Inian’ın kuşku dolu ama içinde yaşadığı heyecanı belli eden ifadesi eşliğinde, elinde tuttuğun ipleri yukarıdan aşağıya doğru hızlı bir şekilde indirerek atın hareketlenmesini sağlıyorsun. Bu aşamada güç kontrolünü sağlamayı planlamış olduğun için, at birden hızlı bir şekilde hareketlenmeye başlamış olsa da, bu hızlanma normalin biraz üstünde kalıyor sadece. Ancak yine de ilk hızlanış biraz sert olunca, Inian hafiften geriye savruluyor. Oturduğunuz yere daha bir sıkı yapışarak savrulmasını kontrol altına alan Inian ufak bir kahkaha attıktan sonra “İlk sefer için fena değil. Ben baya koşturmaya başlamıştım da.” diyor. Bu noktada atın kontrolünü, en azından hızlanması bakımından, elindeki tuttuğun iplerden yansıyan şiddete göre belli olacağını anlayabiliyorsun. Dolayısıyla, ipleri daha hızlı savurmanla atın hızlanacağını ve herhangi bir savurma hamlesi yapmazsan stabil bir seyir hızının olacağını anlayabiliyorsun. Birkaç dakika içerisinde atın ilerleme hızının kendiliğinden düşmesi ise, hızınızı mümkün olduğu kadar aynı seviyede tutmak için belirli zaman aralıkları içinde ipleri aynı şiddette savurman gerektiğini sana anlatıyor.
Bu şekilde başlayan at sürme maceranda keşfettiğin bir diğer husus, elinde tuttuğun iki ipten bir tanesini çekmen halinde, atın o yöne doğru döndüğü oluyor. Tüm bunların sonucunda, iki ipi asılman durumunda ise atın duracağına neredeyse artık emin oluyorsun. Her ne kadar bu işi epey hızlı kavramış gibi görünsen de, hızınızın yük taşımak için uygun olup olmadığı konusunda pek bir bilgin olmamakla beraber, tüm bu kolaylığı sağlayanın atın bizzat kendisi olduğunu da fark edebiliyorsun. Zira, at sürme konusunda Inian’ın kendisini iyi olarak belirtmesi, bu işin de kötüsünün olabileceğini sana hissettiriyor.
Yaklaşık bir buçuk saatlik ne konforlu ne de rahat denilebilecek bir yolculuğun ardından, bir yol ayrımına gelmenizle birlikte Inian senden atı durdurmanı istiyor. Bir buçuk saatlik tecrübene ve akıl yürütmene göre elindeki iki ipi de aynı oranda ve atı da rahatsız etmeyecek bir güçle çekmenin ardından, at usulca duruyor. Durmanızla birlikte Inian önündeki yol ayrımını sanki sen fark etmemişsin gibi göstererek “Bak, yol ayrımı!” diyor. Hareketlerini biraz da abartılı bir şekilde gösteren Inian yol ayrımını kasıtlı olarak belirttiğini sana da hissettirmeye çalışıyor. Bu aşamada yola bir güzergahı seçerek devam etmeniz gerekse de ortada yol gösteren herhangi bir tabela veya levha bulunmaması, bu seçimin tamamen iç güdülerinize kaldığını gösteriyor. Buna karşın, sağa yönelen yol daha geniş ve toprak zemin daha oturaklı görünüyor. Sola ayrılan yol ise, daha dar ve taşlık bir yapı gösteriyor. Bakışlarını biraz daha dikkatle bu yollara verdiğinde, sağa yönelen yolun zemininde, tekerlek izlerini andıran oturmalar görebiliyorsun. Sola ayrılan yolda da benzer izler mevcut olsa bile, bunları zar zor seçebiliyorsun. Son olarak, her iki yolun ufkuna doğru bakışlarını çevirdiğinde, sola ayrılan yolun ufkunda tepeler ve dağlar bulunduğunu fark ediyorsun. Sağa ayrılan yolun ise, yine tepeler ve dağlar barındırsa bile, düzlüğün olduğu yerler olduğunu da görebiliyorsun. Ancak her iki yolun sonunda da henüz bir yerleşim yeri veya insani bir dokunuş göremiyorsun.
Inian bu esnada lafa girerek “Tenerin’e gitmek mi mantıklı yoksa Clevania Ülkesi’ne doğru mu?” diyor. Bu cümlelerini kurduğu sırada Tenerin’e giden yolun sağ taraftaki olduğunu ve Clevania Ülkesi’ne giden yolun da sol taraftaki olduğunu parmağıyla sana işaret ederek kolaylık sağlıyor. Ancak bu noktada Inian sanki gideceğiniz yolu tamamen sana bırakmış gibi, ancak aklından başkaca şeyler geçiyor gibi duruyor. Bir an için Inian’ın aklından nelerin geçtiğini düşünmek istesen bile, Inian senden hızlı davranıyor ve “Yolun birini seçelim de, esas sana soracağım bir şey var, onu konuşalım!” diyor heyecanlı bir şekilde.