Theo; Gyugnal’ın sözleri üzerine konuşmaya başladığın anda, her ne kadar olayı Esther’in üzerinden devam ettirmeye niyetin olsa da, Gyugnal’ın tamamen sana odaklanmış olması, failin kim olduğu noktasında şüphe duymadığını da ortaya koyuyor. Bu haliyle Gyugnal’ın dikkatini üzerinden çekebilmenin pek de mümkün olmadığını anlayabiliyorsun. Dolayısıyla, yerden taş alıp bir kez daha atma yönündeki düşüncelerin zihninin içinde toz bulutlarına dönüşmeye başlarken Gyugnal’ın karanlık havasının daha fazla yayılmaya başlamasıyla başka seçeneklerinin olup olmadığını sorgulamaya başlıyorsun.
Gyugnal, üzerine kilitlediği bakışlarından taviz vermeden durmaya devam ederken “Sana gerçekten yazık olacak.” dedikten sonra, kafasındaki kanamayı sağ eliyle işaret ederek “Bunun hesabını ayrıca göreceğim.” diyor sesindeki tek düzeliği hiç bozmadan. Bu sözlerinden sonra ise “Buradaki en çürük olan sensin ve işe seninle başlamam gerekecek sanırım.” diyen Gyugnal, karanlık havasını seni sindirmek için üzerine doğru salarken, tam boynuna gelecek şekilde kolunu uzatıyor. Ruhun, bir an için bu koldan kurtulmayı becerebileceğini sana fısıldasa bile, vücudun bir anda kaskatı kesilmiş halde boynuna dolanacak elleri beklemeye başlıyor. Boynuna dolanacak elleri ve nefessiz geçireceğin zamanı…
Esther; Yok oluşuna karşı takındığın sabırlı tutumla birlikte, her bir zerrenin karanlığın içindeki yok oluşuna şahitlik ediyorsun. Uzuvların sırayla karanlık tarafından adeta silinmeye başlıyor ve her bir siliniş, dişlerini ve yumruklarını daha da sıkı sıkmana neden oluyor. Dişlerini ve yumruklarını… Bu sana bünyevi diyarda bir bedeninin olduğunu anımsatsa bile, karanlık gerçekliğin ta kendisine dönüşürken bunun bir öneminin kalmadığını hissedebiliyorsun. Vücudunun gayri ihtiyari tepkileri dahi senin bir varlık olarak kalamayacağını besbelli ortaya koyuyor. Bu noktada direncin tamamen kırılmış hale gelirken, sıkılı dişlerin ve yumruklarının da çaresizlikle açıldığını fark edebiliyorsun. Tepeden gördüğün vücudun kısım kısım karanlığına karışırken tek yapabildiğin sabırla izlemekten ötesi olmuyor.
Kolların tamamen karanlık tarafından yutulduğu anda, bünyevi diyardaki vücudunun kollarındaki kontrolün de tamamen kaybolduğunu fark ediyorsun. Ancak karanlık, hiç de bununla yetinecek gibi durmayarak vücudunu ve ruhunu kemirmeye devam ediyor umursamazca. Kollarından vücuduna yayılan karanlık, kalp atışlarını bile ele geçirmeye yüz tutmuşken bacaklarına doğru yayılan karanlık karşısında yapabileceğin hiçbir şey kalmadığını anlıyorsun. Geriye sadece kafan kalmış bir şekilde, karanlık tarafından sindirilmeyi beklerken, sürekli varlığını hissetmeyi arzuladığın iblisin de bu karanlık tarafından silinip atıldığını hissedebiliyorsun. Sabırlı bekleyişinin, sadece yok oluşa denk geldiğini…
Theo; Gyugnal’ın elleri boynuna doğru yaklaşırken, bedenin sadece istemsiz bir geri çekilmeyi arzuluyor. Bu arzu ise, vücudunun hareketsizliği ile sonuçsuz bir hal alırken tek beklediğin, bir şekilde Gyugnal’ın ellerine düşmemek oluyor. Aklına gelen türlü hinliklere rağmen, vücudundaki bu katılık her şeyine engel olmaya başlıyor. Umutsuzluk, giderek kendini apaçık bir şekilde belli ederken, duyduğun bir patırtı adeta zamanı da senin için kırıyor. Gyugnal’ın hareket eden eli, bakışlarının başka noktaya kaymasıyla durduğu anda, senin de bakışların istemsiz bir şekilde patırtının geldiği yöne, Esther’in bulunduğu tarafa dönüyor.
