Hani, bazı hayvanlar vardır ya; çok tatlı, şirin, savunmasız dururlar. Arkadaş canlısıdırlar, sıcakkanlıdırlar ama köşeye sıkıştıklarında kuduza dönmüş gibi içlerinden vahşet dolu bir şey çıkar. O kadar şaşırırsınız ki, tepki veremezsiniz. Korkmazsınız, endişe etmezsiniz, bunlar sonradan gelir. Sadece şaşırırsınız. İnanmakta güçlük çekersiniz. "Ne oldu öyle?" "Ne oldu az önce?" diye düşünüp durursunuz ve bir daha asla aynı gözlerle bakamazsınız hayvana. Şimdi bunu Inias üzerinden göreceksiniz çünkü kendisini o kadar köşeye sıkışmış, o kadar beklediğin farklı bir yaklaşım görüyor, o kadar tehlikede hissediyor, yine o acizliği iliklerine kadar işlendiğini biliyor ve ardı arkası kesilmeyen sorulara yanıt veremeyecek kadar yavaş kalıyor ki, ilkel içgüdülerinin ona "Kaç ya da SAVAŞ!" olarak sunduğu seçeneklerden "SAVAŞMAYI" seçiyor.
"Bilmiyorum! Kahretsin! Yerle yeksan olsun ki, bilmiyorum! Sorun da bu zaten! Nasıl güçleneceğimi bilmiyorum! İki gün önce ne ve kim olduğumu da bilmiyordum zaten! Gözümü açıyorum, kimliğim yok, türüm yok, garip canavarlar karşıma çıkıyor. Sonra, sanki bir şey öğrenmiş gibi çok daha büyük bir tehlikenin karşısına çıkıyorum. Yaşamımın mücadelesini verip tarafıma absürt bir boyutta iblis alıyorum ama ne yapacağımı bilmiyorum. Aludir olmak ne demek? Ona komut mu vereyim? Onunla omuz omuza mı savaşayım? Biri kalkıp iblislere zarar veremezsiniz, onlar da size diyor. Sonra iblislerden biri beni paramparça ediyor! Kho'Raktar'ın başına gelenleri söylemiyorum bile. O daha kötü bir duruma düştü! Hiçbir şey bilmiyorum ben! Bu yüzden insan gibi birisine danışmaya ve yol bulmaya çalışıyorum! Sen neden bu kadar güçlüsün? Nasıl bu kadar güçlü oldun? Bunun yolu yordamı ne? Sıradan bir şekilde güçlenemeyeceğim belli. Ortada çok daha farklı bir durum ve arka planda çok daha akıl almaz bir şeyler dönüyor. Seni defalarca kez yenmem mi seni güçlendirecek Inias? İblisini gebertmem gerek belki de Inias! Tanrılar, Aludirler, Hükümdar, Komutan, Kader, bunların hiçbirini aklım almıyor! Bildiğim tek şey güçsüz olduğum ve güçlü olmak zorunda olduğum! Eğer bana yardım edeceksen yemeğinle oynar gibi bana hakaret etme ve bir şeyler yap! Yoksa, siktir olup gideceğim ve kendime başka yollar arayacağım! Sen de kurtulursun ben de!"
Inias'ın kolları, bacakları, kafası çılgınca hareket ediyor konuşma boyunca. Sanki ağzı değil bedeni konuşuyormuşçasına. Nefese nefese kalıyor adeta. Göz bebekleri küçülüp büyüyor.
"Anasını avradını bellediğim iblislerini ben katledeceksem bunu çıplak ellerimle mi yapacağım? Kho'Raktar böcek gibi ezip bedenlerini ikiye ayıracaksa, ona nasıl yardım edeceğim? Tezahürat mı yapayım? Aklının derinliklerinde durmadan vıdı vıdı konuşma mı yapayım? Kendi haline bıraktığım zaman ne yaşandığı ilk sıradan izlemiş oldum ve bir daha asla böyle bir şey olmasını istemiyorum. Bana Aludir olmayı öğret! Bana gücü öğret! Bana iblisleri öğret! Her şeyi bilmek zorundayım! Her şeyi uygulamak zorundayım!"
Inias köşeye sıkışandan saldıraya geçene dönüşüyor. Karşısındakinin ne kadar üstün olduğu veya kendisine ne olacağını düşünemeyecek kadar sinirleniyor veya bıkıyor veya umursamıyor artık.
"Varlığım herkese diz çöktürmek zorunda, saldırılarım herkesi yok etmek zorunda, savunmam herkesi hiç kılmak zorunda, sesim herkesi tir tir titretmek zorunda! Benim seçme şansım yok! Başka bir yaşama biçimim de yok! Ya üstün olacağım ya da gebereceğim!"
"BANA İSTEDİĞİMİ VER!"