Page 1 of 4

Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 18 Sep 2023, 12:23
by GM - Dimensio
Aludir Üssü’ne gelmenizin ardından vakit kaybetmeden diğer takımlar gibi kendinize bir oda buluyor ve buraya geçiyorsunuz. Takımınız lideri olan Ela soğuk ve sadık tavrını korumayı sürdürürken, Cysa’nın kendine duyduğu özgüvenli tavrı her an kendini belli ediyor. Odanın içerisinde bulunduğunuz sırada bakışlarını sana çeviren Ela “Daha önce iblis diyarına girme fırsatın olmadığını biliyorum. Daha doğrusu, normal prosedürleri izlemediğimiz için böyle bir şeyle karşılaştık. Ancak sakın tedirgin olma.” diyor. Ela’nın bu sözleri sürecek gibiyken bir anda konuşmaya atlayan Cysa “Merak etme, ben yanındayım zaten. Başta karanlık gibi gelecek ama sonra başka bir diyara adım attığını anlayacaksın. Daha önce kavurucu bir yer vardı, neydi oranın adı?” diyor. Bu sırada düşünmeye başlar gibi elini çenesinin altına koyan Cysa’ya karşılık Ela “Nuwihn Bölgesi. Ama Gadiel’e destek olmandan müteşekkirim Cysa.” diyor. Cysa ise kendisine yönelen bu övgüye karşılık “Dert değil, o iş bende.” dedikten sonra bakışlarını sana çeviriyor ve dudaklarını hafifçe ıslatmasının ardından kıstığı bakışlarıyla cezbedici bir görünüşe bulanmak ister gibi “Yanımdan ayrılma yeter.” diyor.

Cysa’nın bu sözlerinin ardından Ela odanın boş tarafına doğru dönüyor ve iki elini göğüs hizasında avuç içleri birbirine gelecek şekilde birleştiriyor ve kafasını hafifçe öne eğiyor. Bir süre bu pozisyonda kalan Ela ardından iki elini de sanki önünde beliren görünmez bir kapıya yapıştırıyor. Ela’nın ellerini bu şekilde koymasının ardından, ellerinden başlayan sisli bir karanlığın ellerinden yayılmaya başladığını görüyorsun. Düzensiz bir şekilde hareket eder gibi duran siyah dalgalanmalar sana daha önce gözlerini açtığın iblis diyarını hatırlatırken Ela’nın ellerini yavaşça ittirmeye başladığını görebiliyorsun. Her ne kadar ellerini ileriye doğru hareket etmese bile, Ela’nın belli bir güç uyguladığını fark edebiliyorsun. Ela’nın ellerinden yayılan karanlık bir insanın geçebileceği kadar büyük bir daireye dönüşüyor ve Ela derin bir nefes alarak ellerini hızlıca ileriye doğru ittiriyor. Ela’nın bu hamlesinden sonra karanlık dairenin hızla büyüyerek neredeyse tüm odayı kapsar şekilde genişlediğine şahitlik ediyorsun. Gözlerinin önünde beliren kocaman karanlık daireden yayılan aura bu esnada seni sarmalamaya başlarken, içinde bir şeylerin de kıpırdanmaya başladığını hissediyorsun. Sanki sana ait olmayan bir şeylerin harekete geçtiğine dair bu hislerin, esasen içinde tuttuğun iblisin varlığına dair bir sinyal olduğunu kısa sürede kavrıyorsun. Bu esnada kollarını yavaşça aşağıya indiren Ela, hemen önündeki karanlık dalgalanmalara bir süre baktıktan sonra size dönüyor ve “Hazırsanız gidelim.” diyor. Ela’nın bu sözüyle birlikte Cysa bir anda tekrar koluna girerek seni adeta kendisiyle birlikte bilinmez bir karanlığa sürüklüyor! Karanlığa sürüklenmenin ardından adımını sonlandırdığın anda ise, gözlerinin önünde var olan karanlık birden, sanki adeta bir perde gibi kalkarak mavinin derin tonlarına bırakıyor kendini!


Image

Gözlerin istemsiz bir şekilde gökyüzüne yöneldiğinde, mavinin hakimiyetine dalıyorsun. Beyaz bulutların masumiyeti bile mavinin derinliği ile birleşmiş gibiyken, bu hakimiyeti kasvetli ve insanın içine korku salan bir görüntü yaratıyor. Havada ayrışık duran bulutlar, mavinin hapsinde donmuş gibi kıpırdamadan havada asılı kalmış gibi görünürken, kendini bir anda havadaki bulutlar gibi sabitlenmiş hissediyorsun ve bakışların giderek yeryüzüne dönmeye de başlıyor.

Ayaklarının altındaki kayalık zeminin, donmuş bir beyaz ile kaplandığını fark ediyorsun. İrili ufaklı kayalar, belirgin bir yoldan ziyade alelade etrafa saçılmış gibi duruyor. Herhangi bir şekilde düzenleme veya düzeltmenin bulunmadığı bu taşlıkların seni nereye kadar götürebileceğini görmek istediğinde, bakışlarını hafifçe ve biraz da tedirgin bir şekilde önüne doğru götürüyorsun. Kayalık yolun pek de bir varış noktası bulunuyor gibi durmuyor. Ancak gördüğün manzara, senin bir adım atmanı bile zorlar gibi duruyor. Zira, etrafında herhangi bir canlının olduğuna dair en ufak bir ipucu göremiyorsun. Sanki yer ve gök, mavinin donmuşluğunu ezelden beri kabul etmiş gibi duruyor.

Etrafında herhangi bir canlı varlık aramaya devam ettiğinde, ilk dikkatini çeken şey, engebeli, dağlık ve bolca uçurumun bulunduğu bir arazide olmana rağmen, her yerin kar ve buzla kaplı olması oluyor. Yerden yüksek bir mevkide olman, etrafını daha rahat görebilmene imkan tanıdığı için bu durumu fark etmen de senin açından kolay oluyor. En azından üzerindeki tedirginliği bir nebze attığında, etrafındaki yer şekillerine ve cisimlere daha hakim olabildiğini hissediyorsun. Odağını biraz daha verdiğinde, kayalık zeminin arasında var olan ve tamamen buz tutmuş bir dere veya nehir olduğunu görüyorsun. Ancak seni esas hayrete düşüren, bakışlarını biraz daha soluna çevirdiğinde, bu dere veya nehrin beslendiği şelalenin de hepten buz tutmuş olması oluyor.

Suyun bu durumu, bir an için kendinin ne halde olduğunu sorgulamana neden oluyor ve tam bu esnada, nefes alışverişinin bir hayli zorlandığını hissetmeye başlıyorsun. Bir anda bedenini saran soğuk havanın ciğerlerine dolması, beklediğinin aksine insani ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor gibi görünüyor. Sanki ciğerlerin her bir nefesinle birlikte donmaya başlarken, saç tellerinin katılaşmaya başladığını ve parmak uçlarında karıncalanmaların var olduğunu hissediyorsun. Dolayısıyla, bu dondurucu soğuk karşısında vücudunun ne kadar daha ayakta kalabileceği, üzerine düşünmen gereken esaslı konu oluyor. Bakışların bir anda Ela ve Cysa’ya kaydığında ise, onların seninki gibi bir sorun yaşamadığını fark edebiliyorsun. Sadece Cysa sanki rol yaparcasına iki kolunu da ovuştururken “Öbür yer sıcaktı, burası buz gibi. Hangisini tercih edeceğimi bilemedim.” diyor tüm bu olaylarla alay eder gibi. Ancak Ela odağını daha çok sana çevirirken “Vücudunun alışması için elinden geleni yapmalısın. Her birimiz ilk seferin benzer şeyler yaşadık. Sakın tedirgin olma.” diyor. Ancak Cysa olaya başka bir açıdan yaklaşmak ister gibi hafifçe yanına sokuluyor ve “Eğer üşürsen seni ısıtabilirim.” diyor cümlesi bittiği anda tek gözünü kırparken.

