Page 1 of 1

Aclania Hükümdarları

Posted: 23 Jan 2024, 16:52
by GM - Dimensio
Igdis
Image
Aclania’nın kurucusu olan Igdis’in doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Bu konuda farklı kaynaklar farklı tarihleri belirtmişse de, bu kaynakların tamamı rivayete dayalı olması nedeniyle esas teşkil etmemektedir. Bununla birlikte, tarihçi Hephiris’e göre Igdis, Yren Amaldin’in öz kardeşi; tarihçi Xoxsus’a göre ise amcasının oğlu, yani kuzenidir. Ancak tüm kaynaklar, Yren Amaldin ile Igdis’in küçük yaşlardan beri birlikte olduklarını ve birlikte büyüdüklerini belirtmektedir. Yren Amaldin’in en güvendiği kişilerden biri olan Igdis, Azizler Çağı’nda Yren Amaldin tarafından Aphin sınıfına dahil edilmiş ilk kişidir.

Igdis, birlikte büyüdüğü Yren Amaldin’e her zaman sadakatle bağlı bir kişi olmuştur. Bu nedenle Igdis,Havariler Savaşı’nda oldukça önemli görevlerde bulunmuş ve sürekli savaş meydanlarında, Yren Amaldin’in temsilen görev almıştır. Bazı kaynaklar yaşanan bu savaşta Igdis’in 11 Havarilerinden bazılarını öldürdüğünü yazsa bile, bu bilgiler hiçbir zaman teyit edilmemiştir. Nitekim gerek tarihçi Hephiris gerekse de Xoxsus bu konulara ilişkin herhangi bir anlatımda da bulunmamıştır.

Igdis’in en büyük yükselişi, Havariler Savaşı’nda Yren Amaldin’in ölmesiyle başlamıştır. Yren Amaldin’in savaş meydanında ölmesinin ardından, tüm liderliği üstlenen Igdis Havarilerle imzalanan Sonsuz Anlaşma’nın da mimarlarından biri olmuştur. İnsanlığın en büyük savaşını sonlandıran bu anlaşma sonrasında ise, Igdis Aclania Ülkesi’ni kurarak ilk Hükümdarı olmuştur.

Igdis’in hükümdar olmasıyla birlikte ilk yapmış olduğu faaliyet, adeta taş üstünde taş kalmayan toprakları yeniden kalkındırmak olmuştur. Bunun için ise öncelikle zamanın yeniden başladığını insanlığa göstermek istercesine, hükümdarlığa çıktığı günden itibaren başlamak üzere yeni bir takvim belirlenmiştir.

Genel olarak halkın kalkınması ve kurulan ülkenin yükselişinin sağlanması amacında olan Igdis, askeri konularda pek fazla aktif olmamakla birlikte mevcut ordu düzenini de korumayı başarmıştır. Savaşlardan yılan insanların ordulardan kaçtığı bu dönemlerde, ordunun bir arada olmasını sağlaması Igdis’in bir diğer meziyeti olmuştur. Ancak Igdis’i halk gözünde en önemli noktaya koyan husus, her ne kadar Yren Amaldin’in halkının üzerinde bir hüküm sürmüşse de, halkı sınıflara ayırmaması ve herkese eşit mesafede bulunması olmuştur.

Igdis, ardında sağlam temellerle yükselen yeni bir ülke bırakarak 24 yıl sürdürdüğü hükümdarlık görevini, yatağında verdiği huzurlu bir son nefesle noktalamıştır. Igdis’in iki eşi olduğu ve bu iki eşinden 4’ü kız ve 1’i erkek olmak üzere çocuğu olduğu bilinmektedir. Ancak eşlerinin ve kız çocuklarının isimleri herhangi bir kaynakta yer almamaktadır. Ölümünün ardından ise Igdis “Zamanı Başlatan” olarak anılmaya başlanmıştır.

Ariuk
Image
Igdis’in ikinci eşinden olduğu düşünülen Ariuk’un, Igdis’in son çocuğu olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte doğum tarihi konusunda net bir bilgi ise bulunmamaktadır. Babası Igdis’in vefatı sonrasında hükümdar olan Ariuk, babasının mirasını sürdürmeyi başarmıştır. Ariuk döneminde özellikle altyapı ve mimari açıdan gelişmeler hızlanmış ve kurulan diğer ülkelerle ilk iletişim sağlanmaya başlanmıştır. Genel olarak otoriter ve babası Igdis’in aksine kendi bildiğini okuyan biri olarak nitelendirilse bile, zekasıyla tüm bu olumsuz özelliklerini sindirmeyi başarmıştır. Kimi kaynaklar Ariuk’un bu özelliğinin babasının baskısı altında kalmak olduğunu, kimisi ise babasına duyulan saygının kendisine de duyulmasını arzuladığından ileri geldiğini iddia etmiştir. Tüm bunlara karşı Ariuk hüküm sürdüğü dönemde her iki düşünceye de uyan davranışlar sergilemiştir.

Halkın gelişimine askeri unsurlardan daha çok önem veren Ariuk, bu nedenle askeri konularda yetersiz kalmıştır. Bu durum neticesinde, Aclania’nın ordusu düzenli bir ordu statüsünde olmadığı gibi, ordudan uzaklaşmalar da başlamıştır. Askeri anlamda Aclania’nın zayıflaması karşısında, Ariuk görevinden kaçan kişilere ölüm cezası verme şeklinde katı bir tutum izlemişse de, bu durum caydırıcılıktan uzak kalmış ve hatta ordudan kaçan kişilerin bilinçli olarak yakalanmaması gibi sonuçlar ortaya koymuştur. Tüm bu hususlar ise, Ariuk’un otoritesini sarsmaya başlamışsa bile, halk nezdinde Ariuk’un başarıları onun tahtta oturmasına imkan tanımıştır.

Ariuk’un tarihi olarak Aclania’ya miras bıraktığı en önemli husus ise, hükümdarlıktaki soybağı kavramını kaldırması olmuştur. Tarihçi Hephiris’e göre Ariuk’un bir erkek çocuğu olmadığı için, tarihçi Xoxsus’a göre ise Ariuk’un erkek çocuklarının yeterli beceriye sahip olmadığına inandığı için, Ariuk tarafından hükümdarlığın tek bir soy üzerinden ilerlemesi sonlandırılmış ve Ariuk tarafından varisi ölmeden önce açıklanmıştır.

Ariuk 37 yıl hükümdarlık görevini sürdürmüş ve ani bir hastalık nedeniyle ansız bir şekilde vefat etmiştir. Yıllar sonra yapılan çalışmalar neticesinde, Ariuk’un vefat sebebinin kalp krizi olduğu anlaşılmıştır. Ölümünün ardından ise Ariuk “Öfkeli Kral” olarak anılmaya başlanmıştır.

Mianym
Image
Mianym 29 yılında, bugünkü Nivalis Şehri sınırları içerisinde bulunan bir kasabada doğmuştur. Babası, ordudan firar etmiş bir kaçakçı, annesi ise gündelik işlerde çalışan bir kadındır. Mianym, babasından dolayı kaçak bir hayatın içerisinde dünyaya gelmiş ve bu durum nedeniyle tek bir bölgede veya kasabada yaşaması mümkün olmamıştır. Doğduğu zamanlarda, Geblonia Ülkesi’nin halihazırda yeni kurulmuş olması nedeniyle, sınır bölgelerinde karlı işler yapılmış olsa da, ilerleyen zamanlarda Aclania ve Geblonia’nın bu bölgedeki denetimlerini arttırması, Mianym gibi çocukların da stabil bir hayat sürmesinin önüne geçmiştir.

