Page 1 of 3

Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 22 Nov 2023, 10:02
by GM - Dimensio
Eletha’nın açmış olduğu boyuttan karanlığa ilk adımını attığın anda, bu ana kadar girip çıktığı İblis Diyarına aşinalığın bulunduğundan, içinde herhangi bir tedirginlik bulunmuyor. Yaşananların ve görevinin sende yarattığı duygu ve düşüncelerle karanlığın içine kendini tam anlamıyla bırakıyorsun. Ne var ki, adımını sonlandırdığın anda gözlerinin önünde var olan karanlık birden, sanki adeta bir perde gibi kalkarak mavinin derin tonlarına bırakıyor kendini!

Image

Gözlerin istemsiz bir şekilde gökyüzüne yöneldiğinde, mavinin hakimiyetine dalıyorsun. Beyaz bulutların masumiyeti bile mavinin derinliği ile birleşmiş gibiyken, bu hakimiyeti kasvetli ve insanın içine korku salan bir görüntü yaratıyor. Havada ayrışık duran bulutlar, mavinin hapsinde donmuş gibi kıpırdamadan havada asılı kalmış gibi görünürken, kendini bir anda havadaki bulutlar gibi sabitlenmiş hissediyorsun ve bakışların giderek yeryüzüne dönmeye de başlıyor.

Ayaklarının altındaki kayalık zeminin, donmuş bir beyaz ile kaplandığını fark ediyorsun. İrili ufaklı kayalar, belirgin bir yoldan ziyade alelade etrafa saçılmış gibi duruyor. Herhangi bir şekilde düzenleme veya düzeltmenin bulunmadığı bu taşlıkların seni nereye kadar götürebileceğini görmek istediğinde, bakışlarını hafifçe ve biraz da tedirgin bir şekilde önüne doğru götürüyorsun. Kayalık yolun pek de bir varış noktası bulunuyor gibi durmuyor. Ancak gördüğün manzara, senin bir adım atmanı bile zorlar gibi duruyor. Zira, etrafında herhangi bir canlının olduğuna dair en ufak bir ipucu göremiyorsun. Sanki yer ve gök, mavinin donmuşluğunu ezelden beri kabul etmiş gibi duruyor.

Etrafında herhangi bir canlı varlık aramaya devam ettiğinde, ilk dikkatini çeken şey, engebeli, dağlık ve bolca uçurumun bulunduğu bir arazide olmana rağmen, her yerin kar ve buzla kaplı olması oluyor. Yerden yüksek bir mevkide olman, etrafını daha rahat görebilmene imkan tanıdığı için bu durumu fark etmen de senin açından kolay oluyor. En azından üzerindeki tedirginliği bir nebze attığında, etrafındaki yer şekillerine ve cisimlere daha hakim olabildiğini hissediyorsun. Odağını biraz daha verdiğinde, kayalık zeminin arasında var olan ve tamamen buz tutmuş bir dere veya nehir olduğunu görüyorsun. Ancak seni esas hayrete düşüren, bakışlarını biraz daha soluna çevirdiğinde, bu dere veya nehrin beslendiği şelalenin de hepten buz tutmuş olması oluyor.

Suyun bu durumu, bir an için kendinin ne halde olduğunu sorgulamana neden oluyor ve tam bu esnada, nefes alışverişinin bir hayli zorlandığını hissetmeye başlıyorsun. Bir anda bedenini saran soğuk havanın ciğerlerine dolması, beklediğinin aksine insani ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor gibi görünüyor. Sanki ciğerlerin her bir nefesinle birlikte donmaya başlarken, saç tellerinin katılaşmaya başladığını ve parmak uçlarında karıncalanmaların var olduğunu hissediyorsun. Dolayısıyla, bu dondurucu soğuk karşısında vücudunun ne kadar daha ayakta kalabileceği, üzerine düşünmen gereken esaslı konu oluyor. Eletha tarafında buraya gönderiliş nedenin açıkça anlatılmış olsa da, bu soğuğa karşı koymak ilk önceliğin olacak gibi duruyor. Bir de, tüm bu iblis katletme olayına nasıl giriş yapacağın…

Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.

Re: Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 22 Nov 2023, 12:24
by Dina
“Hesaplı yaşamak sana göre değilse bile..."

Gözlerini tekrar açtı. Müşevveş karanlığa her çekilişinde fısıltıyı arıyordu. Kokluyordu, iz sürüyordu.

Karanlık hicap doluydu. Gözlerinin mahmurluğuna inat hicap perdesini delerek araladı. Şimdi ise mainin enginliğini tadıyordu. Son adımını atmıştı. Artık bir buz denizindeydi. Gökyüzü, endamlı dağlar, karanlıktan habersiz; güneşten mahrum bir yerdeydi. Sevindi. Mainin gözlerine çektiği bu perde, şimdi tenine bir buse gibi konuyordu. Refleksif olarak iki elini kollarında birleştirdi. Patilerinin hemen altında, donmuş buzun çatırdadığını hissetti. Lakin soğuk öylesine çetindi ki, kırılacağına pek ihtimal vermedi. Bir adım attı. Burası gördüğü, bildiği, tattığı ve kokladığı iblis diyarından farklıydı. Ancak şaşırtıcı değildi. Rahatsız hiç değildi. Her şey olması gerektiği gibiymiş gibi hissediyordu. Ve şimdi başka bir denize dalıyordu.

Burada tüten ilk nefes gibiydi. Burada başka bir ayak izi yoktu sanki. Gözyaşı dökse, toprağa değen ilk damla olacaktı. Ve üflese, nefesi biçare buluşacaktı yalnızlığın kasvetiyle. Can yok, nefes yok. Kafasını çevirdi. Bir nefes, bir çift göz görme umuduyla etrafına baktı kısa bir süre. Etrafını daha iyi kavrayabilmek adına taradı gözleriyle. Bir nehirdeydi. Can olması, yaşam getirmesi gereken bir ölü ırmaktı. Onu öldüren ne ise, annesini de öldürmüştü. Biraz ileride, yine buzlarla kaplı çağlayanı görebiliyordu. Ne vardı ki, artık çağlamıyordu. Kulaklarına canlılığın en ufak sedası ulaşmıyordu. Yalnızca zihninde dönüyordu. Bir fısıltı, vesvas dolu homurtu.

