Doğmuşlardan Gözü Kara Olanı (Dina)

User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

20 Dec 2022, 12:02

Düşünmek… Tüm dünyanın karardığı bu anlarda sadece düşünüyorsun bir şeyleri. Aklından geçen onlarcasını yüzlerle çarpıyor ve sonucu binlercesine bölüyorsun. Ne var ki, düşünmenin verdiği hazzı, o insanı beceriyi iliklerine kadar hissetsen bile, etrafını çeviren iblislerin varlığını silebilmek senin için mümkün olmuyor. Belki sana göre zamanın akmaması veya belki de iblislerin düşünebilen varlıklardan çekinmesi… Bunun sebebi bilemesen bile, bir saatten çok daha nizami işleyen zihninde dolanan düşünceler sana sadece o kutsallığı yaşatıyor.

Ancak düşünmek başlı başına bir çözüm yaratmıyor. Sadece düşünmek, seni insansı kılıyor, kutsal yapıyor. Fakat içine düştüğün duruma karşı bir çözümü öngörmüyor veya buna yönelik bir sonuç yaratamıyor. Ancak bu başarısızlık, seni daha da düşünmeye itiyor ve düşündükçe zevkleniyorsun. Gözlerini kapatıyor ve etrafından kendini soyutluyorsun. Fakat gözlerini her açışın, senin için yeni bir hayal kırıklığı oluyor. İblislerin halen var olduklarını ve bir nedenle sabit durduklarını anlayabiliyorsun. Bu durum kendini bir şekilde güvende hissetmene neden olsa da, içten içe seni daha da tetikliyor, düşünmeye itiyor ve daha da yetersiz hissetmene neden oluyor. Ancak düşünmekten vazgeçmenin sonun olacağını bildiğin için bir kez daha kendine kapanıyorsun.

Vücudun, artık neredeyse bir şeyler düşünmekten bitap düşüyor. Aklından geçirdiği her bir düşünce yeni bir zevkin kapısını aralıyor. Zihninden geçen yüzlerce düşünceye karşın, durumunda herhangi bir değişiklik olmuyor. Ancak, halen daha gözlerinin önünde olan ve seni bir çırpıda yutmak için tetikten bekleyen iblisleri bir kez daha fark ettiğinde, elinden gelen başkaca bir şey olmadığını da anlayabiliyorsun. Gözlerini bir kez daha düşüncelerinden doğan yoğun duyguları yaşamak için kapattığında ise bir anda tanımadık, gür ve hırıltılı bir sesin yankılandığını hissediyorsun zihninde.

“Demek bugünün tatlısı sensin!”

Bir anda açılan gözlerin, birkaç metre önünde beliren 225 cm. boyunda, sert yeşil derisinin üzerindeki yaraları gururla taşıyan, kocaman ağzı ve dişleriyle korkunç bir görünüme sahip iblisle karşılaşıyor. İstemsizce bir anda çekindiğin iblisin korkunç aurası başını döndürüyor. İblisten yayılan bu aura, çevreni kolaçan etmeni saya haykırdığında ise, gözlerin parçalara ayrılmış zavallı iblisleri görüyor sadece. Bir anda karşındaki iblise baktığında, ellerindeki ve ağzının kenarına bulaşmış kızıl kanın çekiciliğini görüyorsun. Ancak bu çekicilik, iblisin sana karşı olan iştihanı da korkunç derecede yansıtmasını da beraberinde taşıyor.

Image

Off Topic
Konuda pasiflik süresi 72 saattir. Önceki konunun devamı niteliğinde olması nedeniyle, önceki konuda -varsa- yapılan pasiflik(ler) bu konu için de geçerlidir.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

22 Dec 2022, 04:11

Beyni kocaman bir devirdaim makinası iken o; dişlerini gıcırdatan ve sanki bunu yaparak enerji üretirmişcesine kendini sıkan, kocaman bir ahmak gibi hissetmişti. Beyninin buharlı bir makina gibi tüttüğü her an keskin ve sivri tırnaklarını avucuna öylesine sert geçirmişti ki, kanamış olmaları muhtemeldi. İlk anlarda, yaramadığı ve ulaşamadığı bu karanlığın bitmeyeceğinden adı gibi emindi. Fazlasıyla güvenmişti kendine. Kendi ile bir olabilmişti. Uyandığı andan itibaren ne istediğini biliyordu. Aklında hiç bir şey yok iken, varoluşuna ait tüm sualler ve cevaplar silinik iken o, kim olduğundan oldukça emindi. Bulmaya uğraşmamıştı düşlerini veya geçmişini. Sanki aldığı her nefeste ve gözlerini her kırptığında duyumsuyordu tüm varoluşu. Bu kadar yakın olması kendine, belki de bu kadar belirgin bir şekilde adımlaması onu bir kaç adım ileriye atmıştı. Bu adımlar ona yetmemişti; koşmaya başlamıştı. Acıyla ve kan ile hiç ummadığı kadar erken tanışmıştı. Bundan öylesine büyük bir keyif almıştı ki, öğrenmenin ve deneyimlemenin keyfini süremeden düşüncelere atmıştı kendisini. Karanlığı yarmayı dilememişti oysa. Ya da karşısındaki güruhu parçalamayı hiç aklından geçirmemişti. Kaos ile sürüklenmişti. Yorulmuştu düşünmekten. Duraksamamıştı. Aldığı keyif öylesine baskındı ki; yorgunluğu bir şekilde bertaraf edebilmişti. Fakat bir noktada, farklı bir gerçekliğin akışı kaçınılmazdı. Artık durmuş zaman, düstursuz an ve negatif kaos ona anlamsız gelmeye başlamıştı. Bir şeyleri sürekli düşündüğünde anlamını öylesine yitiriyordu ki, bir noktadan sonra insan beyni onu asla düşünmek istemiyordu. Yanlış cevap.

"Sadece fazla derinleştiriyor insan. Fazla anlam yüklüyor. Oysa kelebek kanatlıdır, uçar ve konar. Kan kırmızıdır, akar ve kurur. Peki lezzetli midir? Sorulması gereken tam da bu. "

Kaosa şekil veren her şey onu oluşturan maddesellikti. Baştan ayağa sorgulama makinası olan beyni artık anlamını net bildiği şeylere odaklanmayı reddediyordu. Odanın karanlığı, ellerinin şekli ya da kaosun elementleri.... Kendini yükseltiyordu bir nevi. Düşünerek ve merak ederek. Merak ettikçe arzuları artıyordu. Akış, onu kendine çekerken düşünmekten fiziksel olarak da bitap düştüğünü farketmişti. Tüm odağı bu denli canlı iken bu sefer bedeni onu reddediyordu. Bir noktada, hırıltılı ve gür bir sesin tüm bedenini sardığı, bir kaç tur atarak kırmızılaşmış kulaklarından süzüldüğünü hissetti. Hançer gibi saplanan bu çığlık, bir anda odağını tuzla buz etmişti. Gözlerini aralamaya o kadar çekindi ki, göz kapaklarının birbirine yapışarak açılmayı reddettiğini kabul ettirdi beynine. Fakat dikelmiş her bir tüyü, titreyen bacakları ve çalan tehlike çanları bir noktada merakın da albenisi ile araladı zümrüt yeşili gözlerini.

