Aludir Üssü’ne gelmenizin ardından vakit kaybetmeden diğer takımlar gibi kendinize bir oda buluyor ve buraya geçiyorsunuz. Takımınız lideri olan Gyugnal sanki her an uyuyacakmış gibi duran bakışlarıyla yol boyunca dinlendiğiniz de dikkate alındığında aslında hiç de var olmaması gereken bir yorgunlukla size bakmasının ardından “Gidelim bari.” demekle yetiniyor. Bu ana denk iblis diyarına kapı açıldığı anlara şahitlik etmiş olsan bile, Gyugnal’ın sağ kolunu uzatıp herhangi bir ritüel gerçekleştirmeksizin karanlığı yaratması, sana oldukça ilgi çekici geliyor. Sizi iblis boyutuna taşıyacak kapı açıldığında ise Gyugnal sadece derin bir nefes verip “Hadi.” demekle yetiniyor. Vadlena sanki bir an önce adeta seninle aynı ortamda bulunmaktan bıkmış gibi karanlığın içine adam atarken, sen de Gyugnal’ın açtığı kapıdan geçiyorsun.
Karanlığa ilk adımını attığın anda, bir şekilde daha önce gittiğin bölgeye ulaşmadan önce hissettiklerini hissediyorsun. Adımlarının karanlığa düşmeyeceğini hissederek yüklediğin temkinle birlikte, gözlerinin gördüğü karanlığa odaklanıyorsun. Adımını sonlandırdığın anda gözlerinin önünde var olan karanlık birden, sanki adeta bir perde gibi kalkarak turuncuya ve kızıllığa bırakıyor kendini!
Gözlerin istemsiz bir şekilde gökyüzüne yöneldiğinde, turuncu ve kızılın hakimiyetine dalıyorsun. Beyaz bulutların yerlerini çoktan siyaha yakın griliğe terk etmesi, tüm bu renk hakimiyetiyle birleştiğinde, kasvetli ve insanın içine korku salan bir görüntü yaratıyor. Havada kümelenmiş bulutlar, hapislikten kurtulmak için hareket etseler bile, dönüş dolaşıp buldukları tek şey, turuncu ve kızıldan başka bir şey olmuyor. Kendini bir anda havadaki bulutlar gibi hissettiğin anda ise, bakışların giderek yeryüzüne dönmeye de başlıyor.
Bakışların yeryüzüne indiğinde ayaklarının altındaki kayalık zeminin, sanki cayır cayır yanıyormuş gibi parladığını fark ediyorsun. İrili ufaklı kayalar, belirgin bir yoldan ziyade alelade etrafa saçılmış gibi duruyor. Herhangi bir şekilde düzenleme veya düzeltmenin bulunmadığı bu taşlıkların sizi nereye kadar götürebileceğini görmek istediğinde, bakışlarını hafifçe ve biraz da tedirgin bir şekilde önünü doğru götürüyorsun. Kayalık yolun pek de bir varış noktası bulunuyor gibi durmuyor. Ancak gördüğün manzara, bir adım atmanı bile zorlar gibi duruyor. Zira, etrafınızda herhangi bir canlının olduğuna dair en ufak bir ipucu göremiyorsun. Sanki yer ve gök, turuncu ve kızılın üstünlüğünü ezelden beri kabul etmiş gibi duruyor.
Etrafınızda herhangi bir canlı varlık aramaya devam ettiğinde, ilk dikkatini çeken şey, engebeli, dağlık ve bolca uçurumun bulunduğu bir arazide olmanıza rağmen, eteklerde beliren koyuluk oluyor. Yerden yüksek bir mevkide olmanız, etrafını daha rahat görebilmenize imkan tanıdığı için bu koyuluğu fark etmen de senin açından kolay oluyor. En azından üzerindeki tedirginliği bir nebze attığında, etrafınızdaki yer şekillerine ve cisimlere daha hakim olabildiğini hissediyorsunuz. Odağını bu koyuluğa verdiğinde ise, bu kez bu koyuluğun esasen bir dere veya nehir olduğunu düşünüyorsun. Suyun üzerindeki kısmi sis bulutları, kaynayan suyu fark etmeni zorlasa bile en azından bu topraklarda suyun var olması bir şekilde huzur veriyor. Ancak suyun mevcut durumuna bakılırsa, içinde bulunduğunuz diyarın sıcaklığına daha fazla dayanabilecek gibi de görünmüyor.
