Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

07 Nov 2023, 17:27

Karanlığa yüz tutmuş kulaklarına dolan ismin, tüm varlığını karanlığa daha da yaklaştırıyor. Cysa’nın bu ana karşı duyduğu her bir hazza karşı, öfkenin her bir zerresi iliklerine işlemeye başlıyor. Zamanın durduğu bu anda, nerede olduğun ve neden burada olduğun gibi gerçekliğe dair tanımlamalar silinmeye başlıyor. Sanki gözlerinin önündeki tüm dünya karanlığa yenik düşmüşken karşında sadece Cysa kalıyor. Her şeyin yok oluşu, Cysa’nın varlığını daha da büyütüyor. Karanlığın içerisinde Cysa’nın her şeyden habersiz şehvetli gülüşü, karanlığın en azgın harlayıcı oluyor. Artık ismin kulaklarında değil ruhunda çınlamaya başlarken, karanlık ve Cysa dışında hiçbir şey bulunmuyor.


Gadiel'in Öfkesi


Bir anda içine dolan ve kanın yerine pompalanan öfke ayaklarını harekete geçiriyor usulca. Tüm öfkeni biriktirdiği yumrukların sıkı sıkı kapalıyken, tırnaklarının arasına dolmaya başlayan kanı hissedebiliyorsun. Ancak bu kan, seni olman gerekenden daha agresif ve olman gerekenden daha bilinçsiz bir hale sürüklüyor. Ruhun bedenini terk etmeye mahkum olmuş gibi hissettiğin sırada, sadece tepeden izleyen bir göz oluyorsun bu anlarda. Hiçbir şeyin kontrol altında olmadığı ve hiçbir şeyi kontrol edemediğin o anlarda, tek yapabildiğin izlemek oluyor sadece…

En son usulca attığını düşündüğün adımın, seni karşında durmakta olan Cysa’nın hemen ötesine götürdüğünde, tırnaklarının arasında biriken kanı tattırmak ister gibi yumruğunu Cysa’nın suratına sallıyorsun! Cysa, daha kendisine neyin geldiğini bile idrak edemeden yediği yumrukla birlikte havada savrulmaya başlarken, bedenin kazandığı ivmeyi bir an olsun terk etmek istemez gibi hızla koşmaya devam ediyor. Cysa yere düşen bedenini kaldırıp, tek dizinden güç alarak ayağa kalkmak istediği sırada, çoktan sağ diz kapağını Cysa’nın suratına indirmiş oluyorsun! Bu kez etrafa yayılan Cysa’nın kanı ve acı çığlığı ile, damarlarındaki öfkenin içine işlemeye başlayan hazzı hissediyorsun. Bin yıllık özlemini çektiği kutsalına kavuşmuş gibi titreyen bedenin, Cysa’nın geriye doğru düşen kafasını iki eliyle tutuyor ve bir kez daha sağ diz kapağını hareketlendirdiğin sırada, iki elin Cysa’nın kafasını da geriye doğru çekiyor! Diz kapağınla Cysa’nın suratı buluştuğu anda, kırılan kafatası kemiklerini çıkardığı çatırtılar, kulaklarında en asil senfoniye dönüşüyor. Cysa, bir kez daha geriye savrulurken, hala daha nefes alıp veriyor olduğunu hissetmek, sanki beyninin içindeki enkazı tekrar yok ediyor! Ne var ki bu anda Cysa, kulaklarının duymaktan imtina ettiği lirik sözlerini hızlıca bir kez daha dile getirip, yeri ve göğü kül etmek isteyen iblisini karşında var ediyor!

