Varoluşun Üç Kadim Ayağı (Diniel | Gadiel | Zenahpuryu)

User avatar
Gadiel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 198
Joined: 05 Jun 2023, 02:04

29 Aug 2023, 19:52

Her bir kelimenin dudaklarımdan dökülüşü, Nuemsa'nın bekleyişiyle bütünleşiyor gibiydi. Onun sessizliği, adeta sözcüklerimi beklercesine içime doluyordu. Sonunda tüm duygularımı cümlelerimde toplayıp onu var edecek cümleleri kurduğumda, Nuemsa'nın vücudundaki parlamanın farkına varmamam mümkün değildi. Başını yavaşça kaldırdığında yüzündeki tebessüm, anlattıklarımın ona nasıl bir etki yaptığını açıkça gösteriyordu. Gözlerindeki derin anlamı yakalamak için onun gözlerine dikkatlice baktığımda, bir yandan her bir sözcüğün anlamını gözlerinde arıyordum. Parlaklığı yavaşça silinmeye başladığında, içimde karmaşık duygular uyandı. Belki de bu silinme, onunla kendimin arasında bir denge bulduğunun işareti olabilirdi. Bu belirsiz silinme, hem bir son hem de yeni bir başlangıç hissi yaratıyordu içimde.

Gözlerim hafifçe aralandığında, yeniden at arabasının içindeydim. Bedenim hafiflemiş gibi hissetsem de, zihnim hala sayılı günü barındıran geçmişin yükünü taşıyor gibi ağırdı. Ancak karanlık diyardan benimle birlikte gelen yüzümdeki tebessüm, yaşadıklarımın sonunda kazandığım zaferin bir ifadesi gibi istemsizce yüzümde varlık buluyordu

Ela'nın sözleri, sanki bir uyanışın ardından gelen sakinliğin bir ifadesi gibi sirayet etti bünyeme. Onun anlayışı, içimdeki karmaşıklığı hafifletmeye başlattı ve uyku, avını ansızın dişleyen bir yırtıcı gibi bedenimi ele geçirdi.

Uyku aralarında gözlerimi araladım, ama etrafımın hala kapalı bir alan olması ve yolculuğun devam etmesi beni belirsiz bir döngüye sokuyordu. Bu belirsizlik içinde, Ela'ya yaşadıklarımı sormak istedim, ancak sıranın ona gelmediğini söyleyince sessiz kalmak zorunda kaldım. Can sıkıcı bir belirsizlikle dolu olsa da, Ela'ya olan güvenim beni bir şekilde rahatlatıyordu. Aramızdaki sohbet sınırlıydı, uyandığım anlarda Ela uyuyor olurdu ve çoğu zaman bu durumla yüzleştiğimde istemsizce içime bir sorgulamanın tohumları düşüyordu. Çünkü yolculuğun tüm belirsizlikleri içimi kemirirken, Ela'nın uyku anları benim iç dünyamı sorgulamam için bir fırsat haline geliyordu. Kendimi sorguladım, geçmişimdeki izleri yeniden gözden geçirdim. Uyku beni sararken, bilinçaltımın derinliklerinde çözülmesi gereken düğümler olduğunu hissediyordum. Ve yine bir uyku anında Ela'nın tınısıyla uyanmamla, bu içsel yolculuk, yolculuğun kendisi gibi sona erdi. Çünkü gözlerimi tekrar araladığımda, bulunduğumuz yerin varmak istediğimiz olan yer olduğunu biliyordum. Fakat buna rağmen Ela'nın o anki sözleri, içimi heyecanlandırdı. Valerin Şehri'ne gelmiştik ve Hükümdarın ikamet ettiği Yükseliş Konağı'na gidiyorduk. Kendimi toparlamam gerektiğini Ela söylememiş olsa bile biliyordum çünkü birazdan Hükümdarın huzuruna çıkacaktık. Ela'nın kendine özen göstermesi, onun görevine ve Hükümdara duyduğu saygıya olan bağlılığını yansıması gibi gözlerimin önünde can bulurken, Ela'nın matarasından çıkan suyla ıslattığı havlu ile kendini temizlemesi ve benzer bir şekilde kendimi temizlemem için aynı havluyu bana uzatması o an kendimi ilk defa kirli hissettirmiş oldu. Uyanışımın en başından ve hatta uyanışımın öncesini hatırlamadığımdan ötürü en son ne zaman temizlenmiştim bilmiyordum. Bu yüzden memnuniyet ile havluyu kabul edip kendimi temizlerken, oldukça halimden memnun görünüyordum.

Hükümdar kimdi, neye hükmediyordu ve benim hayatımdaki rolü neydi bilmiyordum. Buna rağmen buradaydım; çünkü takip ettiğim insana güveniyordum. Bu yüzden temizlenme faslından sonra, tek bir kelime etmeden Ela’nın ardından ilerlemeye devam edecektim. Çünkü Ela bunu hak ediyordu. En azından doğruları, doğrularımla örtüşene kadar.

Image
KARAKTER
KÜNYE
İsim: Gadiel (Gad’iil)
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 25
Boy: 1.72
Kilo: 70
Sınıflar: Sezici - Dengeli - Elementalist
İtibar: 7
Mevcut GP/AGP/İGP: AGP 10 / İGP 5
Mevcut Para: 3.000 Aclania Pulası

PROFİL
Güç: 7
Dayanıklılık: 7
Çeviklik: 7
İrade: 16
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 10
Hakimiyet: 8
Mevcudiyet: 4

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS
KÜNYE
İsim: Nuemsa (Hırçın Çocuk)
Cinsiyet: Kadın
Boy: 172
Kilo: 26
Tür: Peri
Yatkın Olduğu Teknik Sınıfı: İllüzyon
Yatkın Olduğu Element: Işık – Doğa (Elemental)
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 4
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 4
Arun: 13
Duren: 13
İrade: 5

YETENEKLER
Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER
Kutsal Boynuz (A seviye)
Kör edici Işık (C seviye)
Peri Dokunuşu (D seviye)
Öfkeli Peri (C seviye)
Doğanın Yargısı (A-rank / Karakteristik teknik)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Diniel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 278
Joined: 30 May 2022, 22:32

29 Aug 2023, 20:32

Eletha sözlerimi duymamış gibi kapıya bakmayı sürdürürken zaten baskın olan aurası da artarken beraberinde omzumda çöken yükü de arttırıyordu. Sebebini anlayamadığım bir ciddiyeti olmasına karşı kahır dolu bakışları bu baskın aurasını istemsizce yaydığını düşünmeme sebep oluyordu. Zaman ilerliyor olsa bile bu ağır yükün altından kurtulmak için saniyeleri sayıyordum adeta. Eletha ise buna karşı sanki sonsuza kadar kapıya bakabilir gibi duruş sergiliyordu.

Sonunda kapı aralanmış, içeriye bir doksanlarında, yirmilerinin sonlarında görünen, kaliteli giyimli bir adam gelmişti. Göz ucuyla bana baktığında yaptığım tek şey bu bakışların aynı tepki ile kesişmesi oluyordu. İki basamağı geçtikten sonra üç basamağın önüne geldiğinde durduruluyordu. Sanırım geçen sefer buraya geldiğimde Azuldir de orada durdurulmuştu. Adamın adının Agthar olduğunu öğrenmiştim. Azuldir’in kişiliği yanında oldukça pasif kalan bu adam pek dikkatimi çekememişti. Daha fazla da vaktimi alamadan önce kapı bir kez daha aralanıyor ve içeriye Ulrasil giriyordu. Görüşmeyeli epey bir süre olmuştu onunla. Burada olduğuna sevinmiş olsam da duruş olarak ekstra bir girişimde bulunmamış, kollarım bağlı yüzümde ciddiyetle ona bakmayı sürdürüyordum. Beni gördüğünde gözlerindeki artan parıltıyı gördüğümde dudaklarımda sevinmeye yönelik minik bir kımıltı oluşturmuştu ancak dedikodu konusunda Azuldir’in hakkımda sahip olduğu bilgilerin birinci derece tanığı olduğunu hatırladığımda yüzümde oluşan bu minik yanılsama yok oluvermişti. Yine de samimi bakışı karşısında hüküm vermenin doğru olmadığı düşüncesiyle selamına karşılık başımla hafifçe selamlıyordum onu. Onunla da konuşmam gerekiyordu. Zen’i de selamlayan Ulrasil ilerleyip Agthar’ın yanında durduruluyordu. Bu durdurulma olayının bir tür statü olduğu sanırım daha detaylı örneğiyle kanıtlanmıştı böylece.

Kapı henüz kapanmadan önce içeriye biri daha geliyordu. Göz ucuyla kimin geldiğine baktığımda Vadlena’yla göz göze gelmek başta şok etkisi yaratsa da hemen ardından dişlerimin sıkılmasına sebep oluyordu. İşin kötü yanı kim olduğumu, daha doğrusu kim olduğumuzu hatırlamıştı belli ki, iblis diyarındaki bakış ve hissiyatını biraz olsun değiştirmiyordu. Yanımızdan o nefret uyandıracak hissiyatla geçip giderken Ulrasil’in yanına kadar gittiğinde biraz önce yaptığım statü düşüncesini gözden geçirmem gerektiğini hissediyordum. İblis boyutunda sorumlu olduğu grubu çeşitli sıkıntılara sokan bu kadının orada ne işi vardı anlayamamam bir yana, diğer Aludirleri basit iblislere yedirmesi ve sürekli küçümser sözleri de yeniden zihnimde canlanıyordu. Ben o ilk zamanların travmalarını zihnimde yeniden yaşarken yanımdan geçen silueti hissetmemle, daha doğrusu kokusunun burnuma gelmesiyle bu dünyaya hızlı bir dönüş yapıyordum. Bir doksan boylarında bakımsız bir adam yanımızdan geçerken verdiği o karanlık hissiyatın da farkındaydım. Berbat kokusu kim olduğu hakkında ipuçları verse de isminin Gyugnal olduğunu duyduğumda kafasına göre iş yapan kişinin hemen ilerimde olduğunu anlıyordum. Azuldir bu kişinin de adını zikretmiş, koku konusunda da beni uyarmıştı o önceki günkü konuşması sırasında.

Ne gibi bir özelliği olduğu konusunda Gyugnal’ı ciddiyetle süzerken kapının gürültüyle açılması dikkatimi o yöne çekiyordu. Ortalığı karıştıranın Cysa olmasına şaşırmamakla beraber Lenith’in hala bu kızla beraber dolaşmasına şaşırıyordum. Kişilik olarak bu kadar zıt görünen iki kişi nasıl oluyordu da hala bir aradalardı anlayamamıştım. Cysa’nın acayipliklerine karşı Lenith onu durdurmaya çabalarken Eletha’nın ani müdahalesiyle sesi kesiliyordu Cysa’nın. Zen ile durduğumuz yere kadar geldiklerinde artık durdurulmuş oluyorlardı sonuç olarak. Sanırım Eletha da ilerlemelerini kesmemek için başta sessiz durmuştu, önemli değildi.

Lenith ile o günden beri hiç iletişimimiz olmamıştı. İçinde bulunduğumuz ortamda en azından göz göze gelmemizde bir sakınca görmememe karşı Cysa’nın varlığımı yeni fark etmiş gibi beni görmesiyle doğrudan odağı yapmasıyla bakışımı ona çevirdiğim sırada gevelemeye başlıyordu. Ancak bu gevelemenin içinde Inias’ın adının geçmesi ve yaşadıklarını çok daha büyük olarak görmesi kafamda soru işaretleri oluşturuyordu. Daha girişinde hayır olmayan bu pisliğin daha birinci dakikadan sinirlendirmesiyle çatılan kaşlarımla beraber tüm bu vakit boyunca kavuşturduğum kollarımın da çözülmesine sebep oluyordu. Ben burada nelerle uğraşırken Lenith’in gidip her şeyi bu manyağa anlatmış olmasına karşı bir an bakışlarımı ona çevirmemle Lenith’in mahcup bakışlarını görüyordum. Ancak bu mahcup bakışlar bana karşı mıydı yoksa yine hadsizlik yapan Cysa’yı tutamadığı için Eletha’ya karşı mıydı anlayamıyordum. Lenith’in olanları anlatırken yüzünden dışa vurduğu utancı ve o sürekli koruduğu resmiyetle zar zor bir şeyler anlatması aklımın köşesinden geçmiyor değildi.

Ben daha Cysa’ya ne yapsam diye düşünemeden Eletha Cysa’yı susturuyordu. Ancak bu sefer sözlerinin içinde farklı olarak hissedemediğim bir şeyler oluyordu. Biraz önce şımarıklıktan kuduran Cysa bir anda başını hafifçe öne eğip dişlerini sıkıyordu. Gözlerim Eletha’ya dönüyordu böyle olduğunda. Anlamadığım bir şey yapmıştı ama yaptığı her neyse, oldukça etkileyiciydi.

Cysa tavırlarıyla gözümde gitgide aptal bir velet gibi görünmeye başlarken diğer yandan Inias ile o günden beri hiçbir iletişimim olmadığını hatırlıyordum. Eletha’ya bile ondan bahsettiğim bu kişiye karşı bunca zamandır neden hiç yokmuş gibi aklımdan geçmediğini kendi kendime sorgulamaya henüz başlamıştım. Ancak, ortamın zaten böyle şeyler düşünmek için müsait olmaması bir yana, kapının yeniden aralanması ve bu kez göz ucuyla baktığımda bütün dikkatimi kendine çekmesiyle Inias ile ilgili düşüncelerim şimdilik zihnimin bir kenarına itiliyordu.

Gelen kişi Azuldir’di. Onu görür görmez biraz önce çatılan kaşlarımın normale dönüyor, ciddiyetimi kaybetmeden yüzüme dinginlik geliyordu. O burada olduğuna göre bu kasvetli havanın yerini bir tür çatışmaya bırakacağından emin olabilirdim sanırım. Tahta doğru ilerlemeye başlamasının ardından daha basamaklara bile yaklaşamadan Eletha tarafından durdurulmasıyla dondurucu gerginliği zirvelerde hissediyordum. Daha öncesinde Ulrasil’lerin şimdiki konumuna kadar ilerleyebilmiş Azuldir şimdi ise basamaklara bile yaklaşamıyordu. Eletha’nın bu tavrının altındaki yatan sebepler, vurguladığı kelimelerin altında olsa da, bu kelimeleri neden söylediği konusu benim için henüz aydınlık kazanmadığı için kendi aralarına bırakıyordum öylece. Ancak bildiğim bir şey vardı ki o da Eletha’nın Azuldir’e karşı aslında kötü bir tutumu olmadığıydı.

