Minik iblisin sözlerini şaşkınlıkla dinleyen Esther, zihninin en derin noktalarına inerek minik iblisin neyden bahsettiğini araştırmaya başladı. İblisle birlikte olan bütün anılarını birkaç salise içerisinde gözlerinin önünden geçirdi fakat iblisin neden böyle bir tepki verdiğine anlam veremedi. Sesinden dahi bihaber olduğu anlaşılırken kafasının içinden tekrardan iblise seslendi. "Neyden bahsettiğine dair hiçbir fikrim yok, sana ne yapmaya çalıştım?" Ses tonundan gerçekten herhangi bir fikri olmadığı gayet net bir şekilde anlaşılabiliyordu. Genç kızın gerçekten de hiçbir şeyden haberi yoktu. Onunla arasında geçen kısa konuşmalar esnasında sürekli olarak dürüst davranmıştı, iyi hoş, kendisi zaten pek yalan söyleyen birisi değildi. Hatta bilincini kazandığı andan itibaren ağzından yapan kelam çıkmamıştı.
Minik iblisin cevabını beklemek için yeterli zamanı olmadığından ötürü hayal dünyasından çıkarak bir kez daha gerçekliğe döndü. Üzerine doğru koşan iblisi planladığı gibi teknesini atarak yere düşürdü ve tekmelemeye başladı.
Kısa bir süre tekmelemeye devam ederken uzaktan hissettiği yoğun bir aura vesilesiyle hareketini kesti ve auranın kaynağına doğru bakışlarını yöneltti. Bir çift el amansız bir kuvvetle birlikte omuzlarından bastırıyormuş gibi hissediyordu. Bütün gücünü, hatta belki de fazlasını sadece ayakta durmak için harcıyordu. Genellikle ifadesiz olan suratında zorlandığını gayet net bir şekilde belli eden bir ifade dahi belirmişti. Hissettiği yoğun baskı altında sakin kalmaya çalışarak bakışlarını Urilirn'e çevirdi. Onun ifadesiz suratındaki şaşkınlığı net bir şekilde gördükten sonra anormal bir durumla karşı karşıya olduğunu anladı. Genç kız olabildiğince sakin kalarak auranın kaynağını aradığı bu esnalarda tepenin altından gelen karanlık bir yel, bu ana kadar dövüştükleri iblisleri kolayca süpürüp attı.
İblisleri yokolmasının akabinde tepenin ucunda beliren karanlık sima herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Sima kendisini kısa bir süre sonra belli etmeye başladı. Karşılarındaki kişi, Aludir üssünden çıkmak için kapıya gittiklerinde karşılaştıkları Gyugnal'dan başkası değildi.
Gyugnal sözlerini bitirdikten sonra Theo lafa girdi. Yaptığı şaka her ne kadar saçma olsa da genç kızın komiğine gitmişti. Sonuna kadar açılmış gözlerine ona doğrulttuktan sonra da birkaç saniyeliğine bir kahkaha atmıştı. Genç kız kahkaha atarken hiç olmadığı kadar güzel görünüyordu. Buz gibi suratına renk dahi gelmişti.
Kahkahasını sonlandırdıktan sonra dahi suratında hafif bir gülümseme kalmıştı. Theo'nun yaptığı espriden sonra omuzlarında ki yükün kalktığını dahi hissetmişti. Bu sebeple oldukça sıradan bir şekilde Gyugnal'a yanıt verdi. "Arkadaşımın söylediği doğru değil, kesinlikle." Kısa bir süreliğine bakışlarını Theo'ya çevirdi ve az önceki esprisi tekrardan aklına geldi. Kahkaha atmak istiyordu fakat konuşmak da istiyordu. Bu sebepten ötürü kahkahasını tutarak konuşmaya devam etti. "Sizden ziyade bizlere benzeyen bu arkadaşların daha çok yardımcı olabileceğini düşündüğümden ötürü tekliflerini kabul ettim. Aludir üssünde bulunduğumuz vakit boyunca bize kobaylık fare muamelesi yaptıktan sonra farklı bir sonuçta beklenemezdi değil mi?" Esther, Gyugnal ile oldukça rahat konuşuyordu zira en kötü ihtimalle hayatını kaybedebileceğinin bilincindeydi. Yani kaybedecek pek bir şeyi yoktu.
Minik iblisin cevabını beklemek için yeterli zamanı olmadığından ötürü hayal dünyasından çıkarak bir kez daha gerçekliğe döndü. Üzerine doğru koşan iblisi planladığı gibi teknesini atarak yere düşürdü ve tekmelemeye başladı.
Kısa bir süre tekmelemeye devam ederken uzaktan hissettiği yoğun bir aura vesilesiyle hareketini kesti ve auranın kaynağına doğru bakışlarını yöneltti. Bir çift el amansız bir kuvvetle birlikte omuzlarından bastırıyormuş gibi hissediyordu. Bütün gücünü, hatta belki de fazlasını sadece ayakta durmak için harcıyordu. Genellikle ifadesiz olan suratında zorlandığını gayet net bir şekilde belli eden bir ifade dahi belirmişti. Hissettiği yoğun baskı altında sakin kalmaya çalışarak bakışlarını Urilirn'e çevirdi. Onun ifadesiz suratındaki şaşkınlığı net bir şekilde gördükten sonra anormal bir durumla karşı karşıya olduğunu anladı. Genç kız olabildiğince sakin kalarak auranın kaynağını aradığı bu esnalarda tepenin altından gelen karanlık bir yel, bu ana kadar dövüştükleri iblisleri kolayca süpürüp attı.
İblisleri yokolmasının akabinde tepenin ucunda beliren karanlık sima herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Sima kendisini kısa bir süre sonra belli etmeye başladı. Karşılarındaki kişi, Aludir üssünden çıkmak için kapıya gittiklerinde karşılaştıkları Gyugnal'dan başkası değildi.
Gyugnal sözlerini bitirdikten sonra Theo lafa girdi. Yaptığı şaka her ne kadar saçma olsa da genç kızın komiğine gitmişti. Sonuna kadar açılmış gözlerine ona doğrulttuktan sonra da birkaç saniyeliğine bir kahkaha atmıştı. Genç kız kahkaha atarken hiç olmadığı kadar güzel görünüyordu. Buz gibi suratına renk dahi gelmişti.
Kahkahasını sonlandırdıktan sonra dahi suratında hafif bir gülümseme kalmıştı. Theo'nun yaptığı espriden sonra omuzlarında ki yükün kalktığını dahi hissetmişti. Bu sebeple oldukça sıradan bir şekilde Gyugnal'a yanıt verdi. "Arkadaşımın söylediği doğru değil, kesinlikle." Kısa bir süreliğine bakışlarını Theo'ya çevirdi ve az önceki esprisi tekrardan aklına geldi. Kahkaha atmak istiyordu fakat konuşmak da istiyordu. Bu sebepten ötürü kahkahasını tutarak konuşmaya devam etti. "Sizden ziyade bizlere benzeyen bu arkadaşların daha çok yardımcı olabileceğini düşündüğümden ötürü tekliflerini kabul ettim. Aludir üssünde bulunduğumuz vakit boyunca bize kobaylık fare muamelesi yaptıktan sonra farklı bir sonuçta beklenemezdi değil mi?" Esther, Gyugnal ile oldukça rahat konuşuyordu zira en kötü ihtimalle hayatını kaybedebileceğinin bilincindeydi. Yani kaybedecek pek bir şeyi yoktu.








