Doğum (Dina)

User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

09 Dec 2022, 04:03

Dina'nın içinde minik bir kirpi vardı. Bu kirpi ya kuduz olmuştu, ya da ihtimaller dahilinde deli bir zombiydi. Belki de bir boğaydı. Minicik bir odacığa tıkıştırılmış, hapsolmuştur diye düşünmeli. Zira çarptığı dört duvar, içindeki her bir organı dağlıyor, her bir darbede paramparça ediyordu. Bundandı kollarının titreyişi, bundandı kalbinin infilak etme gayesindeymişcesine çıldırışı. Haykırışlara boğuyordu bedeni onu. Ne gözleri titreyebiliyor, ne de daha fazla çığlık atabiliyordu. Zira her canlının mahluklara teslimiyetini, her nefesin sönük ihtiraslara kaybını; her korkusuzun bir gün korkuyu tadacağını anlamak pek de zor değildi. Dina anlayabilirdi. İçinden geçenler gözlerinin tam da önünde vukuya eriyordu. Ve de bunlar tahmin edemeyeceği şeyler değildi. Zira korkmak, onu korkutmazdı. Heyecan ise fazlasıyla tehlikeliydi. Zira bu heyecanı dizginleyemezse, az önce gözlerini açtığı yeni hayatı, yağlı bir urgan gibi kayıp giderdi ellerinden. Hem kendi boynu ezilirdi, hem de gözlerinin feri sonsuza merhaba derdi. Kendi celladı olurdu.

Umrunda değildi. Dikine gidecekti.

Azuldir'in tavırlarından bir ipucu çıkarabilmesi ne mümkündü. Belirli bir örüntü aradı Dina. Gülümseyişi, omuzlarını silkişi, çoğu zaman ilgisiz gözüken yüzündeki o muzip tavır. Azuldir'den alabileceği şeyin, yalnızca biraz güven kırıntısı, biraz da gaz olduğunu kendince bellemişti. Bu noktada artık korkudan donakalmanın ve gözlerini karanlığa daha fazla alıştırmanın bir yararı yoktu. Çünkü ona yaklaşmakta olan karanlık daha netti artık. Bir şeyler görüyor, bir şeyler koklayabilir; ancak hissettikleri ile duyumladıklarını aynı potada eritemiyordu. Uğursuzluk, karanlık ve belirsizlik. Başka bir şekilde tanımlayamıyordu hissettiklerini. Peki, Dina'nın korku ile bir problemi var mıydı? Yoktu elbet. Korkudan kurtulmaya uğraşırsa, buradaki varlığının anlamı kalmayacaktı. Misafirdi o. Amacını kaçırırdı. Korkuya eşlik edebilirdi. Buraya gelene kadar ne kumarlar oynamıştı kim bilir? Bir şekilde içindeki tutku ve cesaret anlamını koruyor olmalıydı. Azuldir'in ise ne kadar merak ettiğinin farkındaydı. Tek eğlencesiydi bu onun. Sıkıcı bir işi olduğu belliydi. Bunu sık sık yapıyor olabilirdi. Yüzündeki muzipliğin ardında bir bezginlik de vardı. Azuldir'in tek eğlencesi, Dina'nın gözlerini açmasından itibaren taşıdığı masumane cehalet ve bilmeyiş idi. Cevapları taşıyan biri olarak ona bunları hemen sunmamak, onun ne yapabileceğini görmek; belki de kendisi ile iddaalaşmak onun şu anki tek eğlencesiydi. Dina gülümsedi. Ne yapacağını kendisi bile bilmiyordu zira. Azuldir'in eğlencesini elinden almayacaktı, şimdilik.