Onca sefer zihnimden varlığını andığım kişinin karşımda böyle bir tavra uğraması oldukça dramatik gelmişti. Eletha’nın ciddi bakışlarıyla bir an olsun hafiflemeyen bu buz gibi havaya karşılık zihnimde yeniden hareketlenmeyi sağlayan kişi de yine Eletha oluyordu. Gelecek üç kişi kalmıştı ve bu hızla gelinmeye devam ederse geriye pek vakit kalmamıştı. Ancak yine de Eletha’nın bu sırada bir şey söylemek isteyen olup olmadığını söylemesi gelecek olanların varma sürelerinde bir belirsizlik oluşturmuştu. Tanıdığım insanların sayısı tanımadıklarımdan daha fazla olsa bile tanıdıklarımla da pek bir yakınlığımın bulunmuyor oluşu, ortaya bir şey söylememin önüne geçiyordu. Birilerinin hakkımda bir fikir edinmesini, ağzımdan ne söz çıkıp çıkamayacağını bilmelerini istemiyordum çünkü hiçbirine güvenmiyordum.

Etrafımda sinir bozucu Cysa ve derdini bir türlü çözemediğim Lenith, önümde pis kokan adam, Vadlena karısı ve hakkında soru işaretleri olan Ulrasil’in yanında bana odamdan taht odasına kadar refakatçilik yapan komutan dışındaki o diğer adam, arkamda da dışlanmış gibi görünen Azuldir bulunuyordu. Sanırım bir tek Zen’e güvenebilirdim. Güvenebilir miydim? Güvenmeli miydim? Cysa’nın hareketleri ona komik gelse de bana söyledikleri konusunda ne tepki verdiğine o sırada dikkat edememiştim? Tepki vermiş miydi?

“Her neyse…”

Zihnimde geçen bu bıkkın düşünceyle kollarımı kavuşturuyordum. Önüm arkam sağım solum hakkında şöyle veya böyle fikre sahip olduğum insan kaynıyordu. Bu durumdan sıkılmış olmanın yanı sıra, bu düzeni de beğenmemiştim. Daha doğrusu bu düzenin içerisindeki konumumu beğenmemiştim. Ne daha önde ne de daha arkada olmak gibi bir isteğim yoktu bu insanların içerisinde. Bu düzeneğin bir parçası değil, bu düzeneği gözlemlemek şu an ilgimi daha çok çekiyordu. O nedenle Azuldir’e hafifçe dönüp neden orada olduğunu sorgular gibi bakarken diğer yandan keşke ben orada olsaydım diye ona imreniyordum. Sağ veya soluma doğru ilerleyip bu kalabalıktan kurtulsam daha iyi olacak olmasına karşı, halının oluşturduğu hizayı bozmanın Eletha’nın tepkisine sebep olacağını düşündüğümden dolayı biraz daha sabredip dikkatleri gereksiz yere üzerime çekmemeye karar veriyordum.
KÜNYE
İsim: Diniel
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 24
Boy: 1.64
Kilo: 52
Sınıflar: Toplayıcı - Dengeli - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: 0/0/5
Mevcut Para: 48000

PROFİL
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
İrade: 6
Zeka: 10

Aludir Statları
Görü: 5
Hakimiyet: 9
Mevcudiyet: 10

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS KÜNYE
KÜNYE
İsim: Raldrin
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.75
Kilo: 60
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 7
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 9
Arun: 9
Duren: 6
İrade: 8

YETENEKLER:
Saf Öfke

TEKNİKLER:
Buzul Fırtına - A Rank
Daha hızlı! - C Rank
Soğuk Diyar - B Rank

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Image
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

31 Aug 2023, 16:21

Gadiel; Kendini temizlemen ve üstüne çekidüzen vermenin ardından kendini hazır hissettiğin anda harekete geçmek için Ela’ya bakıyorsun. Ancak Ela, sana birkaç saniye bakmasının ardından uzun dağınık saçlarının önünü hafifçe kulaklarının arkasına doğru itiyor. Yüzünün daha açık bir şekilde görünmesi için iki yandan da saçını düzelttikten sonra üzerindeki siyah ceketin omuzlarını düzeltip daha nizami bir hale getiriyor. Ardından kafasını hafifçe geri çekip sana bir kez daha baktıktan sonra, sanki yanlış bir şey yapmış gibi hafifçe kızarırken “Kusura bakma, bir anda tutamadım.” diyor. Sözlerine henüz bir cevap bile almadan ve konuyu hızlıca kapatmak ister gibi görünen Ela, at arabasından hızlıca çıkarak kendince olayı da sonlandırıyor.

Ela’nın ardından at arabasından inmenle birlikte, karşında büyük bir konak buluyorsun. Şimdiye kadar gördüğün yapılara dair belleğinde pek bir anın olmasa bile, gördüğün konağın ihtişamı bir anda seni soluksuz bırakıyor. Konağı çevreleyen surlar ve hemen önünde bulunan demir parmaklıklar, konağın güvenliğini olabildiğince yüksek seviyede tutarken, bir yandan da ihtişamına ihtişam katıyor. Demir parmaklıklara hafifçe göz attığında, belli aralıklarla yerleştirilmiş ve üzerlerinde tek tip kıyafet bulunan birtakım kişiler görüyorsun. Bu kişilerin muhtemelen asker sınıfından olduğunu varsayıyorsun, zira hem vücut şekilleri hem de giydikleri kıyafetler, bu kişilerin başkaca bir sınıfa mensup olmalarını imkansız kılıyor. Tek bir askerin heybeti bile insanı ürpertecek derecedeyken, bu yapıda onca askerin bulunması güvenlik konusunda taviz verilmediğini açıkça gösteriyor. Ancak tüm bunlardan öte seni ilgilendiren esas konu içeriye nasıl girileceği olduğu için bakışlarını kapıya çeviriyorsun. Kapıya baktığında ise, diğerleri gibi heybetli iki askerin kapının hemen arka kısmında, yerlerinden oynatılması imkansız kayalar gibi dikildiğini görüyorsun. Ne var ki, iki adam at arabasından inen sizleri fark ettiği anda, birden kapıyı açmak için hareketlenmeye başlıyorlar. Demir kapının açılmasıyla birlikte Ela’nın hemen arkasında adımlarını atarak konağa doğru ilerlemeye başlıyorsun.

Önünde uzanan ve sanki uçsuz bucaksız gibi görünen taşlık yolun iki yanındaki yeşil, konağın görünümünü tamamlayan unsurlar olarak gözüne yansıyor. Her bir taşın benzer oranda ve şekilde yerleştirilmiş olması bir yana, iki yanda bulunan ağaçların boyutlarının aynı oluşu, muhteşem bir nizam ürünü olarak karşına çıkıyor. Bu nedenle bulunduğun ortama olan hayranlığın istemsizce bir kat daha artarken konağın giriş kapısına doğru ilerlemeye devam ediyorsunuz. Konağın giriş kapısına geldiğinde ise, üç metreyi aşkın duran kapı sanki hafif bir tüy gibi açılmaya başlıyor. Konağın giriş kapısında bulunan iyi giyimli orta yaşlı bir adam, içeriye doğru girmeniz için kenara çekilirken, artık buraya gelişinizin beklendiğini anlayabiliyorsun. Kapıdan içeriye girdiğin anda ise, Aludir Üssü’nde gördüğüne benzer bir manzarayla karşılıyorsun. Geniş bir hol ve iki yandan yükselen merdivenlerle birlikte, hol oldukça şık ve geniş duruyor. Arkandan sessizce kapanan kapıya bir kez daha göz attığında, altın işlemelerle dolu ve iki büyük sütun arasında yükselmiş, konağın heybeti ve ihtişamının tezahürü gibi duran kapının sağındaki sütunda at üzerinde olan bir savaşçı, sol tarafında ise surat hatları tam belli olmasa bile bir iblis figürünün kabartmalı bir şekilde işlendiğini görüyorsun. Bakışlarını bir kez daha hole çevirdiğinde ise, holün sağında ve solunda bulunan birkaç kapı da dikkatini çekiyor. Bu kapıların nereye açıldığına pek de takılmadan asıl odağına dönüyor ve Ela’yı takip ederek merdivenlere doğru ilerleme başlıyorsun.

Ela’nın önderliğinde merdivenleri çıkıp diğer bir kata ulaşıyorsun. Bu katta da kapıdaki gördüğün gibi belli başlı benzer sütunlar ve mobilyaların var olduğunu görüyorsun. Koridorda gördüğün odaların kapısı ise senin için bir gizemden ibaret oluyor sadece. Bulunduğun katta duvarlara holdeki gibi mat bir krem rengi hakimken, koridorun belli noktalarına yerleştirilmiş ve aralarına eşit mesafeler bırakılmış sütunlar doğrudan dikkatini çekiyor. Sütunların üzerinde çeşitli kabartmalar ve işlemeler ilgini çekerken, yanından geçtiği ilk sütunda uzun ve kalın bir kılıcı sahip, üzerinde tamamen zırh bulunan ve ata binmiş olan bir savaşçı figürünün kabartmalı bir şekilde işlendiğini görüyorsun. Yanından geçtiğin bir diğer sütunda ise bu kez uzun boynuzları olan, sivri kanat uçları bulunan ve cılız bir yapıda olmasına rağmen oldukça vahşi görünen bir iblis figürüne denk geliyorsun. Bu figürlerin her birinde gördüğün ince detaylar, gerçeklik algısını bir hayli değiştirebilir nitelikte oluyor. Ancak henüz daha diğer sütunlara gelemeden ve figürleri göremeden, genişçe bir merdivenin hemen karşısında duran iki yana açılan büyük bir kapının önünde duruyorsun.

Kapıya gelmenizle birlikte Ela’nın bir kez daha kendisine çekidüzen vermesi, seni de aynı şekilde hareket etmeye zorluyor. Tıpkı Ela’nın yaptığı gibi saçlarını bir kez daha iki kulağının arkasına sıkıştırmanın ardından Ela’yla birlikte derin bir nefes alıyorsun. Ela iki yana açılan kapının sağ tarafını, kapının tüm heybetine rağmen hafifçe ittirerek aralamayı başarıyor ve sen de taht odasıyla, odanın içindeki kişileri görüyorsun.


Image

Aralanan kapıdan içeriye adımını attığın anda, yoğun kasvetli ve ağır bir hava birden omuzlarına çöküveriyor. Odanın zemini tamamen parlak mermerden döşenmiş olması ve geniş pencerelerden içeriye vuran Güneş ışıkları odanın aydınlık seviyesini arttırsa bile, odanın içindeki ağırlığı sindirebilmiş görünmüyor. Bununla birlikte, odanın girişinin tam karşısına ve nereden baksan 20 metre kadar uzakta olan büyük bir taht, hemen odağının oraya yönelmesine neden oluyor. Yerdeki kırmızı halı ve kenarlardaki sütunlar ilerleyeceğin noktayı sana gösteriyor. Ancak bu aşamada dikkatini çeken bir diğer husus, tahta varana kadar çeşitli basamaklarla düz bir yol olmamasının sağlanmış olması oluyor. Fakat tüm bunlar bir yana, kendini bir anda gözleri tamamen size kilitlenmiş bir halde tahtta oturmuş olan kadının yoğun baskısı altında hissediyorsun. Adeta odada ondan başkası yokmuş gibi seni bir anda hükmü altına alan ve sanki tüm uzuvlarını dilediği gibi kontrol edebilecekmiş hissi veren kadının, neden hükümdar olduğunu ve Ela’nın da neden bu kadar özenli ve saygılı davranmaya çalıştığını anlayabiliyorsun. Ela’nın hemen yanında tahta doğru ilerlemeye başladığında, toplamda 5 basamak ile tahta erişmenin mümkün olduğunu, bu beş basamağın ardından tahta çıkmak için ise birbirine ardına sıralanmış üç basamağın olduğunu bu anda net bir şekilde görebiliyorsun.

Diniel; Odanın içindeki yoğun baskıya rağmen, anlık kaçamak anından öte olmayan bir zaman zarfında bakışlarını Azuril’e doğru çeviriyorsun. Yüzündeki gülümsemesini bulunduğu yere aldırmadan korumaya devam eden Azuldir’e bakışlarınla vermek istediğin mesajı ilettiğinde, bir anda gözleri seninle buluşan Azuldir hafifçe omuzlarını silkip durumdan rahatsızlık duymadığını gösteriyor ve ardından bakışlarını Eletha’ya çevirirken, adeta bu durumun sebebini sana gösteriyor.

Zenahpuryu&Diniel; Odanın içinde kimsenin herhangi bir şekilde konuşmaya yeltenmemesi, baskıyı arttırırken beraberinde sıkıcı bir durumda getiriyor. Özellikle Cysa’nın yerinde hafifçe huzursuzlanmaya başladığını belli eden kol-bacak sallamaları, kısa sürede adının Gyugnal olduğunu öğrendiğiniz adama da bulaşıyor. İkisi dışındaki herkes kaskatı bir şekilde duruşundan taviz vermezken, bulunduğunuz odanın kapısı aralanarak içeriye iki kişi giriş yapıyor.

Gadiel; Ela’nın önderliğinde odanın içerisinde ilerlemeye başladığında, en arkada duran sarışın adamın yanından geçip, kızıl saçlı kadın, iri bir adam ve diğer iki kişinin bulunduğu basamağa kadar ilerlemenin ardından tahtta oturan kadın“Orada durabilirsin Gadiel.”diyor. Bir an için sadece bu sözlerle bile uzuvların hareket etmeyi kesmişken, tahtta oturan kadın bakışlarını tamamen sana kilitlemiş bir şekilde“Seninle daha farklı bir şekilde tanışmayı arzulardım Gadiel, ancak kader bu yöndeymiş. Ben Eletha “Visyn” Norkian!”diyor. Kendini sana tanıtan Eletha’nın yüzündeki soğukluk sesine de fazlasıyla sirayet etmiş bir haldeyken, Ela ile yollarınız da ilk kez burada ayrılıyor. Olduğun yerde beklemeye koyulduğun sırada, Ela seni ardında bırakarak yürümeye devam ediyor.

