Karşısında, sarp yamaçlarında karanlığın derin tonlarını gördüğü; zirvesinde ise karların hüküm sürdüğü bir dağı andıran garip bir yaratık vardı. Karşılaştığı insanlar içerisinde ilk defa birinden çekinmişti. Zira gözleri, diğerleri gibi 'iyi' değildi. Bu iyi veya kötü kavramlarını kendi içerisinde tartışmaya dahi açmazdı. Zira, Dina için iyi ve kötünün mutlaklığı imkansızdı. Adamdan gri tonları akıyordu. Bu da, eğer canı isterse ona her şeyi, sebepsizce yapabileceği anlamını ulaştırıyordu ona. Zira, şu vakte kadar Gialdir karşısında kem küm ederek gelebilmişti. Eğlenmişti de. Fakat bir şekilde uzayabilmeliydi. En azından bu herife istediğini verdiğinde, bir çıkarı olmalıydı. Yeni stratejisi buydu. Yüzündeki sarp yamaçlardan yuvarlanan kaya parçalarını seçebiliyordu. İfadesizdi genel olarak. Ancak derin öfkeyi sezebiliyordu. Demirle tuncun dövüldüğü sahan gibiydi. Kızarmıştı. Ancak Dina bunun sıcaklığına dayanabilirdi. Gialdir'i ise artık sanki bakıcılığını üstlenmiş gibi, alaycı ve umursamaz bir ses tonuyla defetmişti. Gialdir giderken Dina pek bir şey dememiş, bakmamıştı. Zira bu hızlı bir vazgeçiş olmuştu. Yine de onunla oynamak keyifliydi. Bir yandan da Gyugnal ile başbaşa kalabildiği için garip bir heyecan duyuyordu.
Korkunun tavan yaptığı her an Dina farklı bir heyecanın kapısını aralıyordu.
Gyugnal'dan gelen ilk hamle, Dina'nın utangaç kız rolünü kesmesiydi. Yakışmadığını söylemişti fakat bu yalandı. Dina bunun yakıştığını biliyordu. En azından Gialdir böyle düşünüyor olsa gerek. Onu takip etmeye devam etmişti. Zira alabileceğini almak, verebileceğini vermekten başka bir şansı da yoktu. Artık ondan sorumlu olan bu beyefendi olduğuna göre, onunla kuralları esneterek oynamalıydı. Ya da sadece takip etmeliydi. Açık ve net bir şekilde eğlenme isteğini bir yerde baskılamak istediğini farketti. Çünkü, Gyugnal'ın yolunda olmak istemiyordu. Aynı şekilde onun tarafından takip edilip, düşman görülmek istemiyordu. Bu nedenle pragmatik davranmayı seçecekti.
Devasa adam kendinden emin bir biçimde araladı dudaklarını. İlk sorusu Almazath olmuştu. Sonrasında Azuldir'in iblisini neden bıraktığını sordu. Ardından ise genel bir özet istedi. Dina'nın en takıldığı nokta ise Gyugnal'ın hislere odaklanışıydı. İnsan sarrafı olmalı. Dina'yı bir bakışta çözebildiğine göre, hislerinden yola çıkarak hikayeyi tamamlayabilirdi. Dina bu noktada yalan söylerse, bunu anlaması zor olmazdı. Yine bu noktada bir şeyleri eksik anlatmayı seçerse, parçaları birleştirip fikir yürütebilirdi. Hiç bir şey söylemezse. Söylememiş olurdu. Lakin Dina için anahtar bu adamsa, istediğini vermemesi için bir sebepte yoktu.
"Mmmh. Bana güveniyor musun ki? Yalan söylemeyeceğim ne malum?" diyerek girişti. Capcanlıydı sesi. Kendine gelmiş gibiydi. Maraton koşmuş ve üstüne bir litrelik bir portakal suyunu dikmiş gibiydi. Yüzüne ve dudaklarına kan gelmişti. Sırıtıyordu. Gyugnal'ın göz ucuzla dahi ona bakacağını ve suratını göreceğini biliyordu. Bu sırıtış, az önceki maskeyi gölgelemeyecekti nasıl olsa. Her şeyin farkındaydı koca adam. Yine de onu daha fazla sinirlendirdiği vakit, hiç bir şey elde edemezdi.