"Eğlencen bu demek. Ah! Azul, seni ne çok sıkmışlar böyle!" dedikten sonra bir adım aldı karanlığa doğru. Ardını döneli çok geçmemişti. Kan kokusu ve karanlık mahlukların varlığı attığı her bir adımda içinde yeniden beliriyor, varlığını iyiden iyiye hissettiriyordu. Fakat Dina konuştukça bu hissi daha iyi bastırdığını farketti. O nedenle devam etti. Söyledikleri, Azuldir'in suratını hangi ifadeyle bezeyecekti, kendisi de bilmiyordu.

Uğraşmak mı.. Görmezden gelmek mi... Yumruk atmak mı? Yumruk ne ki? Kısa bir süre düşündükten sonra minikçe kikirdedi. Ardından hafifçe sitem eder gibi ayaklarını yere vurdu, nazikçe. Ayak takımını ona tanıtırken Dina'nın bu kara güruha karşı ilgisi iyiden iyiye kaybolmuştu zira. Hissettiği uğursuzluk ve korku hezeyanı onu hayatta ve hatta tutan tek olgu iken, bu basit tahminler onun zoruna gitmişti. Azuldir kimlerle uğraştı acaba? Mesaiden bahsediyordu, sahi... Diğerleri neler yapmıştı? Ne olursa olsun, Dina'nın düsturu belli idi. Normalde bir havai fişek olurdu. Şeklini tahmin etmesi güç olurdu. Kara bir barut olurdu, fırtınada çatırdayan meşe dalları olurdu! Ama bir su olmayı, akmayı seçti.

"Beni başkaları ile karıştırdın. Ne istediğimi iyi biliyorum."

Artık neşenin, gülücüğün ve şenliğin zerresi yoktu sesinde. Flört etmiyor, şakalaşmıyor, ona tatlım diyen dudaklarını mühürlüyordu. Keskin bir hançerin çürük deriyi kestiğinde çıkardığı ses gibi. Parazit dolu, irin dolu. Sert, vurdumduymaz. Azuldir'in suratını unutmaya başladı. Ölse umrunda değildi. Ona bir şey veremezdi artık. İlerlemeye devam etti. Devam ederken de düşündü. Burada başına gelebilecek en kötü şeyi düşündü. Karşısındaki karanlığın içine dolup onu paramparça ettiğini düşündü. Sonsuza kadar bu karanlığa ve kokuya maruz kalmayı düşündü. Düşünebileceği en uç vahşeti düşündü. Kafasından geçen onlarca senaryo arasında halen en kötüsü ölüm değildi. Ölümü yaşamış sayıyordu kendisini. Yeni doğmuştu zira. Gözlerini hiçliğe açmışken, kendini yaşıyor sayamıyordu. O nedenle, aksiyonlarını dizginlemek korkaklık sayılırdı.

Azuldir çekileli pek olmadı. Dina ilerleme kararı aldıktan sonra başına geleceklerden bihaberdi. Ancak farklı hissetmiyordu. Yaratıkların varlığı artık daha gerçek geliyordu. Sesler, kokular ve illüzyondan ibaret olmadıklarını artık fazlasıyla anlamıştı. Bir anlık irkildi. Kanıyla canıyla bir insan olmanın laneti onu da bulmuştu. Tüm söyledikleri, sarfettiklerini yutacak mıydı? Bu korku onu sarıp parçalayacak mıydı? Gerçekten o gülünç adam aradan çekildikten sonra, kaderi çizilmiş mi olacaktı... Bir şey vardı. Azuldir'in ona verebileceği tek bir şey. Ayak takımı demişti. Çağrı demişti. Hepsi birbirine benziyordu oysa! Kimseyi bulamayacağı belliydi. Peki, birisinin onu bulması mümkün müydü? Aklına yine bağırmak geldi. Ama bu sefer kelimelerin sırtına anlam yüklemeliydi. Kollarını iki yana açtı. Ellerini de açtı. Başını yukarı kaldırdı. Uğursuz karanlıkla daha fazla bakışmayacaktı. Teklemeyecek, tökezlemeyecekti. Kokuyu olabildiğince az soluyacaktı.