"...oynadığın kumarın hayatın olduğunun farkında mısın?”

Elleriyle tuttuğu kolları da soğuktan nasibini almıştı. Artık havanın kondurduğu buse yeterince yumuşak değildi onun için. Taciz gibiydi. Soğuğun hükmünü taşıyan sert rüzgar, tenine iğneler batırıyordu. Biraz daha sonrasında ise, bıçak gibi kesecekti. Sonra parçalayacak, sonrasında okşayarak öldürecekti belki de onu. Hoş, soğuktan nefret etmediğini fark etti. Yine de içinde bir rahatsızlık oluşmadı. Gözlerini açtığı günden bu yana hasret kaldığı bir Güneş vardı. Bu diyarda ne kadar kalmıştı ki ondan? Ruhu güneşe hasret iken bedeninin daha ciddi problemleri vardı. Parmakları uyuşuyor, saçları katılaşıyordu. Donmuş kayalardan birine dönüşmemek adına bir kaç adım attı. Ne kadar seri hareket ederse, o kadar geç donardı nihayetinde. Vücudunu biraz daha ısındırmak adına adımlarını daha seri atmaya başladı. Diğer yandan kollarını da seri hareketlerle titreştirmeye başladı. Burada her ne kadar yalnız da olsa, kendi içinde hiç bir zaman tek başına değildi.

Kapısını çaldı, burada canlı olduğunu bildiği tek nefesin.

"Vybukh. Sana isminle sesleneceğim artık." dedi. Kertenkeleye daha fazla lakap takmaktan da yorulmuştu. En azından iblis diyarının yolunu ve izini bilen iblisiyle bu yolu yürümek ona daha doğru geliyordu.

"Evine geldik. Eğer yolu biliyorsan beni daha sıcak bir yere götür." sesi fazlasıyla ciddiydi. İlerlemeye devam ediyordu. Buz tutmuş ırmağı geçip, gidecekti nihayetinde. Dümdüz yürüyordu. Vybukh'un ona cevap vermesi durumunda dinleyecek ve onu yönlendirmesine izin verecekti. Burada bulunacak bir kalkan, öldürülecek iblislerden iz yoktu. Ne var ki Dina için bunların önemi git gide azalıyordu. Ciğerlerine batan soğuk pençeler onu daha fazla yaralamadan bu esaretten kurtulmak istiyordu.

Re: Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 23 Nov 2023, 10:25
by GM - Dimensio
Gözlerin mavinin soğukluğuna giderek alışmaya başlarken, bedeninin de bu soğuğa karşı koyması için gerekli direnci göstermeye başlıyor. Adımların her zamankinden ufak ve zorlu bir şekilde ilerlediği esnada, Vybukh’a olan seslenmenle birlikte, onunla yaşadığın son anlar bir kez daha aklına geliyor. Gyugnal ve Chuldarah ile olanlardan sonra Vybukh ile iletişimizin azalmış olması ve bundan da önce karşılaştığınız diğer saçmalıklar… Bir parçan hala da Vybukh’a bağlıymış gibi olsa da, ruhunun derinliklerinde Vybukh’un yetersizliği ve sana layık olamayışı gibi düşünceler serzenişte bulunmaya başlıyor. Ne var ki yürüdüğün yolu çizen ruhunun, bunun çoktan üstesinden gelebilecek kudrette olduğu konusunda en ufak bir tereddüdün bulunmuyor. Bu yüzden zihninde dökülen cümleler, muhatabına bizzat teslim ediliyor karanlığın içerisinde.

Her ne kadar Vybukh’un sözlerini işittiğini anlasan bile, ondan gelen bir cevap olmaması bir miktar canını sıkıyor. Şimdiye kadar tanıdığın Vybukh’un trip atacak veya kapris yapacak bir tarafı bulunmadığını bildiğin için, bu sessizliğinin altında başkaca bir şeyler yatıyor olabileceğini düşünüyorsun. Buna dair ihtimaller zihninden sırayla geçip elemine olmaya başladığı sırada ise, gözlerinin alıştığı soğuk maviliğin sana bambaşka bir tablo sunduğunu görüyorsun.

Adımların ansızın kesildiğinde, ilk gördüğün parçalanmış buz parçaları ile maviye karışan kırmızılıklar oluyor. Bunların kan izlerini olduğunu anlamak senin için pek de zor olmasa bile, karşılaştığın kırmızılığı yoğunluğu dikkatinden kaçmıyor. Bunun yanında, parçalanan buzulların yanında yer yere erimiş parçalar görmen de, bu yerde, bu yerde olmaması gereken şeylerin döndüğünü sana anlatmaya yetiyor. Erişimi buz parçalarına yaklaşmaya başladığında, bu erimişliğin yer yer zeminin balçık toprağını ortaya çıkarmış gibi görünüyor. Ancak yine de, bu anda esas dikkatini çeken hemen hemen tam karşında duran parçalanmış bir buzul kayalıkta cansız bir şekilde yatmakta olan varlık oluyor. Vücudundan akan kanlar, taze bir görüntüye sahip olsa bile havanın etkisiyle çoktan sıcaklığını yitirmiş gibi duruyor. Varlığa tamamen yaklaştığında ise, bunun bir iblis olduğunu ve tam kalbinde açılan eşsiz bir delikle yok edilmiş olduğunu anlayabiliyorsun.


Gördüğün iblisin görünümü
Image

İblise bir süre daha bakıp üzerinde başkaca izler aramaya başladığında, yaşanılan bir mücadelenin ardında bıraktığı göçükler ve morlukları fark edebiliyorsun. Bunlar çok da önemli yaralanmalar gibi durmasa da kafa bölgesine isabet etmiş olması, gördüğün iblisin ölmeden önce de epey hırpalanmış olduğunu gösteriyor. Ancak iblisin vücudundan yanmışlığa veya erimişliğe dair bir şey görmemen, zeminde erimelerin halen daha soru işaretiyle kalmasına neden oluyor. Etrafını gözlemlemek için başını sağ tarafına doğru çevirdiğinde ise, yerde yatan ve tam ortadan ikiye ayrılmış bir başka iblisi görmek ilginç bir şekilde seni hiç de şaşırtmıyor. Bel kısmından muntazam bir kesikle ikiye ayrılmış iblisin donuk suratından süzülen saçlarının vücudundan sızan kanlara bulanmış olması, karşında ilgi çekici bir manzara gibi görünüyor. Ancak yine de, bu iblisteki akılda kalıcı eşsiz kesik izine rağmen herhangi bir yanık bulunmaması, bu hususun bir kez daha cevaplanmamış olarak kalmasına neden oluyor.