Genel; Diniel ve Zenahpuryu ile birlikte Cysa ve Lenith yeni gelen Gadiel’e bakmakla yetinirken, Eletha’nın“Durabilirsin Ela.”demesiyle birlikte bakışlarınız bir kez daha Eletha’ya dönüyor. Ela’nın diğer kişilerin bulunduğu basamağa gelip durmasıyla birlikte Eletha’nın her birinize dikkatli bir şekilde baktığını görebiliyorsunuz. Eletha’nın bu bakışları anlamsız bir rahatsızlığı hissetmenize neden olurken, Eletha yarım dakika süren bu bakışlarının ardından“Başlayabiliriz.”diyor.

Eletha’nın bu sözleri, sanki odadaki pencereleri ve duvarları bile sonsuz bir sessizlik ve dikkate celp ederken Eletha bakışlarını üstünüzde gezdirirken“Kiminizin bildiği üzere, iblis diyarında yaşanan son hareketlilikler nedeniyle buraya sizleri çağırmak durumunda kaldım. Konu, organizasyonların müdahalesini yetersiz kılacak düzeyde ehemmiyetli ve acil olduğu için, bizzat sizleri bir göreve atamaya karar verdim.”diyor. Eletha bu sözlerinden sonra hafifçe dalgınlaşan bakışlarını aldığı bir nefesle toparlarken“İblis Lordu Vagnor artık tamamen harekete geçmiş durumda. Geçmiş zamanda içimizden bazı kişiler bizzat onun emri altında olan Almazath isimli bir iblisle karşılaştı. Almazath, bugüne kadar görmüş olduğunuz iblislerin ötesinde bir kudrete sahip. Bunu ilk elden tecrübe edenleriniz anlamıştır. Ancak konumuz, sadece onu alt etmekten öte bir durumda. Zaten aramızda bulunan Ela ve Gadiel sayesinde, Almazath’ın yarattığı yenilmezlik algısı da kırılmış halde.”diyor. Eletha’nın bu sözleriyle birlikte ortamda bulunan kişilerin bakışları ister istemez bir şekilde Ela ve Gadiel’in üstüne kaymışken, durumu fark eden Eletha normal olan ses tonunu bir kat arttırarak“Konumuz bu değil demiştim!”diyerek tüm dikkatleri bir kez daha üstüne topluyor.

Eletha herkesin odağının kendinde olduğuna emin olduğu bir anda“Esasen olayların başlangıcı, Almazath’ın Azuldir’in iblisi Maeve’i ele geçirmesiyle başladı. Aranızda Maeve’in yeteneklerini bilenleriniz vardır. Başta bunun münferit bir üstünlük kurma çabası olduğunu düşünmüştüm. Her ne kadar olayın vuku buluşu belli başlı tereddütleri yaratsa da, durumun aciliyeti bu konuyu önemsiz kılıyor.”diyor. Bu sözlerinin ardından Eletha’nın bilinçli bir şekilde bakışlarını Azuldir’den uzak tuttuğunu ilk kez fark edebiliyorsunuz. Sanki odada hiç bulunmuyormuş gibi sadece sizleri muhatap alması, Eletha’da belirgin bir rahatsızlık hissi de yaratmış gibi durmuyor. Nitekim Eletha konuşmaya devam ediyor ve ardından“Maeve’i ele geçirmesinden sonra Almazath’ın bir sonraki hedefi, Ela’nın taşıdığı kılıç oldu. Bu durum da, kafamda bazı taşların yerine oturmasını sağladı. Yine bazılarınızın bildiği üzere, Ela’nın taşıdığı kılıç iblislere doğrudan zarar verebilen ve hatta onları tek bir hamleyle yok edebilen bir kılıç. Ancak Almazath’ın bu iki hedefi, üçüncünün ne olduğunu da ortaya koyar nitelikte.”diyor. Eletha’nın bu sözleriyle birlikte, odadaki ilginin ve merakın giderek arttığını, kendi kalp atışlarınızdan hissedebiliyorsunuz. Eletha da bu durumdan faydalanmak için konuşmasına kısa bir ara veriyor ve ardından“Maeve ve Ela’nın kılıcı… Size onlardan bahsetmem gerekiyor.”diyor.

Bakışlarınızı bir kez daha keskin bir şekilde Azuldir hariç her birinizin üzerinde gezdiren Eletha aldığı hafif bir nefesin ardından“Kadim kaynaklara göre, henüz iblis diyarı diye bir yer mevcut değilken, insanlar ve iblisler aynı topraklarda yaşıyorlardı. Yani iblisler, aslında şu an ayak bastığımız topraklarda da yaşamlarını sürdürüyorlardı. Ne var ki, günün birinde kaçınılmaz olan gerçekleşti ve insanlar ile iblisler arasında bir savaş baş gösterdi. Bu kadim zamanda, Tanrılar insanların topraklarını korumaları için onlara iki şey bahşetti. Bunlardan ilki, şu an Ela’nın taşıdığı Amahimara Kirata isimli kılıçtı! Bu kılıcın insanların iblis vahşetinden kurtulmaları için bizzat Tanrılar tarafından dövüldüğü rivayet edilir. Bu yüzden Amahimara Kirata, mutlak yok edici olarak bilinir. Fakat Tanrılar, insanların kendilerini korumalarını da arzuluyordu. Bu yüzden kendi derileriyle işledikleri bir kalkanı da insanlara bahşetmeyi uygun gördüler. Bu kalkan da Amahimara Phistila olarak biliniyor!”diyor. Eletha buraya kadar anlattığı kısımlar konusunda bir tereddüt olup olmadığını bakışlarıyla kontrol etmesinin ardından hafifçe bir nefes alarak donuk sesiyle“Ne var ki iblislerin kudreti karşısında Amahimara Kirata ve Amahimara Phistila yetersiz kalmıştı. İblislerin kudreti artık bu iki emsalsiz ekipmanın bile ötesine geçmişti. Bu yüzden Tanrılar, insanların haline acıyarak Amahimara Sindenna’yı yaratıp insanların hükmü altına verdiler. Amahimara Sindenna, esasında bir iblisten fazlası değildi, ancak doğru bir insanla tüm iblisleri kontrol edebilecek kudrete sahipti. Amahimara Sindenna… Bugün bildiğiniz adıyla Maeve!”diyor.

Odanın içine dolan tüm hava, Eletha’nın bu anlattıklarının daha önce odada bulunan kimse tarafından bilinmediğini açıkça ortaya koyarken, her biriniz konunun nereye gideceğini çözmeye çalışıyorsunuz. Eletha ara verdiği konuşmasında her birinizi süzmeye devam ediyor ve bakışları Azuldir’e değdiği anda“Amahimara Sindenna bugün iblislerin elinde… Amahimara Kirata ise insanların… Geriye sadece Amahimara Phistila kalıyor… Bu hususta özel olarak görevlendirdiğim bir Aludir, Amahimara Phistila’nın insan diyarında olmadığını, ancak iblis diyarında bir yerlerde olduğunu tespit etti. Henüz net yeri hakkında bilgimiz olmasa da, Amahimara Phistila’nın da iblislerin elinde olması, mevcut konumumuzu epey zayıflatıyor. Sizler… Bizzat görevlendirdiğim Aludirler olarak, belirlenen noktalara gidecek, Amahimara Phistila’nın nerede olduğunu bulacak ve onu geri alıp insan diyarına getireceksiniz! Onu bulamayanlar ise…”diyor ve bir anda sessizliğe gömülüyor. Dilinin ucunda olan bir şeyi söylemek için her birinizin gözlerinin ve hatta ruhunun içine bakan Eletha“Onu bulamayanlar ise, ellerinden geldiği kadar iblis kesip, tek parça halinde karşıma gelecekler!”diyor. Eletha’nın bu sözleri sanki az önce dilsiz olan pencere ve duvarları bile titreterek odanın içerisine asil bir zafer duygusunu fışkırtırken Eletha tüm bu havadan bağımsız bir şekilde“Sizi körü körüne iblis diyarına atma niyetinde değilim. Bu yüzden kafasından bir şeyler geçen varsa konuşabilir.”diyor. Ne var ki Eletha’nın üzerinizde gezinen bakışları Azuldir’e temas ettiği anda Eletha tüm soğukluğuyla“Sen hariç.”diyerek konuşmasını sonlandırıyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

31 Aug 2023, 17:20

Sessizlik, iyice sıkıcı ve boğucu bir hal almaya başlarken, bu sıkıcılığın geçmesine vesile olan iki kişi içeriye girmişti. Diğerlerini tanımadığı gibi, içeriye giren bu iki kişiyi de tanımıyordu. İsminin Gadiel olduğunu öğrendiği ilk kişi, basamakta kendilerinin yanında yer almıştı. Eletha ile tanışmadıklarını hükümdarın söze girmesinden anlamıştı. Yanında gelen kadın ise diğerleriyle aynı basamakta durmuştu, ismi ise Ela’ydı. Gadiel’in ve Ela’nın gelmesinin ardından bu boğucu ortam, sıkıcılığından kurtulmuş ve ve Eletha başlayabileceklerini söylemişlerdi. Eğer ortam müsait olsaydı kesinlikle içeriye gelen iki kişinin yanına gider ve teşekkür ederdi, ardından şarap ikram ederdi. Sonuçta, bu kasvetli ortamdan onların gelişi sayesinde kurtulmuştu.

Eletha, konuşmaya girdiğinde konunun organizasyonların müdahalesini yetersiz kılacak düzeyde acil ve önemli olduğunu söylüyordu. Bundan dolayı, direkt olarak odada bulunanları göreve atamaya karar vermişti. Zen, bu durumdan dolayı gururlanmıştı. Her ne kadar ilk görevinde biraz başarısızlığa uğrasa da, bu sefer her şeyin farklı olacağını düşünüyordu. İblis Lordu Vagnor denilen bir iblisin tamamen harekete geçtiğini, bizzat onun emri altında Almazath’la bazı kişilerin karşılaştığını ekliyordu. Bunlardan birisi de kendisiydi. Konu, Almazath’ı alt etmekten daha öte bir durumdaydı, Ela ve Gadiel sayesinde ise Almazath’ın yenilmez olduğu algısı kırılmıştı. Belli ki, ona bir şekilde müdahale edebilmişlerdi. Acaba nasıl başardılar diye düşündü içten içe. Kendisi onunla karşı karşıyayken ağır bir yenilgiye uğramış, üstüne öldürülmüştü. Gadiel ve Ela, gerçekten güçlü olmalıydılar. En azından, Almazath’a karşı koymak için onların gerçekten güçlü oldukları kanısına varmıştı.

Zen, ‘Azuldir’in İblisi Maeve’ sözünü duyduğunda istemsizce sağ yumruğunu sıkmış, kaşları çatılmış ve dişlerini sıkmaya başlamıştı. Maeve, Azuldir’e ait bir iblisti. Shy’ı yiyen, ölmeden önce gördüğü son görüntülerde ağzını kanla gördüğü, iştahla dostunu ısıran iblis şuan odada bulunduğu birisine aitti. Hükümdar sözlerine devam ederken, başını geriye doğru döndürdü Zen. Gözlerinin hedefi, direkt olarak Azuldir’di. Hükümdar Ela’nın taşıdığı kılıcın ikinci hedef olmasından bahsederken bir saniye bile Azuldir’in gözlerinden gözlerini ayırmıyordu. Sanki Maeve’in Almazath’ın yanında olmasından onu suçlu tutuyor, kendi iblisini kaptırmasının sonuçlarını yaşayan kişi olarak ona da öfke duyuyordu. Ela’nın taşıdığı kılıcın iblislere doğrudan zarar verebilen, yok edebilen bir kılıç olduğunu dinlemeye devam ederken bile gözlerini ayırmadı. En sonunda, hükümdarın onlardan bahsetmesi gerektiğini söyledi kısımda yavaş yavaş başını hükümdara doğru çevirdi.

Kadim Kaynaklara göre, iblis diyarı denilen bir yer mevcut değilken iblisler ve insanların aynı topraklarda yaşadığından bahsediyordu. Günün birinde ise, insanlar ile iblisler arasındaki savaş baş gösterdiğinde Tanrılar insanların topraklarını korumaları için onlara iki şey bahşediyordu. Bunlardan birisi Ela’nın taşıdığı Amahimara Kirata isimli kılıçtı. Rivayete göre, bu kılıç Tanrılar tarafından bizzat dövülmüştü. Bu sebeple Amahimara Kirata, mutlak yok edici olarak biliniyordu. Aynı zamanda Tanrılar insanların kendilerini korumalarını da arzuladığından, kendi derileriyle işledikleri bir kalkanı da insanlara bahşetmişlerdi. Amahimara Phistila adı verilen bu kalkan ve Amahimara Kirata iblisler karşısında yetersiz kalmıştı. Tanrılar, bu sebeple insanlara acımış ve Amahimara Sindenna’yı yaratmışlardı. O bir iblisti, ancak doğru bir insanla tüm iblisleri kontrol edebilecek kudretteydi. Bilinen adıyla ise, Maeve’di.

Öldürmek istediği, intikam almak istediği iblis Tanrılar tarafından bahşedilmiş bir iblisti. Zenahpuryu’nun ellerinde can vermesi, muhtemelen Aclania açısından kendisini zora sokabilecekti. Yine de, karşılaşıp karşılaşmayacağı da meçhuldü. Bunun kararını, onunla denk gelirse vermek zorunda kalacaktı. Tanrıların insanlara bahşettiği o iblisi, tüm gururunu ve intikam arzusunu bir kenara bırakarak affedecek miydi, yoksa öfkesine yenik düşerek intikamını alacak mıydı? Bilmiyordu. Karar vermesi bir o kadar zor olan bu durumu düşünürken, hükümdar tekrardan söze girmişti.

Amahimara Sindenna, yani Maeve iblislerin elindeydi, Amahimara Kirata ise insanların. Bu durumda geri Amahimara Phistila, yani kalkan kalmıştı. Eletha’nın görevlendirdiği bir Aludir, kalkanın insan diyarında olmadığını, iblis diyarında bir yerde olduğunu tespit etmişti. Yeri hakkında net bir bilgileri yoktu, ancak kalkanın iblislerin elinde olması, insanların konumunu oldukça zayıflatıyordu. Bu odada toplanan Aludirler ise iblis diyarında belirlenen noktalara gidecek ve kalkanı arayacaklardı. Kalkanı bulup insan diyarına getirmek onların göreviydi, kalkanı bulamayanlar ise ellerinden geldiği kadar iblis kesip, tek parça halinde geleceklerdi. Eletha, kendilerini körü körüne iblis diyarına atma niyetinde olmadığını, kafasından bir şeyler geçen varsa konuşabileceğini söylüyordu. Azuldir’e ise, ‘Sen hariç’ diyerek tepki gösteriyordu.