Cysa’nın iblisinin yaydığı sıcaklık, aranızdaki birkaç metreden bile fazlasıyla kavurucu bir etki doğursa bile, bunu hiçbir şekilde umursamadan iblise doğru koşmaya başlıyorsun! Cysa’nın iblisine bir şeyler söylediğini duysan bile, kulakların çoktan Cysa’nın acı çığlıkları dışındakilere kapalı olduğu için, bu söylemlerin senin için hiçbir anlamı olmuyor. Cysa’nın iblisi, kollarından ellerine doğru mor alevlerini harlamaya başlarken, bir anda bedenin iki kolunu göğsünün önüne getiriyor ve avuç içlerin Cysa’nın iblisine bakacak şekilde ilerlemeye devam ediyor. Cysa’nın iblisi, karşında korkusuz ve hiçbir çekincesi olmayan bir zalim gibi dikilirken, yumruklarını seni kül etmek ister gibi savurmaya başlıyor! Havayı yumruklayan Cysa’nın iblisi, bu yumruklarıyla birlikte yoğun bir sıcak hava dalgasını da üzerine gönderse de, vücudunda oluşmaya başlayan yanıklar hiçbir şekilde umurunda olmuyor! Göğüs kısmının önünde duran ellerin ve kollarının dirsek altı kısımlarıyla, bacaklarının ön kısımları derin bir aleve atılmış gibi kavrulmaya başlarken, çoktan yumruklarının etki mesafesini geçmiş oluyor bedenin. Cysa’nın iblisi son bir hamleyle, tüm kavuruculuğunu sana hissettirmek ister gibi elleriyle kafanı tutmaya çalışıyor. Ancak yumrukların, Cysa’nın iblisinden çok daha hızlı oluyor ve bedenin Cysa’nın iblisinin göğüs bölgesine dört yumruğu ardı ardına indirirken, her bir yumruğun mor alevler saçarak patladığına şahitlik ediyorsun!

Cysa’nın iblisi, yediği yumruklarla birlikte Cysa’nın yanına kadar düşmüş bir halde bulunuyor. Bedenindeki yanıklar, her bir adımı senin için imkansız kılsa bile, bedeninin bir an olsun durmaya niyeti olmadığını kavrayabiliyorsun. Bununla birlikte, bedeninki sıcaklığın ruhundakiyle boy ölçüşemeyeceğini hissettiğin anda, bir kez daha salt yok etmek adına koşmaya başlıyor bedenin. Ne var ki tam bu esnada, kavrulan bedeninin sağ omzundan uzanan bir el koşunu engellemeye çalışıyor. Karanlığın içinde beliren beyaz elin sahibi, ışıltılar ve dinginlikle kendini belli ederken, Ela’nın dudaklarından bir şeyler döküldüğünü görebiliyorsun. Yüzündeki öfke ve hüznün karışımı bir ifade bulunan Ela’nın sözlerini duymak için kulaklarını kabartıp, fazladan olağanca bir çaba sarf etsen bile, bedenin bir anda omzundaki eli silkeliyor ve sol yumruğun geriye doğru savrulup Ela’nın suratıyla buluşuyor! Öfke ve dinginlik savaşı, tam da bu anda son bulurken, gözlerin bir kez daha sadece Cysa ve iblisinde kalıyor. Karanlığın içinde kaybolan Ela’nın akıbetiyle ilgili hiçbir görüşün bulunmazken, bedenin bir kez daha harekete geçiyor. Hem Cysa’nın iblisini hem de Cysa’yı bu sonsuz karanlıkta, vahşice ve en ufak kalıntıları bile kalmayana kadar yok etmek için!
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Gadiel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 198
Joined: 05 Jun 2023, 02:04

07 Nov 2023, 19:10

Yok oldu her şey bir hiç gibi. Karanlık bir veba gibi yayıldı gözümün ulaşabildiği her noktaya… Işık tükendi, hayat tutuklaştı. Kalbim, kan pompalamak yerine öfke pompalamaya başladığında, karanlıkta bana eşlik eden tek şey Cysa’nın kendisiydi. Sesi, o arsız gülüşüyle kulaklarımı cırmaladığında, gözlerim kapandı bir anlığına.

Sadece o sesi duydum.

Gülüyordu, şehvetle.

Tekrardan gözlerimi açtım. Karanlıkta, başka bir şey aradım. Ama hiçbir şey bulamadım.

Sadece o yüzü gördüm.

Gülüyordu, arsızlıkla.

Karanlık, o ve ben vardık. Dünyam, yenik düşmüştü karanlığıma. Karanlık dünyada öfkenin ateşini hissetmeye başladığımda, hislerim karma karışık bir dansa başlamıştı. Ayaklarım yerden kesilirken, bu duygusal fırtına beni tüm varlığım ile sarmıştı. Gözlerim, düşünce ve eylemlerinin esiri olmuş bir şekilde öfkemin vücut bulmuş halini izlemekle meşguldü. İşte o an, bilinçli olmaktan ziyade içimdeki bu yıkıcı enerjiyle baş edememiş olmanın çaresizliğini yaşıyordum.

