Karanlığa yüz tutmuş kulaklarına dolan ismin, tüm varlığını karanlığa daha da yaklaştırıyor. Cysa’nın bu ana karşı duyduğu her bir hazza karşı, öfkenin her bir zerresi iliklerine işlemeye başlıyor. Zamanın durduğu bu anda, nerede olduğun ve neden burada olduğun gibi gerçekliğe dair tanımlamalar silinmeye başlıyor. Sanki gözlerinin önündeki tüm dünya karanlığa yenik düşmüşken karşında sadece Cysa kalıyor. Her şeyin yok oluşu, Cysa’nın varlığını daha da büyütüyor. Karanlığın içerisinde Cysa’nın her şeyden habersiz şehvetli gülüşü, karanlığın en azgın harlayıcı oluyor. Artık ismin kulaklarında değil ruhunda çınlamaya başlarken, karanlık ve Cysa dışında hiçbir şey bulunmuyor.
Gadiel'in Öfkesi
Bir anda içine dolan ve kanın yerine pompalanan öfke ayaklarını harekete geçiriyor usulca. Tüm öfkeni biriktirdiği yumrukların sıkı sıkı kapalıyken, tırnaklarının arasına dolmaya başlayan kanı hissedebiliyorsun. Ancak bu kan, seni olman gerekenden daha agresif ve olman gerekenden daha bilinçsiz bir hale sürüklüyor. Ruhun bedenini terk etmeye mahkum olmuş gibi hissettiğin sırada, sadece tepeden izleyen bir göz oluyorsun bu anlarda. Hiçbir şeyin kontrol altında olmadığı ve hiçbir şeyi kontrol edemediğin o anlarda, tek yapabildiğin izlemek oluyor sadece…
En son usulca attığını düşündüğün adımın, seni karşında durmakta olan Cysa’nın hemen ötesine götürdüğünde, tırnaklarının arasında biriken kanı tattırmak ister gibi yumruğunu Cysa’nın suratına sallıyorsun! Cysa, daha kendisine neyin geldiğini bile idrak edemeden yediği yumrukla birlikte havada savrulmaya başlarken, bedenin kazandığı ivmeyi bir an olsun terk etmek istemez gibi hızla koşmaya devam ediyor. Cysa yere düşen bedenini kaldırıp, tek dizinden güç alarak ayağa kalkmak istediği sırada, çoktan sağ diz kapağını Cysa’nın suratına indirmiş oluyorsun! Bu kez etrafa yayılan Cysa’nın kanı ve acı çığlığı ile, damarlarındaki öfkenin içine işlemeye başlayan hazzı hissediyorsun. Bin yıllık özlemini çektiği kutsalına kavuşmuş gibi titreyen bedenin, Cysa’nın geriye doğru düşen kafasını iki eliyle tutuyor ve bir kez daha sağ diz kapağını hareketlendirdiğin sırada, iki elin Cysa’nın kafasını da geriye doğru çekiyor! Diz kapağınla Cysa’nın suratı buluştuğu anda, kırılan kafatası kemiklerini çıkardığı çatırtılar, kulaklarında en asil senfoniye dönüşüyor. Cysa, bir kez daha geriye savrulurken, hala daha nefes alıp veriyor olduğunu hissetmek, sanki beyninin içindeki enkazı tekrar yok ediyor! Ne var ki bu anda Cysa, kulaklarının duymaktan imtina ettiği lirik sözlerini hızlıca bir kez daha dile getirip, yeri ve göğü kül etmek isteyen iblisini karşında var ediyor!
