“İmkansızların imkanlı olduğu bu zaman diliminde, her bir nefes farklı bir kaderin habercisi olmuştu. Kimi dostlarını önemsiyor, kimi gücü istiyor, kimi hükmetmeyi, kimi ise hiçbir şeyi olmadan her şeye sahip olmayı… Her birinin kendince nedenleri vardı, bunu biliyorum. Hiçbirini de ne yargılıyor ne de sorguluyorum. Bu benim haddime de değil ya… Ancak, hiçlik ile her şey arasında duran bir varlık varsa eğer, bunun adına sadece bir seçim diyemezdik.”
Nefesini bir anda dışarıya veren adam, kamburunu hafifçe düzeltmeye çalıştı. İnsanların bakışları altında olmasına rağmen, sanki bir anda boşluğa düşmüş gibi gözleri yokluğa doğru dalıp gidivermişti. Bu durumun son zamanlarda sıklaşması, artık kendisini dahi şaşırtmıyordu. Tüm hayat akıp gitmeye devam ederken, zihni sonsuz bir sessizlikle çınlıyor ve gözleri de sonsuz bir derinliğe kapılıp gidiyordu. Normal şartlarda bu halin tedirgin edici olduğunu söylemek gerekse bile, bu durumun kendisine bir şekilde haz veriyor olması yeteri kadar ilginç geliyordu. Adeta hayatını bu ilginçliklere adamış biri olarak da, gözlerinin her dalışı ayrı bir mutluluk yaratıyordu. Sanki bir adım daha yaklaşıyordu onlara…
“Peki ya bu seçimi yapmak zorunda mıydı?” diyen gencin sesiyle gözleri gerçekliğe döndüğünde, yüzüne yerleşen tebessümü bir kat daha arttırdı. Karşısındaki gençler ve onları bekleyen makus gelecekleri ile yüzleşirken kafasını iki yana salladı. Bakışlarını birinden diğerine geçirdi. Kimi erkek, kimi kız… Yirmili yaşlarına gelen de, bu yaşlarını çoktan geçip gidenlerde vardı etrafında. Her birinin meraklı bakışları, anlattıkları ne kadar saçma olarak adlandırılabilir olsa bile, her bir kelimeyi hoyratça tüketmesini sağlıyordu.
“Kader.” dedi adam, haddinden uzun bir geleceği tasvir eder gibi. Yüzündeki tebessümünü bir kat daha arttırırken gözleri bir kez daha o sonsuzluğa daldı.
“Her biri, kendi kaderlerini yaşamakla kalmaz. Her biri, kaderini bir diğerine sirayet ettirir. Ancak kaderini avuçları arasına alanlar… İşte onlar hepimizden farklı olarak ne gözlerimizin gördüğü ile ne de düşlerimiz ile yetinirler. Onlar, en imkansızın arasında sırtlandıkları kaderleriyle, kaderi belirlerler. Kimisi hiçliğini her şeye verir, kimisi ise hiçliği ile her şey olur… Ama kimi var ki, hiçbirinin yapmadığını yapar ve hiçlik ile yokluk arasında dimdik ayakta durur!”
Bedeninden yayılan parıldamayla aklından geçen düşünceler, tüm varlığını bu diyarlardan çok uzağa götürüp orada sindirmeye başlarken, sana doğru gelmekte olan Ulvannah’a karşı adeta haykırıyorsun! Buz parçaların titremesine eşlik eden göklerle birlikte, kontrolünü kaybettiği vücudundaki damarların yırtılırcasına hırçınlaştığını fark ediyorsun. Ulvannah, tüm bu haykırışlarına rağmen üzerine doğru gelmeyi sürdürürken, görüşün tamamen kararmaya başlıyor. Sıktığın yumruğundan yayılan kudretle birlikte, gözlerin sadece Ulvannah’ın dinginliği ile boğulmaya başlıyor. Ve son olarak, savurma hamlenle birlikte elinin Ulvannah’ın suratıyla temas ettiğini hissediyorsun. Ulvannah’ın bedeninden yayılan soğuğun tüm kemiklerini ansızın dondurduğunu fark etsen bile, ruhundaki alev topu kaçınılmaz bir şekilde tüm soğuğu eritip yok ediveriyor! Ulvannah’ın suratı, çatırdayarak parçalanmaya başlarken istemsiz bir şekilde boştaki yumruğunun Ulvannah’ın karnına indiğini fark ediyorsun!