Doğduğu topraklardan ailesiyle birlikte ayrılmasının ardından bugünkü Ecirane Şehri’nin bulunduğu topraklara gelen Mianym, burada küçük yaşında pazarlarda ürün satmaya başlamıştır. Yaşından beklenmeye bir ikna kabiliyeti ve dilini olan Mianym kısa sürede burada tanınır hale gelmiş ve bu sayede kazancını da arttırmayı başarmıştır. Onlu yaşlarının başında olan Mianym bir süre pazarlarda ürün satmaya devam ederek ailesini geçindirmeyi başarmış, ancak bu başarısı birçok düşmanı da daha şimdiden edinmesine neden olmuştur. Nitekim, babasının ihbar edilmesi nedeniyle Mianym ve ailesi bulundukları kasabadan son anda kaçabilmiş ve bu kez Clanche Şehri’nin bulunduğu topraklara gelmiştir.

Girdiği her ortama adapte olmakta zorlanmayan Mianym, yeni yerleştikleri bu bölgede tarım işlerine yönelmiş ve günlük yevmiye usulü birçok tarlada çalışmıştır. Gelişen vücudu ve hızlı işçiliği sayesinde, kısa sürede büyük arazi sahipleri tarafından da adı duyulmaya başlanmıştır. Yirmili yaşlarının başına geldiğinde, tarlalarda çalıştırmak için en ön sırada yer alan Mianym, hem annesini hem de babasını yaşanan bir yangında kaybetmiştir. Geride dört kardeşiyle birlikte kalan Mianym, kardeşlerinin tüm geçim masraflarını üstlenerek çalışmasını sürdürmüştür.

Mianym’in hayatındaki dönüm noktası, 22 yaşında olduğu sıralarda çokta ölmüş babasını bulmak için gelen askerler olmuştur. Mianym, babasının ölmüş olmasına rağmen halen daha aranıyor olmasına duyduğu öfkeyle, gelen iki askerle dalaşmış ve onları kolayca yenmiştir. Ancak bununla yetinmeyen Mianym, geride kalan kardeşleri ve bu iki askeri alarak Valerin’e doğru yola çıkmıştır. Bu noktada Mianym’in tek amacı, iki askeri Hükümdar Ariuk’un önüne atmak ve kendisinden babasının peşini bırakmasını istemesidir.

Mianym Valerin’e geldiğinde, yaşadığı koşulların ötesinde bir mimariyle karşılamış ve ilk kez bu anda Hükümdar Ariuk’a karşı hayranlık duymaya başlamıştır. Ancak hedefinden vazgeçmeyen Mianym ısrarlı bir şekilde arzusunu dile getirmiş ve kendisine konulan tüm engellere karşı direnmiştir. Bu noktada Mianym’in şansı, o anda askeri denetimde olan Hükümdar Ariuk’un saraya gelişi olmuştur. Mianym ve kardeşleri ile sarayda bulunan askerler arasında yaşanan arbede, doğrudan Hükümdar Ariuk’un müdahalesiyle son bulmuştur. Mianym, tüm bu yaşananlara rağmen meramını doğrudan Hükümdar Ariuk’a anlatmıştır. Sözlerini söylemesinin ardından ise tek bir cümle bile dinlemeden yürümeye devam eden Mianym, Hükümdar Ariuk’un orduda birlik komutanı olmasını teklif etmesiyle hayatındaki yeni başlangıcını yapmıştır.

Mianym, Hükümdar Ariuk tarafından doğrudan birlik komutanı olarak atanmış ve derhal çalışmalarına başlamıştır. Kısa sürede gayreti ve gücüyle orduda sivrilen biri olmayı başarmıştır. Tecrübesizliğine rağmen stratejik zekası ve keskin çözümleriyle, adını hızla duyuran Mianym kısa sürede Hükümdar Ariuk’un en güvendiği kişilerden biri olmuştur. Bu sayede Mianym henüz daha 30 yaşında Hükümdar Ariuk tarafından Komutan Yardımcısı olarak görevlendirilmiştir.

Hükümdar Ariuk ile bağları giderek güçlenen Mianym, yeni göreviyle birlikte özellikle ordu içerisinde daha sevilen ve sayılan biri olmuştur. Aynı şekilde Hükümdar Ariuk tarafından da sık sık görüşlerine başvurulan Mianym, Hükümdar Ariuk ani vefatı üzerine bıraktığı vasiyeti üzerine 32 yaşında Hükümdarlık görevini almıştır.

Mianym’in genç yaşına ve nispeten tecrübesizliğine rağmen Hükümdar olması, dönemin üst zümresi ve halk nezdinden sorgulanmaya başlanmıştır. Ancak Mianym, arkasında bulunan ordu desteğiyle birlikte, ilk olarak ordudaki sorunlara çözüm getirmiş ve zayıflayan askeri sistemi tekrar bir düzene oturtmuştur. Aclania’nın ordusu, Mianym döneminde tam bir düzenli ordu modeline geçmiş ve özellikle yenilikler askeri alanda olmasına rağmen ordu mensupları tarafında da bu gelişmeler olumlu karşılanmıştır. Tüm bu hususlar, Mianym’e karşı olan görüşlerin de zayıflamasına ve otoritesinin artmasına neden olmuştur. Bununla birlikte Mianym, doğduğu ve gençliğini yaşadığı topraklara yatırımlar yaparak oradaki halkın da desteğini almayı başarmıştır. Bu sayede, ülkesi içinde sevilen ve sayılan bir hükümdara dönüşen Mianym, Aclania’nın diğer ülkelerle ticari faaliyetlere girmesine de önayak olmayı başarmıştır.

Halkın kalkındığı, ordunun düzene girdiği ve ticaret faaliyetlerinin başladığı bu dönemde Mianym’in en büyük talihsizliği, iblislerin bir şekilde mühürlendikleri boyuttan insan diyarına geçmeye başarmaları olmuştur. Uzun yıllar boyu böyle bir tehdit karşısında kalmamış olan insanlar, iblislerin ani saldırılarıyla yüz yüze kalmış ve bu nedenle Mianym’in hükümdarlığı da çözümü bulunmayan bir sorunla karşılaşmıştır. Yine de Mianym, iblislerin insan diyarına olan saldırılarını önlemek için bizzat onlarca kez sorumluluk alarak kendisini sahaya atmış ve iblislerle mücadeleye girmek zorunda kalmıştır.

Mianym, iblislerin saldırılarına topyekun bir çözüm bulma çabasına girmişse de, bunu bulmaya ömrü yetmemiştir. İblislerle girdiği sayısız savaşın getirdiği yaralanmalar sonucunda, Mianym henüz 52 yaşında vefat etmiştir. Ölümünün ardından ise Mianym “Soysuz Asil” olarak anılmaya başlanmıştır.

Adennum
Image
Adennum, 63 yılında Clevania Ülkesi sınırları içerisinde yer alan ve bugünkü adıyla Viernoit olarak bilinen şehirde dünyaya gelmiştir. Babası bir tüccar olan Adennum’un annesinin 11 Havari’den biri olan Citris’in soyundan geldiği bilinmektedir.

