Page 1 of 5

Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 18 Sep 2023, 10:35
by GM - Dimensio
Aludir Üssü’ne gelmenizin ardından vakit kaybetmeden diğer takımlar gibi kendinize bir oda buluyor ve buraya geçiyorsunuz. Takımınız lideri olan Gyugnal sanki her an uyuyacakmış gibi duran bakışlarıyla yol boyunca dinlendiğiniz de dikkate alındığında aslında hiç de var olmaması gereken bir yorgunlukla size bakmasının ardından “Gidelim bari.” demekle yetiniyor. Bu ana denk iblis diyarına kapı açıldığı anlara şahitlik etmiş olsan bile, Gyugnal’ın sağ kolunu uzatıp herhangi bir ritüel gerçekleştirmeksizin karanlığı yaratması, sana oldukça ilgi çekici geliyor. Sizi iblis boyutuna taşıyacak kapı açıldığında ise Gyugnal sadece derin bir nefes verip “Hadi.” demekle yetiniyor. Vadlena sanki bir an önce adeta seninle aynı ortamda bulunmaktan bıkmış gibi karanlığın içine adam atarken, sen de Gyugnal’ın açtığı kapıdan geçiyorsun.

Karanlığa ilk adımını attığın anda, bir şekilde daha önce gittiğin bölgeye ulaşmadan önce hissettiklerini hissediyorsun. Adımlarının karanlığa düşmeyeceğini hissederek yüklediğin temkinle birlikte, gözlerinin gördüğü karanlığa odaklanıyorsun. Adımını sonlandırdığın anda gözlerinin önünde var olan karanlık birden, sanki adeta bir perde gibi kalkarak turuncuya ve kızıllığa bırakıyor kendini!


Image

Gözlerin istemsiz bir şekilde gökyüzüne yöneldiğinde, turuncu ve kızılın hakimiyetine dalıyorsun. Beyaz bulutların yerlerini çoktan siyaha yakın griliğe terk etmesi, tüm bu renk hakimiyetiyle birleştiğinde, kasvetli ve insanın içine korku salan bir görüntü yaratıyor. Havada kümelenmiş bulutlar, hapislikten kurtulmak için hareket etseler bile, dönüş dolaşıp buldukları tek şey, turuncu ve kızıldan başka bir şey olmuyor. Kendini bir anda havadaki bulutlar gibi hissettiğin anda ise, bakışların giderek yeryüzüne dönmeye de başlıyor.

Bakışların yeryüzüne indiğinde ayaklarının altındaki kayalık zeminin, sanki cayır cayır yanıyormuş gibi parladığını fark ediyorsun. İrili ufaklı kayalar, belirgin bir yoldan ziyade alelade etrafa saçılmış gibi duruyor. Herhangi bir şekilde düzenleme veya düzeltmenin bulunmadığı bu taşlıkların sizi nereye kadar götürebileceğini görmek istediğinde, bakışlarını hafifçe ve biraz da tedirgin bir şekilde önünü doğru götürüyorsun. Kayalık yolun pek de bir varış noktası bulunuyor gibi durmuyor. Ancak gördüğün manzara, bir adım atmanı bile zorlar gibi duruyor. Zira, etrafınızda herhangi bir canlının olduğuna dair en ufak bir ipucu göremiyorsun. Sanki yer ve gök, turuncu ve kızılın üstünlüğünü ezelden beri kabul etmiş gibi duruyor.

Etrafınızda herhangi bir canlı varlık aramaya devam ettiğinde, ilk dikkatini çeken şey, engebeli, dağlık ve bolca uçurumun bulunduğu bir arazide olmanıza rağmen, eteklerde beliren koyuluk oluyor. Yerden yüksek bir mevkide olmanız, etrafını daha rahat görebilmenize imkan tanıdığı için bu koyuluğu fark etmen de senin açından kolay oluyor. En azından üzerindeki tedirginliği bir nebze attığında, etrafınızdaki yer şekillerine ve cisimlere daha hakim olabildiğini hissediyorsunuz. Odağını bu koyuluğa verdiğinde ise, bu kez bu koyuluğun esasen bir dere veya nehir olduğunu düşünüyorsun. Suyun üzerindeki kısmi sis bulutları, kaynayan suyu fark etmeni zorlasa bile en azından bu topraklarda suyun var olması bir şekilde huzur veriyor. Ancak suyun mevcut durumuna bakılırsa, içinde bulunduğunuz diyarın sıcaklığına daha fazla dayanabilecek gibi de görünmüyor.

