Yıkımın Ayak Sesleri (Dina)

User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

29 Nov 2023, 10:24

Konuşmaya başlaman, Almazath’ın her daim üzerinde tuttuğu ilgiyi de tekrar canlandırıyor. Sözlerinin arasında sivri bir kaya arasan bile, kar ve buzun her yeri kapladığı bu diyarda, ulaşabileceğin herhangi bir kaya göremiyorsun. Ancak niyetini dikit ve sarkıtlar yönüne çevirdiğinde ise, elindeki seçeneklerin daha da arttığını görüyorsun. Birkaç metre önünde… Gözlerin bir anda yarıçapı 10 santim kadar olan ve uzunluğu bir metreyi bulan bir buz kütlesiyle karşılaşıyor. Ucu yeteri kadar sivri olmasa bile, tercihlerin arasında akla en makul olanı bu buz parçası oluyor. Adımlarını ona doğru yönlendirdiğinde, üzerinde iki çift gözün gezdiğini hissedebiliyorsun. Ancak tıpkı onların yaptıklarını şu an için pek önemsememesi gibi, sen de bu bakışları önemsemiyorsun. Zira artık bu bakışlara daha alışkın bir hale gelmiş olmak, seni o tehditkar havanın etkisinden biraz daha sıyırıyor. Bu parçasının yanına geldiğinde, onu bulunduğu yerden koparmak için hemen hemen dibinden tutuyorsun usulca. Vücudunun üşüyor olmasına rağmen, bu parçasını tuttuğun anda buz parçasının ıslaklığını hissettiğinde, vücudunun olması gerekenden daha sıcak olduğunu anlayabiliyorsun. Bunun yanında yere sabitlenmiş gibi duran buz parçasını koparmak için ilk hamleni yaptığında, bunu başaramıyorsun. Bu başarısızlık esasen seni pek de şaşırtmıyor ve bir miktar kullandığın gücü arttırdığında, buz parçasını tamamen koparıp eline alıyorsun. Tam bu esnada, normal şartlar altında bu buz kütlesini sıradan bir insanın zeminden koparamayacağını ancak senin sadece gücünü bir miktar arttırarak bunu yapabildiğini fark ediyor ve sıradanlıktan uzaklaştığını anlayabiliyorsun. Tüm sözlerine ve eline buz parçasını almış olmana rağmen, iki iblis yerlerinden hiç kıpırdamadan sadece bakışlarıyla seni takip etmeye devam ediyor.

Eline buz parçasını almanın ardından adımlamalarına devam ediyorsun. Ancak bu kez zihninin karanlığına gömdüğün gözlerinle Vybukh’un açlığını aramaya başlıyorsun. Karanlıktan yankılanan sözlerin, karanlıktan başka muhatap bulamaz gibi kulağına aksettiği anda ise, ağzından o kudretli sözler dökülüveriyor!

Bir anda parlayan vücudunu saran parıltılar, sadece birkaç saniye içinde önünde Vybukh’u var ettiği anda, Vybukh’un sıcak soluğundan yayılan buharla birlikte, 10 metre kadar önünde bulunan Almazath’ın yüzündeki gülümsemenin arttığını görüyorsun. Onun da geçmiş anılarının canlanışına işaret eden bu gülümseme, ağzında buruk ve kekremsi bir tat bırakırken Almazath“Seninle de tekrar karşılaşmak hoş oldu. Neyse, en azından bundan sonra çene çalmayacağımızı öğrenmiş olduk.”diyor alaycı bir ses tonuyla. Vybukh, bakışlarını özellikle Almazath’a kilitlemiş bir halde hemen önünde durduğu sırada “Dina! Leşi tamamen benim! İlk önce onun leşi, sonra diğeri ve sonra sen!” diyor hırlamaya başlarken. Bu sözlerinden sonra ise başını omuz üstünden sana doğru çevirirken “Bir planın yoksa, kafama göre dalıyorum!” diyor herhangi bir tereddüt barındırmaksızın.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

30 Nov 2023, 13:54

"İşte böyle Vybukh. Korkunun bize göre olmadığını sen de iyi biliyorsun. Lakin..."

Vahşi iblisinin gösterdiği cesaret şovundan biraz da olsa etkilenmişti. Nihayetinde, bir hayli zamandır yüzünü göstermiyordu. Açlığının ekşi ve buruk kokusu, soğuk havanın seyrini bir hayli değiştirmişti. Soluduğu buhar ağzından neredeyse bir volkanın püskürttüğü tüfler gibi dışarı taşarken Dina, zihninde dönüp duran tilkilerle baş başaydı. Az önce kopardığı buz parçasını normal şartlarda koparamayacağından emin gibiydi. Lakin biraz kafasını çalıştırdığı an yine o kazulet herifin sözleri doluşmuştu zihnine. Bir Aludir olduğu için ve Qen denen anlamını halen pek bilmediği şeye sahip olduğu için bu tür şeyler yapabiliyor oluşu normal olmalıydı. Kötü bir öğretmene sahipti, dersin en önemli kısımlarını hızlıca geçmişti. Yine de Dina, deneyimleyerek öğrenmeyi seven birisiydi. Kopardığı buz parçasını ağzına götürdü, diliyle usulca onu yaladı. Tattığı soğuk aromanın içine nüfuz etmesine izin verdi. En azından halen yaşarken onu olabildiğince canlı hissettirecek şeyleri yapıyordu.

"Almazath bizden daha güçlü. Planı gerçekten bizi yok etmek ise, şimdiden yenildik sayılır. Yanındaki kızın neler yapabildiğini bilmiyorum. Merak etme, sana kaçalım demeyeceğim. Dövüşmek istiyorsan dövüş. Planım da yok. Sadece ne olursa olsun ikisinden birinin bana ulaşmasına izin verme."

Vybukh'a daha fazla bir şeyler söylemenin, bir şeyleri ondan istemenin zaten uygun olmayacağını biliyordu. Ne kadarını işleyebilir, ne kadarını aklında tutabilir emin değildi. Onu dinlemeyeceğini de biliyordu. En azından düşündükleri aynı kapıya çıkıyordu. Onun ıssızlığı, Vybukh'un vahşiliği ile iyi bir sonuç verebilirdi. Yine de Almazath'ın tek hamlede ona ulaşabileceğini biliyordu. Vybukh'un gelmesi bu yüzden iyi olmuştu. Gülümsedi. Almazath ya da yanındaki kızdan bir hamle bekliyordu açıkcası. Ancak önünde Vybukh vardı. Her ne kadar ondan daha üstün de olsalar, Dina'ya ulaşmaları için bir şekilde onu aşmaları gerekiyordu. İşlerini zorlaştırmak da değildi amacı... Daha farklıydı.

Elinde tuttuğu buz parçasını yavaşça boğazına götürdü. Almazath'a attığı delici bakışları sürdürmeye devam ediyordu. Pek keskin bir buz değildi lakin, yeterince güçlü saplarsa şuracıkta boğazını parçalayıp, deşeceğinden emindi. Biraz odaklanıp, tüm gücüyle saplaması yeterliydi. Bunu biliyor olmalılardı. Aradaki on metrelik mesafe, onun için yeterliydi. Yapacakları bir saldırı için ise Vybukh kalkan görevi görecekti. Nihai planı bu olmasa dahi, tepkilerini görmek istiyordu.