Geçmişi hakkında pek bir bilgi bulunmayan Adennum’un rahat ve huzurlu bir çocukluk geçirdiği düşünülmektedir. Aclania açısından Adennum’un kaynaklara ilk giriş şekli ise, Hükümdar Mianym’in iblis saldırılarına karşı Adennum’un yaşadığı bölgeye müdahale etmesiyle olmuştur. Hükümdar Mianym ve beraberindeki askerleriyle birlikte, 74 yılında Adennum’un bulunduğu bölgeye gelmiş ve buradaki iblis saldırılarını önlemeyi amaçlamıştır. Ancak bu sırada, Adennum’un henüz 11 yaşında bir çocuk olmasına rağmen askerlere yardım etmeye çalıştığını ve onlara bölgeyle ilgili bilgiler verdiğini öğrenmiştir. Bunun üzerine bizzat Adennum ile tanışan Hükümdar Mianym, Adennum’dan iblis saldırılarına karşı detaylı bilgiler edinmesiyle, ona özel bir ilgi duymaya başlamıştır. Hükümdar Mianym’in bölgeden ayrılmasından bir hafta sonra, Adennum ve ailesi özel olarak Hükümdar Mianym tarafından saraya davet edilmiştir.

Adennum 12 yaşında girdiği saraya hep bağlı kalmıştır. Hükümdar Mianym, Adennum’un bizzat koruyuculuğunu üstlenerek ailesinden onun sarayda kalmasını ve kendilerinin de Valerin de istedikleri yere yerleşebileceklerini belirtmiştir. Bu şekilde Adennum ve ailesi Aclania Ülkesi’nde kalmaya başlamışlardır.

Hükümdar Mianym iblis saldırılarına karşı sahada olduğu dönemlerde, Adennum’a bizzat yazdığı notları bırakmıştır. Bugün için akıbeti bilinmeyen bu notlar Adennum tarafından birçok kez okunmuş ve Hükümdar Mianym dönüşü sonrasında ise bu notlar ve iblis saldırılarıyla ilgili olarak Adennum ile saatlerce sohbet etmiştir. Hükümdar Mianym’in üst zümredekilerle yaptığı bir toplantısında “Adennum’un heba olmayacağını bilsem, onu yanımdan ayırmam. Onun gibi bir kişi daha olduğunu bilsem, bugün burada durmam.” dediği rivayet edilmektedir.

Hükümdar Mianym’in beklenmedik ölümü akabinde, tahta Adennum’un çıkması yönünde bıraktığı vasiyeti herkes tarafından büyük bir şok ve endişeyle karşılanmıştır. Zira henüz daha 18 yaşında olan ve Aclanialı da olmayan bir kişinin tahta çıkacak olması, herkesi derin düşüncelere itmiştir. Ancak Hükümdar Mianym’in ardından bıraktığı askeri destek, Adennum’un tahta çıkmasını engelleyecek her türlü faaliyetin de önüne geçmiş ve Adennum henüz daha 18 yaşındayken, Aclania’nın gelmiş geçmiş en genç hükümdarı olarak tahta çıkmıştır.

Her ne kadar gencecik yaşta tahta çıkmışsa da Adennum önlerindeki iblis sorununu çözmeden hiçbir şey elde edemeyeceklerinin bilincinde hareket etmiştir. Bu kapsamda, mevcut askeri düzen ile iblisleri bertaraf etmenin imkansız olduğunu bilen Adennum, bizzat kendi eliyle seçtiği özel birlikler kurmaya başlamıştır. Kimsenin ne şekilde ve neden seçildiğini bilmediği bu birliklerle birlikte Adennum iblislere karşı mücadele etmeye başlamıştır. Günümüzdeki Aludir sisteminin temeli de bu şekilde atılmıştır.

Öncüsü Hükümdar Mianym gibi, Adennum da iblislere karşı bizzat sahada kalarak mücadele vermeyi tercih etmiştir. Tüm bu savaşlarına sadece kendi seçtiği kişileri götüren Adennum’a defalarca kez başkaca kişilerden de yardım alması teklif edilmişse de, Adennum tarafından hiçbiri kabul görmemiştir. Nitekim Adennum, henüz daha 22 yaşında iblis saldırıları sonucunda öldürülmüştür. Cesedi hiçbir zaman bulunamayan Adennum, her ne kadar ardından Aludir sisteminin temelini bırakmışsa da, bir varis bulunmaması nedeniyle Aclania’nın iç karışıklığa sürüklenmesine neden olmuştur. Ölümünün ardından ise Adennum “Dönüşü Beklenen Yabancı” olarak anılmaya başlanmıştır.

Khisef
Image
Khisef, 20 yılında Valerin Şehri’nde doğmuştur. Babası, Hükümdar Ariuk’un son dönemlerinde ordu komutan yardımcılığı yapmış ve ilerleyen yaşından dolayı emekli olmuştur. Khisef, 5 erkek kardeşiyle birlikte küçük yaşlarından itibaren askeri eğitimler almış ve başka herhangi bir işe girmeksizin doğrudan orduya girmiştir. Ordu içerisinde birçok görev alan Khisef, her şeye rağmen agresif tavırları ve otoriteye uygun düşmeyen tavırları neticesiyle yükselmekte oldukça zorlanmıştır.

Hükümdar Mianym’in son dönemlerinde, hizmetleri nedeniyle takdir edilerek ordu komutan yardımcılığına yükseltilmiştir. Bu dönemlerde artan iblis saldırılarına karşı sahada cesurca savaşmış ve birçok yara almıştır. Tüm bu cesur tutumları ise askeri kanatta büyük destek görmüştür.

Hükümdar Mianym’in ölümü üzerine tahta Hükümdar Adennum’un çıkmasını hiçbir zaman desteklemeyen Khisef, bu konuda Hükümdar Adennum’un önündeki en büyük engel olmuştur. Hükümdar Adennum’un tecrübesizliğinden başlayarak başka bir ülkede doğmuş olmasına kadar her türlü propaganda ve çalışmayı yürütmüşse de, bu konuda başarılı olamaması sonucunda görevinden ayrılma kararı almıştır.

Komutan yardımcılığından ayrılmasının ardından Khisef sakin bir hayat sürmüştür. Ancak Hükümdar Adennum’un ani ölümü sonucu tahta çıkacak bir varisin bulunmaması, birtakım askeri kişilerin Khisef’e yönelmesine neden olmuştur. Khisef, kendisine tüm askerlerin destek olması halinde görevi üstleneceğini söylese de, karşısında rakip olarak dönemin önde gelen isimlerinden Gartha isimli kişinin olmasıyla, yoğun bir kulisin içinde kendisini bulmuştur.

Aclania’nın içinde bulunduğu 5 yılı bulan bu karışıklık dönemi, iblis saldırıları nedeniyle de uzamış ve nihayetinde Khisef’in hükümdar olmasına ve ardından varis olarak tahtı Gartha’nın almasına karar kılınmıştır.

