Curena’nın sözlerini henüz bitmişken, Gadiel bir anda çıkan gür sesiyle tüm bakışları üzerinde topluyor. Ortamdaki gerginlik ve elinize verilen iplere karşılık dolanan düşünceler hızla omuzlarınıza çökmeye başlarken, Gadiel konuşmasına başlıyor. Ancak tam bu esnada Zenahpuryu kapıya doğru adımlamaya başlıyor. Ne var ki, Boaldir hafifçe gözlerini kısıp sağ elinin işaret parmağını hafifçe havaya kaldırırken, Zenahpuryu’dan odada kalmasını rica eder gibi görünüyor. Boaldir’in bu hareketiyle birlikte Gadiel’in sözlerinin ilgi çekici boyuta gelmesi, Zenahpuryu’nun adımlarını kesmesine neden olurken Gadiel de cümlelerini toparlamaya başlıyor ve Inias’ın ismini zikrederek onun hükümdar adayı olarak kabul edilmesini talep ediyor. Gadiel’in bu sözleri, karşınızdaki yüzlerde şaşkınlığı, tebessümü ve öfkeyi birlikte var eder gibi görünse bile, daha önce olduğu gibi, herhangi bir şekilde şiddetle karşı çıkılma gibi durum da söz konusu olmuyor. Gadiel son sözlerini de söylemesinin ardından Boaldir sadece “Anlıyorum.” demekle yetiniyor, bir yandan da Zenahpuryu’nun hala daha gidip gitmeyeceğini kontrol eder gibi.
Gadiel’in ardından söze Dina’nın girmesiyle birlikte, bu kez odak noktasına gelen kişi Dina oluyor. Ancak odadakilerin Gadiel’i dinlediklerinin aksine daha sabırsız ve tahammülsüz bir ifade takınmaları, Dina’nın sözlerinden ve tavırlarından pek hoşlanmadıklarını açıkça belli ediyor. Fakat sanki odadakilerin her biri, kendilerine sihirli bir değnek değmiş gibi tepkilerini sesli bir şekilde dile getirmekten kaçınıyor ve görmezden gelme yolunu tercih ediyorlar. Gadiel’i ne kadar ciddi dinlemişlerse, Dina’nın konuşmasına bir o kadar oralı olmayan odadakiler, Dina’nın sözlerinin bittiğini bile ancak oluşan sessizliğin birkaç saniyeden uzun sürmesiyle anlayabiliyorlar.
Dina’nın topladığı tepkilerle birlikte, bu aşamadan sonra konuşmanın nereye gideceği konusunda pek bir fikriniz bulunmuyor. Gadiel’in talebinin tamamen reddedilmemiş olması, bu konuda bir karara varılmasını da zorunlu kılar gibi görünürken, Boaldir aldığı hafif bir nefesin ardından masaya yanaşıyor ve bakışlarını masadakiler arasında gezdirmeye başlarken “Aramızda mutabık kaldığımız üzere, geleceğimiz konusunda karşımızda duran gençlere söz hakkı tanıdık. Bu aşamadan sonra aramızda geçecek konuşmaların, gençlerin tercihlerini ve sizin görüşlerinizi etkileyebileceğini düşünüyorum. Bu yüzden dostlarım, müsaade buyurursanız arkadaşlarla özel görüşmek isterim. Hem bu şekilde, birlikte hareket etmeye ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, yaşanacak daha büyük ayrışmaların da önüne geçebileceğimize inanıyorum.” diyor. Boaldir’in bu sözlerinin ardından masada oturanlar bakışlarını kendi dünyalarındaki düşüncelerle size çeviriyor ve birkaç saniye süren bakışma faslının ardından Boaldir ve Curena hariç masadakilerin tamamı ayağa kalkıp kapıya yöneliyor.
