Doğum (Eae | Theo | Inias | Esther | Asuriel | Amriel)

User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

26 May 2022, 14:43

Image

“Her işten bir tek nemalananın sen olduğunu görmek, artık beni şaşırtmıyor bile!”

Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Oysa dilinin onlarca kelimeleri art arda sıraladığını duyabiliyorsun. Bu kelimelerin ne olduğu konusunda hiçbir fikrin yoksa da, karşında duran boş suratların bir şeylere ikna etmeye çalıştığını fark ediyorsun. Üzerine dönmüş bakışların durumdan pek memnun olmadıkları her hallerinden belli oluyor, fakat yine de onlara bir şey anlatmaya çalışıyorsun. Ne var ki, karşındaki insanların sen ne yaparsan yap seni anlamayacaklarına emin oluyorsun. Tam bu anda, aslında tüm bu çabanın neden olduğunu da anlıyorsun. Ellerine bulaşan kanın ayaklarının ucunda durmakta olan ölü bir bedene ait olduğunu fark ediyorsun. Ne var ki, bu ayaklarının ucundaki ölü bedenin katilinin kendin olmadığını çok iyi biliyorsun. Fakat, ölü bedenin gözleri adeta dile gelip katil olarak seni addederken, sadece ölü bir bedenden neler elde edebileceğini merak eden biri olduğunu söyleyebilmek senin adına bir hayli güç oluyor.

Bu anda, kafanda karşındakilerin ne dediklerinin ve sana nasıl baktıklarının önemsiz olduğunu hissediyorsun. Onların değer yargıları yerine kendininkileri seçmekte hiçbir sakınca görmüyorsun. Seni sen yapan bu hareketlerinden birileri istedi diye taviz vermenin anlamsız olacağını düşünüyorsun. Ellerindeki kanın esas nedeninin ise, ölü bir bedenden bile nemalanabilecek olmanın verdiği haz olduğunu hissediyorsun. Bir leşten faydalanmak varken, onu çürümeye bırakmanın anlamsız olduğunu düşünüyorsun. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.

“Eae!”

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Image

“Böylesine bir ahmaklığı da ancak senden beklerdim! Başka ne düşünebilirim ki?”

Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Bembeyaz bir hastane odasında, vücudunun neredeyse tamamı bandajlarla sarılmış bir şekilde yattığını fark ediyorsun. Vücudunda pek bir acı hissetmiyor olsan da, ruhunun acı çektiğini anlayabiliyorsun. Bandajların altını bir şekilde görmeyi başaran gözlerin, aslında herhangi bir yaralanmanın olmadığını da sana gösteriyor. Fakat, hastanede olmak ve bir şekilde ruhunun çektiği acıyı dindirmek istiyorsun. Sadece gözlerini açık bırakacak şekilde yapılan bandajlanma sayesinde, etrafındaki birkaç insanı görebiliyorsun. Her birinin yüzünde kocaman bir hayal kırıklığı ve öfkeyi net bir şekilde seçebiliyorsun. Tam sayıyı kestiremesen de, içlerinden birkaç kişinin sana bakmaktan kaçındığını bile fark edebiliyorsun. Oysa, buraya nasıl geldiğinin bile farkında olamıyorsun. Neden böylesine yatırıldığı veya bandajlandığını bilemiyorsun. Ruhunun çektiği acıyı kimsenin idrak edemediğini görüyorsun ve başka bir nedenden dolayı burada bulunduğunu düşünmeye başlıyorsun. Bakışlarınla zihnine girdiğin insanların sana acıyan düşünceleriyle yüzleşmeye başlıyorsun. Hak etmediğin onlarca yüzleşmenin tamamında, ahmak bir davranış sonucu rezil olduğun anları görüyorsun.

Vücudundan kendiliğinde sıyrılmaya başlayan bandajlar, bir anda çıplak vücudunun ortaya çıkmasına neden oluyor. Odanın içerisinde bulunan kadınların çığlıkları tüm hastaneyi inletirken, sana çeşitli ithamlarda bulunan insanların üstün bir çabayla üzerini kapatmaya çalıştıklarını fark ediyorsun. Bir anda, onlara yardımcı olmak ve bu rahatsız durumdan kurtulmak için yatağından doğrulduğun sırada, üzerine çullanmaya çalışan birine kafa atıyorsun! Bir anda alnından kanlar fışkırmaya başlayan adam acıyla yere düşerken, insanlar da ikiye bölüyor ve kimileri acemice senin çıplak vücudunu örtmeye çalışırken kimileri de kafasını patlattığın adama yardımcı olmaya çalışıyor. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.

“Theo!”

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Image

“Keskinlik mi daha önemlidir yoksa savurmayı bilmek mi? Konu sen olduğunda, var olman yeterli gibi.”

Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Büyük bir coşku ve cümbüşün içinde açılan gözlerin, vücudunun rahatsız bir ortamda bulunduğunu gösteriyor sana. Bakışların, gayet yüksek ve heybetli görünen tavana yaklaşıp uzaklaşıyor durmadan. Vücudunda hissettiğin eller, bazen seni itiyor, bazense kavrıyor. Bir anda kendini bulduğunda, insanların seni onlarca metre havaya fırlatıp tekrar yakaladığını görüyorsun. Tavana her bir yaklaşma, sanki ruhunun daha çok kıvançla dolmasını sağlıyor. Duyduğun haykırışların, çığlıkların ve kahkahaların zorlu bir savaşın ardından ancak galip taraf tarafından sergilenebileceğini anlıyorsun. Bu sayede, biten bir savaşın ardından gelen zaferin kutlandığını anlayabiliyorsun. Seni esas düşündüren şey ise, neden gökyüzüne kavuşturulmaya çalışılan insanın sen olduğu oluyor. Yavaşça seni tutan eller bu kez ayaklarının üstüne basmana olanak verdiğinde, etrafındaki tüm insanların sana gururla ve gıptayla baktığını fark edebiliyorsun. İnsanların gözlerindeki parlama, sanki senin varlığından ileri geliyor gibi görünüyor.

Nereye yönlendirdiğini bilemediğin adımların senin başka yüzlerle karşılaşmana neden olurken, bu kez bakışlarınla adeta diğer insanların bakışlarının ardındaki savaşı görüyorsun. Her bir savaş manzarasında düşmanlarını tek bir hamleyle bertaraf eden bedenini gördüğün anda, tüm bu gururun ve gıptanın nedenini görüyorsun. Gördüğün her bir suret sana onlarca düşmanın katledilişini gösteriyor ve ruhun da bu kudretin keyfini çıkarmaya başlıyor. İnsanların baştan beri sürdürdükleri haykırışın bir anda anlamlanmaya başladığını fark ediyorsun. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.

“Inias!”

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Image

“Her şeyin güzelliği özünde olabilir, ancak özün en saf hali senin içinde!”

Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Gözlerini açtığın anda, ucu sonsuzluğa uzanan bir çiçek bahçesinin içerisinde buluyorsun kendini. Aklının alabildiği tüm renkleri içerisinde barındıran çiçeklerin güzel kokuları ciğerlerini nüfuz ediyor. İstemsizce aldığın derin nefesler, ruhuna dinginlik getiriyor. Neden ve nasıl var olduğunu bilmediğin bu ortamda olmaktan son derece mutlu olduğunu hissedebiliyorsun. Bu yüzden, bu yerin tadını çıkarmak dışındaki diğer tüm düşünceler ve sorular zihnine geldiği gibi silinip gidiyor. Ancak içinden gelen gizem dürtüsü, seni bu yerin var oluşundan ziyade etrafındaki kişilere yöneltiyor. Çiçekleri koparan, onları koklayan, üzerlerinde koşup eğlenen şen insanların saçtığı neşe, yüzünde büyük bir tebessüm yaratıyor. Ne var ki, sayamayacağın kadar çok insanın belirmesiyle başlayan süreçte, bu sonsuz bahçenin çoraklaşmaya başladığını fark ediyorsun. Toprak giderek susuzluktan çatlamaya başlarken, tüm bu çatırdamaları ruhunda hissediyorsun. Bir anda, tüm bu insanların ellerinle yok etmek istiyorsun. Onları öldürmek, senin için çok insancıl bir çözüm gibi görünüyor. Tüm bedenini ele geçiren bu dürtüyle, en yakınında gördüğün insana doğru hızla koşmaya başlıyorsun.