Khisef tahta çıkar çıkmaz ilk işi, artan iblis saldırılarının önüne geçmek için Hükümdar Adennum’un başlattığı özel birlik faaliyetlerini resmiyete dökmek olmuştur. Bu şekilde Khisef, bugün bilinen Aludir Ordusu’nu resmi olarak kuran kişi olmuştur. Khisef kurduğu bu orduyla birlikte iblislerle onlarca mücadeleye girmiş ve bu mücadelelerde büyük bir üstünlük kazanmıştır. Bu ana kadar halkın nezdinde sorgulanan Khisef, artık kendilerini iblislerden kurtaran kişi olarak anılmaya başlanmıştır.

21 yıllık hüküm sürdüğü süre zarfında, ekonomi ve diğer hususlar konusunda herhangi bir gelişim ortaya koymayan Khisef, yine de halk nezdinde iblis saldırılarını önlemesiyle efsane haline gelmiştir. 111 yılına gelindiğinde, Khisef iblis saldırılarını tamamen sonlandırmak için büyük bir sefer hazırlığına girmişse de, ilerleyen yaşı nedeniyle 91 yaşında hayata gözlerini yummuştur. Ölümünün ardından ise Khisef “İblis Katleden” olarak anılmaya başlanmıştır.

Penethiel
Image
Penethiel, 56 yılında Valerin’de bir tüccarın tek oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Hükümdar Adennum dönemine kadar ticari işlerle uğraştığı bilinen Penethiel, bu dönemde işlerinde büyük bir atılım göstererek zamanın önde gelen isimlerinden Gartha’nın en güvenilir adamı olmayı başarmıştır. Gartha’nın ticaretten kazandığı paralarıyla yaptığı yatırımlara yön veren isimlerden olan Penethiel, özellikle tarım bölgelerine yoğunlaşan çalışmalarıyla ismini duyurmayı başarmıştır.

Aclania’da meydana gelen ve 5 yılı bulan karışıklık döneminde, Gartha’nın tahta çıkması için özellikle tarım alanlarında ciddi çalışmalar yapmış ve tarım ile uğraşan kişiler ile tüccarların desteğini almasını sağlamıştır. Bu dönemde, Gartha’nın ilerleyen yaşına rağmen destek görmesinin en önemli sebebinin Penethiel olduğu vurgulanmış ve sonrasında tahta çıkacak olan Khesif’in de bu durumu bilmesinden dolayı kendisinden çekindiği dile getirilmiştir. Ancak tüm çabalara rağmen Khesif’in tahta çıkması ve sonrasında Gartha’nın tahta geçmesine karar verilmesiyle, Penethiel ticari işlerine odaklanmayı seçmiştir.

Hükümdar Khesif’in henüz daha tahta oturduğu zamanlarda Gartha’nın vefat etmesiyle birlikte, Penethiel arda kalan tüm işleri kendi üstlenmiştir. Bu sayede servetine ve itibarına inanılmaz bir katkı sağlayan Penethiel, diğer ülkeler tarafından da hürmet gören biri haline gelmiştir. Hükümdar Khesif’in vefatının ardından ise, tahta Gartha’nın çıkması yönünde yapılan anlaşma ve Gartha’nın da vasiyetinde tüm işlerini Penethiel’e devretmiş olması, Penethiel’i tahtın tartışmasız sahibi haline getirmiştir.

55 yaşında tahta çıkan Penethiel, özellikle askeri kesim tarafından ciddi şüphelerle karşılanmış ve bu dönemde hakkında “Bunak” ve “Servet Düşkünü” gibi ithamlarda bulunulmuştur. Ancak Penethiel tüm bu ithamlara karşı kulağını tıkayarak hükümdarlığını sürdürmüş ve ilk olarak ticari zekasını ülkesinin gelişimi için kullanmıştır. Penethiel, diğer ülkelerle yaptığı ticari anlaşmalar ile birlikte halkın kalkınmasına oldukça destek olmuş ve bunun yanında Aclania’nın tarım ve ticaret alanlarına ciddi yatırımlar yapmıştır. Bu sayede Aclania halkının refah seviyesi de Penethiel sayesinde oldukça artmıştır.

Penethiel’in tüm bu çalışmalarının yanında, siyasi düzen içerisinde de büyük bir değişikliğe gidilmiş ve Aclania’nın bir daha benzer karışıklıklara düşmemesi için tahta çıkan Hükümdarın, tahta çıktığı andan itibaren varisini belirlemesi kuralı getirilmiştir. Bununla birlikte, Hükümdarın yanında olması ve gelecek Hükümdarların belirlenmesi için üç kişiden oluşan bir heyetin kurulması da, yine Penethiel tarafından belirlenmiştir. Tüm bu düzenlemeler neticesinde, Hükümdarların tahta çıktığı ilk anda varislerini belirlemesi ve bunu mühürlü bir zarf ile heyete teslim etmesi, eğer varislerde bir değişiklik olacaksa da ilk verilen zarfın geri alınıp yenisinin verilmesi gerekmekteydi. Bu üç kişiden oluşan heyet bizzat Hükümdar tarafından belirlenecek olup, aynı zamanda Hükümdara danışmanlık da yapacak nitelikte insanlardan oluşmaktaydı.

Ayrıca Penethiel, kendinden sonra tahta çıkacak kişinin kendisi için bir unvan seçmesini ve ismiyle birlikte bu unvanı kullanmasını da bir diğer kural olarak belirlemiştir.

Penethiel’in getirdiği bir diğer yenilik ise, azalan iblis saldırıları nedeniyle Aludir Ordusuna mensup kişilerin belli aralıklarla düzenlenecek denemeler sonunda seçilmesi ve orduya dahil olacak kişilerin geçmişlerine ilişkin tutulan kayıtların ise gizlenmesi oldu. Bu sayede Aludir Ordusunda bulunan kişilerin geçmişle bağlarının kopartılarak, mevcut yaşamlarını daha iyi yönlendirmesi amaçlandı.

Hüküm sürdüğü 52 yıl boyunca, diğer ülkelerle oldukça verimli ilişkiler kuran ve azalan iblis saldırılarına karşı da etkili çözümler üreten Penethiel, kişisel bakımına ve beslenmesine oldukça dikkat etmiştir. Nitekim, 107 yaşında hiçbir hastalığı bulunmaksızın ve halen daha devlet işleriyle uğraşabilir bir haldeyken, yaşlılık nedeniyle vefat eden Penethiel, yatağında huzurlu bir şekilde ölmüş ve ardında son derece gelişmiş bir ülke bırakmıştır. Ölümünün ardından ise Penethiel “Yeryüzünün Bereketi” olarak anılmaya başlanmıştır.

Lar "Arrun" Mara
Image
Lar “Arrun” Mara 128 yılında Valerin Şehri’nde doğmuştur. Babası, Hükümdar Penethiel’in nakliyecilerinden biri olup, annesi de Hükümdar Penethiel’in ailesine hizmet eden bir hizmetçidir. Üç kız kardeşten sonra dünyaya gelen Lar “Arrun” Mara, henüz daha küçük bir çocukken Hükümdar Penethiel’in dikkatini çekmeyi başarmıştır. Dingin duruşu, saygılı davranışları ve gayretli tutumuyla, bizzat Hükümdar Penethiel tarafından görevlendirilen üstatlardan dersler almaya başlamıştır. Tarihçilere göre özellikle kadim dillere büyük merakı olan Lar “Arrun” Mara’in 15 yaşındayken akıcı bir şekilde iblis dili dahi konuşup anlayabildiğini belirtmiştir. Bununla birlikte, üstün ikna kabiliyeti, güçlü fiziği ve akıl almaz aurasıyla insanları kendisine bağlama konusunda oldukça yetkin olan Lar “Arrun” Mara, kısa sürede Hükümdar Penethiel’in bizzat emrine girmeyi başarmıştır.