İkiye ayrılmış şekilde gördüğün iblis
Image

Her iki iblise de birkaç kez daha bakmanın ardından, onlardan alabileceğin tüm doneleri aldığını düşünüyorsun. Bunun dışında etrafında dikkat çekici başka bir detay bulunuyor gibi görünmüyor. Bir ihtimal olarak, özellikle bir şeyler odaklanman halinde bir şeyler çıkarabileceğin düşüncesi hala daha kafanda dolanıyor. Ve esas önemlisi, tüm bu gördüklerinden sonra ne şekilde ilerlemeyi uygun görecek olman oluyor.

Re: Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 23 Nov 2023, 14:34
by Dina
Kapısını çaldığı bir başka karanlık; beklediği deli çılgınlık, sedasını esirgemişti. İlginç. Vybukh'a seslendikten sonra en azından minik de olsa bir yanıt alabileceğini düşünmüştü. Belki de kısa ancak net bir şekilde terslerdi onu. Hayal ettiğinin aksine, hiç bir yanıt alamamıştı. Tekrardan yapayalnızdı. Yürümeye devam etti. Son yediği dayağın ardından bir miktar incinmiş olabileceğini düşündü. Böyle bir şey mümkün müydü? Bir iblis neden üzülüp, hayıflansın ki? Dina için bile bu uzak bir ihtimaldi. Kendisi bile en aciz kaldığı durumda bunları hissedemeyeceğini düşünüyordu. Nitekim, kolları kopsa bacaklarıyla tutunur; bacakları kopsa tutunduğu kolu ısırır ve parçalardı.

Yine de Vybukh fazlasıyla net bir iblisti. Onu tanıdığı kadarıyla hissettiklerini direkt olarak söyleyen bir yapısı vardı. Bu sessizliğin ardında yatanın basit bir duyguyla açıklayamayışı bundandı. Başka bir şey olmalıydı. Belki de onu terkedip gitmişti. Belki de başka bir işi vardı. Bilemiyordu. Yine de denemeye devam edecekti. İçinde bulunduğu mekanın iblis diyarının tam olarak neresi olduğunu bilmediğinden, belki de onun bu sessizliğinin tam olarak bu mekan ile ilgili olduğunu düşündü.

"Çenen de tam kapanacak zamanı buldu. Nasıl bulacağım şimdi yolumu?"

Minik bir sitem, biraz da hınzırlıkla dolu bir serzenişte bulundu tekrardan. En azından Vybukh'un ona ihtiyacı olduğunu anlamasını istiyordu. Diğer yandan ise aklında dönen şey, şimdi işe yaramayacaksa ne zaman yarayacaktı... İlerlemeye devam etti. Amaçlarını bir bir aklına getiriyordu lakin, canı şimdiden sıkılmaya başlamıştı. Belki de canı biraz kaos çekiyordu. Beyaz örtü git gide zihnine bir pike çekerken, onu uyuşturuyor ve uyumaya zorluyordu. Gözlerini daha da büyük açıyor, gözünün önündeki kareleri sürekli oynatmaya uğraşıyordu. Canlı kalmalıydı.

Sonra ilişmişti gözüme. Bir kızıllık ilişmişti o karelere. Diline kan damlası düşmüş bir kurt gibi dikkat kesilmişti. Adımlarını durdurdu. Gördükleri ona tehlikeli gelmese dahi garipti. İncelemeye koyuldu. Yoğun kan birikintisinin yanında bazı buz parçalarının erimiş ve şekillerinin bozulmuş olduğu dikkatini çekmişti. Ne de olsa geldiğinden bu yana bozulmamış, simetrisinin doğası asimetriye dayanan bu ortam bir şekilde yıkıma uğramıştı. Bu noktada kayalığın üzerinde yatan şeyi gördü. İlk adımını oraya yönlendirdiği andan itibaren bunun bir iblis olduğunu anladı. Vybukh'tan farklı bir doğası vardı yüksek ihtimal. Yaşıyor olma ihtimaline karşı dikkatli adımlıyordu. Kalbinde o kadar net ve düzgün bir oyuk vardı ki, yaşıyor olma ihtimalini sıfırladı zihninde.

Savaş, kaos ve deliliğin ortasında kalmış bir mazlum değildi elbet. Buranın sakini miydi? Yoksa kendisi gibi yolu buraya düşmüş bir Aludir'in iblisi miydi... O zaman onlar neredeydi? Bilemiyordu. Onun için hangi tarafta olduklarının bir önemi de yoktu. Zira onun bir tarafı yoktu. Kafasını sağa çevirmişti. Bir iblis daha görmüştü. Bunun ölü olduğuna nedense diğerinden daha emindi. İkiye ayrılmış bedeni bu soğuk pastanın süsü gibiydi. Yüksek ihtimalle burada çürümesi ya da yok olması olanaksız gibiydi. Ancak yeni gerçekleşen bir olaydı bu. Erimiş buzların açığa çıkardığı balçık toprak henüz donmamıştı. Karın ve yağışın da gizlemek için yeterli zamanı olmamıştı. Eğer bu iblisler mucizevi bir biçimde birbirlerini aynı anda yok etmedilerse... Geriye kalan tek ihtimal, bunları yok eden varlığın yakınlarda oluşuydu.