Ela açtığı karanlık kapıyı, sergilediği hareketlerin tam tersi şekilde bir kez daha ortaya koyup karanlık kapıyı yok ederken Cysa “Sen sormadan ben söyleyeyim… Hemen auramı salıp iblisleri kendimize çekelim ve hepsini gebertelim. Aradığımız şeyi buluruz, bulamasak bile iblisleri katletmiş oluruz. Yani her halükarda emri yerine getirmiş oluruz.” diyor sanki oldukça basit bir şeyden bahseder gibi. Cysa’nın bu fikrine karşılık yüzünden hisleri okunmayan Ela bakışlarını sana çevirirken “Sence ne yapabiliriz, bir fikrin var mı?” diye soruyor. Ela’nın bu sorusuyla birlikte, sanki olayın içine seni çekerek yaşadığın şoku atlamaya çalıştığı hissi de içine dolmaya başlıyor.

Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 18 Sep 2023, 13:35
by Gadiel
Derin meşakkatli bir sessizlik bünyelerimize sirayet etti. Birer battaniye gibi her birimizi sarmaladı ve bizi cılız bir sessizliğin kollarına bıraktı. Ne Cysa ne de Ela yol boyunca gereksiz sohbetler yapmak için ağızlarını yormadı ve günlerin birbirlerini arsız çocuklar gibi kovaladığı yoğun bir haftadan sonra belki de bende bu sessizlikten payımı düşeni fazlasıyla almak istedim. Ne düşüncelerle yordum kendimi ne de sorularla… Oysa sorular hala oradaydı. Cevapları bekliyorlardı; ama belki de bir bilinmeze doğru ilerlerken, bulabileceğim ilk ve tek fırsatı gerçekten dinlenmek için kendime adamak istemiştim.

Susan tek şey yol boyunca dudaklarım olmamıştı bu yüzden. Zihnim ve kalbim tamamıyla sessizdi. Herkes gibi kulaklarıma dolan tek şey bazen çakıl taşına değen tekerin takırtı sesi bazense doğanın cilveli uğultusuydu.

Üç günlük yolculuk son bulduğunda, kendimizi üssün içinde bulmuştuk ve hız kesmeden bizlere ayrılan odaya takım olarak geçmiştik.

Odanın içerisinde Ela beni bekleyen bu bilinmezliğe karşı motive edip, bir yol gösterici edasıyla tutumunu sergiliyordu. Beni biraz sonra bizi bekleyen her neyse ona hazırlamak istiyordu adeta. Cysa ise klasik ruh halini sürdürüyor ve zaman zaman bana yapmacık gelen cilveli hareketleri ile ilgimi farklı yönde çekmeye çalışıyor gibiydi.

Ela odanın boş alan kısmına doğru ilerlediğinde ilgim bakışlarımın eşliğinde ona doğru kaydı. Ela'nın karanlıkla dans eder gibi olan etkileşimini gözlemlemek, adeta büyülü bir deneyimin içindeymişim gibi hissettiriyordu. O, ellerini göğsünün hizasında birleştirip başını öne eğdiğinde, bu ani ritüelinin derin ve anlamlı bir anın başlangıcı olduğunu hissedebiliyordum.

Gözlerim, Ela'nın ellerinden yükselen sisli karanlığı takip ederken, bu dalgalanmaların içimdeki bir şeyi uyandırdığını hissediyordum. O, sanki görünmez bir kapıya dokunuyormuşçasına ellerini öne doğru ittirirken, bu gücünün etkisiyle karanlık daire yavaşça büyüyüp bir insanın sığabileceği bir şekle doğru evriliyordu.

Bu siyah dairenin içinde yükselen aura, sanki içimde derinlerde uyuyan bir gücün uyanışını simgeliyordu.

Nuemsa, karanlığa tepki veriyordu.

Ela'nın kollarını aşağı indirmesiyle, bu karanlık dalgalanmaların büyüklüğü ve gücü beni etkisi altına almıştı.

Sonunda Cysa'nın koluma girip beni sürüklemesiyle, bu bilinmez karanlığa doğru yolculuğa başladık. Karanlık daire yavaşça büyüdü ve gözlerimin açılıp kapanmasına sığabilecek kadar kısa bir zaman diliminde mavinin tonlarına dönüştü.

Gözlerimi bu mavi diyara açmamla birlikte suratıma bir tokat gibi çarpan ilk şey, anlamsız bir soğuk oldu. Bu kar fırtınası içinde, etrafımda sadece beyaz bir ölüm manzarası gördüm. Dağlar, uçurumlar ve kayalık araziler, beyaz bir tabaka altında gizlenmişti ve sessizlik çınlıyordu kulaklarımda. Bulunduğum zirve, bu soğuk dünyayı gözlemlemem için bir fırsat sunuyordu, ancak aynı zamanda bedenimin bu dondurucu soğukla nasıl başa çıkacağı konusunda endişelerimi artırıyordu.

Donmuş bir dere veya nehir, buzdan bir bant gibi uzanıyordu çevremde. Bu buzlu yüzey, her adımımda çıtırdıyordu ve her nefeste ciğerlerim adeta donuyordu. Saç tellerim ve kirpiklerim ince buz kristalleriyle kaplanmıştı, parmak uçlarımda ise uyuşma hissi vardı. Bu soğuk, bedenimi giderek sararken, içimde ne gibi bir değişim yaratacağını merak ediyordum. Ya da diğer ikisi gibi nasıl bu soğukla başa çıkabileceğimi. Çünkü Ela ve Cysa, bu soğuğun etkilerinden etkilenmiyormuş gibi görünüyorlardı. Cysa, olayı basit bir mesele gibi görüyordu. İki kolunu ovuştururken, koridordaki yapmacık yorulma hareketinin bir benzerini sergiliyordu. Sözleri ise en başından beri takındığı özgüvenli ve alaycı tutumun bir yansıması gibi bu soğuk diyarın havasına karışıyordu.

Ela ise daha ciddiydi ve endişeli bir ifadeyle bana yaklaştı. En başından beri benden sakınmadığı destekleyici tavrını sürdürmeye devam ediyordu.

Cysa’nın bir kez daha fazla yakın tavırlarına tepkisiz kalıp, gözlemlemekle yetinirken, ürkek bir ceylan gibi derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapattım ve bedenimin her bir uzvunu hissetmek için kendime zaman tanıdım.

“Aydınlat karanlığımı Nuemsa.” Diye fısıldadım ıssız diyara doğru. Tüm varlığı ile bana fener olup, bu ıssız soğuk diyarda beni ayakta tutacağına emindim. Bu yüzden soğuk, zihnimde önemsiz bir detaya evrilirken Ela’ya dönecektim. “Bence şimdilik sadece ilerleyelim. Eğer önceki tecrübem beni haksız çıkartmayacaksa zaten yolumuz onlarla kesişecektir.” Diyecektim Cysa’ya nazaran daha ılıman ve sakin bir yaklaşımla. Gereksiz herhangi bir savaş istemiyordum. “ Gözlerimi açtığım o karanlıktaki gibi saldırmaktan başka bir şey bilmeyen, benlikten yoksun zavallı yaratıkların kaderinde bir kez bizlerle karşılaşmak varsa… Onlarla ben mücadele etmek isterim.” Diyecektim iblislerin hüznünü paylaşırken. Akabinde duraksayacak ve onlara biraz düşünmeleri için fırsat verecektim. Ama bunu çok uzun tutmamaya özen gösterecektim. Zira sözlerimin anlamsız bir özgüvenin eseri olarak algılanmasını istemiyordum. “Kendi sınırlarımı keşfetmek istiyorum. Neler yapabileceğimi bilmeden size eşlik edip ayak bağı olmak istemiyorum .” Diyerek sonlandıracaktım konuşmamı.