"Ama söylemeyeceğim. Neticede sen de bana iblisime hükmetmeyi öğreteceksin..." Bu bir emrivaki idi işte. Dina'nın gözlerinin parlayan her bir parçası, dolu olup yağıyordu şu an. Gözlerindeki kararlılık tam olarak deliliğin şafağında uluyan aç bir kurdu temsil ediyordu. Dina, için Gyugnal'ın verebileceği aşırı bir tepki önemsizdi. Neticede bu koca adam, onu gebertse de, kızartsada silemeyeceği bir kararlılıktı bu. O da bilsin istiyordu.
"Öyle değil mi Gyug-tatlım?"
Son sözlerini olabildiğince şeker, tatlı ve kendisine has "iğneleyici" tonlamasını yaparak sonlandıracaktı. Gyugnal, onu öfke içinde yok etmeyi seçerse ne ala. Fakat bir onaylama, bir 'bakarız', bir göz hareketi. Sözlerine devam etmesini sağlardı. Usulca ve sabırlı bir ses tonuyla, ninni anlatır gibi anlatacaktı. Es vermeyecek, pek nefes almamaya çalışacaktı. Mimiklerini bozmayacak ve yüzünde bir duygu emaresi göstermemeye çalışacaktı. Bu bir tirad değildi neticede.
"Almazath, hızlıydı. Kaşla göz arasında benim iblisim Vybukh'a sokuldu ve ona sadece dokunarak bayılttı. Belki daha önce böyle bir şeyi deneyimlemiş olabilirsin. Bilemem. Ben şaşırmıştım. Zaten Azuldir de kısa süre sonra geldi." Bu noktadan sonra gözlerini kısacak ve Gyugnal'ın gözlerinin içine bakacaktı, onun bir sorusu varsa bu noktada dinleyebilirdi. Zira verebileceği tüm bilgileri özetle hızlı bir şekilde verip sonuca ulaşmak istiyordu.
"Azuldir'i takip ediyormuş zaten. O iblis kedinin peşindelermiş. Lord Vagror'a hizmet ediyormuş falan. Gıcık biriydi. Söylediklerini tüm detayıyla hatırlamıyorum. Zaten bayılacak gibiydim. Azuldir biraz hazırlıksız yakalanmış gibiydi. Bana iblisle anlaşma yapmanın tek çare olduğunu söyledi. O ana kadar sadece korku ve şaşkınlık hissettim. Tiksinti de hissettim. Ama bunların hiç biri gerçekten ne hissettiğimi tanımlamıyordu." Hislerini sorduğu için özel olarak onlardan bahsetme ihtiyacı duyar gibiydi. Söyleyecekleri esnasında duraksayacak ve hislerinden bahsettikten sonra devam edecekti. Ses tonunu bozmadan, aynı ritmi tutturarak.
"İblisle anlaşma yaptıktan sonra bedenimin kontrolünü kaybettim.. Odağım dağıldı. Ancak Azuldir'in kediyi çağırıp, 'Senin için geri döneceğim.' dediğini hatırlıyorum. Kediyi orada bıraktı. Almazath ise mağlup olmuş gibiydi. Bana beraberlik gibi geldi. Nitekim Azul beni kapıp götürdü. Bayılmıştım. Gözlerimi burada açtım. Yanımda az önceki çocuk vardı."
Tüm bu sözlerden sonra olay yine dönüp dolaşıp hislerine geliyordu. Gyugnal için kendisinde var olan tüm hikayeyi, tüm bilgiyi anlamlı bir özet halinde sunmuş olacaktı. O nedenle içi rahattı. Fakat hisleri konusunda. Kendisini şımartmak istiyordu. Bu adamla işi yoktu. Ondan alacağını almalı ve yoluna bakmalıydı. O nedenle bu kez, kendisine dahi yalan söyleyemeyecek kadar arsızdı.
"Hissettiğim en yoğun duygu... Acizlik. O dünyanın kokusu bana acizliğimi hatırlattı. O nedenle iblisime doğru düzgün hükmetmek istiyorum. Bir işe yaramam gerek, ayak bağı olmaktansa ölürüm daha iyi."
Hiç de öyle olmayacak gibiydi. Dina için kendisine yalan söylemediği her dakika bir huzurdu. Nitekim kendi kalbinin özünü bilememek bile heyecandı. Acizlik mi? Gülünç. Dina için tek hissedebildiği eğlenceydi, heyecandı. Acizliğinden duyduğu öfkenin onu bilgeliğe ulaştıracağını zaten biliyordu. Bu, merdivenleri tırmanırken alacağı keyfi daha da körüklüyordu sadece. Gyugnal ise istediğini düşünebilir. Hakkında düşündükleri ve ona çizeceği izlenim bir noktada önemli değildi. Alacağını almak istiyordu. Alamazsa, yolunu değiştirirdi.