Ulvannah, ilk önce suratına ve ardından karnına inen yumrukla neye uğradığını şaşırmış bir hale gelse bile, gözlerin karanlığın içerisinde sadece Ulvannah’tan ibaret oluyor. Adeta Ulvannah dışında hiçbir varlığın dahil olamayacağı karanlıkta, onunla baş başa ve ruhunda hissettiğin Vybukh’un yangıyla kalmışken, yumruklarının bir anda serileşmeye başladığını görüyorsun. Her bir yumruğun ile ruhunun vücudundan ayrıldığını hisseder gibi oluyor ve her bir yumruğunla karanlıktaki parlaman daha belirgin hale geliyor. Gözlerin bir anda göklerde yaşayan bir varlık gibi karanlığa döndüğünde, bedeninin onlarca yumruğu peşi sıra Ulvannah’a indirdiğini görüyorsun! Ancak gördüğün bedenin kendine ait olsa bile, onun her bir zerresine Vybukh’un vahşi varlığını sonuna kadar hissediyorsun. Bedenin parladıkça, Dina’nın silindiğini ve Vybukh’un sonsuzluğa ulaşmayı arzuladığını…
Nefesini bir anda dışarıya veren adam, kamburunu hafifçe düzeltmeye çalıştı. İnsanların bakışları altında olmasına rağmen, sanki bir anda boşluğa düşmüş gibi gözleri yokluğa doğru dalıp gidivermişti. Bu durumun son zamanlarda sıklaşması, artık kendisini dahi şaşırtmıyordu. Tüm hayat akıp gitmeye devam ederken, zihni sonsuz bir sessizlikle çınlıyor ve gözleri de sonsuz bir derinliğe kapılıp gidiyordu. Normal şartlarda bu halin tedirgin edici olduğunu söylemek gerekse bile, bu durumun kendisine bir şekilde haz veriyor olması yeteri kadar ilginç geliyordu. Adeta hayatını bu ilginçliklere adamış biri olarak da, gözlerinin her dalışı ayrı bir mutluluk yaratıyordu. Sanki bir adım daha yaklaşıyordu onlara…
“Peki ya bu seçimi yapmak zorunda mıydı?” diyen gencin sesiyle gözleri gerçekliğe döndüğünde, yüzüne yerleşen tebessümü bir kat daha arttırdı. Karşısındaki gençler ve onları bekleyen makus gelecekleri ile yüzleşirken kafasını iki yana salladı. Bakışlarını birinden diğerine geçirdi. Kimi erkek, kimi kız… Yirmili yaşlarına gelen de, bu yaşlarını çoktan geçip gidenlerde vardı etrafında. Her birinin meraklı bakışları, anlattıkları ne kadar saçma olarak adlandırılabilir olsa bile, her bir kelimeyi hoyratça tüketmesini sağlıyordu.
“Kader.” dedi adam, haddinden uzun bir geleceği tasvir eder gibi. Yüzündeki tebessümünü bir kat daha arttırırken gözleri bir kez daha o sonsuzluğa daldı.
“Her biri, kendi kaderlerini yaşamakla kalmaz. Her biri, kaderini bir diğerine sirayet ettirir. Ancak kaderini avuçları arasına alanlar… İşte onlar hepimizden farklı olarak ne gözlerimizin gördüğü ile ne de düşlerimiz ile yetinirler. Onlar, en imkansızın arasında sırtlandıkları kaderleriyle, kaderi belirlerler. Kimisi hiçliğini her şeye verir, kimisi ise hiçliği ile her şey olur… Ama kimi var ki, hiçbirinin yapmadığını yapar ve hiçlik ile yokluk arasında dimdik ayakta durur!”
…
Bedeninden yayılan parıldamayla aklından geçen düşünceler, tüm varlığını bu diyarlardan çok uzağa götürüp orada sindirmeye başlarken, sana doğru gelmekte olan Ulvannah’a karşı adeta haykırıyorsun! Buz parçaların titremesine eşlik eden göklerle birlikte, kontrolünü kaybettiği vücudundaki damarların yırtılırcasına hırçınlaştığını fark ediyorsun. Ulvannah, tüm bu haykırışlarına rağmen üzerine doğru gelmeyi sürdürürken, görüşün tamamen kararmaya başlıyor. Sıktığın yumruğundan yayılan kudretle birlikte, gözlerin sadece Ulvannah’ın dinginliği ile boğulmaya başlıyor. Ve son olarak, savurma hamlenle birlikte elinin Ulvannah’ın suratıyla temas ettiğini hissediyorsun. Ulvannah’ın bedeninden yayılan soğuğun tüm kemiklerini ansızın dondurduğunu fark etsen bile, ruhundaki alev topu kaçınılmaz bir şekilde tüm soğuğu eritip yok ediveriyor! Ulvannah’ın suratı, çatırdayarak parçalanmaya başlarken istemsiz bir şekilde boştaki yumruğunun Ulvannah’ın karnına indiğini fark ediyorsun!
Ulvannah, ilk önce suratına ve ardından karnına inen yumrukla neye uğradığını şaşırmış bir hale gelse bile, gözlerin karanlığın içerisinde sadece Ulvannah’tan ibaret oluyor. Adeta Ulvannah dışında hiçbir varlığın dahil olamayacağı karanlıkta, onunla baş başa ve ruhunda hissettiğin Vybukh’un yangıyla kalmışken, yumruklarının bir anda serileşmeye başladığını görüyorsun. Her bir yumruğun ile ruhunun vücudundan ayrıldığını hisseder gibi oluyor ve her bir yumruğunla karanlıktaki parlaman daha belirgin hale geliyor. Gözlerin bir anda göklerde yaşayan bir varlık gibi karanlığa döndüğünde, bedeninin onlarca yumruğu peşi sıra Ulvannah’a indirdiğini görüyorsun! Ancak gördüğün bedenin kendine ait olsa bile, onun her bir zerresine Vybukh’un vahşi varlığını sonuna kadar hissediyorsun. Bedenin parladıkça, Dina’nın silindiğini ve Vybukh’un sonsuzluğa ulaşmayı arzuladığını…