Zen, tam bu noktada yumruk halinde sıkmaya devam ettiği elini gevşetmiş ve havaya kaldırmıştı soru soracağını belli ederek. "Hükümdarım, benim merak ettiğim şey Gadiel,Ela ve Azuldir'i ilgilendiriyor." diyerek söze girdi. Azuldir'i bastırışı bile, öfkesini dışarıya yansıtabiliyordu. "Almazath'la daha önceden karşılaşmış birisi olarak, iblisimle birlikte ne ona, ne kedisine zarar verememiştik. Aramızdaki güç farkı çok büyüktü. Ela'nın kılıcı olmadan bir zarar verebildilerse nasıl yaptıklarını öğrenmenin hepimiz açısından iyi olacağını düşünüyorum. Zira anladığım kadarıyla Almazath'ın ne zaman karşımıza çıkacağının bir garantisi bulunmuyor. Diğer bir sıkıntı ise, Azuldir'in elinden aldığı Maeve denen iblis. Benim iblisimi kontrol etmiş ve bana karşı dövüştürmeyi başarmıştı, bu da demek oluyor ki karşımıza ikisi birlikte çıkarlarsa çok büyük ihtimalle herkesin iblisi birbirine saldırabilir. Bu yüzden, hem Almazath'a nasıl zarar verebildiklerini öğrenmek, hem de Maeve'in kontrolünden kurtulmanın yolunu öğrenmek hepimiz için iyi olacaktır. Daha açık konuşmak gerekirse, Azuldir'in Maeve'in zayıf yönlerini anlatmasını istiyorum." Kelimeler tek tek ağzından çıkarken, keskin gözlerle hükümdardan gözünü ayırmamıştı. Bu soruların mühim olduğunu açıkça belli ediyordu.
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Gadiel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 198
Joined: 05 Jun 2023, 02:04

01 Sep 2023, 01:50

Kendimi tazelenmiş ve adımı atmaya hazır hissettiğimde, Ela'nın gözlerine odaklandım. Uzun, dalgalı saçlarımı hafif bir el hareketi ile kulaklarımın arkasına savurdu. Hazırlıksız yakalandığım bu hareket karşısında bir kaç kez gözlerimi kırpmak dışında bir tepki veremedim. Saçlarımdaki o nazik dokunuşun ardından ellerini ceketimin kumaşına yerleştirip omuzlarımı düzeltti. Beni belli bir nizama sokmak istiyor gibi gözüküyordu ve bu noktada onun işine karışmak yerine, ufak dokunuşlarla beni toparlamasına anlık bir karar ile müsaade etmitşim. Ardından kafasını nazikçe geriye doğru çevirip tekrar bana baktı, sanki kendi içindeki zorlu bir çatışmadan çıkmış gibiydi. Dudaklarından dökülen özür temalı sözleriyle hafifçe kızarmış yanakları, bir anlık tökezlemenin ardından yaşanan mahcubiyetin ifadesi gibi gün yüzüne çıkıyordu adeta. Bu cümleyi kurarken, belki de içinde taşıdığı düşüncelerin karmaşıklığına işaret ediyordu. Ela'nın hızlıca konuyu geçiştirmesi, belki de aramızdaki bu ani gerginliği hafifletmek istemesiydi. Hemen akabinde ise at arabasından hızla inerek, bütün bu anıların ardını kesip olayı sonlandırmış gibi davrandı ve Ela'yı tanıdığım bu kısa süreçte bu konuya çokta takılmam gerektiğini hissettiğimden onu gibi hasır altı edip, onu takip etmeye koyuldum.

Ela'nın at arabasından inmesiyle birlikte karşımda yükselen görkemli konak, tüm benliğimi saran bir büyü etkisi yarattı. Belleğimdeki diğer binaların izleri, bu ihtişamlı yapının karşısında soldu gitti. Surlarla çevrili olan yapının etrafında yer alan demir parmaklıklar, içeriye girişimizi hem koruyan bir kalkan gibi duruyor hem de buranın özel bir yer olduğunu ilan ediyordu. Demir parmaklıkların aralıklarından görebildiğim askerlerin varlığı ise, buranın sadece bir konak değil, aynı zamanda bir korunma merkezi olduğunu kanıtlıyordu. Her bir askerin gözlerindeki ifade, bu yapıya olan sadakatinin ve bağlılığının birer yansıması gibiydi. Görevlerine olan inançları, adeta bu toprakları koruyan ve yaşatan birer bekçi olduklarını haykırıyordu. İçlerinden herhangi birinin tek bir bakışı bile, insanın içini ürpertmeye yetiyordu. Birden fazla askerin bir arada bulunması, burada güvenlik standartlarının ne kadar ciddiye alındığını ve risklerin en aza indirildiğini gözler önüne seriyordu. Gözlerim bu manzaradan bir an olsun ayrılamıyordu. Ancak asıl merakım, bu görkemli yapıya nasıl gireceğimizdi. Bakışlarımı kapının önüne çevirdiğimde, karşılıklı dikilen iki gözcünün duruşlarını fark ettim. At arabasından inen bizleri gördükleri anda, aniden harekete geçip kapının kanatlarını aralamaya başladılar. Demir kapının ağırca açılmasıyla birliktec Ela hızla adımlarını atarak içeriye doğru ilerlemeye başladı. Ben de Ela'nın adımlarını takip etmeyi sürdürerek, bu görkemli yapının içine adım attım.

Ela'nın önderliğinde, merdivenlerin kemerlerini çıkarak diğer kata ulaştım. Bu katta da koridor boyunca sıralanan sütunlar ve zevkli mobilyalar dikkatimi çekti. Kapıların ardında gizemli odaların ne sırlar barındırabileceği merakımı uyandırdı. Mat bir krem tonuyla boyanmış duvarlar, koridorun ihtişamını sade ve zarif bir şekilde yansıtıyordu. Sütunlar, aralarına eşit mesafeler bırakılarak düzenlenmiş ve üzerlerindeki işlemelerle adeta tarih ve sanatın birleştiği noktalar olarak duruyordu. İncelikli kabartmalar ve detaylar, her sütunda farklı bir hikayenin anlatıldığını düşündürttü. İlk sütunu geçerken, üzerinde uzun ve kalın bir kılıcı taşıyan, tam zırhlı ve at üzerinde bir savaşçının kabartması gözlerime ilişti. Bir sonraki sütunda ise uzun boynuzları olan, vahşi görünümlü bir iblis figürünün kabartması dikkatimi çekti. Bu detaylar gerçeklik algısını bir adım daha öteye taşıyarak beni büyüledi.

Ancak tüm bu anıların tam ortasında, bir merdivenin karşısında durdum. Ela'nın bir kez daha çekidüzenini vermesiyle, saçlarımı iki kulağımın arkasına alıp derin bir nefes aldım. Ela'nın yaptığı gibi ben de içsel bir hazırlıkla adımımı atmaya hazırlanıyordum. Saçlarımı düzeltip nefesimi topladıktan sonra, Ela'nın hareketlerini takip ederek, birlikte büyük kapının önüne geldik. Kapının Ela'nın ufak bir çabası ile aniden açılmasıyla, içerideki atmosfer bir kara delik gibi beni içine çekti. Parlak mermer döşeli zemin ve geniş pencerelerden süzülen ışıklar, odanın görkemini vurguluyordu. Ancak bu aydınlık bile, odanın içindeki yoğun ağırlığı gidermeye yetmiyordu. Tüm dikkatim bir anda kontrolüm dışında tahtın üzerindeki kadına yönelmişti. Tahtın yüksekliği, istemsizce ona hayran olmam ve saygı duymam için dizayn edilmiş gibi gözüküyordu. Yerdeki kırmızı halı ve sütunların sıralanışı, tahtın olduğu noktayı belirtiyordu. Ancak fark ettiğim bir ayrıntı, bu yolu dümdüz bir basamaklar serisi yerine, katmanlar halinde tasarlamış olmalarıydı. Belki de bu, tahtın ve hükümdarın yüceliğine daha büyük bir anlam katmak içindi. Gözlerimdeki odak noktası olan kadının etrafında, tüm bu detaylar arasında gözlerimi kaybetmek istemiyordum. Ela'nın yanında tahtın yoluna doğru adım attığım an, beş basamakla tahtı çevrelemek mümkündü. Ardından, tahta çıkmak için ise üç ayrı basamağın sıralandığını gözlemledim. Tahtın önünde duran kadının gözlerine odaklandım, Ela'nın ona nasıl özenli ve saygılı bir şekilde davrandığını daha iyi anlamaya başlıyordum. Bu sahne, sanki hayatın tüm yollarını tek bir merkezde birleştiriyordu.

Ela'nın rehberliğinde odanın içinde yavaşça ilerlemeye başladım. Sarışın adamın yanından geçerken, kızıl saçlı kadın, iri bir adam ve diğer iki kişinin bulunduğu basamağa doğru ilerliyordum. Fakat odanın en arkasında tahtta oturan kadının varlığı tüm dikkatimi üzerine bir mıknatıs gibi çekiyordu. Gözüme takılan insanlar, onun varlığı ile birer birer soyutlaşıyordu. Bu kalabalıkta, olabildiğince yalnız hissediyordum. Sanki sadece o vardı ve bende onun huzuruna çıkmış bir kuldum. O kutsal tahtın üzerinde oturan kadının sözleriyle adeta donakaldım. Tek bir sözcük, ismimle birlikte dudaklarından döküldüğünde, görüşüme giren o insanların durduğu basamakta durdum ve ileriye doğru bir adım daha atmak içimden dahi gelmedi. Gözlerim gibi uzuvlarımda bir anlığına hareket etmeyi unuttular, sadece onun sesi kulaklarımda yankılandı. Kadının bakışları beni delip geçip, ruhuma sirayet ediyordu adeta. Adını duyduğumda bile, sanki dünya bir an için durdu. Eletha "Visyn" Norkian... O an, Eletha'nın soğuk yüz ifadesi, söylediği her sözle birlikte daha da derinleşiyordu. Sesi, ruhumun en ücra köşelerine kadar nüfuz ediyordu. Kendini tanıtırken ki o soğukluk ve mesafe, sanki onun kişiliğinin bir damgası gibi vücuduma işlenmişti. Gözlerim ritmini kaçırdığım bir tınıda kapanıp açılırken, Ela'nın beni olduğum yerde bırakıp ilerlemesine şahit olması ile bir anda gerildim. Fakat bu gerginlik, etrafa attığım kısacık bir bakış sonrası azaldı. Odadaki farklı güruhtan insanların, farklı basamaklarda konuşlandığını gözlemlemiştim çünkü ve en başından beri bana rehberlik yapan Ela'nın, hükümdara daha yakın bir basamağa gidiyor olması normal geldi.

Eğer tahminim doğruysa, basamaklar bir rütbe ve saygı merasimiydi.

Değilse anlamsızlıklar bütününe yeni bir anlamsızlıktan ötesi değildi bu durum benim için.

Hükümdarın konuşmak için sözleri emrine aldığı her an, sanki odadaki tüm unsurları sessizliğe hapsederek dikkatimizi sadece kendisine odaklıyordu. Onun soğuk bakışları, yüzümden geçen karmaşık duygularla birleşiyordu. Sessizliğin içinde bulunuyormuşum gibi hissediyordum, sadece onun sesi ve anlattıkları ruhumun derinliklerine işliyordu. Gözlerim, Eletha'nın yüzünü ve dudaklarını izlerken, onun sözleriyle karanlık dünya gibi yeni bir dünya çöküveriyordu etrafıma. İblislerin hareketliliği ve tehdidi, insanların hayatlarını sarsıyordu ve şimdi bu odada, Eletha'nın ağır sözleriyle bu gerçeklerle yüzleşiyorduk. Hükümdarın sakin ama etkili konuşması, her bir kelimesinin beraberinde getirdiği ağırlığı ve anlamı hissetmeme sebep oluyordu. İstemsizce her sözünün altında yatan anlamları çözmeye çalışıyordum. Onun ifadelerinin arasında gizlenmiş duyguları yakalamaya çalışırken, onun sözleriyle birlikte odadaki diğer kişilerin dikkatlerinin Ela ve bana kaydığını fark ettim. Eletha, bizim Almazath'ı nasıl alt ettiğimizi ve Almazath'ın yenilmezlik algısını nasıl kırdığını açıkladı. O an, içimde bir gurur ya da benzeri bir şey oluşmadı. Cümlede adım geçiyor olmasına rağmen, hatırlayamadığım bu anıların bende bir katma değeri yoktu.

Eletha'nın hikayesinin devamıyla birlikte, odadaki atmosfer daha da yoğunlaşıyordu. Çaresizlikle onun anlattıklarının arasında gizlenmiş gerçekleri çözmeye çalışıyordum. Maeve denilen iblis, tanrıların derisinden bir kalkan ve Ela'nın taşıdığı kılıç insanlık için ne denli önemliydi ve iblislerin kudretine karşı ne kadar dayanıklıydılar? İblislerin geçmişi ve insanlarla olan ilişkileri, tüm duygu ve düşüncelerimi sarıyordu. Her bir anlatılan detayın ardından, benim içimdeki karmaşık labirente yeni bir koridor daha oluşuyordu.