Az öncesine kadar bedenin saran ince pembe parıldamalı bir tabakanın, şu anda ufak alevler gibi etrafa saçılmaya başlamasına mı yoksa Esther’in hareketsiz, adeta bir ölü gibi yere yığılmış olmasına mı şaşıracağını bilemediğin bir anda, Gyugnal’ın bakışlarının sertleşmesiyle arzuladığı süreçten uzaklaştığını anlayabiliyorsun. Bununla birlikte, Esther’in bu hali Gyugnal’ın tüm dikkatini ve havasını da dağıtmış olduğunda, vücudunu bir kez daha kontrol altına alabiliyor ve vakit kaybetmeden yerden eline gelen bir taşı alarak bunu Gyugnal’a fırlatıyorsun! Gyugnal’ın diğer gözünün üstüne doğru gelen taş, sert bir ses çıkarıp zemine geri düşerken Gyugnal’ın kafasında bir açılmaya daha sebep olmanın gururunu hissediyorsun. Ne var ki, Gyugnal’ın bakışları adeta sıkıldığı bir oyunu tekrar tekrar oynamak zorunda kalmış birinin edasıyla ve kızgınlıkla sana doğru çevrildiği anda “Ama yeter!” diyor bir hışımla. Tüm dikkatini ve karanlığını bir kez daha sana saldığı anda ise, yerde ölü gibi yatan Esther’in bir anda kalkan kolu Gyugnal’ı kavrayıveriyor!
Esther; Yok oluş… Zamanın mutlak zaferi… Her varlığın ve cismin kaçınılmaz sonu… İçinde hiçbir his belirmeksizin yok oluşuna açtığın yelken ile varacağın noktaya dair en ufak bir tereddüdün bulunmuyor. Tüm karanlığı kabullenmiş gibi, yok oluşuna da hiçbir ses çıkarmadan veya çıkaramadan şahitlik etmenle, soyut bir zamanda ve soyut bir mekanda var olmuş soyut bir varlık olarak kendini hissediyorsun. Bu durum, her türlü hissin karmaşasını aynı anda ruhunda hissetmene olanak sağladığında, her şey ile bir hiç olmayı tek bir ruhta eritmeye çalışıyor gibi oluyorsun. Ancak tüm bu his çatışması ve karmaşası, yok olmuş bedenine ve ruhuna rağmen, bir şekilde varlığını sürdürdüğünü gösteriyor sana. Bir şekilde… Varlığını…
Karanlığın sindirdiği vücudunun bulunduğu yerde beliren pembe bir parıldamayla, adeta soyutluk diyarına erişen gözlerin bir anda aralanıyor ve tüm karanlığa bu pembe dalgalanmayı saçmaya başlıyorsun! Birkaç saniye öncesine kadar hüküm süren karanlığın pembe parıldamaya boyun eğişine ve karanlıkla oluşturduğu sinerjiye kendini bırakmaya başlıyorsun.
Karanlık ve aydınlık…
Tüm tezatlıkların tam ortasında vücut bulmuşçasına, karanlıkla pembe dalgalanmaların harmonisini seyre dalıyorsun sadece. Birbirlerinin içine geçen ve birbirlerine ayak uyduran karanlık ile pembe dalgalanmalar, köhne bir diyara birlikte hükmetmeyi arzular gibi iç içe geçmeye başlıyor. Her biri, rengini ve varlığını bir diğerine kaptırmaktan imtina etse bile, bir şekilde birlikte var olmak adına hızla dönmeye, dalgalanmaya ve yeni bir benlik oluşturmaya başlıyor. Tepedeki gözlerin, bir anda açıldığı anda, artık ne tepede ne de yoklukta hissediyorsun kendini. Gözlerin, tam olması gerektiği yerde, karanlık ile pembe dalgalanmanın kaynağında açılıyor dingin ve bir o kadar çoşkulu bir akışla!
Genel; Esther’in bir anlık istemsiz hareketiyle Gyugnal’ı kolundan kavraması, Esther için adeta zamanın tekrar akmasına olanak sağlıyor. Esther, bir şekilde varlığından sıyrılıp başka bir boyuta ulaşabildiğini ve bu kez, bir şekilde tüm kontrolün kendinde olduğunu hissedebiliyor. Bedeninden yayılan pembe parıldamaların her birini ve damarlarında yayılan tüm kudretin her bir zerresini… Gyugnal’ın karanlığına karşı kendi dalgalanmalarını hoyratça sergileyebileceğini hissedebiliyor. Theo için ise tüm bu anlık durum, toparlanmasına ve yeni bir plan ile oyuna dahil olmasına imkan tanıyor. Gyugnal ise, Esther’in kendini kavramasına şaşırmış olsa bile, daha çok Esther’in bir şekilde gözlerini açmış olmasıyla daha büyük şaşkınlığa uğramış gibi görünüyor. Ne var ki, sanki bir şekilde bu anın geleceğini hissetmiş gibi duran Gyugnal, her türlüsüne kendini hazırlamış gibi bakışlarını Esther’de tutmaya devam ediyor.