Cysa’nın iblisinin yaydığı sıcaklık, aranızdaki birkaç metreden bile fazlasıyla kavurucu bir etki doğursa bile, bunu hiçbir şekilde umursamadan iblise doğru koşmaya başlıyorsun! Cysa’nın iblisine bir şeyler söylediğini duysan bile, kulakların çoktan Cysa’nın acı çığlıkları dışındakilere kapalı olduğu için, bu söylemlerin senin için hiçbir anlamı olmuyor. Cysa’nın iblisi, kollarından ellerine doğru mor alevlerini harlamaya başlarken, bir anda bedenin iki kolunu göğsünün önüne getiriyor ve avuç içlerin Cysa’nın iblisine bakacak şekilde ilerlemeye devam ediyor. Cysa’nın iblisi, karşında korkusuz ve hiçbir çekincesi olmayan bir zalim gibi dikilirken, yumruklarını seni kül etmek ister gibi savurmaya başlıyor! Havayı yumruklayan Cysa’nın iblisi, bu yumruklarıyla birlikte yoğun bir sıcak hava dalgasını da üzerine gönderse de, vücudunda oluşmaya başlayan yanıklar hiçbir şekilde umurunda olmuyor! Göğüs kısmının önünde duran ellerin ve kollarının dirsek altı kısımlarıyla, bacaklarının ön kısımları derin bir aleve atılmış gibi kavrulmaya başlarken, çoktan yumruklarının etki mesafesini geçmiş oluyor bedenin. Cysa’nın iblisi son bir hamleyle, tüm kavuruculuğunu sana hissettirmek ister gibi elleriyle kafanı tutmaya çalışıyor. Ancak yumrukların, Cysa’nın iblisinden çok daha hızlı oluyor ve bedenin Cysa’nın iblisinin göğüs bölgesine dört yumruğu ardı ardına indirirken, her bir yumruğun mor alevler saçarak patladığına şahitlik ediyorsun!
Cysa’nın iblisi, yediği yumruklarla birlikte Cysa’nın yanına kadar düşmüş bir halde bulunuyor. Bedenindeki yanıklar, her bir adımı senin için imkansız kılsa bile, bedeninin bir an olsun durmaya niyeti olmadığını kavrayabiliyorsun. Bununla birlikte, bedeninki sıcaklığın ruhundakiyle boy ölçüşemeyeceğini hissettiğin anda, bir kez daha salt yok etmek adına koşmaya başlıyor bedenin. Ne var ki tam bu esnada, kavrulan bedeninin sağ omzundan uzanan bir el koşunu engellemeye çalışıyor. Karanlığın içinde beliren beyaz elin sahibi, ışıltılar ve dinginlikle kendini belli ederken, Ela’nın dudaklarından bir şeyler döküldüğünü görebiliyorsun. Yüzündeki öfke ve hüznün karışımı bir ifade bulunan Ela’nın sözlerini duymak için kulaklarını kabartıp, fazladan olağanca bir çaba sarf etsen bile, bedenin bir anda omzundaki eli silkeliyor ve sol yumruğun geriye doğru savrulup Ela’nın suratıyla buluşuyor! Öfke ve dinginlik savaşı, tam da bu anda son bulurken, gözlerin bir kez daha sadece Cysa ve iblisinde kalıyor. Karanlığın içinde kaybolan Ela’nın akıbetiyle ilgili hiçbir görüşün bulunmazken, bedenin bir kez daha harekete geçiyor. Hem Cysa’nın iblisini hem de Cysa’yı bu sonsuz karanlıkta, vahşice ve en ufak kalıntıları bile kalmayana kadar yok etmek için!
En son usulca attığını düşündüğün adımın, seni karşında durmakta olan Cysa’nın hemen ötesine götürdüğünde, tırnaklarının arasında biriken kanı tattırmak ister gibi yumruğunu Cysa’nın suratına sallıyorsun! Cysa, daha kendisine neyin geldiğini bile idrak edemeden yediği yumrukla birlikte havada savrulmaya başlarken, bedenin kazandığı ivmeyi bir an olsun terk etmek istemez gibi hızla koşmaya devam ediyor. Cysa yere düşen bedenini kaldırıp, tek dizinden güç alarak ayağa kalkmak istediği sırada, çoktan sağ diz kapağını Cysa’nın suratına indirmiş oluyorsun! Bu kez etrafa yayılan Cysa’nın kanı ve acı çığlığı ile, damarlarındaki öfkenin içine işlemeye başlayan hazzı hissediyorsun. Bin yıllık özlemini çektiği kutsalına kavuşmuş gibi titreyen bedenin, Cysa’nın geriye doğru düşen kafasını iki eliyle tutuyor ve bir kez daha sağ diz kapağını hareketlendirdiğin sırada, iki elin Cysa’nın kafasını da geriye doğru çekiyor! Diz kapağınla Cysa’nın suratı buluştuğu anda, kırılan kafatası kemiklerini çıkardığı çatırtılar, kulaklarında en asil senfoniye dönüşüyor. Cysa, bir kez daha geriye savrulurken, hala daha nefes alıp veriyor olduğunu hissetmek, sanki beyninin içindeki enkazı tekrar yok ediyor! Ne var ki bu anda Cysa, kulaklarının duymaktan imtina ettiği lirik sözlerini hızlıca bir kez daha dile getirip, yeri ve göğü kül etmek isteyen iblisini karşında var ediyor!