Sıkmaktan kanlanmış yumruğum, sanki dünyanın tüm kaderini avuçlarının içinde saklıyormuş gibi sıkı sıkıyaydı… Bedenim ise fırlamaya hazır bir ok kadar gergindi. Kanın tatlı acısını hissettim, ancak bu acı, beni daha fazla yükselti. Kontrolümü kaybetme korkusuyla başa çıkmaya çalıştım ama bu öfke beni her anın efendisi yapar gibi hissettirdi.

Ruhum bedenimi terk etmek istediğinde, sanki kendimi dışarıdan bir göz gibi, bu duygusal fırtınanın içine dalıp, her şeyi izliyordum. Kendimi bir yabancı gibi görüyor, kendi varlığımı tanımaz hale gelişimi acıyla izliyordum. Bu anlarda, her şey kaos içinde kayboldu, kontrolümün kaybolduğu ve öfkenin hüküm sürdüğü bir dünyada sadece seyirci oldum. İzlemekten başka yapabileceğim bir şey kalmamıştı, çünkü o an, İçimdeki öfke fırtınası üzerimde tam anlamıyla hüküm sürmekteydi.

Bir adım attım, o adım bana ait değilmiş gibi. Karanlık dalgalandı ve Cysa’ya yakınlaşmak için umut ettiğim o ufacık bir adım beni onun nefesini hissedebileceğim kadar yakınına getirdi. Yumruğum, son ana kadar avının zaafını kollamış yırtıcı bir avcı gibi fırlayıp, Cysa’nın yüzüne ulaştığında, anladım kontrolün bende olmadığını bir kez daha.

O bendim, ama aynı zamanda değildim.

O yumruk benden çıkmıştı; ama aynı zamanda tam anlamıyla bana ait değildi. Bilincim, bedenimden sıyrılmış, bedenim tamamen öfkemin kölesi olmuştu.

Bedenim, öfkenin etkisiyle tir tir titriyordu. Hissettiğim o hazzın içinde, boğulup gidiyordum sanki. Cysa’nın yere savrulurken yüzünden silinip giden o arsız gülümseme, akan kanlarla birlikte bana huzur veren bir sanat eseri gibi gözüküyordu gözüme.

Geriye doğru savrulan Cysa ile bir kez daha yakın temasa geçti bedenim. Dizim ayağa kalmak için çabalayan Cysa’nın yüzü ile buluştuğunda kemiklerinden gelen çatırdama o an huzur verici bir şarkının sözleri gibiydi. Akan kanı ise su gibi hayat dolu hissettiriyordu bana. Ama doyumsuzdum, akan her kanı, çatırdayan her kemiği bir sonraki hamlem için şevklendiriyordu beni. Bu yüzden henüz kafası darbenin etkisi ile sarsılmasını tamamlamadan havada yakaladım kafasını. O daha ne olduğunu anlayamadan bir diz darbesi ile daha tanıştırdım onu.

Ama hala nefes alıyordu.

Yetmiyordu onun yaşadığı herhangi bir acı öfkemi dindirmek için. Ölmeliydi, başka bir yolu yoktu. O ölene kadar durmayacaktım.

Duramazdım.

Dudaklarından dökülen sözler, kulağıma ulaşmamıştı. Sanki karanlık, dudaklarını mühürlemişti. Gene de o sözleri duymamış olmam o kor kalpli iblisin karanlığımda var olmasına engel olmamıştı.

O, çok sıcaktı…

Ama kalbimin içindeki ateş canımı daha çok yakıyordu.

Bedenimin savaşı iblisle devam etti. Onun ateşi bedenimi yakarken. Öfkemin ateşi ise ruhumu yakıyordu.

Ruhumun ateşi daha büyüktü ki, iblise yakınlaştıkça kavrulan bedenimin ateşi umurumda dahi olmuyordu. Yumruklarım o kordan kalbin oluşturduğu kor bedenle buluşuyordu. Ama yetmiyordu… Ne hissettiğim herhangi bir acı, ne yorgunluk ne de Cysa’nın acizliği… Hiçbir şey durmam için bedenimi tatmin etmiyordu.

Hatta… Ela bile.

Öfkemle kavrulan bedenim, beni durdurmak isteyen Ela’yı yumrukladı bir an düşünmeden. Onu dinlemeden, onun kalbime ulaşmasına hiç müsaade etmeden.

Durmadım. Ela, yumruğun etkisi ile karanlıkta yok olup giderken, bedenim dönüp arkasına bile bakmadı. Bedenime hapsolmuş gözlerim sadece o ikisini görüyordu. Bir adım daha attı bedenim. Acıyı hiç edercesine, korkuya mahal vermezcesine. Yumruklarım biraz daha sıkıldı buna sonsuza kadar devam edebilecekmişçesine.