Suyun bu durumu, bir an için kendinin ne halde olduğunu sorgulamana neden oluyor ve tam bu esnada, nefes alışverişlerinin bir hayli zorlandığını hissetmeye başlıyorsun. Yoğun sıcak havanın ciğerlerine dolması, beklediğinin aksine insani ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor gibi görünüyor. Alnında biriken ter damlalarının yavaşça yanaklarından süzülmeye başlaması ise, vücudunun bu sıcaklığa karşı direncinin giderek zorlaşabileceğini gösteriyor. Bakışların istemsizce Gyugnal ve Vadlena’ya kaydığında ise, onların durumunun seninkinden oldukça farklı olduğunu görüyorsun. Sanki gözlerini burada açmışlar gibi ne soluk alıp vermede ne de ortamın yarattığı baskından olumsuz etkilenme gibi bir durum içinde olmadıklarını rahatlıkla anlayabiliyorsun. Gyugnal kendi açtığı kapıyı kapatmasının ardından bakışlarını sen ve Vadlena arasında gezdirirken “Anlaşılan burada yalnız değiliz.” diyor. Bu sözlerinin ardından Vadlena sanki bir köpek gibi etrafını koklar gibi başını kaldırırken Gyugnal de gözleriyle araziyi tarıyor. Gyugnal’ın bu sözlerine rağmen, bahsedildiği gibi bir şeyler hissedememiş olmak senin için tedirginlik yaratsa bile, Vadlena’nın da bu konuda ufak da olsa bir sıkıntı çektiğini fark edebiliyorsun. Ancak Gyugnal bakışlarını tekrar size çevirirken “Bu yüzden dikkatli ve hızlı olmalıyız.” diyor. Fakat sanki konuşmasındaki yavaşlık sözlerine tezat oluşturur gibi dururken Gyugnal hafifçe esneyerek “Hükümdarımız hepimiz eşitmişiz gibi söyledi ya, o yüzden fikrinizi alayım. Ne yapsak ki?” diyor. Vadlena ise hala aklı bu yalnız olmama fikrinde takılı kalmış gibi görünürken ilk sözün senden gelmesini bekler gibi duruyor.

Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 18 Sep 2023, 14:14
by Zenahpuryu
Bir haini bulmak için onunla konuşmak.

Zenahpuryu’nun belki de en zorlanacağı şeylerin arasındaydı bu durum. Zira karşısında yorgunluktan ölmüş bitmiş bir adam ve konuşmayı pek beceremeyen, sadece küfür eden bir kadın duruyordu. Hangi biriyle ne konuşabilirdi? Onların ağızlarından nasıl bir açık yakalayabilirdi ki? Boşverdi. Şimdilik, kendi hissiyatlarına güvenmeye karar verdi. Bir hareket bekliyordu, belki de doğru zamanı yakaladığında göreceği bir hareket haini yakalamasına yardımcı olacaktı. Belki de, haini hiçbir zaman yakalayamacaktı. Vadlena veya Gyugnal’ın hain olmama potansiyeli de çok yüksekti. İki ihtimali de değerlendirmek zorundaydı, attığı her bir adımda, gördüğü her bir harekette ve yapacakları her bir eylemde ikisini de iki ihtimale göre yargılamalıydı.

Bir hain mi böyle davranır, yoksa sadık olan mı?

Düşüncelerini kenara bıraktı, at arabasında geçecek olan yolculukta bunu keşfetme ihtimali zaten düşüktü. Aludir Üssü’ne geldiklerinde ise bir oda bulmuşlar ve Gyugnal her zamanki uyuşukluğu ile ritüelsiz bir şekilde karanlığı yaratmıştı. “Oha. Nasıl yaptın?” diye sormaktan geri duramamıştı, zira bu durum oldukça ilgisini çekmişti genç adamın. Karanlığa attığı ilk adımın ardından, karanlık bir perde gibi kalkmış ve kendisini turunculuğa ve kızıllığa bırakmıştı. Bu geldiği yer, öncekinden çok farklıydı. Her yerde kızılın tonları bölgeye hakim olmuş ve bulutlar beyazlıktansa tam zıttı olan siyaha doğru çalıyordu. Glalirst’e göre daha korkutucu, daha kasvetli bir ortamdı. Yeryüzü ise, tam bir felaketti. Zemin, cayır cayır yanıyormuş gibi parıldarken her yere kayalar saçılmış gibi duruyordu. Kayalık yolun sanki varabileceği hiçbir yer yokmuş gibi duran bu manzarada adım atmak bile zorlayıcıydı.

Etrafta hiçbir canlının bulunmaması tedirginliği arttırırken, etrafına göz atmaya başladı. Bulunduğu yerde bolca uçurum, dağlık bulunmasına rağmen eteklerindeki koyuluğu fark edebiliyordu. Bu koyulukların bir dere veya nehir olduğunu düşünüyordu. Suyun üzerindeki sis bulutları ise, kaynayan bir suya işaret ediyordu. Yine de burada bir nebze de olsa suyun bulunması tatmin ediciydi. Ancak su, bu diyarın sıcaklığına pek dayanabilmiş gibi durmuyordu. Aynı şekilde bu sıcaklığa genç adam da dayanamıyordu. Nefes alışverişi zorlaşmış, sıcak havanın ciğerlerine dolması iyice bunaltmıştı. Vücudu yavaş yavaş terlemeye başlarken, vücudunun bu sıcaklığa pek fazla dayanamayacağını anlıyordu. Gyugnal ve Vadlena ise daha farklıydı. Sanki gözlerini burada açmışlar gibi hiçbir şeyden etkilenmeden oldukları yerde duruyorlardı.

Gyugnal kapıyı kapattıktan sonra bakışlarını Vadlena ve genç adam arasında gezdirmiş ve yalnız olmadıklarını eklemişti. Zenahpuryu’nun gözleri büyümüştü. Yalnız olmadıklarından kasıt neydi? Almazath, burada olabilir miydi? Vadlena bir köpek gibi etrafı koklamaya başlarken, Gyugnal gözleriyle etrafı taramakla yetiniyordu. Genç adam hiçbir şey hissedememişti, bu tedirginliği hissetmeye başlarken Vadlena’nın da bu konuda sıkıntı yaşadığını fark edebiliyordu. Gyugnal dikkatli ve hızlı olmaları gerektiğini eklerken, hükümdarın herkes eşitmiş gibi olduğunu belirttiğini, bu yüzden fikir alması gerektiğini söylüyordu. Vadlena gibi, Zen’in aklı da yalnız olma fikrinde takılı kalmıştı.