Kocaman, ne olduğunu hiç bilemediği, bildiği şeylerin hiç birine benzetemediği bu garip ucube; bir anda çevredeki katranı silip süpürmüş olsa gerek. Tatlı mı? İltifat mı ediyor, yoksa onu mideye mi indirmek istiyor? Dina için ilk aldığı hissiyat korku oldu. Kendisine karşı dürüsttü o. Bir başkasına göstermese de, korktuğunu kabullenebilirdi. Çünkü en ufak bir kıpırtıda onu da parçalayacakmış gibi hissediyordu. Tehditkarlığın hançeri boğazını çizmeye başlamıştı. Aldığı aura manen ve madden netti. Az önce hissettiği kutsallık, katranın yok olmasıyla önce yerini rahatlamaya bırakırken; sonrasında kademeli bir korku sarmıştı bedenini. Onun iki katı kadar bir ucube karşısında dikilmiş, az önce onu parçalayan güruhu keserek onu kurtarmıştı. Fakat bu korku duymasının önüne geçmiyordu. Kendine geldi. Yaşadığı korkunun bir anda yerini şaşkınlıkla bezeli bir hayranlığa dönüşmesine şahit oluyordu. Göz bebekleri büyüdü ve bir adım geri aldı. Ani bir cevap verip onu kıllandırmamak adına yavaşça ve tempoyu yavaştan arttırarak konuşmaya başladı. Böylece şaşırmış ve kolaylamış beynini bir nebze de canlandırabilirdi.

"Tatlı mıyım gerçekten? Ya.. Çok centilmensin!"

Korkunç bir ucubeydi... Kocaman, yaralı bereli bir cilt, çakı gibi dişler. Düşman başına böylesi! Fakat onu kurtarmıştı işte... Süzülen kanın çekiciliği bir yana, yaydığı güç; Dina'nın beyninin artık sönmeye başlaması gerektiği sinyalini iletiyordu beynine. Aradığı gardiyanı bulmuş gibiydi. Bu noktada, onun kişiliğini ve davranışlarını analiz etmeliydi. İki saniye sonra onu da parçalamaması için bir şeyler söylemeli, zaman kazanmalı ve karşısındaki yaratığın bir şekilde kalbine girebilmeliydi. Bir kalbi olduğu ihtimalini düşünmek bile garip gelmişti. Oysa Dina için basit bir organdı. Anlaması gerekiyordu artık. Karşısındaki ucube için basit bir besinse yorgun zihnini dinlendirerek son saniyelerini huzurlu geçirecekti. Ancak öyle olmadığını düşünüyordu. Bir şekilde onun midesine gitmeden önce uğraması gereken bir kaç yer olmalıydı. Tartmalı, ölçmeliydi.

"Çok gıcık bir adam vardı. Kırmızı pelerinli, bebek suratlı. Bana bir iblis bulmamı söyledi! Saçmaladı yani. Ben ise kayboldum. Bu zavallıcıklar geldi sonra. Bana hiç yardım etmedi."

Yutkundu. Gülümsedi ardından. Masum kız rolü kesmeyecekti. Zira bu yaratık, ona ne yaparsa yapsın acıyacak türden birine benzemiyordu. İşi yokuşa sürmek istiyordu. Onun tepkilerini ölçmek istiyordu. Kontrollü ve düzenli bir tavıra sahip ise mantığın yolunu seçerdi. Ancak Dina için yaramazlık, hep bir adım öndeydi. Parlak dudaklarını bir kez daha yarım yamalak aralarken; hinlikle parıldayan gözlerini dikti karşısına. Titreyen dizleri artık çözülmüş ve sıkılı yumrukları gevşemişti.

"...onu birlikte parçalamak ister misin?"
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

23 Dec 2022, 09:47

Karşında duran iblisin, bir an önce dişlerini etine geçirme isteğine karşılık verdiği ilk tepki, ibliste anlamsız bir duraksamaya neden oluyor. Muhtemelen korku, kaçma veya yalvarma gibi tepkiler beklediğini düşündüğün iblisin, ilk sözlerinde duraksamasını bu noktada mantıklı buluyorsun. En azından iblisteki hareketsizliği ve anlamsız ufak uzuv hareketlerinin sebebini buna bağlıyorsun. Ne var ki, bu durumu lehine kullanabilmeyi de rahatlıkla başarabiliyorsun. Zira iblisin bu duraksaması sana konuşma imkanı da tanıyor ve bir şekilde iblisin iştahı kulaklarına dolan sözlerle değişkenlik gösteriyor. Bir anda, sözlerini anlamaya çalışır gibi duran iblisin yaydığı o obur havanın yok olmaya başladığını fark edebiliyorsun. Karşısındaki kişiden beklemediği tepkiler ve cümleler duymasıyla birlikte öylesine dağılan bir irade karşısında, aklın önemini bir kez, yeni hayatında ise ilk kez anlıyorsun.

Durumunu anlatan cümlelerinin sonunda iblis işin nereye varacağını veya gideceğini pek anlamamış gibi duruyor. Parçalara ayırdığı iblislere veya sana karşı ne bir acıma duygusu ne de bir yardım gayesi hissediyorsun. Her ne kadar amacın bunları elde etmek olmasa bile, iblisin tavırları ile duygu ve düşünceleri konusunda ufak da olsa bilgi kırıntılarına bu sayede ulaşabiliyorsun. Bir tatlı olarak başladığın karşılaşmanızda, anlamlandırılmaya çalışılan bir varlığa terfi ettiğin anlarda ise, iblise teklifini sunuyorsun.

Tüm karanlığı ve boşluğu kullanarak kendini ifade edebilmeyi başarmanın ardından, iblisten gelecek tepkileri beklemeye koyuluyorsun. Onun dağılmışlığı karşısında teklifine ne şekilde yanaşacağına dair senaryolar kafandan hızla akıp giderken, iblis anlamsızca etrafına bakınmaya başlıyor. Bir an için gözleriyle tarif ettiğin kişiyi aradığını düşündüğün iblisin, aslında tamamen boşluğu nedeniyle etrafına bakındığını ve bir şekilde üzerine çöken bu boşluktan kurtulmaya çalıştığını anlıyorsun. İblis birkaç saniyelik baş hareketlerinin ardından hırıltı ve çatmaktan neredeyse kaybolan gözleriyle sana dönüyor ve keskin dişlerini sergilemekten bir kez daha geri durmadan “Ne diyorsun sen!? Sen kim oluyorsun da benimle birlikte bir şeyleri parçalayabileceğini düşünüyorsun! Sen sadece aperatifsin, anladın mı… Aperatif!” diyor. Elbette iblis “aperatif” derken gülmemek için kendini bir nebze zor tutuyorsun, zira iblisin bu gerginliği be dişlerini gösterme arzusu, kelimenin ağzından bozuk bir şekilde çıkmasına neden oluyor. Ancak karşındaki iblis bu durumu anlamış olacak ki, bir anda silinen baskın aurasını güçlendiriyor ve üzerine kendi karanlığını çöktürmek için yavaş ve tedirgin edici adımlarla sana doğru ilerlemeye başlıyor! Bu ilerleyişin bir kez daha konuşmanla duraksayacağı konusunda pek emin olamasan bile, iblisin sana ulaşabileceği bir mesafeye girmesi halinde yapacaklarını az çok kestirebiliyorsun.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

23 Dec 2022, 15:45

"Kim mi oluyorum? Ben.."