Adımların en yakındaki insana ulaşamadan birden kesiliveriyor. Bastığın çorak toprakların, sen adım atmaya başladığında tekrar çiçeklerle dolmaya başladığını fark ediyorsun. Ardına baktığında, sadece adım attığın yerde biten eşsiz çiçekleri görebiliyorsun. Tüm bu tabiatın var oluşu ve güzelliği attığın adımlarla var oluyor. Benliğin, ortamdaki insanların yarattığı kaosu şenliğe çeviriyor. Tüm bakışların bir anda üzerine çevrildiğini hissediyorsun ve tüm bu habitatın uyum içerisinde seninle konuştuğunu fark ediyorsun. Bu anda ağızlardan ve çiçeklerden dökülen tek bir kelime duyuyorsun.

“Esther!”

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Image

“Artık kalkmalısın, senin kalkman lazım!”

Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Yitik bir toprağın üzerinde duran bedeninin ne kadar harap olduğunu anlamak bile sana güç geliyor. Tek bir kasını bile oynatacak cesareti kendinde bulamıyorsun. Nerede, ne zamandır ve her şeyden önemlisi neden bu halde olduğunu bile anlayamıyorsun. Mevcut durumuna bir ad vermek bile senin için sonsuz bir işkence gibi geliyor. Bu anda, kollarından seni tutan iki kişi görüyorsun. İkisinin de sıradan insanlar olduğunu biliyorsun, ancak ikisinin de yüzleri bomboş bir tablo gibi duruyor. Bu bomboşluk, gerçek anlamında bir bomboşluk. Ne bir göz ne bir burun ne de insana dair bir uzuv. Ancak onların insan olduğu konusunda hiçbir tereddüdün bulunmuyor. Seni zorla kaldırmaya çalışırlarken, çaresiz bir korkunun, dehşetin içinde var olduklarını anlıyorsun. Bir şeylerin kendilerini yok etmesinden kaçmak isteyen ve o bir şeye senin karşı koymanı arzulayan kişilerin çaresiz çabalarına bakakalıyorsun sadece. Neden seninle uğraştıkları konusunda dahi bir fikrin olmuyor. Etrafına bakınmaya çalıştığında, kollarına girenler gibi yüzlercesi olduğunu görüyorsun. Her birinin sana baktığını ve sende bir şey umduklarını. Oysa kendini, neden var olduğunu bile bilemeyecek kadar yitik durumda hissediyorsun.

Koluna giren iki insanın çaresizliği ile yere yığılıyorsun. Bu kez, az önce gördüğün yüzlercesinden ikisi geliyor yanına ve bir kez daha seni kaldırmaya çalışıyorlar yerden. Ve sonra bir kez daha yığılıyorsun. Ancak yüzlercesi vazgeçmiyor senden ve bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha deniyorlar. Sonu hiç bitmeyecek bir döngü gibi giriyorlar koluna ve her birinin bomboş suratlarından hiçbir ses çıkmıyorken, hepsinin suratlarında senden beklenen umudu okuyabiliyorsun. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.

“Asuriel!”

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Image

“Hiçbir şey hissetmiyorsun öyle değil mi? Açtığın bu yaralara rağmen ne merhamet ne de başka bir şey?”

Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Karanlık bir zindanın içerisinde, rutubetli ortamın kokusu ciğerlerine dolarken, bir elinde uzun bir kırbaç, diğer elinde ise bir timsah makası olduğunu görüyorsun. Her iki aletten de yere damlayan kanlara baktığında, ayaklarının dibinin adeta kan gölüne döndüğünü görüyorsun. Kanların çıkış noktasını bulmak için bakışlarını yerden kaldırıp, karşındaki duvara döndürdüğünde, bir anda onlarca insanın kazıklara bağlanmış bir şekilde sana baktığını görüyorsun. Her birinin vücudundaki onlarca yara izi ve yüzlerindeki derin ıstırap suratında kocaman bir gülümseme yaratmaya başlıyor. Bakışların, sıradaki kurbanını seçmek için karşındaki kişileri taradığında, bir anda bu seçimi kırbaçla yapmanın daha mantıklı olacağını düşünüyorsun. Elindeki kırbacı acımasızca ve kime geleceğini umursamadan savurmaya başladığında, kulaklarında onlarca yıldır duyduğun sesler yankılanmaya başlıyor. Duyduğun her bir ses, kırbacı savuruşunu ve yüzündeki sırıtışı arttırıyor, ancak bir türlü hedefinin kim olacağına karar veremiyorsun. İçlerinden birini seçmek, yapabileceğin en büyük haksızlık gibi geliyor gözüne. Bu yüzden umarsızca savurmaya devam ediyorsun kırbacını. Kimin öleceğini, kimin vücudunda onarılmayacak yaralar bırakacağını ve kimin ne kadar çok kanayacağını hiç düşünmeden.

Saatler ve belki de günler sürüyor bu kırbaçlama aşkın. Ancak onca geçen zamana karşı, sanki daha ilk kez kırbacını havaya kaldırmışsın gibi hissediyorsun. Vücudunda kalmayan takati bir nefesle yenilemek istiyor ve daha çok acı haykırışı duyarak tatmin etmek istiyorsun arzusu dinmeyen zihnini. Fakat yorgunluk, önce elinden timsah makasını düşürmene neden oluyor. Kan gölünün için kaybolup giden timsah makasını, bu kez kırbacın izliyor. Ellerinden kayıp giden kırbaç, sanki tüm varlığını da beraberinde götürüyor. Zindanın karanlığı içine çöküyor ve kulaklarındaki acı inlemeler siliniyor. Garip ve sürekli tekrarlanan tek bir kelime duyuyorsun. Dikkat kesildiğinde, tüm açtığın yaraların seninle konuşmaya başladığını fark ediyorsun. Her bir yara konuştukça, acısını hissediyorsun. Akıttığın kandan oluşan gölde bu kez benliğin kaybolmaya başlıyor. Bu anda açtığın yaralardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.

“Amriel!”

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

26 May 2022, 14:43

Image

Tamamen karanlık bir yerde gözlerinizi açtığınız anda, etrafınızdakilerle bir anda göz göze geliyorsunuz. Az önce yaşadıklarınız, hissettikleriniz veya duyduklarınızın ne olup bittiğiyle ilgili en ufak bir fikriniz bulunmuyor. Tıpkı kim olduğunuzu bilemediğiniz gibi… Derin bir çığlık içinizdeki tüm varlığı hiçliğe çevirirken, ruhunuzun çekildiğini ve geriye kalan et ve kemik parçalarının sizi oluşturduğunuzu fark ediyorsunuz. Buna karşın ne bir hareket ne de bir ses çıkaramıyorsunuz ilk anda. Ne gördüğünüz yüzler tanıdık geliyor ne de bu yüzleri gören gözleriniz size ait hissettiriyor. Sahibinin rızası dışında işgal ettiğiniz bir vücutta emaneten bulunuyormuşsunuz gibi geliyor size. Aldığınız nefesin ciğerlerinize dolduğunu, ancak bu ciğerlerin size ait olmadığını ve gözlerinizin gördüğünü, ancak gözlerinizin de size ait olmadığını fark ediyorsunuz. Bir anda tüm vücut parçalarınıza karşı aynı duyguları yaşamaya başlıyorsunuz. Fakat bir şekilde, yaşamaya ve nefes alıp vermeye devam edebildiğiniz anlıyorsunuz. Sizi siz yapan zihninizin varlığını koruduğunu idrak ediyorsunuz, kim olduğunuz sorusuna dahi cevap veremiyor olsa da.

Bakışlarınız birbirinizin üstünde geziniyor. Ne var ki, gördüklerinizden ziyade kendinize anlam vermeye çalışıyorsunuz. Karanlık içerisindeki siyah dalgalanmalar ile birlikte, kısa bir anlığına da olsa bulunduğunuz ortama odaklanmanızı sağlıyor. Gözünüz, siyah dışında ve dalgalanmaların yarattığı siyaha çalan grilikler dışında başka ayırt edici hiçbir şey görmüyor. Bastığınız zemin, adeta boşluktaymışsınız gibi hissettiriyor, ancak aynı anda ayaklarınızı yerden kaldıramayacak kadar güçlü bir çekimin varlığına da karşı koyabileceğinizi düşünmüyorsunuz. Kokudan soyut bu ortamda son olarak fark edebildiğiniz şey, havanın giderek ağırlaştığı ve ciğerlerinize dolmakta zorlandığı oluyor. Elbette bunun iç dünyanızda yaşadığınız boşluk mu olduğunu veya havanın gerçekten mi ağırlaştığını tam olarak anlayamıyorsunuz.

Bir hiç kimse olarak, hiçliğin ortasında, hiçbir şekilde ne yaptığınız bilmeyerek var olmuş oluyorsunuz. Hepsi bu.