Yumruğunu sıktı. Almazath gerçekten buradaysa, onunla tekrardan karşılaşmak isterdi. Bazı soruları onun da çok iyi cevaplayabileceğini biliyordu. Bir mücadele daha istiyordu, bu sefer kendisi kazanacaktı. “Almazath’ın aradığı kalkanı arıyoruz ve burada yalnız olmadığımızı belirtiyorsun. Belki o da aramızdadır?” Kararlılıkla etrafına baksa da, bir şey hissetmeyeceğini biliyordu. Hatta o buradaysa, muhtemelen karşılarına çıkacaktı. “Bizim burada yalnız olmamamıza sebep olanın veya olanların kim olduğunu öğrenelim derim. Almazath buradaysa…” Kararlı gözlerle Gyugnal’ın gözlerinin içine baktı. “Onunla mücadele etmek istiyorum. Henüz kapatamadığımız bir hesap var ve bu sefer ölen ben olmayacağım.” Bu sözleri, Gyugnal’dan ziyade kendisineydi. Karşısındaki kişiyle konuşurken, kendi ışığıyla konuştuğunun farkındaydı. Gözlerindeki ışık, onun burada olmasını umut ettiğini belli ediyordu, sıktığı yumruk ise bir zaferle havaya kalkacaktı.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 19 Sep 2023, 14:20
by GM - Dimensio
Vadlena’nın havayı koklaması devam ettiği esnada, sanki Gyugnal buna takılı kalmış gibi sana ancak kaçamak bakışlarla bakmakla yetinebilirken konuşmanı dinliyor. Gyugnal’ın sözlerine rağmen kendiniz dışında bir varlığa dair en ufak bir his bile duymayarak yaptığın konuşma sonlandığında, Gyugnal sadece “Cık.” şeklinde bir ses çıkarmakla yetiniyor. Ancak hemen ardından Vadlena’ya dönerek “Koklaman bittiyse söyleyeceklerimi dinle. Burada her kim varsa, bir ağaç dibine işediklerini sanmıyorum.” diyor donuk tavrını korurken. Gyugnal’ın bu sözleri, Vadlena’nın bakışlarını bir anda hiddetle Gyugnal’e çevirmesine neden olurken, Gyugnal sanki kendini savunur gibi “Öyle bakmasan mı? Yapma desem yine de yapacaktın. Odağını kırmak için öyle dedim. Lafın gelişi yani.” diyor. Gyugnal’in ne samimi ne de içten bu sözlerine karşılık Vadlena henüz karşılık verme fırsatı bulamadan Gyugnal “Siz nehre doğru iniyorsunuz. Ben de batı tarafına gideceğim. Şimdilik iki kişinin varlığını hissedebiliyorum.” diyor. Tam bu esnada Vadlena hala kendisine söylenen sözleri unutmamış gibi çatık kaşlarını korurken “Kişi derken?” diyor. Bu soruya karşılık Gyugnal, sanki Vadlena’nın önemsiz bir konuya takıldığını gösterir bir tavırla “Kişi işte. İnsan yani. İblis falan değil. Ama olabilir de… Tam bilmiyorum ama insan gibi de…” diyor lafı geveler gibi. Bu cevaptan pek de tatmin olmuş gibi durmayan Vadlena, konuyu uzatmasının da bir fayda getirmeyeceğini anlayarak derin bir nefesi dışarıya vermekle yetiniyor. Fakat hemen ardından bakışlarıyla seni kastettiğini açıkça göstermesinin ardından “Bu kopil uslu duracaksa, benim açımdan sıkıntı yok.” diyor. Vadlena’nın sözleri her ne kadar sana bir cevap hakkı doğursa bile Gyugnal tekrar lafa girerek “Durur durur, baksana aslan gibi adam. Boylu poslu. Almazath’ı öldüreceğim falan diyor, acayip kararlı. Zarar gelmez bundan.” diyerek konuya nihai bir kapanış yapmaya çalışıyor. Ne var ki tüm bu sözler Gyugnal’ın planını uygulamanız için yeterliymiş gibi görünmüyor zira Vadlena söylenen yere gitmek yerine senden gelecek cevabı duymak ister gibi duruyor.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 19 Sep 2023, 14:30
by Zenahpuryu
Vadlena’nın havayı koklaması bittiğinde, Gyugnal ona kısmen köpek muamelesi yapıyordu. Burada olanların ağaç dibine işediklerini sanmadığını söylüyor, Zenahpuryu’nun cümlelerini ise basit bir ‘Cık’ sesiyle geçiştiriyordu. Vadlena, bu duruma bir hayli sinirlenmiş gibi bakışlarını Gyugnal’a kitlediğinde, odağını kırmak için yaptığını ekliyordu. Sonrasında ise Vadlena ve Zen’in nehir tarafına doğru ineceğini, kendisinin ise batı tarafına doğru gideceğini söylüyordu. İki kişinin varlığını hissettiğini söylemesine karşılık Vadlena kişi kelimesine takılmış, Gyugnal ise insan olabileceğini, iblis de olabileceğini ancak insan gibi olduğunu söylüyordu. Lafı gevelediği her halinden belli oluyordu. Vadlena, bu konuyu uzatmasının bir anlamı olmayacağını anladığında, Zen’in uslu durması halinde sıkıntı olmayacağını söylüyordu. Gyugnal ise konuyu tamamen kapatmak istercesine Almazath’ı öldüreceğim dediğini, kararlı olduğunu, zarar gelmeyeceğini söylüyordu.