Boaldir ve Curena, organizasyon liderlerinin odadan ayrılmasını beklemelerinin ardından, Curena yerinden kalkıyor ve Boaldir’in hemen sağ tarafındaki yere oturuyor. Boaldir ise eliyle boş sandalyeleri işaret ederek “Dilediğiniz yere oturun, yeteri kadar ayakta kaldınız.” diyor nazik bir şekilde. Bu sözlerinin ardından Curena’nın bir süre Boaldir ile göz göze geldiğini görüyorsunuz. Hemen ardından ise Curena hafif bir tebessümle Boaldir’ini bacağına elini yavaşça koyup çekiyor. Bu hareketle birlikte Boaldir’in yüzünde ilk defa sevgi dolu bir gülümseme görüyorsunuz. Curena’ya birkaç saniye bu şekilde bakmasının ardından size doğru dönen Boaldir “Ne biçim günlerden geçiyoruz, öyle değil mi?” diyor size sorduğu bir sorudan ziyade kadere sitem edercesine. Aldığı birkaç nefesin ardından ise yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluşmasıyla birlikte Boaldir “O sene, eşim Curena’yla tanışmamıza vesile olan bir göreve gitmiştim… O zamanlar, 2. Saldırı Bölüğünün Yardımcı Kaptanı olarak görev yapmaya yeni başlamıştım. Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer beni bu göreve layık görmüştü. Bıçkın bir delikanlıydım, gözü karaydım. Tabi bir de, dostum Agrupnia ile aramızda amansız bir çekişme vardı. Hangimizin daha kudretli olduğunu ispat etmek için yapmadığımız şey kalmamıştı. 232 senesiydi… 42 yaşına gelmiş olmama rağmen ne evlenmeyi ne bir başkasıyla hayat kurmayı planlıyordum… Tek derdim, Agrupnia’dan daha kudretli olduğumu ispat etmek ve Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer’e layık bir Aludir olmaktı… Alamara’da bir iblis saldırısı olduğu haberi gelmişti… Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer derhal buraya gitmemi ve orada bulunan Koruyucular Birliği’ne destek olmamı emretti. Hızla yanıma aldığım beş Aludir ile Alamara’ya gittim. Normalde yaklaşık 5 gün süren yolu, 3 günde aştık! Elbette bu 3 gün içinde birçok şey yaşanmıştı. Koruyucular Birliği lideri, hayatı pahasına bölgeyi korumaya çalışmıştı. Ne var ki, bu yeterli olmamıştı.” diyor. Boaldir bunları anlattığı sırada, Curena sanki geçmişe dalmış gibi gözlerini masadan ayırmıyor ve bu durum Boaldir’in de dikkatini çekiyor. Curena’ya doğru bakışlarını çeviren Boaldir, Curena’nın masaya koyduğu elinin üstüne kendi elini koymasının ardından hafifçe gözlerini kırpıyor ve adeta bu anlattıklarının geçtiğini bakışlarıyla dile getiriyor.
Boaldir elini Curena’nın elinin üstünden çekmeden size doğru dönüyor ve ardından “İblisler Alamara’yı tam anlamıyla birbirine katmışlardı. Yüzlerce sivil bu saldırılar sonucunda öldürülmüştü. Curena ise, o dönemde Koruyucular Birliği’nin ikinci bir lideri gibiydi. Liderlerinin ölmesi üzerine, bölgedeki en yetkili kişi olarak Curena ile konuşmak için Alamara’nın düzlüklerinde bir yer bulmaya çalıştık. Bundan sonra ne gibi bir adım atacağımıza birlikte karar vermemiz gerektiğini düşünüyordum. Zira bu aşamaya kadar iblislerle mücadele eden kişileri görmezden gelmek, onlara yapılacak en büyük hakaretti. Tabi Curena yaşadıklarının etkisiyle, ne sağlıklı düşünebiliyordu ne de sözlerimi bir mantık çerçevesinde irdeliyordu. Tek düşündüğün ölene kadar savaşmaktan ibaretti. Peki bu yeterli miydi? Ölene kadar savaşmak için mi buradaydı? Yoksa yaşayarak insanları kurtarmak ve insanları def etmek için mi? Saatlerce bunu tartıştık… Hiç abartmıyorum, saatlerce!” diyor. Curena bu anlara dair anılarını hafif bir tebessümle tekrar yaşamaya başlıyor gibi görünürken Boaldir “İnatçılığından bir şey kaybettiğini söyleyemem, ama en azından artık beni dinliyor!” diyor şakayla karışık bir şekilde. Curena ise, sanki bir kaşık suda Boaldir’i boğacak bir bakış atmasının ardından, tekrar gülümseyen ifadesine dönerek bu sözlerine karşılık vermiş oluyor.
