Doğmuşlardan Öleni (Zenahpuryu)

User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

29 May 2023, 11:45

“Elbette çürüyüp gidecek şeyler için endişelenmemelisin! Bu doğal bir süreç!”

Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Bakışlarını olabildiğince seri bir şekilde etrafına yönelttiğinde, bir mezarlıkta olduğunu görebiliyorsun. Karanlık ve kasvetli bu yerin göbeğinde, ayın karanlık yüzünden daha aydınlık olmasan bile, parladığını düşünüyorsun. Burnuna dolan çürümüş et kokuları, yüzüne yerleşmeye çabalayan tebessüm ile ciddi bir mücadele içine giriyor. Az önce duyduğun sesin sahibini bulabilmek için daha dikkatli bakmaya başlıyorsun etrafına. Ancak etrafında hiçbir yüz göremesen de, mezar taşlarını fark edebiliyorsun. Ne var ki, gördüğün mezar taşlarının hiçbirinde herhangi bir yazı bulunmuyor. Taşların genel yapısına baktığında, uzun yıllardır dikili olduklarını düşünebiliyorsun. Fakat seninle konuşan biri olduğuna emin olduğundan, mezarlıkta adımlamaya başlıyorsun. Bir siluet bile olsa görmek istediğin, onu bulmayı arzuluyorsun. Tam bu anda, hemen ardında duyduğun bir hışırtı tüm dikkatini bu yöne çekiyor. Bir mezarın orta yerinden çıkan çürümüş bir el, sana olabilecekleri anlatmaya başlıyor. İçini yavaşça kaplayan korkuya karşı duran tebessüm ile sanki başına gelecekleri seyre dalıyorsun.

Mezardan çıkan eli takip eden kol ve diğer vücut parçaları, karşında uzun yıllar önce ölmüş bir adamın bedenini görülebilir kılıyor. Bu anda koku giderek daha çok ciğerlerine doluyor ve burnunun işlevini yerine getirmemek için çabaladığını hissediyorsun. Hışırtılar bir anda artmaya başladığında, çevreni saran tüm mezar taşlarından çıkan ölü ve çürümüş bedenleri görüyorsun. Her biri üzerine üzerine ve seni kendilerine katmak için gelmeye başlıyorlar. Etrafında kaçacak veya sığınacak bir yer bulamıyorsun. Sanki, tüm bu yaşananlar seni bu ölü ve çürümüş bedenlere dönüştürmek için var olmuş gibi görünüyor. Bu anda ölü bedenlerden tek bir kelime duyuyorsun.

“Zenahpuryu!”

Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılamaz.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

29 May 2023, 18:16

Ölüm, sert bir gerçek. Belki de her insanın kabullenmesi gereken bir başlangıç, belki de bir son. Peki ya ölümü kucaklamış birisi için? Son anlarında dostunun cansız bedenini koruyabilmek için ölüme yürüyen birisi için, bir başlangıç mıdır? Eğer bu bir başlangıçsa, ne kadar anlam yüklenebilir? Kalbinin karanlıklığı arasında, minik bir ışıkla yürüdüğü ölümden, ne beklenebilir? Belki de yanlış anlamlar yüklüyoruz hepimiz. Ölümün bir başlangıç olduğu konusunda, yeni bir hayata adılan bir adım, yeni yolculukların ve yeni bir kaderin başladığı konusunda. Son nefesini vermek, bu adam için yeni bir başlangıç değildi. Kaderin ağlarını eline alıp, kendi sonunu kendi belirlemiş birisi için yeni bir başlangıç yaratamazdı. Kalbinin karanlığına esir düşmüş, hayalleri birer birer elinden zorla alınmış, hayal kırıklığına ve kendisine, ismine küsmüş bir adam için, düşmanlarının sonunun başlangıcıydı.

Hatırladığı son şey, minik bir parıltıyla dostunun yanına gitmesiydi. Gözlerini kapattığında, en azından dostuyla birlikte ölmüş olmanın gururunu yaşadı. Ancak bir cümle, sadece bir cümle onun irkilerek kendisine gelmesine sebep oldu. Bu duyduğuna inanmak istemiyordu, bunu duyabildiğinde inanmak istemiyordu.

“Elbette çürüyüp gidecek şeyler için endişelenmemelisin! Bu doğal bir süreç!”

Bir mezarlığın içinde açıyordu gözlerini. Karanlığın ve kasvetin dolduğu bu yerde, parlıyor gibiydi. Çürümüş et kokuları burnuna doluyor, vücudu bu durumla savaş veriyordu adeta. Duyduğu sesin sahibine doğru yöneliyordu, onu bulmak zorunda hissediyordu kendini. Bir ses duyduğundan ve sahibi olduğundan emindi, daha doğrusu sahibi olduğundan emin olmak istiyordu. Mezar taşları, uzun yıllardır dikili gibi duran isimsiz, yazısız mezarlardı. Mezarlıkta atmaya başladığı adımları durduran bir hışırtıyla arkasını döndüğünde, mezarın orta yerinden çıkan çürümüş bir el gözlerinin pörtlemesine sebep oluyordu. Korku, bir anda içine akın etmeye başlıyordu.

Çıkan elin ardından, vücudun tamamı yavaş yavaş çıkmaya başlıyordu, uzun yıllar önce ölmüş bir adamın bedenini görebiliyordu. Koku, daha çok burnuna dolmaya başladığında istemsizce elini burnuna götürüp kapatıyordu. Mezarlardan çıkmaya başlayan varlıklar Zenahpuryu’yu kendisine katmak istercesine ilerlemeye başlarken, kaçacak bir yer bulamıyordu. Yaşanan her şey, kendisini ölü ve çürümüş bedenlere dönüştürmek için yaşanıyormuş hissiyatı yaratıyordu. Ölü bedenlerin haykırdığı ismi duyduğunda kendine geliyordu. Tekrardan kalbinin karanlığını hissediyordu, yumruklarını sıkıyordu istemsizce. Kaşları çatılıyordu.