Off Topic
İlk konunuzda sizlere başarılar dilerim. Konuda herhangi bir yazım sırası bulunmamaktadır. Konuda uygulanacak pasiflik süresi 96 saattir. Bu aşamada pasiflik kurallarına bir kez daha göz atmanızı tavsiye ederim. Hepinize iyi RP'ler dilerim.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Inias
Posts: 174
Joined: 20 May 2022, 16:48

26 May 2022, 17:08

Ruhu ve aklı kargaşa ve panik içinde olan kahramanımız kendini kaybetmenin korkusu ile rahatlamaya çalışıyor. Derin derin nefes alıp veriyor. Bu sırada gözyaşları dökülüyor. Elleri ile durmadan bedeninin rastgele noktalarına dokunuyor. Aklından sayısız soru hışımla geçip gidiyor. "Neyim ben? Neredeyim ben? Burası neresi? Kimim ben? Ne oluyor bana? Niye bedenim bana ait değil? Niye bu kadar iğrenç bir duygu yaşıyorum?" Yaşlı gözlerini kapatıp kesik kesik aldığı nefeslerini ve hıçkırıklarını durdurmaya çalışıyor. Bir zemin de olup olmadığı bile belli değil. Sanki katı bir havanın biraz içinde oturuyormuş gibi. Bedeni her an düşebileceğini sandığından zangır zangır titriyor. Bu belirsizlik onu içten içe öldürüyor. Şu an emin olduğu tek şey içinde bulunduğu belirsizlikten nefret ettiği. Ne bir ses duyuyor, ne bir koku alıyor, ne dokunabiliyor, ne tadabiliyor, ne de göre- İnsan mı lan oradakiler? Oh, şükürler olsun! Duyuları yerli yerinde ve yalnız değil. Başkaları da var. Önce ruhu, sonrasında aklı yavaş yavaş düzene giriyor. Yıkılmış benliği kendisini inşaa ediyor. Sakinlik ve sessizlik hakimiyetini ilan ediyor. Kahramanımız ipleri tekrar eline almanın rahatlığıyla iki seksen yatıyor. Önce yapması gerekenin ne olduğunu biliyor. Alışmak. Bulunduğu ortama, içinde kaldığı duruma alışması gerekiyor. Ancak böyle kendini sağlama alabilir. Bir bakalım, her yer siyah ve gri karışımında dalgalanmakta ve hava çok basık. Nefes almak zor. Bir dakika, dalgalanmakta mı? Bu çok garip bir his veriyor. Sanki açık alanda değil de kapalı bir alanda gibi. Sanki dalgalanmaya dokunsa eli yoğun bir sıvının veya akışkanın içinde olacak gibi. Belki de havanın basıklığı da bu yüzden. Açık bir alan olsa, nefeste zorluk çekmezdi herhalde. Hmmm, bunu düşünmek her ne kadar akıl sağlığına iyi gelse de, kahramanımız bunun yersiz olduğunun farkında. İstediği kadar düşünsün, bunlar basit varsayımlardan ibaret olacak. Doğruluk payı yüksek bir olasılıkla sıfır. Aklı ve ruhu dengeye kavuştuğundan, yapılabilecek en doğru davranışı çok iyi biliyor. Onunla aynı durumda olduğu belli olan kişilerle bir araya gelmek. Şu an yalnız kalmak en son isteyeceği şey. Eğer onlarla beraber hareket edebilirse, daha güvende olur. Kim bilir? Onlar sayesinde yeni bilgiler de öğrenebilir.

"Aranızda herhangi bir şey bilen var mı acaba?"
Last edited by Inias on 01 Jun 2022, 22:47, edited 1 time in total.
Image
KÜNYE
İsim: Inias
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 24
Boy: 1.80
Kilo: 75
Sınıflar: Toplayıcı - Dengeli - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: 5/0/5
Mevcut Para: 11.000

PROFİL
Güç: 6
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları
Görü: 5
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 5

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Kho'Raktar
Cinsiyet: Erkek
Boy: Dokuz Metre
Kilo: Altı Yüz
Tür: Dev
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 8
Güç: 8
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 2
Arun: 2
Duren: 8
İrade: 8

YETENEKLER

Büyülü Beden

TEKNİKLER

Dörde Katla 1. Düzey
Kaynayan Beden
Kaçış Yok

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Esther
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 251
Joined: 17 May 2022, 16:06

26 May 2022, 18:23

Menekşe rengi gözlerini açtığında birkaç dakika önce içerisinde bulunduğu çiçek bahçesinden çok daha farklı bir yerde buldu kendini. Siyah ve grinin karışımından oluşmuş bir sis, yere değmeyen fakat aynı zamanda değdiğini hissettiği ayakları ve etrafına çeşitli bakışlar atan birkaç çift göz. Anlamlandıramadığı şeylerden rahatsız olan genç kız hızlıca bakışlarını etrafta gezdirdi ve içerisinde bulunduğu ortamı analiz etmeye çalıştı fakat nafile. Geçen her saniyeyle birlikte kalbinin derinliklerinde bir huzursuzluk oluşmaya başlıyordu. Genç kız anlam veremediği şeylerden gerçekten de nefret ederdi ve içerisinde oluşan huzursuzluğun kaynağı da buydu. Fakat ne kadar ironiktir ki, o bunu bilmiyordu. Geçmişe dair tek anısı kısa bir süre önce gördüğü çiçek bahçesiydi ve onu da hayal meyal hatırlıyordu.

İçerisindeki huzursuzluk katlanarak artmasına rağmen paniklemedi. Sakin bir şekilde bakışlarını etrafında gezdirerek içerisinde bulunduğu durumu süzmeye başladı. Elbette pek başarılı olamadı, zira pekte akıl ve mantığa sığan bir ortamda bulunmuyordu. Birazcık kendisine gelebilmek için derin bir nefes aldı. Bu sırada göğsünü dolduran havayı ne kadar zor içine çektiğini fark etti. Sanki kısa bir süre sonra içerisinde bulunduğu ortamda hava tükenecek ve nefessiz kalacak gibi hissediyordu.

Genç kız, her şeyin bir anlamı olması gerektiğini düşünen insanlardandı. Her ne kadar böyle düşünen birisi olduğunu bilmese dahi o anda düşüncesi bu şekildeydi. Burada bulunmasının bir anlamı olduğuna emindi fakat sadece öğrenmesinin zamanı gelmemişti. Bu düşünceye daldığında kelimenin tam anlamıyla sakinleşmeyi başardı. Karşısında bulunan, sadece gözlerini görebildiği, sesinden bir erkek olduğuna kanaat getirdiği kişi belki de herkesin merak ettiği soruyu sormuştu. Genç kız ilk başta içgüdüsel olarak kafasını sallayarak onu onaylamak geldi fakat kendisini hemencecik durdurdu. "Hayır." dedi. Daha fazla kelam etmenin gereksiz olacağını düşünerek kısa ama öz bir cevap vermekle yetindi. Erkeğin sorduğu soruyla birlikte çevresindeki insanlarında kendisiyle hemen hemen aynı durumda bulunduğunu fark etmiş oldu fakat herkes cevap vermeden bir çıkarım yapmanın yanlış olacağını düşünerek diğerlerinden cevap beklemeye başladı.

Bu sırada gözleri içerisinde bulunduğu ortama daha iyi alışmaya başlamıştı. Çevresindeki insanların yüzlerini, vücut hatlarını daha iyi bir şekilde görebilmeye başlamıştı. İlk olarak soruyu soran kişiyi süzmeye başladı. Diğerlerinden farklı olarak çekik olan gözleri ve garip saç stili, genç kızın en çok dikkatini çeken şey olmuştu. Ardından bakışlarını, en çok dikkatini çeken ikinci kişiye çevirdi. Karanlıkta dahi parlayan, kırmızı gözlü şahsın cinsiyetini söylemek pek mümkün değildi. Kısa bir süre inceledikten sonra erkek olduğu gayet net bir şekilde anlaşılabiliyordu fakat ilk bakışta bir kadın sanılabilecek bir güzelliği vardı, belki de içerisinde bulundukları ortamın karanlık olmasından ötürü onu bir kadın sanmıştı fakat pek umurunda da değildi. Bu ikiliden sonra gözlerini, diğer herkesten daha yüksekte bulunan bir çift göze çevirdi. Aralarında en ürkütücü görünen şahıs kesinlikle buydu.