Lar “Arrun” Mara aldığı eğitimler sayesinde 25 yaşına geldiğinde, Aclania’nın dış ilişkilerinde önemli bir pozisyona gelmiş ve ayrıca askeri kanatla da uyumlu çalışmalar göstermiştir. Bu haliyle henüz açıklanmasa bile tahtın yegane varisi olarak görülmeye başlanmış ve halk tarafından geleceğin hükümdarı olarak adlandırılmıştır. Tüm bunlara rağmen Lar “Arrun” Mara, tüm çalışmalarında en ufak bir zafiyet göstermemiş ve üstün başarılarının üzerine koyarak ilerlemeye devam etmiştir.

Hükümdar Penethiel’in koyduğu yeni kurallar çerçevesinde oluşturduğu üç kişilik heyete ömrü boyunca tek bir zarf vermiş ve bu zarfın içinde de Lar “Arrun” Mara’in ismi yazılmıştır. Devlet kademesinde yaptığı çalışmalar dışında, Hükümdar Penethiel ile bol bol istişarelerde bulunan Lar “Arrun” Mara hayatı boyunca tüm birikimlerini de kaleme almayı ihmal etmemiştir.

Hükümdar Penethiel’in vefat etmesiyle birlikte, yeni hükümdarın Lar “Arrun” Mara olarak belirlendiğinin açıklanmasıyla, halk, askeri ve devlet kademeleri nezdinde büyük bir sevinç yaşanmıştır. Lar “Arrun” Mara’in tahta çıktığında 35 yaşında olmasına rağmen, onun yetkinliğinden kimsenin bir şüphesi olmamıştır. Lar “Arrun” Mara’in tahta çıktığı anda ilk buyruğu, tahtı kendisinden devralacak uygun varisin bulunması için çalışmalara başlanması olmuştur. Tıpkı kendisinin yetiştirildiği gibi, başkaca kişilerin de taht için henüz daha küçükken yetişmesi gerektiğine inanan Lar “Arrun” Mara bu amaçla özel bir ekip kurmuştur.

Halihazırda Hükümdar Penethiel’in bıraktığı ticari verimliliği ve iyi ilişkileri ziyadesiyle pekiştiren Lar “Arrun” Mara, kendi döneminde azalmış da olsa iblis saldırılarına karşı farklı önlemler almaya çalışmıştır. Bu nedenle, özellikle Yren Amaldin gibi iblisleri mühürleme fikri doğrultusunda, ülke içinde ve dışında sürekli yetenekli kişileri aramış ve bu sayede Aludir Ordusunu fazlasıyla güçlendirmeyi başarmıştır. Bunun yanında Lar “Arrun” Mara, diğer ülkelerin iblis saldırılarına karşı kendilerini korumaları amacıyla çeşitli organizasyonlar kurmuş ve bunları talep eden ülkelere göndermekten çekinmemiştir.

Lar “Arrun” Mara’in en büyük faaliyetlerinden bir diğeri de, Aludir Ordusunu tamamen bağımsız bir konuma getirip kendi yapılarını oluşturmasına izin vermesi olmuştur. Bu zamana kadar askeriye içerisinde bir birim gibi bulunan Aludirler, Lar “Arrun” Mara döneminde doğrudan Hükümdara bağlı özel kişiler olmuşlardır. Bunun yanında Lar “Arrun” Mara, Aludirlerin kendilerini geliştirmeleri amacıyla, bugünkü adıyla bilinen “Serbest Bölge” fikrini de hayata geçiren kişi olmuştur.

Hükümdarlığı boyunca varis adayı olarak bulunan kişilerle de özel olarak ilgilenen Lar “Arrun” Mara, bu kişilerin gelişimi için büyük çaba ve mesai harcamıştır. Nitekim, bu kişilerden bazılarını devletin çeşitli kademelerinde görevlendirmiş ve nihayetinde Herius Vala ve Semiyazah isimli iki kişiyi varis adayı olarak belirlemiştir. Ömrünün son varis adayı olarak verdiği altıncı mektubu geri alıp, yedincisini heyete veren Lar “Arrun” Mara, henüz daha 47 yaşındayken ani bir şekilde vefat etmiştir. Yıllar sonra yapılan araştırmalar neticesinde Lar “Arrun” Mara’in hiçbir rahatsızlığının veya ölüme neden verecek herhangi bir dış unsurun bulunmadığı, bilinen tıbbi metotlarda ölümünün açıklanamadığı kararı alınmıştır. Bu nedenle Lar “Arrun” Mara’in özellikle “Serbest Bölge” oluşturulurken yaşam enerjisini fazlasıyla tükettiği ve ölümünün de bu nedenle olduğu rivayeti halk nezdinde kabul görmüştür. Ölümünün ardından ise Lar “Arrun” Mara “Ansız Solan Güneş” olarak anılmaya başlanmıştır.

Herius "Arasir" Vala
Image
Herius “Arasir” Vala, 149 yılında Valerin’de dünyaya gelmiştir. Babası, dönemin en iyi demircilerinden biri olup, annesi de döneminde Valerin’de adı oldukça bilinen bir restoran sahibidir. Herius “Arasir” Vala, 3 çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olup, kendisinden 4 yaş büyük abisinin Hükümdar Lar “Arrun” Mara tarafından görevlendirilen kişilerce varis adayı olarak keşfedilmesi sonucunda, babasının talebi üzerine abisiyle sarayın yolunu tutmuştur.

Sarayda bulunan diğer varislerle birlikte dönemin önde gelen eğitmenlerinden dersler almaya başlayan Herius “Arasir” Vala, kısa sürede diğer öğrencilerin arasından sivrilmeyi başarmıştır. Bu sayede, genç varis adaylarıyla yakından ilgilenen Hükümdar Lar “Arrun” Mara’nın da dikkatini çeken Herius “Arasir” Vala, bir süre sonra doğrudan Hükümdar ile sohbet etme şerefine ulaşan kişilerin arasında yer almıştır. Hükümdar Lar “Arrun” Mara ile gerek hayata karşı gerek felsefi ve gerekse de iblisler üzerine derin sohbetlerde bulunmaya başlamasıyla birlikte, Hükümdar Lar “Arrun” Mara tarafından kendisine iblis dili öğretilmeye başlanmıştır. Ancak bu dönemde, Semiyazah isimli kuzeyli bir kadın varis adayının daha belirmesiyle, Hükümdar Lar “Arrun” Mara her iki genci de eğitimi altına almıştır.

Herius “Arasir” Vala, Hükümdar Lar “Arrun” Mara tarafından verilen araştırma konularını oldukça ciddiye alarak, dönemin önde gelen kişilerine akıl danışmak için müracaat etmiş ve bu sayede kısa sürede tanınır bir kişi haline gelmiştir. Genel ülke yönetimi gibi konuların yanına askeri konulara da meraklı olsa da, öğrenmeye başladığı iblis dili nedeniyle esas ilgisi kısa sürede bu yöne evrilmiştir. İblisler ve onların tarihleriyle ilgilenmeyi her şeyin önünde tutmaya başlayan Herius “Arasir” Vala’nın bu gayretleri, günümüzdeki iblis türlerinin sınıflandırılmasını sağlamıştır. Daha öncesinde iblislerin farklı nitelikleri nazara alınarak yapılan kategorizasyonun, günümüzdeki mevcut haline çevrilmesi tamamen Herius “Arasir” Vala’nın ürünü olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında, Herius “Arasir” Vala “Qen” olarak adlandırılan enerjiyi de ilk kez ortaya atan kişi olarak bilinmektedir.

