sen de imparatorsun ya da çok daha korkutucu güçlü bir şeysin. Sen zaten özgürsün çünkü hiçbir şey seni zincire vuramaz. Zenahpuryu, bir de ben kendime kahraman olacağım derdim! Gözümü açtığımdan beri gördüğüm o görüyü gerçekleştirip kahraman olma hayali ile yürüdüm. Ben hayal kurarken sen çoktan yol almışsın ve yolu bitirmişsin sanırsam. Kıskanmadım değil! Boaldir ve Curena senle öyle konuşuyorlarsa, sen bir kahramansın demektir. Bir kahramana bu kadar karamsar olmak yakışır mı hiç? Senin ışık saçman gerekiyor! Neyle karşı karşıya kalırsan kal! Diniel, haklısın. Her konuda haklısın. Seni ilk gördüğüm andan itibaren güzel buldum ve dış görünüşünle sınırlı değil güzelliğin. Bu açıdan beni haklı çıkardın! Dürüstlüğünle, ciddiyetinle, cesaretinle, dobralığınla, söylenmesi gereken ne ise onu söylüyorsun. Sen harikasın! Dina, dışarıdan bakıldığında kargaşa, art niyet, bencillik ve sinsilik görüyorum ama bu örülen duvarların ardında keskin, kıvrak ve dehşet bir zeka olduğuna inanmaya başladım. Bence senden korkunç bir düşman ama muhteşem bir dost olur! Ayrıca, çekici olduğunu da söylemezsem tanrılar bana günah yazabilir. Heheheh! Bakın, güven elde etmek masaya oturup birbirimizi sorgulayarak olmaz. Güven kendiliğinden, en doğal yollardan elde edilir. Yaşayarak ve yaşatarak! Agrupnia bana önemli olanın hükmeden kişi olmadığını ama neye hükmetmeye karar vereceğimin vurgusunu yapmıştı. Ben yaşamı seviyorum, renkleri, özgürlüğü, göğü ve yeri seviyorum. Özgür irademin tek karar mercii olmasını diliyorum. Karanlığı yaran ışık, yokluğu dolduran varlık olmak istiyorum. Teker teker herkesin beni gördüklerinde güvenle ve umutla dolmalarını istiyorum. Her şeyin yolunda olduğuna ve olacağına inanmalarını istiyorum. İnançlarını istiyorum. Layık olmak istiyorum. Güce, zafere ve şana. Bu ana kadar tek başıma ilerledim. Artık yalnız yapamayacağıma kabulüm. Bana müttefik gerekiyor. Arkadaşlar, dostlar gerekiyor. Yan yana, omuz omuza çarpışacağım kişiler gerekiyor. Bir hükümdar adayı olarak oylarınıza değil belki fakat İnias olarak birliğinize ve beraberliğinize talibim. Eğer hiç kimseye güvenmiyorsanız, birbirimize güvenelim. Olur mu sizce?"
Image
KÜNYE
İsim: Inias
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 24
Boy: 1.80
Kilo: 75
Sınıflar: Toplayıcı - Dengeli - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 5/0/5
Mevcut Para: 11.000

PROFİL
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları
Görü: 5
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 5

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Kho'Raktar
Cinsiyet: Erkek
Boy: Dokuz Metre
Kilo: Altı Yüz
Tür: Dev
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 8
Güç: 8
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 2
Arun: 2
Duren: 8
İrade: 8

YETENEKLER

Büyülü Beden

TEKNİKLER

Dörde Katla 1. Düzey
Kaynayan Beden
Kaçış Yok

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Locked

Return to “Aludir Üssü”