Ürkütücü adamın gözlerinin içerisine birkaç saniye kilitlendikten sonra karanlıkta bir güneş gibi parıldayan kadına döndü. Bir çocuğu andıran yüzü, parlak ten rengiyle hiç ortama uygun birisi gibi gözükmüyordu. Son olarak bakışlarını garip saçları olan şahsa çevirdi. Bunun da erkek mi kadın mı olduğundan pek emin olamamıştı fakat vahşi birisi olduğunu anlayabiliyordu. Büyük ihtimalle anlaşamayacaklarını düşündü, sonrasında bir anda duraksadı. Kendisine ait hiçbir şey bilmiyor olmasına rağmen çevresindeki insanlar hakkında nasıl bu kadar keskin yorumlar yapabildiğini merak etti. Neden en son baktığı kişiyle anlaşamayacaklarını düşünmüştü? Bunu düşündüğü anda kısa bir süreliğine heyecanlandı fakat sakinleşmesi pek uzun sürmedi. Şimdilik sakin kalması ve işleri zamana bırakması gerektiğini biliyordu.
Image

KÜNYE
İsim: Esther
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 22
Boy: 178
Kilo: 54
Sınıflar: Etkileyici - Defansif - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: 0/40/0
Mevcut Para: 8000
İtibar: 7

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 9
İrade: 20
Zeka: 10

ALUDİR STATLARI
Görü: 5
Hakimiyet: 10
Mevcudiyet: 13

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

---------------------------------------------------

Image

KÜNYE
İsim: Dia (Masum kişi/kişiler anlamına gelmektedir)
Cinsiyet: Kadın
Boy: 1.02
Kilo: 20
Tür: Peri
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 8
Güç: 5
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
Arun: 9
Duren: 6
İrade: 10

YETENEKLER
Tatlı Tebessüm

TEKNİKLER
Peri Dokunuşu (5. Düzey)
Peri Salınımı
Rüzgarlı Gün (5. Düzey)
Mutlak Olan (Karakteristik Teknik) (2. Düzey)
Peri Kabusu


İblisin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
User avatar
Eae
Posts: 8
Joined: 16 May 2022, 00:08

26 May 2022, 18:40

Image


Boşlukta daha mutluydum sanki? Burnumdan giren havanın ciğerlerimi yakması gerekirken gayet alışmış olması baya bir süre var olduğumu belli ederken kafamda yankılanan ses sanki bana bağırılıyormuş gibi hissettirdi. Eğer hatırlayabilseydim bu sesi çıkaran insanların toplanmış bir şekilde bana sinirli bir şekilde baktıklarını hatırlardım belki de. Ellerimdeki kanın sahibi olan bedenin yüzünün bana dönüp, onu eşitsizliğin öldürdüğünü söylemesini hayal ederdim sanırım. Sonu eşitsizlik yüzünden olmuştu, benim yüzümden değildi. Bulunduğum durum da komik gelmiş, büyük ihtimalle kendimi korurken gülümsediğim için inandırıcı da olamamıştım. Bu olayları hatırlamadığım, bunun yerine kocaman bir karanlıkta bulunduğum zamanlar oldukça huzurluydu aslında. Gözlerim açılıp, beynime resimler dolmaya başladığı gibi pişman olup “Hayır!” dedim. “Boşluğa dönmek istiyorum!” Duyduğum ses benim sesim miydi? Çevreme bakındım boşluğu ararcasına. Kafamı hareket ettirdiğimde kasılan boynum yüzünden istemsizce elimi kaldırıp boynuma dokundum. Dokunduğumda elim ve boynumun yarattığı his çok kafa karıştırıcıydı. Şuan elimi mi hissediyordum yoksa boynumu mu? Bir süre elledim boynumu. Hissiz anlar daha güzeldi. Bundan 2-3 saniye öncesi mesela. Yanımda duran başka varlıklar vardı. Açık bir ten rengi, kafalarından çıkan kıllar. Kafa olarak adlandırdığım kısımda etrafa fıldır fıldır dönen “gözleri” vardı. Çok garip varlıklardı gözler. Birini çıkarıp incelemek istemiştim. Şuan boynuma dokunan elimin üstünde böyle hızlıca dönmesi nasıl bir his olurdu acaba? Diğer elimi kaldırıp yanımdaki kırmızı uzun saçlı varlığa doğru uzattım. Yüzünü yakalayıp, gözünü çıkarmak, elimde incelemek istiyordum ama elim daha gidemeden bir ses yüzünden kendimi koruma isteği geldi. En önemli isteğimdi bu. Savunmalıydım kendimi.

Sesin sahibine karşı defansif bir pozisyona aldım kendimi ancak sorduğu soru ve kafamı çevirdiğimde takınmış olduğu tavırdan onun bana zarar vermeyeceğini anladığım gibi çok daha başka, çok daha derin bir şeyi daha fark ettim. Gözlerimi merakla açıp yaklaştım bu kişiye. Gözlerine bakabilmek için kafamı kaldırıyordum. Vücudumdan yüksekteydi. Boynumdaki eli de çekip karşımdaki varlığa doğru uzattım ve ellerini yakaladım sakince. İkimizin elleri de aynıydı. Onunkiler biraz büyüktü. Ellerini bırakıp saçımdan bir tutamı kendi gözlerimin önünde tuttum. Karşımdaki varlığın da saçları aynı renkti. Şuan… Kendime bakıyordum. Bendim o. Sadece biraz büyüktü benden ve daha çok kaybolmuş gibiydi. Bir şeyleri anlamaya çalışmak yerine yardım istemişti.

Ve ben de kendime yardım etmeliydim.

“Ben biliyorum.” dedim. Sesim kendim olduğunu düşündüğüm varlıktan farklı çıkmıştı ancak belki onun sesi de kendisine benimki gibi geliyor olabilirdi. Bunu bilemezdim.

Sanki bir aynaya bakıyormuş gibi parmaklarımın ucuna kalkıp varlığı incelemeye başladım. Aynı kendime ilk başta yaptığım gibi boynuna dokundum. Ona dokununca, onu hissetmiyor sadece elimdeki hissi anlıyordum. Tam olarak ben değildim yani. Demek böyle görünüyordum ha? Biraz kaba sabaydım ama kesinlikle bakması zor bir varlık değildim. Konuşurken hareket eden delik korkunç gelmişti biraz. Asıl en korkuncu parmaklarımın ucundakilerdi. Karşımdaki varlığın ellerini tutup biraz incelemem gerekmişti iğrençliklerini. Bir tanesini tutup hafif çektiğimde parmaklardan çıkmadığını farkettim. Oraya bağlılardı.

“Biz.” dedim varlığın gözlerinin içine çevirdim bakışlarımı. Gri gözleri hareket ediyordu çevreye bakarak ama bu sefer onlara dokunmaya çalışmadım. Çünkü ona bir şey yaparsam bana da olacağından korktum. Aynı kişiydik nasıl olsa. Boynunu hissedemiyor olabilirdim ama gözü çıkarsa, kendiminkini kaybedebilirdim belki. “Yürüyorduk.” diye devam ettim. Hiçbir şey hatırlamıyordum ve bunu neden söylediğim hakkında bir fikrim de yoktu. Ne olacağını merak etmiştim belki de. Hava çok ağırdı, bu şekilde var olmak aşırı yorucuydu. Tekrar yokluğa ne zaman gideceğimi bilmediğim için en kolay yolu seçmem gerekiyordu işte. “Sen beni taşıyordun.” dedim. “Benim istediklerimi yapmak için varsın. Korunmam gerekiyor.” Bakışlarımı çevrede dolaştırmaya başladım. Korunmam gereken korkunç bir varlık aramak için.

Kızıl saçlı varlık çok tehditkar gözükmüyordu.

Sinsi, boş bakışlı varlık rahatsız edici bir enerji yayıyordu.

Gri saçlı varlık saldırıp zarar vermek yerine beni koruyacağı havasını veriyordu.

Dev gibi olan varlık ise aralarında en dikkat edilmesi gereken kişi olduğunu bağırıyordu sanki. Yüzünde diğerlerinde olmayan garip bir işaret vardı. Kafamdaki kötü varlık konsepti bu et yığını üzerinden oluşuverdi.