"Gerçekten size öylece teslim olacağımı mı sandın? Hızlı olduğunu biliyorum. Her ne kadar onu bir böcek olarak da görsen, iblisimi aşmadan bana ulaşamazsın. Denediğin anda ise boğazımı paramparça ederim. Gözlerime bak tuvalet kağıdı. Yapamam mı sanıyorsun? Aksine... Yapmayı o kadar istiyorum ki. Bu dünyaya katlanmayı sevdiğimi mi sanıyorsun? Senin gibi bir uşağın elinde gebermek mi... Ne kadar acınası."

Artık gülümsemiyordu. Gözleri bir kılıç kadar keskin, sözleri toprağın altına döşenmiş dinamitler gibiydi. Her nefesinde bir zelzele yayıyordu sanki etrafına. Biliyordu. Bu sözlerini bir blöf olarak algılayacaklar, devam etmesini telkin edeceklerdi. Lakin Dina blöf yapmıyordu. Doğanın mızrağı ile buluşmak, gözlerini kızıla boyayıp vücudundaki her bir kan zerresi ile donmuş toprağı sulamak; onun için son değildi. Acıdan, zulümden korkmuyordu. Bir daha konuşamamak, görememek ya da koklayamamaktan korkmuyordu. Biliyordu, yine doğabilir; yine dolaşabilirdi. Ancak hükmetmek için doğduğunu biliyordu. Güçlü olmak için yaşamalıydı. Bir uşağın elinde ölmek ona göre değildi. Bu kadar ciddiydi. Bu kadar net, bu kadar doğruydu. Elinde tuttuğu sarkıta elinin yapışmaması adına tuttuğu noktayı elini kaydırarak değiştirdi. Ardından daha güçlü tuttu. Kafasını önce geriye, sonra öne doğru hızlıca sallayarak saçlarının bütün yüzünü kapatmasına izin verdi. Kafasını öne doğru eğdi. Tutmaya devam etti.

"Tanışmak nasip olmadı ama... Efendine selam söyle. Ben, sizin bildiğiniz insanlardan değilim. Hiç olmadım."
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

01 Dec 2023, 13:19

Vybukh’a ilettiğin sözler, aç iblisin hırıltılarının akmasına ve soluduğun havanın daha sıcak bir şekilde çıkmasına neden olurken, yine de derhal bir hamle yapmaktan imtina eder gibi durduğunu görebiliyorsun. Her ne kadar bunu korku veya çekince olarak adlandırmak istesen bile, bir şekilde Vybukh’un ilk zamanlarına göre farklı olduğunu hissedebiliyorsun. Açlığını dindirmek için, doğrudan saldıran bir vahşi olmak yerine, yiyeceğinin en lezzetli yerine iştahının zirvesindeyken ulaşmak isteyen bir yabani görüyorsun sadece. Tüm bu durumun, bir şekilde Chuldarah ile olan mücadeleden sonra oluşması ve Gyugnal’ın beceriksiz öğretileri sonucunda olması, içten içe canını bir parça sıkıyor. Yine de Vybukh’un bu hali, sana daha geniş bir oynama alanı tanıyor. Zira şu aşamada Vybukh’un gereksiz bir hamlesiyle kafandan geçenleri uygulama imkanı bulamayacağın gibi, tamamen plansız ve içgüdüsel hamlelerle karşındaki iki iblisle uğraşmak zorunda kalacağını bilebiliyorsun. Bu durum da, Vybukh’un pataklanarak aldığı derslerin bir sonucu ve sözlerinin bir etkisi olarak içinde olumlu bir duygu dalgalanması yaşatıyor.

Sözlerine karşılık Vybukh’un belirgin bir tepki vermemesine rağmen yerinde sabit kalışı, bir şekilde sana ayak uyduracağını açıkça gösteriyor. Bu noktada elindeki buz parçasını boğazına doğru götürüp konuşmaya başladığın anda, karşındaki iki iblisin de yüzünde değişen hiçbir hat göremiyorsun. Tıpkı düşündüğün gibi, iki iblisin de yaptığını bir blöf olarak gördüğüne emin olana kadar bekliyorsun sadece. Ancak bu bekleyişin, Almazath’ın bir kez daha konuşmasıyla farklı bir noktaya ulaşıyor. Almazath kafasını hafifçe eğip sana bakarken“Kendini öldürmek mi? Bu çok acizce değil mi?”diyor sesindeki alaycı tonu gizleme ihtiyacı hissetmeden. Hemen ardından ise kafasını eski pozisyonuna getirdiğinde“Bunu gerçekten yapabilecek misin ki?”diyor. Almazath bu sözlerinden sonra hareketsiz bir şekilde gözlerinin içine baksa da, bir anda ayağının dibinden fışkıran beyaz, ince, silindirik ipimsi bir cisim buz parçasını tutan elini sıkı sıkıya sarmalamaya başlıyor! Tıpkı Almazath’ın suratındaki beyazlıklara benzeyen cismin bileğini kavraması sırasında, yerden fışkıran benzer cisimlerin ayak bileklerine, diğer elinin bileğine, beline ve son olarak boynuna dolanması, sadece anlık bir durum oluyor. Almazath’ın ilk hamlesiyle buz parçasını tutan elini etkisiz hale getirmesiyle, tüm odağını buraya yönlendirmeyi amaçladığını ve buna müteakip diğer cisimlerle vücudunu adeta kilitlemeyi kolaylıkla başardığını fark etmek, senin adına ağır bir mağlubiyet tablosu yaratıyor.

Vücudun, Almazath’ın cisimleriyle kilitlenmiş gibi hareketsiz bir konuma gelirken, Almazath yüzündeki gülümsemesini bir miktar arttırmasının ardından“Bunu kendini öldürmene engel olmak için yaptığımı düşünme sakın. Demiştim ya, merhametli biri değilim.”diyor. Hemen ardından ise bakışlarını Ulvannah’a doğru çeviren Almazath“Sadece şu vahşi iblisinin nasıl paramparça olduğunu izlemeni istiyorum, hepsi bu.”diyor. Bu sözlerinden sonra Almazath bakışlarını tekrar sana çevirip geriye doğru birkaç adım atmasından sonra ise“Bakalım donmuş iblisin kaç parçaya bölünecek. Ondan sonra kendi kanını dilediğin gibi akıtabilirsin.”diyor. Almazath’ın bu sözleri üzerine ilgisiz bakışlarını bir anda Vybukh’un üzerine çeviren Ulvannah adeta keskin soğuğu donduracak soğukluktaki bakışlarıyla Vybukh’u sindirmeye çalışıyor. Birkaç saniyeden ibaret bu bakışların ardından ise Ulvannah, buz gibi bir fırtınayı sırtına katarak Vybukh’a doğru ilerlemeye başlıyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

05 Dec 2023, 02:07

Olayların cereyan edişi algılayabileceğinin ötesinde bir hızda vuku bulmuştu. Dina için ilerlediği yol bir şekilde onu düzlüğe çıkarabilirdi. ilkin kendisini açık ve net bir şekilde öldürmeyi kafasına koymuştu. Lakin günün sonunda bunu yapmayacağını ya da yapamayacağının da bilincindeydi. Bunun bir blöf olmadığını kendisi bilse dahi, Almazath ve yanındaki sürtük için bu temennisiz, açık bir zarftı. Şimdi bir blöfü daha görmeye mecali yoktu. Karşısındak iblisin hızlı hamlesi, sanki yangında kül olmaya ramak kalmış değerli bir eşyasını sarıp sarmalamaya çalışması gibi hissettirmişti ona. Konforlu ve rahat hissetmeyi beklemiyordu lakin, karşısındakinin ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Bir şekilde, mağlup olmuş hissi her yanını sarsa dahi; hiç olmadığı kadar şansı varmış gibi hissediyordu. Aklındaki esas planın, kendisini bir şekilde ölmüş gibi gösterip sürpriz bir fırsat aramak olduğunu düşündü. En azından bir deftere çizmese dahi, hamlelerini buna göre kurgulamıştı. Böyle bir şeyi Vybukh'a söylemenin lüzumu yoktu. Ancak bu konudaki fikirleri de güncelleniyordu. Chuldarah'a karşı aldığı mağlubiyet bir şekilde onu değiştirmiş gibiydi. En azından, bu vahşi yaratığın içinde bir yerlerde gurur yatıyor olabilirdi.