“Dostunu bile koruyamayan Zenahpuryu.” Ağzından çıkan ilk kelimeler oluyordu. Bir adımını hışımla gördüğü ilk ölü bedene doğru atarken, “Hayallerini bile koruyamayan Zenahpuryu.” Diyerek ikinci adımını atıyordu. Gözleri öfkeden patlayacakmışcasına bakıyordu ölü bedenlere doğru. Yumruğunu kaldırmaya başlarken, “Neden? Neden varsınız, neden bu rüya, anı, hayal var? Bunları niye görüyorum? Siz kimsiniz ve neden adımı haykırıyorsunuz?” Var gücüyle bağırıyordu karşısındaki ölülere bir cevap alabilmek umuduyla. “Dostunun ölümünü izleyen bir adamın ismi neden söyleniyor? Ben niye gözlerimi açtım? Dostunun ölümünü izlerken hiçbir şey yapamayan adam, neden nefes alıyor? Cevap verin, hepiniz bana cevap vereceksiniz. Değerli bir isim taşıdığımı söyleyen o iblis, bu ismi haykıran siz. Hepiniz, bana hesap vereceksiniz.” Yumruğunu ölü bedenlerden birinin suratına patlatmayı ve bir cevap duyana kadar hepsine teker teker saldırmayı planlıyordu. Tekrardan, öfkesine yenik düşüyordu. Artık bir cevap istiyordu.
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

03 Jun 2023, 11:03

Ağzından çıkan ilk cümleye rağmen, etrafını sarmaya başlayan suratlarındaki uzuvlar bile ayırt edilmekten uzak ölü bedenler üzerine doğru gelmeye başlıyor. Bir yandan cümlelerini kurmaya başlarken, bir yandan da etrafında kaç ölü bedeninin bulunduğunu saymaya başlıyorsun gözlerinle. Ancak yirmiden sonrasını saymanın pek bir mantığı olmadığını düşünerek bu işi de bir kenara bırakıyorsun. Yumruğun havaya kalktığı anda, bu anlık duruma karşı normal bir insanın tepki göstermesini beklerken, karşındaki ölü bedenlerin hiçbiri en ufak bir tepki dahi vermiyor. Bir şekilde, bu ölü bedenlerin gerçekten bilinçsiz olduklarını hissedebiliyorsun. Diğer bir deyişle onların yaşayan ölüler olmadığını anlayabiliyorsun. İki yanda sallanan kolları ve tek bir ağızdan sadece isminden ibaret konuşmaları ile senin tepkilerine karşı tepkisizlikleri bu düşünceleri doğuruyor. Tüm bunlar, var olan öfkeni daha da harlıyor ve öfke giderek karakterine dönüşürken cümlelerin sonlanıyor.

Havayı yarıp geçen yumruğun, bir saniyenin bile altında denilebilecek bir sürede ölü bedenin suratına indiği anda, ölü bedenin kafa kısmının sanki balon gibi patladığını görüyorsun. Ancak içi, garip bir karanlıkla kaplı balon patladığı anda, dışarıya fışkıran karanlık havanın yumruğuna çekildiğini fark ediyorsun. Fakat öfken gözlerini de kontrol altına alıyor ve detaylardan ziyade ölü bedenlere yönelmeye başlıyor. Boşta kalan diğer yumruğun bir başka ölü bedene indiği anda, aynı etkiyi bir kez daha görüyorsun. Adımlarını hafif sağa çevirip, bu kez bir diğer ölü bedeni yok ediyorsun. Ardından hızlı bir dönüş ile sağ kolunu savuruyor ve arkandaki iki ölü bedeni birden ortadan kaldırıyorsun. Sonra sağındakini…


Solundaki…

Ardındaki…

Kafanı eğip bir ölü bedeni belinden kavrayarak indiriyorsun…

Gözlerin kapanıyor…

Gözlerin açılıyor…

Üzerine doğru gelen bir ölü bedene daha tekmeni savuruyorsun…

Hızlıca yerden kalkıyorsun…

Ardındaki…

Bir ölü bedene kafa atıyorsun…

Sol yumruk…

Kıvrak bir dönüş ve bunu tamamlayan bir tekme…

20 dakikadır savaşıyorsun…

Sağ dirseğini ölü bedenin karın boşluğuna indiriyorsun…

Zavallı bir ölü beden tek bir yumrukla yok oluyor…

Gözlerin kapanıyor…

Karanlığın içinde karanlığı emiyorsun…

Gözlerin açılıyor…

30 dakika…

Bedenin yorgun düşüyor…

Zihnin savaşıyor…

Yumruklar…

Tükenmeyen ölü bedenler…

Karanlık kararıyor…

Gözlerin kapanıyor…

Soğuk bir rüzgar esiyor…

Bir ölü beden daha…

Artık zamanı da saymıyorsun…

Bedeninde en ufak bir yorgunluk hissi bulunmuyor…

Zihnin köreliyor…

Gözlerini açmıyorsun…

Karanlık…

Ölü bedenler…

Hayatın Yok Edicisi…

Shyrlonay…

Sessizlik…

Zenahpuryu…

Derin bir nefes daha…

Gözlerini açıyorsun…


Nefes alışverişindeki düzensizlik, onca zamandır savaşmana rağmen hala daha verimliliğini koruyor. En ufak tıkanma veya daralma hissetmiyorsun. Gözlerin karanlığın karanlığına daha da alışıyorken, bir ölü bedeni daha yumrukluyorsun. Bir kez daha ölü bedenin kafası patlarken, etrafa yayılan karanlık havanın vücuduna çekildiğini görüyorsun. Ancak bu ana kadar gözlerinin esasen kapalı olduğunu ilk kez anlıyorsun. Gözlerini sert bir şekilde kapayıp açtığında, tüm bedeninin zifiri bir karanlığa dönüştüğünü ve bedeninin etrafında simsiyah bir sis bulutunun var olduğunu görüyorsun. Bakışlarınla tüm vücudunu tekrar yokladığında, zeminin tamamen ölü bedenlerin çürümüş etleri ve kemikleriyle dolmuş olduğunu görüyorsun. Karanlık zemin tamamen silinmiş ve yerine ölü bedenler serilmiş gibi görünüyor. Onlarca, belki de yüzlerce ölü beden ayaklarının altında kalmış bulunuyor… Ancak onlara bakarken… O ölü bedenlerin çürümüş etlerine bakarken… O çürümüş kokuyu ciğerlerine doldururken… Ve karşında onlarcası daha dururken…

Sanki hepsi hala hep bir ağızdan tek bir kelimeyi dile getiriyor…

“Zenahpuryu!”


Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

03 Jun 2023, 22:14

Zenahpuryu…

Gözlerini nerede açtığını bilmiyordu. Niye açtığını bilmiyordu. Ölü bedenlerden, gördüğü bu rüyadan, hayalden veya anıdan hesap sormuştu. Dostunu koruyamamışken, gözlerini açmasının bir haksızlık olduğunu düşünüyordu. Güçsüz bir adamın, güçsüzlüğü ile birlikte yok olup gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Yumruğunu havaya kaldırdı, düşünceleri bir sel olup zihninden akıyorken hiçbir düşünceye takılı kalamıyordu. Birer birer hepsi zihninde yankı yaratıyordu. Hissettiği duyguları damarlarında akan kan gibi hissediyordu. Ne istediğini bilmiyordu. İhtiyacı olan tek şey, bir cevaptı. Neden gözlerini açtığına dair bir cevap, neden ölmediğine dair bir cevap.

Yumruğunu ölü bedenin suratına patlattı. Ölü bedenin balon gibi patlamasını izledi. Ölü adamın kafasından çıkan karanlıkla hava, yumruğuna doğru çekiliyordu. Ancak düşünmedi. Öfkesini daha fazla hissetti, sanki damarlarını patlatıp dışarı çıkmak istercesine yoğun hissediyordu. Bir yumruk daha attı. Sırayla, hepsini yumruklamaya başladı. Bedeni yorgun düşse bile, zihni savaşmaya devam ediyordu. Durduramıyordu, hepsini öldürmek zorunda hissediyordu kendini. İçindeki bir duygu bile iyileşmiyorken, karanlığın yumruğuna çekilmesi gibi kalbi daha fazla kararıyordu.