Bakışlarını bir kez daha size yönelten Boaldir “Ne kadar konuştuysam da, Curena’ya bunları anlatamadım. Ta ki bir ağlama sesi duyana kadar! Koca düzlükte, cılız bir ağlama sesi geliyordu. Etrafımıza baktığımda, konuşurken neredeyse sınıra kadar ulaştığımızı fark ettim. Ses ise bizden çok uzakta değil gibiydi… O anda bu ağlama sesini takip etmeye başladık. Gecenin karanlığı yolumuza engel olsa bile, tek pusulamız olan ağlama sesine tamamen odaklandık. Ancak ses arttıkça, burnumuza gelen ekşi kokuların da artmaya başladığını fark ettik. İşin kötüsü, bu kokuyu çok net biliyorduk! Ölen iblislerin çürüyen bedenleri, normal bir insanın çürüyen bedeninden katbekat ağır bir koku yayar! Artık ses ve kokuyu birlikte takip etmeye başladık… Bir süre sonra ise, karşımıza parçalanmış iblis cesetleri çıktı. Onlarca belki de… Ve tüm bu cesetlerin içerisinde, her yeri kana bulanmış, sarı saçlı ufak bir çocuk ağlıyordu. Henüz üç yaşlarında görünüyordu. Curena ile birlikte koşarak çocuğun yanına gittiğimizde, birkaç uzvunun kopmuş olabileceğini dahi düşünüyorduk. Ancak çocuğun yanına vardığımızda, çocuk bir anda ağlamayı kesti ve bulandığı kana rağmen bize gülümseyerek bakmaya başladı! Tamamen sağlam bir şekilde, gülümseyerek karşımızda duruyordu!” diyor. Her bir kelimesinden sanki o anları tekrar yaşayan Boaldir’in diken diken olan tüylerini bakışlarından bile anlayabiliyorsunuz. Curena ile birbirlerine bakışmalarının ardından tekrar size dönen Boaldir “Çocuğu hemen yanımıza aldık, ancak bir yandan da etrafta tüm bu iblisleri kimin parçaladığına dair ipuçları aramaya başladık. Fakat hiçbir iz yoktu… O küçük çocuk dışında, o iblisleri yok etmiş herhangi bir şeye dair hiçbir iz bulunmuyordu!” diyor.
Boaldir hafifçe soluklanmaya başladığı bu esnada Curena bakışlarını size çeviriyor ve “Çocuğu alıp karargahımıza götürdük. Yol boyunca, Boaldir’in bana söylediklerini düşünmeye başladım. Kucağıma aldığım çocuğun bana olan bakışları, yüzüme gülüşü… Sanki çocuk oraya tekrar yaşama tutunmamı sağlamak için gönderilmiş gibi gelmeye başladı. Burada ölemezdim… Bu çocuk ve Aclania’da bulunan daha onun gibi niceleri… Bir gelecek vermek istiyorsak, bunu ölerek değil yaşayarak yapmalıydım! Karargahımıza vardığımda, artık kararımı vermiş bulunuyordum. Yaşayacak ve bu çocuğu her acıdan uzak tutacak bir gelecek yaratacaktım!” diyor. Tam bu esnada Boaldir’in hafif kahkahası ile bakışlarınız ona dönerken Boaldir “Bakmayın öyle… Sadece aynı anda, aynı şeyleri düşünüyordum. Bu yüzden karargaha döndüğümüzde, çocuğa kendim bakacağımı söylediğimde Curena buna karşı çıktı. Çocuğu esas isteyenin kendisi olduğunu, benim zaten yaşamakla bir derdim olmadığını ve çocuğun kendini hayata bağladığını falan anlattı. Ama o anda ona sorabileceğim tek soru vardı.” diyor. Hemen ardından ise bakışlarını Curena’ya çeviren Boaldir “Benimle evlenir misin?” diyor. Boaldir’in bu sorusuna, sanki ilk kez duymuş gibi heyecanlandığı belli olan Curena utangaç bir tebessümle yetiniyor ve Boaldir cevabını almış gibi size doğru dönüyor.