"Neyse, bu da olur. Büyük ihtimalle Almazath, yeteneği ile beni tuttuğu sürece sana odaklanmayacaktır. Bunun sebebi bir tehdit olmam değil. Aksine kendisine fazla güveniyor. Yani bu sürtükle baş başasın. Burnum keskindir ama ben senin kadar çok iblis görmedim. Tuvalet kağıdına kıyasla bu iblisin gücünün buzla alakalı olabileceğini düşünüyorum. Başka bir şey de olabilir. Uzaktan yapabileceği saldırılardan kurtulabilirsen, belki yamacına sokulup ona darbe indirebilirsin. Lakin.. Çok yakından yapabileceği saldırılar da varsa seni gerçekten dondurabilir. Bu işin şakası yok."

İblisine karşı kurduğu cümleleri bilerek sonuca yönelik, üstü kapalı olmadan, net bir şekilde kuruyordu. Çoğu zaman onun çıkaracağı sonuçları görmezden gelerek kurduğu cümlenin hükmünü veriyordu. Vybukh için bir saldırı rotası çizmesini olanaksız buluyordu. Belki kapsamlı bir strateji veremezdi, ancak yine de ne yapıp ne yapmaması gerektiğini ona anlatabilirdi. İsminin Ulvannah olduğunu tekrardan hatırladığı bu iblisin kudretinin ve kapasitesinin ne olduğunu çözmesi, başka planlar yapmasının önünü açardı. Kendisine karşı yalan söylemek gibi bir huyu yoktu Dina'nın. Herkese karşı takınmaktan imtina ettiği dürüstlük maskesini, kendi sureti karşısında düşürürdü. Bu savaşta kazanma ihtimalini neredeyse sıfıra yakın görüyordu. Lakin eğleniyordu. Neden pes etmeliydi ki? Boynuna bir hançer dayadığında dahi kendini öldürmeyi düşünmemişti. Almazath'dan daha güçlü ya da zeki olmayabilirdi. Karşısındaki iblisler kadar bilge olmadığı da apaçıktı. Yanındaki iblisin önüne kitap verse yüksek ihtimal yemeye çalışırdı, o derece cahildi. Lakin yine de... Her zaman bildiği yolu yürümek istiyordu. Cıyakladı. Kızarmış yanakları, soğuktan donmaya yüz tutmuş göz aklarıyla ahenkle bağırdı.

"Lanet olsun sana! Bırak beni! Bırak diyorum aciz iblis! Hem bunlar ne be? Sümük mü yoksa?"

Soluduğu nefes, dudaklarından dışarı taşarken dişleri ile dudaklarını ısırmaya başladı. Tütmüş bir soba gibiydi. Lakin ısınmıyor, ısıtmıyordu. Boşluğa haykırırken tekrar düşündü. Neden ona istediğini vermemekte diretsin ki? Belki de acizliğini kabul ettiğini görsün istiyor, can çekişmesini seyretmek istiyordu. Sarhoş olmalı, keyifle izlemeliydi onu. O an her şeyi unutmalıydı. Çırpınan minik bir kızın, kürdandan yapılmış kollarının ona direnemediğini görüp kendinden geçmeliydi. Bunu ona vermeli, gözlerini bir an olsun kapatmadan sahnesine devam etmeliydi. Tek bir an için denemeliydi. Gözlerini kıstığı, bir an olsun keyfinin zirveye ulaştığı o an, onu paramparça etmeyi; en azından denemeliydi.

"Vybukh! Kurtar beni! Şunları parçala!" diye haykırdı. Ardından iblisiyle arasındaki konuşmayı hızla sürdürmeye devam etti. Ona net bir şekilde amacını belli etmesi gerekiyordu. Yapması gereken şeyin çok kolay ve doğası ile uyumlu olduğunu düşündüğü için, bir nebze içi rahattı. Kendisi gibi davranmalıydı.

"Buraya gel, ancak hiç bir şey yapma. Ulvannah'ın konumunu kontrol edeceğim. Bana bağır ve küfret. Sitem et. Kavga et. Arkan dönük iken seni gafil avlamaya çalışacaktır. Yeterince yaklaştığında, elimi gevşetip buz parçasını bırakacağım. Onu yakalayıp kaltağa fırlat. Deş onu. En azından bir açık yarat."

Kafasında kurguladığı bu minik aldatmaca belki de kısıtlı imkanları ve bilgisiyle elinden gelen en iyi şeydi. Lakin bir yerlerde savaşacak gücü bulabiliyordu kendisinde. Karşısındaki canavara istediğini vermenin nedense bu dövüşü kazanabilmesi için tek şey olduğunu düşünüyordu. Onu keyiflendirecekti. Titreyen kolları ve bacaklarıyla çırpınmaya başladı. Onu tutan bu garip maddeyi çekiştirmeye ve kurtulmak için çabalamaya başladı. Kurtulamayacağının bilincindeydi. Lakin bu anlamsız çaba, kibir abidesi uşağın hoşuna gidecekti. Hor gördüğü bir varlık tarafından aşağı edildiğinde ise bu zevk, en büyük pişmanlığı olacaktı.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

07 Dec 2023, 16:48

Vybukh’a zihninde fısıldadığın cümleler, Vybukh’un duruşunun gergin bir hal almasına neden oluyor. Yüzünü göremesen bile gözlerini üzerine gelmekte olan Ulvannah’a kilitlediğini ve geriye doğru attığı bir adımla da duruşunu sağlamlaştırdığını fark edebiliyorsun. Her bir kelimenin Vybukh tarafından anlaşıldığından emin olduktan sonra, çaresiz kız kisvesine bürünerek gerçekleştirdiğin konuşma ve çırpınışlar, Almazath’ın suratındaki tebessümün artmasına neden oluyor sadece. Bu noktaya kadar esasen her şey istediğin gibi gitmiş oluyor ve son olarak Vybukh’a komutlarını verdiğin anda, Vybukh hiçbir çekince göstermeden arkasını dönerek sana yanaşıyor. Vybukh’un gözlerine çöken öfke ve salyalarına yansıyan açlığı, karşınızdaki iki iblisi bir an önce sindirmek istediğini açıkça ortaya koyarken gözlerin Ulvannah’a kilitleniyor.