Her bir yumrukta, daha fazla karartı.

Zihni artık bu karanlıkla savaşmıyor.

Pişmanlığı, öfkeyi, intikamı, bedenen ve zihnen kabulleniyor.

İntikamını almayı kabulleniyor.

Bu bir son değil, bu bir başlangıç.

Tüm iblisleri katletmenin, intikamını alana kadar hepsini ortadan kaldırmanın başlangıcı.

Bir soykırımın doğuşu…

Hala dövüşmeye devam ediyordu. Aradan geçen onlarca dakikaya rağmen, yorulmamıştı. Ölü bedenden yayılan karanlık hava, vücuduna doğru çekiliyordu. Gözlerini tekrardan açtı. Tüm bedeni, zifiri bir karanlığa dönüşmüş ve bedeninin etrafında simsiyah bir sis bulutu bulunuyordu. Zemin ise, ölü bedenlerin çürümüş etleri ve kemikleriyle dolmuştu. Karanlık zemin yerine, ölü bedenlerden bir zemin oluşmuştu. Ölü bedenlerin çürümüş etlerinden gözünü kaldırıp havaya doğru kaldırdı yüzünü. Gözlerini kaparken, çürümüş etlerin kokusunu ciğerlerine kadar çekti. Karşısında onlarcası daha duruyordu, ancak hepsi tek bir kelime söylüyordu.

Zenahpuryu…

Gözlerini yavaşça açtı yüzünü aşağı indirirken. Gözlerinde en ufak bir duygu belirtisi yoktu, arkasında bir boşluk duruyor gibiydi. Gülümsedi. Ancak bu gülümseme, hissizdi. Karşısındaki ölü bedenlere doğru adımlamaya başladı. “Yıkılın.” Ağzından çıkan tek kelime, bu olmuştu. “Zenahpuryu’yu selamlayın!” Parlak ışığın kendisine ettiği cümleyi tekrar etti. “Zenahpuryu'nun doğumunu selamlayın!” Kalbi gibi, zihni de kararmıştı. Shy’ın ölümünün intikamını, tüm iblislerden alacaktı. Bütün iblisleri öldürecek, hepsini ortadan kaldıracaktı. Bunun için bir iblisin yardıma ihtiyaç duyacak olursa, işin sonunda onu da öldürecekti. İki diyarda da, bir tane iblis bırakmayacaktı. Zenahpuryu, yeniden doğmuştu.

Zihnine ve kalbine işlemiş karanlığın somut bir örneği gibi duran sisle birlikte yürümeye başladı. Buradan nasıl çıkacağını bilmiyordu ancak ölü bedenleri yumruklayarak amacına ulaşamayacağını anlıyordu. Buradan çıkabilmek adına adımlarına korkusuzca, ölülerin ona ne yapacağını düşünmeden devam ediyordu. Ağzında ise, bozuk bir plak gibi tek bir cümle takılmıştı.

“Zenahpuryu’yu selamlayın!”
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

05 Jun 2023, 17:09

Attığın her bir yumruk aldığın bir nefes gibi doğal, yok ettiğin her bir ölü beden ise hayat kadar gerçek geliyor gözlerine. Ne yumruk atmak zor geliyor ne de gerçekleri gözlerinle görmek… Hayat ve ölüm arasındaki tek çizgi varlığın oluyor… Varlığın ise, hiçbir şekilde buraya ait durmuyor.

Ağzından haykırırcasına yaydığı iki cümle dışında hiçbir şey çıkmazken, ne karanlığa dönüşmen ne de karanlığın kendisi olman umurunda oluyor. Bu ana kadar var olan Zenahpuryu’nun bu andan sonra olamayacağını hissediyor ve bunu biliyorsun. Ancak öyle bir an geliyor ki, Zenahpuryu’nun kim olduğu bile aklında kalmıyor. Öfke, nefret ve karanlık… Gözlerin kapalı mı açık mı bilemiyorsun… Yaşıyor musun yoksa onlarca kez zaten öldün mü?


Öfkenin Adı…

Nefretin Varlığı…

Karanlığın Varisi…


Gözlerin açıldığı anda bembeyaz bir hiçliğin ortasında buluyorsun kendini. Etrafında ne bir ölü beden ne de o çürümüş kokuları alıyorsun. Tek görebildiğin kör edici bir beyazlıktan ibaret oluyor. Ne bir koku, ne bir ses, ne bir tat ne de bir dokunuş… Seni sarmalayan ve varlığını iddia dahi edemeyeceğin bir hava, teninde en aheste bir iz bile bırakmaksızın etrafında dolanırken, tek güvenebildiğin duyun gözlerinden ibaret oluyor. Ancak aklınla gözlerin arasında sıkışmış zihnin, varlığını bile reddederken hiçliğin beyazlığı en engin okyanusları bile aşarcasına büyüyor.

Ne bir ufuk noktasının ne de bir yakının bulunduğu beyazlığın içinde, sanki evrenin var oluşundan beri durur gibi yorgun ve evrenin yok oluşuna şahit olur gibi ürkek duruyorsun öylece. Ne yapabileceğini daha bilmeyen zihnin, ne bir fikir üretiyor ne de sana varlığını ispatlıyor. Beyaz ve boşluk içerisinde… Öylece duran bir Zenahpuryu’dan ibaret oluyorsun.

Birkaç saniye geçiyor sadece veya birkaç yüzyıl… Zamanın hepsi ve hiçbiri arasında sıkışan benliğin hafif bir gülme sesiyle titriyor. Kulakların duymaya hasret kalmış bir sesin müjdelenmesinden aldığı hazzı damarlarında gezindiğini görebildiğin kanına yansıtıyor. Gözlerin kollarında kalakalıyor öylece… Her bir damarını ve her bir kan damlasını alenen görebiliyor gözlerin. Varlığını sanki ispat etmeye çalışıyor damarlarında gezinen kanın. Ancak bu kanın kendine ait olup olmadığına emin olamıyorsun bir an için bile. Hiçliğin beyazlığından yayılan gülümsemenin narin sesi, burnunda hoş bir koku bırakmaya başlıyor. Damarlarından gözünü çektiğin anda, kolun eskisi gibi bir uzuv olmaktan ibaret oluyor. Ne karanlık ne de beyaz kolların… Olması veya hiç olmaması gerektiği gibi…

Bakışların sesin kaynağını bulmaya çalıştığında, sanki tüm evrenin bu gülüşe sahip olduğunu fark ediyorsun. Ne yöne dönsen tam tersinden gelen ses ve koku, çaresiz bir kuşun çırpınışlarını yaratıyor cüsseli vücudunda. Ve koku giderek daha tatlı bir hal alıyor. Ağzına dolan en güzel tatlıların verdiği haz dolu lezzet, sanki yaşayan bir bedeni anımsatıyor sana. Oysa çoktan yok olup gittiğini biliyorsun. Almazath’ı, Maeve’i ve hatta iblisini… İblisin… Bir ejderha… Ancak ismi… Bir türlü gelmiyor aklına… Üstüne kapandığın, onu korumak için kendi ölümünü hazırlayışın ve birkaç saniye veya yüzyıl önce onun adına ettiğin intikam yeminleri… Sahi adı neydi?