Ama dudaklarım susarken zihnim susmayacaktı. “Gücünü benimle paylaş lütfen Nuemsa. Tıpkı beni ayağa kaldırdığında yaptığın gibi, tıpkı o savaşta olduğu gibi. “ Bir kez daha geçmişe uzanacak ve o anı bedenime hatırlatacaktım. Nueamsa’nın gücünün bacaklarıma doğru aktığı o anı.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 19 Sep 2023, 14:03
by GM - Dimensio
Ela sorduğu sorunun ardından senden gelecek cevapları beklemeye koyulmuşken, Cysa ise nispeten daha sabırsız bir şekilde beklemekle yetiniyor. Soğuktan etkilenmese bile ayak parmak uçlarında hafifçe yukarı aşağıya hareket ettirdiği bedeni, bir anda önce olaya girmek istediğini açıkça ortaya koyuyor. Sana yönelen soruya cevap vermek adına ağzından dökülen cümleler, içindeki karanlığın parlamasına ve sanki ruhunun bir parçasının ayrılıp can bulmasına neden olurken, duyduğun “Gadiel!” sesiyle bakışların Ela’ya kayıyor. Kaybedeceği çoktan belli olan ata yapılacak bir bahsi engellemek ister gibi açılmış gözleri ve sana müdahale etmek ister gibi uzattığı sol koluna rağmen, ağzından dökülen ilk kelimelere karşı çaresiz kalmasıyla birlikte, Ela yavaşça kolunu indiriyor ve bakışları da eski haline dönüyor. Buna karşın Cysa, bu hamleden oldukça memnun olmuş gibi parlayan kızıl gözleriyle kendini çoktan bir kıyıma hazırlamış görünüyor.

Nuemsa’yı fiziki olarak var edecek kelimeler ağzından dökülmesiyle birlikte, kalbinin olduğu noktada beliren bir parıltı hızla vücudunun etrafında dolanmaya başlıyor. Sanki bu parıltı, içinden bir şeyleri de çekip alır gibi hissettirse bile, anlamlandıramadığın bir sıcaklığın akışına kendini bırakıyorsun. Parıltının kalbinden fışkırması ve vücudunun etrafında dönmesi sonlanırken, parıltı hemen önünde yoğunlaşarak Nuemsa’nın vücut hatlarını ortaya koymaya başlıyor. Son olarak oluşan boynuzunun ardından tüm parıltı silinip Nuemsa’nın vücudu varlık bulduğu sırada ise, Nuemsa sanki soğuk iliklerine işler gibi titremeye başlayıp, bakışlarıyla adeta burada ne işi olduğunu sorguluyor. Ela’nın engelleme çabasının boşa gitmiş olmasına ve Nuemsa’nın sorgular bakışlarına rağmen cümlelerin dökülüyor ağzından. Ancak sen konuşmayı sürdürdükçe, Cysa giderek daha sabırsız bir hal alıyor ve kasılan vücut hatları kendisini zor tuttuğunu gösteriyor. Tüm konuşman sonlandığında ise Cysa artık kendini tutamıyor ve “Gadiel iblisini çıkardığına göre, sanırım benim plandan gidiyoruz o zaman.” diyor büyük bir hazla. Ela ise pişmanlık ve yetersizlik arası gidip gelen bakışlarıyla sana döndüğünde “Bizler bir şekilde iblislerin varlıklarını sezebiliyoruz. Ancak iblisler de bizim varlığımızı sezebiliyor. Bir iblisi çağırmak yoğun bir enerji açığa çıkartır. Yani kısacası, iblisini çıkarmanla birlikte buranın sakinleriyle yolumuzun kesişmesini netleştirmiş oldun.” diyor.

Ela’nın bu açıklamalarına pek de kulak asmış gibi durmayan Cysa derin bir nefes alıp vermesinin ardından “Ama şu konuda sana katılamayacağım Gadiel.” diyor. Bu sözlerinden sonra arzu dolu bakışlarını sana diken Cysa “Yoluma biri çıkarsa, onu sana bırakmayı hiç düşünmüyorum.” diyor. Hemen ardından ise Cysa yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirirken “Becerebiliyorsan elimden alırsın.” diyor. Ancak tam bu esnada lafa giren Ela “Birbirimize karşı değil, iblislere karşı mücadele ediyoruz. Lütfen bu hususu unutmayın.” dedikten sonra “İblislerin hareketlendiğini hissedebiliyorum. Bu yüzden hızlı olmamız lazım. Ancak şu an için iblislerle karşılaşmamız halinde, onlara sadece Gadiel müdahale edecek. Bu hem onun iblisi ile olan arasındaki bağı geliştirir hem de olan biteni anlamasını sağlar.” diyor. Cysa, Ela’nın bu sözlerine katılmadığını çatılan kaşlarıyla ortaya koyarken, bakışlarını da sorgular bir şekilde Nuemsa’ya çeviriyor. Ancak Nuemsa “Neye bakıyorsun sen?” diyor sert yüzünü hiçbir şekilde esirgemeyerek. Cysa ise oldukça sakin bir şekilde “Ne kadar yetersiz olabileceğini kestirmeye çalışıyorum tatlım, başka bir şey yok.” diyor. Cysa’nın bu sözleri Nuemsa’nın kaşlarını iyice çatılmasına neden olurken “Boynuzuma mı bakıyorsun, doğru söyle!” diyor. Nuemsa’nın boynuzundan bahsetmesiyle birlikte, Cysa ömründe ilk kez boynuz kelimesini duymuş gibi yapmacık bir şaşırmayla gözlerini sana çevirirken “İblisinin boynuzları varmış! Bu harika bir şey!” diyor. Cysa’nın yapmacıklığına rağmen gözlerinde beliren ufak samimiyet emareleri, konuya bir şekilde girmene engel olurken Ela “İlerleyelim, olabildiğince iblislere denk gelmeden bunu yapmaya çalışacağız. Eğer olur da denk gelirsek-” diyor ve tam bu anda sözü bir anda kesiliyor.

Ela’nın sözünün kesilmesi sana başta garip bir durum olarak gelse de, birkaç saniye sonra hissettiğin yoğun bir soğukluk dalgası tüm olan bitenin açıklaması oluyor. Bakışların uçsuz görünen kayalık yolun sonlarına doğru kaydığında, buradaki hareketlenme hemen dikkatini çekiyor. Gözlerini biraz kısıp görüşünü netleştirdiğinde ise, 150 santim boylarında, adeta buza dönüşmüş kayalardan oluşmuş gibi bedenleri bulunan ve herhangi bir yüz ifadesi olmayan iblisleri görüyorsun! Varlıklarını sanki bulunduğunuz diyarın buzları sayesinde edinmiş gibi görünen iblislerin, yerde kayarcasına size doğru ilerlemeye başlamasıyla, gerçekten bunların bir iblis mi yoksa birkaç kayanın bir araya gelmesiyle canlanmış başkaca bir varlık mı olduğunu sorgulamaya başlıyorsunuz.

Gördüğünüz iblisler hızlı bir şekilde kayarak gelmeye başlarken, istemsizce sayılarını tespit etmeye çalışıyorsun. Ancak gözlerinde sayının 10’un üstünde olduğunu fark etmenle, sayma işinin bir sonuca varmayacağını anlıyorsun. Belki de yarım dakikadan daha kısa bir süre sonra burada olacak iblislere karşı Cysa, adeta kudurmuş bir köpek gibi atılmak istese bile bakışlarını hızla sana çeviriyor ve “Hadi görelim o zaman seni Gadiel. Bakalım tanıdığım en yakışıklı adamdan iyi misin kötü müsün?” diyor. Cysa’nın bu sözlerinden sonra bakışların Ela’ya kaydığında ise, onun da ilk müdahaleyi yapmandan kaçınır bir tarafı olmadığını ve fakat aklında başkaca planların da döndüğünü hissedebiliyorsun.

Beliren İblislerin Görünümü
Image

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 19 Sep 2023, 21:24
by Gadiel

Sözlerim, tüm karanlığı aydınlatması umudu ile birlikte dudaklarımdan döküldüğünde, çaresizce beni durdurmak için atılan Ela’ya bakmakla yetinebildim.

Ruhumun bir parçası sanki bedenimden ayrılmış gibi hissettim, bu sırada bedenimin etrafında oluşan sıcak bir parıltı kendini gösterdi. Bu parıltının gizemli akışı, beni içine çekmeye başladı, fakat bu enerjinin içinde neyin bulunduğunu tam olarak anlayamıyordum. Vücudumun etrafında dönen bu sıcaklık, varlığımın farklı bir boyutunu canlandırmış gibiydi.

Parıltı, bedenimin etrafında dans etmeye devam ederken, önümdeki siluet giderek daha net hale geldi ve Nuemsa'nın fiziksel varlığı ortaya çıktı. Bu tuhaf duruma rağmen sözlerim akmaya devam etti, Ela'nın çabalarına rağmen. Cysa ise giderek daha sabırsız hale gelmekte, vücudu kasılmalarla dolup taşmaktaydı.