Ulvannah, yüzündeki ifadesiz haliyle doğrudan Vybukh’a ilerlemeyi sürdürürken, bir yandan da sağ kolunu gerdiğini görebiliyorsun. Vybukh’a doğrudan bir vuruş gerçekleştirme niyetinde olduğu belli olan Ulvannah’ın uzaktan bir saldırıda bulunmayacağını düşünerek elindeki buz parçasını düşürmeyi bekliyorsun. Nitekim, Ulvannah ile Vybukh arasındaki mesafe 5 metrenin altına düştüğünde, elindeki buz parçasını bırakıveriyorsun! Vybukh, saçma bir şekilde seni Almazath’ın iplerinden kurtarmaya çalışır gibi görünse de, elinden bıraktığın buz parçasını gördüğü anda doğrudan elini götürüyor. Vücudunu çevirmesiyle birlikte buz parçasını yakalayan Vybukh, sırtını sana döner dönmez elindeki buz parçasını fırlattığı anda Ulvannah tam da suratına doğru gelen buz parçasıyla karşı karşıya kalıyor! Ulvannah, üzerine gelen buz parçasını fark etmesiyle birlikte gerdiği sağ elini öne doğru hareket ettiriyor. Eliyle hemen hemen oval bir hareket yapmış olan Ulvannah, bu hareketiyle birlikte havada Vybukh tarafından fırlatılan buz parçasını engelleyebilecek boyutta buzdan bir kalkan oluşturmuş oluyor. Vybukh’un fırlattığı buz parçası, Ulvannah’ın buzdan kalkanıyla kesiştiği anda, buz parçası parçalanarak yere düşüyor. Ancak saldırının sonuçsuz kalması, iki farklı hususun ortaya çıkmasını sağlıyor. Bunlardan ilki, Ulvannah’ın buz kullanabildiği olurken, bir diğeri aranızdaki beş metreden biraz daha az mesafede bulunan Ulvannah’ın bir saldırı için hazırlıksız oluşu oluyor. Yine de Ulvannah’ın tepki süresini dikkate aldığında, çeviklik konusunda sıkıntılar yaşayabileceğini de anlayabiliyorsun.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

08 Dec 2023, 01:32

Kaçmaya çalıştığı tüm düşünceler zihnine kazık çakmış gibiydi. Gözlerini kapattığı an daha da derinlere gidiyordu. Zihninde şimşekler çakarken, sarsıntılı bir gemide fırtınaya karşı göğüs geriyordu. Fazlasıyla sakindi bu hezeyanın ortasında biri olarak. Gözlerini açtığından bu yana hiç de fena şeyler görmemişti. Hiç bir şeyi kişisel algılamamıştı. Kendisini özel ya da yaşadıklarını ulaşılamaz görmüyordu. Esasen güce, vahşete ve kaosa bu açlığı bundandı. Hep güçlü, kudretli ve özel olsa; korkardı. Bununla yetineceğinden korkardı. Hiç bir zaman savaşmazdı belki de. Ancak yürüdüğü yolun ne kadar özel olduğunu, ezildiğinde ve aciz görüldüğünde anlamıştı.

Özel olan şey varacağı durak değil, yürüdüğü yoldu.

Çırpınmaya devam etti. Yenilgiden ya da mutlak sondan kaçmıyordu esasen. Fakat bunu düşünmek ve bir an dahi olsa aklına getirmek ona garip bir şekilde acı veriyordu. Tatsız ve tuzsuz bir anı oluyordu geçirdiği dakikalar. Halbuki eğlenecek ne çok şey vardı... Bir kaç plan yapmıştı elbet. Ancak arada devasa bir fark görüyordu. Vybukh'un bir yerden sonra tıpkı Chuldarah ile karşılaşmasında olduğu gibi yerden yere vurulacağından korkuyordu. Nitekim, karşısındaki iblisin reflekslerine bakılırsa; hiç kolay lokma değildi. Belki Almazath kadar hızlı değildi lakin; yıkıcı bir güce sahipti. Tıpkı bulundukları buzdan yapılma bu dünya gibi. Sert, soğuk ve amansız. Yine de bir açıklık elde etmişti Vybukh. Bunu akıllıca kullanmanın bir kaç yolu vardı. Lakin berelenmeden onu yıkmanın kolay olmayacağını düşünüyordu. Bunu Vybukh'a söylemenin de bir yararı olmazdı. Duramazdı. Bir saniye dahi durmamalıydı. Afallamış durumdaki iblise karşı biraz bile olsa avantajı vardı. Lakin iblisin reflekslerinin hızlı olması, Vybukh'un atacağı basit bir pençeyi yine de durdurabileceği anlamına geliyordu Dina için. Bu durumda, bir kaç saldırıdan sonra iblis kendisini savunmayı bırakacak ve ona karşı saldırıya geçecekti. Avantajı yine eline geçiren taraf olacaktı. Lakin, şimdi duraksarsa, bunun için de vakti olmazdı. Onu zapt etmenin bir yolunu bulmalıydı.

"Devam et. Afalladı. Ona doğrudan saldırırsan engelleyecektir. Diğer eli de boşta. Hızlıca sokul ve kalkanı aranıza al. Onu koruyabilir, ancak seni korumayacağı anlamına gelmiyor bu. Sana doğru bir hamle yapacaktır. Kalkana saldırma. Hızlıca eğil, bacaklarına saldır. Onu baldırlarından kavrayıp altına almalısın. Bir şekilde kurtulsa dahi... Hayır, kurtulmayacak. Vybukh... Dişlerin kamaşıyor değil mi. Yeterince hızlı hareket edemeyecek misin yoksa?"

Vybukh hareketlenecekti, biliyordu. Hızlı olsa da, olmasa da. Başarsa da, başaramasa da. Tek bildiği, o iblise dişlerini geçirmek için her şeyi yapabileceğiydi. Darbe alabilirdi, yaralanabilirdi. Yine de durmayacağını biliyordu. Çünkü hissetmişti. Dina durmazdı. O da durmayacaktı. Bir an bile durursa, içi soğurdu. Karanlık onu yutardı. Sonra da donardı. Ateş hiç donar mıydı? Hiç yakışır mıydı? Öfkesini kullanırsa, onu dişleyebilirdi.

"Durma. Sakın durma. Dişlerini onun etiyle buluştur. Ödüllendir kendini. Acımayacak. Bu sadece minik bir bedel, Vybukh. Ne olursa olsun ye onu. Yapabileceğini biliyorum. Çünkü ben yapardım. Biz böyleyiz."

Almazath'ın keyiflendiğini biliyordu. Kurtulamayacağını bildiği gibi. Asıl bilmediği ise, bunu ne kadar bilirse bilsin; inanmıyordu. Bu soğukta donmaması, her zamankinden daha güçlü hissetmesi, o buz parçasını kopardığı an yüreğinden gelen bir ateşin elinde kor olup parlaması gibi. Almazath'ın gözlerine baktığı tek bir an, zerre korku hissetmemesi gibi. Bir iblisin yapabildiklerine şahit olunca şaşırmaması gibi. Bu dünyayı tanımadığına da inanmıyordu artık.

Bildiği şeyler, inandıklarından çok daha farklıydı.

"Şimdi! Parçala o kalkanı!"

Ulvannah için yemesi zor bir blöftü bu. Zira, pek az konuşan ve çevresini pek tartamayan bir iblisti. Almazath'ın aksine, sosyal değildi. Yine de bir anlık açıklığından yararlanabilirlerdi. Kafasının karışması ya da içgüdülerinin devre karışması söz konusu değildi. Böyle olsa, ona hiç tepki verememesi gerekirdi. Yine de bu, birinin 'mavi filleri düşünme' demesi gibiydi. Düşünürdü. İblisler de insanlara benzer şekilde düşünüyor olsa gerek. İnsanlar gibi, hırsları, duyguları, aidiyetleri var. Kiminin görevi, kiminin de sadece bitmek tükenmeyen açlığı. İnsanlar da pek farklı değil. Lakin Dina kendisinin bu noktada her iki yaratılıştan da farklı olduğunu biliyordu.