Kendime bakmadan kolunu tuttum, gösterdim uzun boylu varlığı. “Buna dikkat etmemiz gerekiyor.” dedim. “O bizi kovalıyordu. Bizim de yetişmemiz gereken bir yer var. Şurası-” elimi kaldırdım ve hiç düşünmeden uzun boylu varlığın tam tersi yerini gösterdim. “Evet oraya gitmeliyiz hepimiz, sen de beni taşımalısın.”
KÜNYE
İsim: Eae
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 25
Boy: 160
Kilo: 55
Sınıflar: Toplayıcı - Dengeli - İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: -

PROFİL
Güç: 1
Dayanıklılık: 1
Çeviklik: 2
İrade: 3
Zeka: 3

Aludir Statları
Görü: -
Hakimiyet: 1
Mevcudiyet: 2

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Meiyu (Tatlılardan tatlı)
Cinsiyet: Dişi
Boy: 53
Kilo: 13
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 4
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 7
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 3

YETENEKLER
Görünmez Adımlar

TEKNİKLER

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Asuriel
Posts: 16
Joined: 15 May 2022, 20:28

26 May 2022, 19:59

Beşer, bu haşmetli dünyadaki varoluşunu üç farklı evrede geçirir. Önce doğar. Doğmak uzun sürer, doğduktan sonra bilinç kazanılana kadar insan aslında tam olarak doğmamıştır. Anne karnında geçirilen dokuz ayın ardından dünyaya ilk bakışta bitmez doğma süreci. Zaten insan sadece bir kez doğmaz. Büyür, gelişir ve bir daha doğar. Sevdikleri tarafından kandırılır, ihanete uğrar üzülür ve kırılır. Yıkılır. Yıkıldıktan sonra tekrar toparlanır ve tekrar ayaklarının üzerinde durur. O zaman insan tekrar doğar. Yeniden doğan insan evlenir, bir yuva kurar. Başka bir insanla yaşamayı öğrendiğinde onun alışkanlıklarına ve huysuzluklarına katlanmaya başladığında yeniden doğar. Büyüyen ve hayatını başkasıyla paylaşan insan dünyaya kendisi de başka bir can getirdiğinde bir kez daha doğar. Bir anne, bir baba olarak doğar ve döngüyü tamamlar. Doğmuş insan ölmeden önce yaşar. Yaşamak bu evrelerin en uzunu, en meşakkatli olanıdır. Bir sonraki evreyi anlamlı kılacak olan her şey bu süreçte yapılır. Yaşayan insanın hayatına bir anlam katması beklenir, bir amacının olması beklenir. Bunu sadece toplum dayatmaz, insanda içten içten ister bunu. Bir iz bırakmak, göçüp gittikten sonra bu dünyada ufakta olsa bir etki bırakmış olarak gitmek ister. Medeniyetin çöküşüne kadar yağacak yağmurların arasında olmak ister. Ne yazık ki bu pek mümkün değildir, her insan için. Kimisi arzularının peşinden gidecek kadar güçlü ve kararlı olamaz. Hayatın peşinden koşamaz aksine hayat onu akıntısının içine alır ve oradan oraya savurur. Lakin farketmez, ister hayatın peşinden koşup onu ensesinden kavrasın, isterse o akıntının onu götürdüğü limanlarda harap olsun insan son durak her zaman, her zaman aynıdır. Ölümün sessiz şarkısı insanı her zaman bekler. Kimisi onu bir dost gibi görür, kimisi için bir zebanidir. Beşer onu nasıl görürse görsün, ölüm oradadır ve her zaman ebedi olarak kalmaya devam edecektir.

Yokluğun ortasında yokluğun ne demek olduğunu hemen idrak etmeden hemen önce ona ait değilmiş gibi hissettiren gözleri açıldı. Göz kapakları hareket halinde oldukları her an bir ızdırapmış gibi hissettiriyordu. Aynı his bu et topluluğunun her yerine yayılmıştı. Hareket etmek istiyordu, fakat bunu yapacak kudrette değildi. Sanki semavi bir varlık tarafından bütün yetileri elinden alınıp bu yitip gitmiş toprakların üzerinde bırakılmıştı. Bu toprakların üzerinde çürüyecek, böcekler onun cansız bedenini milyonlarca parçaya ayıracak, iç organları çürüyüp gidecekti. Acımasız ve elem bir kaderdi bu. En son yağmurun ne zaman yağdığının bilinmediği kendisinin bile kaç mevsimi burada geçirdiğini bilmediği bir yerde yavaş yavaş ölmek. Böyle bir ölümü niçin hakettiğini düşündü. Fakat sonra başka bir şeyi daha merak etmesi gerektiğinin farkına vardı. Kimdi? Bu çorak toprakların üzerinde ölümünü bekleyen varlık kimdi? Bu sorunun bir cevabı yok gibiydi. Bu soruya aradığı cevabın nasıl bulunacağını bilmiyordu. Belki de bulmaması gerekiyordu. Sadece ölmeyi beklemeliydi, gururlu bir şekilde.

Yükseldiğini hissetti. Bir çift insan yanına sokulmuştu. Onu kaldırmaya çalışıyorlardı. Kolları acıyordu. Kurtarıcılarının yüzüne baktı. Yüzlerini seçemiyordu. Yüzlerinin olmayışından dolayı mıydı bu yoksa yüzlerinin hatlarını ve onları farklı kılan şeyleri idrak edemeyecek kadar bitap düştüğünden mi bilmiyordu. Bilmemek çok keyifsiz bir durumdu. Teşekkür etmek istedi, lakin bunu yapamadı. Bu insanlar bir şeyden korkuyor gibiydiler. Öylesine canlı ve gerçek bir korkuydu ki bu. Çaresizliklerinin kokusunu alabiliyordu sanki. Birileri onlara yardım etmeliydi. Onlarda aynı şekilde düşünüyorlardı. Taşıdıkları insanın onlara yardım etmelerini istiyorlardı. Korunmak istiyordu bu insanlar. Bu kadında onları korumalıydı. Korurdu da. Eğer bu kadar bitap olmasaydı. Fakat bu bir bahane değildi. Savaşmalıydı. Kendini koruyamayacak insanlar ondan medet umuyorsa ve ona sığınıyorsa onları geri çeviremezdi. Bu şerefsizlik değilde neydi ?! Savaşabildiği son ana kadar savaşacak ve o ölene kadar kaçırabildiği kadar insanı bu bilinmeyen düşmanı kaçıracaktı. Bu iki insan gibi yüzlercesi binlercesi vardı ve hepsinin kaderi bu kadının elindeydi. Lakin bedeni onunla aynı şekilde düşünmüyordu. Zira yanındaki insanların gücü tükendiği anda yere yıkıldı. Bacakları onu taşımakta başarısız oluyordu. Bu duruma lanet etti. Kalkmalıydı! Savaşmalı ve insanları korumalıydı. Başkaları geldi. Onu kaldırdı. Fakat o kalkamadı. Başaramadı. Başarısızlık hissi sinirlendirdi onu. Onun eline bakan insanları yarı yolda bırakmak istemiyordu. Başarmalıydı! Başarmak zorundaydı! Hepsinin ağzından dökülen tek kelime, tek bir laf, tek bir dua! Onları yarı yolda bırakamazdı!

Karanlığın kalbinde açıldı bir çift kırmızı göz. Açılır açılmaz başka gözlerle karşılaştı. Kırmızı gözler gibi şaşkın, korkmuş ve telaşlı gözler. Bir çığlık. O çığlığı takip eden zihinsel bir aydınlanma. Parmaklar, parmakların bağlandığı eller, kollar, bacaklar. Bunların hepsi bu kırmızı göze aitti. Peki bu kırmızı göz kimdi? Nefes alıp veriyordu fakat bunu kendisi yapıyormuş gibi hissetmiyordu. Ben diyemiyordu kendisine. Benliğin ne olduğunu bilmediği için miydi bu yoksa ben olmadığı bir bedenin içinde olduğundan mütevellit miydi? Anlamak için etrafına bakındı. Fakat bunu yapan kendisi değilmiş gibi hissetti. Bunun yapılmasını o istemişti, ancak yapan o değildi. Dönen baş ve gören gözler onun değildi. Bunun nasıl bir keşmekeş olduğunu idrak edemiyordu. Karanlık ve onun dışında dört varlık. Boşlukta süzülen beş varlık. Hiçlerin hiçliğinde süzülen ve var olmaya çalışan. Bu hiçler konuşuyordu. Birisi soru sormuştu, öbürü cevapladı. Bir tanesi daha vardı. Daha küçük, daha çelimsiz, korunmaya muhtaç. Bir şeyler biliyordu. Hiç bir şey bilmeyen hiçlerin arasında bir şey bilen bir hiç. O zaman o bir hiç olmazdı.

