Lenith’e karşı kurduğun cümleler, kadının yüzündeki korku dolu ifadeyi yavaş yavaş silip utangaç bir hale sokuyor. Adeta yerin dibine girmiş gibi, bakışlarını bile yerden kaldırıp sana döndürmekte zorlanan Lenith, her bir sözünden sonra istemsizce başını sallayarak sözlerini onaylıyor. Ancak bu aşamada, Lenith’in sözlerini onaylamış olmasına rağmen bir şeyler yapabileceğini düşünmüyorsun. Zira Lenith’in titremeye başlayan kollarının sebebin soğuk değil, sözlerin olduğunu anlayabiliyorsun.
Lenith’i içinde bulunduğu korku havuzundan sıyırıp, ancak uzun vadede varlığını terk etmesi muhtemel bir mahcubiyet deryasına sokuyorsun. Bu aşamadan sonra, Lenith’in kendi başına inisiyatif alması veya bir şeylere karar vermesinin olanaksız olduğunu rahatlıkla görebiliyorsun. Bu haliyle, her ne kadar kendine hayret etsen de, ilerleyeceğiniz yolun yegane mimarını kendin olarak görüyorsun. Olayın tek eksiği, Lenith’i elinden tutup peşinden sürüklemek gibi görünmeye başlıyor.
Konuşman sırasında Raldrin’den yayılan auranın ise giderek hırçınlaştığını hissediyorsun. Nitekim, bundan sonraki atacağın adımları zihninde kurgulamaya başladığın sırada tepeden gelen sesler, düşüncelerinin olgunlaşmasına sekte vuruyor. Varlıklarını buza borçlu iblislerin parçalanışlarına dair vahşi ve acı çığlıkları kulaklarınıza yerleşmeye başlarken, bir anda Raldrin tepeden aşağıya kaydığınız noktadan doğruca sana doğru bakıyor. Bayık bakışları altında, sana tepeden bakıyor olmanın verdiği gururu dudaklarının kenarındaki hafif kıvrımdan anlasan bile, Raldrin bu kıvrımları sadece birkaç saniye tutuyor ve ardından vücudunu hafifçe esnettikten sonra, size doğru tepeden aşağıya kaymaya başlıyor.
Raldrin yanınıza geldiği anda Lenith’in içinde bulunduğu değişikliği fark etmiş gibi görünüyor. Ancak bu noktada kendine yakışanı yapıp, bu durumu umursamadan sana dönüyor ve “Kendi işini kendi gör mü diyelim, yoksa orada beni bırakıp gittiğin için bundan sonra ben de mi aynısını yapayım?” diyor sitem eden bir ses tonuyla. Bu sözlerinden sonra doğruca bacaklarını kırarak olduğu yere çökmeye başlayan Raldrin donuk sesiyle “Bunlar hep ayak takımı, bir daha sakın beni uğraştırma.” diyor.
Lenith’i içinde bulunduğu korku havuzundan sıyırıp, ancak uzun vadede varlığını terk etmesi muhtemel bir mahcubiyet deryasına sokuyorsun. Bu aşamadan sonra, Lenith’in kendi başına inisiyatif alması veya bir şeylere karar vermesinin olanaksız olduğunu rahatlıkla görebiliyorsun. Bu haliyle, her ne kadar kendine hayret etsen de, ilerleyeceğiniz yolun yegane mimarını kendin olarak görüyorsun. Olayın tek eksiği, Lenith’i elinden tutup peşinden sürüklemek gibi görünmeye başlıyor.
Konuşman sırasında Raldrin’den yayılan auranın ise giderek hırçınlaştığını hissediyorsun. Nitekim, bundan sonraki atacağın adımları zihninde kurgulamaya başladığın sırada tepeden gelen sesler, düşüncelerinin olgunlaşmasına sekte vuruyor. Varlıklarını buza borçlu iblislerin parçalanışlarına dair vahşi ve acı çığlıkları kulaklarınıza yerleşmeye başlarken, bir anda Raldrin tepeden aşağıya kaydığınız noktadan doğruca sana doğru bakıyor. Bayık bakışları altında, sana tepeden bakıyor olmanın verdiği gururu dudaklarının kenarındaki hafif kıvrımdan anlasan bile, Raldrin bu kıvrımları sadece birkaç saniye tutuyor ve ardından vücudunu hafifçe esnettikten sonra, size doğru tepeden aşağıya kaymaya başlıyor.
Raldrin yanınıza geldiği anda Lenith’in içinde bulunduğu değişikliği fark etmiş gibi görünüyor. Ancak bu noktada kendine yakışanı yapıp, bu durumu umursamadan sana dönüyor ve “Kendi işini kendi gör mü diyelim, yoksa orada beni bırakıp gittiğin için bundan sonra ben de mi aynısını yapayım?” diyor sitem eden bir ses tonuyla. Bu sözlerinden sonra doğruca bacaklarını kırarak olduğu yere çökmeye başlayan Raldrin donuk sesiyle “Bunlar hep ayak takımı, bir daha sakın beni uğraştırma.” diyor.