Ne bir insan, ne de bir iblisti. Yalnızca ateşin etrafında açan, yanmayan bir çiçekti. Rüzgarla dans eden, donmayan, yanmayandı o. Bu kumarı oynayacaktı. İhtimalleri, kaçmayı, gücü gölgede bırakacaktı. Onu rahatsız ediyorlardı çünkü. Bu düşünceleri silecekti. Hayır, hepsini aşacaktı. Olmaz olanı oldurabilirdi. Bu iblisleri burada yok edecekti. Bir isimleri olmayacak, onları hatırlayan dahi olmayacaktı. Sonları olacaktı.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

08 Dec 2023, 16:11

Ulvannah’ın bir anlık boşluğu ile birleşen cümlelerin, Vybukh’un çoktan hareketlenmiş ayaklarıyla gerçeğe dönüşmüş gibi oluyor. Ancak sözlerini tamamlamanın ardından Vybukh’un söylediğinin aksine, adeta bodoslama bir şekilde Ulvannah’a saldırmayı seçmesi de gözünden kaçmıyor. Olan biteni sadece Almazath’tan farklı olarak daha zoraki bir şekilde izlemen nedeniyle, Vybukh’un bu şekilde davranışıyla sinirlerin hafiften oynaşmaya başlarken, son sözlerini söylemenin ardından Vybukh sanki sadece senin, Ulvannah’ın ve Almazath’ın değil tüm iblis aleminin duymasını istediği bir ses tonuyla gürleyerek “Kapat artık çeneni kemikli et parçası! Bıdı bıdı konuşmandan lezzetli yiyeceğime odaklanamıyorum!” diyor. Bu sözlerini sarf ederken kaldırdığı sağ pençesini, Ulvannah’a ulaşmasının önündeki tek engel olan kalkana sertçe indiren Vybukh, bu engeli bir an önce aradan kaldırmak ister gibi görünüyor.

Ulvannah’ın yarattığı küçük kalkanın normal şartlar altında çoktan tuzla buz olması gerekirken, Vybukh’un darbesine rağmen hala sapasağlam durması gözlerinin anlık olarak büyümesine neden oluyor. Ne var ki Ulvannah, o tınısız ve her şeyden soğuk ses tonuyla “Çok toyca.” demekle yetiniyor. Bu sözlerinin ardından Ulvannah boşta olan elini hafifçe Vybukh’a doğru uzatıyor ve tırnakları bir anda ince birer buz parçası haline dönüşüyor! Ulvannah’ın tırnaklarından çıkan 5 buz parçası, hızlıca Vybukh’un göğsüne girip ardından çıkarken, buz parçalarının bulandığı kırmızılığı ve yere damlayan Vybukh’un kanını görüyorsun. Ancak Ulvannah, tüm o soğukluğunun altından bununla yetinecek gibi görünmezken elini hızlıca yukarı kaldırdığı anda, Vybukh’un bedenine giren buz parçaları da yukarı hareketleniyor ve Vybukh’un bedenin ince de olsa beş tane uzun kesiği atıyor! Bu kez Vybukh’un havaya sıçrayan ve bir an önce donmak ister gibi görünen kanları gözlerine takılırken Vybukh da içgüdüsel olarak kendisini geriye doğru fırlatıyor.

Vybukh’un yaralarını arkadan görebildiğin kadarıyla süzdüğünde, bu yaraların onun için pek de ölümcül olmayacağını anlayabiliyorsun. Yine de tüm bu yaraların, savaşın uzaması halinde sıkıntıya yol açabilecek nitelikte olduğunu da görmezden gelemiyorsun. Bunun yanında, Ulvannah tırnaklarındaki buzları geri çekip tekrar eski görünümüne kavuşturmasının ardından, buzdan oluşturduğu kalkanını da elinden bırakıyor. Kalkan, yere düştüğü gibi parçalara ayrıldığı sırada Ulvannah sakince sana bakıyor ve“Bırak acılarını dindireyim zavallı kız.”demekle yetiniyor. Ulvannah’ın tüm bu sakinliği ve dinginliğine rağmen, halen daha Vybukh tehlikesine karşı gergin bir duruş takınması unutmayacağın bir detay olarak aklında beliriyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

13 Dec 2023, 03:10

Aptal. Beyinsiz. Basit. Dina için edebileceği herhangi bir kelam, yalnızca sinir uçlarıyla tadabileceği o vicdansız kükremeyi durduramazdı. Yapayalnız, biçare ve utancın yarattığı yankı. Zihninin her bir odasında ona bağıran bir silüet vardı. Yüzü olmayan, cismi olmayan. Aptal. Beyinsiz. Basit. Sadece çığırıyorlardı. Vybukh için edebileceği kelamların ona yalnızca yük olacağını çoktan farketmişti. Kalbinde bellediği, yuvası olmasına izin verdiği kaos; düzensiz dengesi ve yıkıcı doğasıyla, onun kontrol etmesinin imkansız olduğu bir vaka haline gelmişti. Nitekim, kendi planları ve kendi amaçları vardı. Dina için kontrol pek de önemli değilken, alacağı fazladan bir nefes kazandıracak olması, kontrol etmesini ve hükmetmesini zorunlu kılıyordu. Hükmet... İlk öğrendiği şeydi belki de. Lakin dandik bir hocası vardı ve bu gibi durumlarda ne yapabileceğini bilmiyordu. Nitekim, öncesinde işe yaramayan şeyin bu sefer de işe yaramayacağını kestirebiliyordu. İtiraf etmesi zor şey ise; bu aklı çelimsiz varlık yenildiği an onun da sonu gelecekti. Ben değil, biz diye düşünmek istedi. İnsanlar bunu yapardı, birbirlerini kollarlardı. Lakin bu... Bu durumu açıklamak zordu. Şu an daha farklı bir durumdaydı. Elinden gelen bir şey yoktu.

Elinden gelen, sessizce beklemekti. Sessizce kucaklamak. Fazlası değil.

"Bizi öldürmeye mi çalışıyorsun? Sana kalkana saldırma dedim! Kafan basmıyor işte. Sana söylediğimi yapmazsan ortada ne yemek kalır, ne de sen kalırsın."

Vahşi bir av hayvanından farksızdı. Ne soğukkanlıydı, ne de memeli. Söylediklerinin ardını dolduramayan bir vahşet torbasından ibaretti. Git gide ceset torbası olmaya da yaklaşıyordu. Ne üzücü. Dina bunu hak etmediğini düşünse dahi; bir şekilde haketmişti. Onu çağırabiliyor, bir yere kadar emir verebiliyordu. Ancak Vybukh, vahşi doğası gereği bir noktaya kadar bu kontrole izin veriyordu. Dina gibi. Bu yönden benziyorlardı. Kendisi olmanın ne kadar iyi olduğunu düşündü. Ancak kendiyle beraber olmak da bir o kadar berbattı.