Size dönmesinin ardından bir soluk daha alan Boaldir “Bir süre Alamara’da kaldık ve olayları halletmeye çalıştık. Bu esnada çocuğun bir şeyler yapıp yapamayacağını da kontrol ediyorduk. Kısa zamanda fark ettik ki, iblis saldırıları olmaya başladığın çocuk huzursuzlaşıyordu. Bir şekilde iblislerin varlığının farkına varabiliyordu. Bu da, onun özel bir çocuk olduğunu anlamamız için yeterliydi. Bu yüzden de, Curena ile ona Yüce Atam Lar ‘Arrun’ Mara’dan esinlenerek ‘Larrun’ olarak hitap etmeye başladık. Pek yaratıcı değil, farkındayım! Ama o an için mucizevi bir şey gibi gelmişti.” diyor gülümseyerek. Gülümsemesini bir süre yüzünde tutmasının ardından Boaldir “Alamara’da olaylar durulunca, Curena ve Larrun ile birlikte Valerin’e geri döndük. Yücem Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer’e raporumuzu vermenin ardından, O’an Larrun’dan bahsettik. Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer, Larrun’u bizzat kendi gözleriyle görmeyi arzuladı ve onu huzuruna çıkardığımızda Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer, Larrun’un bir varis olması gerektiği söyledi! Böylece, resmi olarak olmasa bile Larrun’u kendi çocuğumuz yerine koyarak büyütmeye başladık. Henüz daha küçük olduğu için onu bırakmamız mümkün değildi. Ben normal işlerime devam ederken Curena organizasyonundan ayrıldı ve Larrun’u herkesten uzak bir şekilde yetiştirmeye başladı. Günden güne de, çok daha kudretli bir hale gelmesini sağladı… Larrun 7 yaşına geldiğinde ise, Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer onu bizzat yetiştirmek istediğini söyledi ve böylece birlikte yaşamımız da sonlandı.” diyor.
Curena sanki daha birkaç gün önce oğlu yerine koyduğu kişiden hayırlı bir iş nedeniyle ayrılmış gibi yarı üzgün yarı mutlu bir ifadeyle bakmaya başlarken, Boaldir kaçamak bir bakışla onu kontrol ediyor ve ardından “Larrun, bizzat Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer tarafından yetiştirilmeye başlanan üç kişiden biriydi. Tıpkı Eletha gibi… Hemen hemen aynı yaştalardı, bu yüzden bu üç çocuk birlikte çok iyi anlaşıyorlardı. Ne var ki, üçü de birbirinden kudretli görünüyordu. O sene Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer, her üç çocuğu da iblis diyarına soktu ve Eletha ‘Visyn’ ismiyle uyanırken, Larrun da ‘Azuldir’ olarak yeni hayatına başladı!” diyor. Azuldir’in geçmişiyle ilgili anlattıklarına karşı bir süre tepkinizi ölçen Boaldir hemen ardından “Elbette Azuldir’e geçmişiyle ilgili hiçbir şey söylemedik. Fakat ilgimizi de üstünden eksik etmiyorduk. Bazen perdelerin arkasından bazense açık bir şekilde… Ne var ki Eletha günden güne daha da kudretleniyordu. Varis sayısı artmış olsa bile, Eletha’nın eline su dökebilecek kimse yok gibiydi. Buna Azuldir de dahildi… Ancak diğer yandan, Azuldir’in hükümdar olmaya karşı istekli olmadığının da farkındaydık. Kader sanki daha önce Yücem Atam Herius ‘Arasir’ Vala’nın yaşadıklarını tekrar ettiriyordu. Bu kez tek fark, Eletha ile Azuldir’in sevgiliden ziyade birer kardeş gibi olmalarıydı. Birbirleriyle sık sık vakit geçiriyorlar, tartışıyorlar ve dertleşiyorlardı. Hatta Yüce Atam Decimus ‘Rhennir’ Celer’in son dönemlerinde, Azuldir Eletha’nın kendisinden çok daha bilge ve kudretli olduğunu açık açık dile getirmekten çekinmiyordu.” diyor.
Tüm bu anlattıklarından sonra biraz soluklanmak için duraksayan Boaldir’den doğan boşluğu bir kez daha Curena doldurmaya çalışıyor ve “Azuldir, insan ilişkisi çok güçlü ve dışa dönük birisiydi. Onun Aclania için önemli bir konuma geleceğini biliyorduk. Onu her zaman kendi çocuğumuz gibi gördük ve bu yüzden hiç çocuk yapmayı da düşünmedik. Eletha’nın başa geçmesinin ardından ise Azuldir ‘daha özgür olabileceği’ bir şekilde Aludir olmak istediğini dile getiriyordu. Yıllarca sarayda eğitim almış biri olarak, herhangi bir organizasyonun lideri veya bir bölük lideri olabilirdi. Ancak Azuldir, sadece anahtar olmakla yetindi… Onunla konuştuğumuz zamanlarda, böylece daha rahat olduğunu, daha çok kişiyle görüşebildiğini ve geçmişin sıkıcılığından kurtulduğunu söylüyordu. Ne var ki, aslında tüm bu yıllar boyunca hep bugünün geleceğini öngörerek hazırlıklar yapmış! Bunu kimseye belli etmeden, ince ince işleyerek gerçekleştirmiş. Ve bir zamanlar, gözyaşlarıyla iblisleri Alamara’dan uzak tutan çocuk, bugün tüm kudretini insan diyarını kurtarmak için harcıyor!” diyor.