O sıcak hissiyatla kaplı enerji, kalbimden yükselip bedenimi sarmaya başladığında, vücudumda hafif bir titreme hissi uyandırdı. Bu gücün nasıl kontrol edileceği konusunda belirsizlikler içindeydim, çünkü daha önce böyle bir deneyim yaşamamıştım. Cysa, iblislerin kökünü kurutmak için hazır ve kararlı görünse de, bu gücü nasıl kullanabileceğimi anlamak istiyordum.

Nuemsa'nın ani görünüşü karşısında karmaşık duygular içindeydim. Onun varlığını somut bir şekilde görmek, içimdeki gücü serbest bırakmanın getirdiği heyecanı artırıyordu. Ela'nın açıklamalarına rağmen, bu yeni güçle bağlantımı anlamaya ve kontrol etmeye çalışıyordum. Nuemsa ile gerçek anlamda bütün olmak istiyordum.

Cysa'nın coşkusu ve Ela'nın pişmanlığı arasında dururken, çaresizdim. İstemeden herkesi zor durumda bırakmıştım. Daha doğrusu Ela ve kendimi; ama Cysa’nın ekmeğine yağ sürmüş gibiydim.

Heyecanım ve endişem birbirine karıştı. Cysa, sabırsızlıkla beklemekteydi ve vücudu neredeyse hareket etmek için titriyordu.

Cysa… Baş edilmesi güç bir insandı. Olaylara olan bakış açısını anlamak ve onun perspektifinden olaylara bakmak oldukça güçtü. Önce inatçı tutumu onu Ela ile karşı karşıya getirmişti; ama bu noktada oldukça sabırlı ve özverili hareket eden Ela, Cysa’yı belli bir noktaya kadar idare edebilecekmiş gibi gözüküyordu. Fakat işler Nueamsa’ya döndüğü anda, içimi kaplayan endişeyi tarif edemezdim. Nueamsa’nın Cysa’ya saldırması oldukça olası bir senaryoydu çünkü; ama neyse ki benim müdahale etmeme gerek kalmadan sular, başka büyük bir dalganın etkisi ile durulmuştu.

Ela'nın sözünün kesilmesiyle birlikte, bir an için etrafımızdaki buzlu vadideki atmosfer değişti. Sessizlik çöktü ve soğuk bir ürperti bedenimi sardı. Gözlerim uçsuz bucaksız kayalık yolu sona erdiren kayalara kaydığında, şaşırtıcı bir manzara bizi karşıladı. Bedenleri adeta buzdan şekillenmiş gibi görünen ve yüz ifadeleri olmayan iblisler hızla yaklaşıyordu. Bu yaratıklar, yerin donmuş katmanlarına bağlı gibi kayarak adım adım bize yaklaşıyorlardı. Ancak, gerçekten bir iblis mi yoksa bu buzlu kayaların bir araya gelmesiyle can bulan başka bir varlık mıydılar, bu konuyu sorgulamaktan alıkoyamadık kendimizi.

Gözlerimi biraz daha kısarak, bu tehditkar yaratıkları daha yakından incelemeye çalıştım. Sayılarını tespit etmek istedim, ancak çoğunluğunun bizi kuşatan buzlu manzaradan fazla farkı olmadığını fark ettim. Sayıları belirlemek imkansızdı ve yarım dakika sonra üzerimize çökeceklerini biliyordum.

Cysa, bu anı sabırsızlıkla bekliyormuş gibi görünüyordu. Gözleri benim üzerimdeydi ve sanki bir düelloya başlamak üzereymişiz gibi bir heyecanla doluydu.

Cysa'nın sözlerine karşılık vermedim, çünkü bu anın ciddiyetini hissediyordum. Ela'nın bakışlarıysa düşünceliydi, belki de içinde geliştirdiği başka bir planın düşüncelerini yansıtıyordu.

Bu buzlu iblislerle başa çıkmak için sadece güçlü bir irade yetmeyecekti. Strateji, işbirliği ve en önemlisi ise Nueamsa ile bir bütün olup olmamamda yatıyordu. Bu yüzden yeteneklerimizi doğru kullanmak hayati önem taşıyacaktı. Bu savaşın sonucu, sadece fiziksel becerilerimizle değil, aynı zamanda akıl ve uyumla da şekillenecekti. Bu soğuk ve tehlikeli vadinin ortasında, buzla kaplı onlarca yaratığa karşı başladığımız bu savaşın sonunda bizi nelerin beklediğini bilmiyordum, ama Nuemsa ve kendime güveniyordum.

Bu yüzden önce Ela’nın, Eletha’nın huzurundayken anlattıkları zihnimde canlandı. Bilincim yerinde değilken yaptıklarımızı Ela’nın sözleri ile hayal ettim. Gözlerim iblislerin üzerindeyken, dudaklarım soğuktan birbirine yapışmış gibi zorlukla birbirlerinden ayrıldı. “Nuemsa, bunu bir eğitim olarak düşün. O yüzden gücünü benimle paylaş ve yönlendir beni. Bana gücünü nasıl kullanacağımı anlat. Bu zavallı yaratıkları bu amaçsız döngülerinden kurtaralım.” Sözlerim sonlandığında, ileri atılmak için hazırdım. Bir hamle düşünmemiştim; çünkü nasıl kullanacağımı bilmediğim bir güçle bir hamle yapamazdım. Bu yüzden Nueamsa’nın rehberliğine ihtiyacım vardı. Onun gücü ve sözleriyle harekete geçecek, onun sözleri ile bu gücü anlayıp, yönlendirecektim. Zihnim Ela’nın anlattıkları ile parıldarken, kanım Nueamsa’nın gücü ile fokurdamaya hazırdı. Yumruğumu Ela'nın sözlerindeki o matkabı andıran yumruğu atmak ister gibi sıkmıştım. Bacaklarımdaki her bir kası ise ansızın bu buzdan yaratıklara doğru atılmak için gergindi.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 21 Sep 2023, 10:30
by GM - Dimensio
Nuemsa ağzından çıkan sözlerini dikkatli bir şekilde dinlerken, bir yandan da kaçamak bir şekilde Ela ve Cysa’ya bakmayı ihmal etmiyor. Nuemsa’nın bu bakışları, sanki onların varlığını sorgular ve anlamaya çalışır gibi görünürken, yine de sözlerini dinlediğini salladığı kafasıyla belli ediyor. Sözlerin sonlandığı anda ise, kendini her an ateşin ortasına atacak kadar hazır bir hale getiriyorsun. Fakat sözlerinde ve vücuduna yansıyan kararlılığın Nuemsa’nın gözlerindeki boşlukla buluştuğu anda ise, bir şeylerin ters gittiğini anlayabiliyorsun. Nuemsa hafifçe bir nefes aldıktan sonra bakışlarını sende kilitlerken “Üzgünüm Gadiel, ancak onlarla savaşmak için bir nedenim yok. Ayrıca, onları kurtarmak için kudretimi değil, sözlerimi kullanmayı tercih ederim.” diyor. Nuemsa’nın bu sözleri zihninde yankılanmaya başlarken, savaşa hazır hale getirdiği vücudundaki kasların sanki eridiğini hissediyorsun. Henüz daha Nuemsa’nın sözlerine ne karşılık vereceğini düşündüğün anda ise, yoğun bir baskı birden seni esiri haline getiriyor!

