Verdiğin ilk cevapla birlikte, yüzündeki tüm heyecanı kaybedip büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını gösteren Inian, sonraki cümlenle birlikte yüzündeki bu ifadeyi hızlıca siliyor. Bir anda gözlerine çöken düşüncelerle baş başa kalmış gibi görünen Inian, yaklaşık 10 saniye öylece bekledikten sonra iki kolunu da yukarı gererek derin bir nefes alıyor ve yüzüne mahcup bir tebessüm kondururken “Sanırım haklısın… Aspendos.” diyor. Bunun ardından arkasına yaslanan Inian, düşüncelerine bir kez daha dalıyor gibi görünüyor.
At arabasını ilginç bir şekilde ilk kez kullanmana rağmen, taşlık yoldan dağlık bir alana doğru yöneliyor ve burada da kontrolü mümkün mertebe sağlıyorsun. Bu noktada, çevrendekilere odaklanmaktan ziyade at arabasının ilerleyişini kontrol altında tutmaya çalıştığında, çevrendeki oluşumlara da pek dikkat edemiyorsun. Bununla birlikte, Inian’ın da çevresine pek dikkat etmiyor oluşu, adeta körlemesine bir ilerleme yapmanıza neden oluyor.
Taşlık yol, yaklaşık yarım saatlik ilerlemenin sonunda ilk kez değişiklik göstermeye başlıyor. Bu ana kadar yolculuğunuz hafif yukarıya eğimli bir yol üzerinde sürerken, yarım saatin sonunda yolun daha da bozulduğunu ve daraldığını, bununla birlikte eğimin de artmaya başladığını görüyorsun. Yol üzerinde henüz daha Mihr veya başkaca bir canlıya dair bir şeyler bulamamış durumda oluyorsun. Ancak işin olumsuz yanı, ağaçların bile tamamen seyrekleştiği, yeşilin tamamen kahverengiye çalınmaya başladığını görüyor olman oluyor. Bakışların ufuk noktasına odaklandığında, bu kez aşılması gereken tepelerin yüce dağlara terfi ettiğini görüyorsun.
Bu aşamada, etrafınız tamamen seyreklemişken atın da yorulmaya başladığını hissediyorsun. Birkaç kez denemene rağmen hızını arttırmayan ve neredeyse durma noktasına gelen at karşılık, Inian daldığı düşünceler diyarından çıkıyor ve “Duralım biraz, yoksa atın ziyan edeceğiz.” diyor. Atın daha fazla ilerlemeye halinin bulunmadığını hissetmenle, Inian’ın bu cümlesine kulak veriyor ve elindeki ipleri hafifçe çekerek atı durdurmaya çalışıyorsun. At ise, sanki yıllardır bu anı bekler gibi hafifçe ipi gerdiğin anda hemen duruveriyor.
Duran at arabasından inen Inian, vücudunu gererek üzerine çöken yorgunluğu atmak isterken bir yandan da etrafına bakınıyor. Tıpkı onun gibi sen de etrafına baktığında, yolun sol tarafında seyrek bir ağaçlık alan olduğunu, sağ tarafında ise bir dağın yamacında bulunduğu görüyorsun. Dağın tepesine çıkabilmek için bir hayli efor sarf edilmesi gerektiğini, hatta taşlık zeminine bakılırsa yalın ayak çıkmanın da imkansız olduğunu düşünmeden edemiyorsun. Bunun yanında, sağına denk gelen ağaçlık alana inmek için de benzer şeylerin geçerli olduğunu görmek, yolda ileri ve geri gitmek dışında bir seçenek bulunmadığını gösteriyor. Hatta bir an için ağaçlık alana baktığında, oraya ulaşan toprak ve taşlık zeminden inmek istemen halinde, birkaç adım sonra ayağının kayacağını, yaklaşık 50 metre civarında yuvarlanabileceğini ve birkaç kemiğinin rahatlıkla kırılabileceğini hissediyorsun. Kulağa pek de eğlenceli gelmeyen bu durum karşısında bakışlarını bir kez daha Inian’a çevirdiğinde, onun hemen arkana gelmiş olduğunu ve sana bakmakta olduğunu fark ediyorsun. Sanki gözleriyle sana bir şeyler anlatmak ister gibi duran Inian, yüzüne hafif bir tebessüm yerleştirirken “Eee, ne hakkında konuşmak istersin?” diye sana soruyor. Ancak bir yanın, bu sorunun öyle alelade bir soru olmadığını ve Inian’ın bakışlarının altında başka bir şey döndüğünü sana delicesine haykırıyor.