"Hey! Kim bana ilk ulaşan olacak? Ödül kimin olacak?" Aklına gelivermişti işte. Karanlık yaklaştıkça içini bürüyen heyecana engel olamıyordu. Bir diğer yandan, onlara zarar veremeyeceğinin farkındaydı. Bu durumda, onların tarafında olmalıydı. Onların içinden birisini, kendisine gardiyan olarak atayabilmeliydi. Hatta bir turnuva başlatabilirdi, onları birbirine kırdırabilirdi... Bu hayal sadece, eğlenceli olabilirdi. Sözleri yankı yankı dolanırken, karanlığın kaosundan başka bir şeyi çağırmıyorlardı Dina için. Onların ne hissettiği, nasıl hissettiği... Zerre bilemiyordu. Bilmek istemiyordu. Sadece kaosu hissediyordu. Karışıklık çıkmalıydı, onu sarmalılardı. Günün sonunda Dina bile zarar görse, kendi sonunu tayin edebilmeliydi. Azuldir şaşırabilirdi, yahut üzülebilirdi. Bu, Dina'nın umrunda değildi. Gülümsedi. Öylesine kontrolsüzce gülümsüyordu ki, köpek dişleri alt dudaklarına batıyordu. Etine batan keskinliğin yarattığı acı, onu tekrardan yaşıyormuş gibi hissettiririken, kendini kaybedercesine tekrar bağırdı.

"Vahşet! Kan! Hepsini size vaadediyorum! Size sesleniyorum! Kim benim olmak istiyor? Duyamıyorum! Yaklaşın!" Kikirdedi. Buna bir süredir devam ediyordu. Ne kadar adım attı, koştu mu, yoksa uçtu mu? Hiç birini bilmiyordu. Kaos, karanlık ve vahşetin tüm uzuvlarında titreşen belirsizliği. Hepsini hissediyor, yetmiyor dahasını istiyordu.

Sadece kaos istiyordu.

"Bir de, başlayabilirsiniz. Lütfen gebertin birbirinizi."
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

12 Dec 2022, 10:24

Azuldir’e söylediğin sözlerin ardından, yüzünde beliren gülümseme ve silktiği omuzları, sıkkınlığının tahmin bile edilemeyecek boyutta olduğunu sana göstermeye yetiyor. Azuldir bunu belli etmekten hiçbir çekince göstermiyor, diğer tüm duygularının aksine. Ancak Azuldir’in gözlerinin içinde saklanan merak ve heyecanı sonuna kadar görebiliyorsun. Neler yapabileceğin veya yapamayacağın konusu Azuldir için adeta bir oyun gibi geliyor, en azından bunu hissediyorsun. Bu nedenle, kendini artık daha çok karanlığa ve karanlığı hırçınlaştıran iblis gürlemelerine bırakıyorsun.

İblislere yaklaştıkça, onların da birbirlerini çiğnemek pahasına sana yaklaşmaya başladıklarını görebiliyorsun. Sözlerinin arasında, birkaç iblisin birbirini çoktan dişlemeye başladığını ve bir iblisin kolunun koparıldığı görüyorsun. Karanlığa yayılan kırmızı yoğun kan, sahneyi daha çekici bir hale getirse bile, sahnenin sonunda başına neler gelebileceğini de düşünmeden edemiyorsun. Fakat aldığın karar ve gerçekleştirdiklerin bu sonların da manasız kalmasına neden oluyor. Kendini adeta iblislere sunduğun anda, her biri ilerleyişlerindeki hızı arttırıyor. Bir anda, çevrenin iblislerle sarıldığını görüyorsun. Ancak iblislerin bunu bilinçli bir taktik olarak da sergilemediğini anlayabiliyorsun. Her biri etinden bir parça almanın en kısa yolunu keşfetmeye çalışır gibi görünüyor. İçinde dolan haz ise bu noktada daha da artıyor, zira ortaya bir kaos çoktan çıkmış oluyor.