Suyun bu durumu, bir an için kendinin ne halde olduğunu sorgulamana neden oluyor ve tam bu esnada, nefes alışverişlerinin bir hayli zorlandığını hissetmeye başlıyorsun. Yoğun sıcak havanın ciğerlerine dolması, beklediğinin aksine insani ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor gibi görünüyor. Alnında biriken ter damlalarının yavaşça yanaklarından süzülmeye başlaması ise, vücudunun bu sıcaklığa karşı direncinin giderek zorlaşabileceğini gösteriyor. Bakışların istemsizce Gyugnal ve Vadlena’ya kaydığında ise, onların durumunun seninkinden oldukça farklı olduğunu görüyorsun. Sanki gözlerini burada açmışlar gibi ne soluk alıp vermede ne de ortamın yarattığı baskından olumsuz etkilenme gibi bir durum içinde olmadıklarını rahatlıkla anlayabiliyorsun. Gyugnal kendi açtığı kapıyı kapatmasının ardından bakışlarını sen ve Vadlena arasında gezdirirken “Anlaşılan burada yalnız değiliz.” diyor. Bu sözlerinin ardından Vadlena sanki bir köpek gibi etrafını koklar gibi başını kaldırırken Gyugnal de gözleriyle araziyi tarıyor. Gyugnal’ın bu sözlerine rağmen, bahsedildiği gibi bir şeyler hissedememiş olmak senin için tedirginlik yaratsa bile, Vadlena’nın da bu konuda ufak da olsa bir sıkıntı çektiğini fark edebiliyorsun. Ancak Gyugnal bakışlarını tekrar size çevirirken “Bu yüzden dikkatli ve hızlı olmalıyız.” diyor. Fakat sanki konuşmasındaki yavaşlık sözlerine tezat oluşturur gibi dururken Gyugnal hafifçe esneyerek “Hükümdarımız hepimiz eşitmişiz gibi söyledi ya, o yüzden fikrinizi alayım. Ne yapsak ki?” diyor. Vadlena ise hala aklı bu yalnız olmama fikrinde takılı kalmış gibi görünürken ilk sözün senden gelmesini bekler gibi duruyor.
Karanlığa ilk adımını attığın anda, bir şekilde daha önce gittiğin bölgeye ulaşmadan önce hissettiklerini hissediyorsun. Adımlarının karanlığa düşmeyeceğini hissederek yüklediğin temkinle birlikte, gözlerinin gördüğü karanlığa odaklanıyorsun. Adımını sonlandırdığın anda gözlerinin önünde var olan karanlık birden, sanki adeta bir perde gibi kalkarak turuncuya ve kızıllığa bırakıyor kendini!
Gözlerin istemsiz bir şekilde gökyüzüne yöneldiğinde, turuncu ve kızılın hakimiyetine dalıyorsun. Beyaz bulutların yerlerini çoktan siyaha yakın griliğe terk etmesi, tüm bu renk hakimiyetiyle birleştiğinde, kasvetli ve insanın içine korku salan bir görüntü yaratıyor. Havada kümelenmiş bulutlar, hapislikten kurtulmak için hareket etseler bile, dönüş dolaşıp buldukları tek şey, turuncu ve kızıldan başka bir şey olmuyor. Kendini bir anda havadaki bulutlar gibi hissettiğin anda ise, bakışların giderek yeryüzüne dönmeye de başlıyor.