Kızın sözlerini dinledi. Bir şeyler tam yerine oturmadı kafasında. Yinede korkmuş ve ürkmüş birinin çağrısını görmezden gelemezdi. Gelmemeliydi. Öyle hissediyordu. "Bizi mi kovalıyordu?" Kıza doğru yürümeye ve kızın önüne, adamla arasına geçmeye çalışacaktı vücudu el verdiğince. Bunu başarabildiği takdirde adama dönecek ve soracaktı. "Bu halde olmamızın sebebi sen misin?"
Image


Image

İsim: Asuriel
Cinsiyet: Dişi
Yaş: 24
Boy: 172
Kilo: 58
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para:

Profil

Güç: 2
Dayanıklılık: 1
Çeviklik: 2
İrade: 2
Zeka: 3

Aludir Statları

Görü: 1
Hakimiyet: 2
Mevcudiyet:

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

Image

İsim: Wyngen
Cinsiyet: Dişi
Boy: Kafa-kuyruk uzunluğu 3 m., kanat açıklığı uzunluğu 2.5 m.
Kilo: 257
Tür: Ejderha
Seviye: Razguk

PROFİL

Varlık: 7
Güç: 5
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 1
Arun: 6
Duren: 2
İrade: 3

YETENEKLER

Yıkılmayan Beden

TEKNİKLER

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
Amriel
Posts: 7
Joined: 22 May 2022, 13:23

26 May 2022, 21:37

Duyduğu ses kendisini o enfes odaklanmadan çıkartmıştı. Bir şey hissetmediğini söylüyordu. Yarattığı kıyıma karşı herhangi bir duygu hissetmediğini, merhamet hissetmediğini. O merhametin ne olduğundan pek emin değildi ama kesinlikle bir şeyler hissediyordu. Zevk, insanın içini yaşam isteğiyle dolduran türden harika bir zevk. Korku, acı, eziyet. Kurbanlarının hissettiği şeyler ise bunlardı. Yüzlerce zavallıdan yayılan sesler O'nu mest ediyordu. Bir resital edasıyla dinliyor, kendinden geçip tatmin oluyordu. Ama şimdi bu tatminin yarattığı girdaptan çıkmıştı. Sikik sesler onu kendisine getirmişti. İlk defa o zaman içinde bulunduğu duruma bakabilmişti. Bir elinde kırbaç diğerinde makas vardı. Yer artık kandan bir göldü ve O bu göldeki en tehlikeli timsahtı. Acizlerin yaşam sularıyla kendisini yıkayacaktı. Onların kutsal addettiği her şeyi silip sadece kendi imgesini yerleştirecekti. O en üstündü, acizlere hükmetmek onun hakkıydı. Gözlerini zorla kan gölünden çekip kanın kaynağına bakma gafletinde bulunmuştu O. İşte o zaman neden bu halde olduğunu görmüştü. Onlarca değersiz insan kazıklara bağlı ona bakıyordu. Efendilerine korku dolu gözlerle bakıyorlardı. Yüzlerinden ne kadar çile çektikleri anlaşılıyordu. O'nun keyfi yerine gelmişti. İstemsizce suratında yayılan gülümsemesi daha da genişlemiş ve bir kahkahaya dönüşmüştü. Onlara daha fazla eziyet etmek istiyordu. Yalvaran, anlamını bile bilmediği merhameti dilenen, ölüp kurtulmak için tanrılarına dua eden bu güruhu parçalarına ayırmak istiyordu. Yaşayabilecekleri en büyük eziyeti tatmalarını; zihinlerinin, benliklerinin, kişiliklerinin ve fikirlerinin sorgusuzca kendisine adanmasını istiyordu O.

Ama önce hangisinden başlamalıydı? Şu çelimsiz ve ölmek isteyen zavallıyla mı yoksa güçlü görünmeye çalışan iradesinin kırılmayacağına inanan şu çöple mi? O seçemiyordu. Hepsini istiyordu, Hepsi O'nun adını haykırmalıydı. Kırbacını vahşice sallayarak temposunu kazanıyordu , kırbacın geçtiği yerlerden yükselen çığlıklar temposunu daha da arttırıyordu. Daha hızlı vuruyor, daha geniş savuruyordu. HAYKIRIN, BAĞIRIN, AĞLAYIN, YALVARIN. ÖLÜN! ÖLÜN! UĞRUMA ÖLÜN! Kendi bilinci haykırışların etkisiyle eriyip onu tarifi mümkün olmayan bir haz dünyasına karışıyordu. Bunu sonsuza kadar yapabilirdi, yapmak istiyordu. Duramazdı. Ama vücudu ona ihanet ediyordu. Bir zavallı gibi çalışmayı reddediyordu vücudu. Yorgun hissediyordu kolları. Bu durumda nasıl yorulabilirsin gerizekalı diye koluna söylenip kayan giden makası tutmak istemişti O, fakat makas çoktan kandan nehrin içinde kaybolmuştu. Öfkesiyle elinde kalan yegane şeyi daha sert sallamaya çalışmıştı fakat kırbacı da ona ihanet etmiş ve nehirde yüzmek istediğini söylercesine makası takip edip gitmişti. Kırbacı da nehirde yolculuğa başladığında O içinde bulunduğu durumdan sıyrılmıştı. Sonsuz haz yerini huzursuz bir boşluğa bırakmıştı. Tüm neşesi silinmişti, kulaklarında yankılanan çığlıklar yok olmuştu. Şimdi farklı bir şey duyuyordu. Tüm yaralar, damarlar etler ve organlar onunla konuşuyordu. Her konuşmalarında acılarını hissediyordu. Yarattığı yıkım ve yaptığı eziyet harikuladeydi fakat kendisinin bunu hissetmesine gerek yoktu. Bu kan gölünün timsahı yavaş yavaş gölün içinde kaybolurken binlerce yaranın söylediği tek bir şey vardı "AMRIEL".



Gölün içinde kaybolan timsah tekrardan yüzeye çıkmıştı. Az önce hissettikleri neydi. Ne olmuştu ona. Hiç kendinde hissetmiyordu. Aptalca bir şekilde sanki vücudu ona ait değil gibiydi. Ama bu imkansızdı. Her şey ona aitti. O "sahip"'ti. Bir şeyin sahibi değil, her şeyin sahibi. Gözleri ya da ciğerleri ona mı ait olmayacaktı? Elbette onundu. Başka kimin olabilirdi ki? Gerekirse başkasının kullandığı gözü alıp kullanırdı. Onun sahibi olarak hakkıydı bu. Ciğerleri emriyle titreyip kendisini havayla doldurmuştu. Gözleri efendisine hizmet edip çevreyi göstermişti. Çevrede çok bir şey yok gibiydi. Siyahlık, birkaç belli belirsiz şekil. Nerede olduğunu hatırlamıyordu, ne yaptığını hatırlamıyordu. Kim vurdu lan bana diye düşünmüştü. O kendisine gelirken çevresindeki şekiller konuşmaya başlamıştı. Biri bir şey bilen var mı diye sormuştu. Öteki hayır demişti. Bir diğeri bildiği iddia etmişti. Ondan kaçıyorlardı. Konuşan küçük şey de korunması gerektiğini iddia ediyordu. Başkalarının seni korumasına ihtiyacın mı var değersiz şey? Kendini savunmayı düşünemeyecek kadar zayıf bir korkak mısın? Başkalarının seni koruması gerecek kadar önemli biri misin? Kendini üstün mü görüyorsun? TEPEDEN Mİ BAKIYORSUN? Yürüyemeyecek kadar aciz bir zavallı olarak EMİR mi veriyorsun. Evet, sen çığlıklar içinde merhamet dileyecek ağlayıp dövünecek , ölüm hediyesini almak için senden istenilen her şeyi yapacak bir malzemeye benziyorsun. Adına kan dediğin seni yaşatan sıvı o kadar değersiz ki litrelercesini yere boşaltacaksın. Başka biri de onunla konuşanın arasına geçip onu sorgulamıştı. ONU mu sorgulamıştı? NE HADDİNE. Artık timsaha benzeyen ne için burada olduğunu biliyordu. Acizin üstüne yürüyecekti, onu savunmaya çalışan değersizi yıkıp geçecekti, daha sonra da onunla ilgilenebilirdi. İlk olarak kendisini ondan üstün gören acizin işini halletmeliydi. Çığlıklarını duymak, ona ölüm hediyesini bahşetmesi için elindeki her şeyi , zihnini ve inançlarını bile ona vermek isteyecek yalvarışlarını işitmek istiyordu. Küçük olan kendisini çok mu büyük sanıyor? Çok mu önemli? Çok mu korunmaya ihtiyacı var? DEĞERSİZ, YETERSİZ, UKALA ACİZ. SENİ BEKLEYEN ŞEY EN KORKUNÇ RÜYALARINDA BİLE GÖREMEYECEĞİN KABUSLARINDAN BETER. Hava zor mu çekiliyordu ciğerlerine? Hayır, ciğerleri havayı çekecek bükecek ve gönderecekti. Her şey gibi o da emrine tabiydi.
Image
KÜNYE
İsim: Amriel
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 25
Boy: 210
Kilo: 120
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Savaşçı
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 1000 Pula

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 3
Zeka: 1

Aludir Statları
Görü: 1
Hakimiyet: 2
Mevcudiyet: -

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Slakor(Uykucu)
Cinsiyet: Erkek
Boy: 4.62
Kilo: 347
Tür: Dev
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 4
Güç: 9
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 1
Arun: 1
Duren: 6
İrade: 1

YETENEKLER
Son Çare

TEKNİKLER
-

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
-
User avatar
Theo
Posts: 161
Joined: 15 May 2022, 21:39

28 May 2022, 03:17

Ansızın duyduğum ses ile kendime geldim. Sesin ne demek istediğini tam olarak anlamasam bile sanki yaptığım bir şey yüzünden bana söyleniyor gibiydi. Açıkçası ne yapmış olabileceğim hakkında hiçbir fikrim yok. Aslında neden burada olduğum hakkında da bir fikrim yok. Hatta kim olduğumu bile hatırlamıyorum. Bir anda bu kadar şeyi unutmam hiç normal değil.