Eletha'nın konuşması sona erdiğinde, İçimde karışık duyguların fırtınası kol geziyordu. Eletha'nın son cümlesiyle birlikte, benim içimde binlerce düşünce ve duygu çatışması baş gösterdi. Konuşmak isteyen bir yanım vardı, ancak bu önemli toplantının havasına uygun bir soru bulabilmek çok zordu. Eletha'nın soğuk bakışları ve Azuldir isimli kişiye olan tavrı, onun üzerimdeki baskısını daha da arttırıyordu. Belirsizlik içinde, hem duygusal hem de zihinsel bir çıkmaza saplanmış gibiydim. İblisleri paramparça etmek, herkesin kurtuluşuna inandığım bu dünyaya tezat bir fikir, aşağılık bir hissiyattı. Bir iblis aracılığı ile başka iblisleri paramparça etmek... Nuemsa'nın üç hazin sonunu daha iyi idrak edebiliyordum. Derin bir içsel bulanıklık ruhumu kaplarken, yanı başımdaki insanlardan birinin söze girmesi ile dikkatim ona kaymıştı. Sözcüklerinde adım geçiyor olmasına rağmen, ona bir cevap verebileceğimi sanmıyordum. Bu yüzden sessizliğimi sürdürürken bir yandan Ela'ya diğer bir yandan ise her şeye vakıfmış gibi gözüken hükümdara bakıyordum. Öte yandan ise bir fırsat kolluyordum. O fırsatı bulduğumda ve İcesaretimi topladığım anda, "Hiçbir şeye anlam veremeyen, henüz birkaç gün önce uyanmış, hatıralarından yoksun bir adam olarak haddimi aşıyorsam kusuruma bakmayın ama..." diye başlayıp duraksayacaktım. Odadaki her bireyin gözlerine tek tek bakacaktım sözlerimin ciddiyetini vurgulamak isteyerek. Sonunda gözlerimi Eletha'ya çevirecek ve cümlenin devamını getirecektim, "Edindiğimiz iblisler ile onların soyu olan başka iblisleri paramparça mı ediyoruz şu an? Bu kısmı pek anlayamadım."
Image
KARAKTER
KÜNYE
İsim: Gadiel (Gad’iil)
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 25
Boy: 1.72
Kilo: 70
Sınıflar: Sezici - Dengeli - Elementalist
İtibar: 7
Mevcut GP/AGP/İGP: AGP 10 / İGP 5
Mevcut Para: 3.000 Aclania Pulası

PROFİL
Güç: 7
Dayanıklılık: 7
Çeviklik: 7
İrade: 16
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 10
Hakimiyet: 8
Mevcudiyet: 4

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS
KÜNYE
İsim: Nuemsa (Hırçın Çocuk)
Cinsiyet: Kadın
Boy: 172
Kilo: 26
Tür: Peri
Yatkın Olduğu Teknik Sınıfı: İllüzyon
Yatkın Olduğu Element: Işık – Doğa (Elemental)
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 4
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 4
Arun: 13
Duren: 13
İrade: 5

YETENEKLER
Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER
Kutsal Boynuz (A seviye)
Kör edici Işık (C seviye)
Peri Dokunuşu (D seviye)
Öfkeli Peri (C seviye)
Doğanın Yargısı (A-rank / Karakteristik teknik)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Diniel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 278
Joined: 30 May 2022, 22:32

01 Sep 2023, 05:50

Ne kadar büyük olursa olsun içerisinde hissettiğim bu büyük salon gitgide boğucu bir hal alıyorken bir anlık kaçamak yapıp Azuldir’e bakabilmiştim. Yüzündeki o sinir bozucu bulduğum gülümsemeyi tüm bu baskıya rağmen koruyabilmesi açıkçası ilgimi çekiyordu. En azından bunu bana karşı kullanmadığında o kadar da sinir bozucu olmayabiliyormuş. Bakışlarımdaki mesajı almış olan Azuldir hafifçe omuzlarını silkip durumdan rahatsız olmadığını belli ediyordu. Bakışlarını Eletha’ya döndürdüğünde ise sebebini de işaret etmiş oluyordu. Söyleyecek bir şey yoktu. Bir nefes alıp veriyor, ancak yaşananlara karşı Eletha’yı daha iyi tanımak için umursamazlık da etmiyordum.

Önümü dönüp gelecek olanları beklemeye başlamıştım. Etrafımdakilerin neler yaptığına bu sırada dikkat etmeye çalışsam da ortada bulunan sıkılmışlık gerçeği herkese sirayet etmişti belli ki, kımıldamalar başlamıştı. Bu sıkıcı bekleyişin sonunda kapı sonunda açılmıştı. İçeri gelen iki kişiden biri bizim hizamıza gelip Eletha tarafından durdurulmuştu. Neye benzediğine bakarken görünüş olarak odada bulunan diğer insanlara pek de benzemediğini düşünüyordum. Gerçi Ulrasil gibi vahşi, Zen gibi ışıltılı, Vadlena gibi… Vadlena… Neyse, yani hiç kimse birbirine benzemiyordu ama bu adam daha bir başka dünyadan gelme gibiydi. Belki de saçlarından öyle gelmişti.

Adının Gadiel olduğunu öğrendiğim adama karşı şimdilik daha fazla dikkat etmiyordum. Daha doğrusu onun önünde giden kadının ismi zikredildiğinde bütün dikkatim ona kayıyordu. Ela, şu Azuldir’in Eletha’ya nefes almasını emretse ilk ölecek kişi olduğunu söylediği Ela bu kadın olmalı.

Eletha’nın başlayabiliriz demesiyle sanırım sonunda beklenen konuşmaya başlama meşalesini de yakmış oluyordu. Ciddi bakışlarım Eletha üzerindeydi. İblis diyarında son yaşananlar nedeniyle organizasyonları aşan bir durum ortaya çıkmıştı ilk sözlerinde. Benden istenecek olandaki uğursuzluğu şimdiden hissedebiliyor olmama karşı Eletha konuşmasını aldığı nefesin ardından sürdürüyordu. İblis Lordu’nun tamamen harekete geçtiğini söylediğinde bunun benim için ne anlama gelmesi gerektiğini anlamamış ve şimdilik üzerine düşünmeden dinlemeyi sürdürmüştüm. Ancak Ela ve Gadiel’in Almazath’ın yenilmezliğini kırdığını söylediğinde kafamı çevirip Gadiel’e bakma gereği duymuştum. Azuldir’in iblisini ele geçiren ve Aludir’leri öldürebilecek güçte olan bu iblise nasıl karşı gelmiş olabilirlerdi? Bu konu üzerinde biraz daha kafa yormak istesem de Eletha’nın dikkatleri toparlamasıyla yeniden ona dönüyordu tüm dikkatim.

Maeve’in durumu ile ilgili genel bir bilgi verdikten sonra Eletha’nın açıkça Azuldir’e bilerek bakmadığını fark edebiliyordum. Ardından Ela ve kılıç hakkında konuşmasını sürdürünce bunun ne alaka olduğunu sorgulamadan edemedim. Sonrasında kılıç ile Maeve bağlantılı gibi açıklama yapacağını söyleyince kafamdaki soru işaretleri daha da büyümüştü.

Eletha’nın anlatmaya başladığı geçmişle beraber kafamda iblis insan arasındaki ilişkinin kafamda kurduğumdan daha farklı olduğunu düşünmeye başlamıştım ancak konu üzerinde dikkatim daha çok kılıç ve kalkan üzerinde kalmıştı. İnsanlık için verilen üçüncü varlığın Maeve olduğunu öğrendiğimde ilk kez fazlasıyla şaşırıyordum. Böyle bir iblis Azuldir ile beraber, hayır, Azuldir’in hükmündeydi ve istenmeyen iblisler tarafından ele geçirilmişti. Bu bilgi ile kafamda oluşan büyük bir soru işareti ise iblislerin geçmişi hakkında oluyordu.

Görevin ne olduğu da açıklandıktan sonra tüm bu konuşmanın başından sonuna bana biraz bilgi verip binlerce soru işareti ile ortada bırakılmış gibi hissediyordum. Bu yüzden yüzümde memnuniyetsizlik belirtileri ortaya çıkmaya başlamıştı bile.

Konuşması Eletha tarafından yasaklanan Azuldir’in konuşmaya başlarsa tüm motivasyonu berbat edebileceğini hissediyordum nedense. Ancak belki de bunu düşünme sebebim konuyla ilgili bendeki motivasyon eksikliğinden geliyordu. İblis diyarına gidebilirdim. İblis de öldürebilirdim. Ancak bunu yapmamdaki gerekçe neydi? Eletha’nın sözlerini son derece kesin ve dikkate değer bulduğum için kalkanı bulamayanların geri dönmesinin, hayır, genel olarak geri dönebilmemizin garanti olmadığını anlayabiliyordum. Olabildiğince iblis kesmemizdeki vurguyu ise düşmanımızın tahmin edemeyeceğim kadar olduğunu düşünüyordum. Elzerad’ın gücü ele alındığında karşıya çıkacak iblisler yine de tehlike arz ediyorsa durum çok ciddi görünüyordu. Yine de şöyle de bir durum vardı, Elzerad gibi iblisler kontrolsüzce birbirlerine zarar da verebilirdi. Bu konuda Raldrin’e kefil de olamazdım.

Bütün bu riski neden almak zorundaydım? Eletha’ya değer verdiğim için mi? İblis öldürmek isteyeceğim için mi? Bir yere bağlı kalıp hayatımı sürdürebilmek için mi? Yoksa iblis lordunun oluşturabileceği sorunları engellemek için mi? Bu soruların hangisi benim motivasyonumu sağlayacaktı bilemiyordum ama bildiğim şey, kontrolü iblislere bırakırsam, eğer iblisler Raldrin’in anlattığı gibi ise insan diyarının sonunun karanlık olacağıydı. O halde ben de aradığım huzuru bulamazdım değil mi? Sanırım bu, konuya dâhil olmam için şimdilik yeterli bir sebepti.

Kendi kişisel amacımı bulmuş sayılırdım. Bu sırada ise Zen’in kolunu havaya kaldırdığını gördüğümde dikkatim ona gitmişti. Gadiel, Ela ve Azuldir ile ilgili merak ettiği bir şey varmış dediğine göre. Ancak dikkatim, Azuldir’in adını andığında dışarı vurduğu öfkeye çekiliyordu. Neden Azuldir’e öfkeliydi ki?

Almazath ile karşılaştığını söylediğinde kafam otomatik olarak ona dönüyordu. Ne ara karşılaştı? Kedisi de ne? Hem Almazath hem de Maeve e karşı durup hala burada olmasına sevinmeme karşı, böyle bir şey yaşandığını bilmemem konusunda ise kendimi kötü hissetmiştim. Maeve Azuldir’e ait olsa da Azuldir olmadıkça istediğini yapamıyor gibi görünüyordu. Kedi demişti. Nasıl kedi olabilir böylesine kadim bir varlık bunu da anlamamış olsam da duygu karmaşası içinde sözlerini dinleyebilmiştim Zen’in. Maeve’in bu verilen görev ile bağlantısı olup olmadığından emin değildim çünkü Ela ve Gadiel, Almazath’ı engellediklerinde veya artık ne yaptılarsa, Maeve orada olsa onu kurtarabilirlerdi. Yani Maeve’in konumu Almazath ile birebir değil anlaşılan. O halde karşılaşma ihtimalimiz bulunmuyor da değildi. Yani Zen’in istediği bilgi yersiz değildi. Biraz daha sevdim seni Zen, iyi ki arkadaşımsın.

Gadiel konuşmaya başladığında bu adamın burada ne işi olduğunu düşünmüştüm. Tamam, Almazath konusunda üstün gelmiş iki kişiden biriydi ancak dünyadan da haberi yoktu. Emindim ki Zen’in içkisinin tadını bile bilmiyordu. Deneyene kadar ben de bilmiyordum ancak sıkıntı da buradan geliyordu. Henüz hiçbir şey denememiş, görmemiş biriydi bu. Müttefik olarak verilen bu kişi ayak bağı olmazdı umarım. Sorduğu soruya göre gücü olsa da motivasyonu olmadıkça bir işe yarayacağını hiç sanmıyordum. Gerçi, belki de hayatında en çok duymak istediği şey ‘evet, iblisleri birbirine öldürtüyoruz’ sözü de olabilirdi. Bu yüzden hiç de sorusuna cevap vermeye tenezzül etmeyecektim. Müttefik olarak ederi ne diye görmek benim için daha iyi olacaktı. Onun dışında ise Eletha’ya odağımı verip “Beraberken birbirine faydası ve zararı olanlar var. Buna karşı bir önlem alınacak mı? Bir de görü sorunu var. Bu konularda ön sırada bulunan kıdemlilerin düşüncelerini duymak isterim. Özellikle Vadlena’dan” diyecektim.

Elzerad ile Raldrin aynı ortamda olursa benim için ne tür bir karmaşa yaşanır bilmek istemiyordum. Verilen görevin zor olacağı ve Raldrin’in Elzerad’dan üstün gelemeyişi düşünüldüğünde benim için bir tür intihar görevi olabilirdi bu. O yüzden amaçlarımın yanında mantığımla da düşünmek zorundaydım. Vadlena konusunda ise o sinir bozucu kadının bir kez olsun edepli konuştuğunu görmek istiyordum. Eletha karşısında gevelemeyeceğine emindim.
KÜNYE
İsim: Diniel
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 24
Boy: 1.64
Kilo: 52
Sınıflar: Toplayıcı - Dengeli - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: 0/0/5
Mevcut Para: 48000

PROFİL
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
İrade: 6
Zeka: 10

Aludir Statları
Görü: 5
Hakimiyet: 9
Mevcudiyet: 10

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS KÜNYE
KÜNYE
İsim: Raldrin
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.75
Kilo: 60
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 7
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 9
Arun: 9
Duren: 6
İrade: 8

YETENEKLER:
Saf Öfke

TEKNİKLER:
Buzul Fırtına - A Rank
Daha hızlı! - C Rank
Soğuk Diyar - B Rank

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Image
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

01 Sep 2023, 17:04

Zenahpuryu; Eletha’nın konuşması sırasında bakışlarını öfkeli bir şekilde Azuldir’e çevirdiğin sırada, sanki üzerine gelen tehditkar bakışları anlamış gibi yüzündeki gülümsemeyle bakışlarını sana çeviren Azuldir, Eletha’nın tüm söylediklerine rağmen sanki hiçbir günahı olmayan bir aziz gibi sana bakmakla yetiniyor. O anda, Azuldir’in gözlerindekinin masumiyet mi, umursamazlık mı yoksa rehavet mi olup olmadığını tam olarak kestiremiyorsun. Bu durum da, içinde Azuldir’e karşı doğan öfkenin biraz daha hararetlenmesine neden oluyor. Birkaç saniye devam eden bakışma anınızdan sonra ise, her ne kadar Azuldir’e bakmayı sürdürsen bile, Azuldir adeta seninle olan tüm işini bu birkaç saniyelik bakışmayla sonlanmış gibi gözlerini Eletha’ya doğru çeviriyor ve sonrasında bir kez daha göz göze geldiğiniz bir an olmuyor.

Genel; Eletha’nın sözlerinden sonra ortamda yer alan her bir kişinin aklından bir şeyler geçtiğini, ancak konuşmak için doğru anın gelip gelmediğini bilmediklerini hissedebiliyorsunuz. Bu durum, içinizdeki konuşma şevkini hafif törpülese bile, yine de kendinizi tutmanın anlamsız olduğunu anlayabiliyorsunuz. Bu sırada ortamın sessizliğini ilk kıran, elini kaldırmasıyla kıyafetinin çıkardığı hışırtıyla Zenahpuryu oluyor.