Kim olduğunu düşünmek üzere duraklarsa, sarp ve dipsiz bir uçurumdan sallana sallana düşeceğinin farkındaydı az çok. Beyninin kontrolünü kaybetmeyi ve duygusal refleksler göstermeyi sevmediğini de farketmişti gözünü açtığı kısacık süreçte. Onun için kim olduğundan çok hep 'ne istediği' önemli olmuştu. Dina... Bilincindeki tek isimdi. Gözünü açtığından bu yana ona fısıldanan belki de tek şeydi. Kendisini bu şekilde tanıtarak ne kadar açık bir kumar oynadığını düşündü. Başka bir isim mi seçmeliydi yoksa? Neden bu isim, neden bu sözcükler? Onun için anlamı olsun veya olmasın, bir şekilde kendisini insanlara belletmek zorundaydı. Yoksa, isminin veya görünümünün bir anlamı yoktu. Yarattığı ve taşıdığı kimliğin ne kadar akışkan olabileceğini farketmişti nihayetinde. Burada onu kaybedecek gibi dursa dahi, bir şekilde ismi ile gömülmeliydi karanlığa. Bu şekilde başlamıştı, bu şekilde devam etmesi gerekiyordu.

"Dina. Benim ismim. Güçlü görünmüştün gözüme..."

Dina için kazanmanın yolu netti. Az önceki siyah buhranı da düşünerek aşmıştı. Bir şekilde karşısındaki devasa ucubenin zayıf noktasını keşfetmeliydi. Keşfedemiyorsa bile, eğlenebilirdi. Nitekim, ucubenin ağzından çıkan kelimeler bir şekilde yaydığı o ağır auranın kısa bir süre de olsa yok olmasını sağlamıştı. Nitekim kelimeyi telaffuz ederken yaptığı basit hata ve ardından duraksaması da pek zihniyle hareket eden bir canlı olmadığını kanıtlıyordu. Dina'nın düşündüğü ise onu hafife almanın sonunun kesinlikle dişleri arasında paramparça olmakla biteceği idi. Nitekim, aptal ve aç gözlü olması onu daha az tehlikeli yapmıyordu. Tehlikenin farkında olması ise onu daha da şevklendiriyordu. Onu itaat etmeye zorlayamazdı. Bunu beceremezdi. Buranın kurallarından bihaberdi ve iblisler hakkında teori geliştirecek kadar fazla zamanı yoktu. İblis diyarında iken kartlarını kapalı oynamalıydı. Zihnini ona tam olarak açamazdı. Takındığı tavır, ona saygı duymayan yaramaz bir veledin tavrı idi. Nitekim, Dina için uygun bir maskeydi. Oynamayı seviyordu. Farklı bir rolü üstlenmenin farklı bir hazzı vardı. Bu hazzı yaşamak için eti ve kemiğiyle ne kadar tehlikeye atılmış da olsa, günün sonunda onun için bir panayıra dönüşüyordu. Tehlikeli bir panayıra. Tehlikenin an be an yaklaşmakta olduğu da bir gerçekti. Üzerine doğru adımlamaya devam ediyordu. Bu durum, söyleyeceklerini bir an önce söylemesini elzem kılmıştı.

"Korktun sanırım. O adam biraz güçlü. Bir düşünelim... Sanırım o..." Duraksadıktan sonra bir adım daha almasına müsade edecekti. Ucubenin yüzündeki kararlılığı silmeyi başarırsa, devam edecekti. Onun bir şekilde elde ettiği üstünlüğün 'sahte' ve 'yalan' olduğunu düşünmesini istemişti. Bir yandan da onu sinirlendirecekti. Her basit canlı gibi kendisine üstü kapalı hakaret edildiğinde sinirlenmek basit bir davranıştır. Karşısındaki iblis gibi basit düşünen bir canlının bu yemi yutması kolay olabilirdi. İblisin vereceği tepki, onu daha da sinirlendirirse bu noktada yapacak bir şey yoktu. Gülmeye başlayacak ve ne yapacağını gözleyecekti. Belki de kaçardı. Kestiremiyordu. Dina, uçurumun kenarına geldiğinde tutunmayı ve asılı kalmayı düşünenlerden değildi bariz. O, boşluğun ve onu çeken toprağın hasretini yaşamayı önemli buluyordu. Belki de aradığı bir boşlukta süzülmenin hasretiydi. Korkusuzca, bazen de aptalca. Devam etti. Gülümsedi, otuz iki dişi ve kan kırmızı dudaklarıyla.

"O bir akşam yemeği. Neden abur cubur yemek istiyorsun ki? Bu kadar mı korktun?"
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

06 Jan 2023, 10:47

İblis yavaş ve ağır adımlarını sergilediği tüm iştahı ile sana doğru yönlendirirken, cümlelerini kurmaya başlıyorsun. Başlangıçtan itibaren kurduğun cümleler iblisin pek de ilgisini çekmiş veya onu duraksatacak nitelikte gibi durmuyor. Bu nedenle sözlerin havada varlığı belli olmayan bulutlar gibi dağılıp gidiyor sadece. Kendine duyduğun güven ve takındığın tavrın iblis üzerindeki etkisi konusunda dışa yansımayan, ancak içinden geçirdiğin düşünceler gittikçe kuvvetlenmeye başlıyor. Bir bilinmeyenin içinde, bilinmeyen bir varlığın bilinen bir tehdidi ile baş etmeye başlamak, henüz kendini keşfetmemiş bir anda olduğun dikkate alındığında oldukça zahmetli bir külfet gibi görünüyor. Bunun yanında, iblisin yaydığı auranın sana yaklaşmasıyla daha baskınlaşması ve bir yandan da iştahının sembolü keskin dişleri düşüncelerinin arasındaki bağlantının zayıflamasına neden oluyor.

Bu durum cümlelerini sonlandırdığın ana kadar sürüyor. Ancak cümlelerini sonlandırdığında, iblisin göz bebeklerinin parladığını ve var olmayan kaşlarını çatarak daha keskin bir yüz ifadesine büründüğünü görebiliyorsun. Sözlerinin -aslında kelimenin- pek hoşuna gitmediğini belli eden iblis olduğu yerde tüm hırıltısıyla karanlığı arkasına almaya çalışıyor. Soluduğu nefesini burnundan verirken yayılan duman, soğuğun değil hiddetin göstergesi oluyor. Bu anda çok açık bir şekilde anlıyorsun ki, sözlerin iblisi durdurmaya yetiyor, ancak bundan sonra olacakların daha vahşileşmesine neden oluyor! İblisten yayılan aura artık buram buram kan kokmaya başlıyor ve ilginç bir şekilde bu kan kokusunun kendine ait olduğunu anlayabiliyorsun. İstemsizce vücudunda gezdirdiğin gözlerin herhangi bir yerinde yara görmese bile, burnundaki kan kokusunun kendine ait olduğuna aldığın nefes ve gördüğün karanlık kadar emin oluyorsun.