Curena’nın bu sözleri odada birkaç saniye yankılanmasının ardından Boaldir hafifçe doğrularak size bakıyor ve “Azuldir hakkındakileri, en azından Azuldir adını almasından önce yaşadıklarını ve nasıl bir varis adayı olduğunu kimseye anlatamayız! Fakat sizlerin bunu bilmeye hakkı var ve bunu bir sır olarak taşıyacağınızı düşünüyorum. Zira Azuldir’in sözlerinden anladığımız kadarıyla, o insan diyarını korusa bile, bu diyarı kurtaracak olan sizlersiniz. Evet, Azuldir’in birçok yalanını kendi kulaklarımla bile işittim… Evet, ona güven duyma noktasında sorunlar yaşayabilirsiniz… Ancak, eğer Azuldir bir şeyleri korumaya karar vermişse, gözyaşlarıyla başlattığı kaderinin önüne geçmeyecektir!” diyor. Sözlerini bu aşamada tamamlamış gibi görünen Boaldir bakışlarını sizlerin üzerinde gezdirmeye başlıyor, her birinizin anlattığı hikayeyi ne kadar aldığını görmek için.
Odaya çöken birkaç saniyelik sessizliğin ardından Boaldir kurumaya başlamış boğazından dolayı yer yer çatallaşan sesiyle “Özgürlük dediğiniz şey, herhangi bir otoriteye bağlı olmamak mıdır, yoksa dilediğiniz kararları dilediğiniz şekilde alabilmeniz mi? Eğer özgürlük böyle bir şeyse, çoktan bir otoriteye bağlısınız ve adına kader diyoruz! Söylesene Inias…” diyor. Bakışlarını doğrudan ona doğru çevirirken “Eğer özgür olsaydın, yine de Agrupnia’yı öldürmeyi seçer miydin?” diyor. Hemen ardından ise Zenahpuryu’ya çeviriyor bakışlarını ve “Ya sen Zenahpuryu? Bildiğim kadarıyla dostlarını korumak için yaşayan bir adamsın… Ölüp dirildiğini söylüyorsun… Sen, daha ölmeyi bile beceremediğin bir kaderi yaşarken gerçekten özgür müsün?” diyor. Bir anda bakışlarını Dina’ya çevirirken “Tüm yaşadıklarına bir bak… Adımlamayı bilmezken yaşadıklarına… Sahi ya? Özgürsen eğer, neden bir komediden farksız gördüğün bu manzarada bir yandaş bulmaya çalışıyorsun? Madem ateşe atılan olduğuna inanıyorsun, ateşi neden yakmıyorsun?” diyor. Bakışlarını bu kez Diniel’e çeviren Boaldir “Bu grup içerisinde hem Eletha’ya hem de Azuldir’e en yakın olabilmiş kişi sensin, yanılıyor muyum? Özgürlüğüne düşkünsen, her ikisinin arasında çırpınmak yerine neden iblisin Raldrin ile huzurlu yaşayabileceğin bir yeri bulma peşinde koşmadın?” diyor. Son olarak Gadiel’e döndüğünde ise yüzüne hafif bir tebessüm takınarak “Belki de Dina kadar talihsiz bir zamana denk geldin. Ancak sen, özgür biri olarak neden bir başka özgür kişiyi öldürmeye çalıştın? Özgürlük bu kadar üstünken, hangi hakka dayanarak bir başkasının özgürlüğüne saldırdın?” diyor. Bu sorularının ardından Boaldir her birinize kısa kısa bakmasının ardından “Belki sorduğum sorular, kurduğunuz mantıkla bağdaşmıyor olabilir. Ancak mantığınız bir soru doğuruyorsa, demek ki içinde eksik bıraktığınız bir yön vardır. Belki bunu da zamanla doldurursunuz, kim bilir?” diyor.