Henüz daha varis adayı olduğu dönemde bile varlığını her kesimden insana kanıtlamış olan Herius “Arasir” Vala, kısa sürede tahtın yegane varisi olarak anılmaya başlanmıştır. Ancak Herius “Arasir” Vala, birlikte eğitim gördüğü Semiyazah’ın tahta daha olduğu inancıyla, durumu Hükümdar Lar “Arrun” Mara’ya iletmiş ve taht adaylığından feragat eden ilk ve tek kişi olarak tarihe geçmiştir. Ne var ki, Herius “Arasir” Vala’nın bu talebi Hükümdar Lar "Arrun" Mara tarafından kabul görmemiştir.

Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın beklenmedik ölümü sonrasında, Herius “Arasir” Vala 175 yılında yeni Hükümdar olarak ilan edilmiştir. Herius “Arasir” Vala ise, tahta çıktığı ilk andan itibaren Semiyazah ile evlenme planları yapmaya başlamıştır. Ancak dönemin danışman heyeti, Semiyazah’ın kuzeyli olması nedeniyle evliliğe onay vermediklerini belirtmişlerdir. Buna rağmen Herius “Arasir” Vala, Semiyazah ile olan evlilik arzusundan vazgeçmemiş olsa da, Semiyazah’ın sarayı terk edip kayıplara karışmasıyla birlikte Herius “Arasir” Vala’nın hayallerine ulaşması da güçleşmiştir.

Ülke işlerinden kalan her boş vaktini Semiyazah’ı bulmak için kullanan Herius “Arasir” Vala, kendisine bir türlü ulaşamamışsa da, Semiyazah’ın saraydan ayrılışı üst zümre kişiler tarafından ihanet olarak yorumlanmıştır. Fakat, Semiyazah’ın doğduğu topraklarda varlığını belli etmesiyle birlikte, burada yaşayan kişiler tarafından tahtın esas sahibinin Semiyazah olduğu yönündeki güçlü sesler, Valerin’e kadar gelmeye başlamıştır. Herius “Arasir” Vala başta bu sesleri susturmak için Semiyazah ile görüşmeye çalışmışsa da, hiçbir zaman bunu başaramamış ve giderek halk nezdinde Semiyazah’ın tahtın esas sahibi olduğu düşüncesi güçlenmeye başlamıştır. Ülkenin kuzey kesimlerini tamamen ele geçiren bu fikirler, halkın çeşitli isyan faaliyetlerine girmesine neden olmaya başlamış ve bu nedenle Herius “Arasir” Vala olaya bizzat müdahale etmek zorunda kalmıştır.

Halk arasında “Kuzeyin Temizlenmesi” olarak bilinen hadise, Herius “Arasir” Vala’nın 176 yılından Semiyazah ve onu destekleyenlerin Aclania’ya isyan etmelerinden dolayı öldürülmeleri yönünde bir ferman yayınlatmıştır. Herius “Arasir” Vala, söz konusu fermanla Semiyazah’ın dikkatini çekebileceğini ve onlarca insanın kanını dökmek yerine olayı daha barışçıl bir yolla çözebileceklerini düşünmüştür. Ancak söz konusu ferman sonrasında, özellikle ülkenin kuzeyi daha da karışmış ve Semiyazah’ın esas Hükümdar olduğu yönünde yapılan propagandaların yanında, Semiyazah’a bağlılık yeminleri de edilmeye başlanmıştır. Halkın bu davranışları sonucunda ise, Herius “Arasir” Vala olaya kanlı bir müdahalede bulunmak dışında yapabilecekleri bir şey olmadığını fark ederek ordusuyla beraber kuzeye doğru yürüdü.

Ordusuyla birlikte Staidava’ya varan Herius “Arasir” Vala, burada Semiyazah ve beraberindeki ordusuyla karşılaşmıştır. Bu karşılaşmada Herius “Arasir” Vala Semiyazah ile evlenme isteğini bir kez daha yinelemişse de, Semiyazah tarafından bu teklif şiddetli bir şekilde reddedilmiş ve Semiyazah’ın ordusunda yer alan kişiler tarafından Herius “Arasir” Vala çeşitli aşağılanmalara maruz bırakılmıştır. Bu noktadan sonra kaçınılmaz olan savaş vuku bulmuş ve Herius “Arasir” Vala, kendisinden daha kudretli olarak bilinen Semiyazah’ı kendi elleriyle öldürmüştür. Savaşın kesin kazananı olan Herius “Arasir” Vala, özellikle Staidava ve çevresinin Aclania’nın nimetlerinden yararlanamayacağını belirterek Valerin’e geri dönmüştür.

Herius “Arasir” Vala’nın Valerin’e dönüşü, özellikle üst zümre tarafından büyük bir sevinçle karşılanmış ve bu zaferinden dolayın Herius “Arasir” Vala’nın Aclania içerisinde ortaya çıkan ilk net isyanı bastırmasıyla övünülmüştür. Ancak Herius “Arasir” Vala, sarayına döner dönmez dönemin danışma heyetinde bulunan kişileri kılıçtan geçirmiş ve Aludirlerin geçmişlerine ilişkin tüm kayıtların yakılmasını emretmiştir.

Yaşanan bu iç karışıklığın ardından Herius “Arasir” Vala, daha otoriter ve daha keskin kararlar veren bir kişiliğe bürünmüştür. Özellikle fikirlerinin beğenilmemesine karşı hoş görülü olmaktan uzaklaşan Herius “Arasir” Vala, duygusallıktan uzak ve depresif bir hayat yaşamaya başlamıştır. Bu zamana kadar Aclania genelinde gerçekleştirilen birçok festival yasaklanmış ve özellikle içki tüketimi konusunda da ciddi sınırlamalar getirilmiştir. Herius “Arasir” Vala yaşadığı tüm bu değişimlerden sonra ise, dünyevi uğraşlardan sıyrılarak, çocukluğundan beri ilgi duyduğu iblislere daha fazla yönelmeye başlamıştır. İblislerle ilgili en ufak bir bilginin bile peşinden giden Herius “Arasir” Vala, sadece bilgi edinmek amacıyla bile birçok kez ülke sınırlarının dışına çıkmıştır. En büyük hayalinin Izren Dağı’na gitmek ve orada yaşamak olduğunu dile getiren Herius “Arasir” Vala, bu isteğini gerçekleştiremeden 187 yılında yaşama gözlerini yummuştur. Yaşadığı dönemde herhangi bir sağlık sorunu bulunmayan Herius “Arasir” Vala’nın yaşadığı olayların getirisi nedeniyle girdiği depresyon ve başkaca psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle öldüğüne inanılmaktadır. Ölümünün ardından ise Herius “Arasir” Vala “Gökyüzündeki Kanlı Aşık” olarak anılmaya başlanmıştır.