Gözlerin iblislerin her birini tararken, bir anda sağ bacağına hissettiği bir acı ile irkiliyorsun. Bakışların hızlıca sağ bacağının baldır kısmına kaydığı anda, bir metreden daha uzun olmayan, sivri dişli bir iblisin bacağını ısırdığını fark ediyorsun! Etine geçen iblisin dişleri arasında süzülen kan, yaşadığının gerçekliğini sana göstermek isterken bu kez bu iblisin hemen hemen iki katı olan bir başka iblisin, bacağını ısıran iblisi bacağından yakaladığını görüyorsun. Bu iblis, bacağını ısıran iblisi tüm gücüyle çekerken, baldırından kopan bir parça iblisin ağzında kalıyor! Büyük iblis, ağzında baldırından bir parça olan iblisi bir çöp gibi savurup arkaya doğru fırlatırken bakışlarını da sana dikiyor! Bu büyük iblisin ne yapacağı konusunda düşünceler hızla kafanda geçerken bir anda bu kez sol kolunun üst kısmında derin bir acı hissediyorsun! Bakışlarını kaçamak bir şekilde bu yana kaydığında, bir 1.50 santim boylarında başka iblisin koluna pençesiyle vurmuş olduğunu görüyorsun. Sol kolunun üst kısmında derin sayılabilecek iki tırnaktan oluşan pençe yarasından kanlar akmaya başlarken, iblislerin adeta salyalarını akıtarak sana yaklaşmaya başladıklarını görüyorsun.

Çevren iblisleri dolup taştığı ve sana fiziksel zararlar vermeye başladıkları anda, artık Azuldir görüş açından tamamen çıkmış oluyor. Yine de içinden bir ses, oldukça keyifli bir şekilde olan biteni izlediğini söylese de bir anda Azuldir’in “Kendini adak olarak sunulmuş bir bakire gibi sergilemek yerine, erişemeyecekleri bir kutsallık olarak göster! Bir bakireyi herkes ister, ancak kutsal olana ancak seçilmiş olanlar erişir!” diye bağırdığını duyuyorsun. Azuldir’in sesindeki alaycı tavır elbette dikkatini çekiyor, ancak şu an odaklanman gerekenin bu mu olduğu yoksa birkaç saniye içinde seni tümden parçalayacak olan iblisler mi olduğu konusunda emin olamıyorsun.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

13 Dec 2022, 04:42

"İnanılmaz..."

Gerçekten de dedikleri doğruymuş. Azuldir'in dediği gibi, iblisler denen mahluklar; soğuk bir kış gecesi sessizliğinin gümüş feryadı kadar gerçekmiş. Ancak o kadar sakin değillermiş. O kadar beyaz, o kadar sessiz olamazlarmış. Dina'nın aklından geçen sakin, sessiz bir kış gecesinin huzurunu yakalamak da değil elbet. Lakin gerçeklik diyince aklına gelen ilk görüntü bu. İblis taarruzu, daha çok bir fırtınanın ortasında kalan kedi yavrusu gibi hissettirmişti. Kaosu getirmek istemişti. Ancak acı ve korku bedenini daha önceden sarmıştı. Hala düşüncesi netti. Ölümün soğukluğunu umursamaması, acının gerçekliği karşısında acziyetini ve insani reflekslerini göstermesinin önüne geçmiyordu. Acizlik ve acıdan kaçış onu herkes kadar insan yapıyordu oysa. Lakin biliyordu, her zaman istekleri doğrultusunda hareket ederdi. Ölmesi gerekirse ölür, yaşaması gerekirse yaşardı. Mahlukatlar tarafından parçalanmak pek tabii ihtimaller dahilindeydi. Dina'nın aklının nasıl çalıştığını anlamak çok zor. Dişliler arasında bilinmezliğe uzanan bir kurallar silsilesi olmalı ki; katrandan beter, ziftten hallice bu zavallı tiksintiler tarafından parçalara ayrılmak dahi plan dahilinde! Bu kafası düzgün ve olması gerektiği gibi çalışan bir insanın aklına olabilecek tek şeyi getirir. Ortada ne bir plan var, ne de olanlar mantıklı. Her şey koca bir saçmalıktan ibaret. Gerçek olan tek şey ise çaresizlik, acı. Bir de Azuldir'in alayı. Eğleniyor olmalı. Bu hikayede tek eğlenen Azuldir olmalı.