Bayağı bir vakit harcamıştı. Çünkü paramparça olmuş hayatları görmek hoşuna gidiyordu. Bir insandan farkları yoktu şu an gözünde onların. Olanca kudretlerine rağmen bir paçavra gibi önünde uzanıyorlardı. Kendisi de böyle bir sonu paylaşabilirdi onlarla. Bu onu heyecanlandırmaktan öte, hırslandırıyordu. Kaçması gereken bir kader vardı ve tırmanması gereken basamaklar olduğunu hatırlatıyordu ona. İblislerin cesetlerinden öğrenebileceği pek bir şey yoktu. Bir şekilde delinmişler ve kesilmişlerdi. Bu iki sonucun da nedeni aynı beceri olabilirdi. Yüksek ihtimalle bunu yapan şey, ikisinden de daha yetenekli bir varlık olmalıydı. Eğer bu varlık yeterince yakındaysa, onu sezebilir ve yakında dibinde bitebilirdi. Ne yöne gideceğini de bilmiyordu. Cesetleri incelemeye devam etti. Ancak daha fazla öğrenebileceği bir şey yok gibiydi. Bu esnada Vybukh'a bir kez daha seslendi. Cevap alamayacağını umsa dahi bunu artık bir monologmuş gibi düşünüyordu.

"Biliyor musun Vybukh. Aslında iblisler ikiye ayrılır."

Bir kaç saniye daha bekledikten sonra tekrar devam edecekti. Hınzır gülüşü, mavinin çıplaklığını biraz daha güneye çevirirken; eliyle az önce gördüğü ikiye yarılan iblisi işaret ederek tekrar söze girmişti.

"İşte böyle!"

Çevresine bir kez daha göz gezdirmek amacıyla kafasını sağa ve sola çevirecekti. Asıl amacı erimiş buzlardan başka bir örnek görebilmekti. Aynı zamanda kan izlerini tarayacaktı. Bir şekilde bir iz bulabilirdi. Gerçi bulsa dahi ne yapacağını bilmiyordu. Zira iblisi ona yanıt vermiyordu. Başında bin tilki vardı lakin yaptığı yersiz şakaya eğlenmekten geri kalacak gibi de değildi. Bir iz bulamasa dahi rastgele bir şekilde ilerlemeye devam edecekti. Belki de yolun ilerleyen duraklarında ölü iblisler görmeye devam ederdi. Belki onlara katılırdı.

Re: Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 24 Nov 2023, 09:31
by GM - Dimensio
Gördüğün manzarayla birlikte zihninin derinliklerindeki karanlığın içinde yatan Vybukh’a seslendiğinde, bir kez daha derin sessizlikle yüzleşiyorsun. Bir an için Vybukh’un varlığının silindiğini düşünsen dahi, biri tam kalbinde muntazam bir delikle öldürülmüş ve diğeri de ortadan ikiye bölünmüş iblis karşısında Vybukh’un vahşi açlığını hissedebiliyor olman, Vybukh’un hala karanlığın içerisinde bir yerlerde gizlendiğini anlamanı sağlıyor. Bundan sonraki atacağın adımlar konusunda kafandan geçen düşünceleri tartmayı sürdürürken, bir yandan da kan izlerini taramaya başlıyorsun. Önce iblislerin olduğu yerdeki kan izlerini ve ardından erişimi yerde mevcut kan izlerine baktığında, kızıllıkların arasındaki ton farkı gözüne çarpıyor. Bu ton farkının soğuğun ve eriyen buzların ortaya çıkardığı sulardan kaynaklı olduğunu düşünsen bile, iki farklı tondaki kanın farklı yoğunluklarını da olduğunu bakarak anlayabilmen mümkün oluyor. Bu durum da sana, burada kanı akıtılmış üçüncü veya dördüncü başkaca varlıklar olduğunu da anlatıyor. Her ne kadar bu bilgiye ulaşmış olsan dahi, bu bilginin ilerlemene ne gibi bir katkı sağlayacağını düşünmeye başlıyorsun.

Birkaç saniyelik düşünce faslının ardından, kafanda şekillenen veya şekillenmekten uzak düşüncelere aldırış etmeden, rastgele adımlarla ilerleme yolunu seçiyorsun. Derin bir nefesi keskin bir şekilde dişlerinin arasından salmanın ardından ilk adımını attığında ise, bir an kanının damarlarından çekilmeye başladığını ve attığın adımın havada kaldığını hissediyorsun. Titremeye başlayan göz bebeklerin derin bir karanlığın içine hapsolmuş gibi görüşünü yitirirken, tüm bu tabloya uymayan bir gülümseme yüzüne konuveriyor. Zira tüm bu hissi daha önce yaşadığını anımsıyorsun. Karanlığın kendisiymiş gibi hissettiren o iblisi…

Bakışlarını bir anda geldiğin yöne doğru çevirip, havada kalan adımını da bu yöne doğru atarak tüm vücudunu aynı yöne çevirdiğinde, hislerinde yanılmadığını görebiliyorsun. Neredeyse buraya vardığının noktada bulunan Almazath’ın yüzüne yerleşmiş bilindik gülümsemesi, sanki seni tekrar görmekten oldukça hoşnutmuş hissi yaratıyor. Ancak bunun yanında, Almazath’ın hemen sağ tarafından 170 santim boylarında, siyah kıyafetler giymiş, bembeyaz bir ten ve kıpkırmızı göz bebekleri ile saçlarının parlak beyazlığını daha ön plana çıkarmış bir varlık daha görüyorsun. Bakışların belki de saliseler içinde bu varlığı taradığında, varlığın sivri kulakları ve kafasının yan kısımlarında görünen siyah boynuzlarını gördüğünün, her ne kadar Almazath kadar baskın bir aura yaymasa da, tıpkı onun gibi bir iblis olduğunu sana anlatmaya yetiyor.

Almazath ve yanındaki iblisin bakışları tamamen senin üzerinde kilitlenmiş gibi durduğu anda, konuşmaya başlayan ilk kişi Almazath oluyor ve“Seni tekrar görmek ne güzel! En son yanındaki zavallı Azuldir ile benden kaçmayı başarmıştınız. Peki ya bugün ne olacak?”diyor. İçinde bulunduğu durumdan fazlasıyla zevk almış gibi görünen Almazath bir anda sözlerini yutar gibi olmasının ardından“Bağışla, önce sizi tanıştırmalıydım.”diyor. Almazath’ın bu sözleri üzerine diğer iblis hafifçe kafasını kaldırıp seni hafifçe süzmesinin ardından“Ben İblis Lordu Vagror’un en sadık hizmetkarı Ulvannah. Senin de acılarını dindirmek isterim.”diyor hissiz ve donuk bir ses tonuyla.


