İblisinin ciddi tavrı endişe mi güven mi duyması gerektiği konusunda aklını karıştırmıştı. Buradan kurtulacağına inancı tamdı, yine de bu yolda gördüğü işaretleri doğru yorumlamalı, gerektiği yerde gerekli önlemleri almalıydı. Güveni bunu yapabileceğine dair olan becerisineydi, kadere değil. Kendine kendine kurabileceği tuzaklara karşı bile hazırlıklıyken, bu keskin dişli iblislerde takılamazdı.
Sözleri adeta boşlukta yankılanmıştı. İblislerden bir cevap alamamıştı, dahası Ibe Anu'nun açıklamasıyla bir cevap gelmeyeceğini de anlamıştı. Bu durumda yapabileceği tek şey vardı; Ayak takımından kurtulmak. Çerçöple bir yere gelemezdi. Bu bölgenin bir yöneticisi olması gerektiğini öğrenmişti. Bu kadar bağırış çağırış karşısında burada olduğunu biliyor olmalıydı. Belki de Xaphan'ı karşısına çıkmaya değer görmüyordu. Ona değerini ispatlamalıydı. "Zaten her türlü ben bunları gebertmezsem bunlar beni gebertecek..."
Üstüne atılan iblislerle mücadele etmeliydi. Kendi iblisine başvurmadan bunu yapabilir mi merak etti. Ama bu iblislerin veya kendinin gücü hakkında gerçek bir fikir sahibi olmadan bu riske giremezdi. Kaşlarını çatıp karşısındaki iblislere odaklandı. İblislerin sıçramalarından ne kadar güçlü olabileceklerine dair bir izlenim edinmeye çalışacaktı. Bu sırada da hızla geriye sıçrayacak, hatta gerekirse daha da gerisin geriye gidecek, ve kendi askerini sahaya sürecekti. "İğfal et, Ibe Anu!" "Ayak takımı, ayak takımı gibi muamele görmeyi hak eder. Ne yapılması gerektiğini en iyi sen bilirsin." İyi bir efendi olarak iblisinin kendinden bile yaratıcı olabileceği alanda onu özgür bırakacaktı. İğrense bile Ibe Anu onun iblisiydi ve dünyanın en çirkin çiçeği bile olsa doğru şartlarda tomurcuk vereceğini biliyordu. Doğru şartları keşfetmek de efendi olarak onun göreviydi. Hizmetkarını maksimize etmek, ondan maksimum verimi almak bir efendinin başlıca görevi; hizmetkarlarının sadakatinin en temel şartıydı. "Kimse beceriksiz bir efendiye hizmet ederek kendini küçük düşürmek istemez. Aşağılanmaktan haz duyan sen bile."
Sadece hizmetkarını değil, kendini de maksimize etmeliydi. Bunun için neleri yapıp neleri yapamayacağına dair kabaca bir fikir edinmeli, sonrasında bu fikrin sınırlarında dolaşarak kabasını almalıydı. Çevreyi ve iblisinin savaşını dikkatle izleyecekti. En uygun ve güvenli bulduğu anda bücür iblislerden birine tekmeyi koyacak ardından tekrar güvenli mesafeye çekilecekti. Böylece kendini riske atmadan bir iblise ne kadar diş geçirebileceğine dair bir fikir edinecekti. Her zaman olduğu gibi bu sefer de bilgi ve akılla hareket edecekti.
Bunun haricinde çevreyi gözlemleyip düşmanların ne taraftan geldiğini takip edecek, eğer gerekirse iblisine bilgi verecek bir yandan da avantajlı bir pozisyon alıp alamayacaklarına bakacaktı. Belki bir tepe veya düşmanla daha kolay çarpışabilecekleri bir boğaz bulabilirdi. Birçok şey yapacak olması onu zorlayabilirdi, ama sakin bir şekilde adım adım giderse hepsini yapabilirdi. Kendine hakim olmalı, kanındaki adrenalini etkili kullanmalıydı.
Sözleri adeta boşlukta yankılanmıştı. İblislerden bir cevap alamamıştı, dahası Ibe Anu'nun açıklamasıyla bir cevap gelmeyeceğini de anlamıştı. Bu durumda yapabileceği tek şey vardı; Ayak takımından kurtulmak. Çerçöple bir yere gelemezdi. Bu bölgenin bir yöneticisi olması gerektiğini öğrenmişti. Bu kadar bağırış çağırış karşısında burada olduğunu biliyor olmalıydı. Belki de Xaphan'ı karşısına çıkmaya değer görmüyordu. Ona değerini ispatlamalıydı. "Zaten her türlü ben bunları gebertmezsem bunlar beni gebertecek..."
Üstüne atılan iblislerle mücadele etmeliydi. Kendi iblisine başvurmadan bunu yapabilir mi merak etti. Ama bu iblislerin veya kendinin gücü hakkında gerçek bir fikir sahibi olmadan bu riske giremezdi. Kaşlarını çatıp karşısındaki iblislere odaklandı. İblislerin sıçramalarından ne kadar güçlü olabileceklerine dair bir izlenim edinmeye çalışacaktı. Bu sırada da hızla geriye sıçrayacak, hatta gerekirse daha da gerisin geriye gidecek, ve kendi askerini sahaya sürecekti. "İğfal et, Ibe Anu!" "Ayak takımı, ayak takımı gibi muamele görmeyi hak eder. Ne yapılması gerektiğini en iyi sen bilirsin." İyi bir efendi olarak iblisinin kendinden bile yaratıcı olabileceği alanda onu özgür bırakacaktı. İğrense bile Ibe Anu onun iblisiydi ve dünyanın en çirkin çiçeği bile olsa doğru şartlarda tomurcuk vereceğini biliyordu. Doğru şartları keşfetmek de efendi olarak onun göreviydi. Hizmetkarını maksimize etmek, ondan maksimum verimi almak bir efendinin başlıca görevi; hizmetkarlarının sadakatinin en temel şartıydı. "Kimse beceriksiz bir efendiye hizmet ederek kendini küçük düşürmek istemez. Aşağılanmaktan haz duyan sen bile."
Sadece hizmetkarını değil, kendini de maksimize etmeliydi. Bunun için neleri yapıp neleri yapamayacağına dair kabaca bir fikir edinmeli, sonrasında bu fikrin sınırlarında dolaşarak kabasını almalıydı. Çevreyi ve iblisinin savaşını dikkatle izleyecekti. En uygun ve güvenli bulduğu anda bücür iblislerden birine tekmeyi koyacak ardından tekrar güvenli mesafeye çekilecekti. Böylece kendini riske atmadan bir iblise ne kadar diş geçirebileceğine dair bir fikir edinecekti. Her zaman olduğu gibi bu sefer de bilgi ve akılla hareket edecekti.
Bunun haricinde çevreyi gözlemleyip düşmanların ne taraftan geldiğini takip edecek, eğer gerekirse iblisine bilgi verecek bir yandan da avantajlı bir pozisyon alıp alamayacaklarına bakacaktı. Belki bir tepe veya düşmanla daha kolay çarpışabilecekleri bir boğaz bulabilirdi. Birçok şey yapacak olması onu zorlayabilirdi, ama sakin bir şekilde adım adım giderse hepsini yapabilirdi. Kendine hakim olmalı, kanındaki adrenalini etkili kullanmalıydı.