Gyugnal, üzerine kilitlediği bakışlarından taviz vermeden durmaya devam ederken “Sana gerçekten yazık olacak.” dedikten sonra, kafasındaki kanamayı sağ eliyle işaret ederek “Bunun hesabını ayrıca göreceğim.” diyor sesindeki tek düzeliği hiç bozmadan. Bu sözlerinden sonra ise “Buradaki en çürük olan sensin ve işe seninle başlamam gerekecek sanırım.” diyen Gyugnal, karanlık havasını seni sindirmek için üzerine doğru salarken, tam boynuna gelecek şekilde kolunu uzatıyor. Ruhun, bir an için bu koldan kurtulmayı becerebileceğini sana fısıldasa bile, vücudun bir anda kaskatı kesilmiş halde boynuna dolanacak elleri beklemeye başlıyor. Boynuna dolanacak elleri ve nefessiz geçireceğin zamanı…
Esther; Yok oluşuna karşı takındığın sabırlı tutumla birlikte, her bir zerrenin karanlığın içindeki yok oluşuna şahitlik ediyorsun. Uzuvların sırayla karanlık tarafından adeta silinmeye başlıyor ve her bir siliniş, dişlerini ve yumruklarını daha da sıkı sıkmana neden oluyor. Dişlerini ve yumruklarını… Bu sana bünyevi diyarda bir bedeninin olduğunu anımsatsa bile, karanlık gerçekliğin ta kendisine dönüşürken bunun bir öneminin kalmadığını hissedebiliyorsun. Vücudunun gayri ihtiyari tepkileri dahi senin bir varlık olarak kalamayacağını besbelli ortaya koyuyor. Bu noktada direncin tamamen kırılmış hale gelirken, sıkılı dişlerin ve yumruklarının da çaresizlikle açıldığını fark edebiliyorsun. Tepeden gördüğün vücudun kısım kısım karanlığına karışırken tek yapabildiğin sabırla izlemekten ötesi olmuyor.
Kolların tamamen karanlık tarafından yutulduğu anda, bünyevi diyardaki vücudunun kollarındaki kontrolün de tamamen kaybolduğunu fark ediyorsun. Ancak karanlık, hiç de bununla yetinecek gibi durmayarak vücudunu ve ruhunu kemirmeye devam ediyor umursamazca. Kollarından vücuduna yayılan karanlık, kalp atışlarını bile ele geçirmeye yüz tutmuşken bacaklarına doğru yayılan karanlık karşısında yapabileceğin hiçbir şey kalmadığını anlıyorsun. Geriye sadece kafan kalmış bir şekilde, karanlık tarafından sindirilmeyi beklerken, sürekli varlığını hissetmeyi arzuladığın iblisin de bu karanlık tarafından silinip atıldığını hissedebiliyorsun. Sabırlı bekleyişinin, sadece yok oluşa denk geldiğini…
Theo; Gyugnal’ın elleri boynuna doğru yaklaşırken, bedenin sadece istemsiz bir geri çekilmeyi arzuluyor. Bu arzu ise, vücudunun hareketsizliği ile sonuçsuz bir hal alırken tek beklediğin, bir şekilde Gyugnal’ın ellerine düşmemek oluyor. Aklına gelen türlü hinliklere rağmen, vücudundaki bu katılık her şeyine engel olmaya başlıyor. Umutsuzluk, giderek kendini apaçık bir şekilde belli ederken, duyduğun bir patırtı adeta zamanı da senin için kırıyor. Gyugnal’ın hareket eden eli, bakışlarının başka noktaya kaymasıyla durduğu anda, senin de bakışların istemsiz bir şekilde patırtının geldiği yöne, Esther’in bulunduğu tarafa dönüyor.