Ulvannah
Image

Ulvannah’ın da kendini tanıtmasının ardından Almazath iki kolunu yere paralel olacak şekilde iki yana açmasının ardından“Ne kadar nostaljik, öyle değil mi? En son karanlığın içinde karşılaşmıştık. Şimdi tamamen benim dünyamdasın… En son senin yanında zavallı Azuldir vardı. Şimdi ise benim yanımda bir hizmetkar… Ne kadar da nostaljik!”diyor keyifli bir şekilde. Bu sözlerinden sonra ise kollarını yavaşça aşağıya doğru indiren Almazath“Bu kez bir kaçış yolun yok gibi görünüyor. Peki sen sonuna hazır mısın vahşi iblisin efendisi!”diyerek sözlerini tamamlıyor.

Re: Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 24 Nov 2023, 12:04
by Dina
Manzarası değişmiyordu. Biriken cevapsız çağrılar ise heybesinde yük olmaya devam ediyordu.

İyimserliğini sonraya saklayarak her bir adımında içindeki soruları sindirmeye başlamıştı. İçine işleyen soğuk derisine yapışıp kalıyor, zihninde yankılanan sorular ise bilinmezliğini ve sorgularını kat be kat arttırıyordu. Vybukh'tan her ne kadar cevap gelmemiş olsa da onun halen içinde bir yerlerde olduğuna emin gibiydi. Zira ondan yayılan aç ve terör dolu aurayı her zerresinde hissedebilirdi. Bu hissiyat ona yabancı değildi. Belki daha sakin, belki daha usul. Kendisinde de vardı. İlerledikçe akan kanları görebilmişti. Burada bir kıyım olmuştu ve tespitlerinde haklı olduğunu bir kez daha anlamıştı. Bu düşünceler eşliğinde ilerlemeye devam ettiği an ise eski bir anının kapısını bir kez daha çaldığına şahit olmuştu.

Tanıyordu. O hissiyat hala aynıydı. Ziyadesiyle güçlü, ziyadesiyle savruk. Bedenine doluştuğunu hissettiği adrenalin, beynine hücum eden kan. Bir öncekinden biraz farklıydı. Daha öncesinde anlam veremediği bir çaresizlik var iken şimdi her şey gayet net idi. Vybukh ona cevap vermiyordu. Nitekim yalnızdı. Belki de ona kurabileceği son cümleyi kurdu. Bir yerlerde onu dinliyorsa, belki işe yarardı. "Bu iblisi tanıdın değil mi? Almazath bu. Eğer bana bir şey olursa, yapabiliyorsan kaçmanı istiyorum. Seni çağırmayacağım. Karnını doyuramadığım için üzgünüm."

Daha öncesinde Vybukh'u tek dokunuşuyla bayıltmıştı, hatırlıyordu. Chuldarah karşısında dahi bir şansı olmamıştı onun. Burada bulunacak belki de en zor rakipti. Karşısında beliren bir şelaleydi. Çığlayan suyu, ezip geçiyordu bütün çiçekleri ve otları. Yanında bir başkası da vardı. Garip kulaklı, donuk bakışlı, siyahlar içinde. İblis olmak için fazla güzeldi. Lakin bir iblisti. Dina tüm donukluğuna rağmen, bir şekilde kendisini toplamayı başarmıştı. Çünkü olacaklar çok net idi. Aklında Gyugnal'ın sözleri çığlamaya devam ediyordu. Her ne kadar bu kazulet heriften nefret etse dahi, sanki bir meşale gibi ona ışık oluyordu. “İlk kez iblis diyarına girdiğinde, normalde Almazath gibi bir iblisle karşılaşmazsın… Hatta Almazath denilen iblisin tırnağı edecek bir iblisle dahi karşılaşmazsın! Hadi diyelim ki bir mucize yaşandı ve bu gerçek oldu… Bu durumda yine Almazath gibi bir iblisin elinden sağ kurtulamazsın.”

Almazath'ın kişiliğini artık biraz olsun anlayabilmişti. Söze girmişti. Niyetini belli eder gibiydi. Sözleri tehditkar da olsa Dina için pek bir anlam ifade etmiyordu. Yanındaki iblisin de isminin Ulvannah olduğunu öğrenmişti. Aklında tuttu. Çenesi düşük iblis. Ona uzunca yanıt vermeyi kendisine eziyet sayıyordu. Lakin alabileceği üç beş fazla nefes vardı. Bir şekilde bunu sürdürmeliydi. Cevap vermeli, cevap almalıydı. Niyetlerinin tam olarak ne olduğunu anlaması için bu şarttı.

"~Nya! Merhaba!" dedi, parmak uçlarında hızlıca yükselip, ellerini heyecanlı bir şekilde göğe kaldırarak. Bir başka maske takıyordu şimdi. "Beni hatırlamazsın sanmıştım, yanılmışım." dedi, usul bir ses tonuyla. Sonra daha muzip, daha hınzır bir ifade takındı. Devam etti, gülümseyerek.

"Yanlışın var ama. Ben kaçmamıştım, Azuldir beni kaçırmıştı. Yoksa neden kaçayım ki? Hangi sebeple? Aslında düşünüyorum da..." bir elini çenesine götürürken, meraklı gözleri göğü tarayan bir fener gibi yukarıya kaymıştı. Bir sağa, bir sola hareket eden kafası, Almazath'ın alnının çatında sabitlenirken, tekrar söze girdi. "Sanki sen bizim gitmemize izin verdin gibi geliyor. Azuldir sana direnmedi, kediyi bıraktı ve kaçtı. O gün pek anlamamıştım. Şimdi bir düşününce..." düşüneceğini düşünmüştü zaten. Gyugnal'ın dediği gibi, sinsi piç kurusu; bir şeyler planlamıştı. Pek ala kendisinden güçlüydü. En azından ona karşı hamle yapabilirdi. İlk zamanlarda bunu kendisini korumak için yaptığını da düşünse, Almazath zaten istese anında onu yok edebilirdi. Sadece bundan haberi yoktu onca zamandır. Farkındalığı görüp geçirdikçe oturuyordu. Lakin şimdi anlayabiliyordu. Aludirlerin iblislerden hiç bir farkı yoktu. Hayvandan beter, rezalet varlıklardı. Nitekim, mesele kendisine geldiğinde bundan aşağı kalır yanı da yoktu.