Başını adeta yere kadar gömmene neden olacak baskının kaynağına gözlerini çevirdiğinde, Cysa’nın gözlerindeki kızıllığın kararmaya başladığını görüyorsun. Yüzüne yansıyan çarpık gülümseme, içinde bulunduğunuz soğuğu bir anda kaynar sulara çevirebilecek kadar vahşi dururken, Cysa “Geç kaldın tatlım!” diyor. Bakışlarını bir anda üzerinize gelmekte olan iblislere çeviren Cysa “Göklerin ilahi ışığı, kalbimi karanlıktan kurtarmaya ihtiyacım var. Şehvetim bir zayıflık anında beni yeniyor. Kurtuluş arıyorum, beni bu iblislerden kurtar. Kararımı güçlendirebilmem için beni uygun gördüğün şekilde cezalandır. Karanlığa karanlık ışığını tut. Tut ki, karanlık hükmünle kararsın. Tut ki, gün görmemişler geceyi gün sansın. Ve karanlık bir bakış anında senin hükmünle titretsin. Hükmet, Karanlığı Efendisi, İblislerin Yücesi, İsmini Herkesin Bilmediği ve Zikrettiği!” diyor. Sözleri sonlandığı anda hissettiğin yoğun baskıyla birlikte Cysa’nın bedenini saran siyah dalgalı mor parıldama, sanki tüm buz kütlelerini eritmek istercesine harekete geçiyor. Cysa’nın vücudunun her bir zerresinden fışkıran mor ışık, gözlerin göremeyeceği kadar aydınlık, ruhun titreyeceği kadar korku salmaya başlıyor. Mor ışık hemen Cysa’nın önünde yoğunlaşıp şekillenmeye başladığında sanki üzerinde parlak siyah bir zırh tüm mor ışığı hapsetmeye çalışıyor. Birkaç saniye içinde şekillenen parlak siyah ile birlikte, mor ışığı bedenine hapseden, ancak kolunda ve arkasına dalgalanmasına izin veren, 190 santim boylarındaki karanlığın görmediğin saf halini karşında görüyorsun.


Image


Mor ışığın parıltılarını bedeninde belirgin kılan saf karanlık yer yer parlak bir şekilde gözüne yansırken Cysa “Bu da benim iblisim olur. Tanıştığına memnun olmazsın.” diyor şehvetli sesini vahşiliğine sürüklerken. Cysa’nın sözleri henüz daha senin nezdinde bir anlam bulmaya fırsat bile yakalayamamışken, bu kez etrafında dolanmaya başlayan yoğun havayı hissediyorsun. Cysa’nın ortaya çıkardığı iblisiyle birlikte üzerinize gelmekte olan iblisler bile oldukları yerde durmaya zorlanmış gibi görünürken, Ela bir anda ortaya atılarak “Cysa, ne yaptığını sanıyorsun?” diyor. Fakat Cysa, çoktan saf karanlığa bulanmışçasına yüzüne dolan vahşi şehvetiyle “Burada kimin hükmünün geçeceğini gösteriyorum, bu kadar korkmana gerek yok.” demekle yetiniyor. Sonrasında ise, geriye sadece tek bir duyunun varlığı kalıyor.



Sessizlik…


Cysa’nın iblisi, tüm o vücuduna sıkıştırmaya çalıştığı mor ışıltıyı salmaya başlıyor. Mor ışık giderek harlanıyor ve ortamın tüm dondurucu havasını basitçe eritmeye başlıyor! Cysa, adeta kendisi saf bir iblis gibi yerinden fırlıyor ve iblisiyle birlikte zerresine kadar kül etmek için karşınızdaki iblislerin arasına dalıyor. Nuemsa, tıpkı sen ve Ela gibi olan biteni ancak izlemekle yetinirken, Cysa’nın sayısını saymayı bıraktığın iblislerin arasına dalışını ve her bir iblisin acı haykırışlarını görüyorsun. Hiçbirinin sesini duyamasan bile, tek bir anda eriyip yok olan iblislerin derin acıları olmayan yüzlerine işleniyor.


Sessizlik…

Bir anda…

Çığlıklarla…

Saniyeler içinde olan biten tüm bu tek taraflı savaşın tüm sesleri, sanki her şey sonlandığında kulağına çalınıyor. Mor alevin yakıcılığını ortaya döken sesleri, Cysa’nın neredeyse psikopatlığa varan gülme sesleri, Cysa’nın iblisinin savurduğu alevlerden nasiplenen iblislerin acı çığlıkları… Hepsi bir anda kulağına dolmaya başlıyor ve onca seslerin her birini tek bir seferde işitiyorsun.

Mor alevler bir anda tekrar Cysa’nın iblisinin uzuvlarına çekildiği anda, bu tek taraflı savaşın tüm yok ediciliğini de net bir şekilde görebiliyorsun. Cysa, eriyip yok olmaya yüz tutmuş iblislerin arasında şehvetli kahkahalarını atarken, Cysa’nın iblisinin derin sessizlik içerisinde aldığı hazzı hissedebiliyorsun. Cysa, kahkahalarına ara verse bile yüzündeki sadist ifadeyi korumaya devam ederken bulunduğunuz yere bakışlarını döndürdüğü sırada “Yoluma çıkmadığın için sağol Nuemsa, bundan sonra da böyle devam et.” diyor ciddiyetini ve alaycılığını bir arada sunarak. Hemen ardından ise aranızdaki onlarca mesafe sanki göremeyeceğiniz kadar uzakmış gibi iki kolunu da havaya kaldırıp sallarken “Daha orada duracak mısınız?” diyor, yeni bir katliama bir an önce kavuşmak ister gibi.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 21 Sep 2023, 12:54
by Gadiel
Sözlerim dudaklarımdan akarken, ruhumun derinliklerinde kaynayan ateşin etkisinin, sözcüklerimden ve Nuemsa'nın varlığından geçip geçmeyeceğini merak ediyordum. Savaşmak... Ruhumu alevlendiren bir uğraş değildi benim için. Ruhumun alevlendiren şey, bu iblislerin huzura kavuşmasıydı. Onları, karanlığın içinde kaybolmuş, özgürlüğünü yitirmiş hayaletler olarak düşünmüştüm. Belki onlara "ruh" demek yanlış olurdu, ama kendi gözlerimde öyle görünüyorlardı. Kimliklerini yitirmiş ve karanlıkta kaybolmuş, aciz ruhlar... Onları korumak istemem, onları kurtarmak istememden kaynaklanıyordu; ama Nuemsa, yanıldığımı gösterdi.

Sözlerim ona sirayet etmiyordu. Önce düşünceleri gözlerime yansıdı, sonra da ağır ve düşündürücü sözleri geldi. Tüm hazırlıklarım, gelgit gibi geri çekildi. Geride sadece ben ve üzerimize doğru ilerleyen iblisler kaldı.

Nuemsa'ya düşüncelerimi iletmek istedim. Ona karşı bir sorun olmadığını, eğer sözlerimiz iblislere etki ediyorsa iletişim kurmak istediğimi ifade etmek istedim, ancak bedenimin kontrolünü aniden gelen yoğun ve bastırılmaz bir baskı aldı.

Gözlerim, baskının kaynağına doğru güç bir tutumla döndüğünde, Cysa karşıladı beni. Göz bebeklerindeki o kızıllık yerini saf bir karanlığa bırakmıştı. Saf bir vahşi hayvanın aurası ile gerilmiş yanaklarının ortaya çıkardığı o çarpık gülümseme onu buradaki en korkutucu iblisten bile daha ürkütücü gösteriyordu.

Cysa bin yıllık bir laneti var edermiş gibi tek tek cümleleri var ederken dudaklarında, evren sanki bu çağırısına kulak veriyormuş gibi ağırlaşıyordu. Uğursuz bir uğultunun eşliğinde yayılan mor parıldama, çevremizdeki cansız buz kütlelerine dahi düşmanmış gibi yayılıyordu etrafa doğru. Işık hüzmesi, Cysa’yı sarmalayan bir perde görevi görmeye başladığında, o ışığın içinde Cysa’yı gözlemlemek zorlaştı. Yayılan o ışık ruhuma sirayet ettiğinde, korku yeşermeye hazır hastalıklı tohumlar gibi birer birer türedi. Karanlığın bir bütünleşmiş hali olarak var olan bu habis ruha yakışmayacak kadar aydınlık olan bu mor dalga huzurlu ve aydınlığın kendisi kadar doğru hissettirmiyordu.

Ruhumu lekeleyecek kadar karanlık ve sindirecek kadar korku doluydu.

Onu betimlemek ya da gözlerimde var olan bu habisliği cisimlendirmek, tüm varlığım ile onu gözlemleyebilme şansıma rağmen imkansız geliyordu. Karanlık sanki 1.90 boylarında bir insanın kendisi olmuş gibiydi; ama aynı zamanda bir insan dışında her şey gibiydi.