Gülümsemenin sesi arttıkça, bir şeylerin yakınlaştığını anlıyorsun. Birkaç saniye veya yüzyıl sonra… Bir parıltı tüm varlığıyla ufukta beliriyor sana doğru sürüklenerek. Adımlarını attığında senden uzaklaşan, adımlarını gerilettiğinde ise sana yaklaşan bir parıltı… Adımlarını kendin mi atıyorsun? Bu soru bir anda aklına düştüğünde, ayaklarının varlığından dahi bihaber oluyorsun. Ancak sen durduğun anda parıltı yaklaşıyor ve birkaç metre ötende, o tanıdık parıltıyı bir kez daha buluyorsun. Ne var ki, bu sefer eskine nazaran daha görünür oluyor. Uzun bacaklar, ne yaşadığın zamana ne de yaşanılacak herhangi bir zaman ait olmayan değişik kıyafet parçaları… Bakışlarını yerden kaldırdıktan beyaz tenli bacaklara narin ellerin eşlik ettiğini görüyorsun. Kıyafetin ardında saklanan göğüslerle birlikte, karşında parıltıları içinde bir kadın olduğunu anlayabiliyorsun. Var olmayan rüzgarda savrulan pembe uzun saçlar, kusursuz bir tablonun son kalan parçaları gibi geliyor gözlerine. İçten içe, uğruna tüm dünyanın adanabileceği güzelliğin yüzünü görmeyi arzuluyorsun sadece. Tüm duygularından ari bir şekilde, sadece onun güzelliğini görmek istiyor bakışların.

Bakışlarını yukarı kaldırmaya çalıştığın anda, sanki görünmeyen bir el tüm gücüyle kafanı yere doğru bastırıyor. Karşında duran parıltıları içindeki kadının yüzünü görmemen için her türlü çaba sarf ediliyor. Ne kadar güçlü kaldırırsan kaldır, baskı bir şekilde bakışlarının öne eğilmesine neden oluyor. İçten içte o güzelliğe nail olamayacağını anlıyorsun, büyük bir hüzün deryasına düşerek. Boyun eğmek dışında bir şey yapamayacağını tam bu anda anlıyorsun. Tek bir arzunun dahi gerçekleşemeyeceğini bilecek kadar çaresiz… Tam bu anda kadının o naif ses tonunu duyuyorsun. Daha önce bir şekilde duyduğunu bildiğin, sanki her gün sana fısıldayan ama seninle konuşmamaya sonsuza kadar yemin etmiş olan o sesi. Tek bir cümlesi en güzel şarkının nağmelerin bile çok daha güzel, tek bir kelimesi dahi en çaresi yakarışını kabul buyuran…

“Yazgını böylesine melun bir dille haykırmak sana yakışıyor mu Zenahpuryu? Daha önce gördüğüm ve selamladığım Zenahpuryu’nun sen olduğuna emin misin?”

Gördüğün Vücut
Image
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

05 Jun 2023, 21:06

Karanlık… Ona teslim olmak, onun tarafından sarmalanmak, karanlığın kendisi olmak… O’nun umurunda değildi. Hatta mutluydu bu durumdan. Öfkesinin canlılığı, ona alacağı intikamlar için bir kudret bahşediyordu sanki. Nefreti, alacağı her bir can için mutlak bir güçle attırıyordu adımlarını. Ve karanlık… Sanki vücudunun bir uzvu, en başından olması gereken ama daha yeni keşfettiği, arzuladığı ama arzuladığının farkında olmadığı, kendisini tamamlayan bi yarım gibiydi. Eski Zenahpuryu, olması gereken kişi değildi. Zihnini içerisinde, Zenahpuryu’nun kim olduğu bile kalmamıştı. Sadece hissettiği duygular…

Nefretin dünya üzerindeki varlığı…

Karanlığın kudretli varisi…

Gözlerini tekrardan açtığında, bembeyaz bir boşluğun içerisindeydi. Çürümüş kokular, patlamış cesetler, ölü adamlar, hiçbiri ortada değildi. Kör edici bir beyazlığa doğru bakmakla yetinebiliyordu sadece, çalıştırabildiği tek duyusu gözleriydi. Onun da ne kadar çalıştığından emin değildi. Kendisini sarmalayan bir havayla birlikte, bir duyusu daha çalışmaya başlıyordu, ancak bu havanın varlığından bile emin olamıyordu. Sanki, yüzlerce kez ölmüş, ancak yüzlerce kez yaşamış, hiçbir evrende bulunmayan, var olmaması gereken, belki de gerçekten var olmayan biri olarak duruyordu öylece.

Birkaç saniye… Birkaç yüzyıl… Zamanın var olduğu ve olmadığı bu anlarda, gülme sesiyle hafif bir titreme eşlik ediyordu kendisine. Kulakları, sanki yüzyıllardır duymamış, bir sese hasret kalmıştı. Bir ses duymanın verdiği hazla kollarında gezen kanı görebiliyordu. Bu beyazlığa yakışan gülümseme, hoş bir kokuyla burnuna dolmaya başlıyordu genç adamın. Bakışları, sesin kaynağına yöneliyordu heyecanla. Sanki tüm bu evren, bu gülümsemeye sahip gibi geliyordu. Bir yana dönse tersinden, bir yana dönse diğerinden geliyordu gülümseme ve koku. Kokunun tatlılığı arttıkça, daha fazla ulaşmak için arzu duymaya başlıyordu. Bu bir istekten ziyade, bir zorunluluk gibiydi. Onu görmeli, hissetmeliydi. Daha fazla. Daha fazla…

Ağzına dolaşan lezzet, yaşayan bir bedeni anımsatıyordu genç adama. Ancak o, yok olduğunun farkındaydı. Almazath ve Maeve, kendisini öldüren bu iki iblis ve diğeri… Yanında duran… Ejderha… Dostu… Minik boylu… Kendisini üstüne kapanmak için ölüme doğru sürüklediği yoldaşı… İsmini hatırlayamıyordu. Onun için ettiği intikam yeminleri, duyduğu öfke, nefret, teslim olduğu ve kendisine dönüştüğü karanlığa rağmen… İsmi…

Gülümsemenin sesi artıyordu kendisine yaklaştıkça. Ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi. Bir parıltı, kendisine doğru sürüklenerek gelse de, adım attıkça uzaklaşıyordu genç adamdan. Adımları geriye gittiğinde ise yaklaşıyordu. Adımlarını kendisinin attığını bile bilmiyordu. Ayaklarını hissetmiyordu. Parıltı, kendisine daha fazla yaklaşıyordu. Daha görünür bir halde duran parıltıya hayranlıkla bakıyordu. Uzun bacakları ve herhangi bir zamana ait giib durmayan kıyafet parçaları. Bakışlarını kaldırıyordu yavaşça. Narin elleri, uzun bacaklarıyla bir kadın duruyordu. Varlığından haberdar olamadığı rüzgarda savrulan saçları, mükemmelliği tamamlıyordu sanki. Karşısındaki kadında, bu mükemmelliği daha da kusursuzlaştıran bir güzellik görmeyi umuyordu.