"Neyse! Kaçış yolun yok kısmına katılıyorum. Ama sana kaçmak istediğimi düşündüren nedir? Benim hakkımda gerçekten bir şey bilmiyorsun değil mi?"

Bir deneme yapacaktı. Bir test. Kimilerinin kaldığı, kimilerinin geçtiği. Nitekim kendisini takdim etmeyi de unutmuştu. Bu vesileyle aradan çıkarırdı.

"Benim adım Dina."

Re: Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 24 Nov 2023, 13:22
by GM - Dimensio
Ağzından çıkan her bir kelimenin Ulvannah için olmasa bile, Almazath için bir keyfe dönüştüğünü rahatlıkla hissedebiliyorsun. Sanki Almazath’ın yüzüne yerleşmiş o garip gülüşü, her bir kelimenle kendinden geçiyor ve sen konuştukça bu muzip ortam onun için tam bir eğlence yerine dönüşüyor. İlginç bir şekilde tüm bu düzen, içten içe seni de içine çekiyor. Almazath ile konuşarak bir yere varılamayacağının bilincinde olsan bile, kıvamı karşılıklı bir atışmaya dönen düellonuz ruhunu okşuyor. Buna karşın Ulvannah, sanki tüm bu konuşulanlara ve geçmiş yaşanmışlıklara yabancı gibi boş gözlerle bakmakla yetiniyor. Bir şekilde onun da içinde kaynayan bir taraf olduğunu hissedebiliyorsun ve nedensiz yere, onun bu kaynayan ruhunu dindirmek yerine daha fazla harlaman gerektiğini düşünüyorsun. Aklın ve mantığın yolunu epey uzaktan görsen bile, bu güzergahın içindeki en doğru bile yanlışın en alası olarak yansıyor yüzüne. Sanki hükümsüz kalmış gibi duran bedenini cansız bir şekilde kucaklamak ister gibi…

Konuşmanın soru kısımlarına geldiğinde ise Ulvannah’ın yüzünde belirgin bir sıkılma ibaresi dikkatini çekiyor. Tüm bu boş muhabbetin içinde yer almak istemez gibi görünse bile, bir yandan da kılını kıpırdatmaktan imtina ediyormuş gibi görünen Ulvannah, bu haliyle çözülmeyi bekleyen bir düğüm olarak yansıyor gözüne. Ancak ruhun, şu anda bir düğümü çözmek yerine daha da körleme taraftarı olarak, sorularını esas muhatabı olan Almazath’a yönlendiriyorsun. İsminle biten konuşmanın ardından Almazath’ın yüzündeki ifadenin, geniş bir gülümsemeye dönüşmesi, sıranın kendisine gelmesinden duyduğu zevki ortaya koyuyor gibi görünüyor. Bir deneme veya test… Attığın zarın kaç geldiğinin bile senin nezdinde önemi olmadığı bir kumar belki de…

Sözlerinin sonlanmasının ardından soğuktan keskin olan sessizlik, bir süre varlığını koruyor. Ancak bu sürenin Almazath tarafından bilinçli olarak yaratıldığını da hissedebiliyorsun. Sözlerine ne karşılık vereceğini çoktan kafasında tasarlamış olsa bile, adeta aldığı hazdan kopmak istemez gibi yarattığı bu sessizlik, söyleyeceklerinden çok daha umurunda gibi görünüyor. Fakat on saniye kadar süren bu sessizliğin ardından Almazath eğlencesini arttırmak ister gibi sessiz bir gülüşünün ardından“İsmini zaten biliyorum Dina… Kim olduğunu ve olabileceğini bildiğim gibi. Yoksa her seferinde karşına çıkmamı bir tesadüf olarak açıklamak mümkün mü dersin? Kaçmanıza izin vermem konusunda ise…”diyor ve bir an sanki sessiz bir kahkaha ile kendi konuşmasını kesiyor. Birkaç saniyenin sonunda ise Almazath“Pek de yanılmış değilsin. Ne de olsa görevim, Maeve’i almaktan ibaretti. Ne seni ne de zavallı Azuldir’i yok etmek üzerine bir emir almamıştım.”diyor. Fakat bu sözlerinden sonra, Almazath’ın keyif dolu aurası birden yerini baskın karanlığa terk ediyor. Bu değişiklik senin üzerinde belirgin bir etki yaratmasa bile, Almazath’ın yüzündeki ifadenin daha keskin bir hal alması, işlerin renginin değişebileceğini gösteriyor. Nitekim Almazath, sorularla dolu hayatına bir yenisini daha katmamak ister gibi“Yani şimdikinin aksine…”diyor. Bu sözleriyle birlikte Almazath daha boğucu bir havayı umarsızca etrafına yaymaya başlarken, bu ana kadar sessiz kalan Ulvannah bir anda dudaklarını aralıyor ve“Dilersen Almazath’ın tükenmek bilmeyecek ızdırabından seni bir seferde kurtarabilirim.”diyor. Hemen ardından ise yüzü umarsız bir edayla hissizliğe bürünen Ulvannah“Bu tamamen nasıl yok olmak istediğine bağlı.”diyerek cümlesine açıklık getiriyor.

Re: Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 24 Nov 2023, 14:00
by Dina
Bir anda donuklaşmıştı. Sanki tüm ruhu, kısa bir süre önce tattığı acizlikten kurtulmak için himmet gösteriyordu.

Hevesli dudaklarından çıkan kelimeler, ruhundaki titrekliği maskeleyebiliyordu. En azından kısa bir süre için dahi olsa, kendisini kumar masasının bir parçası olarak görmüştü. En nihayetinde, bilgisizlikten doğan biçare bir mahcupluk taşıyordu. Dahası, karşısında duran tehdide mahkumdu. Bir şekilde ondan bir şeyler öğrenmek istemişti. Onu denemek ya da oyalamanın pek bir anlamı yoktu. O da biliyordu ki, buraya gelişi de, karşılaşmaları da tesadüf değildi. Peki daha iyisi... Almazath kısa süre için dahi olsa keyifliydi. En azından baskıyı köküne kadar hissetmiyordu. Sonra duymayı beklediği şeyi duydu. Ardından duymayı beklemediklerini de. Ulvannah isimli karı Dina'nın ihtiyacı olan kısımları atlayıp bir an önce sonuca varmak istiyordu. Dina gülümsedi. Almazath ile olan konuşmasına birazdan nokta koyacaktı, ama son kelamlarını henüz etmemişti. Ona gözünü bile çevirmeden, tıpkı sözlerini boşluğa üfler gibi devam etti. Yüzü gülümsemeye devam ederken üfledi sözcükleri.