Zenahpuryu’nun el kaldırmasından sonra Eletha bakışlarını ona doğru çevirerek konuşmasına müsaade ettiğini belli ediyor. Zenahpuryu söze girdiği anda ise, ön sıralarda bulunan kişiler hiçbir şekilde arkalarına dönüp Zenahpuryu’ya bakmıyorlar. Ancak her biriniz, bunun Eletha’ya karşı duyulan bir saygıdan ileri geldiğini anlayabiliyorsunuz. Bunun yanında, Zenahpuryu konuşmaya başladığı andan itibaren, yüzüne yerleşen sinsi bir gülümsemeyle onun dinleyen Cysa’nın ifadesi doğrudan dikkatinizi çekiyor.

Zenahpuryu’nun konuşmasını sonlandırmasından sonra Eletha bakışlarını odanın içindekilere çeviriyor. Bu haliyle Zenahpuryu’nun sorularına cevap verilmesi yerine başka birinin bir sorusu olup olmadığını kontrol eder gibi görünüyor. Dolayısıyla sizler de soruların cevaplarının toplu bir şekilde verileceğini anlayarak, bundan sonra sırayla söz alabileceğinizi düşünüyorsunuz. Bu noktada da, aklındakileri dile getirme fırsatı bulan Gadiel konuşmaya başlıyor. Eletha yüzündeki ifadesizlikle Gadiel’i dinlediği sırada, aynı sırada bulunan Cysa’nın ‘tıslama’ şeklindeki gülüşü kulaklarınıza geliyor. Onun bu rahat tavırları, Eletha’nın kaçamak bir bakışının üzerine gelmesiyle bir anda kesilirken, Gadiel de cümlelerini tamamlıyor.

Gadiel’in sözlerinin sonlanması akabinde, Diniel Eletha’nın bakışlarını aynı yönde olmasından istifade ederek lafa giriyor ve aklından geçenleri dile getiriyor. Bu aşamada ise yine Cysa başını öne doğru sallayarak adeta Diniel’in sözlerini tasdik ediyor. Ne var ki Cysa’nın bu hareketindeki bariz alaycılığı yine her biriniz rahatlıkla idrak ediyor.

Diniel’in de sözlerinin sonlanmasından sonra ön sırada yer alan Ulrasil konuşmak istediği belli ediyor. Ancak tam bu sırada Eletha sağ elini hafifçe havaya kaldırarak onun konuşmasını engellerken, Ulrasil henüz daha ilk harfi ağzından çıkmış cümlelerini yutmak zorunda kalıyor. Eletha“Birden ilerlemeyelim Ulrasil, önce Zenahpuryu, Gadiel ve Diniel’in düşüncelerini noktalayalım.”diyor. Eletha bu cümlelerinden sonra bakışlarını Ela’ya doğru çevirdiğinde, ilk olarak Zenahpuryu’nun konuşmasına dair cevaplar alacağınızı anlıyorsunuz.

Eletha’nın bakışlarının kendisine dönmesiyle birlikte, dik duruşunu daha da düzelten Ela “Hükümdarım.” diyerek saygısını sözlü olarak da dile getirmesinin ardından “Gadiel’in iblis diyarındaki uyanışına refakat etmek için vermiş olduğunuz buyruğa istinaden, iblis diyarında bulunuyordum. Gadiel’in iblisiyle temasının sağlanmasından sonra, bir anda içinde bulunduğumuz karanlıkta Almazath belirdi. Yüce hükmünüzün de malumu olduğu üzere, normal şartlar altında Almazath gibi kudretli bir iblisin var olamayacağı bu diyarda onunla karşılaşmış olmak, beni öncelikli olarak Gadiel’in güvenliğini sağlama zorunluluğuna itti. Bu aşamada Almazath, İblis Lordu Vagror’un kendisine kılıcımı alma emrini verdiğini dile getirdi. Ancak az önce de arz etmiş olduğum üzere, önceliğim Gadiel’in güvenliğini sağlamaktı. Lakin Gadiel’in bu aşamada iblisiyle bağ kuramadığını öğrenmiş olmak, seçeneklerimi son derece kısıtlı hale getiriyordu. Almazath saldırıya geçtiği anda, Gadiel’i korumak için kılıcımı çoktan çekmiştim. Ne var ki, orada korunması gereken artık Gadiel değildi! Bir anda Gadiel’in vücudunda beliren parlama ve ardından tüm bedenini saran ışık, doğrudan Almazath’a yöneldi. Gözlerimle takip etmemin zor olduğu bu ışıltı, Almazath’ın bedenini çerçevelediğinde, Almazath’ın bu kez vahşi bir şekilde ışığa, yani Gadiel’e doğru saldırısını yönlendirdiğini fark ettim. Birkaç saniye içerisinde ışık yok olduğunda, Gadiel’in hala etrafına ışık saçarak olduğu yerde durduğunu gördüm. Ne var ki, Almazath bir şekilde etrafa bilinçsizce saldırıyor gibiydi. Gözlerinin önünde olsak bile, bizi görmüyordu. O an, bunun yaratılan bir illüzyon olduğunu düşündüm. Bu şansı değerlendirmek için de saldırıya geçtim. Almazath’ın bilinçsiz saldırıları, bir şekilde bana da ulaştı, ancak kılıcım daha hızlıydı. Onda yaralar açsam bile, henüz düşmemişti. İşte bu sırada, bir kez daha parıldayan Gadiel sahneye çıktı. Parlak bir boynuzu andıran uzvuyla, Almazath’ı sol tarafına indirdiği darbe, Almazath’ın düşmesini sağladı.” diyor. Ela, tüm anlattıklarını sanki bir kez daha yaşıyormuş gibi derin bir nefes almasının ardından “Almazath mağlup olmuş, ancak yok olmamıştı. Kaldı ki benim de Amahimara Kirata’nın yan etkileri nedeniyle saldırı yapabilecek takatim kalmamıştı. Bu esnada Gadiel’in bedenindeki parlaklık, gözlerimin önünde cisimleşerek bir iblise dönüştü. Almazath ise, Gadiel’in bir İmparator olup olmadığını sordu. Fakat onun da cevabı duyabilecek kadar zamanı olmadığı ortadaydı. Bir şekilde onu elimizden kaçırmış olduk.” diyor. Sözlerini sonlandırdığı sırada Ela’nın sesine düşen mahcubiyet hiçbirinizin dikkatinden kaçmazken, başını hafifçe eğmesinin ardından Ela’nın cılız bir sesle “Bağışlayın Hükümdarım.” dediğini duyuyorsunuz.

Ela’nın anlattıklarının ardından bakışlarını hala aynı yönde tutan Eletha“Almazath’ı yenen tam olarak kimdi Ela?”diyor. Ela ise eğmiş olduğunu başını kaldırmadan “Hükümdarım... Şüphesiz ki bunu başaran Gadiel ve iblisiydi. Bu noktada Almazath’ta açmış olduğum yaralar ona fırsat vermiş olabilir. Ancak onu ilk savunmasız kılan da son darbeyi indiren de Gadiel ve iblisiydi.” diyor. Bu sözlerinin ardından Eletha bakışlarını birkaç saniye daha Ela’nın üzerinde tuttuğu sırada, Ela hafifçe başını kaldırırken “Hükümdarım... Ancak dikkatimi çeken bir diğer şey, bahsedilen Almazath’ın karşımdaki Almazath’tan daha kudretli olduğuydu. Sözlerimi Gadiel’in yanlış anlamayacağını düşünüyorum lakin, karşımıza çıkan Almazath, bir Aludir’in kolay kolay baş edemeyeceği seviyede olsa bile, Zenahpuryu’nun dile getirdiği gibi dokunulmaz veya zarar görmez değildi.” diyor. Bu sözler üzerine Eletha tek kaşını havaya kaldırırken“Onu zayıflatan bir şeyler olduğunu mu düşünüyorsun?”diye soruyor. Ela ise birkaç saniyelik sessizliğinin ardından “Hükümdarım… Yüce hükmünüz daha kudretli ve ayandır. Lakin fikrimi sorarsanız, Maeve’i kontrol altına almanın Almazath’ı yorduğudur.” diyor.

Konunun bir şekilde Maeve’e gelmesi, Eletha’nın bakışlarının Azuldir’e kaymasına neden oluyor. Sizler de Azuldir’e kaçamak bir bakış attığınızda, Azuldir’in gülümseyerek Eletha’ya bakmayı sürdürdüğünü görüyorsunuz. Eletha birkaç saniye boyunca sessiz ancak tereddütlü bir şekilde Azuldir’e bakmasının ardından“Bu hususta diyeceğin bir şey var mı?”diye soruyor. Azuldir, sanki söz sırasının bir şekilde kendine geleceğini bilerek ve bu anı kollayarak, Eletha’nın sözlerinden sonra başını hafifçe eğip kaldırıyor. Bakışlarını bir nebze daha keskin ve gülümsemesini de daha bariz bir şekilde belli eden Azuldir “Maeve’in zayıflığı merak konusu oldu… Önce oradan başlayayım.” diyor. Sanki kendisine sorulan sorudan bağımsız gibi duran Azuldir tüm spot ışığını üstüne almış gibi rahat bir tavırla iki kolunu da yana doğru açarken “Maeve’in belirgin bir zayıflığı olduğunu söylemek güç. Sadece fiziksel olarak yetersiz olduğu düşünülebilir. Ama yeteneklerini göz önüne aldığınızda, bunun bir zayıflık olmadığını anlayabilirsiniz. Çünkü Maeve, ister sesiyle ister tek bir bakışıyla, dilediği iblisi kontrol altına alabilir.” diyor. Üzerine çektiği tüm ilgiden memnun bir şekilde kollarını indiren Azuldir bakışlarını odanın içindeki kişiler üzerinde gezdirmeye başlarken “İblislerinizin kulaklarını tıkamayı düşünen varsa aranızda, ki umarım Yüce Hükümdarımızdan görev alabilecek kapasitede olup da böylesine saçma bir düşüncenin çözüm olacağını düşünen yoktur, Maeve’in çıkardığı sesi duymaktan kaçınmanız imkansızdır. İblisinizin gözlerini kapatmayı arzularsanız, iblisiniz doğuştan kör olmadığı sürece bu da bir çözüm olmayacaktır. Yani kısaca, Maeve’in kudreti mutlaktır ve bundan kaçamazsınız!” diyor. Azuldir’in bu sözleri bir anda odanın içindeki havanın giderek soğuyup gerilmesine neden olmaya başlarken, Azuldir "Maeve'i kontrol altında almak Almazath gibi bir iblisi zayıflatmış mıdır? Olabilir, belki. Ancak bana kalırsa, şu Almazath dediğiniz iblis, demek ki dile getirdiğiniz kadar kudretli değilmiş." diyor. Azuldir'in bu sözleri, Eletha'nın gözlerinde adeta şimşekler çakmasına neden olurken, Eletha"Madem Almazath'ı bu kadar hor görebiliyorsun, o halde neden ona iblisini teslim edip kaçmayı uygun gördün Azuldir?"diye soruyor. Eletha'nın bu sorusu, Azuldir'in yüzündeki tebessümü bir kat daha arttırırken "Değer verdiklerinizi korudum desem, kafanızdaki en ufak düşünce değişecek mi Hükümdarım?" karşılığını veriyor. Azuldir'in bu cevabıyla Eletha'nın kasılan çene kasları dişlerini sıkmaya başladığını gösterirken, ön sırada siyahlar içinde olan ve Diniel ile Zenahpuryu’nun isminin Gyugnal olduğunu öğrendikleri kişi gevşek bir ses tonuyla “Aman aman… Yine tüm neşesini saçtı bizim oğlan. Madem iblisin bu kadar değerli ve yenilmezdi, hakikaten kaçmak yerine neden Almazath'ı yenmeyi denemedin?” diyor. Sanki odadaki herkesin içinden geçenleri dile getirmiş gibi duran Gyugnal birkaç şey daha söylemek ister gibi ağzını açtığı sırada, Eletha araya giriyor ve“Konumuz bu değil Gyugnal. Olan bir şekilde oldu…”diyor. Ancak bakışlarını bu anda Azuldir’e çeviren Eletha“Her ne kadar üstünü kapatmamış olsam da.”diyerek bu faslı sonlandırmak ister gibi duruyor.

Her ne kadar Azuldir bu konuda konuşmaya istekli gibi görünse de, Eletha son sözünü söylemesinin ardından bakışlarını Gadiel’e çevirirken“Her şeyin senin için yabancı ve belki de anlamsız olduğunun farkındayım Gadiel. Gönül isterdi ki, yeni açtığın gözlerinle başladığın bu yeni hayatı sana daha anlamlı kılabileyim. Fakat içinde bulunduğumuz durum ve senin daha ilk adımlarında gerçekleştirdiklerin, seni bu görevden bağımsız tutmamı engelliyor. Umarım bunu anlayabilir ve kabullenirsin.”diyor. Bu ana kadar katı bir tonda olan Eletha’nın ses tonu, bir anda daha yumuşak ve cana yakın bir şekilde kulağınıza ilişirken, tüm bu sözlerinin içtenliği konusunda herhangi bir tereddüdünüz bulunmuyor. Eletha bakışlarını hala Gadiel’de tutmaya devam ederken“Anlayamadığını söylediğin noktayı aslında tam olarak kavramışsın. İnsanların iblislere doğrudan zarar vermeleri genel anlamda mümkün olmadığından, hükmümüz altına aldığımız veya kontrol edebildiğimiz iblisler vasıtasıyla onların insanlığa vermesi muhtemel zararları önlemek adına yok ediyoruz. Bir iblisin vahşiliğini ilk elden daha doğar doğmaz yaşamış biri olarak, bunun zaruri olduğunu anlayabileceğini düşünüyorum.”diyor. Eletha bu sözlerinden sonra Gadiel ile olan göz temasını sonlandırarak, bu husustaki cümlelerinin de bittiğini ve diğer konuya geçiş yapılacağını ortaya koyuyor.