Yerinde duran iblis, adeta ortamdaki kan kokusunu ciğerlerine sonuna kadar dolduruyor ve bu andan sonra tek bir kelime dahi etmeden tüm ağırlığı ile sana doğru hamle yapıyor! İblis güçlü kollarıyla seni kavramak için adımlarını attığı anda, zihninde iblisin dişleri arasında kopan kafanı görebiliyorsun. Tahminin ve beklentinin ötesinde hızlı gerçekleşen bu senaryo, esasen senin için sadece bir anlık olup biten kıvamında oluyor. Zira gözlerin, iblisin hareketlerinden hızla ayrılarak, yaklaşık 100 metre önünde beliren, ancak ne olduğunu kestiremediğin bir silüete kilitli kalıyor.


Image

İblisin seni yok edici saldırısını bile görmezden gelmene neden olan silüet, adeta karanlığın kendisiymiş gibi beliriveriyor. Silüetin belirmesiyle birlikte ise, gözlerinin istemsiz bir şekilde onda kilitlendiğini fark edebiliyorsun. Sanki gözlerin artık sana ait değilmiş gibi hiçbir söz dinlemezken, bu durum birkaç saniye içinde senin kafanı koparmaya çalışan iblise de sirayet ediyor. Az önceki vahşi hırıltılar kulağından silinirken, karanlığın içinde beliren silüetin, tüm karanlığıyla bir anda iblisin dibinde bitmesiyle ne olduğunu anlayamıyorsun bile! Her şey, herhangi bir insanın zihninin algılayabileceğinden çok daha hızlı gerçekleşirken, karanlığın ta kendisi olan silüetin kafa kısmında beliren beyazlıkları görebiliyorsun. Ancak silüet, üzerindeki pelerin gibi duran kıyafetinden sağ elini uzatıp sana tüm vahşiliği ile saldıran iblise sadece dokunuyor ve az önce seni yok etmek isteyen iblis bir anda yeğe yığılıyor! Tek bir dokunuş ile!

Zihnin, karşılaştığın manzaraya dair mantıklı ve makul bir açıklama bulmaya bile uğraşamayacak kadar kendinden geçmiş bir haldeyken, karşında duran 185 santim boylarındaki silüetten gözlerini alamıyorsun. Silüet, yere yığılan iblise uzattığı elini yavaşça sana doğru çevirdiğinde, her ne kadar dokunma mesafesinde olmasan bile adımlarının geriye doğru gitmesine engel olamıyorsun. İçinde, herhangi bir duyguya dair hiçbir çekingenlik yoksa bile, içine dolan hiçlik duygusu seni tüm özgüveninden ve hatta kendinden bile ayırıyor. Ayna karşısında kendin olduğuna inanmayacağın bir şekle büründüğün anda ise silüet elini tamamen sana doğru tutuyor ve karanlık tam bu anda, sanki basit bir cam parçası gibi çatırdamaya başlıyor! İçinde var olduğun tüm bu karanlık evren, camdan bir yapıdaymış gibi saniyeler içinde tuzla buz olurken, kendini bir başka karanlığın içinde buluveriyorsun!

Silüet elini yavaşça indirdiğin esnada, tam arkandan tanıdık bir ses duyuyorsun. Ses tonu oldukça endişeli ve korkmuş olan bu kişinin “Dina!” diye haykırdığı esnada, sesin sahibinin Azuldir olduğunu fark edebiliyorsun. Ancak bakışların halen daha silüette kilitli kalıyor ve onun suretini artık net bir şekilde görebiliyorsun.


Image


Bakışlarını ayıramadığın varlık ile bir an göz göze geldiğinde, gelmiş geçmiş tüm korkularının tek bir anda zihnin hücum ediyor! İki elin istemsiz bir şekilde ve tamamen insani bir içgüdüyle başını sarmalıyor. Azuldir bu anda elini beline koyarak “İyi misin?” diye sorsa bile, dilin herhangi bir şekilde cevap vermeye tenezzül etmiyor. Sanki her bir zerren, karşındaki varlığa aitmiş gibi kayboluşa sürüklendiği sırada, karşındaki varlık senin ve Azuldir’in zihnine konuşmaya başlıyor!

“Neredeyse seni aramaktan vazgeçiyordum… Azuldir!”
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

09 Jan 2023, 04:31

Bunu sadece tek bir kelimeyle açıklardı. Acizlik. Korkunun ölümle dansına şahitlik ettiği nice dakikalar boyunca içinden hep kazanacağını düşünmüştü. Düşünmekle kalmıyordu esasen. Bir şekilde biliyordu döneceğini. Köşeyi döndüğünde karşısına neyin çıkacağını bilmese dahi, önündeki tümseği bir şekilde aşacağının farkındaydı. Acizliği ise tam bu noktada çiçek açmıştı, meyve vermişti. Önce hissettiği beşeri, yapay olmayan ve tüm hücrelerinde hissedebildiği oldukça doğal korkuyu tattı. Karşısındaki iblisin ona doğru ilerleyişi, tüm sözlerine rağmen ağzından ölümün çürümüş kokusunun yayılması, dişlerinin karanlıkla oluşturduğu canavarımsı kontrast, ona hatırlatıyordu bir şeyleri. Korkunun vücudunu esir almaya başlaması, yüzünü güldürüyordu. Bir şekilde onu alt edeceğini düşünüyordu. Ancak korkunun dozajı artıyordu. Buna engel olamıyordu. Kikirdemesi, heyecanlanması, yüzünde canlanan tebessüme engel olamadığı gibi; hissettiği doğal korku bir noktadan sonra dozajı aşıyordu. İblisin yemi yutmuş ya da yutmamış olmasının bir anlamı dahi yoktu. Dina kendisini ölmüş dahi kabul edebilirdi o noktadan sonra. Artık korkunun bitip, vahşetin başladığı noktadaydı.

Neticede burnunda tüten o acizlikle dolu koku, kendi kanıydı.

Gözlerini kapatmalı mıydı? Daha mı havalı ölürdü? Yoksa savaşmalı mıydı? Tırnaklarını mı geçirmeliydi gözlerine... Hayalarını mı tekmelemeliydi... Yumruk nasıl atılıyordu? Hepsinin birer boşluktan ibaret olduğunu düşündü. Dina diğerlerinden farklıydı anlaşılan. Karşısında, karanlığın garabetini tümüyle çökerten, her bakışıyla vücudundaki eklemleri parçalayan, kor ateşten çıkmışçasına sıcak tüten derisiyle, önünde bekleyen bu yaratığı yenmesinin anlamı yoktu. Bu bir rüyaydı. İlginç kılan ise hiç bilmediğ bir rüya oluşuydu. Sevindiği nokta, gördüğü alemin harika oluşuydu. Korkunun bu denli çığır açıcı, bu denli heyecan dolu olmasını beklemiyordu. Üzüldüğü tek nokta ise bu bitmek bilmez acizlikti. Bilginin yokluğu onu öylesine bir kaba sığdırmıştı ki, nefesinin kesildiğine artık emin gibiydi.