İlerlemeye devam etti bedenim…

Ama ruhum, attığı adımların gerisinde kaldı. Bedenime hapsolmuş gözlerim o ikisine bakarken, ruhum yumruğun etkisiyle yitip geden Ela’nın ardında kaldı.

Ela…

Ama duramazdım!

Ela…

Karışmaması gerekiyordu!

Ela…

Evrenin iyiliği için!

Ela...

Ölmeleri lazım!

Ela…
...
...

...Özür dilerim.
Image
KARAKTER
KÜNYE
İsim: Gadiel (Gad’iil)
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 25
Boy: 1.72
Kilo: 70
Sınıflar: Sezici - Dengeli - Elementalist
İtibar: 7
Mevcut GP/AGP/İGP: AGP 10 / İGP 5
Mevcut Para: 3.000 Aclania Pulası

PROFİL
Güç: 7
Dayanıklılık: 7
Çeviklik: 7
İrade: 16
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 10
Hakimiyet: 8
Mevcudiyet: 4

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS
KÜNYE
İsim: Nuemsa (Hırçın Çocuk)
Cinsiyet: Kadın
Boy: 172
Kilo: 26
Tür: Peri
Yatkın Olduğu Teknik Sınıfı: İllüzyon
Yatkın Olduğu Element: Işık – Doğa (Elemental)
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 4
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 4
Arun: 13
Duren: 13
İrade: 5

YETENEKLER
Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER
Kutsal Boynuz (A seviye)
Kör edici Işık (C seviye)
Peri Dokunuşu (D seviye)
Öfkeli Peri (C seviye)
Doğanın Yargısı (A-rank / Karakteristik teknik)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

09 Nov 2023, 10:18

Ruhundan dökülen binlerce özür kelamına karşılık, bedenin öfkeyle kavrulması dışında tüm duygulardan sonsuz bir uzaklıkta kalmış şekilde hareket geçiyor. Karanlığın içerisinde yaşayan öfken, bedeninin her bir hareketiyle nefretin damarlarında dolaşmasına izin vermeye başlıyor. Ne Cysa’nın kudreti, ne iblisinin vahşeti ne de Ela’nın dinginliği… Her biri karanlığın içerisinde anlamsız ve lüzumsuz bir tat bırakırken, var olan tek şeyin saf nefretten ibaret olduğunu hissediyorsun. Ne var ki bu nefret, kavrulan bedenin önündeki her bir insani sınırı çoktan aşmasına neden oluyor. Ruhun, bedenin ile düşüncelerin arasında sıkışmış bir çaresizlik içine düşse bile, binlerce özrün içerisinde Cysa’nın yok edilmesine dair buyruğun da ağzından onlarca kez dökülüyor. Ve bedenin… Bu buyruğu yerine getirmek için yok olmayı bile göze almış gibi görünüyor.

Image

Bedenin hareketlerine kilitlenen gözlerin karanlığın içerisinde görüşünü de giderek kaybetmeye başlıyor. Kanayan avuç içlerinden dökülen kan damlaları birer birer görüşünden silinirken, Cysa’nın iblisinin mor alevlerini harlayarak bedeninin önünde bir engel yaratmaya çalıştığını görüyorsun. Ancak bedenin, sanki yüzyıllardır bu mor alevlerle harlanır gibi, sıradan bir insanı birkaç saniye içerisinde küllerine çevirecek alevlerin ortasına atlıyor! Ayak uçlarından, saçlarının her bir teline kadar kavrulmaya başlayan bedeninin yaşadığı acıyı ilk kez ruhunda hissetmeye başladığında karanlığın içerisinde daha çok kaybolmaya başladığını fark ediyorsun. Cysa’nın dudaklarından dökülen kanlı haykırışlarına rağmen durmak bilmeyen bedenin, mor alevlerin ortasından fışkırırcasına atlayarak Cysa’nın iblisine sert bir yumruk indiriyor! Aldığı yumrukla birlikte geriye savrulan Cysa’nın iblisinin alevleri sinmeye başlasa bile, yanmaktan kararmaya başlamış bedenin tek bir soluğunu bile boşa harcamaksızın hedefini Cysa’ya çeviriyor. Geriye doğru birkaç adım atarak, ölüm ile arasına mesafe koymak isteyen Cysa, bunda pek başarılı olamıyor ve bedenin buyruğunu bir an önce gerçeğe dökmek ister gibi Cysa’nın üzerine atılıyor!