Eletha’nın grup içerisinde gezinen bakışları Vadlena’da kilitlendiği sırada Eletha“Diniel’in sözleriyle ilgili olarak söylemek istediğin bir şey var mı Vadlena?”diye soruyor. Vadlena ise kendisine söz verilmesinden dolayı önce başını hafifçe eğiyor ve ardından “Hükümdarım… Hiçbir zaman arzu ettiğiniz üsluba kavuşamadım. Bunu bastırmak, ancak düşüncelerime engel olur. Sizin bir sorunuzu cevaplamamak ise kendimi bir bok- … yani değersiz hissettirir. Bu yüzden, şimdiden affınıza sığınıyor ve vereceğiniz her türlü cezaya razı olacağımı peşinen söylüyorum.” diyor. Vadlena’nın bu sözlerinden bir nebze de olsa rahatsız olmuş gibi görünen Eletha, sanki başına gelecekleri bilirmiş gibi gözlerini devirdiği esnada“Dinliyoruz Vadlena.”demekle yetiniyor. Bunun üzerine Vadlena hafif bir nefes almasının ardından “Şu arkamızdaki bok parçalarının bazılarının ilk anlarında yanındayım. Emin olun gördüklerim, kendilerini şanslı götten çıktığını düşünenlerden farksız değildi. Görü konusunu kafasına takmış gelin adayı da buna dahil! Orada geberip gidecek gibi duruyordu, ama görüyorum ki bir şekilde caka satmayı öğrenmiş. Madem kızıl bok görü konusunu kafasına bu kadar takmış, yetersizliği konusunda götündeki boku sıkıştırmak yerine ne kadar çabalamış, esas bunu öğrenmek lazım! Zira içimizde bu konuda sorun yaratacak olan, arkadaki bok parçalarından başkası değil.” diyor. Eletha, sanki Vadlena konuştukça duyduğu iğreti her saniye daha da artar gibi görünüyorken, bir anda lafa giren Gygunal “Sorun yok, hallolur. Ayrıca bu kadar götlü boklu konuşmanın da alemi yok. Tabi yine zırıldayan çocuklarla muhatap olmak istemiyorsan.” diyor. Gyugnal’ın sözleri üzerine Vadlena bir şeyler demek için hafifçe öne atıldığında Eletha sağ elini havaya kaldırarak onu durduruyor ve“Yeteri kadar dinledik bana sorarsan Vadlena.”diyor. Ancak Eletha hemen ardından elini yavaşça indirirken“Bu şekilde konuşmuş olman konusunu ise bir başka zaman değerlendireceğim.”diyerek üslup konusunda Vadlena’nın birtakım sorunlarla karşılaşacağını açıkça dile getiriyor.

Grup içerisine çöken sessizlik içerisinde bakışlar birbirini takip ederken, bir kez da Ulrasil elini kaldırıp söz istediği sırada, Eletha bir kez daha onu susturmak için el hareketini yapıyor. Ardından bakışlarını Diniel’e çeviren Eletha“Vadlena sizlerin yetersiz olduğunu düşünüyor. Ve ben de, eğer böyle düşünüyorsa bir bildiği vardır diye düşünmeden edemiyorum. Kanaatim sizlerin benim tarafımdan verilecek bir göreve hazır olduğunuz yönünde, fakat belki esas senin söylemen gereken bir şeyler vardır Diniel. Beraber daha güçlü olmamız gerekirken, kim kime zarar veriyor? Ya da kim kimi daha iyi destekliyor? Görü konusunda kendini yeterli görüyor musun? Esas soru Diniel… Eksikliklerin konusunda kendine bir önlem aldın mı yoksa buradaki birilerinden mi medet umuyorsun?”diyor. Eletha bu sözlerinden sonra bakışlarını sırayla Zenahpuryu, Cysa, Lenith ve Gadiel’in üstünden geçirdikten sonra“Aynı sorular sizler için de geçerli. Ne diyorsunuz?”diyerek konuşmasını sonlandırıyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Diniel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 278
Joined: 30 May 2022, 22:32

01 Sep 2023, 18:54

Ben, Zen ve Gadiel sorularımızı sorduktan sonra Ulrasil konuşmaya girecekken Eletha tarafından durduruluyordu. En son benim sözlerime Cysa’nın alaycı tavrı dikkatimi çekiyor ve ona karşı zaten var olan öfkemi iyice arttırmış oluyordu. Tutuyordum kendimi. Biraz daha sabır…

Soruların cevaplanmasında öncelik Zen’in sorusundaydı belli ki. Hiçbir detayı atlamadan anlattığı olaylardan anlaşıldığı üzere Gadiel, Almazath’ı durdurabilecek kudrete sahipti. Ancak bu güç Almazath’ın zayıflamış haline karşı galip gelebilmişti yalnızca. Konunun Maeve kısmını, onun gerçekten de Almazath’ı zayıflatıp zayıflatmadığı konusunda dikkat Azuldir’e kayıyordu. Azuldir ise kendisine söz hakkı tanındığında konuyu Maeve’in zayıflığından başlatıyordu. Zayıflığı olmadığını söylese de buna doğrudan inanmak istemiyordum. Yine de neler yapabildiğini detaylıca anlattığında bunu söylemekte haksız olmadığını da anlayabiliyordum. Ancak hemen ardından Almazath’ın demek ki o kadar da güçlü olmadığını söylediğinde o zaman hemen akla gelen ilk soruyu Eletha ona soruyordu. Azuldir’in cevabı ise oldukça temel düzeydeydi. Eletha’nın değer verdiklerini korumak… Ne söylerse söylesin Eletha’nın onun üzerindeki şüphelerini gideremeyeceğinin farkındaydı. Yüzündeki o sinir bozucu gülümsemenin sadece bir kez değiştiğini görmüştüm. Onda da Eletha’yı resmen kuşatmış gibiydi. O yüzden Azuldir hakkında ne düşünmeliyim bilemiyordum. Doğruyu söylediğine inanmak şimdilik en basit seçenek gibi görünüyordu.

Eletha’nın sinirlerinin bozulmasıyla lafa giren Gyugnal olmuştu. Ancak bu konu daha fazla uzatılmaması için yine Eletha tarafından kapatılıyordu. Gadiel’e durumu izah ettikten sonra Vadlena’ya bakışlarını çeviriyor ve sorumla ilgili konuşmasını istiyordu. Sonunda bu kadınla bir kez olsun ne diyeceğini anlayacağımı düşünürken saygı ile başını hafifçe öne eğiyor ve ardından bunu yapamayacağını açıkça söylemesiyle, hatta cezayı bile peşinen kabullenmesiyle emin olduğum hamlemi bertaraf ediyordu. Ne düşünmem gerektiği konusunda zihnimde henüz bir şey toparlayamamışken her zamanki gibi hakaretler yağdırmasıyla bariz bir öfke ile doluyordu içim. Bana söylemediğini bırakmadığı gibi yanındaki Gyugnal da küçümseyici sözler ekleyip onu durduruyordu. Uğradığım bu muameleye karşı yüzümde nefretin işaretleriyle keskinleşen bakışlarım bir Gyugnal’a bir de Vadlena’ya gidip gelirken Ulrasil’in ikinci kez konuşma girişimi de Eletha tarafından durdurulmuştu. Eletha’nın doğrudan bana bakmasıyla beraber yüzümdeki nefret izleri siliniyor olsa da keskinleşen bakışım olduğu gibi duruyordu. Sözlerini dinlerken sanki Eletha benle Lenith arasında geçenleri hiç görmemiş gibi sözleri en çok dikkatimi çeken şey oluyordu. Muhtemelen öndekilerin de böyle bir sorunu olmadığı için sözlerim onlar için yersiz ve benim yetersizliğim olarak görülüyordu. Ulrasil ile ilk kez tanışırken onun da sorunlar yaşadığını dediğini hatırlıyordum oysaki.

Keskinleşen bakışlarım sorulan soruların ardından gitgide nötrlüğe doğru kayıyordu. Kıdemli diye saydığım kişiler gözümde gitgide küçülürken neden burada olduğumu sorguluyor, biraz önceki motivasyonum sanki hiç zihnimden geçmemiş gibi geliyordu. Zamanda donmuş gibi görünen yüzüm boşluğa dalmışken neden burada olduğumu, neden bu zırvalıkları dinlediğimi bir kez daha sorguluyordum. Sahi, neden buradaydım? İnsanlığın başı mı dertteydi? Bundan bana ne? Neden bu garip yaratıkların sözlerini işitmek gibi anlamsız bir şey yapıyordum? Neden bana hakaret etme gafletine düşen takıntılı kadının gerçek düşüncelerini anlamaya çalışmak gibi gereksiz bir harekette bulunuyordum? Donmuş zaman bir an Eletha’nın bakışlarının ışığı ile eritilip çözüldüğünde en azından neden hala burada durup, dönüp gitmediğimi fark ediyordum.

İblis diyarına gitmek ve oradaki iblislerin fazlalığı, ölüm tehlikesi ve diğer riskleri gözümde bütün anlamını yitiriyordu. Salonda başka hiç kimse bulunmuyormuş gibi Eletha’ya kafamı kaldırıp, sakinliği andıran ancak daha çok içi boş, hiçbir duygu barındırmayan ses tonumla “Kimin hakkımda ne düşündüğünün hiçbir önemi yok. Hiç kimseye veya hiçbir şeye ihtiyacım yok. Sadece görevi yerine getirip geri dönmek istiyorum zira bildiğiniz üzere burada hâlihazırdaki görevimi yarıda bırakmak zorunda kaldım” dedikten sonra yarım nefes alıp bilmesi gerektiğini düşündüğüm için “Size söylemem gereken tek şey ise karşıma çıkacak kimsenin hayatını garanti edemeyecek olmam. Söyleyeceklerim bu kadar” dedikten sonra kendimi gitmeye öyle hazırlamıştım ki, her an bir kapı açılacak ve iblis boyutuna gidecekmişim gibi hissediyordum.
KÜNYE
İsim: Diniel
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 24
Boy: 1.64
Kilo: 52
Sınıflar: Toplayıcı - Dengeli - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: 0/0/5
Mevcut Para: 48000

PROFİL
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
İrade: 6
Zeka: 10

Aludir Statları
Görü: 5
Hakimiyet: 9
Mevcudiyet: 10

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS KÜNYE
KÜNYE
İsim: Raldrin
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.75
Kilo: 60
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 7
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 9
Arun: 9
Duren: 6
İrade: 8

YETENEKLER:
Saf Öfke

TEKNİKLER:
Buzul Fırtına - A Rank
Daha hızlı! - C Rank
Soğuk Diyar - B Rank

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Image
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

01 Sep 2023, 21:24

Zen, ağzını açtıktan sonrasında Gadiel sorularını sormuş, onun ardından ise Diniel söze girmişti. İlk merak ettiği sorusu, Ela tarafından cevaplanmaya başladığında Gadiel gözünde iyice büyümeye başlıyordu. İblisiyle nasıl bir uyum içerisindelerse veyahut nasıl bir birliktelik yaşıyorlarsa, Almazath’a zarar vermeyi başarmışlardı. Bu, Zen için muhteşem bir şeydi çünkü kendisi Almazath’a bırak zarar vermeyi, dokunmayı bile başaramamıştı. Almazath’ı yenenin şüphesiz olarak Gadiel ve iblisi olduğunu doğruluyordu Ela, ancak dikkatini çeken şeyin bahsedilen Almazath’la karşılarındakinin aynı olmadığı yönündeydi. İlginçti, Ela’nın kendi fikrine göre Maeve’i kontrol altına tutmak Almazath’ı yoruyordu, bu sebeple de güçten düşüyordu. Bu ihtimal, kabul edilebilir bir ihtimaldi zira Gadiel gözlerini yeni açtığından bahsediyordu. Eğer güç seviyesi Zen’den çok daha yüksekte değilse, böyle bir durum olmalıydı. Ancak güç seviyesi hakkında bir bilgisi olmadığı için, tahmin edemiyordu.

Azuldir, Maeve’in belirgin bir zayıflığı olmadığını söylüyordu. Fiziksel olarak yetersiz olduğunu ekliyordu. Zen bunun farkındaydı. Özellikle onu boğmaya çalıştığında çırpınışlarından anlamıştı. Azuldir’e bakmayı reddediyordu. Ona nefret dolu baktığı ilk anlarında bile kendisine karşı gülümsemesi, nefretini daha da körüklemişti. Hükümdarın odasında bir sıkıntıya sebep olmaması için sırtı dönük bir şekilde dinlemeye devam ediyordu. Bu sırada, Azuldir dalga geçercesine konuşmaya başlamış, ardından Maeve’in kudretinin mutlak olduğunu ve hiçbir yöntemin ona karşı işe yaramayacağını ekliyordu. Almazath gibi bir iblisi ise zayıflatmaktan ziyade, Almazath’ın bahsedilen kadar kudretli olmadığını ekliyordu. Hükümdarın sorusunun karşısında ise, Azuldir’e duyduğu öfke daha da artmıştı. İblisini teslim edip kaçmıştı, üstelik sonrasında verdiği cevapla birlikte hükümdarı sinirlendirdiği gibi genç adamı da sinirlendirmişti.

Gyugnal’ın sorduğu sorunun karşısında Eletha konunun bu olmadığını, ancak üstünü de kapatmadığını eklemişti hükümdar. Ardından, Gadiel’in soruları için bir açıklamada bulunmuştu. Gadiel henüz yeni uyandığı ve hükümdar tarafından direkt çağrıldığı için, olaylar biraz daha basit ama anlaşılır bir şekilde anlatılmıştı ona. Son olarak ise, Diniel’in sorusuna geçilmişti. Vadlena konuşmaya girdiği ilk andan itibaren ‘bok’ kelimesini cümlesinin arasında kullandığında genç adamın gülesi gelmişti. Ancak Eletha’nın dinlediğini belirtmesi ve sonrasında bir anda ağzını bozarak konuşmasının ardından ciddileşmişti. Kadın, yine kendilerinden bok parçaları olarak bahsediyor ve boş konuşmasına devam ediyordu. Üstelik bu sefer hedefin sadece Zen veya Diniel olduğunu düşünmüyordu. Yanındaki herkesi bok parçası olarak tanımladığını düşünmüştü.