Bakışlarını yukarı kaldırmaya çalıştığında, görünmeyen bir el tarafından kafası yere doğru bastırılıyordu. Parıltılar içerisindeki kadının yüzünü görmemesi için uğraşılıyordu. O güzelliği görmek, bu anı unutmamak istese de, göremeyeceğini anlıyordu. Boyun eğmek dışında, başka bir çare göremiyordu. Ancak kadının naif ses tonu, kulaklarına doluyordu. Sanki her gün ona fısıldıyor, ancak onunla konuşmamaya yemin etmiş gibi. Tek bir kelimesi bile, her şeye değecek olan o mükemmel ses. Ömür boyu duyulacak olsa, asla bıkılmayacak olan o ses.

Sakince, her duygusundan arınmış bir şekilde dinledi kadını. Cevap verme sırası kendine geçtiğinde, mutluydu. Bu kadınla konuşacak olmanın mutluluğu, onu etkiliyordu. Yıllar boyu burada kalmış kör zihni çalışmamaya devam ederken, karanlıkla kaplanmış kalbi konuşmaya girmek için can atıyordu sanki.

“Hayır…”


Diyerek cevap verdi kadına. Her duygudan arınmış, içini döken bir adam gibi. Belki de her şeye rağmen, yeminini bozmayan, tekrar ve tekrar yeminler eden, hissedemese bile ismini bile hatırlayamadığı dostunun intikamını kalbinin en ücra köşelerinde alevler içinde canlı tutan, kararmış kalbinin içerisinde öfkesini taşımaya devam eden bir adam gibi…

“Ben o Zenahpuryu değilim. O, öldü.”

Kısa bir sessizliğin içine gömüldü acı haberi verdikten sonra. Belki de yüzyıllarca süren bir sessizlik. Sonrasında tekrardan açtı ağzını.

“Ben, yeniden doğdum. Öfkenin Adı, Nefretin Varlığı olarak. Karanlığın Varisi olarak…”

Belki de, isminin anlamını keşfediyordu, belki de anlamını tamamen yitiriyordu. Almazath’ın sözleri kulağına akın etmeye başladı. İsminin anlamını, öğrenemeyecek hale geldiğinde öğreteceğini... Bazı sonların birer başlangıç olduğu… Belki de isminin anlamını yaşaması için ölmesi gerekiyordu, belki de yitirmek için…

“Sen şefkatlisin…”



“Ben zalim…”




“Sen naifsin…”



“Ben kaba…”



“Sen güzelsin…”



“Ben çirkin…”



“Sen bir şarkısın kulaklarıma dolan, duyduğum en güzel olan.”



“Ben bir ağıtım duyulmamak için çabalanan…”



“Sen, en parlak ışıksın, sanki ışığın varlığı…”



“Bense karanlığım, parlamasam da yayılacağım.”

Kalbi, konuşmasına devam ediyordu. Yine kısa bir sessizlik, belki de uzun, belki de hiç var olmayan…

“Ben ki, Zenahpuryu, kendimle birlikte karanlığı iki diyara saçacak olanım. Ben ki, dostumu çalan, ismini bile unutturan iblislerden ve soydaşlarından intikam alacak olanım. Karanlığın Varisi… Karanlığı beraberinde taşıyacak olan, ölümü bir sevgili gibi kucaklayan, karanlığın kendisi olacak olan… Ben Zenahpuryu’yum. Beni tekrardan selamla, Zenahpuryu’yu selamla!”


Karşısındaki ışığın zıttı… Karanlığın ta kendisi… Tekrardan doğuyordu... İlk uyanışına tanıklık eden bu parıltının, tekrardan kendine tanıklık etmesini istiyordu... Bir an önce buradan çıkmak, karanlığı diyarlara salmak... Tek isteğiydi belki de kalbinden gelen. Vücudu ve karşı koyamadığı zihni tam tersi, bu güzelliğin içerisinde kalmak istese de, kalbini dinlemek istiyordu.
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

07 Jun 2023, 11:47

Sözlerin ağzından çıkmaya başladığı anda, parıltılar içerisindeki kadının şefkatli bakışlarının sıcaklığını hissediyorsun üzerinde. Bir şekilde onun bakışlarıyla bakışların kesişemiyor olsa bile, kadının yüzünde bir tebessümün olduğunu ve kaşlarının üzgün bir şekilde yukarıya doğru kıvrıldığını biliyorsun. Zihninde belli belirsiz zuhur bulan yüzüyle parıltılar içindeki kadının seni değil ruhunu gördüğünü hissediyorsun. Her bir sözünden sonra, tüm bu şefkat ve sıcaklıkla birlikte hüznün de arttığına binlerce kez yemin edebilir hale geliyorsun. Tüm sözlerin son bulduğunda ise sanki beyazlığın içerisindeki hiçlik havası değil, bir annenin sıcak kolları, bir sevgilinin huzur dolu kucağı veya bir çocuğun hayat verene bakışlarıyla çevrelendiğini hissediyorsun.

Beyazlığa inat hüküm sürmesini arzuladığın karanlığını dışarıya yansıtsan bile, bu sadece ruhunda beliren bir karanlıktan ibaret oluyor. Nitekim parıltılar içerisindeki kadın bir anda ve sanki binlerce yıl sonra dile geliveriyor.

“Karanlık, ışığın yokluğundan başka bir şey değildir. Karanlığı var eden de yok eden de ışığın bizzat kendisidir. Tıpkı duygular gibi… Mutsuzluk, ancak mutluluğun yokluğuyla oluşur. Umutsuzluk, umudun olmadığı anlamını taşır. Ve intikam… Kötülüğe kötülükle karşılık vermek… Görüyorsun ki iyiliğin olmamasından ibaret…”


Parıltılar içindeki kadının naif sesiyle ruhuna dolan konuşması, sanki içindeki karanlığın en azılı düşmanı gibi gezmeye başlıyor damarlarında. Yaratılan karanlığı basitçe sindirebilecek bir kudretle ruhunu gizemli bir düşmandan arındırır gibi geliyor. Ancak, zihninin salim kalması halen daha ruhuna vücut verdiğini düşündüğün karanlığı beslemeye devam ediyor. Parıltılar içerisindeki kadın ise tekrar konuşmaya başlıyor, sanki ilk kez ve hatta sanki de son kez konuşur gibi.