Bedenin Cysa’nın üzerine atılıp doğrudan boğazını kavrayarak onu nefessiz bırakmayı başarıyor. Bunun yanında Cysa’nın üzerine düşmesiyle birlikte, Cysa sırt üstü yere seriliyor ve bedenin de Cysa’nın karın boşluğuna çökerken, Cysa’nın boğazındaki ellerini çözerek yumruklarını Cysa’nın suratına indirmeye başlıyor! İlk iki yumruğun ardından, Cysa’nın suratından karanlığa dökülen kanlar da görüşünden silinip sonsuz bir karanlığa sürüklenirken, birkaç yumruğun ardından sadece Cysa’nın suratına inen yumruklar ile her bir yumrukta yarılan etler ve parçalanan kemikler dışında geriye bir şey kalmıyor. Cysa’nın çoktan direnmeyi bırakmasına rağmen bedenin suratına yumruklarını indirmeyi sürdürürken, artık karanlık senin için mutlak bir sondan ibaret oluyor…


...

..

.


.

..

...


Karanlığa gömülen gözlerin, sonsuz bir huzur ve sonsuz bir girdabın içinde hissediyor kendisini. Bir şekilde bu sonun, en azından şimdilik, bir ölüm olmadığını hissetsen bile, Cysa’nın iblisinin yarattığı alevlere kendini atan bedeninin daha ne kadar canlı kalabileceği de senin için bir muamma oluyor. Tüm bu olanların iradene uygun, ancak iradenin dışında yaşanıyor olması, hislerinin ne olması gerektiği konusunda seni kararsız bırakıyor. Ancak bir şekilde, içine düştüğün bu sonsuz karanlıkta hangi sonuca ulaşacağına dair yeterli vaktinin olduğunu hissedebiliyorsun. Ne bir ses ne de yanma dışında bir his… Karanlığın içinde tek başına sıkışmış ruhun, sadece sonsuzluğa ulaşmadan önce ne hissetmesi gerektiğine karar vermeye çalışıyor.

İçine düştüğün karanlık anlık ve sonsuzluk arasında sıkışmış gibi hissettiğin bir anda, alevlerle yanan bedeninin acısı da yavaşça azalmaya başlıyor. Bir azaptan kurtulmuş gibi hissediyor olmana rağmen, bu azalmanın seni o belirsiz mutlak sona sürüklediğini bilmek de kafanda soru işaretlerine neden oluyor. Ölüme kucak açmış olsan bile, en azından tek başına gitmediğini düşünüyorsun. Ancak buna rağmen, sonun bu şekilde olması gerektiği konusunda kendine tatmin etmeyen cevaplar vermek dışında bir şey yapamıyorsun. Bu haliyle, azabın azaldıkça mutlak sonuna da yaklaşıyor olmak, bir şekilde seni sabırsız bir hale getiriyor. Tek gitmesen bile, bir nedenle veya ardında bir bırakacağın bir şeyle sonsuza açılmak istiyorsun. Ancak bunun için daha çok zamana ihtiyacın olduğunu ve daha çok zaman için de azabının devam etmesi gerektiğini hissediyorsun. Ne var ki, henüz daha bir cevaba yakın olmanın bile uzağındayken, hissettiğin sonsuz bir soğukluk alevlerle kavrulan ruhunu tek bir anda buz gibi yapıyor.