Gyugnal neden oraya tek başına gitmek istiyordu?

Vadlena bunu sorgulamayacak olsa da gizli görev sebebiyle genç adam sorguluyordu. Orada insan varsa, neden hep birlikte gitmiyorlardı? Gyugnal’ın tek gitme sebebi tam olarak neydi? Şimdilik, sessiz kalmaya ve planı uygulamaya karar verdi. Eğer gerçekten bu işin altında bir hainlik varsa, bunun kokusunun çıkacağından emindi. “Sorun yok, sana karşı uslu olurum. İblisler için aynı şeyi diyebileceğimi sanmıyorum.” Dedikten sonra Vadlena’yı onayladı. Nehre giderek görevi devam ettirmek istiyordu.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 21 Sep 2023, 09:15
by GM - Dimensio
Gyugnal sözlerinden sonra neredeyse kafana elini koyup saçını okşayacak gibi dursa da, sadece birkaç saniye bakmakla yetindikten sonra Vadlena’ya dönüyor ve “Bak, gördün mü? Dikkatli olun.” diyor. Bu sözlerinden sonra kafasını bir kez aşağı eğip kaldırmasının ardından ise, batı tarafına doğru adımlamaya başlıyor. Vadlena Gyugnal’ın birkaç adımını izledikten sonra nehre ulaşmanızı sağlayacak güzergahı tespit etmek için bakışlarını bu yöne çeviriyor. Sen de benzer şekilde bakışlarını çevirdiğinde, nehre iki farklı şekilde inebileceğinizi görüyorsun. Bunlardan ilki, kayalıklardan aşağıya doğru hemen hemen dik bir açıyla inen güzergah oluyor. Bulunduğunuz noktadan aşağıya uzanan sağlam görünümlü kayalar, bunlara tutunarak bir iniş yapabileceğiniz düşüncesini uyandırıyor. Ancak yükseklik, bu güzergahı tercih etmeniz halinde ufak bir hatanın bile ölümcül sonuçlara neden olabileceğini açıkça ortaya koyuyor. Diğer güzergah ise, yine eğimli olsa da en azından ayaklarınızın üzerinde gidebileceğini yoğun taşlık alan oluyor. Buradaki en büyük sıkıntı, ayağınızın kayması halinde aşağıya doğru onlarca metre sürüklenme ihtimalinizin olması oluyor. Fakat her iki güzergahın artılarını ve eksileri değerlendirdiğinde, en azından yapılacak bir hata sonucu, sonu mutlak bir ölümle bitmeyecek yolun daha garanti olduğunu düşünüyorsun. Yaklaşık yarım dakikayı bulan analizinin ardından Vadlena sana hiçbir açıklama yapmadan “Yürü.” diyor. Vadlena’nın da kafasında bir güzergah oluştuğunu tek kelimeden ibaret cümlenle anlayabiliyorsun. Birkaç adımın ardından ise, onun da daha az riskli olan yolu seçtiğini fark edebiliyorsun.

Vadlena önde olacak şekilde, bazı noktalarda bir insan boyunu aşan kayaların arasında ve ayaklarınızın altı mucurdan daha kaygan taşlarla dolu yoldan aşağıya inmeye başlıyorsunuz. Yolun stresi yetmezmiş gibi yoğun sıcak havanın giderek ciğerlerini baskılaması, adımlarını atmayı giderek zorlaştırıyor gibi görünüyor. Fakat bir şekilde hala nefes alabilmek ve alnından düşen ter damlalarının azalması, sanki vücudunun bir şekilde buraya uyum sağlamaya başladığını gösteriyor. Yine de içinde bulunduğun durum senin açından sadece birkaç ayak kaymasına neden olmuyor değil. Ayağının kaydığı bu anlarda yere düşmekten ancak yanıbaşında olan kayalara tutunarak kurtulsan bile, Vadlena’nın sana dönen bakışları içten içe aşağıya kadar yuvarlanmanın daha az aşağılayıcı olduğunu düşündürtüyor. Zira Vadlena, adeta yürümeyi bile bilmeyen koca bir insanı küçümser gibi sana gönderdiği bakışlarının altındaki öfke, istemsiz bir şekilde Vadlena’ya karşı olan duygularını da körüklüyor. Tüm bunların yanında Vadlena’nın neredeyse attığı her adımı adeta yere kendini çiviler gibi atması ve ilerleyişinde ortaya koyduğu bariz üstünlük, içindeki ateşi içten içe körükleyen bir diğer husus oluyor.