İstemsizce yutkundum. Derin bir nefes almaktan kaçınır gibi kısa kısa ve hızlı hızlı nefesler aldım.

Ardından her şey kadar sessizleştim ve her şey kadar sindirildim.

Sessizlik, anlam veremeyeceğim kadar huzursuzluk barındırıyordu içimde. Habis ruhun baskınlığı beni olduğum yere mıhlarken, Cysa ve iblisinin bir ok gibi zavallı buzdan yaratıklara ilerlemesini izlemekten başka şansım yokmuş gibi kitlenmiş bir şekilde izledim. Her bir yaratığın aniden yok olup gitmesini izledim ve her bir yaratığın ani ölümü sonrası oluşan o en sessiz anda, en sesli çığlıklarını kalbimde hissettim.

Bu savaş dışında her şeye benzeyen anlar, ruhuma ve zihnime kara bir leke olarak yapıştı. Bedenim, ruhumun kendisiyle birlikte eş zamanlı bir şekilde acıdan ve hüzünden titredi. Kalbim, paramparça olurken, acıma duygusunun en her bir anını o iblislere karşı hissettim. Az önce onlara saldıracak olmamın getirdiği utanç ve pişmanlık istemsizce bedenimi ve ruhumu sarmaladı.

Cysa’nın kahkahaları tüm ruhuma darbe vuran ağır bir çekiç darbesi gibiyken, iblisinin sessizliğinden doğan o şehveti hissetmek ise çekicin kendisiyle birlikte gelen bir çivi gibi keskin ve deliciydi.

Ruhum bu vahşete yeteri kadar doymuşken, bu vahşetin kaynağı olan onların bir sonraki için olan sabırsızlığı, doğumdan itibaren hiçbir varlığa hissedemeyeceğim kadar keskin ve salt bir öfkenin tohumunu kalbime yerleştirdi.

Cysa bizi ardına takip etmemiz için çağırırken, onun yarattığı bu lanetli ve vahşi yolu izlemek için ne arzum ne de niyetim vardı. “Ela... Bana dürüst olmanı istiyorum. Daha önce olduğun gibi.” dedim, tüm dünyayı saran bu soğukluktan bile daha soğuk bir ses tonuyla. “Bir Aludir’in yolu bundan ibaret mi? Hükümdarımızın bizden istediği şey bu mu?” Öfkeli dişlerimin arasından çıkan bu sözlerle, yumruklarımı sıkarken kendimi zor tutuyordum. “Ben Aludir’i bir denge olarak hayal etmiştim. İblisler ve insanlar arasındaki mutlak bir denge… Ama bu gördüğüm şey, sadece vahşet ve eziyet. Bu…. Bu dillendirmek istemediğim bir kötülük! Ben onlar için kurtuluşu arzulamıştım, bunu değil.” Konuşmayı bıraktım, daha fazla konuşmak ve Cysa'ya lanetler yağdırmak istememe rağmen. Durdum, Cysa'yı bir arsız çocuğu tokatlar gibi tokatlamak istememe rağmen.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 21 Sep 2023, 17:10
by GM - Dimensio
Cysa’nın kıyımı, tek bir anda var olmuş gibi görünse de, hem ruhuna hem de Ela’nın bakışlarına kalın bir perde indirmiş gibi görünüyor. Her ne kadar Ela’nın bakışları altında, tüm bu olup bitenleri onaylamaktan uzak bir ruh hali sezsen bile, sessizliği sanki her bir kıyımı kabullenmiş gibi duruyor. Sözlerin ağzından çıkmaya başladığı anda Cysa’nın şehvet dolu kıkırdamalarını aranızdaki onca mesafeye rağmen duyabiliyorsun. Sürekli olarak sağa sola dönen başı, Cysa’nın yeni maktuller aramaya başladığını gösterirken, Ela sessizce neredeyse bakışlarını senden uzakta tutarak dinliyor seni. Ancak bu anda, belki de tüm bu olup bitene en yabancı olan Nuemsa da, sanki içini kemiren soruları sıktığı dişleriyle karşılıyor. En azından Cysa’nın katliamına karşı senin safında olduğunu hissettiğin Nuemsa, tıpkı senin gibi Ela’nın ağzından çıkacak sözleri bekliyor.

Ela, hafifçe yutkunmasının ardından gözlerini hemen kendi ayak uçlarına gelecek şekilde düşürürken sessizce “Bilmiyorum.” diyebiliyor sadece. Sanki ruhu iki diyar arasında sıkışıp kalmış gibi ve hangi diyarı tercih etse ruhu bir o kadar çabuk solacakmış gibi kararsız duran bakışları titreyen Ela, derin birkaç nefes alırken, aynı kelimeyi birkaç kez yineliyor, giderek daha kısık bir sesle. Fakat Ela, aldığın son bir derin nefesin ardından bakışlarını keskin ve görmediğin kadar öfkeli bir şekilde yerden kaldırırken, bakışlarını doğrudan Cysa’ya kilitliyor ve “Lakin tüm bu olan biteni ruhum tasvip etmiyor!” diyor. Bu sözlerinin ardından yerinden hareketlenen Ela yavaşça Cysa’nın olduğu yere doğru hareketlenirken “Cysa!” diye bağırıyor, sanki Cysa’dan arda kalan buz dağlarını eritecek kadar yüksek bir sesle. Kendisine seslenildiğini fark eden Cysa yüzünü size döndüğünde, arda kalan iblis uzuvlarının üstüne basarak size doğru yaklaşmaya başlıyor. Sanki ayağının altında ezdikleri hiçlikten ibaretmiş gibi duran Cysa’yı takip eden iblisi, sessizliğin en büyük kabusu gibi dolanırken, Ela bu kez “Derhal iblisini geriye çek ve yanımıza gel!” diyor keskin bir bıçak gibi. Ancak Ela’nın bu sözleri Cysa’nın adımlarını tıpkı yüzündeki çarpık gülümseme gibi kesmesine neden oluyor. Bu durumun pek de hayra alamet olmadığını yorumlamak senin için pek de zor olmazken Cysa “Bir şeyden memnun değilsen, üstümmüş gibi konuşmayı kes de söyle!” diyor. Cysa’nın sözleri üzerine Ela “Yaptıkların Hükümdarımızın bize verdiği göreve ters düşüyorsa, seni durdurmak benim sorumluluğumda. Bu yüzden derhal yanıma gel!” diyor, az önceki tavrından hiçbir şekilde taviz vermeden. Ela’nın bu sözleri, ilginç bir şekilde Cysa’nın yüzündeki katılığı silip yerine o vahşi gülüşü bir kez daha yerleştirirken, Cysa “Hükümdarımız?” diyor alaycı bir ses tonuyla. Hemen ardından iki kolunu iki yana açarken “Hükümdarın insan diyarında kaldı Ela! Etrafına dikkatli bak! Daha önce de birine söylemiştim ama siz de bilin! Bu gördüğünüz toprakların hepsi bana ait olacak! İblis diyarında ne kadar iblis varsa, hepsi bana ait olacak! Burada aldığınız nefes, gördüğünüz her şey… Hepsi… Bana ait olacak!” diyor. Bu sözlerinden sonra kendine duyduğu güveni dışarı yansıtmaktan çekinmediğini belli edercesine kollarını göğsü hizasında bağlayan Cysa “Kısacası, ya benim yolumdan gideceksiniz ya da yoluma çıkarsanız kavrulan isimsizlerden olacaksınız!” diyor. Cysa’nın bu sözleri, yaydığı yoğun havayı bir kez daha belli etmeye çalışırken, Nuemsa sanki tüm bu olup bitene anlam verebilmeye çabalar gibi görünüyor. Ancak tam bu esnada gözlerin, bir anda Ela’nın kınından çıkarmaya başladığı keskin kılıcına çarpıyor…

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 21 Sep 2023, 21:53
by Gadiel

Cysa'nın kıyımı, zihnimde her an canlanıyor. O an, yeryüzüne karışan kanların kokusu burnumda tüterken, şaşkınlık içinde kalmıştım. Nuemsa'nın yüz ifadesindeki sorular, Ela'nın sessizliği ve Cysa'nın kıkırdamaları arasında kaybolmuştum. Ancak, daha sonra bu olayın ardındaki gerçeklerin ortaya çıkacağına emindim. Cysa'nın bu kıyımı, insanlığın karanlık yüzünü bir kez daha gözler önüne seriyordu. Ancak, bizim de görevimiz bu karanlığa karşı durmak, aydınlık yüzümüzü ortaya çıkarmaktı. Bu olay, insanlığın yapabileceklerinin sınırlarını gösterse de, umudumuzu kaybetmeden mücadele etmeliyiz.