En vahim kısım ise burada başlıyordu. Vybukh bodoslama giriştiği saldırısı sonucu yaralanmıştı. Bu kavganın uzaması halinde bu yaraların birikip onu güçten düşüreceğinden adı gibi emindi. Tek başına değildi, ancak yalnızdı. Ona bir kez daha hükmetmeyi denemekten başka çaresi yoktu. Lakin, bunu konuşarak yapamayacağını adı gibi biliyordu. Kaltak iblise baktı. Süzdü onu. Buzdan yapabildiği tek şey kalkan ya da kesici saldırılar olmamalıydı. Buna karşılık Vybukh'un pek bir numarası yoktu. Zaten üç sıfır yenik başlamış gibiydi. Kendi durumunu da hesaba katınca, bir şekilde sonunun geleceğinden emin gibiydi. Artık eğlenmemeye başladığı vakit, o da bırakacaktı. Yabancılaşacaktı bulunduğu ortama. Karlara ve fırtınalara teslim olacaktı. Nefesine yabancılaşacak, vakur bir koyun gibi sırasını bekleyecekti. Ancak vereceği son nefesin bu kadar onursuzca olmasını beklemezdi. Kendisinden utanır, sıkılırdı.

Fırtınayı yiyip yutmak istercesine derin bir nefes aldı. Ciğerlerinin donup kalmasını diledi. Sonra ise bir volkan gibi patlamasını.

"Vybukh."

Sözlerinin onun kalbindeki buzları parçalaması gerekiyordu. Bunu umuyordu. En azından denemesi gerekliydi. Artık onun için kemikli bir et parçasından fazlası olmalıydı. Saygı yahut korku.

"Sana emrediyorum... Hayır, hükmediyorum! Saldırmasını bekleyeceksin. Harekete geçtiği an bedenini ufaltıp onu bacaklarından yakalayacaksın. Devireceksin. Bunu yapacaksın."

Onunla kurduğu bağın sağlam olmadığını biliyor, bunun yakın bir gelecekte vuku bulmasına da ihtimal vermiyordu. Lakin canı için dertlenen bir aslan dahi, tasma takmayı kabul ederdi. En azından bunun temel bir yaşama içgüdüsü olduğunu biliyordu. Bununla birlikte bir şekilde Almazath'ın boyunduruğundan kurtulmalıydı. En azından şimdilik, onu umursamıyorken. Bekleyecekti... Kendi bağını kendisi kesmesi gerekirse, kesecekti. İblis yemeği olmayacak kadar açtı çünkü. Kaosa, vahşete ve geleceğe açtı. Geleceğine ve kaderine açtı.

Derince bir nefes aldı. Zihninde ona çığıran silüetlerin sesini susturdu. Ettiği her cümle bir kılıç oldu. Her bakışı bir mızrak oldu. Delip geçti gölgeleri. Dağıttı onları. Kastı bedenini, sertçe.

Yıkıp geçmeyi diledi. Onu tutan kementlerin kırılmasını, paramparça olmasını bekledi. Bedeni ile onları yakmak, yıkmak istedi. Yahut eritmek. Bir alev topu olduğunu düşündü.

Tekrar nefes aldı. Gözlerini kapattı. Vybukh'un basiretinden yozlaştırdı, uzaklaştırdı kendisini. Bir anlık. Bütün bir evreni sığdırdı göğsüne. Kaosun doğasıyla bir bütündü artık. Nefret basit kalırdı hislerini anlatmak için. Dina nefret etmiyordu. Aşağılamıyor ve kin gütmüyordu. Onun için eğlenceydi. Biliyordu. Savaşın tuzu, biberiydi. Şimdi ise alevi, harı.

Bir alev topu olduğunu düşündü. Hiddetini yağdırmak istedi. Gülümsedi. Tüm bedenine yabancılaşmış gibiydi. Orada yokmuş gibi. Birazdan öleceği gerçeğinden uzaklaştı. Hiç bir şey yoktu artık. Soğuğu unuttu, onu tutan kementleri unuttu, kalbinin atışı artık bir bando gösterisiydi. Aksak bir ritim. İblisleri unuttu.

Bir alev topu olduğunu düşündü. Düşünmekle kalmadı. Hiddetini verdiği her nefeste arttırdı. 'Ne olacaksa olsun...'
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

14 Dec 2023, 11:26

Vybukh’a seslenişin bu kez basit bir iletişimden ziyade emrindeki bir askere kesin bir emir niteliğinden dökülürken zihnine, Vybukh’un sözlerinle sarmalandığını hissedebiliyorsun. Vahşi iblis her ne kadar çığırından çıkmış açlığını bir an önce bastırmak ister gibi Ulvannah’a atılmak ister gibi dursa da, sözlerin adeta onun tüm açlığını bastırmaya başlıyor. Vybukh’u tanıdığın kadarıyla, onun duru sözlere aldırış etmeyecek bir iblisi olduğunu bildiğinden, tüm bu bastırılmanın kaynağının esasen Aludir Üssü’nde geçirdiğin başıboş saatlere Hakimiyet olarak adlandırılan şey olduğunu anlayabiliyorsun. Diğer bir deyişle, Vybukh’u dizginleyen şeyin salt sözlerin değil, yaydığın aura olduğunu da anlamak, içten içe bu savaşı seyrine karar verecek mercinin de kendin olduğunu sana söylüyor. Bu haliyle, Vybukh’a verdiğin son emir üzerine, Vybukh bir anda saldırıya geçmek yerine Ulvannah’tan gelecek hamleyi beklemeye koyuluyor. Bu boşluk anı da, seni esas düşüncelerin içerisinde bir alev topuna dönüşme çabana olanak sağlıyor.

Zihninin karanlığını Vybukh’un varlığından bile soyutlayarak kendine ait kılmanla birlikte, her bir nefesinle karanlığın içinde ayrı bir dalgalanma yaratmaya başlıyorsun. Bakışlarının baktığı yerdeki karanlık, tek bir bakışınla titremeye başlar gibi olduğu anda, tüm bu karanlığın içerisindeki tek canlı kendin bile olsan, buraya hükmeden kişinin yine kendin olduğunu hissediyorsun. Unutulmuş bir geçmiş, silinmiş bir hafıza ve bir başka canlıyla paylaşılan karanlığın içerisinde kazandığın bu hüküm, pek de yadsınamayacak bir başarı gibi görünüyor. Zira tek başına olduğun bir evrenin tek hakimi değil, çift varlığın barındığı ve belirsiz bir karanlığa hükmetmek, tüm yaşadıkların da göz önüne alındığında, sanıldığı kadar önemsiz bir durum gibi görünmüyor. Bu nedenle, hükmüne almaya başladığın karanlığı ciğerlerine doldururken, gözlerini de usulca kapatmaya başlıyorsun.

Karanlık, ciğerlerindeki hava yerine vücuduna dolmaya başladığı anda, derin bir dehlizde tek başına kalmış gibi hissediyorsun kendini. Ancak bu yalnızlık sana güç veriyor olsa bile, bir yandan da adeta ruhunun karanlıkla ezilmeye başladığını hissediyorsun. Sanki üzerine çakılan tabut çivileri ruhuna işlemiş gibi bir azap yaratırken, onlarca metre derinliğe gömülmüş bedeninin üzerindeki toprağın ağırlığı çöküyor göğsüne. Ancak tam bu esnada, en derinlerde parıldamaya başlayan bir sıcaklık kapalı gözlerinin ardından belirmeye başlıyor. Zihninin karanlığının mı yoksa kapalı gözlerinin yarattığı suni bir karanlığın içinde mi varlık bulduğunu anlaşılamaya bu parıldama, sonsuz ilgini fazlasıyla cezbediyor. Parıldama sana uzaklaştıkça sıcaklığını daha da hissediyor olmak, varlığının ve ruhunun sana sunduğu garip bir bilmece gibi geliyor. Ancak bir şekilde, kendini o sıcaklığa ve parlaklığa savurmak istiyorsun. Bunun şuursuzca veya her şeyi göze alarak yapmanın bile umurunda olmadığı bir anda, sadece bir alev topu olup sindirmek istiyorsun o sıcaklığı ve parlaklığı.