Silüet ise bir kez daha anlamasını sağlamıştı. Acizlikten ötedeydi. Ufkun dışındaydı.

Gözlerini açtığından beri her şeyin ve herkesin merkezinde olduğuna o kadar emindi ki... Neye benzediğini dahi bilmeyen, konuşmakta zorlanan, geçmişini hatırlamayan bir minik kızdı sadece. Peki bu neydi şimdi? Bu his... Korku olduğuna yeminler edebilirdi. Ancak farklı hissettiriyordu. Gözlerini ayıramadığı silüet, yanıbaşında kanla bezeli tehlikeyi dahi anlık olarak unutturmuştu. Bu yapay bir korkuydu. İblis karşısında canını almak için dikildiğinde hissettiği şey savaşmak ya da kaçmaktı. Bir refleks, bir içgüdüydü. Şimdi ise içinden sadece ağlamak, ya da hönkürerek gülmesk geliyordu. Acizlikten ve korkuya mıhlanmış bir şekilde ağlayıverirdi. İsterse anlam veremediği her şey için gülebilirdi. Nitekim, hiç birini yapamadı. Bekledi.

Ölecekti. Kafası uçmalıydı. O güçlü kol, savrulduğu anda ne kaçacak, ne de saklanacak vakti vardı. Gözlerinin en son görmeyi beklediği şey buydu. Silüet ise bir oyundu belki. Akıl tutulması gibi. Ancak iş farklıydı. Bir anda canavarın dibinde beliren o şey, tek bir dokunuşla yere yığmıştı onu! Artık hissettiği şeyin korku olup olmadığına da emin değildi. Görmeyi beklediği şey de bu değildi. Duygularına set çeken, dizlerinin eğerini çözen, belki kalbindeki dut ağacının yapraklarını döken bu titreyiş, bu hezeyan kesinlikle kaos değildi. Fazlasıyla düzenli, fazlasıyla belirliydi. Kaderinin o an çizildiğini, yaşadığının ve aldığı her nefesin karşısındaki varlığa ait olduğunu anlıyordu. Bir diğer yandan benliği yaşamayı reddetmiyor, önüne sunulan hediyeyi almadan edemiyordu. Elini ona uzatmış 'şey' karşısında yapabildiği tek şey geriye adımlamak oldu. Yerdeki ucubeye ne olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu ve hiç umursamıyordu. Acizlik ve korku yerini hiçliğe bırakıyordu. Hiç varolmamış, hiç nefes almamış, hiç bilmemiş ve bilemeyecek olan. Dina, özgürlüğün olmayışı, içindeki güvenin paramparça oluşuna şahitlik ediyordu. Tüm o cesaretin acizlikle harmanlandığı o an gelip çatmıştı. Tuzla buz olmuş kalbini yerden toplamak istedi. Karşısında dikilen şeye bakabilecek cesareti artık bulamıyordu. Kendi ruhunun çatırdamaya başladığını farketmesiyle gözleri yaşla doldu. Ağlamamak için kendisini zor tutarken artık korkmadığına emin gibiydi. Nefret ediyordu. Acziyete duyduğu nefret, karşısındaki şeye belki de hayranlık duymasının önüne geçiyordu. Emin olduğu şey ise, hiç bir şeyi başaramadan burada silinip gideceğiydi. Karanlık paramparça oluyordu. O ise gözlerinden süzülen yaşlara engel olmaya çalışmıyordu bile. En basit soruları bile soramayacak kadar yorgundu. Kendini önce dizlerinin üzerine bırakmak istedi, sonra da celladının çağrısına kulak verecek kadar asilce kafasını yere eğmek istedi. Neticede yeni dünyasını tanımadığı gibi artık kendi hakkında tek bir şeye bile sahip değildi.

Elinde hiç bir şey kalmamıştı. Yarım yamalak. Düşmüş ve kalkamamış. Bitap.

Dizlerini hazırlıyordu. Gözyaşlarından oluşmuş halatlar yere çekiyordu onu. O ise hala bakamıyordu. Silüet karanlık değildi oysa. Ama artık gözlerinin açık olmasına katlanamazdı. Hiçlik bedeninin her yerini sarmalarken tanıdık bir sesin onu çektiğini duydu. Gözyaşlarının artık akmadığını düşündü. Islaklık yoktu. Belini kavrayan sıcaklık, vücudunun bir anlık şoka karşı tepki vermesini sağladı. Çok kısa bir anda dengesini tekrar buldu. Yere düşmekten vazgeçerken silüet ile göz göze geldi.

Kimdim? Kötü biri miydim? Neler yaptım?
Amacım neydi? Bu yaralar... Nasıl oldular?
Çok mu değerliydi? Arzularım, istediklerim.. Neydi? Bilmiyorum. Hiç bir şeyi bilmiyorum. Neredeyim, bunlar kim böyle? Ne işim var ki burada? Ne istiyorum?

Her şeyi istiyordu. Doğduğu andan itibaren her şeye sahip olmak istiyordu. Avuçladığı toprak onun olsun istiyordu. Kafasını koparmak isteyen iblis ona hizmet etsin istiyordu. Basit nedenlere ihtiyaç duymuyordu. Ancak korkuyordu. Burada yitip gittiği an, hiçliğe karışacaktı. Tekrardan doğabilirdi, başka bir dünyada farklı senaryolar geçebilirdi başından. Garantisi var mıydı? Ne biliyordu ki? En büyük korkusunun bu acizlik olduğunun farkına varmıştı. Gözleri hala dolu doluydu. Korkuyordu.

Azuldir'in sorusu karşısında girdiği şoku yansıtacak biçimde önce kafasını iki yana sallamıştı. Fırtınaya yakalanmış ve neredeyse dili donmuşcasına soğuktu. Konuşmaya tenezzül dahi edemiyordu."Hayır, değilim." İçten içe kekelemiş, lal olmuş diliyle kalakalmıştı. Halen sözlerinin dışarı taşıp taşmadığının farkında değildi. Konuşmaya tenezzül dahi edemeyecek kadar korkuyla doluydu. Halen gözleri doluydu. Bunu kendine yediremiyordu belli ki. Sonra ise silüet konuşmaya başladı. Tek bir fikri bile yokken, artık bir kaç şey düşünebilirdi. Zihninde yankılanan bu cümle yine acizliğini yansıtıyordu ona. Bu acizlik sonu olacaktı. Bir gün hiçlik onu bu şekilde alacaktı. Asıl soru ise nasıl hayatta kalabilirdi? Kendisini toparlamalıydı. Karşısındaki silüet düşman mıydı? İlk çözeceği gizem bu olmalıydı. Sonrasında bir seçim yapmalıydı... Konuşmalı mıydı? Kaçmalı mıydı? Savaşmalı mıydı? Nerede durmalıydı?

