“Etrafına bir baksana... İnsanların suratlarındaki sarhoşluk dışında ne görmeyi bekliyordun ki?”
Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Uçsuz bucaksız bir boşluğun içinde bulduğun bedeninin her şeyden ve herkesten uzak olduğunu hissediyorsun. Açılan gözlerin sanki binlerce yıl kapalı kalmış olmasına rağmen, zihnin tüm bu yıllar boyunca aralıksız çalışmış gibi yorgun hissediyorsun kendini. Ne var ki, bu yorgunluğun sebebini anlamak ve algılamak senin için bu anda pek de mümkün olmuyor. Karşında, belki de onlarca beden bulunsa bile, bunlardan her birinin görünmeyen yüzleri korku verici duruyor. Buna rağmen, gördüğün yüzlerce insanın bir şekilde mutlu olduğunu hissedebiliyorsun. Adeta varlığınla mutluluğa sürüklenmişler gibi, dümdüz olmuş ve hiçbir uzuvları seçilemeyen suratlarında koca koca gülümsemeler seziyorsun. Bu mutluluğun gerçekliğinin veya sahteliğinin hiçbir önemi olmasa bile... Ruhundaki boşluk, bu iki seçenek arasında çalkalanıyor. İçinden gelen derin, sessiz bir kahkaha ise, sonucu ne olursa olsun, bu insanların kahkahalarına ortak olman gerektiğini haykırıyor. Sonunda hiçlik veya yok oluş bile olsa…
Yüzlerce suratsız, sadece cismen var olmuş gibi duran insanlardan birkaçını gözüne kestiriyorsun. Her bir kestirdiğin yüz, adeta cisimleşir gibi farklı göz, ağız, burun ve saçlara bürünmeye başlıyor. Ancak bakışların son bulduğu anda, suratlar eski boşluk hallerine geri dönüyorlar. Zihninde bir anda bir çığlık tüm bu yükselen kahkahaların sahteliği ile kıvranıyor. Bunun yanından zihninin bir köşesi, sanki karşındaki insanlar tarafında zapt edilmiş gibi, susmak bilemeyen kahkahalara sürükleniyor. Bir süre sonra ise, hepsi tek bir kahkahadan ibaret oluyor. Tek bir kahkaha yüzlercesine, yüzlerce kahkaha ise tek bir tanesine evriliyor. Birkaç saniye, dakika, saat, gün, hafta, ay veya yıl sonra… Artık ancak kahkahalar kalıyor geriye... Ve bir de, kahkahaların arasına sıkıştırılan belli belirsiz tek bir kelime...
Yüzlerce suratsız, sadece cismen var olmuş gibi duran insanlardan birkaçını gözüne kestiriyorsun. Her bir kestirdiğin yüz, adeta cisimleşir gibi farklı göz, ağız, burun ve saçlara bürünmeye başlıyor. Ancak bakışların son bulduğu anda, suratlar eski boşluk hallerine geri dönüyorlar. Zihninde bir anda bir çığlık tüm bu yükselen kahkahaların sahteliği ile kıvranıyor. Bunun yanından zihninin bir köşesi, sanki karşındaki insanlar tarafında zapt edilmiş gibi, susmak bilemeyen kahkahalara sürükleniyor. Bir süre sonra ise, hepsi tek bir kahkahadan ibaret oluyor. Tek bir kahkaha yüzlercesine, yüzlerce kahkaha ise tek bir tanesine evriliyor. Birkaç saniye, dakika, saat, gün, hafta, ay veya yıl sonra… Artık ancak kahkahalar kalıyor geriye... Ve bir de, kahkahaların arasına sıkıştırılan belli belirsiz tek bir kelime...
“Seraph!”