Ruhun ve varlığın, var olandan giderek sıyrılmaya başladıkça, sıcak parıldamanın yakıcılığını sindirmeye başladığını hissediyorsun. Birkaç saniye veya birkaç yıl önce senden uzaklaşmakta olan parlaklığın, giderek yaklaştığını ve fakat yaklaştıkça daha az ısı verdiğini fark ediyorsun. Benliğinle parlaklık arasındaki ısı alışverişi ruhunun dizginlerini parçalamayı ister gibi saçıldığı anda ise, zihnindeki tüm karanlığın çatırdayarak yok olmaya başladığını fark ediyorsun! Bu yok oluş, içten içe sana kendi kendini sindiren bir zavallı olduğunu andırsa bile, bir anda Vybukh’un soluk nefeslerini hissetmek odağının tekrar toparlanmasına neden oluyor. Kendini bir anda parıldamanın içinde bulduğunda ise, artık etrafında ne bir karanlığın ne de bir soluğun olduğunu fark ediyorsun. Bir anda bütünleştiğin parlaklık, adeta var oluştan beri sana aitmiş gibi hissettirse bile, ruhunun içinde başlayan bir can çekiş acısı nefes alışverişlerini olabildiğinde zorlaştırıyor. Adeta ruhun, kabına sığmamak için direnen ve bir an önce kabından taşmak ister gibi geliyor. Ne var ki, böylesine bir durumun gerçeğe dönüşmesi fikri bile, sana karanlıktan, iblislerden ve hatta kendinden bile daha korkunç geliyor…

Gözlerin, derin bir korkuyla açıldığı anda, bedeninden yayılan kırmızı bir parlaklıkla birlikte buzların erimeye başladığını görüyorsun. Bakışların Ulvannah ile kesiştiğinde, onun şaşkın bakışlarla seni süzdüğünü görmek, sıra dışı bir şeylerin gerçekleştiğini göstermeye yetiyor. Fakat bu anda Vybukh’un donuk ve durgun hatları, yaşanan şey her ne ise Vybukh tarafından sindirilmediğini açıkça gösteriyor. Tüm bunları bir kenara bırakıp, seni kısıtlayan esas iblise, Almazath’a döndüğünde ise, yüzündeki keyif tebessümünün daha da yayılmış bir hale geldiğini görebiliyorsun. Ne var ki, Almazath’ın bu keyif dolu ifadesine uzun uzadıya bakmak senin için mümkün olmuyor, zira Ulvannah şaşkın bakışlarını bir kenara bırakıp doğrudan seni hedefler gibi hızla ilerlemeye başladığında, Vybukh bu ilerlemeye engel olma için, verdiğin talimatlar doğrultusunda hafifçe yere doğru eğiliyor ve sırtını kambur bir hale getiriyor. Ulvannah, sanki Vybukh hiç yokmuşçasına sana doğru ilerlemesini sürdürdüğü sırada, Vybukh doğru anda hamlesini yaparak Ulvannah’ın bacaklarına doğru atılıyor. Ulvannah, iki bacağına doğru hamle yapan Vybukh’u fark etse bile, bu harekete karşılık verme zamanı bulamıyor ve Vybukh’un dolanmasıyla birlikte yere doğru düşmeye başlıyor. Ne var ki, Vybukh beklediğinin aksine güçlü bir sıkış yerine, sanki tüm gücünü bu hamlesiyle tüketmiş gibi olurken, Ulvannah basitçe bacaklarını silkeler gibi bir hamle yaparak Vybukh’tan kendini kurtarıyor!

Ulvannah öne doğru attığı bir takla ile kolayca Vybukh’tan kurtulup ayağa kalktığı anda, hedefine odaklanmış bir şekilde hızlıca ilerlemeye devam ediyor. Vybukh ise, adeta tükenmiş gibi zar zor kendini ayağa kaldırmaya çalışsa bile, Ulvannah’ın sana karşı yapacağı bir hamleye engel olabilecek gibi görünmüyor. Dolayısıyla, Ulvannah’ın ne şekilde geleceğini kestiremediğin hamlesine doğrudan maruz kalacak olma fikri, bir anda zihninde kaynar suların fokurdamasına neden oluyor. Ulvannah’ın bu saldırısına karşı kendini nasıl koruyabileceğin düşüncesi kafanda sonsuz karanlığı simgeleyen bir döngü yarattığı sırada ise, bir anda vücudunun tamamen boşluğa düştüğünü hissediyorsun. İki yana açılmış ve Almazath tarafından hareketsiz kılınmış kolların havayı yarıp aşağıya doğru düştüğü anda, Almazath’ın seni sınırlayan tüm iplerinin yok olduğunu görüyorsun! Bu durum, bir şekilde Almazath’ın üzerindeki etkisinin sonlandığını gösteriyor ve vücudunun kontrolü tamamen sana kalıyor. Yaydığın kırmızı parıldama ise, giderek dalgalanmaya başlarken, vücudun üzerindeki bu kontrolün bir anda giderek yok olmaya başladığını fark ediyorsun. Bu kazanma ve bir anda tekrar kaybetmeye başlama hissi ise, sana ulaşmasına birkaç metre kalmış Ulvannah’ın pek de oralı olacağı bir durum gibi durmuyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Dina
Posts: 158
Joined: 13 Nov 2022, 05:50

18 Dec 2023, 05:05

Bir...

Feryad figan olmuş bağırışlar sustu. Kimsenin çıtı çıkmıyordu. Odaların mumlarını söndürdüler. Arsız silüetler, odaların sakinleri, zihninin kiracıları, bir bir sustu. Sadece sessizlik vardı içinde. Sükünetin miftah olduğu zihni, artık ona kol kanat geriyordu. O sustukça susuyor, o nefes aldıkça şeburları üflemeyi durduruyordu. Zillere vuruyor, sonra yarıda kesiyordu. Bu aksak ritim, kalp atışlarına yansıyor; gözlerinden yayılan alevler bedeninin çevresini ısıtıyordu. Yakıcı değildi, kavurucu ya da bunaltıcı değildi. Yine de hissettiği şeyi açıklamanın tek yolu onu tatmaktı. Bunu daha önce tatmadığına emindi. Güçlü olmak, bir şekilde özel hissettiriyordu işte. Dina için bu keskin ve ulaşılamaz bir bağımlılıktı. Bu hükmetmenin zevkiydi. Sefasını sürüyordu. Vybukh, net ve kesin bir şekilde; tam da dediği gibi hareketlenmişti. O ise, kendi içine düştüğü durumla baş başaydı. Fakat, yine de uğraştığı şeyi bu kadar kolay elde edemeyeceğinin bilincindeydi.

O kadar güzeldi ki, bunu kolay elde edebilecek olsa; denemezdi bile. Bırakır ve giderdi.

İki...