Zira Dina için yapacağı seçim onu hayatta tutacak seçimdi.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

10 Jan 2023, 13:31

Karşınızda duran varlığın tüm dinginliği ve yüzüne yerleşmiş olan gülümser ifade, dehşetin en acı çığlıkları gibi kulağınıza erişiyor. Öncesine dair bir bilgin olmasa bile, kurduğu iki kelimeden ibaret cümlenin bunca yıllık yaşantının içerisinde en zor kurulan cümle olduğunu düşünmeden edemiyorsun. Yersiz ve varlığı rahatsız eden dinliğe sahip varlık, göz temasını tamamen Azuldir’in üzerinde tutuyorken, Azuldir’e atabildiğin kaçamak bakış onun yüzündeki gergin ifadeyi net bir şekilde görmene neden oluyor. Her ne kadar bu ana kadar aranızdaki konuşmalar birbirinizi tanımanıza elverişli olmasa da, en azından yaptığınız kelam karakterleriniz üzerinde bir izlenim yaratıyor. Ancak şu anda, Azuldir’in sahip olduğu ifade sana yansıttığı veya senin kavradığın karakterden bir hayli uzak duruyor. Azuldir’in titreyen göz bebeklerine rağmen sabitlemeye çalıştığı bakışları, varlığın karanlığını birkaç ton daha arttırıyor.

Sözlerinin ardından Azuldir doğrudan sana bir tepki vermiyor, fakat eliyle beline yaptığı küçük bir dokunuş ile sözlerini anladığını ve sana destek olmayı arzuladığını gösteriyor. Karşıda duran varlık bir şeyler söylemek yerine Azuldir’i bekler bir halde, tüm baskın aurasıyla durmaya devam ediyor ve geçen saniyeler ömürden düşen yıllara tekabül ediyor. Sonunda Azuldir, sanki tüm cesaretini bulup hafifçe dudaklarını aralıyor ve karanlığa tereddütlü bir giriş yapıyor. Konuşma tonu, bu ana kadar duyduklarından uzak bir şekilde olan Azuldir “Sen kimsin?” diyor. Ancak bu sorduğu sorusuna daha ağzından çıktığı anda inancını kaybetmiş gibi duran Azuldir “Hayır… Sen nesin?” diye soruyor.

Azuldir’in sorusu üzerine varlığın suratındaki tebessümvari çizgi biraz daha geriliyor ve varlık duruşunu hiçbir şekilde değiştirmeden ve her anında bu soruyu duymayı beklercesine sakin bir şekilde “Bir iblis, bunu anlamış olmalısın.” diyor, boğuk bir sesle. Esasen Azuldir’in bunu sormadığını her biriniz gayet iyi biliyorsunuz. Bu nedenle karşınızda duran iblis “Ama bunu sormuyorsun… Söyleyeyim Azuldir.” diyor. Bu sözlerinden sonra adeta bir reverans veren iblis “Bendeniz, İblis Lordu Vagror’un en sadık hizmetkarı Almazath!” diyor. Bu sözlerinden sonra reveransını sonlandıran Almazath “Seninle tanıştığımıza memnun oldum Azuldir.” diyor. Almazath, bir anda bakışlarını sana çevirdiği anda ise, içine yayılan dehşetin boyutları tüm ruhunu sıkmaya başlıyor ve Almazath “Sizinle de sevgili bayan… Umarım bir daha karşılaşmayız.” diyor, burada hiçbir zaman bulunmaması gereken bir varlık olduğunu vurgulamak ister gibi.

Almazath’ın sözleri her ne kadar kendini tanıtma niteliğinde olmasına rağmen, bir şekilde Azuldir’in sorusunun karşılığı olmadığını da hissedebiliyorsun. Senin gibi Almazath da bu durumun son derece farkındaymış gibi, seni selamlamasının ardından tekrar Azuldir’e dönüyor ve “Lordum Vagror’un ilk emirlerinden birisi, Düşmüş İblis Maeve’nin kurtarılmasıydı… Bir süre onun bağ kurduğu insanı aradık ve seni bulmayı başardık. Ancak kader şu ki, sen diğerleri gibi kendini İblis Diyarı’na sürekli atan biri değildin. Elbette bunu bilinçli yapıyordun, öyle değil mi Azuldir?” diyor. Ancak sorusuna bir cevap almak yerine derdini anlatmaya devam eden Almazath “Her neyse, zaten bir önemi yok. Zira artık sana ulaştık.” Diyor. Almazath’ın sözleri üzerine Azuldir, adeta kendisine edilen bir küfre karşı durur gibi “Biliyor musun Almazath… İsmin buydu değil mi?” diyor. Almazath yüzündeki tebessümü simgeler ifadesinden taviz vermeden Azuldir’i onayladıktan sonra Azuldir “Biliyor musun, iblisler ile insanlar arasındaki en temel farkın her zaman beynimiz olduğuna inanıyordum. İnsanları siz iblislerden ayıran en temel özelliğimiz, sizin aksine bizim düşünebilen varlıklar olmamız.” diyor. Azuldir’in sözlerine gücendiğini bir şekilde kısılan gözleriyle belli eden Azalmath yine de tepkisini sözlü bir şekilde ifade etmekten kaçınıyor ve Azuldir de “Ve şu anda bu düşüncemin adeta bir ispatı gibi konuştun. Yoksa, herhangi bir düşünebilen varlık, Maeve’yi benden alamayacağını çok iyi bilirdi.” diyor kendinden emin bir şekilde. Bu anlarda, istemsizce içine dolan karanlığın bir nebze de olsa aydınlanmaya başladığını fark edebiliyorsun. Zira Azuldir’in konuşmasında, her bir kelimede çekingenliği ve ürkekliği üzerinden atmaya başladığını duyabiliyorsun. Titreyen göz bebekleri ve gergin bakışları kaybolan Azuldir’in yüzüne yayılan tebessüm, onu tanıdığın Azuldir haline getirmiş gibi duruyor.

Aldığı karşılığa rağmen, herhangi bir agresif tavır veya tutum içerisinde bulunmayacak gibi görünen Almazath, Azuldir’in sözlerini sindirmek için bir süre sessiz kalıyor. Ancak bu sessizliğin bile bir cevap olduğu süre zarfında, Azuldir bir anda sana dönüyor ve az önce seni tek lokmadan midesine indirmeyi arzulayan iblisi işaret ederek “Bizim çıkış anahtarımız bu iblis… Bir şekilde ona hükmet ve bunu olabildiğince çabuk yap. Anladın mı?” diyor sadece. Azuldir’in bu sözlerini Almazath’ın da duymuş olduğunu düşünsen bile, şu an için Almazath’ın odağını sana çevirme gibi bir gayesi olmadığını da hissedebiliyorsun.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

11 Jan 2023, 05:31

Ne vardı ki hep gözleri kapalı kalsaydı... Dingin bir ahunun gözleri kadar yılgındı şimdi badem gözleri. Kiraz çiçeği kokulu dudakları soluyor, al yanaklarına çığ edasıyla iniyordu gözyaşları. Korkunun ve dehşetin celali suratının her bir hücresini deşerken, güvenebildiği benliği yavaş yavaş kayboluyordu. Gözünü ne kadar karartırsa karartsın, korkuyu ne kadar yenerse yensin; bir noktada bilgisizliğin bedeli çok ağır geliyordu. Dina için merak unsuru olabilecek her şey ilgi çekiciydi. Ancak bu dehşet açlık, bu vahşi üstünlük onu artık doyamayacağı bir noktaya sokmuştu. Altta kalan olmak istemiyordu. Suratında tüm isteksizliğine inat bir umut pırıltısı da yeşeriyordu yeni yeni. Varlık tamamen gözlerini Azul'un üzerinde tutuyordu. Bu, Dina'nın korkusuyla ve utancıyla yüzleşmesini daha basit kılmıştı. Azuldir'in kendisine gösterdiği ardıl benlik ise uçup gitmişti. Ciddi bir aura savaşındaydılar artık.

