Sydi’nin bedeni seninkinin üstüne düşerken, onu elinden tutuyorsun usulca. Teninin soğukluğu ve beyazlığı içine ilmek ilmek işlenmeye başlarken, Sydi’ye sözlerini iletiyorsun. Sydi, sanki rahat bir yastığa başını yaslar gibi vücudunu seninkiyle bütünleştirirken “Önemi yok… Ne de oysa aytık benimsin!” diyor. Sydi’nin bu sözleri bir anlığına tüm görüşündeki aydınlığı bulanıklaştırsa da, bedeninde hissetmeye başladığın bir acı tüm dengeni alt üst ediyor. Çatılan kaşların ve kesik bir hale bürünmeye başlayan bedenin, tıpkı senin gibi anlamsızlık içinde kendine bir yol bulmaya çalışırken, Sydi’nin kafasını bir kedi gibi bedenine sürtmeye başladığını fark ediyorsun. Ancak bu kez, Sydi’nin bakışlarındaki o masum havanın tamamen kaybolduğunu ve zevkten kudurmuş bir iblisin azgınlığına şahit oluyorsun! Bakışların hafifçe aşağıya kaydığında ise, Sydi’nin tam karın boşluğundan bedenine girmiş olan ve tamamen kana bulanmış elini görüyorsun! Bedenindeki acının kaynağı, Sydi’nin vücudunu delip geçen eli olduğunu anladığında, kendini ondan uzaklaştırmak istesen bile sanki etrafını saran tüm aydınlık seni tutuyor. Sydi, vücudunu delip geçen elini geri çıkardığında fışkıran kan, aydınlıkla kavrulup buharlaşırken, Sydi bu kez her türlü hazzını tatmin etmek isteyen bir varlık edasıyla kanına bulanmış eline bakıyor. Neredeyse dirseğine kadar kızıla boyanmış koluna akıl almaz bir şaheser edasıyla bakan Sydi “Bak, aytık biy bütün oyduk! Nodişş iyi biy oyuncaktı, ama şen daha güşel biy oyuncak oyacaksın!” diyor kahkahalarını bastıran bir ses tonuyla!
Sydi’nin kullandığı masumiyeti, nefesinin giderek yok olmasına ve vücudunda tüm gücün çekilmesine neden olurken, aydınlıkla dolan gözlerin de bulanıklığa savruluyor. Görüşün, tıpkı vücudundaki son hisler gibi silinip gitmeye başlarken, daha fazla ayakta durabilecek takatin kalmayarak dizlerinin üstüne çöküyorsun. Bakışların hala daha Sydi’nin azgın bakışlarına kilitlenmiş olsa bile, uğradığın ihanetin karşılığını verebilecek bir güç bulamıyorsun içinde. Yavaşça kapanan gözlerin, bu kez bir yanlış yapıp yapmadığını sana soruyor. Ancak buna verecek bir cevaba bile ihtiyaç duymuyorsun. Zira alışmaya başladığın karanlık, artık sana her şeyden daha yakın oluyor.
Yüzünde hissettiğin ansız bir acıyla gözlerini açtığın anda, karşında öfkeli bakışlarıyla Nuemsa’yı gördüğün anda, sanki ömründe ilk kez nefes almış gibi derin bir nefes alıyorsun. Sönmüş ciğerlerini tek bir nefesinle sonuna kadar doldurmanın ardından telaşlı bir şekilde vücudunu yokladığında, vücudunda herhangi bir yara olmadığını görebiliyorsun. Her ne kadar halen daha dizlerinin üstünde yere çökmüş bir halde olsan bile, vücudunda herhangi bir delik olmamasıyla birlikte bakışların hızlı bir şekilde Sydi’yi arıyor. Az önce Nuemsa’nın kendisini alaşağı ettiği yerde, yüzünde gergin bir ifadeyle duran Sydi ile bakışların karşılaştığında, Sydi’nin gördüğü manzaradan pek mutlu olmadığını anlayabiliyorsun. Ne var ki, gördüğü manzaradan pek memnun olmayan bir diğer iblisin, yani Nuemsa’nın “Ne yapıyorsun lan sen? Daha dayağımı yemeden yalvarmaya mı başlayacaksın?” dediğini duyuyorsun. Bakışların bu sözlerin ardından Ela ve Cysa’ya kaydığında, onların yüzlerinde herhangi bir ifade değişikliği göremiyorsun. Diğer bir deyişle, sanki az önce yaşadığın şeylerin tamamının sana ait olduğunu ve senden başka kimsenin bu anlara tanık olmadığını fark edebiliyorsun. Yine de şu an için senin adına en büyük tehlike, yumruğunu suratına indirmek ister gibi gergin bir şekilde duran Nuemsa oluyor.
Sydi’nin kullandığı masumiyeti, nefesinin giderek yok olmasına ve vücudunda tüm gücün çekilmesine neden olurken, aydınlıkla dolan gözlerin de bulanıklığa savruluyor. Görüşün, tıpkı vücudundaki son hisler gibi silinip gitmeye başlarken, daha fazla ayakta durabilecek takatin kalmayarak dizlerinin üstüne çöküyorsun. Bakışların hala daha Sydi’nin azgın bakışlarına kilitlenmiş olsa bile, uğradığın ihanetin karşılığını verebilecek bir güç bulamıyorsun içinde. Yavaşça kapanan gözlerin, bu kez bir yanlış yapıp yapmadığını sana soruyor. Ancak buna verecek bir cevaba bile ihtiyaç duymuyorsun. Zira alışmaya başladığın karanlık, artık sana her şeyden daha yakın oluyor.
Yüzünde hissettiğin ansız bir acıyla gözlerini açtığın anda, karşında öfkeli bakışlarıyla Nuemsa’yı gördüğün anda, sanki ömründe ilk kez nefes almış gibi derin bir nefes alıyorsun. Sönmüş ciğerlerini tek bir nefesinle sonuna kadar doldurmanın ardından telaşlı bir şekilde vücudunu yokladığında, vücudunda herhangi bir yara olmadığını görebiliyorsun. Her ne kadar halen daha dizlerinin üstünde yere çökmüş bir halde olsan bile, vücudunda herhangi bir delik olmamasıyla birlikte bakışların hızlı bir şekilde Sydi’yi arıyor. Az önce Nuemsa’nın kendisini alaşağı ettiği yerde, yüzünde gergin bir ifadeyle duran Sydi ile bakışların karşılaştığında, Sydi’nin gördüğü manzaradan pek mutlu olmadığını anlayabiliyorsun. Ne var ki, gördüğü manzaradan pek memnun olmayan bir diğer iblisin, yani Nuemsa’nın “Ne yapıyorsun lan sen? Daha dayağımı yemeden yalvarmaya mı başlayacaksın?” dediğini duyuyorsun. Bakışların bu sözlerin ardından Ela ve Cysa’ya kaydığında, onların yüzlerinde herhangi bir ifade değişikliği göremiyorsun. Diğer bir deyişle, sanki az önce yaşadığın şeylerin tamamının sana ait olduğunu ve senden başka kimsenin bu anlara tanık olmadığını fark edebiliyorsun. Yine de şu an için senin adına en büyük tehlike, yumruğunu suratına indirmek ister gibi gergin bir şekilde duran Nuemsa oluyor.