"Seninle konuşmuyorum fark ettiysen. Bitmesini bekle. ~Nya."

Tekrar gözlerini belertti. Almazath'ın daha önceki karşılaşmalarına hitaben yaptığı açıklamadan çıkarabildiği şeyler vardı. İblis diyarında bir iblisi olmayan Aludir'in tek başına dolaşabilmesinin zor olduğunu öğrenmişti. Bu intiharla eş değerdi. Ya Azuldir, kendisini görevine adamıştı ve onu oradan çıkarmak adına iblisinden vazgeçmişti... Ya da Gyugnal'ın dediği gibi sinsi bir piçti. İşler Dina için ne kadar eğlenceli de geçse konuşmaları daha fazla uzamayacaktı. Şimdilik Azuldir ile ilgili soracaklarını sonraya saklamalıydı. En azından yaşayabilirse, sormak için fırsat bulabilirdi. Tahmin ettiği gibi, bir şekilde onu tanıyor olmalıydı. Daha önce Eletha'nın yaptığı gibi; bir şekilde ismi ile kaderinin bir bağlantısı vardı.

"Tamam tamam. Buradayım işte, gördüğün gibi kaçtığım yok. Nasıl olsa yok olacağım... O zaman bana söyleyebilirsin. Bir mahkumun son dileği gibi düşün. Adımı nereden biliyorsun? Ya da kim olabileceğin derken, neden bahsettin? Kaderimi görebiliyor musun?" dedi. Almazath'tan yayılan ciddi hava kasvetini arttırırken kendisi de artık kelimelerini dikkatli seçiyordu. Gülümsemiyor, soğuk yelin üzerine bindirdiği katılığı üflüyordu. Sözleri soğukla terkip halinde iken, bir kez daha konuştu.

"Sana düşman olduğumu düşündüren ne?"

Re: Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 27 Nov 2023, 12:52
by GM - Dimensio
Ulvannah’ın sözlerinden sonra konuşmaya başladığın anda, sarf ettiğin sözlerin Almazath’ın yüzündeki gülümsemeyi arttırdığını görebiliyorsun. Durumdan keyfi aldığını her fırsatta ortaya koyan Almazath’ın aksine, Ulvannah başka hafifçe büyüttüğü göz bebeklerini önemsiz bir duruma boyun eğer bir şekilde küçülterek tavrını belli ediyor. Bu andan sonra, Ulvannah’ın herhangi bir halde konuşmalara iştirak etmeyeceğini hissedebiliyorsun. En azından Ulvannah’ın bu yönde bir isteği varsa bile, bunu tek bir cümlenle yok ettiğini anlayabiliyorsun. Ulvannah’ı bir şekilde devreden çıkarmanın ardından ise, Almazath’ı hedefine koyuyor ve cümlelerini kurup sorularını soruyorsun.

Almazath sorduğun soruları takiben yüzüne yerleştirdiği gülümsemesini bırakmadan hafifçe bir nefes alıyor ve ciğerlerine dolan nefesini bırakmadan“Bunun birçok sebebi var ama hepsini sıralamaya vaktimiz yok.”diyor. Almazath’ın bu sözlerinin altında, bu konulara girmek istemediğini ortaya koyan bahaneler silsilesinden kurtulmak istediğini hissedebiliyorsun. Kaldı ki Almazath nefesini hafifçe vermesinin ardından“Daha önce sizi sağ bırakmış olmam, sana merhametli olduğum yönünde bir izlenim mi uyandırdı?”diyor. Bu sözleriyle Almazath’ın konuşmanın ilk faslındaki soruları yöneldiğini hissedebiliyorsun. Nitekim Almazath“Bir mahkum musun değil misin, umurumda değil. Son dileğin de aynı şekilde.”diyor bariz bir küçümseyici tonda. Ancak bu küçümsemenin şahsın değil de, sözlerine olduğunu bir şekilde anlayabiliyorsun. Zira Almazath“Konu adını, kim olduğunu, kaderini bilmekse, cevabım kısa olacak. Evet, hepsini biliyorum.”diyor. Bu sözlerinden sonra konuşmasına daha hınzır bir ton katan Almazath bakışlarını hafifçe konudan kopmuş olan Ulvannah’a çevirip hemen ardından sana döndürdüğünde“Ama bunu nereden bildiğimi merak ediyorsan, onun cevabı da kısa olacak. Buna kudretin yetmez!”diyor.

Bariz bir şekilde aranızdaki statü farkını gözüne sokmak ister gibi konuşan Almazath bu sözlerinin ardından sanki konuşmasının başına dönerken“Tüm insan diyarını ele geçireceğimizi, bunun için sen ve senin gibilerin ise piyon olacağını ve bu amacımızı gerçekleştirirken sadece acı çekmenizi sağlayacağımızı söylesem, hala dost olabilecek miyiz?”diyor. Hemen ardından ise, yavaşça gözlerine düşen sıkılganlıkla nefesini soğuk bir edayla dışarıya veren Almazath“Bunun cevabını zaten biliyor olmak, düşman olduğumuzu göstermez mi?”diyor. Nefesindeki soğukluk giderek sesine ve bakışlarına da işlemeye başlayan Almazath“Söylesene Dina… Senin gibi arı kovanına çomak sokmanın müptelası olmuş biri, kovan olmayı kabullenir mi?”diyerek sözlerini noktalıyor.

Re: Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

Posted: 27 Nov 2023, 15:08
by Dina
Arı kovanı mı... Hiç de umrunda değildi ki.