Ancak o, atılan bir tokada diğer yanağını dönerdi. Bu konuda bir sınırı yoktu.

Bu plansızlığın başına getireceklerini biliyordu. Dina'nın umursamazlığı bu noktada onun yardımcısı değildi. Kafası herkes gibi çalışan, normal sayılabilecek birisi ona yollanan bilgili ve deneyimli rehberinden yararlanır ve kendisini yönlendirmesini, hatta korumasını isterdi. Dina'nın ise yağmurluğunu giymeden gürbüz bir fırtınaya kendini atışı, ya da bile bile bir aleve dalışı onu burada çılgın yapmazdı.. En amiyane tabirle bir aptal yapardı. Belki deli bir aptal, belki de cesur bir aptal. Acının keskinliği ve son nefesin acziyeti karşısında anlamsız sıfatlardı sadece. Dina için asıl heyecan ve keyif bu noktadan sonra başlıyordu. Burayı anlamak ve kavramak zor işte. Bu durumdan kendisini bir şekilde kurtarırsa, cesur bir aptal değil; kendi dünyasında saygın bir manyak olurdu. Ruhunda dinmeyen tek arzu buydu. Keza yanıbaşındaki herif dahil herhangi biri için bir şey kanıtlamak zorunda değildi.

Nitekim kolundan aldığı darbenin yanında bacağından koparılan etin de tıpkı bu katranımsı gerçeklik kadar yoğun olduğu çarpıyordu gözüne. Öze bakıldığında Azuldir'in söylediğinin fazlası var, azı yoktu. Bir noktada vaktini verimli harcaması gerektiğine kanaat getirdi. Zira, yumruklarının onlarda bir işe yaramayacak olduğu önermesini direkt olarak doğru kabul ederse, iblis diyarı olduğunu bildiği bu mekanda onlara en ufak bir zarar veremeyeceğinin farkındaydı. Fakat durumu eşitleyen hiç bir şey de yoktu. Tabii ki iblisler ona zarar verebiliyordu. Belki de onların kendisine dokunamayacağına, etine erişemeyeceklerine güvenmişti. Kendisini doğrudan sunarken aldığı bir riskti. Şimdi bir noktada aldığı eksik bilginin değil de, yaptığı noksan tahminin bedelini ödüyordu. Buraya kadar gerçekleşen her şey akan kanına eşlik eden iblis salyaları eşliğinde işliyordu belleğine. Azuldir'in alaycı ve keyifli sesi de çalınıyordu kulaklarına.

Bir noktada aritmetik kullanması gerekiyordu. Eşitliği sağlamalıydı. İblislerin pek de taktik üretemedikleri her hallerinden belliydi. Geliştirebilecekleri bir manevra dahi yoktu. Bununla birlikte ilkel bir içgüdünün esiri gibi hareket ediyorlardı. Fakat kaçırdığı en önemli nokta da buydu. Bu ilkel içgüdü, çoğul hedefi kaçırmamalıydı. Ortamdaki tek hedef kendisi değildi. Dina, ne kadar kendisini hedef olarak sunmuşsa dahi; yakınında olduğunu bildiği Azuldir vardı. İlk etapta kendisine gelip, başka bir iblis tarafından fırlatılan bir iblis, bir şekilde ona yönlenmemişti. Bu olduysa dahi, Azuldir konuşmaya ve ona akıl vermeye, dalga geçmeye devam edebiliyordu. Bu noktada Azuldir, kendisinden daha ayrıcalıklı bir konumdaydı. İblisler bir şekilde ona saldırmıyordu.