Dudaklarımdan dökülen sözcükler, kalbimin bir yansıması gibiydi. Görünüşe göre her şey Cysa'nın dehşetiyle başlamıştı, tıpkı karanlık bir fırtına gibi aniden ortaya çıkmış gibi. Ancak bu dehşet, sadece benim ruhuma değil, aynı zamanda Ela'nın gözlerine de derin bir perde çekmişti. Ela'nın bakışları altında, bu dehşeti onaylamaktan uzak bir tutumu seziyordum; ama sessizliği, sanki her bir kıyımı kabullenmiş gibi yankılanıyordu. Sözler dudaklardan çıkmaya başladığında, Cysa'nın iğrenç kıkırdamaları, tüm mesafelere rağmen duyulabiliyordu. Cysa, başını sürekli sağa sola çeviriyormuş gibi görünüyordu, neredeyse yeni kurbanlar aramak için bir işaret bekliyormuş gibi. Ela ise sessizce, gözlerini neredeyse benden uzak tutarak beni dinliyordu. Fakat bu sırada, belki de bu dehşetin tamamen dışında kalan Nuemsa, içini kemiren sorulara dişleriyle karşılık veriyordu. En azından Cysa'nın yıkımına karşı benim safımda olduğunu hissettiğim Nuemsa, sanki Ela'nın ağzından çıkacak sözleri bekliyormuş gibi görünüyordu.

Ela, tek bir sözcükle sorularıma karşılık verdiğinde, onun içinde bulunduğu durumu sanki dakikalardır onu dinliyormuşum gibi anlamıştım. ‘Bilmiyorum’ kelimesi bana o kadar tanıdık gelmişti ki, istemsizce onaylamıştım onu.

Gerçekten bende bilmiyordum. Çünkü insan dediğimiz mahlukat sonsuz bir potansiyelin aracıydı… Cysa’nın kalbine sirayet etmiş o köklü karanlığın bir sonu yok gibi görünüyordu ve sanki artık karanlık o olmuş kadar vahim bir haldeydi… Bir iblisin doğası karanlık olabilirdi; ama doğasında karanlık olmayan bir varlığın, bu denli karanlık gözüküyor olması beni ürpertiyordu. Sanki sonradan edindiği bu habisliğin sınırsız bir şekilde büyüme potansiyeli vardı.

Kurtarılamayacak kadar karanlık.

Uzanıp, dokunamayacağım kadar habis.

Ela’nın sesi, sonsuz bir boşlukta yankılanıyormuş gibi inceldi ilk başta. Yavaşça alçaldı sesinin tonu ve en sonunda yenik düştü sessizliğe; ama durmayacağını gördüm bakışlarında. Çünkü tekrardan dudakları sözcükleri aktarmak için aralandığında, önce bakışları yükseldi öfkeyle göğe doğru… Ve sonra gökteki en habis ruhu bile titretecek kuvvetli bir ses tonuyla haykırdı Cysa’ya doğru. Normal bir insanın yüzüne tokat gibi yapışması gereken bu üslup, Cysa’yı kırbaçlayan bir itici güç gibiydi sanki… Ona baktıkça, tehlikenin kokusu bin kilometre öteden geliyordu burnuma. Eletha’nın taht odasındayken kafamda kurduğum senaryo bir bir gerçekleşiyordu gözlerimin önünde.

Düşünmeye fırsat bulamadım atıldım öne doğru. Çelik daha fazla soğuğu kınından ayrılarak ikiye bölmeden önce tutmak istedim elini Ela’nın. Derin bir iç çekerken parıldadı gözlerim. “Hatırla!” diye parladım Cysa’ya doğru. “Hükümdarın önündeki çaresizliğini hatırla Cysa!” Diye devam ettim tüm hiddettim ile. “Bir daha o konuma düşmek istemiyorsan lütfen sadece bu ekibin bir parçası ol. Sana ihtiyacımız olacak ama bu şekilde değil.” Dedim biraz daha alçalıp, daha ılıman bir tona inerek. Eğer Ela haklıysa şimdiye kadar çok fazla iblisin dikkatini çekmiş olabilirdik. Bu yüzden dudaklarım sustuğunda, zihnimden fısıldadım Nuemsa’ya. Bana güvenmesi lazımdı.

“Eğer işler sarpa sararsa, onu Almazath’ı hipnoz ettiğin gibi hipnoz et. Ve bir daha beni sakın yüzüstü bırakma! Çünkü ben sana sırtımı dayadım, eğer sen orada olmazsan düşerim, düşeriz! Beni dinlemeyişin, o iblisleri çok daha hazin bir sona sürükledi. Bana güven lütfen, çünkü ben sana güveniyorum!”

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 27 Sep 2023, 09:48
by GM - Dimensio
Eletha’ya olan bağlılığıyla ortaya çıkan keskin adaleti karşısında Ela, gözlerini tamamen hedefine kilitlemiş bir şekilde kılıcını çıkarırken, kulağına sadece metalin çıkardığı acı dolu sürtünme sesi dolmaya başlıyor. Kılıcın kınından çıkışı bile daha önce hissetmediğin türden bir acının habercisi oluveriyor ansızın. Zihninin içinde, içine düştüğünüz duruma karşı nasıl bir tavır takınman gerektiği dolanmayı sürdürürken, bedenin harekete geçerek bir adım kadar öne çıkıyorsun. Sürtünme sesi bu adımınla birlikte yaydığı acıya ara veriyor ve bir fırsattan istifade eder gibi konuşmaya başlıyorsun. Ağzından dökülen sözlerinin Cysa’nın vahşet dolu arzularını ne kadar titrettiğini bilemesen bile, en azından şu an hareketsiz kalışı Ela’nın hamlesine derhal bir karşılık vermekten uzakta tutuyor kendisini. Cümlelerin tamamlandığında, kılıcın acı yayan haykırışı sessizliğe bürünmüş olsa da, göz ucuyla Ela’nın halen daha kılıcını tuttuğunu görebiliyorsun. Cysa ise, kendisine yönelecek en ufak bir harekete gecikmeksizin karşılık verecek kadar gergin ve yüzündeki çarpık gülümsemeyle durmaya devam ediyor. Zihninden Nuemsa’ya sözlerini fısıldadığında, fiziki olarak varlığı ortada olan Nuemsa’nın bir şekilde seni duyduğunu hissedebiliyorsun. Nuemsa’ya sözlerini iletmenin ardından ise Nuemsa göz ucuyla sana baktıktan sonra “Benim denememe müsaade edin.” demekle yetiniyor.