Yaklaşık 15 dakikalık bir inişin ardından adımlarınız ilk kez düzlük bir zemine varıyor. İndiğiniz yere göre etrafı daha açık olan bu alanda yapacağınız yaklaşık 5 dakikalık bir ilerleme sonucunda ise nehir kenarına varabileceğinizi düşünüyorsun. Bunun için adımlarını atmayı sürdürdüğün anda Vadlena’nın etrafına bakınıp ilerlememesi dikkatini çektiği anda, Vadlena bir hışımla arkasına dönüp seni yakandan kavrayıveriyor! Keskin bakışları ve her an etini koparmaya hazır gibi sıktığı dişleriyle gözlerinin içine bakan Vadlena “Düzgünce konuşmaktan aciz, iki üç tane hakaretten başka kelimeyle konuşamayan, muhtemelen konuşmasını da bilmeyen biri mi demiştin bana sen?” diyor. Eletha’nın karşısında yaptığın konuşmayı içerlediği her halinden belli olan Vadlena aranızdaki boy farkı nedeniyle doğrudan bir üstünlük kuramasa bile, bir şekilde varlığı ile aradaki açığı kapatıyor gibi duruyor. Yakanı daha sert bir şekilde tutup olası bir kaçış hamleni engellemek ister gibi duran Vadlena bakışlarını senden ayırmadan “Bir daha söylesene bakalım, bok parçası!” diyor.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 21 Sep 2023, 12:32
by Zenahpuryu
Gyugnal’ın gitmesinin ardından, genç adam ve Vadlena nehre ulaşacak güzergahı tespit etmeye çalışıyorlardı. Negre iki farklı şekilde inilebileceğini tespit etmeyi başarıyordu, birinci yol kayalıklardan aşağıya doğru dik bir açıyla inmek oluyordu. Sağlam gibi duran kayalara tutunarak iniş yapabileceğini düşünürken, böylesine bir yüksekliğin herhangi bir hatada ölümcül olabileceğini de hesaba katıyordu. İkinci yol ise, eğimli olsa dahi yürüyerek gidebilecekleri yoğun taşlık alandı. Buradaki sıkıntı ise, ayağı kayarsa aşağıya doğru metrelerce sürüklenebilirdi. İki güzergahın da kendince hatalara karşı bir sonucu vardı, ancak sonu kesinlikle ölümle bitmeyecek olan ise ikinci yol gibiydi. Bu noktada kendi fikrini belirtemeden Vadlena ‘Yürü’ diyerek genç adamı yönlendirmiş ve birkaç adım sonrasında onun da az riskli olan yolu seçtiğini fark etmişti.

Vadlena önde, Zen ise arkada olacak şekilde yürüyorlardı. Gittikleri yolun stresi altında ilerlemeye devam ederken bir yandan yoğun sıcak hava ciğerlerini baskılıyor, hatta attığı adımı bile zorlaştırıyordu. Yine de bir şekilde nefes alabiliyordu, alnından düşen ter damlaları ise azalmıştı, vücudu yavaş yavaş buraya uyum sağlıyordu. Vadlena’nın kendisine dönen bakışları ise, aşağıya yuvarlanmanın daha az aşağılayıcı bir durum olduğunu düşündürtüyordu. Vadlena’nın ilerleyişi sağlamdı, her bir adımı yeri delercesine atıyordu, genç adamın ise ayağı kayıyor, bu şekilde yürüyemiyordu.

Öfke.

Belki de duymak istemeyeceği şeylerden birisiydi ancak Vadlena’ya gözlerini açtığı ilk andan itibaren öfke duymaya başlamıştı. Bilmediği bu yerde, çıktığı bir görevde bu öfkeyi körüklemek istemiyordu. Bir süre daha bu aşağılayıcı bakışları içine attı. Yaklaşık 15 dakika kadar. Ayakları düzlük bir zemine vardığında, Vadlena’da yürümeyi kesiyordu. Karşısındaki kadın, bir anda arkasını dönmüş ve yakasından kavramış, keskin bakışlarını doğrultmuştu. Kendisinin hükümdarın karşısında kurduğu cümleyi genç adama doğru kurmuş, yakasını daha sert tutarak olası bir kaçışı engellemeye çalışıyordu. Kendisinden bir daha söylemesini isteyen Zen, bu durumda ne yapacağını bilmiyordu.

Vadlena’nın ona saldırmak istediğini düşünüyordu. Sırf bu olay durulsun diye özür dilemeyecekti. “Evet, dedim. Hala da aynı düşünüyorum. Düzgünce konuşmaktan aciz, iki üç tane hakaretten başka kelimeyle konuşamayan, muhtemelen konuşmasını da bilmeyen bir yaratıksın. Ne yapacaksın?” Bütün öfkesini gözlerinin içinde biriktirmiş gibi Vadlena’nın gözlerinin içine baktı. Ters bir harekette, tehlikeye düştüğü anda ne yapacağını biliyordu. Almazath’ın daha önce kendisine uygulayabileceğini söylediği şeyi yapacaktı, sağ dizini karın boşluğuna indirip Vadlena’yı nefessiz bırakacak, ardından insani içgüdüleriyle öne eğilen vücudundan faydalanarak çenesini ve tüm dişlerini kırmayı deneyecekti. Şimdilik, tetikte bekliyordu. Belki bu noktada, iblisine bile ihtiyacı olacaktı.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 21 Sep 2023, 16:46
by GM - Dimensio
Vadlena’ya karşı kurduğun cümleler, kadının gözlerindeki öfkeyi daha belirgin bir hale getiriyor. Sıktığı dişlerini gıcırdatmaya başlayan Vadlena “Demek öyle.” demekle yetinirken, yavaşça ellerini de yakandan bırakıyor. Ne var ki, henüz daha yakandan ellerini çekmemişken iki yumruğunu birden çenene doğru hareketlendiren Vadlena, bu anda senden daha hızlı hareket etmiş oluyor ve tam çenenin altına inen iki sert yumruk beklenmeyecek bir şekilde seni havalandırıyor! Fakat her ne kadar havaya kalkmış olsan bile, tehlikeye karşı hazır tuttuğun dizinin hareketlenmesi de gerçekleştiği için, havaya doğru kalkışı tam bir diz darbesi kıvamında olmasa bile, ayağınla Vadlena’nın karnına bir tekme indirmeni sağlıyor! Düşündüğün kadar etkili olmasa bile, Vadlena iç güdüsel olarak iki kolunu karın bölgesine getirip geriye doğru iki adım sıçrarken, sen de havalanan bedeninin dengesini sağlayıp iki ayağın üzerinde yere düşüyorsun. Hem Vadlena hem de sen tam anlamıyla dilediğiniz vuruşları yapamamış olmanız nedeniyle, birbirinize kalıcı veya sizi zorlayıcı bir hasar da verememiş oluyorsunuz.