Gözlerin irkilerek açıldığı anda bedenini sarmalayan bir çift kola denk gelmek, hala hayattaysan, görmeyi düşündüğün en son şey oluyor. Bakışların bedenine dönerken, kavrulmuş etlerinin adeta soğukla kaplandığını görüyorsun. İnce bir tabakayla tüm yanıklarının acısı vücudundan silinir gibi görünürken, gözlerin bir anda Cysa’yı aramaya başlıyor. Birkaç metre ötende, sırt üstü yatar bir pozisyonda ve yüzü neredeyse tanınmayacak halde zar zor soluk alıp veren Cysa’nın hemen yanında Ela’yı gördüğün anda gözlerin istemsizce büyüyor. Ela’nın vücudunda, bedeninin attığı tek bir yumruk dışında herhangi bir yaralanma görmemiş olmak seni fazlasıyla rahatlatıyor. Ancak Ela’nın donuk bakışlarına hükmeden endişe, bu rahatlamanı asgari düzeyde tutuyor. Bunun yanında, bedenine dolanmış ve arkadan sana sarılmış iki kolun sahibi de, bu şekilde daha da merak uyandırıcı bir hal alıyor. Birkaç dakika öncesine kadar tamamen yanmış saçlarının döküldüğü sağ omzunda keskin bir soğuk nefesi hissetmenle birlikte bakışlarını sağ omzuna yönlendirdiğinde, ilk gördüğün bembeyaz bir ten ve kıpkırmızı göz bebekleri oluyor. Bir kadına ait olduğunu düşündüğün bu gözlerin tamamen sakin bir yüz ifadesinde bulunuyor olması, bakışlarını kadının beyaz parlak saçlarına götürmene neden oluyor. Tam bu esnada kadının sivri kulakları ve kafasının yan kısımlarında görünen siyah boynuzlarını fark ettiğinde, içindeki tüm bu yangını söndürenin bir iblis olduğunu anlıyorsun. Vücudun içgüdüsel olarak kendini bir iblisin kollarından kurtarmak için ileriye atıyor ve dizlerinin üstünde hafifçe ilerlemenin ardından tekrar iblise dönüyorsun.

Karşında 170 santim boylarında, siyah kıyafetler giymiş iblis senin ileriye atılmış olmanla birlikte tamamen ayağa kalkıyor ve dingin bakışlarını senden ayırmadan “Sadece acını dindirmek istedim, korkmana gerek yok.” diyor. Hemen ardından ise bakışlarını üzerinde tutmayı sürdürürken “Bu şekilde çok uzun yaşayabileceğini düşünmüyorum. Sana yardım etmeme izin ver.” diyor. Bu sözlerinden sonra iblis aranızdaki mesafeyi kapatmak için ufak adımlarla sana doğru gelmeye başlarken “Ben Ulvannah. Endişe etme, iyi olacaksın.” diyor.

Ulvannah
Image
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Gadiel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 198
Joined: 05 Jun 2023, 02:04

09 Nov 2023, 21:53

Binlerce özrün gölgesinde ruhumun hüznü yoğrulurken, bedenim öfkenin ateşiyle yanıp kavruluyordu. Diğer duygulara uzak, soğuk bir mesafede duruyordum artık. Cysa'nın varlığı, iblisinin kor yangıları ve Ela'nın parıltısı, hepsi karanlığın içinde anlamsız ve değersiz hale geliyordu. Şu an var olan tek şey, içimde yükselen saf nefretin acımasızlığından başka bir şey değildi. Ancak bu nefret, bedenimin sınırlarını aşmaya başlıyordu insanlığımı bir hiç gibi kenara itmekte kararlı bir şekilde. Ruhumsa, bedenimle düşüncelerim arasında sıkışıp kalmış bir çaresizlik içinde debeleniyordu tuzağa düşmüş bir ceylan gibi.

Binlerce kez tekrarlandı o buyruk.. Cysa’nın yok edilmesi için ağzımdan defalarca kez akıp gitti ve bedenim... Bu emri yerine getirmek için kendisini bile feda etmeye hazır gibi görünüyordu, tıpkı yangınlar içinde yanmaya razı bir fedai gibi.

Ruhum, binlerce özrün yankısı altında didinirken, gözlerim yavaşça karanlığın içindeki o görüsünü kaybediyordu. Avuçlarım kanla yıkanmış kadar kızıla boyanmış bir haldeyken, akıp giden damlaları göremez hale geliyordum artık.

Cysa’nın iblisi son nefesine kadar onu koruyacakmış gibi kararlı gözüküyordu. Her seferinde onu korumak için ortaya çıkardığı o mor alevler daha sıcak bir şekilde bedenime nüfus ediyordu sanki… Öyle ki, bedenimin sınırlarını aşıp, o acı ruhuma ulaştığında istemsizce titriyordu ruhumun bir parçasıymış gibi hissettiren karanlık. Karanlık, bedenim iblisin alevlerine daldıkça, daha da sarıp sarmalıyordu beni… Her bir adım, her bir sıcak hava dalgası beni daha da derinlere sürüklüyordu.