Uyandıktan sonra bandajlardan görebildiğim kadarıyla etrafa baktım. Anladığım kadarıyla bembeyaz bir hastane odasında gözlerim hariç bütün vücudum bandajlı bir şekilde yatıyorum. Görebildiğim kadarıyla bandajlı yerlerin altında herhangi bir yaram yok. Zaten fiziksel olarak bir acı da hissetmiyorum ama yine de birileri tüm vücudumu sarıp sarmalamış veya belki de kendim yaptım. Hala daha bir şey hatırlamıyorum. Fiziksel bir acı çekmeme rağmen yine de hastaneden gitmek istemiyorum. Ruhum acı çekiyor gibi hissediyorum ve eğer burada kalırsam bu acıyı dindirebileceğime inanıyorum. Çektiğim acıyı dindirmek için burada kalmaya karar verdikten sonra etrafımdaki diğer kişilerin ne durumda olduğuna baktım. Büyük bir çoğunluk benimle aynı durumda gibi gözüküyor. Bazıları öfkeli bazıları ise hayal kırıklığına uğramış şekilde etrafı inceliyorlar. Birkaç kişi ise benimle göz teması bile kurmaktan kaçınıyor. Belki de bakışlarını kaçıranlar neden burada olduğum hakkında bir şeyler biliyor olabilirler. Etrafımdaki kişilere daha dikkatli bakmaya başladıktan sonra zihinlerine girmeyi başardım. Bu başarımın sonucunda defalarca kez yaptığım bir davranış yüzünden rezil olduğumu gördüm.

Açıkçası neler oluyor emin değilim. Az önce gördüğüm şeyleri nasıl yaptığımı anlamadım. Şimdiyse bir anda üzerimdeki bandajlardan kendiliğinden açılmaya başladı. Daha ben neler olduğunu anlayamadım bir anda kadınlar çığlık atmaya başladı. Ardından da büyük bir çaba eşliğinde üzerime kapatmaya çalışmaya başladılar. Onlara bu konuda yardımcı olmak için doğrulmaya çalıştığım sırada beni tutmaya çalışan birisine kazayla kafa atarak adamın alnından kanlar akmasına neden oldum. Neden yataktan kalkmamı istemiyorlar ki? Ayrıca nasıl olurda hiç çaba sarf etmeden birisinin alnını yarabilirim? Belki de çok güçlü birisiyim. Bilmiyorum. Hala daha burada neler olduğunu tam olarak anlayamadım ama az önceki kargaşa nedeniyle en azından ismimi öğrenebildim. Theo. Beğendim. Güzel isim.

Gözlerimi yeniden açtıktan sonra bu sefer karanlık bir odada karşımda yeni yüzler gördüm. Bu hızlı geçişler aklımı iyice bulandırmaya başladı. Kısır bir döngüye girmişim gibi hissetmeye başladım. Bu yüzden biraz beklemeye karar verdim. Yine ortalık karışıp gözlerimi başka bir odada tekrar açacaksam burayı incelememe gerek yok. Ancak etrafa bakmaya başladığım zaman garip hissetmeye başladım. Gözlerim bile bana yabancı gelmeye başladı. Ayrıca hala daha tam olarak burada ne yaptığımı hatırlayamadım. Ne kadar düşünsem de sonucun değişeceğini de sanmıyorum. Bu yüzden artık bu sıkıcı konuları bırakıp birazcık eğlenmem lazım.

Giderek ağırlaşan havaya aldırmadan etrafta vakit geçirebileceğim bir şeyler aramaya başladım. Tam bu sırada minik grubumuzdan biri bulunduğumuz durum hakkında bir bilgisi olan var mı diye sordu. Adamın sorusuna iki kadın birbiri ardına hayır diyerek bir şey bilmediklerini söylediler. Ancak siyah saçlı arkadaş hayır dedikten ilk önce garip hareketler yapıp ardından da çelişkili şeyler söylemeye başladı. Bir anda her şeyi hatırlamaya başlaması pek inandırıcı olmasa da neler olacağını merak ettiğim için araya girmeyi düşünmüyorum. Kim bilir belki bu arkadaş sayesinde biraz da olsa eğlenebiliriz.

Siyah saçlı kızın konuşmasından sonra ortalık karışmaya başladı. Kenarda bekleyenlerden biri kızın konuşmasından sonra uzun boylu adamın karşısına geçerek ondan hesap sormaya başladı. Uzun boylu adam ise açık açık karşısındakileri tehdit etti. Açıkçası olayların bu kadar hızlı bir şekilde büyümesini beklemiyordum. Sadece birazcık eğlenmek istemiştim ama araya girmezsem ortalık karışacak gibi görünüyor. Durup dururken bir kavganın ortasında kalmak istemiyorum. Bu yüzden işleri biraz daha karışık bir hale getirmeye karar verdim. İlk önce “Aslında bende bazı şeyler hatırlıyorum.” Diyerek etraftaki sinirli arkadaşların dikkatini çekmeye çalışacağım. Ardından da parmağımla siyah saçlı kızı göstererek Dediklerinin bazıları doğru bazıları ise yanlış. Aslında yürümüyorduk. Uçuyorduk. Çünkü hepimizin kanatları var. Şimdi nereye kayboldular bilmiyorum ama öncesinde onları istediğimiz şekilde kullanabiliyorduk.” Dedikten sonra uzun boylu arkadaşı dönerek “Sen gerçekten bizi daha doğrusu siyah saçlı kızı kovalıyordun. Çünkü uçma konusunda kötü olduğun için sürekli seninle alay ediyordu.” Diyeceğim. Dediklerime inanan olursa belki de ileride bir gün birilerinin gerçekten uçmasını sağlayabilirim.
Image
Karakter
KÜNYE
İsim: Theo
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 22
Boy: 1.80
Kilo: 80
Sınıflar: Elemantalist – Defansif- Toplayıcı
Mevcut GP/AGP/İGP: 0/5/90
Mevcut Para: 7000

PROFİL
Güç: 4
Dayanıklılık: 4
Çeviklik: 4
İrade: 6
Zeka: 8

Aludir Statları
Görü: 3
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 6

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
İblis
Image
KÜNYE
İsim: Ghozza
Cinsiyet: Cinsiyetsiz
Boy: 1.20
Kilo: 20
Tür: Ruhani
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 3
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 3
Arun: 7
Duren: 7
İrade: 5

YETENEKLER
Dehşetin Gülüşü

TEKNİKLER

İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR

Image
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

30 May 2022, 10:35

Karanlığının dalgaları arasında açılan gözlerinizle ne yaşadığınızı veya yaşayıp yaşamadığınızı anlamlandırmaya çalışıyorsunuz. Kiminiz yaşananlara veya yaşandığını düşündüğünüz şeylere karşı anlamsız bir soruyla yaklaşırken, kiminiz de zihninde yaşandığını varsaydığı gerçeklik üzerine düşüncelerini belirtiyor. Gözlerinin altına sürdüğü saks mavisi kalemle yorgunluğunu gizlemeye çalışmasıyla görünümü diğerlerinden ayrılan kadının sözleriyle birlikte, gözleriniz bu kez uzun boylu, içinizde en korkunç yüz hatlarına sahip kişiye dönüyor. Beyaz saçlı kadın bir anda kendini koruyucu bir melek gibi öne atarken, kırmızı saçlı ve gözlü olan adamın sözleri, bu kez olayın renginin bir nebze daha değişmesine neden oluyor. Gözlerinizi açtığınız andan itibaren geçen saniyeler içerisinde içine düştüğünüz ayrışım, aslında size halen daha birer insan olduğunuzu gösteriyor. Ne de olsa, kendinizi dahi bilemediğimiz bir anda ve bu kadar bilinmezliğin içerisinde ancak insanların bu kadar birbirlerini karşılarına alabileceğini halen daha fark edebiliyorsunuz.