Çarpık ve hızlı öğretilerden pek bir şey anlamamıştı. Ona sözde hocalık yapan o şahsın hiç bir sözü bir anlam ifade etmemişti. Lakin parlak bir zihni vardı. İçinde bulunduğu durumda, enerjisini hareket etmek yerine sadece soyutlanmaya ve zihnine kanalize etmesi; bir şeyleri daha net anlamasını sağlamıştı. Gyugnal'ın bahsettiği, Qen denilen şeye tanıklık ediyor olabilme ihtimali yüksekti. Lakin, bu parlak, atik ancak bir o kadar uçarı gücü nasıl yönlendireceği konusunda zihninde en ufak bir kırıntı yoktu. Yapayalnız, bomboş bir kaç sözden ibaretti. O sözleri tekrarlasa dahi, yankı yapıyor, duvarlardan sekiyor ve kafasına tosluyordu. Yegane şey, bu durumdan kurtulmasının bir yolu varsa; bu işi başarıp başaramayacağına bağlıydı. İblisine hükmetmeyi becermiş, kendisini bir nebze olsun değiştirmeyi başarmıştı. Farklı, narin ancak tahmin edilemez bir yok oluştu bu. Öylesine kadrini bileceği bir şeydi ki, onu terk etmesin istiyordu. Biliyordu, bu his sıcak bir yatak gibiydi. Yine biliyordu, bu his ölüm kadar soğuktu. Az önce hissettiği, parçası olduğu ve tamamı ile çekirdeğinde çözündüğü bu karanlık; ona yoldaş olmuştu. Şimdi bu karanlık, nefesi, davullar, aksak ritim, yerini parlaklığa bırakıyordu. Bu artık sessizlik ya da hiçlik değildi. Bu bir gürültüydü. Sessiz bir melodiydi.

Kavruluyordu, lakin halen sessiz ve sakindi. Yanıyordu. Hayalini kurduğu bir alev topuydu artık.

Bir alev topu. Düşündüğü, zihninde erdiği şey buydu. Nefesi kesildiği, bedenini artık hissedemez olduğu an; bunu hayal etmeyi sürdürürdü. Zira, gözlerini açtığı andan itibaren istediği de buydu. Şimdi, hiç olmadığı kadar canlı; hiç olmadığı kadar sıcaktı. Sonrasında ise o iblisin yüzündeki koca gülümsemeyi gördü. Çırpınışının yahut yarattığı çarpık benliğin onun nezdinde hiç bir değeri yoktu. Bunu bekliyor dahi olabilirdi. Buzlar eriyordu. Sıcaktı. Dina ise suratında tek bir duygu emaresi taşımıyordu. Gerçekliğe dönüşünün bu kadar çabuk olması, bir şeyleri hızlıca gözden geçirmesini sağladı. Artık iblisinin hamlesinin devamını görebilirdi. Az önce, Vybukh'un her hangi bir hamlesine önlem almayı bu kadar kafasına takmış gibi görünen bu iblis, Vybukh'un denediği saldırıdan basitçe kurtulduktan sonra, ona tekrar saldırmamıştı. Bunun nedeninin ise kendisi olduğunu biliyordu.

Üç...

Onu bağlayan ipler artık yoktu. Düştüğü boşluk, başka bir boşluk yaratarak onu kurtarmıştı. Gerçekliğe onu döndüren zihni, artık makine gibi işliyor, bir kaçış yolu hesaplamaya uğraşıyordu. Dina ise halen sesleri susturmakla uğraşıyordu. Zira, Ulvannah'ın ona yönelmesi; beklemediği bir şeydi. Lakin, bir tehdit olmasa, yahut bunun bir nedeni olmasa bunu yapmazdı. Hükmetmek. Ne kadarı ile yetinebilirdi? Bu sefer bir alev topu olmayı başarmış olsa bile, önemli olanın sönmemek olduğunu biliyordu. Yakamazdı yoksa. Kül edemezdi. Parçalayamazdı.

Elini ileriye doğru uzattı. Bu bir refleks miydi? Kendi içinde bir şeyleri çözmeye dahi vakti yok gibi hissediyordu. Bana vurma mı diyecekti? Bana acı mı diyecekti? Bu hareketi neden yaptığına dair zerre fikri yoktu. Kaşlarını havaya kaldırdı. Çatamıyordu onları. Düşmüyorlardı aşağıya. Öfke yahut sinirin zerresini hissedemiyordu en ufak hücresinde dahi. Alem-i zulümat çemberinden geçmişti. İki kişilik nefesler duymuştu. Kendisini duymuş, susturmuş ve sonra tekrar konuşturmuştu. Parlamıştı. Bir ahter gibi, sonra yanmıştı. Kızıl bir sonat oluvermişti. Dalgaları, ışık okları ile eritmişti bütün halidi. Şimdi ise en doğru olanı yapacaktı. Hissetmeye çalışacaktı. İleri doğru çevik ancak tek bir adım attı. Birazdan ona ulaşacak olan iblise açıkça meydan okuyacaktı. Tatlı dille değil. Kurnazlıkla değil. Yahut kendisini maskeleyen bir zavallı olarak değil. Bir insan olarak mı? Hiç değil. Yalnızca duyduğu nefese odaklanarak. O karanlık dehlize bir kez daha girerek. Seslenecek, duymasını sağlayacaktı. Fütursuzca, umarsızca. Pervasız ve dürüstçe. Ya kaybolacaktı, karanlık onu yutacak ve dalgalanan enerjisi ilk ve son olacaktı. Ya da geçip gidecekti. İçinden geçecekti kaderinin.

"Bırak acını dindireyim... Zavallı kız."

Cehennemin kapıları bir kez daha açılıyordu. Bu sefer, kurtulmayı ya da yenmeyi aklına dahi getirmiyordu. Ya da kurnazca bir planı yoktu. Nefesine odaklandı. Son nefesini verirmişçesine, ciğerlerini patlatırmışcasına kükredi. Ikındı. Dizlerini titretecek kadar güçlü kastı kendini. Kaybetmeyecekti. O hissi kendisinde tutacak, son nefesine kadar beraberinde götürecekti. Zira, başka çaresi yoktu. Ya tuzla buz olacak, ya da o iblisin içinden geçip gidecekti. Ona uzattığı elini kastı, sıktı. Bağırdı.

"Haddini bil. Kaltak."

Avcunu, cüretkarların en talihlisine; belki de şansının doruğunda olan o iblise tersine doğru savurdu. Bir tokat. Bir anlayış, yeni bir kavrayış. Alev topunun aktar-ı arza düşen ilk kıvılcımı. Alışması zor bir son mu olacaktı, yoksa onun için yeni bir kapı mı? Bir sonraki nefesinde anlayacaktı. Karanlığı onu yutsa dahi, o haledar kalmak istiyordu. Beyazı kırmızıya boyamak istiyordu.
Image
Karakter - Künye
Image
İsim: Dina
Cinsiyet: Kadın
Yaş: 21
Boy: 165
Kilo: 48
Sınıflar: Toplayıcı - Saldırgan - Elementalist
Mevcut GP/AGP/İGP: -
Mevcut Para: 9.550
İtibar: 6


Profil
Güç: 1
Dayanıklılık: 2
Çeviklik: 3
İrade: 6
Zeka: 7

Aludir Statları
Görü: 4
Hakimiyet: 6
Mevcudiyet: 2

Ekipmanlar/Eşyalar
-
İblis - Künye
Image
İsim: Vybukh
Cinsiyet: Erkek
Boy: 2.25
Kilo: 217
Tür: Yaratık
Seviye: Razguk

Profil
Varlık: 5
Güç: 6
Dayanıklılık: 8
Çeviklik: 6
Arun: 7
Duren: 4
İrade: 5

Yetenekler
Element Yaratıcısı

Teknikler

Azgın Canavar - C Rank
Misket Bombası - C Rank
Kuyruk Kırbacı - B Rank

Ekipmanlar/Eşyalar
Bel Çantası
3 adet Cam Fanus
2 adet Yağ Matarası
40 adet Demir Bilye
Locked

Return to “Wrufolst Bölgesi”