Azuldir de sorguluyordu. Varlığın kim ve ne olduğunu sorguluyordu. İblis olduğunu öğrendiği varlık ise sessizliği kolayca bozduktan sonra ismini takdim etmişti. En nihayetinde iblis lordunun hizmetkarı, araştırmasını yaparak gelmiş olmalıydı. Azuldir'in yüzündeki tereddüt, dikkatle karışık ciddiyet ise yavaş yavaş yerini rahatlığa bırakıyordu. Kendini 'Almazath' olarak tanıtan bu iblis gerek hareketleri, gerek ise konuşma tarzıyla oldukça tanıdık geliyordu Dina için. Kimseyi tanımıyordu ki... Bir şekilde konuşma tarzı, yaydığı aura ve sözlerini yakın bulmuştu. Belki de başka bir dünya da, başka bir evrende onunla tanışmıştı. Ancak onun için, her ne kadar saygılı olsa da pek istenmiyor gibiydi. Davetsiz bir misafir gibi hissetmişti kendisini. Fakat şu an için umursamıyordu bunu. Zira nedense şimdilik bir tehdit hissetmiyordu üzerinde. Almazath'ın tüm odağı Azul'un üzerinde gibiydi. Almazath'ın buraya geliş nedenini açıklamasının ardından Azul söze girdi. Bu noktada Dina sadece Almazath'ın garip tipini inceliyordu. Düşmüş iblisin kurtarılması ve Azuldir'in mağrur duruşu onu zerre alakadar etmiyordu. Fakat bir noktada Azuldir'in olayı çözdüğünü hissediyordu. Nihayetinde, gülümsemesi geri gelmişti. Almazath'ın suratını incelemeyi anlık olarak kesti ve kafasını yukarı çevirdi. Tıslayarak söylendi. "Hiç umrumda değil ki..."

Almazath düşünüyor olmalıydı. Azuldir biraz gıcık ve çetin ceviz birisi. Dina göz ucuyla süzdüğü düşüncel iblisin cevabını beklerken, Azuldir ona dönerek az önceki yaratığı işaret etmişti. Cümlelerinin ardından Dina için hissedebildiği en yaygın duygu hoşnutsuzluk idi. Fakat bunu yapabileceğini düşünüyordu. Eğer beceremezse başına ne gelebilirdi ki? Yeni doğmuştu zaten, yaşamı hemen sevebilecek ve benimseyebilecek kadar çok şey geçirmemişti. Bu kadar cesur olurken bu kadar dikkatli olmanın bedeli fazlasıyla ağırdı.

"Bu imkansız." dedi Dina. Omuz silktikten sonra Azuldir'e hızlı bir bakış attı. Artık yaşlarla dolu olmayan ve az önceye nispeten daha bir canlı bakan gözlerini devirdi. Göstere göstere, büyük konuşarak ve büyük hareketler yaparak Almazath'ın dikkatini üstüne çekmek istemiyordu. Yapacaktı. Büyük bir inanç beslemiyordu ancak bir şekilde onu ikna edebilirdi. Az önce ne olduğunu da bilmiyordu. Devrilivermişti yere. Minik bir adımla hareketlenip yanına varmaya çalışacaktı iblisin. Yanına gittiğinde ise ne durumda olduğuna bakacaktı. Eğer bilinci açık ise hızlı bir kaç şey söyleyecekti. İblis açıkca gerizekalıydı. O nedenle karmaşık isteklerin ve kelime oyunlarının hiç bir anlamı yoktu. Ödül ve ceza mekanizmasını kullanmalıydı. Seslenecekti, sessizce.

"Gördün mü, ben yardım etmezsem böyle dayak yersin işte. O kadar da güçlü değilmişsin. Bana yardım edersen seni yemeğe çıkartırım. Ne istersen onu yersin. Etmezsen hepimiz burada geberir gideriz. Ne diyorsun?"
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

13 Jan 2023, 12:52

Almazath’ın gözleri önünde olsan bile, attığın ufak adımlar sadece onun kaçamak bakışlarına nail olmana neden oluyor. Bu haliyle, Almazath’ın ya seni veya iblisi umursamadığını ya da Azuldir’de olan odağını kaybetmemek için direnç gösterdiğini düşünmeden edemiyorsun. Her iki halde de, şu an için Almazath’ın sana engel olacak herhangi bir adım atmaması, işleri planladığın gibi yürütmeni sağlıyor.

Küçük adımlarınla az önce tek bir hamlede devrilen iblisin yanına gittiği sırada, Almazath sende olan gözlerini tekrar Azuldir’e çeviriyor ve yüzündeki tebessümvari ifadeyi ses tonuna nakşederek“Siz insanların en büyük sorunu da bu işte… Her zaman kendinizi en zeki, en iyi, en harika sanıyorsunuz. Oysa, biz iblisler sayesinde var olabiliyorsunuz. Bizim kudretimiz ile bize direnebiliyorsunuz. Eğer bizi, ancak bizimle durdurabiliyorsanız, burada kendilerinin zeki olduğunu iddia edenler mi önde oluyor, yoksa kudreti elinde tutanlar mı?”diyor. Almazath’ın bu cümleleri karşılığında Azuldir hafifçe ilerleyişini kestikten sonra tekrar Almazath’a dönüyor ve yüzündeki ifadeden taviz vermeden “Şu an benim diyarımda benim karşıma çıkamıyorsan ve ben elimi kolumu sallayarak senin diyarını fethedebiliyorsam, madem biz insanlardan daha öndesiniz, o zaman hangimizin daha kudretli olduğunu da söyleyebilirsin Almazath.” diyor. Ancak Almazath henüz cevap vermek için ağzını açmışken Azuldir bir anda yoktan var olmuş gibi ansız bir şekilde “Dur bir saniye!” diyor. Bu sözlerle Almazath aralanan dudaklarını kapatırken Azuldir “Şimdi bana istediğiniz vakit insan diyarını ele geçirebileceğinizi, ancak Vagror dediğin lordunun her türlü olasılığı hesaplayıp önündeki engelleri senin ve senin gibiler vasıtasıyla tek tek kaldıracağını, ardından da insan diyarını tek bir kerede ve kolaylıkla ele geçireceğini falan söyleyeceksin, yanlış mıyım?” diyor. Bu sözler üzerine Almazath iki kollarını bir hışımla yana açmasının ardından “Seni tebrik edecek bir söz bulamıyorum gerçekten Azuldir… Lord Vagror’un bahsettiği kadar varmışsın.” diyor.