“Karanlıkta yazgısını bilmeden gözlerini açan sen! Karanlığın içerisinde en kadim yazgıları bulan sen! Doğumu Zenahpuryu olarak müjdelenen sen! Yazgısını ismi olarak taşıyan sen! Karanlıktan da karanlık olmayı dileyen… Ne karanlık revadır yazgına ne hüküm sürer yazgın karanlıkta! Bil ki, karanlığı işlesen de kanına, karanlık düşmez gölgenin altına!”


Parıltılar içindeki kadının her bir sözüyle, sanki ruhuna işlenen karanlık en büyük mağlubiyetini almış gibi silinmeye başlarken, ruhunun ari fırtınasını hissetmeye başlıyorsun. Anlamını yitirmiş onca güzellikler tekrar zihnine dolarken, Zenahpuryu olarak gözünü açtıktan sonra yaşadıklarının her biri tekrar tekrar canlanıyor zihninde. Her bir kare ve her bir karakter… Hepsinin ismi ve hisleri ruhuna doluyor ve düştüğün karanlığa rağmen ruhuna dolan huzurla gülümsemekten alıkoyamıyorsun kendini. Ve son anların bir kez daha var olurken gözlerinin önünde… Shyrlonay’ın sana gülen gözlerle baktığını görüyorsun…

“Zenahpuryu… Yazgına verilen bu ismi gururla taşı! Senin yazgına değebilecek siyah bir nokta bile yoktur! Karanlık, senin için asla var olmayacaktır…”


Parıltılar içindeki kadının bu sözlerinden sonra, sanki içinde bulunduğun beyazlık varlığınla yeşermeye başlıyor. Parıltılar içindeki kadınla var olmuş hiçliğin beyazlığı, adeta seninle doğmuş gibi oluyor. Tüm bu beyazlığın varlık sebebi kendinmiş gibi hissediyorsun. Parıltılar içindeki kadının cismi ise giderek flulaşmaya başlayıp beyazlıktan silinirken, son bir söz söylüyor sadece.

“Ancak dikkat et Zenahpuryu… Her ışığın bir karanlığı vardır… Yazgın bu dünyanın ışığı ise, elbet bunun bir karanlığı da olacaktır… Işığının kararmasına asla müsaade etme Zenahpuryu… Yazgının silinmesine…”


Parıltılar içindeki kadın, tıpkı sözlerinin kulaklarından silinmesi gibi varlığını da görüşünden tamamen siliyor. Beyazlığın içerisindeki, lekesiz bir varlık olarak öylece duruyorsun. Her bir anın ve her bir anının beyazlığıyla… Gözlerin, ilk kez karanlıkta değil beyazlıkta kapanıyor… Senin beyazlığında… Ruhunun ışığında...
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

07 Jun 2023, 18:05

Karşısındaki kadının ağzından çıkan her bir kelime, dünyanın en güzel şarkısının tonlarında kulaklarının ziyafet çekmesine neden olurken, şefkatli bakışlarının sıcaklığı altında kavruluyordu. Böylesine bir güzellik, ruhunun karanlığına karşılık damarlarındaki her bir kana kadar ışığı yaymaya çalışırken, kalbiyle zihni birbiriyle olan mücadelesini alevlendiriyordu. Kalbinin içerisinde var ettiği karanlığın hüküm sürmesini istemesine rağmen, parıltılar ve kadının yaydığı ışıktan etkileniyor, bu hükmün daha fazla devam etmemesini arzuluyordu. Duyguları, birbirine karışıyordu, vücudunun içerisinde ve ruhunun derinliklerinde büyük bir harp dönerken, kadının konuşmasına büyük bir dikkat kesiliyordu. İstemsizce, sanki olması gereken buymuş gibi, hatta kulakları kendisinden bağımsız hareket ediyor ve onu dinlemek zorunda kalıyordu.

Karanlık, ışığın yokluğundan başka bir şey değildir.

Kadının naifliğine karşı boyun eğmekten başka bir çare göremiyordu. Kadının konuşması, karanlığı en azılı düşmanmış gibi göstertiyordu kendisine. Buna direnmek isteyen kalbinin etkisi ise gittikçe zayıflıyordu, ancak hala oralarda bir yerlerde, ruhunun derinliklerinde veya kalbinin ücra köşelerinde canlı kaldığından emindi. Kadın tekrar söze girdiğinde, yazgısından bahsetmeye başlıyordu. Karanlığın yazgısına reva olmadığını söylüyordu. Her bir kelimesinde, daha fazla güzellik zihnine dolmaya başlarken, Shy'ın gülen gözlerle kendisine baktığını görmek, gözlerinin anında dolmasını sağlamaya başlarken, kadının konuşmasından önce ağzından bir fısıltı gibi, tekrardan ona ulaşacağını uman bir tonda ismi çıkıyordu ağzından. "Shyrlonay."

En güçlü Aludir ve en güçlü İblis olmak. Artık bir anlam taşıyor muydu? Karanlık olmasa bile, artık bu hayalin kiminle bir anlamı olacaktı? Gülümsemesi artmaya devam ederken, gözyaşları birer birer gözlerinden akmaya başlıyordu. Yazgısında en ufak bir kara nokta bile olmayacağını öğrense de, yoluna istediği gibi nasıl devam edebilirdi? Yazgı... Ne kadar değerli olabilirdi dostunu yanında göremedikten sonra? Bir kaderi yaşamak, birilerini kaybetmekten ve en sevdiği dostunu yanında görememekten önemli miydi? Zihninden akıp geçen soruların ardından etrafına bakınıyordu. Beyazlık, sanki onun varlığıyla yeşermeye başlarken, tüm bu beyazlığın sebebi kendisiymiş gibi hissediyordu. Olmak istediği kişinin zıttı. Kadın ise, yavaş yavaş silinmeye başlarken dikkat etmesi gerektiğini ve her ışığın bir karanlığı olduğunu söylüyordu. Işığının kararmasına ve yazgısının silinmesine müsaade etmemeliydi.

Kadın, tamamen silindiğinde gözleri beyazlıkta kapanıyordu. Ruhunun ışığında. Tüm vücudu, damarlarında gezen kan ve ruhu bu beyazlığın içerisinde huzurla doluyordu, burada geçirdiği her bir an, huzuru her bir zerresine kadar hissettireceğini düşünüyordu. Shy ile geçirdiği anlar, zihninden akıp geçmeye devam ediyordu. Onunla tanıştığı ilk an, kendisini kurtardığı, Phemena'nın gözetimi altında yeniden buluştukları an ve sonrasında Almazath... Shy'ın ölümü... Bir ışık olmak, karanlığa teslim olmamak, amaçlarından vazgeçirecek kadar kuvvetli olabilir miydi? Karanlığın kendisi olmasa bile, bu ışıkla intikamını alabilirdi. Bir kere kararını vermişti. Bu yazgının içerisinde Shy olmayacaksa, karanlıkla yok edemeyeceği düşmanlarının hepsini ışığının kudretiyle yok edecekti. Tüm beyazlığı yarmak istercesine ciğerlerinden çıkan bir bağırış, aynı zamanda tüm ışığı kabul eder gibiydi.