Diğer nokta ise Azuldir'in ayak takımı olarak sunduğu bu iblislerin her birinin aynı kuvvette olmaması idi. Kendisinden daha kısa ve etini ısıran iblisi neredeyse ondan iki kat daha büyük, başka bir iblis bir kenara fırlatmıştı. Bunu kendisi yapamazdı. Zira iblislere yumruk atamayacağı gibi, zarar veremeyeceğini biliyordu. Bunu denemezdi bile. Azuldir'in göster dediği bu kutsallık, kendisine saldırılmamasının sebebi miydi? Yine de bir şeyler olmalı. Azuldir'in aldığı keyfin kaynağı bu değildi. Ona söylemediği başka bir şey vardı. Bu haksızlık değil tabii. Dina için de keyifliydi. Aldığı her bir nefes zerresinden öylesine keyif alıyordu ki... Zaten fazlasıyla karanlık havanın biraz daha kararmasının pek bir önemi yoktu. Az önce doğmuştu, gözleri tekrar kapansa; bunu haksızlık sayamazdı. Hakkı yoktu... Baktı. Bakışlarını kilitledi koca iblise. Öğrenme yöntemi fazlasıyla ampirikti. Deneysel ve zorlayıcıydı. Önce davranışlarını analiz ediyordu, sonra ise karşılarında neleri yapamayacağının bilincine varıyordu. Şimdi ise seslenecekti. Ona bakmakta olan koca iblise seslendi. Ancak genel bir serzenişti bu. Bu katranımsı yaratıkların gerçekten düşünebildikleri ve algılayabildiklerini hiç sanmıyordu. Açlıktan ve vahşetten fazlası yoktu.

"Çok güzel... ii.. inanılmaz!"

Pençe izlerini gördü, kanı gördü, etinden kopan parçayı gördü. Her şey fazla hızlı olup bitmişti. İnsanı refleksler vermekten utanacak hali de yoktu. Dudaklarını büzdü. Geriye çekilemezdi. Nitekim etrafı sarılmıştı. Buradan asla kurtulamazdı. Çünkü bir iblis ona gerçekten zarar verebilir iken, onun atacağı bir yumruk işe yaramayacaktı. Azuldir'in ona asla yardım etmeyeceğini de biliyordu. Attığı tüm adımlara tezat, kaçmayı düşündü bir anlık. Azuldir'in yanında güvende olabilirdi. Ancak hangi yöne sıçrarsa sıçrasın kara güruhu yaramazdı. Etrafı tamamen sarılı olduğu için kaçabilmesi zordu. Bacaklarında ne kadar kuvvet vardı? Burada yerde sabit kalmasını sağlayan garip kuvvet ne kadar işliyordu? Ne kadar havaya sıçrayabilirdi? Zıplayarak öğrenmeli miydi?

İblislerin erişemeyeceği bir kutsallığı göstermek. Azuldir'in bu sözünün bir retorik olduğunu düşünüyordu. Çünkü kadrajındaki mahluklar konuşmuyor, neredeyse düşünmüyor ve ilkellikten öte bir davranış sergilemiyordu. Dina'nın sergileyebileceği 'insani' bir yetinin onları etkilemesi imkansızdı. Kaba kuvvet ile onların üstesinden gelmeye kalkarsa da sadece vaktini boşa harcayacaktı. Zeka ne kadar etkileyici de olsa bilginin yoksunluğunda ve algısız seyirciler karşısında pek anlamsızdı. Bu, iblisler için geçerliydi elbet. Bu mekan ve bu dünyanın kurallarını hiç bilmiyordu... O halde cevabın ne olduğunu da bilemeyecekti. Elinde hiç bir gücü yoktu. Bilgisi yoktu. Düşünceleri vardı sadece. Tam da o an, buradaki güruh ile işinin olmadığı beynine çivi gibi kazındı. Azuldir'in ona gerçekten verdiği tek ipucu buydu belki de. İşe yarar tek ipucu. Bu ilkel ayak takımı ile işi yoksa, onlara yumruk dahi atamıyorsa, onlarla ne yapacaktı?