Ayakların yere bastığı anda Vadlena bedenini doğrulturken “İblis diyarında ilk geberip gidenin sen olacağını düşünmüştüm. Ama demek ki sende laftan fazlası da varmış.” diyor. Vadlena’nın bu sözleri ağzından bir küfür tadında çıkarken, Vadlena sıktığı dişlerini yavaşça serbest bırakıp daha rahat bir pozisyon alıyor. Ne var ki, Vadlena’nın bu duruşu içten içe sana tehlike sinyalleri veriyor. Cümlesini bitiren Vadlena yüzüne hafif bir tebessüm takınırken, bir anda neredeyse gözünün önünden kayboluveriyor! Vadlena’nın bu kayboluşu göz açıp kapama süresinden bile hızlı bir şekilde olurken, bir anda hemen senin önünde belirmesi, aldığın sinyallerin boşa olmadığını gösteriyor. Vadlena yere doğru yarı çömelir bir halde dururken çıkarttığı sağ tekmesini, doğrudan senin sol bacağının üst tarafına hedeflemiş görünüyor. Ancak duruşu itibariyle bedenini küçültmesi ve kollarını da vücudunun üst kısımlarının hemen önünde tutması, olası bir saldırıya karşı gardını aldığını da açıkça gösteriyor. Vadlena’nın tüm bu hareketler, karşındaki kişinin vahşi bir hayvan gibi düşüncesizce saldıran bir yapısı olmadığını ve her hamlesinin altında bir temel olduğunu sana açıkça gösteriyor. Son olarak Vadlena’nın çıkarttığı tekme, senin açından oldukça hızlı gelişse bile, sergileyeceğin doğru bir hamleyle bu tekmeyi engelleyebileceğini düşünüyorsun. Ne var ki, Vadlena’nın az önce fark etmiş olduğun durumu, tekmesinin boşa gitmesi halinde ikincil ve hatta üçüncül bir saldırının olabileceğini de sana fısıldıyor.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 21 Sep 2023, 21:57
by Zenahpuryu
Vadlena, öfkesine yenik düştü. Ben de öyle. Aslında onunla sadece konuşarak bu konuyu halledebilirdim ancak karşımdaki kişinin böyle yapmayacağını biliyordum. Benden önce o saldırıya geçecekti. Beni niye buraya çektiğini anladım, üstelik Gyugnal gidince her şey onun için daha da iyi oldu. Yakamdan çektiği ellerini iki yumruk olarak çeneme yönlendirdiğinde benden daha hızlı bir şekilde hareket etmişti ve hiç beklemediğim bir şekilde havalanmıştım. Ancak, her an için tehlikeye hazır tuttuğum diz hareketimi, biraz değiştirmiş ve ayağımla tekme atarak karnına vurmayı başarmıştım. Vadlena, gerçekten de Almazath’ın dediği gibi ‘insani içgüdülerle’ iki kolunu da karın bölgesine getirip geriye doğru sıçramıştı. Belki de havalanmamış olsam işini orada bitirebilirdim.

Vadlena, iblis diyarında ilk geberip gidenin ben olacağımı düşündüğünü, ancak bende laftan fazlasının olduğunu söylüyordu. Bir küfür gibi çıkan bu kelimeler beni şaşırtmamıştı, zira dediğim gibi bu kadın küfürsüz konuşmasını bilmiyordu. Vadlena’nın rahat bir pozisyon alması içimdeki tehlike sinyallerini birer birer arttırırken, bir anda gözümün yok oluyordu! Bunu nasıl yaptığını anlamamıştım ancak bir göz açıp kapamayla birlikte önümde belirmesi, gerçekten büyük bir tehlikeydi. Yarı çömelir bir şekilde durmuş ve sağ tekmesini, sol bacağımın üst kısmına atmayı hedefliyordu. Bedenini küçültmüş, kollarını vücudunun üst kısımlarının önünde tutmuştu, benim atağa çıkmam halinde kendini savunmak için her şeyi deniyordu. Vadlena, düşüncesiz bir hayvan değildi, her şeyin altında bir temel yatıyordu.

Peki ben ne yapmalıydım?