Gyugnal’ın cümlelerinden sonra Eletha söze girmiş ve bu şekilde konuşmasını başka zaman değerlendireceğini belirtmişti. Vadlena gibi birisi, neden böylesine rahat olabiliyordu? Üstelik, bu egosu neyden kaynaklanıyordu? Tam da buna anlam veremiyordu, hükümdarın önünde bile istediğini istediği gibi söyleyebiliyor, daha gözlerini yeni açmış insanları ezip geçebiliyordu. Bunun ardından, hükümdar söze girmiş ve Vadlena’nın kendilerinin yetersiz olduğunu düşündüğünü söylemişti. Böyle düşünüyorsa bir bildiği olduğunu düşündüğünü söyleyen Eletha, kanaatinin bu göreve hazır oldukları yönünde olduğunu söylüyordu. Ancak soruyu soran kişiye, yani Diniel’e beraber daha güçlü olacakken kimin kime zarar verdiğini, kimin kimi daha iyi desteklediğini, Görü konusunda kendisini yeterli görüp görmediğini, en önemli soru olarakta eksikliklerin konusunda kendisine önlem alıp almadığını soruyordu. Hepsine dönüp aynı soruların hepsi için geçerli olduğunu söylediğinde, önce Diniel söze atlamıştı. Diniel’in cümleleri bittiğinde ise, Zenahpuryu söze girmişti.


“Hükümdarım. Vadlena’nın sözcüklerinin ardından çıkmış bir soruyu cevaplamayı…” Sakince gülümsedi. “Reddediyorum.” Yüzündeki gülümseme sakin dursa da, gözlerindeki keskinlik Vadlena’ya olan sinirini belli ediyordu, hükümdarın gözlerinin içine bakmaya devam etti. “Henüz gözlerimi açalı çok uzun bir süre olmadı. Kendimizi geliştirmemiz için hala bir süreç var. Bu süreçte ise, bize yol gösterecek insanların bizden tecrübeli olanlar olduğunu düşünüyorum. Görü konusunda yetersiz olması, şuan için yetersiz olacağını söylüyor, her zaman yetersiz kalacağım diye bir şey söylemedi. Ne kadardır gözlerimizi açtık? Yetersiz olduğumuz konularda çabalayıp çabalamadığımız ne kadar biliniyor? Gadiel, henüz gözlerini yeni açtığından bahsediyor. Bu adam, ben Görü konusunda yetersizim dediğinde, basit bir bok parçası mı olacak? Vadlena'nın veya onunla aynı basamakta duran kişilerin önüne çıkabilecek bir sorun mu olacak?” Sakin bir tonda konuşmasına devam etti kısa bir es verdikten sonra. “Kimin kime ne faydası olacağını, kimin hangi konuda eksik olduğunu veya kimin kime ne kadar zararı olacağını bilemem. Tek bildiğim şey, herkesin elinden geldiğinin fazlasını ortaya çıkaracağıdır. Bu konuda, benimle aynı basamakta olan herkese ve kendime güvenim tamdır. Her ne kadar benden daha tecrübeli olsa da, bir problemle karşılaştığımda kime güvenmeyeceğimi de çok iyi biliyorum. Zira, düzgünce konuşmaktan aciz, iki üç tane hakaretten başka kelimeyle konuşamayan, muhtemelen konuşmasını da bilmeyen birine güvenmek, kendime yapacağım en büyük hakaret olacaktır. Söyleyecek başka bir şeyim yoktur, göreve hazırım.” Bu saatten sonra sessizliğe büründü. Tek istediği, bir an önce bu ortamdan çıkmak ve göreve başlamaktı.
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Gadiel
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 198
Joined: 05 Jun 2023, 02:04

04 Sep 2023, 00:57

Sözcükler koca bir sessizliğin ardından birbiri ardına döküldü salona doğru. Nedense konuşmaya tenezzül eden herkes benim bulunduğum basamaktan çıkmıştı. İki metrelik dev ve benim ardından sözcüklerine başvuran bir diğer üçüncü kişi ise gene bizle aynı basamakta bulunan kızıl saçlı kadın olmuştu. Bu bir rastlantı mıydı emin değildim. Açık konuşmak gerekirse aklıma gelen ilk fikir bu basamaktaki herkesin benim gibi bir acemi olmasından dolayıydı. Herkes benim kadar merak ediyor ve öğrenmek istiyor olabilirdi; ama bu fikrimi çürüten şey gene bizle aynı basamakta bulunan başka bir kadın olmuştu.

Her birimiz konuştuğunda verdiği farklı farklı tepkiler ile bize alaycı bir tutum gösteren bu kadın, bunu göstere göstere yapmaktan hiç gocunmuyordu. Önce sinsi bir gülümseme, hemen ardından o sinsi gülümsemeyi tamamlayan alaycı bir tıslama ve bu hareketi takip eden anlamsız kafa hareketleri… Aklıma iki ihtimal geliyordu. Ya kendisi çok deneyimli olduğundan bu sorular ona aptalca geliyordu ya da arsızın tekiydi.

Aynı basamakta bulunan biz üçümüzün konuşmasından sonra ön basamaklardan biri daha konuşmak istese de, hükümdarın hükmü bu yönde olmamıştı. Keskin bir kılıç gibi henüz ağızdan çıkmayan sözleri bölmüş ve yeni suallerden önce sorulan soruların cevaplandırılması gerektiğini belirtmişti. Bu noktada istemsizce bakışlarım Ela’ya kaymıştı.

Zira iki metrelik dev, aynı zamanda benim merak ettiğim bir hususu ortaya atmıştı ve bu cevap sadece Ela’nın kendisinde vardı.Nitekim bunun farkındaymış gibi gözüken hükümdar, tıpkı benim gibi gözlerini Ela’nın üzerine doğru kondurmuştu.

Ela konuşmaya başladığında, sözcükleriyle zihnim olduğum yerden uzaklaştı. O, konuştukça dünyam kararıyor ve etrafımdaki insanların figürleri yok oluyordu sanki. Almazath, bir kez daha tüm kudretiyle karşımda dikilip, kalbime korkunun en ağır halini aşılarken, omzum ve ruhum Ela’yı yalnız bırakacak olmamın getirdiği utanç ve mahcubiyet ile bir kez daha eziliyordu… Ama pes etmeyip, kendimi karanlığın en siyah tonlarına bıraktığım o anlarda bir kez daha Nueamsa’nın ışığı ile aydınlanıyordum sanki.

Derin bir nefes ciğerlerimi doldurduğunda, şaşkınlık gözlerime sirayet eden bir çift duygudan fazlasıydı o an. Hatıralarımın eksik parçaları Ela’nın sözleri ile dolarken, ister istemez tüm bunları gerçekten ben mi yaptım diye merak ediyordum. Belki de o an Nuemsa bedenimin kontrolünü ele geçirmişti. Gadiel olarak bahsettikleri kişi aslında içi boş bir kabuktan ötesi değildi. Tüm şan, şöhret ve belki de teveccüh Nuemsa’nın kendisine aitti. İki metrelik devin ya da bir başkasının bana atığı bakış, aslında Nueamsa’nın varlığına olabilirdi.

Bilmiyordum ve açıkçası umursamıyordum.

Tek mühim olan herkesin sağ bir şekilde kurtulmasıydı.

Zihnim, Ela’nın anlattıkları ile birlikte sis perdesinin bir kısmını aralamıştı. O an neler yaşandığını öğrenmiş olmak, Almazath’ın o an bana sorduğu soruyu daha da anlamlı kılıyordu. İmparator kelimesi hâlâ üstü kapalı bir kelime olmasına rağmen, bu itama neden maruz kaldığımı bilmek kafamdaki tilkilerin bazılarını inine geri gönderiyordu.

Gene de, Almazath’ın o an olması gerektiğinden daha güçsüz olduğunu düşündükçe, dikleşen tüylerimin kalbimde hissettirdiklerini aşamıyordum. O gerçekten güçlü bir varlıktı ve onun varlığına vakıf oldukça Nueamsa’nın düşünce yapısı ve sözleri kulağa biraz daha anlaşılabilir ve anlamlı geliyordu.

Ela’nın sözlerinin ardından söze hükümdarın buyruğu ile başka biri girmişti. Açık konuşmak gerekirse en başında hiçbir şey anlamamıştım; ama daha sonra cümleler birbirini tamamladıkça ve laf lafı açtıkça olayı az çok kafamda kurabilmiştim. Söz hakkını alan kişi kimdi bilmiyordum; ama bahsi geçen ve diğer iblisleri kontrol edebilen kadim yaratık Maeve’nin önceki yoldaşı olduğunu anlamıştım. Her nasıl olduysa bizim gibi o da Almazath ile karşılaşmış ve bu karşılaşma sonucunda Maeve’yi kaybetmişti. Nasıl biri olduğunu anlamak güçtü; ama hükümdar dahil herkesin baskısı ve nefretiyle o kadar rahat yüzleşip, ortamda kendini var ediyordu ki tüm herkesin nefretine kıyasla içimde iradesine karşı bir saygı oluşmuştu.

Uzunca konuşmaların ardından, tüm bunları takip etmenin ve anlamın getirdiği zihinsel yorgunluk ile karşı karşıya kaldığımda, hükümdarın gözlerini üzerimde hissettiğimde bir anda soğuk suyla duş almış gibi kendime gelmiştim. Kendimin bile bu atmosferde ve tempoda sorduğumu unuttuğum soruya cevap vermek için dikkatini bana vermişti. İlk defa bu an ondan sertlik ve soğukluk dışında, şefkat ve samimiyet hissetmiştim.

Öte yandan içimi rahatlatan bir sözcüğü ile ona olan bakış açımı büyük ölçüde toparlamıştı. İnsanlığa zarar vermesi muhtemel iblisler… İlk konuşmasında bir soykırımın acı izleri varken, şimdi ise konuşmasında halkını ve sorumluluğundaki tüm insanlığı korumak isteyen bir hükümdarın ağırlığı vardı.

Derin bir nefesle konuşmasının sonuna eşlik ettiğimde, hükümdar çoktan üçüncü soruyu soran kızıl saçlı kadına çevirmişti dikkatini. Sonradan konuşmalar vasıtası ile adının Diniel olduğunu öğrendiğim bu kişinin sözlerine muhatap olarak Vadlena adında bir kadını seçmişti. Hükümdarın suali ile bir kez daha birileri konuşmak için öne atılmıştı.

Vadlena, anlam veremediğim bir şekilde girmişti konuşmaya. Zira söze ilk girdiğinde, sanki görünmez bir zincirle bağlanmış gibiydi dili. Rahatça konuşamıyor ve sürekli cümleleri yutup kendini sıkıyordu. Bunun sebebini öğrendiğimde ise sebepsizce gülmüştüm. Bir insanın küfürsüz olarak konuşamaması niyeyse komik bir durum olarak gözükmüştü gözüme. Zira bir hükümdarın huzurunda, birlerinin bu üslup ile konuşabileceğini kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Sözcüklerinin bir kısmı bana vursa bile, neşemi bozacak değildi.

Vadlena’nın sözlerin ardından son noktayı koyma maksadı ile bir kez daha sözcüklerine hüküm veren hükümdar önce Diniel’e hitaben konuşmuştu. Hemen ardından ise o basamaktaki ben dahil herkese tek tek bakarak sorduğu soru ile sonlandırmıştı konuşmasını. Akabinde ilk söze giren kişi Diniel olmuştu. Kısaca kendini ve azmini sözcükleri ile vurgulamıştı. Sanki bir an önce gitmek ve bu ortamdan kurtulmak istiyor gibi gözüküyordu.

Diniel’in ardından ise dev söze girmişti. Sözcükleri birazcık daha sert ve Vadlena’nın tutumunu eleştiren yöndeydi. Bu bağlamda bir kez daha sözcüklerinde beni geçiriyor olması, ister istemez kendimi iyi bir örnek olarak görmemi sağlamıştı.

O, sözcüklerini bitirdiğinde, derin bir nefesle birlikte ben söze girdim.

"Bağışlayın," dedim, ellerimi nazikçe iki yana açarak omuzlarımı silktim. Gözlerim düşündüğüm soruları ararken, "Bilmiyorum," dedim alçak bir sesle, sanki sözlerim sadece kendimeydi. "Yeterli olmak ne anlama geliyor? Almazath'a karşı çıkmak, Ela ile birlikte savaşmak yeterli bir ölçüt müdür?" Bir an duraksadım, sanki kelimelerin ötesindeki gerçeği arıyordum. "Ama işte burada bir sorun var. Ela'nın anlattıklarının doğru olduğundan eminim, ancak ben hiçbir anı hatırlamıyorum. Almazath ile savaşmış olmam, bir ölçüt mü, yoksa değil mi? Bilmiyorum."

Derin bir nefes aldım ve devam ettim, sesimde daha fazla duygu barındırarak. "Bu noktada tüm yaşadıklarımdan anladığım bence önemli olan insanın kalbi ve azmi. Ela benden yardım istediğinde, gerçekten bir iblis ile anlaşmamıştım. Bu noktada pes edebilirdim, belki de bir hiç olabilirdim; ama pes etmedim. İnançlarım uğruna kalbimi takip ettim. Eğer ölçüt, son damlasına kadar inandığım şeyler için savaşmaksa, o zaman yeterliyim. Belki de buradaki herkesten daha fazla; ama eğer ölçüt, anlamını bilmediğim kelimelerde saklıysa, o zaman buradaki herkesten daha yetersizim. Öyleyse hükümdarım müsaadeniz ile buradaki herkese sormak istiyorum. Ölçüt nedir?” Bu sözlerle konuşmamı tamamladım ve diğerlerinin cevaplarını beklemeye başladım. Belki de bu karmaşık soruların yanıtları, bu topluluğun birbirine daha yakın olmasını sağlayabilirdi.
Image
KARAKTER
KÜNYE
İsim: Gadiel (Gad’iil)
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 25
Boy: 1.72
Kilo: 70
Sınıflar: Sezici - Dengeli - Elementalist
İtibar: 7
Mevcut GP/AGP/İGP: AGP 10 / İGP 5
Mevcut Para: 3.000 Aclania Pulası

PROFİL
Güç: 7
Dayanıklılık: 7
Çeviklik: 7
İrade: 16
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 10
Hakimiyet: 8
Mevcudiyet: 4

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İBLİS
KÜNYE
İsim: Nuemsa (Hırçın Çocuk)
Cinsiyet: Kadın
Boy: 172
Kilo: 26
Tür: Peri
Yatkın Olduğu Teknik Sınıfı: İllüzyon
Yatkın Olduğu Element: Işık – Doğa (Elemental)
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 7
Güç: 4
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 4
Arun: 13
Duren: 13
İrade: 5

YETENEKLER
Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER
Kutsal Boynuz (A seviye)
Kör edici Işık (C seviye)
Peri Dokunuşu (D seviye)
Öfkeli Peri (C seviye)
Doğanın Yargısı (A-rank / Karakteristik teknik)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Locked

Return to “Yükseliş Konağı”