İçine düştüğünüz ayrışma -veya tartışma- varlığını sürdürmeye devam edecek gibi görünürken, ardınızdaki karanlıktan gelen naif, yumuşak ve sevecen bir erkek sesiyle bir anda kesiliyor. “Aman aman… Sizin uyanabileceğinizi tahmin etmiştim.” diyerek bir anda dikkatinizi çeken sözlerin geldiği noktaya kafanızı çeviriyorsunuz. Geçmişinize dair hatırlamadığınız hiçbir şeyin içerisinde, geçmişte yaşadığınız anlardan umut kırıntısı çıkardığını anladığınız bu cümleler, birkaç saniye önceki gerginliğinizi yok ediyor ve sesi sahibine odaklanmaya başlıyorsunuz.




Karanlığın içerisinde sarı saçlarıyla beliren 170 cm boylarında olan, yüzünde sıcak bir tebessüm ve omuzlarına attığı kırmızı bir pelerinle size doğru yaklaşan adamın alkış sesleri karanlığı yarıp geçiyor. Yüzündeki tebessümü nedeniyle kısılan gözlerinden attığı bakışlarını her birinizin üzerinde gezdirerek size doğru yaklaşan adam alkışlamayı ve adımlamayı kestiğinde, aranızdaki birkaç metre mesafe kalıyor sadece.


Image


Sanki her birinizi tanıyor ve biliyor gibi görünen sarışın adam “Şimdi eminim kafanızda bir sürü soru vardır ama şu uçuk muhabbetinizin devamını da duymak istemeden edemiyorum.” diyor az önceki konuşmalarınıza atıfta bulunarak. Az önceki halinizden oldukça zevk almış gibi görünen adam yine de bu konuyu kapatmak ister gibi bir baş hareketi yaptıktan sonra “Merak etmeyin, hiçbiriniz ölmedi ve maalesef ne birbirinizi kovalıyorsunuz ne de uçuyorsunuz.” diyor. Hafifçe saçlarını savurduğu anda neredeyse omuzlarına gelen saç örgüsünü gördüğünüz adam “Burası İblis Diyarı ve bundan sonra sizler bu diyarın sakinlerisiniz!” diyor sanki dünyanın en normal şeyini söylermiş gibi. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından “Daha önce bu konuda yaptığım şakalar yüzünden birçok uyarı aldığım için konuya direk girmem gerekiyor.” diyor ve kaşları tüm yüzündeki üzgün ifadeyle uyuşur bir şekilde kalktıktan sonra “Oysa baya eğlenceli şeyler çıkıyordu.” diyor. Konudan çok, sizin tepkilerinizi yaşamak ister gibi duran sarışın adam üzüntüsünü derin bir nefesle kalbine gömerken “Şimdi, sizler sıradan insanlar olduğunuzu düşünüyordunuz, ama sıradan insanlar değildiniz, sıradan insanlar olmadığınız için burada gözlerinizi açtınız, artık burada olup bitenlere vakıf olabileceksiniz, ama maalesef burada olup biteni bilebilecek olmanız sizin zihninizin bir kısmının silinmesine neden oldu, bu yüzden geçmişinize dair hiçbir şey hatırlayamıyorsunuz, adınızı bile bilmiyorsunuz, ben de adınızı bilmiyorum, bilsem de bir şeye faydası olmuyor, ama merak etmeyin, artık bayaaaa ayrıcalıklı insanlar oldunuz.” diyor hızlı hızlı. Neredeyse formalite icabı söylenen sözleri olabildiğince çabuk geçmek ister gibi duran sarışın adam, bir anda konuşmasını kestikten sonra “Başka bir sorunuz yoktur sanırım, her şeyi açıkladığımı düşünüyorum.” diyor kendinden emin bir ses tonuyla. Bu sırada birden duraksayan adam yüzüne şapşal bir gülümseme yerleştirirken “Bu arada kendimi tanıtmayı unuttum. Benim adımAzuldir… Kısaca Azul da diyebilirsiniz.” diyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Esther
Aclanian Aludir
Aclanian Aludir
Posts: 251
Joined: 17 May 2022, 16:06

30 May 2022, 12:47

Çevresindeki insanlar anlamsız bir tartışmanın içerisine girdiği anda bakışlarını onların üzerinden çekerek etrafında gezdirmeye başladı. Geçmişine dair herhangi bir anısı olmamasına rağmen birileriyle birlikte çalışacak birisi olmadığını hissedebiliyordu. Bu yüzden garip saçları bulunan kızın sözlerini duyduğu anda yalan söylediğini düşünmeye başladı ve olaylara olan ilgisini kaybetti. Sonrasında ortalık biraz karışmış olsa da genç kızın umurunda değildi, dinlememişti bile. Herkes tartışmakla meşgulken çevresini analiz etmeye çalıştı fakat pekte başarılı olamadı. Her ne kadar gözleri alışmış olsa da etraflarında karanlık bir sisten başka bir şey yoktu.

Kısa bir düşünme aşamasından sonra grubun tersine doğru hareket etmeye başladı. İlk adımını attığı anda ise arasında bulunduğu gruptan olmayan birinin sesini işiterek durdu. Bakışlarını sesin kaynağına çevirdiğinde kısa boylu bir erkekle karşılaştı. Sarı saçları, nazik tebessümüyle birlikte gruba bakan genç adam konuşmasına devam etti. Genç kız konuşmasını sonuna kadar dinledi ve mantıksız buldu. Adamı kısa bir süreliğine süzdükten sonra herkesin merak ettiği o soruyu sormaya karar verdi. "Neden buradayız?" Karşısındaki kişinin anlattığı hikayeye inanmıyordu fakat diğerlerinin anlattığından daha mantıklıydı. İsminin Azuldir olduğunu belirten şahıs oldukça şüpheli gözüküyordu. Hiçliğin ortasında bir anda belirmiş, özel birer insan oldukları için bu grubun hafızasının silindiğini söylüyor ve buranın İblis Diyarı olduğunu belirtiyordu. Genç kız için "özel insan" olmak dışında herhangi bir mantıksızlık yoktu. Neden özel olduğunu merak ediyordu zira kendisini hiçte öyle hissetmiyordu. Elbette etrafında garip bir şekilde tartışan insanlardan daha özeldi fakat bu ayrı bir konu.

İblis Diyarı'na nasıl geldiğini önemsemiyordu. Karşısındaki adam ne söylerse söylesin doğrulayabileceği bir kaynağı bulunmuyordu zira geçmişine dair herhangi bir anısı yoktu. Kendisinin hareket ettirdiği, duygusuz bir kukla gibi hissediyordu kendini. Her ne kadar kukla denildiğinde aklında bir görüntü canlanmasa da ne olduğunu biliyor gibiydi. Bu durum genç kızın ilgisini çekmişti. Geçmişine dair herhangi bir anısı olmasa dahi nasıl konuşacağını biliyor, geçmişteki kendisinin neleri yapıp yapmayacağını bilebiliyordu. Bazı metaforların anlamlarını da biliyordu fakat bazen neden bahsettiğini dahi anlamlandıramıyordu. Hal böyle olunca istemsizce, bir anlığına gülümsedi genç kız. Korkunç bir gülümsemeydi fakat o bunun farkında değildi.

Sorusuna bir cevap almayı beklerken odaklandığı tek şey Azuldir idi. Bu birkaç saniye içerisinde genç adamın ağzından çıkacak olan sözcükler geleceği şekillendirecekti aslında. Alacağı saçma bir cevapla birlikte bütün ilgisini kaybedebilir ve Azuldir'den bağımsız hareket etmesine neden olabilir. Bunun iyi bir şey olup olmadığını ise gelecekte öğreneceğiz.
Image

KÜNYE
İsim: Esther
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 22
Boy: 178
Kilo: 54
Sınıflar: Etkileyici - Defansif - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: 0/40/0
Mevcut Para: 8000
İtibar: 7

PROFİL
Güç: 10
Dayanıklılık: 10
Çeviklik: 9
İrade: 20
Zeka: 10

ALUDİR STATLARI
Görü: 5
Hakimiyet: 10
Mevcudiyet: 13

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar

---------------------------------------------------

Image

KÜNYE
İsim: Dia (Masum kişi/kişiler anlamına gelmektedir)
Cinsiyet: Kadın
Boy: 1.02
Kilo: 20
Tür: Peri
Seviye: Razguk

PROFİL
Varlık: 8
Güç: 5
Dayanıklılık: 6
Çeviklik: 6
Arun: 9
Duren: 6
İrade: 10

YETENEKLER
Tatlı Tebessüm

TEKNİKLER
Peri Dokunuşu (5. Düzey)
Peri Salınımı
Rüzgarlı Gün (5. Düzey)
Mutlak Olan (Karakteristik Teknik) (2. Düzey)
Peri Kabusu


İblisin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
-
Locked

Return to “Diğer Bölgeler”