Bu dövüşü nereye kadar götürecektim? Görevimiz bu değilken, birimiz buradan sağ çıkana kadar dövüşmeye devam mı edecektik, veya Gyugnal bizi bulana kadar? Ki diğer bir soru ise, Gyugnal bizi ayıracak mıydı? Yaşamak için, öldürmeye hazırım. Sol tekmeyi yiyeceğim. Ancak bir şartla! Bende bütün hızımla sağ ayağımı harekete geçirerek, onun hali hazırda gelmekte olan sağ tekmesine tekme atacağım! Amacım, bütün gücümle tekmeyi savurarak onun sağ bacağını kırmak, en azından bu durumu şimdilik dizginleyebilirim gibi aklıma düşüyor. Umarım öyle olur.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 27 Sep 2023, 10:06
by GM - Dimensio
Vadlena’nın sağ tekmesine karşılık, kendi sağ tekmeni hareketlendirmeye başlıyorsun. Bir an için hızının Vadlena’ya ne kadar yaklaşabileceğin, darbe almadan önce sağ tekmesinin yönünü değiştirip değiştiremeyeceğin aklından geçse bile, bu düşüncelerin hamlene herhangi bir tereddüt yüklemiyor. Vadlena’nın tekmesi sol bacağının üst kısmına yaklaştığın anda ise, sağ tekmen Vadlena’nın sağ bacağının alt kısımlarının ortasına denk geliyor! Bu sayede Vadlena’nın tekmesi yön değiştirip karnına doğru geldiği anda ise, Vadlena’nın yüzünde beliren keskin bir gülüş, esas saldırının şimdi başlayacağını gösteriyor!

Vadlena savrulmuş tekmesini karnına indirmek yerine, senin tekmen sayesinde kazandığı ekstra ivmeden de faydalanarak kollarını yere yapıştırıp bedenini yerden yükseltmeye başlıyor. Geriye doğru savrulan bedenini ellerini yere dayayarak kendi ekseninde bir dönüşe çevirirken, sen de tüm gücünü yüklemiş olman nedeniyle havaya kalkan sağ bacağına karşılık bedenini dengelemeye çalışıyorsun. Bu durum, alenen bir saldırıya açıklık yarattığını fark etsen bile, herhangi bir saldırıya karşı savunma hamlesi geliştirmemiş olduğundan, Vadlena’nın vücudu kafa üstü olacak şekilde neredeyse yere dik bir şekle geldiği sırada, tam çene altına gelmekte olan Vadlena’nın sol bacağını görebiliyorsun! O an için reflekslerin bu tekmeye karşı ansız bir savunma yapmayı denese bile, bu kez Vadlena’nın hızına yetişemiyorsun ve Vadlena sol ayağının topuk kısmıyla tam çene altına net bir darbe indiriyor! Hem kendi gücü hem de senin kazandırdığın ivme, tekmenin şiddetini epeyce fazla hissetmene neden olurken, bedeninin bir kez daha havalandığını fark ettiğin sırada gözlerin de kararmaya başlıyor.

Geriye savruluşunun hissettirdiği rüzgar ve yaşadığın boşluk hissi, kararan gözlerinin göremediklerini sana fısıldarken sırtını sert bir şekilde yere çarpmanla birlikte ağzındaki kan tadının arttığını fark ediyorsun. Yoğun kan tadı, sırtı üstü düşmenle birlikte boğazın doğru ilerlerken dudaklarının kenarlarından sızan kanın yanaklarından aşağıya süzüldüğünü hissediyorsun. Yere serilmiş bedeninde hissettiğin ufak sersemlik hissi ve muhtemelen çatlamış bir çene ve kırılmış birkaç diş, vücuduna daha çok adrenalinin salgılanmasını sağlarken bir anda bedenini toparlamaya çalışıyorsun. Tam bu esnada bakışların Vadlena ile kesiştiğinde, Vadlena’nın yüzündeki gülümsemeyle ayakta durduğunu görüyorsun. Senin kendinde olmana şaşırmış bir şekilde kaşlarını havaya kaldıran Vadlena “Bir bok parçasına göre fazla dirençli çıktın. Acaba seni tam bir bok olarak mı görmem gerekiyor? Doğrusu, ilk saldırımı engelleyebileceğin en iyi şekilde engelledin. Fakat o anda boktan ibaret olduğun gerçeği bir kez daha ortaya çıktı!” diyor. Vadlena bu sözleri söylediği sırada her ne kadar iki bacağı üstünde duruyor olsa bile, ağırlığını sağ bacağına vermediğini hafif eğik duruşundan anlayabiliyorsun. Yine de Vadlena bu noktada durmak istemediğini gösterir gibi “Savunman kendin kadar bok gibi Zenahpuryu! Bakalım saldırın da bir o kadar boktan mı?” diyerek savaşınızın henüz bitmediğini açıkça ilan ediyor.

Re: Varoluşun Üç Kadım Ayağı (2. Kısım) (Zenahpuryu)

Posted: 27 Sep 2023, 12:38
by Zenahpuryu
Planladığım hareket, benim için tam bir dezavantaja dönüştü. Tekmem, onun tekmesiyle buluştuğu anda yüzünde gördüğüm gülümse, saldırının şimdi başladığını belirtmeye yetiyordu. Attığım tekme sayesinde kazandığı ivme ile birlikte kollarını yere yapıştırıp bedenini yerden yükseltmeye başlattı. Ben bedenimi dengelemeye çalışırken, o da ellerini yere dayayarak kendi ekseninde bir dönüş gerçekleştiriyordu. Saldırıya çok açık olduğumun farkındaydım, ancak yaptığım en büyük hata onun bacağını kırabilecek olmama sonsuz bir şekilde güvenerek bir savunma geliştirmemiş olmamdı. Vadlena'nın vüdudu kafa üstü şekilde yere doğru gelirken çeneme doğru gelen sol bacağını fark ettim. Bir an için savunma yapmayı denedim, hatta vücudum beynimden ayrı bir şekilde refleksle harekete geçmeyi denedi ancak onun hızına yetişmeyi başaramadım, çene altıma yediğim darbeyle birlikte gözlerim kararmaya başladı.