Az öncesine kadar bedenin saran ince pembe parıldamalı bir tabakanın, şu anda ufak alevler gibi etrafa saçılmaya başlamasına mı yoksa Esther’in hareketsiz, adeta bir ölü gibi yere yığılmış olmasına mı şaşıracağını bilemediğin bir anda, Gyugnal’ın bakışlarının sertleşmesiyle arzuladığı süreçten uzaklaştığını anlayabiliyorsun. Bununla birlikte, Esther’in bu hali Gyugnal’ın tüm dikkatini ve havasını da dağıtmış olduğunda, vücudunu bir kez daha kontrol altına alabiliyor ve vakit kaybetmeden yerden eline gelen bir taşı alarak bunu Gyugnal’a fırlatıyorsun! Gyugnal’ın diğer gözünün üstüne doğru gelen taş, sert bir ses çıkarıp zemine geri düşerken Gyugnal’ın kafasında bir açılmaya daha sebep olmanın gururunu hissediyorsun. Ne var ki, Gyugnal’ın bakışları adeta sıkıldığı bir oyunu tekrar tekrar oynamak zorunda kalmış birinin edasıyla ve kızgınlıkla sana doğru çevrildiği anda “Ama yeter!” diyor bir hışımla. Tüm dikkatini ve karanlığını bir kez daha sana saldığı anda ise, yerde ölü gibi yatan Esther’in bir anda kalkan kolu Gyugnal’ı kavrayıveriyor!
Esther; Yok oluş… Zamanın mutlak zaferi… Her varlığın ve cismin kaçınılmaz sonu… İçinde hiçbir his belirmeksizin yok oluşuna açtığın yelken ile varacağın noktaya dair en ufak bir tereddüdün bulunmuyor. Tüm karanlığı kabullenmiş gibi, yok oluşuna da hiçbir ses çıkarmadan veya çıkaramadan şahitlik etmenle, soyut bir zamanda ve soyut bir mekanda var olmuş soyut bir varlık olarak kendini hissediyorsun. Bu durum, her türlü hissin karmaşasını aynı anda ruhunda hissetmene olanak sağladığında, her şey ile bir hiç olmayı tek bir ruhta eritmeye çalışıyor gibi oluyorsun. Ancak tüm bu his çatışması ve karmaşası, yok olmuş bedenine ve ruhuna rağmen, bir şekilde varlığını sürdürdüğünü gösteriyor sana. Bir şekilde… Varlığını…
Karanlığın sindirdiği vücudunun bulunduğu yerde beliren pembe bir parıldamayla, adeta soyutluk diyarına erişen gözlerin bir anda aralanıyor ve tüm karanlığa bu pembe dalgalanmayı saçmaya başlıyorsun! Birkaç saniye öncesine kadar hüküm süren karanlığın pembe parıldamaya boyun eğişine ve karanlıkla oluşturduğu sinerjiye kendini bırakmaya başlıyorsun.
Karanlık ve aydınlık…
Yokluk ve varlık…
Hiçlik ve her şey…
Ruh ve beden…
İblis ve insan…
Doğru ve yanlış…
İyi ve kötü…
Hiçlik ve her şey…
Ruh ve beden…
İblis ve insan…
Doğru ve yanlış…
İyi ve kötü…
Tüm tezatlıkların tam ortasında vücut bulmuşçasına, karanlıkla pembe dalgalanmaların harmonisini seyre dalıyorsun sadece. Birbirlerinin içine geçen ve birbirlerine ayak uyduran karanlık ile pembe dalgalanmalar, köhne bir diyara birlikte hükmetmeyi arzular gibi iç içe geçmeye başlıyor. Her biri, rengini ve varlığını bir diğerine kaptırmaktan imtina etse bile, bir şekilde birlikte var olmak adına hızla dönmeye, dalgalanmaya ve yeni bir benlik oluşturmaya başlıyor. Tepedeki gözlerin, bir anda açıldığı anda, artık ne tepede ne de yoklukta hissediyorsun kendini. Gözlerin, tam olması gerektiği yerde, karanlık ile pembe dalgalanmanın kaynağında açılıyor dingin ve bir o kadar çoşkulu bir akışla!
Genel; Esther’in bir anlık istemsiz hareketiyle Gyugnal’ı kolundan kavraması, Esther için adeta zamanın tekrar akmasına olanak sağlıyor. Esther, bir şekilde varlığından sıyrılıp başka bir boyuta ulaşabildiğini ve bu kez, bir şekilde tüm kontrolün kendinde olduğunu hissedebiliyor. Bedeninden yayılan pembe parıldamaların her birini ve damarlarında yayılan tüm kudretin her bir zerresini… Gyugnal’ın karanlığına karşı kendi dalgalanmalarını hoyratça sergileyebileceğini hissedebiliyor. Theo için ise tüm bu anlık durum, toparlanmasına ve yeni bir plan ile oyuna dahil olmasına imkan tanıyor. Gyugnal ise, Esther’in kendini kavramasına şaşırmış olsa bile, daha çok Esther’in bir şekilde gözlerini açmış olmasıyla daha büyük şaşkınlığa uğramış gibi görünüyor. Ne var ki, sanki bir şekilde bu anın geleceğini hissetmiş gibi duran Gyugnal, her türlüsüne kendini hazırlamış gibi bakışlarını Esther’de tutmaya devam ediyor.