Nuemsa, söylediği cümlenin ardından sizden gelecek tepkiden bağımsız bir şekilde adımlarını Cysa’ya doğru atmaya başlıyor. Fakat içinden bunun bir saldırı veya meydan okuma olmadığını hissedebiliyorsun. Ancak Nuemsa’nın yaklaşmasına karşılık Cysa’nın iblisi de ufaktan hareketlenmeye başlamış olması, sizleri gergin bir bekleyişin içine sürüklüyor. Nuemsa Cysa’ya yaklaşmayı sürdürürken Cysa “Demek karşıma çıkabilecek cesareti gösteriyorsun iblis. İşe senden başlayacağımı hiç düşünmezdim.” diyor herhangi bir şeyden çekincesi olmadığını ispat edercesine. Fakat Nuemsa adımlarını kesmeden yürümeyi sürdürürken “Seninle savaşacak değilim Cysa.” diyor ve hemen ardından Cysa’ya birkaç metre mesafe kala durduğu anda “Böyle bir şeyi yaptığımızda, canını fazlasıyla yakacak olsam bile sonunda kaybedenin kendim olacağını biliyorum.” diyor. Nuemsa’nın itiraf kıvamındaki bu sözleri Cysa’nın yüzündeki çarpık gülümsemeye ayrı bir şehvet eklemiş oluyor. Ne var ki Nuemsa sözlerini bu anda kesmiyor ve “Bu diyarın Hükümdarı olma arzuna saygı duyuyorum. Niyetim ne seni küçümsemek ne de seni yargılamak, sakın beni yanlış anlama.” diyor. Nuemsa’nın bu sözleri Cysa’nın bir şekilde ilgisini çekmiş gibi görünürken Nuemsa “Ancak bir Hükümdar olmak istiyorsan, başta neye hükmetmen gerektiğini bilmen gerekiyor diye düşünüyorum.” diyor. Nuemsa’nın bu sözleri Cysa’nın yüzündeki gülümsemeyi yavaş yavaş silmeye başlıyor. Yüzüne daha ciddi bir ifade çöken Cysa “Neye hükmedeceğimi zaten biliyorum iblis! Hepinize hükmedeceğim, bu kadar basit!” diyor. Cysa’nın sözlerine karşılık Nuemsa hafif bir nefes alarak kafasını iki yana sallarken Burada aldığımız nefes, gördüğümüz her şey… Bunlara da hükmetmeyecek miydin?” diyor cevap bekleyen bir tavırdan uzak halde. Hemen ardından ise “Beni, kendi iblisini veya belki de en kudretli iblisi birkaç saniye içinde yok edebilirsin. Peki herkesten üstün olmak hükmetmen için yeterli olacak mı? Söylesene Cysa… Bu diyarla ilgili ne biliyorsun?” diyor. Bu kez bir cevap beklediği belli olan Nuemsa sakin bir tavırda sorduğu bu soruya karşılık Cysa hafifçe dişlerini gıcırdatmaya başlarken “Siz lanet olası iblislerin burada yaşadığını, burada var olduklarını bilmem yeterli. Bunun ötesinde bir şeye ihtiyacım yok!” diyor tutmakta zorlandığı hiddetini belli ederken. Ancak Cysa’nın verdiği cevaba karşılık Nuemsa başını iki yana sallarken “Yanlış düşünüyorsun Cysa… İblisler burada yaşıyorsa, neden yanında, ruhunda bir iblis taşıyorsun? Ayrıca sana bizim burada var olduğumuzu düşündürten ne? Sadece buraya iblis diyarı denmesi, burada var olduğumuz anlamına mı gelir?” diyor. Bu sözlerinden sonra Nuemsa tereddütsüz bir şekilde sırtını Cysa’ya doğru dönüyor ve “Daha neye hükmedeceğini bile bilmeden, sence de bir şeyleri kontrol edebileceğini düşünmek fazla değil mi?” diyor. Cysa, adeta bir an önce Nuemsa’nın damarlarında dolaşan tüm kanı akıtmak ister gibi gergin bir hale bürünürken Nuemsa yavaşça size doğru adım atmaya başlarken “Beni şu anda yok edebileceğini biliyorum. Belki de iblisine bile ihtiyaç duymadan. Fakat bunun sana hiçbir şey kazandırmayacağını biliyorsun. Ayrıca, sana yararım olur mu bilmem ama, bir gün tüm bu diyara hükmedebilecek kudrette olursan, bil ki o zaman senin yanında olmayı isteyecek ilk iblislerden biri olacağım. Umarım, arzu ettiğin gibi o gün gelir ve bunu kendi gözlerimle görebilirim Cysa.” diyor.

Nuemsa sözlerini bitirdikten sonra size doğru adımlamaya başladığında, Cysa gerginlikten titremeye başlayan bedenini zor zapt ettiğini rahatlıkla görebiliyorsun. Ancak bu kez, hiddetinden veya şehvetinden gelmediğini fark ettiğin bu titreme, bir anda Cysa’nın o baskın aurasını sanki sınırsızmış gibi yaymasıyla ortadan kalkıyor! Pek de hayra yorulamayacak bir baskıyla bakışlarınız titremeye başlarken Cysa’nın etrafını iblisinin kavurucu alevleri sarmaya başlıyor. Bu alevleri adeta etrafınızı saran hiçbir sıcaklık yokmuş gibi yakıcı bir şekilde hissetseniz bile, tüm baskı ve yakıcılığın ansızın son bulmasıyla gözleriniz yoğun toz bulutu arasında kalmış Cysa’yı arıyor. Aralanan toz bulutlarının ardından Cysa’nın kızıl gözleri gelmekten olan kıyameti müjdeler gibi parlarken, bir anda Cysa’nın iblisini hissetmediğini fark ediyorsun. Tüm toz bulutu yok olduğunda ise, Cysa’nın yüzündeki çarpık gülümsemeyle birlikte bakışlarını sana kilitlediğini görüyorsun. Üzerine yönelmiş bu tehditkar bakışlar altında nefes almak bile zor bir hal almaya başlamışken Cysa “Buna bir yenilgi demeyeceğim! Sakın sen de böyle düşünme Gadiel… Yoksa rövanşı almak için birkaç saniye bile beklemeden, kıyamasam bile, kalbini söküp almam gerekir.” diyor. Ardından Cysa sanki az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi size doğru sallana sallana adımlar atmaya başlarken “Eee, ne yapıyoruz onu söyleyin bari.” diyor.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Gadiel)

Posted: 29 Sep 2023, 12:50
by Gadiel
Neden yaptığımı bilmeden, sadece içimdeki dürtüye istinaden öne doğru attığım adımım Ela’yı durdurdu. Buz gibi havayı ince bir ipmiş gibi kesip biçen kılıcın bir kısmı halen kınına mühürlü bir haldeydi. Ama Ela’nın bakışları en az kılıcın kendisi kadar keskin ve idealist gözüküyordu. Sanki mührü kırmak, Cysa’yı bölebileceği en ince dilimlerle doğaya gübre etmek için can atıyordu. Buna rağmen o kendini dizginlemişti.

Onu dizginleyenin ben olduğunu düşünmüyordum. Zira durmak istemeseydi onu tutamayacağımı hem ben hem de o biliyordu.

Zihnimden fısıldadığımda Nueamsa’ya beni duyduğundan emindim. Gözlerimiz onunla buluştuğunda sarf ettiği sözleri hafif bir şaşkınlıkla dinlemiştim. Onun sorumluluk almasını pek beklemiyordum; ama tüm bu yaşananlara şahit olduğunu düşününce sorumluluk almak istemesi beni çokta şaşırtmamalıydı. En azından beni şaşırtan kısmı yaklaşım şekliydi. Onun o öfkesine şahit olmuş biri olarak, ondan böyle bir yaklaşım beklemiyordum.

Gene de mutluydum.

Uzunca bir konuşmanın enstantaneleri ile dolu bu anlarda sadece dinledik Ela ve ben. Ne Ela müdahil oldu ne de ben. Nuemsa’nın sözleri kusursuz bir planın parçasıymış gibi tek tek ve ardı sıra ağzından dökülürken, bize pek bir şey kalmıyordu. Her bir sözcük Cysa’yı biraz daha bastırıyor, onu hiç görünmediği kadar çaresiz kılıyordu.

Gururlu bir dostun bakışları göz bebeklerime sindiğinde, Nueamsa her zamankinden birazcık daha fazla güvenilir gözüküyordu gözüme.

En sonunda, her şey bittiğinde, Cysa da bitmişti. Son bir kez daha karanlık dans eder gibi ihtişamlı bir şekilde iblisini tekrardan ruhuna hapsetmişti.

Gözlerim Nueamsa’nın üzerindeyken, ufak bir baş hareketi ile teşekkür etmiştim ona. Akabinde üzerimde hissettiğim bir çift bakışın bende oluşturduğu o baskıyla o bakışa dönmüştüm. Cysa, baskısı ile beni tüketirken, baskısı ile baş edebilmek için derin bir nefes almıştım. “Nasıl istersen Cysa, sorun değil.” Demekle yetinecektim akabinde.

Ardından Nuemsa’ya dönecek: “Nuemsa, şimdilik desteklerin kafi. Teşekkür ederim. Daha fazla dikkat çekmemek adına, geri dön bana.” Diyecektim minettar bir şekilde. Ardından ise Cysa’nın sorduğu soruya hitaben bakışlarımı Ela’nın üzerinde buluşturacaktım.