Yumruğum o kızgın alevlerle kaplı iblisin bedenine umarsızca nüfus ettiğinde, bedenim çoktan acısını hasır altı etmişti. Bakışlarıyla başlamıştı Cysa’yı tüketmeye ve saniyesinde sürdürmüştü ölüm kalım mücadelesini onunla… Bir hiçmiş gibi sıkmıştı önce boğazını ve bir süre sonra sanki bu ölüm şekli çok sıradan olacakmış gibi vazgeçmişti bu tutumundan bedenim… Umarsızca yumruklamaya başlamıştı Cysa’ya benzemekten çok uzak bir hale bürünmüş bedenini. Bir yerden sonra havaya savrulan kızıl kan tutamlarına bedenimden kopup giden yanmış et parçaları eşlik etmeye başlamıştı. Bu görüntü Cysa ve benim yaklaşan sonumun ön gösterisi gibiydi.

GÜM!
GÜM!
GÜM!
GÜM!

Yumruk sesleri, kırılan kemik seslerinin çatırtısı ile uyumlu bir senfoni oluşturmaya başladığında, her bir yumruk beni daha da karanlık kıldı.

Bir yerden sonra yumrukların sesi azaldı.

Bir yerden sonra, yumrukların görüntüsü gitti.

Hatırlayabildiğim o son yumruk, Cysa’nın o tanınmaz hale gelmiş suratıyla buluştuğunda, tüm dünyam karardı bir anda.

Ulaşabildiğim tek şey, sonsuz karanlık oldu.

Duyabildiğim tek şeyse, zihnimdeki düşüncelerimin sessizliği oldu.

Karanlık, sessizlik ve yalnızlık… Kulağa depresif gelen tüm bunlar, o an bana huzurlu hissettirdi. Ölümün öncesi gibi, bir yandan ise yeni bir doğumun henüz başı gibi. Tıpkı bedenimin benim irademi yerine getirirken benim irademle hareket etmemesi kadar karmaşık; ama bir o kadar anlaşılır. Ne yapmam gerektiğini bilecek kadar uyanık, ne hissetmem gerektiğini bilemeyecek kadar bulanık… Tamamen karmaşa, tamamen bilinmezlik.

Bir an sonsuzluğa ulaşabilecek kadar kudretliydim.

Bir an sonra ise bir an önce ölmek isteyecek kadar aciz ve azap dolu.

Tüm bu karmaşanın içinde, yalnızdım. Düşüncelerim karanlığın içerisindeki sonsuzlukta bir an dünya kadar büyük bir ansa evrenin içindeki dünya kadar küçük hissettiriyordu. Beni bu bilinmezlik ve sonsuzluktan çekip kurtaran şeyse, sonsuz bir soğukluk oldu. Tüm karanlığım o soğuğun yeli ile dalgalandı.

Gözlerim bir anda açıldı ve tüm o karanlık silinip gitti. Bir çift kolla sarmalanmış vücudum gözümün çevresine ilişen ilk görüntü oldu. Ama çok geçmeden hızla, arsız bir nefretin dürtüklemesi ile dört döndü gözlerim etrafında. Cysa’yı aradı ve bir an sonra buldu. Aldığı soluklarla yaşama tutunmaya çalışıyordu. Cılızdı ve o tüm şehveti yitip gitmişti… Kalbim, hâlâ öfkeyle titriyordu ve bedenim kontrolüm altında olsa bile, ona doğru fırlamak için can atıyordu.

Ama yapmadım.

Belki de yapamadım.

Bakışlarım zorla da olsa Cysa’dan uzaklaştı ve hemen yanı başındaki Ela ile buluşunca ne öfke ne de nefret az önceki kadar dolu dolu hissedilir oldu benim için. Yediği yumruğun etkisi dışında sapasağlam duruyordu. Endişeli bakışları, onu sürüklediğimiz cehennemin bir etkisi gibiydi. Bir kez daha özür dilemek istedim; ama sözcükleri dudaklarımdan dökemeyecek kadar bitkin ve tükenmiş hissediyordum. Bu yüzden bu fikirden vazgeçip, en başta Ela’ya ait olduğunu sandığım ellerin sahibinin kim olduğunu anlamaya odaklandım.

Ela değildi.

Nueamsa olamazdı; çünkü artık o bendim.

Tıpkı onun artık Gadiel olması gibi.


Tam bu anda hissettiğim o soğuk nefesle, yanan omzumun üzerinden bitkin bir bakış attım ardıma. Cysa’nın akan o kanlarından daha kızıl bir çift göz karşıladı önce beni… Bembeyaz tenin üzerine serilmiş o gözler, Cysa’nın çevresindeki buzulların üzerine damlamış kanlar gibiydi adeta ve o bembeyaz ten ile kızıl gözün üzerine yağmış bir tutam karı andıran o beyaz saçları da uyumlu bir yapbozun parçaları gibiydi.