Cysa’nın iblisinin yaydığı sıcaklık, aranızdaki birkaç metreden bile fazlasıyla kavurucu bir etki doğursa bile, bunu hiçbir şekilde umursamadan iblise doğru koşmaya başlıyorsun! Cysa’nın iblisine bir şeyler söylediğini duysan bile, kulakların çoktan Cysa’nın acı çığlıkları dışındakilere kapalı olduğu için, bu söylemlerin senin için hiçbir anlamı olmuyor. Cysa’nın iblisi, kollarından ellerine doğru mor alevlerini harlamaya başlarken, bir anda bedenin iki kolunu göğsünün önüne getiriyor ve avuç içlerin Cysa’nın iblisine bakacak şekilde ilerlemeye devam ediyor. Cysa’nın iblisi, karşında korkusuz ve hiçbir çekincesi olmayan bir zalim gibi dikilirken, yumruklarını seni kül etmek ister gibi savurmaya başlıyor! Havayı yumruklayan Cysa’nın iblisi, bu yumruklarıyla birlikte yoğun bir sıcak hava dalgasını da üzerine gönderse de, vücudunda oluşmaya başlayan yanıklar hiçbir şekilde umurunda olmuyor! Göğüs kısmının önünde duran ellerin ve kollarının dirsek altı kısımlarıyla, bacaklarının ön kısımları derin bir aleve atılmış gibi kavrulmaya başlarken, çoktan yumruklarının etki mesafesini geçmiş oluyor bedenin. Cysa’nın iblisi son bir hamleyle, tüm kavuruculuğunu sana hissettirmek ister gibi elleriyle kafanı tutmaya çalışıyor. Ancak yumrukların, Cysa’nın iblisinden çok daha hızlı oluyor ve bedenin Cysa’nın iblisinin göğüs bölgesine dört yumruğu ardı ardına indirirken, her bir yumruğun mor alevler saçarak patladığına şahitlik ediyorsun!
Cysa’nın iblisi, yediği yumruklarla birlikte Cysa’nın yanına kadar düşmüş bir halde bulunuyor. Bedenindeki yanıklar, her bir adımı senin için imkansız kılsa bile, bedeninin bir an olsun durmaya niyeti olmadığını kavrayabiliyorsun. Bununla birlikte, bedeninki sıcaklığın ruhundakiyle boy ölçüşemeyeceğini hissettiğin anda, bir kez daha salt yok etmek adına koşmaya başlıyor bedenin. Ne var ki tam bu esnada, kavrulan bedeninin sağ omzundan uzanan bir el koşunu engellemeye çalışıyor. Karanlığın içinde beliren beyaz elin sahibi, ışıltılar ve dinginlikle kendini belli ederken, Ela’nın dudaklarından bir şeyler döküldüğünü görebiliyorsun. Yüzündeki öfke ve hüznün karışımı bir ifade bulunan Ela’nın sözlerini duymak için kulaklarını kabartıp, fazladan olağanca bir çaba sarf etsen bile, bedenin bir anda omzundaki eli silkeliyor ve sol yumruğun geriye doğru savrulup Ela’nın suratıyla buluşuyor! Öfke ve dinginlik savaşı, tam da bu anda son bulurken, gözlerin bir kez daha sadece Cysa ve iblisinde kalıyor. Karanlığın içinde kaybolan Ela’nın akıbetiyle ilgili hiçbir görüşün bulunmazken, bedenin bir kez daha harekete geçiyor. Hem Cysa’nın iblisini hem de Cysa’yı bu sonsuz karanlıkta, vahşice ve en ufak kalıntıları bile kalmayana kadar yok etmek için!