Azuldir ve Almazath arasında bu konuşmalar geçtiği esnada, sen de çoktan yere serilmiş iblisin yanına geliyorsun. Bir kulağın Azuldir ve Almazath’ın sözlerine takılı kalmış vaziyetteyken iblisi kontrol ettiğinde, hafifçe de olsa nefes alıp verdiğini, göz kapaklarının bilinçli olarak açılıp kapandığını görebiliyorsun. Bu durum da senin iblisle konuşabilmene olanak sağlıyor ve cümlelerini kurmaya başlıyorsun. Konuşmaya başlamanla birlikte, iblis yarı açık gözlerini sana pek de sevecen olmayacak şekilde çeviriyor. Yüzüne yerleşen mağlubiyet havası, az önceki vahşiliğin silip süpürmüşken iblis kısık ve kesik cümlelerle konuşmaya başlıyor. Hırıltılı sesi, anlık gelen mağlubiyeti karşısında daha da boğazdan bir hal almışken iblis “Bizim diyarımızda güçlü olan hayatta kalır. Güçsüz olan sadece yemden ibarettir. Ancak henüz yem olmaya niyetim yok!” diyor. Bu sözlerinden sonra yavaşça ayağa kalkmaya çalışır gibi görünen iblis “Sakın yanlış anlama, seni ne kabul ediyorum ne de senin lafına kulak asarım. Ama bu yaratığı tek başıma yenemeyeceğim ortada. Seni sadece basamak olarak kullanacağım!” diyor. Sözleriyle birlikte yerinden doğrulmaya çalışan iblis “Bana ismini söyle insan ve sonrasında ben de sana ismimi vereceğim. Sözlerin boş çıkarsa, seni tek lokmada yiyeceğimi de sakın unutma!” diyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

14 Jan 2023, 01:12

Dina ile göz göze gelen melun suratlı, kaçamak bakışlarla onu adeta tararken; kuvvet ve dikkatini mutlak suretle Azul üzerinde tutuyordu. Dina minik hareketlerle, aksasa dahi hızlı adımlarla yerde boydan boya uzanmış iblisin yanına varabilmişti. Pek korkmuyordu zira tehlikeyi sezebildiğini farketmişti. Muhtemelen Azul veya Almazath yerde yatan musibet suratlıdan çok daha kuvvetliydi. Bununla birlikte zaten anahtarın o olduğunu öğrenmişti. Azuldir'in yanına vardığında verdiği ilk fotoğraf karesi, yüzünün aldığı o donmuş şekil çok daha sonrasında yerini rahatlığa bıraksa dahi Dina bir şeylerin farkına varabilmişti. Azul ne kadar kendine güvenirse güvensin, karşıdaki tehdit bir nebze de olsa büyüktü. Bu nedenle kendisinden rica etmişti. Bir şekilde Dina için buradan kurtulmak elzemdi. Ancak farklı bir nokta vardı. Bir nota, bir ritim...Kalbine vuran bir davul, arkadan giren bir yaylı eşlik ediyordu. Kaos mu? Daha neler! Azuldir bu işi bir 'meslek' gibi görüyordu, mesai yapıyordu. Yani hesap verdiği 'biri' vardı. Aynı şekilde Almazath da ismini hatırlayamadığı o iblis lorduna hizmet ediyordu... Fakat Dina için durum farklıydı. O kimseye hizmet etmiyordu.

Kendi zâtı haricinde hiç bir şeyi de kat'iyyen umursamıyordu.

Yerde yatan mahluk ile yüzleştiği sırada, bir takım konuşmalarına da nail olmuştu ikilinin. İblis, kendi ırkının kudretini överken; insan motivasyonu altında yatan nedeni kavramaya çalışıyor gibiydi. Dina için altta yatan anlamları anlamak çok zor değildi. Bir önermeden ziyade, serzeniş olduğu da gerçekti cümlelerinde. Azuldir'in alaycı konuşmaları ise bir noktada sarkastik fakat noktalara temas ediciydi. Azul'un cümleleri tamamen onu alaya alır cinsten değildi. Doğru bir durum tahlili yapıyorsa bile, zaman kazanmaya oynayacak kadar uzun cümlelerini diziş şekli dahi karşısındaki varlığın halen bir 'tehdit' olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Tam bu sırada yerde yatan iblisin zayıf nefesini, göz kapaklarının oynaklığını hissetmişti. Sağlam bir darbeden ziyade, minik bir dokunuştu sadece. Demek ki böylesine garip bir dünyada, böyle garip şeyler yapılabiliyordu. Belki de ruhuna yapılan bir saldırıydı, belki de zihnine... Ancak iblis'i kasıtlı olarak öldürmemiş olsa gerek. Neticede bu kadar kolay ve ciddi bir şekilde onu ekarte edebiliyorsa çok rahat öldürebilirdi. Bunu yapmamış olmasını Almazath'ın az önce bahsettiği 'düşmüş iblis' muhabbetine bağlıyordu. Kendi ırkından bir bireyi bu nedenle öldürmek istememesi doğaldı.

Yeşil melun'un söyledikleri belki de onunla tanıştığı andan itibaren söylediği en mantıklı şeylerdi. Ona saygı duyacak değildi elbet. Vahşi bir hayvandı o. Konuşabiliyor olması, o çirkin suratının altında yatan rezil ve vahşi içgüdüyü maskelemiyordu. Gizleyecek ve utanacak yaraları yoktu Dina'nın. O, vahşeti hiç bir zaman karnını doyurmak için seçmezdi. Bu rezil yaratığın kural koyabilmesi, ya da kendi cemalini onu 'kabul' edebilecek bir konumda sanması dahi gülünçtü. Ancak Dina için rol yapmak çok zor değildi... Kendini sevdiremese dahi katlanılabilir kılabilirdi. En azından böyle hissediyordu.

"Ayyy çok sevindim!" dedi. Gülümsedi, otuziki dişiyle. Yakut kırmızısı dudakları kasvetin koruluğunu bir nebze aralarken, pamuk beyazı dişleriyle bir nebze olsun kendisine bir sempati aksesuarı örüyordu. İki elini birbirine sürttü. Çakmak taşlarını birbirine sürtüp ateş yakmaya çalışır gibi bir hali vardı. Kıvılcımlar çıkmasa dahi Dina için çok zor değildi bir şeyleri abartmak. İçten içe abartıyordu, çünkü bu tiksinç şeye bakarak gülümsemek dahi sinirlerini cımbızlıyordu.

"Senin basamağın olmayı çok isterim. Yeter ki biraz eğlenelim. İsmime gelince..."

Ona elini uzatmayacaktı. Ona bakarak gülümsemiş olması, sözlerini kabul ediyor olması dahi gururu için makul sınırlarında bir işkenceydi. Pamuklarla bezeli gerdanını biraz daha gerdi ve derinden bir iç çekti. İsmini sesini bastırarak, özellikle 'n' harfine yaptığı vurguyu arttırarak ağzından döktü. Ardından istifini bozmayarak karşısındaki mahlukun yanıtını bekledi.

"Dina..."
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
Locked

Return to “Diğer Bölgeler”