Kendini toparladı. Sağ elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. "Yazgı. Yazgı. Yazgı." Ağzından çıkan kelimeler, hiçbir duygu belirtisi göstermiyordu. "Yazgım bir ışıksa, bu ışıkla intikamımı alacağım. Shyrlonay'ın olmadığı bir yazgıyı, tamamen kucaklanmayacağım." Kendinden emin bir şekilde gözlerini açtı, etrafındaki beyazlığa, belki de kendisini duyabilen kadına, ruhuna ve kalbine olacakları söylüyordu. "Karanlık hiç var olmasaydı, ışığın varlığından söz edemezdik." İki kolunu iki yana açtı, sanki bir gösteri sunarcasına bağrınıyordu etrafına. "Zenahpuryu için, dostunun intikamını almak elzemdir! İki diyar, adımla, ışığımla titreyecek! Ben bir ışıksam, beni var eden karanlıkta iblisim olacaktır! Beni amacıma ulaştıracak olan iblis!" Kararını vermişti. Yazgısını onaylıyor ve bir ışık olmayı sonuna kadar kabul ediyordu. Ancak Shy'ın ölümünün intikamını, tüm iblislerden alacaktı. Var olan, yaşayan, düşman gözükmeyen, düşman olan... Tüm iblisleri katletmek ve hepsini ortadan kaldırmak onun yegane amacıydı. Yazgısı, bunu istemiyor olsa bile, yazgısına karşı çıkacaktı, artık ipleri eline almanın vakti geliyordu. Ya yazgısını ona boyun eğecekti, ya da yazgısına boyun eğdirecekti. Genç adam, kendi üzerine düşeni yapmış ve ismini, yazgısını bir ışık olarak kabul etmişti, ihtiyacı olan şey ise onun mutlak bir şekilde parıldamasını sağlayacak olan karanlıktı. Shy gerçekten ölmüşse, kendisine yeni bir iblis bulacaktı. Karanlığı zifiri olan. Bu zifiri karanlığın içinde Zenahpuryu'yu kuzey yıldızı gibi parlatacak olan.

Buradan çıkmalıydı...

Zaman geçmeden, parlayabilmek için iblis bulmak adına, buradan çıkmalıydı...
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

09 Jun 2023, 10:39

“Hey Zen! Hadi ama, aç gözlerini!”

“Zen!”

“Aç şu gözlerini lütfen!”

“Açsana!”

Suratında hissettiğin ıslaklıklar, kavrulan tenini huzura kavuşturuyor. Kulağına dolan sesler ise, ruhunu giderek dinginleştiriyor. Sesin sahibini tanıyorsun, onu biliyorsun ve hatta kendinden bir parça olarak dahi görüyorsun. Ancak gözlerini açıp onu görmek isteyip istemediğin konusunda bir türlü emin olamıyorsun. Zira korkun, O’nun gözlerine hangi yüzle bakabileceğini bilememen oluyor. Verdiğiniz sözlere rağmen, daha belki de tüm mücadelenin başındayken yitip gitmiş olmanın yarattığı sancı, gözlerinin daha sıkı kapanmasına neden oluyor.

“Bana başka şans bırakmıyorsun Zen! Beni affet!”

Kulaklarına dolan sesler ruhun sesin sahibini çoktan bağışlarken, suratının sağ tarafına inen okkalı bir tokatla kafan sol tarafına savruluyor! Bu savrulmayla birlikte suratında değilse bile ruhunda hissettiğin acıyla bir anda gözlerin açılıveriyor! Tam bu esnada, göğsünün tam üstüne oturmuş ve yeni bir tokadı suratına indirmek için pençelerini hazırlamış Shyrlonay’ı görüyorsun. Shyrlonay senin gözlerini açtığın ilk anda fark etmiyor ve sol pençesini suratına indirmek için hareketlendiriyor. Ancak Shyrlonay tam bu anda birden gözlerinin açıldığını görerek elini havada tutuyor, göz bebekleri yavaşça büyüyor ve gözleri de giderek daha büyük bir hal alıyor. Halihazırda ağlamaktan kızarmış gözlerine rağmen Shyrlonay, bir anda tekrar gözyaşlarını oluk oluk dökmeye başlıyor ve birden boynuna sarılarak ağlamayı sürdürüyor.

Olup bitene anlam verebilmek adına etrafına bakındığında, halen daha öldüğün -aslında öldüğünüz- yerde olduğunu görüyorsun. Bedenin bir anda irkilerek Almazath ve Maeve’in varlığını hissetmeye çalışıyor ve gözlerin de etrafında dönmeye başlıyor. Ancak görüş açından bu iki iblise dair hiçbir şey görmüyorsun. Bunun yanında ne Almazath’ın kendine has aurasını ne de Maeve’in varlığını hiçbir şekilde hissedemiyorsun. Shyrlonay’ın ağlarken sana bir şeyler söylediğini duyuyorsun, ancak sesinden ne dediği tam olarak anlaşılamıyor. Bakışların etrafı taramayı sürdürürken, aslında gerçekten yaşayıp yaşamadığını sorgulamaya başlıyorsun. Gördüğün her şey ve özellikle Shyrlonay sana oldukça gerçek geliyor. Hislerin, uzuvların, gördüklerin… Hepsi yaşadığın dünyaya ait gibi duruyor. Vücudunda ne bir delik ne de başkaca bir yaralanma bulunuyor. Bu anda, elinle Shyrlonay’ın boyun kısmını hafifçe yoklandığında, kafasının bedeninden ayrıldığına dair en ufak bir iz eline gelmiyor. Her şey olması gerektiği gibi gerçek ve yaşanmış…
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Zenahpuryu
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 297
Joined: 17 May 2022, 20:29

09 Jun 2023, 19:43

Öyle bir ses kulaklarına doluyordu ki, neredeyse her şeyi kenara bırakıp sadece bu sese odaklanabilirdi. Gözlerini açmasını dileyen, ismini tekrarlayan tanıdık bir ses. Ardından, suratına gelen ıslaklıklar huzuruna huzur katıyordu. Yine de gözlerini açamıyordu, mücadelelerinin en başında ölmüş olmak, o sesin sahibine karşı verdiği sözün de başarısız olmuş olmak, hepsi gözlerini açmaması için birer etkendi. Shy'ın sesi kulaklarına dolmaya devam ederken, suratının sağ tarafına inen sert bir tokatla kafası savruluyordu. Ruhunda hissettiği acının etkisiyle bir anda açtığı gözleri, göğsünün ortasına oturmuş ve başka bir tokat daha atmaya hazırlanan dostunun yüzüyle karşılaşıyordu. Az önce kafası yerinden koparılmış, vücudu üstüne savrulmuş ebedi dostu karşısında canlı bir şekilde, tüm vücudu birleşik bir şekilde duruyordu. İçinden derin bir 'oh' çekmek istese de, nefesini tutmuştu. Böyle bir manzarayı hiç beklemediği her halinden belli oluyordu.