Karşısındaki varlığın tüm sözlerini tek ve değişmez bir ifadeyle dinledi. Sindirdi. Yüzünde endamın parıltısını gösteren tek bir emare yoktu. Her zamanki Dina gibi değildi. Almazath ile giriştiği köşe kapmaca oyununun sonu gelmeyecekti. En azından ne söylerse söylesin, bir şekilde geçiştireceğinden emindi. Duygularına hakim olmaya çalışmıyordu, zaten bir şey hissetmiyordu. Bir an düşündü. Onu buraya yollayan Eletha, bir şekilde bu seviyede bir iblisle karşılaşabileceğinin hesabını yapmış olmalıydı. Bir şekilde onu alt etmesi için bir yol olmalıydı. Lakin Dina'nın elinde bir iblis dahi yoktu. İblis diyarında bir iblisin ona dokunup dokunamayacağı konusunda bir kaç fikri vardı. Onu öldürmeyecek olsalar bile bir şekilde bu diyarı biliyorlardı ve belirli bir seviyede kontrole de sahiplerdi. En azından Dina bunu öngörüyordu. En azından, acısına son vermekten bahsettiklerinde; boşa sıkmadıkları konusunda kendiyle hemfikirdi. Nitekim, Almazath'ın tüm sözleri nihayete ermişti. Arı kovanına çomak sokmak... Aciz iblis. Dina için düşündüklerinin onun nezdinde zerre önemi yok iken, tek gayesi onu tanıyormuş gibi yapmaktı. Kudretin yetmez... Belki de haklıydı. Belki de gücü onun için yetersizdi. Lakin emin olduğu tek bir şey vardı. Dina için o sinsi suratının ekşimesini görmek tek çıkar yoldu.

"Kudretim mi yetmez? Haklı olabilirsin... Belki." dedi gülümseyerek. Yüzünün önüne düşmüş perçemlerini bir hışımla savurdu rüzgara. Nefesi buzla karıştığı an etrafına kısa bir göz gezdirdi. Gözü sivri, sarkıt bir kaya aradı. Ne de olsa burada onlardan bol bir şey olamazdı. Biraz kar topu oynamak istedi canı. Lakin buna ne vakti, ne de ömrü yeterdi. Gülümsedi tekrar. Acı bir gülümseme için acı bir reçeteydi, yüzünden okunan. Lakin imkansız değildi yine de. Ağlayacak haline gülecekti. Hiç bir zaman ağlamayacaktı.

Bir adım attı. Başına ne geleceğini artık umursuyor gibi değildi. Ancak iblisin haklı olması, Dina'nın haksız olduğu anlamına gelmiyordu. Bir adım daha attı. Yere çevirdi gözlerini sert, tabiri caiz ise mızrak gibi bir taş bulmak istiyordu. Bir sarkıt da olabilirdi bu. Sarp ve çetin kışın hüküm sürdüğü bu diyarda yapmak istediği tek şey buydu. "Soğuk.. Ama en azından nefes alabiliyorum. Burayı sevmiştim oysa ki. Belki başka şartlar altında gelmiş olsaydım, kar topu oynayabilirdik." dedi. Gülümsedi. Ağzını daha da açtı. Soğuk rüzgar diş minelerine çarpar çarpmaz ağzını titreştiriyordu. Lakin umursamadı. Devam etti. Bildiği tek bir şey vardı ki, Almazath'ın göz açıp kapayıncaya kadar dibinde bitecek kadar hızlı oluşu. Daha önce Vybukh'u böyle bayıltmıştı. Ancak bildiği diğer şey ise Almazath'ın bulmacalara meraklı oluşu. Görmek isteyebilirdi. Zaten Dina dışarıdan bakıldığında hiç de tehditkar durmuyordu... Böyle bir niyeti yoktu. Gözüyle sivri bir buz aramaya devam etti. Bulduğunda ise onu eğilip koparmaya çalışacaktı. Aradığını bulamaz veya koparamaz ise planı değişmeyecekti. Karşısındaki iki iblise doğru ilerlemeye devam edecekti. Nitekim, son sözleri de değişmeyecekti.

"Kudretin yetmez demiştin. Değil mi? Söylesene, tuvalet kağıdı.." dedi, biraz daha gülümsedi. Karşısındaki varlık, istediği an canını alabilecek olsa dahi umursamıyordu. Bu dünyaya yabancıydı. Bir dakika dahi buraya aitmiş gibi hissetmemişti. Yaşamına değer verdiğini mi sanıyordu? Dört duvar arasında kalmaktansa, burada bu sohbeti etmek ona her şeyden daha keyifli gelmişti oysa ki. Ne sanıyordu? Etin ve kemiğin acziyeti karşısında ona fazladan bir önem mi atfedecekti...

"Aynı durumda olsaydın.. Korkudan altını mı doldururdun, yoksa ilerlemeye devam mı ederdin?"

Bir adım daha attı.

Arı kovanına çomak mı sokacaktı... Yoksa kovanı tekmeleyecek miydi? Bunu kendi dahi bilmiyordu. Yaşamını, karşısındaki iblislerin merhametine bırakması; işte bu onun gerçek manada sonu olurdu. Hemen şuracıkta canını teslim etmek istedi. Ruhu, soğuk yel ile buluşup onu terk ederken yüzündeki gülümsemenin ebedi olmasını diledi. Almazath ya da yanındaki, her an onu hayattan koparabilirdi.

Yeterince yaklaşana kadar devam edecekti.

"Nereye saklandın bilmiyorum ama sana bir teklifim var. Beni duyabildiğini biliyorum. Bir şekilde, beni buradan kurtarabilirsen.. seni özgür bırakacağım. Bunun ne anlama geldiğini biliyorsun değil mi? Aksi takdirde ikimiz de ölüp gideceğiz. Aç olduğunu biliyorum. Beni yemek için söz vermiştin. Sözlerinin boş olmadığını kanıtla bana. Bu sefer, çağrıma yanıt ver."

Yeterince yaklaştığını düşündüğü an, son kez seslenecekti. Bu aciz bir çağrı değildi onun için. Kalbinin derinliklerinde bir ses, cesaretinin bu denli kırgın olmadığını sayıklıyordu ona. Bu kadar deliliğin boşa olmadığını fısıldıyordu. Bir şekilde biliyordu, bu acizliğin karşısında üstün gelebileceğini biliyordu.

"Yak ve Yık, Vybukh."