Düşünecekti. Bir mahluk tarafından sonunun getirildiği anı düşünecekti. Kanının rengini düşünecekti. Duyumsadığı pis kokuyu düşünecekti. Toprağın kekremsi tadının demirle karışık halini düşünecekti. Bir ırmağın nasıl katran siyahına boyandığını, beyaz bulutların nasıl şeker gibi eriyip damladığını, zarif güneşin nasıl bir anda solup insanın içini dondurduğunu düşünecekti. En uç duyguları düşünecekti. Öldüğünde, ölüme yaklaştığı en kısa zaman diliminde; yapmaktan en keyif aldığı şeyi yapacaktı. Kaosu yaşayacak, onun pençesinde sindirilmeyi bekleyen bir ekmek kırıntısı olacaktı. Vahşiliğin ve çılgınlığın ortasında, odaklanabilirdi. Acı ile zihnine ziyafet çektirebilirdi! Düşünerek bir çıkış noktası bulabilirdi. Acının gerçekliği ile tanışmıştı. Bu acıyı tekrar yaşarsa, insani refleksi tekrar gösterirdi. Geriye çekilir ve az önceki minik gibi kısa bir iblisi karşısına alarak bacaklarındaki tüm enerji ile zıplayabildiği kadar zıplayarak onu ve çevresini saran güruhu aşmaya çalışırdı. Çırpınırdı yani. Ama bu ihtimalin uzaklığı ve sinikliği heyecanını törpülüyordu. O yüzden, devam edecekti. Çıkışı bulana kadar yoracaktı zihnini.

"Düşünemiyorlar. Ben... Düşünebilirim."

Düşünecekti. Çevresini saran karanlığın paramparça olduğunu düşünecekti. Hepsinin teker teker patladığını, bir şekilde buharlaştığını düşünecekti. Bir çıkış bulabileceğine inanıp inanmaması sorun değildi! Zira kendi zihninin çalışma prensibi tamamen hatalıydı. Vahşetin merkezinde olmak istemiyordu. Vahşetin sebebi değil, vahşetin sadece bir parçası olmak istiyordu. Öylesine özümsemişti ki bu çılgınlığı, onu paramparça edecek onlarca pençenin ve dişin hedefinde olmak onu uzaklaştırmıyordu. Vahşeti düşünmekten kendisini alamıyordu. Nedense inanıyordu. Bir çıkış bulabilirdi. Bulamazsa, aldığı bir kaç dakikalık nefes ve görmeye nail olduğu bu sıra dışı dünya için şükran duyabilirdi.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

15 Dec 2022, 10:04

İnsan olarak karşındaki iblislerden en büyük ve kutsal farkının düşünmek olduğuna kanaat getirerek, bunu yapmaya başlıyorsun. Ne karşındaki iblislere ne kopan etine ne de kolundaki yaraya aldırmadan, karanlığa ve içindekilere dair düşüncelerine dalıyorsun. Düşünmeye başladıkça, sanki iblislerini vahşilikleri dinginleşiyor, iblisler yavaşlıyor, karanlık dalgalanıyor ve zihnin hiç olmadığı kadar var oluyor. Bir anda zamanın bile kontrolden çıkmışçasına yavaşladığını hissedebiliyorsun. Düşünmek… Son derece insani, son derece kutsal… İşte tüm dünyayı şekillendiren şey de bu… Düşünmek ve düşünebilmenin verdiği eşsiz haz…
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
Locked

Return to “Diğer Bölgeler”