Geriye doğru savrulurken hissettiğim rüzgar, yaşadığım boşluk hissine aidiyetimi bırakmaya yakınken sırtımı yere çarpmamla birlikte gelen acı ve ağzımdaki kan tadı artarken kendime geldim. Kanım boğazıma doğru ilerlerken dudağımın kenarlarından yanaklarıma doğru süzüldüğünü hissedebiliyordum. Muhtemelen çenem çatlamış, birkaç dişim kırılmıştı, bu durum vücuduma daha fazla adrenalin salgılarken yeni bir duygunun farkına varıyordum. Bu, öfke değildi, bu çok daha farklı bir şeydi. Bu anlamlandıramadığım duyguyu yoğun bir şekilde hissederken Vadlena'nın gülümsemesi gözüme çarptı. Kendimde olmama şaşırmış bir şekilde kaşları havaya kalkarken, bir bok parçasına göre fazla dirençli olduğumu, bu yüzden beni bok olarak görüp görmemesi gerektiğini aktarıyordu. O an için, o anlamlandıramadığım duygu daha da artmaya başladı. Yavaş yavaş, zihnimde o duygunun parçaları oturmaya başladı.

Karşımdaki kadını yenmek istiyordum, hayır bu kadar basit değildi. Onu öldürmek istiyordum.

Yine de, kendimi bu duyguya kaptırmamak için uğraşmam gerekiyordu. Vadlena'nın ağırlığını sağ bacağına vermediğini fark ettiğimde tekrardan konuşmaya başlayarak savunmamın kendim kadar bok olduğunu söylüyordu. Saldırılarımın da bu kadar bok olup olmadığını görmek istediğini söylediğinde iyice dişimi sıkmaya başladım. Hissettiğim öldürmeye duygusu daha da yoğunlaşırken, derin bir nefes aldım. Bu duyguya, bu hissiyata yenik düşmemem gerektiğini biliyordum. Ancak bunu nasıl başarabilirim bundan emin değildim. Bu duyguyu hissetmemin tek sebebi karşımdaki kişiden dayak yemek değildi, Gyugnal gittiği ilk anda bana karşı saldırıya geçmesi, iblis diyarında ilk geberip gidenin ben olacağımı düşünmesi ve daha en başında, buraya gelmeden önce beni görev zaiyatı olarak yazabileceğini belirtmesi beni tetikliyordu. Belki de savunma mekanizmam, bu yoğun duyguyu iliklerime kadar tattırıyordu bana.

"Güç buradan başlar." Bir parmağını şakağıma götürdüm. Sonrasında kalbime doğru yönlendirdim. "Buraya yönlenir." Sonrasında göğsümde bir çember çizdim. "Buraya yayılır."

Güçlü insan önce zihnini ehlileştirir...

Sakin kalmalıyım...

Hissettiğim duyguya boyun eğersem, zihnimi ehlileştirmiş olabilir miyim?

Hayır.

Kendi kararım olmalı.

Onu öldüreceksem, hissettiğim duygudan değil, kararımdan dolayı öldürmeliyim.

Sakin kalmalıyım...

Bristran'ın bir ritüel gibi duran cümleleri o duyguyu bir süreliğine yok etmemi sağlamış ve daha sakin bir şekilde gözlerimi tekrardan aralamama sebep olmuştu. Karşımdaki insan, oldukça atletik ve kıvrak. Gücü kesinlikle kabullenilmeli. Ancak bir şeyler yapacaksam, biraz daha zekamı çalıştırmak zorundayım. Sağ bacağının üstünde duramadığına göre, ona hasar vermiş olmalıyım. Minimum düzeyde bile olsa, hasar verilmiş bir yerin hasarını arttırmak daha kolay olmalı. Yavaşça ayağa kalktım. Ellerimi yumruk yaptıktan sonra gard alarak yüzüne doğru baktım. Onu şaşırtmalı ve asıl hasarı sağ bacağına vermeliyim. Bu yüzden yüzüne bakarak ileri doğru fırlayacak ve sağ yumruğumu suratına doğru bir direkt olarak çıkartacağım. Bunu yaptığım sırada sağ bacağını koruyacağımı düşündüğümden, sağ yumruğum ileri doğru giderken kendimi sol çapraza doğru, yani tüm bedenimi sağ bacağına doğru eğeceğim. Bu noktada amacım, sanki bedenimle güç toplamaya çalışıyormuş gibi dururken, tüm gücümü sol koluma yönlendirip sağ bacağına sert bir yumruk atacağım. Yumruğu sağ bacağına atana kadar suratıma yakın bir yerde tutarak gelebilecek ani bir hamleye karşı savunma yapacağım. Attığım yumruğun ardından bedenim sol taraftayken hızlıca kendimi sol tarafa doğru kaçırarak bacağının durumunu kontrol edeceğim. Hamlelerime, hamlemin ne kadar işe yaradığını gördükten sonra devam edeceğim.