Boaldir elini hafifçe boğazına götürerek bir süre mola vereceğini belli ederken Curena bir kez daha devreye giriyor ve “Buradaki esas meselemiz, bireysel özgürlüğünüzü mü arzuladığınız yoksa Aclania olarak size bel bağlanmışken, arzuladığınız özgürlük içinde bir ülke yaratmak mı istediğiniz… Burada gördüğünüz organizasyona liderleri… İçlerinden tiksindiğiniz kişiler bile olabilir. Mesela Ruzanac! Adamın yüzü bile görmediniz, nasıl güvenebilirsiniz? Veya Veruan… Size bağırmak dışında bir şey mi yaptı? Rarona? Shourer? Bilmiyorsunuz veya bilemiyorsunuz… Bu şartlar dahilinde onlara güvenmek istemiyor bile olabilirsiniz. Tüm bu düşünceleriniz için makul gerekçeleriniz bile olabilir… Ne var ki, Aclania halkı onlara güveniyor. Aludirler onlara güveniyor!” diyor. Bu sözleri söylemesinin ardından bir süre duraksayan Curena “Aclania halkı… Hiç düşündünüz mü? Sizler, yaşadığınız ihanetlere, yalanlara gocunurken, aynı sırada üç çocuğunun geleceğinin belirsizliğine düşen anne ve babanın ne yaptığını? Söylesene Zenahpuryu…” diyor bakışlarını Zenahpuryu’ya çevirerek. Curena birkaç saniye baktıktan sonra “Dostlarını koruyan Zenahpuryu, söylesene… Hayallerin ve ideallerin uğruna güçlenmeyi bu kadar arzuluyorken, senin gücüne muhtaç olanların şu anda yaşadıkları hayal kırıklıklarını ve endişelerini duyabiliyor musun? Görmüyorsun belki ama, gözünün içine bakan her bir Aclania vatandaşını düşünebiliyor musun?” diyor. Bakışlarını üzerinizde gezdirmeye başlayan Curena “Halk sizden medet umuyor. Sizi dirayetli görmek istiyor. Çünkü onları, tüm bu yaşadıklarından kurtaracak olanlar sizlersiniz! Boaldir ve ben, okyanusun derinindeki küçük bir taş olan Azuldir’i bulmamış olsaydık, bugün Eletha çoktan insan diyarını işgal etmeye başlamış olabilirdi. Oysa siz, okyanusun ta kendisisiniz!” diyor.
Curena’nın bu sözlerini dikkatle dinleyen Boaldir sandalyesindeki pozisyonunu hafifçe düzeltmesinin ardından “Sizlere muhteşem bir gelecek vaat edemeyeceğim. Yaşadıklarınızdan katbekat fazla acılar çekeceksiniz belki de. Gününüz geceye varmayacak… Belki de Eletha’nın oyunu içinde olduğunuzu düşünen kişilerle muhatap olmak zorunda kalacaksınız, ki yolunuzun bizden ayrı düşmesi halinde bu sesleri bastırmak hiç de kolay olmayacak. Ama zaman, bireysel çıkarlarımızı ve düşüncelerimizi bir kenara koyarak, Aclania halkı için hareket etmeyi gerektiriyor. Ben ve Curena bir hükümdar adayı değiliz… Bizim dönemimizin de metotlarımızın da zamanı çoktan geçti. Denedik ve ne ile sonuçlandığını gördük. Bu yüzden diğer organizasyon liderleri hükümdar adayları olarak görülüyor. Aclania halkı da aynı şekilde, onların lider olmasını istiyor. Ancak bir yanda ordu, diğer yanda ise organizasyonların kendi üyeleri… Eğer yeni hükümdarımızı kısa sürede ve en adil şekilde belirlemeye çalışmazsak, Aclania kendi iç savaşına doğru var gücüyle ilerleyecek! Adına ister hırs deyin, ister bencillik, isterseniz de hainlik! Bu odada gördüğünüz her bir kişi Aludir olabilir, ama hepsi neticede insan. Oysa sizler, bundan daha fazlasısınız.” diyor. Bu sözlerinden sonra ise bakışlarını Inias’a çeviren Boaldir “Bunu en iyi bilenlerden birisin, öyle değil mi?” diyor.
Boaldir’in konuşmasını sonlandırmasının ardından, Curena bir kez daha söze giriyor ve “Bu odadan bir karar verip çıkacaksınız… Ya bu yolda birlikte yürüyeceğiz ya da kulaklarınızı tıkayıp kendi hayatınızı yaşayacaksınız. Umarım anlıyorsunuzdur.” diyerek sözlerini sonlandırıyor.