Dikkatle onu süzmeye devam ettiğimde ise görüş açımın bir sonraki hedefi önce sivri kulaklar olmuştu. Daha sonra ise kafasının yanlarından varlığını belli eden o siyah boynuzlar.

İçimdeki yangını başlatan bir insan olmuştu.

Söndürense bir iblis.

Gene de iç güdüsel olarak yabancı olan bu varlıktan uzaklaşma gereği hissetmiştim. Dizlerimin üzerinde bir bebek gibi birkaç adım emekledikten sonra ise durmuştum. Doğrulan iblis tüm ihtişamı ile karşımda dikilip, dingin bakışlarıyla beni tartarken sadece acı doluydum.

Sözlerine tepki vermekten uzak bir tutumla izledim onu. Ölmekten bahsettiği yerde karanlıktaki tüm o yalnızlığım gözlerimin önünden geçti bir anda. Bir şeyler söylemek için aralandı dudaklarım ama bunun yersiz, bedenimin ise yetersiz olduğunu anladım.

Bir süre sessizlikle baktım ona ve bir süre sonra kontrolsüzce bedenimi bıraktım sırt üstü buzula doğru. Gözlerimin önüne tüm ihtişamı ile serilmiş gökyüzü ilk defa bu kadar yakın gözüktü gözüme. “Nueamsa.” Diye fısıldadım tüm o acı ve zorluğa rağmen. O an ölüm, yaşam ve hatta her şey önemsiz gözüktü gözüme.

“G-gökyüzü.” Diyebildim sadece… Sonrasını getiremedim. Göz bebeklerim kapandı. Sanki o karanlıkta Nueamsa ile buluşup gökyüzünün güzelliği hakkında sonsuza kadar sohbet edebilecekmişim gibi hissettim. Sessizleşti her şey, bir yandan yavaşça hissizleşirken. Tükendi varlığım, her şey belirsizken.
Image
KARAKTER
KÜNYE
İsim: Gadiel (Gad’iil)
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 25
Boy: 1.72
Kilo: 70
Sınıflar: Sezici - Dengeli - Elementalist
İtibar: 7
Mevcut GP/AGP/İGP: AGP 10 / İGP 5
Mevcut Para: 3.000 Aclania Pulası

PROFİL
Güç: 7
Dayanıklılık: 7
Çeviklik: 7
İrade: 16
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 10
Hakimiyet: 8
Mevcudiyet: 4

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS
KÜNYE
İsim: Nuemsa (Hırçın Çocuk)
Cinsiyet: Kadın
Boy: 172
Kilo: 26
Tür: Peri
Yatkın Olduğu Teknik Sınıfı: İllüzyon
Yatkın Olduğu Element: Işık – Doğa (Elemental)
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 4
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 4
Arun: 13
Duren: 13
İrade: 5

YETENEKLER
Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER
Kutsal Boynuz (A seviye)
Kör edici Işık (C seviye)
Peri Dokunuşu (D seviye)
Öfkeli Peri (C seviye)
Doğanın Yargısı (A-rank / Karakteristik teknik)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

13 Nov 2023, 09:39

Yaşadığın acı ve zorluğa rağmen fısıldadığın kelimeler, büyük bir haykırış gibi yankılanıyor kulaklarında. Kapanan gözlerin ise bedeninle birlikte ruhunun da tükenişine verebileceğin en büyük tepki oluyor. Sessizlik ve hissizlik, bu hayatında sahip olabileceğin tek zenginlikten ibaret olurken, zihninde yankılanan fısıltılarına bir geriş dönüş olmaması, uzun uzadıya konuşulmasını arzulanan konuların bile çoktan kapandığını anlatıyor sanki. Ve bu şekilde, adına Gadiel denilen Aludir olarak, varlığının kendi kendine tüketiyorsun.

Oysa karanlık seni öylece tek başına bırakmıyor…

Oysa kaderin seni asla terk etmiyor…

Bunun bir ölüm olmadığı aşikar…

Duyduğun, o tanıdık ses söylüyor bunu...

Sana ilk kez seslenen...

Seni karanlıkta ilk bulan...

“Gadiel…”

“Birilerinin sana ihtiyacı var…”

Off Topic
Gadiel’in hikayesi bu konudan devam edecektir.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
Locked

Return to “Wrufolst Bölgesi”