Bakışların yeryüzüne indiğinde ayaklarının altındaki kayalık zeminin, sanki cayır cayır yanıyormuş gibi parladığını fark ediyorsun. İrili ufaklı kayalar, belirgin bir yoldan ziyade alelade etrafa saçılmış gibi duruyor. Herhangi bir şekilde düzenleme veya düzeltmenin bulunmadığı bu taşlıkların sizi nereye kadar götürebileceğini görmek istediğinde, bakışlarını hafifçe ve biraz da tedirgin bir şekilde önünü doğru götürüyorsun. Kayalık yolun pek de bir varış noktası bulunuyor gibi durmuyor. Ancak gördüğün manzara, bir adım atmanı bile zorlar gibi duruyor. Zira, etrafınızda herhangi bir canlının olduğuna dair en ufak bir ipucu göremiyorsun. Sanki yer ve gök, turuncu ve kızılın üstünlüğünü ezelden beri kabul etmiş gibi duruyor.
Etrafınızda herhangi bir canlı varlık aramaya devam ettiğinde, ilk dikkatini çeken şey, engebeli, dağlık ve bolca uçurumun bulunduğu bir arazide olmanıza rağmen, eteklerde beliren koyuluk oluyor. Yerden yüksek bir mevkide olmanız, etrafını daha rahat görebilmenize imkan tanıdığı için bu koyuluğu fark etmen de senin açından kolay oluyor. En azından üzerindeki tedirginliği bir nebze attığında, etrafınızdaki yer şekillerine ve cisimlere daha hakim olabildiğini hissediyorsunuz. Odağını bu koyuluğa verdiğinde ise, bu kez bu koyuluğun esasen bir dere veya nehir olduğunu düşünüyorsun. Suyun üzerindeki kısmi sis bulutları, kaynayan suyu fark etmeni zorlasa bile en azından bu topraklarda suyun var olması bir şekilde huzur veriyor. Ancak suyun mevcut durumuna bakılırsa, içinde bulunduğunuz diyarın sıcaklığına daha fazla dayanabilecek gibi de görünmüyor.
Suyun bu durumu, bir an için kendinin ne halde olduğunu sorgulamana neden oluyor ve tam bu esnada, nefes alışverişlerinin bir hayli zorlandığını hissetmeye başlıyorsun. Yoğun sıcak havanın ciğerlerine dolması, beklediğinin aksine insani ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor gibi görünüyor. Alnında biriken ter damlalarının yavaşça yanaklarından süzülmeye başlaması ise, vücudunun bu sıcaklığa karşı direncinin giderek zorlaşabileceğini gösteriyor. Bakışların istemsizce Gyugnal ve Vadlena’ya kaydığında ise, onların durumunun seninkinden oldukça farklı olduğunu görüyorsun. Sanki gözlerini burada açmışlar gibi ne soluk alıp vermede ne de ortamın yarattığı baskından olumsuz etkilenme gibi bir durum içinde olmadıklarını rahatlıkla anlayabiliyorsun. Gyugnal kendi açtığı kapıyı kapatmasının ardından bakışlarını sen ve Vadlena arasında gezdirirken “Anlaşılan burada yalnız değiliz.” diyor. Bu sözlerinin ardından Vadlena sanki bir köpek gibi etrafını koklar gibi başını kaldırırken Gyugnal de gözleriyle araziyi tarıyor. Gyugnal’ın bu sözlerine rağmen, bahsedildiği gibi bir şeyler hissedememiş olmak senin için tedirginlik yaratsa bile, Vadlena’nın da bu konuda ufak da olsa bir sıkıntı çektiğini fark edebiliyorsun. Ancak Gyugnal bakışlarını tekrar size çevirirken “Bu yüzden dikkatli ve hızlı olmalıyız.” diyor. Fakat sanki konuşmasındaki yavaşlık sözlerine tezat oluşturur gibi dururken Gyugnal hafifçe esneyerek “Hükümdarımız hepimiz eşitmişiz gibi söyledi ya, o yüzden fikrinizi alayım. Ne yapsak ki?” diyor. Vadlena ise hala aklı bu yalnız olmama fikrinde takılı kalmış gibi görünürken ilk sözün senden gelmesini bekler gibi duruyor.
Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.
Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.
Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.