Shy, diğer pençesini suratına indirmeden hemen durmuş ve boynuna sarılarak ağlamayı sürdürmüştü. Zen ise, hala girdiği şokun etkisiyle sarılmıştı dostuna, vücudu ve ruhu sıkı sıkıya sarılsa da, zihni bir şok içerisindeydi. Ölmemiş miydi yoksa cennette miydi? Belki de cehennemdeydi. Yaşam sonrası dünyada buluşmuş olabilirlerdi. Etrafına bakındığında, öldükleri yerdeydi, farklı bir yerde değildi. Almazath ve Maeve ise, yerlerinde değillerdi. Onların kendilerine has aurası hissedilmiyordu, burada olmadıklarından emindi. Shy'ın ağlarken söylediği şeylere kulaklarını verse de anlamıyordu, ancak gözleri etrafını taramaya devam ediyordu. Almazath ve Maeve'in burada olmaması, Shy'ın yenmemiş olması, ikisinin ölmemiş olması hayatı tekrardan sorgulatıyordu. Birer ruh mu olmuşlardı? Belki de vücutlarından ruhları çıkmış ve bir hayalet gibi geziniyorlardı. Ancak diğer bir his, her şeyin gerçek gelmesiydi. Kafası iyice karışmaya başlıyordu ancak Shy ile buluşmanın mutluluğu tatmin ediciydi. Ölmüş olsa bile, Shy ile birlikte olmak her şeye yeterdi.

Vücudunu kontrol ettiğinde, hiçbir delik yoktu. Aynı şekilde, Shy'ın boynunda da herhangi bir iz yoktu. Sanki ikisi hiç savaşmamış gibi duruyorlardı. Yara almamışlar gibi. "Shy?" diye söze girdi şokla. "Sen nasıl yaşıyorsun? Ben nasıl yaşıyorum?" Gözleri dolmaya başladı. Dostunun ölümüne sebep olmuş olması zihnine bir ok gibi girdi. Hızlıca dostuna tekrardan sarıldı. "Özür dilerim. Seni Maeve'in etkisinden çıkartabilirsem, Maeve'i ve onu yenebileceğimizi düşündüm. Ölmene sebep olduğum için özür dilerim!" Özründe samimiydi. Dostunun ona eskisi gibi bağlı kalmasını umuyordu. "Ben de ölmüştüm, nasıl yaşıyorum? En son hatırladığım şey, yanında öldüğümdü. Sana sarılmıştım, öldüm ve gözlerimi başka bir yerde açtım. Bir kadınla konuştum, ismimin anlamı hakkında. Yazgı denen şey hakkında. Şimdi ise bakıyorum, sanki hiç savaşmamış gibiyiz, savaş yaralarımız yok. Her yerimin delik deşik olması gerekirken, her yerim sapasağlam. Sen, sen de sapasağlamsın." Sorular bir diğer soruları aklına getiriyordu.

"Sana neler yaşadığımı anlatayım Shy. Sonrasında sana sormak istediğim birkaç şey var." Derin bir nefes alıp kafasını yere yasladı. Kollarını iki yana açtıktan sonra göğsünde oturan Shy'ı rahatsız etmeden gökyüzünü izleyerek konuşmaya başladı. Rahatlamıştı. "Bir yerde gözlerimi açtığımda, ilk doğduğum zaman ki hayali gördüm. Bir mezarlığın içerisindeydim ve ölü insanlar bana geliyorlardı. Beni aralarına katmak istiyorlardı. Çok öfkeliydim, senin ölmüş olmana, seni kaybetmiş olmama, güçsüz olmama. Bütün iblisleri katledeceğime yeminler ediyordum durmadan. Sen ölmüşken, gözlerimi açmamın bir haksız olduğunu düşünüyordum. Bütün ölü insanlara saldırmaya başladım, hepsine bana hesap vereceklerini söyledim. Kalbimin karanlığını sonuna kadar hissediyordum ve ona teslim olmuştum. Ölü insanlardan çıkan karanlık kollarıma geliyordu, sanki vücudum onları emiyordu. Bu hoşuma gitmişti, güçlendiğimi düşünüyordum ve ismimin anlamını bulduğumu sanıyordum. Karanlığın Varisi olarak." Kısa bir es verdikten sonra konuşmaya devam etti. "Sonra bir kadın, muhteşem güzellikte bir kadın karşıma çıktı. Beni ilk doğduğum zaman selamlayan kişiyle aynıydı. Bana yazgımda karanlığın olmadığını söyledi. Işığın olduğunu söyledi. Işığımın kararmasına ve yazgımın silinmesine müsaade etmemem gerektiğini söyledi. Sonrasında ben ise, sensiz bir yazgıyı tamamı ile yaşamayacağımı, bütün iblisleri katledeceğimi, gerekirse ışığımı parlatacak karanlıkta bir iblis bulup her şeyi yok edeceğimi haykırıyordum. Şimdi ise buradayım. Seninleyim."

Gözlerini gökyüzünden çekip, dostunun gözlerine kenetledi. Yüzüne sıcak bir gülümseme yerleşti. "Buna seviniyorum. Seni kaybetmemiş olmak, bana daha fazla güç veriyor." Kısa bir süre gülümsedikten sonra, tekrardan konuşmaya devam etti. "Sana sormak istediğim sorular var Shy. Birincisi, biz nasıl ölmedik ve nasıl bu şekilde duruyoruz? İkincisi, sen öldükten sonra başka bir yerde gözlerini açtın mı ve birileriyle konuştun mu? Üçüncüsü, senin isminin bir anlamı var mı? Sonuncusu ise..." Gözleri keskinleşti. Büyük bir kararlılık ve intikam arzusunu hala taşımaya devam ediyordu. "Dostumu ve hayallerimizi bizden çalmaya çalışan herkesten ve her şeyden intikamımızı alacak mıyız?"
Image

KÜNYE
İsim: Zenahpuryu
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 20
Boy: 1.98
Kilo: 98
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0 GP / 0 AGP / 5 İGP
Mevcut Para: 13250
İtibar: 8

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 10
İrade: 15
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 11
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 7

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Şarap Matarası (1 Litre Bal Şarabı)
KÜNYE
İsim: Shyrlonay
Cinsiyet: Erkek
Boy: 1.10
Kilo: 90
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 13
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 5
Arun: 8
Duren: 2
İrade: 9

YETENEKLER

Korkulu Bakış

TEKNİKLER

Metal Ejderinin Öfkesi (5. Düzey)
Metal Ejderinin Onuru (1. Düzey)
Keskin Metal
Metal Hükümdarının Silüeti
Hükümdar (0. Düzey)

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
Locked

Return to “Diğer Bölgeler”