Drusus "Wyion" Esdras
Image
Drusus “Wyion” Esdras, 156 yılında Alamara’da dünyaya gelmiştir. Drusus “Wyion” Esdras, henüz daha 1 yaşındayken annesi ve babası tarafından terkedilerek yetimhanede büyümüştür. Çocukluğundan itibaren ortaya koyduğu agresif yapısı ve vücuduna kıyasla fazlasıyla ağır basan fiziksel gücü nedeniyle, yetimhanedeki diğer çocuklara eziyet ettiği gerekçesiyle henüz daha erişkinliğe ulaşmadan yetimhaneden atılmıştır. Sokaklarda tek başına yaşamaya başlamasıyla birlikte Drusus “Wyion” Esdras kaçınılmaz olarak bölgeye uyum sağlayarak kaçakçılık işleriyle uğraşmaya başlamıştır. Yasa dışı işlere bulaşmasıyla birlikte Drusus “Wyion” Esdras birçok kez kolluk tarafından yakalanmışsa da, o dönemin yasaları gereği erişkin olmayanların cezalandırılamaması nedeniyle her seferinde serbest kalmıştır. Ancak her yakalanışında kolluk tarafından ciddi şekilde dayak yemesiyle, Drusus “Wyion” Esdras’ın güçlenme arzusu da artmış ve bu şekilde yeraltı örgütleriyle irtibat kurmaya başlamıştır.

Drusus “Wyion” Esdras, bir süre sonra kaçakçılık dışında ufak tefek başkaca yasa dışı işlere de bulaşmış ve kısa sürede tahsilatçılık yaparak ünlenmeye başlamıştır. Ancak Drusus “Wyion” Esdras bununla yetinmeyerek daha büyüğü hedeflemiş ve bir süre sonra yeraltı örgütlerinin liderlerine kafa tutmaya başlamıştır. Tam bu dönemde, ülkenin kuzeyinde Semiyazah’ın önderliğindeki isyan ateşi Drusus “Wyion” Esdras tarafından da duyulmuş ve Drusus “Wyion” Esdras kendi ifadesiyle “bölgedeki ufak işlerden” sıyrılarak daha büyük bir adım atmaya karar vermiştir. Henüz daha 20 yaşındayken Alamara’dan Staidava’ya geçen Drusus “Wyion” Esdras, Semiyazah ile görüşerek onun yanında savaşa girmeyi teklif etmiştir. Drusus “Wyion” Esdras’ın kararlılığı ve cesaretinden etkilenen Semiyazah, Drusus “Wyion” Esdras’ı saflarına katmış ve fizik gücü ile yarattığı psikolojik baskından yararlanmayı amaçlamıştır. Hükümdar Herius “Arasir” Vala ile Semiyazah arasında geçen savaşta, Semiyazah’ın saflarında yer alarak savaşa dahil olan Drusus “Wyion” Esdras, savaşta büyük bir etkinlik göstermiş ve Hükümdarın ordusundaki birçok kişiyi öldürmüştür. Bunun yanında savaşta aldığı yaralar sonucunda bitik düşmüş ve savaş alanında ölümü beklemeye başlamıştır.

Hükümdar Herius “Arasir” Vala ile Semiyazah arasındaki savaşın sonlanmasının ardından, Hükümdar Herius “Arasir” Vala ordusuna en çok zarar veren kişileri ve akıbetlerini öğrenmek istemiştir. Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın bu buyruğuyla birlikte, Semiyazah’ın ordusundaki kişiler araştırılmış ve hayatta kalan beş kişiden biri olan Drusus “Wyion” Esdras, neredeyse ölmek üzereyken Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın karşısına çıkartılmıştır. Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın karşısına çıkan beş kişiden dördü, Hükümdar Herius “Arasir” Vala’dan merhamet dilenip bağışlanmak için yalvarmış, ancak her biri Hükümdar Herius “Arasir” Vala tarafından öldürülmüştür. Ancak Drusus “Wyion” Esdras, Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın karşısında kuzeylilerin savaşmayı bilmediğini, bu yüzden savaşı kaybettiklerini ve doğru düzgün bir savaşta Hükümdar Herius “Arasir” Vala’yı kolaylıkla alt edebileceğini söylemesi üzerine, Hükümdar Herius “Arasir” Vala tarafından Drusus “Wyion” Esdras’ın derhal iyileştirilmesi ve Valerin’e getirtilmesi emredilmiştir.

Valerin’e getirilmesinin ardından tedavisi için yoğun uğraşlar verilen Drusus “Wyion” Esdras, kısa sürede iyileşerek eski gücüne kavuşmayı başarmıştır. Ancak savaşın kendisinde bıraktığı hafif aksayan bir ayak ve his kaybı yaşadığı sol kolu nedeniyle, Drusus “Wyion” Esdras en verimli döneminde gücünü tam olarak kullanamamaya başlamıştır. Drusus “Wyion” Esdras tedavi sürecini tamamlamasının ardından Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın karşısına çıkartılmış ve Hükümdar Herius “Arasir” Vala tarafından Drusus “Wyion” Esdras söylediği sözler hatırlatılarak düelloya davet edilmiştir. Gerçek kılıçlarla yapılan bu düelloda Drusus “Wyion” Esdras ağır bir yenilgi almıştır. Hükümdar Herius “Arasir” Vala ile birkaç kez daha düelloya çıkan Drusus “Wyion” Esdras, bu düelloların hiçbirini kazanamamış olsa da, Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın kendisi üzerindeki ilgisini de sürdürmeyi başarmıştır.

Sarayda geçirdiğim tüm zamanlarda, fiziksel olarak güçlenme dışında Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın açıklarını bulmak için de uğraşan Drusus “Wyion” Esdras, birkaç yılın ardından kendisini adeta Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın talim arkadaşı olarak bulmuştur. Bu durumu bir türlü kabullenemeyen Drusus “Wyion” Esdras, birkaç kez saraydan kaçma girişiminde bulunmuşsa da, bu girişimlerin tamamı da başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Nitekim, Hükümdar Herius “Arasir” Vala da tüm bu olan bitenin farkında olarak Drusus “Wyion” Esdras’ı “Serbest Bölge” içerisine atarak, onun esas gücünün ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Drusus “Wyion” Esdras “Serbest Bölge” içerisinde geçirdiği günlerinin sonunda, tamamen iblislere odaklı olarak yaşamaya başlamıştır. Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın bu konudaki tüm bilgi birikimini adeta sömüren ve iblislere olan düşkünlüğüyle öne çıkan Drusus “Wyion” Esdras, bir süre sonra tüm bu edindikleriyle de yetinememeye başlamıştır. İblislere karşı dinmeyen açlığı karşısında, Hükümdar Herius “Arasir” Vala tarafından iblis diyarına gönderilen Drusus “Wyion” Esdras, Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın ölümünden birkaç ay önce tekrar insan diyarına gelmiş ve bu şekilde 181 yılından başlayarak 5 yıl boyunca aralıksız iblis diyarında kalarak, tarihte iblis diyarında aralıksız en uzun süre kalan kişi olmayı başarmıştır. Drusus “Wyion” Esdras’nın iblis diyarında geçirdiği süre zarfında, iblislerin saldırılarının gözle görülür bir şekilde azalması, Drusus “Wyion” Esdras’ın yüzlerce iblisi yok ettiği yönünde rivayet edilmeye başlanmıştır.

Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın vefatından sonra, hiçbir zaman varis adayı olarak anılmamış olmasına rağmen tahta geçen kişi olan Drusus “Wyion” Esdras, özellikle Aludirlerin desteğiyle kısa sürede hükümdar olarak varlığını sorgulanamaz bir hale getirmiştir. Bunun yanında gaddar ve keskin kararları nedeniyle kendisine yaklaşılması ve fikirlerinin tartışılması dahi güç olan Drusus “Wyion” Esdras, özellikle iblis diyarını hedef alan bir anlayışla ülkeyi yönetmeye başlamıştır. Hükümdar Lar “Arrun” Mara tarafından kurulan organizasyonlarda misyon farklılığına giden Drusus “Wyion” Esdras, bu organizasyonların sayısını arttırmış ve hepsinin kendi mantalitesi çerçevesinde hareket ederek iblis diyarını alt etmeyi amaçlamıştır. Adeta kendisi gibi kişilerin organizasyonlar önderlik etmesini sağlaması neticesinde Drusus “Wyion” Esdras, insanlar tarafından iblis diyarına tarih boyunca girilmediği kadar çok girilmesine neden olmuştur. Günümüzün organizasyon şeması da, Drusus “Wyion” Esdras döneminde şimdiki halini almıştır.

Drusus “Wyion” Esdras, dış ülkelere karşı en büyük üstünlük sağlayabilecek konunun Aludirlerin gelişmesi olarak görmesi nedeniyle, bu konuya diğer tüm ülke işlerinden çok daha fazla önem vermiştir. Kısa sürede Aclania’nın bu faaliyetleri diğer ülkeler tarafından tepki görmeye başlasa bile, Drusus “Wyion” Esdras attığı adımlardan taviz vermeyerek faaliyetlerine devam etmiştir. Bunun yanında, hüküm sürdüğü 33 yıl boyunca bizzat kendisi de yüzlerce kez iblis diyarına gitmiş ve halk tarafından neredeyse bir hobi olarak Drusus “Wyion” Esdras’nın iblis diyarına gittiği konuşulmaya başlanmıştır.

Ülkesini keskin bir kılıçla yöneten Drusus “Wyion” Esdras, 64 yaşında vefat ettiğinde arkasında tarihte görülmemiş kadar güçlü bir Aludir yapısı bırakmıştır. Drusus “Wyion” Esdras’ın vefat ettiği dönemde bilinen hiçbir rahatsızlığı olmaması, onun tıpkı atası Lar “Arrun” Mara gibi hayat enerjisini tükettiği yönünde yorumlanmış ve Drusus “Wyion” Esdras’ın bu denli güçlü biri olmaması halinde, henüz daha kırklı yaşları göremeden çoktan ölmüş olabileceği rivayet edilmiştir. Ölümünün ardından ise Drusus “Wyion” Esdras “Günahkar Kral” olarak anılmaya başlanmıştır.

Decimus "Rhennir" Celer
Image
Decimus “Rhennir” Celer, 186 yılında Valerin’de dünyaya gelmiştir. Babası işsiz, annesi ise hayat kadını olan Decimus “Rhennir” Celer üç kardeşin ortancası olarak geldiği hayatına büyük zorluklarla başlamıştır. Annesinin işi gereği randevu evleri ve genelevlerde büyümeye başlayan Decimus “Rhennir” Celer, 10 yaşına geldiğinde kendisinden 3 yaş büyük olan abisinin yatalak olması nedeniyle onunla ilgilenmeye başlamıştır. Kendisinden 2 yaş küçük kız kardeşinin ihtiyaçlarını da gidermeye bu yaşlarında başlayan Decimus “Rhennir” Celer kısa sürede kardeşlerinin hem annesi hem de babası olmuştur. Baba ve annesinin yaşam tarzı nedeniyle 15 yaşında kardeşlerini de alarak evden ayrılan Decimus “Rhennir” Celer, bu andan sonra kendisine ve kardeşlerine yeni bir hayat kurmayı amaçlamıştır.

Küçük yaşlarından itibaren çeşitli işlerde çalışan Decimus “Rhennir” Celer’in en büyük amacı yatalak olan abisini iyileştirmek olması nedeniyle, tıp konusunda bilgi edinmeye başlamıştır. Çalışmaktan ve ev işlerine bakmaktan arta kalan her zamanını tıp kitapları bulmak ve onları okumakla ilgilenen Decimus “Rhennir” Celer, edindiği bilgilerle kısa sürede küçük bir hasta kitlesi edinmiştir. Çevresindeki insanların rahatsızlıklarına bitkisel tedaviler geliştiren Decimus “Rhennir” Celer’in namı bir süre sonra çevre şehirlere yayılmaya başlamıştır.

208 yılına gelindiğinde Decimus “Rhennir” Celer, kardeşlerini de yanına alarak tıp konusunda kendini geliştirebilmek için seyahat etmeye başlamış ve diğer ülkelere varan ziyaretler gerçekleştirmiştir. Dönemin önde tıp uzmanlarıyla istişareler etmeye başlayan ve abisine bir tedavi bulmayı amaçlayan Decimus “Rhennir” Celer, gittiği her toprakta iz bırakmaya başlamıştır. Bu seyahatleri sırasında iblislerin insanlara bıraktığı zarar ve Aludirlerin vücut yapıları gibi konulara da merak salan Decimus “Rhennir” Celer, Hükümdar Herius “Arasir” Vala’nın öne attığı “Qen” fikrine bağlı kalarak araştırmalarının bir kısmını da bu yöne kaydırmıştır. Bu hususta araştırmalarını derinleştirmek için tekrar Valerin’e döndüğünde, karşısında kendisine muhtaç birçok insan görmüş ve derhal onların tedavileriyle ilgilenmeye başlamıştır.

Hükümdar Drusus “Wyion” Esdras’ın iblis diyarına yönelik faaliyetleri nedeniyle, Aludirler açısından tıp konusunda uzman kişilere ihtiyaç duyulmasıyla birlikte, Decimus “Rhennir” Celer’in yolu da buraya düşmüştür. Kendisine bu iş teklif edildiğinde, Decimus “Rhennir” Celer abisi için olan çalışmalarına devam edebilmek şartıyla bunu kabul etmiştir. 215 yılından itibaren Aludirlere bağlı bir şekilde çalışmaya başlayan Decimus “Rhennir” Celer, kısa sürede Aludirlerin vazgeçilmez şahsiyetlerinden birine dönüşmüş ve çoğu kimsenin tedavi edemediği hastalıklara çözüm bulmayı başarmıştır. Decimus “Rhennir” Celer’in tüm bu çabaları sonunda da, Hükümdar Drusus “Wyion” Esdras kendisini huzurunda kabul etmiş ve aksayan ayağı ile sol kolu için bir çözüm bulup bulamayacağını sormuştur. Decimus “Rhennir” Celer, Hükümdarın bu talebine karşılık araştırmalarını arttırmaya başlamış ve tüm zamanını Hükümdarın rahatsızlığı ortadan kaldırmaya adamıştır. Bu yolda Hükümdar Drusus “Wyion” Esdras’ın bizzat bedeninde birçok deney gerçekleştiren Decimus “Rhennir” Celer, aynı deneyleri abisi için de kullanabileceğini düşünmüştür. Ne var ki, abisinin bu deneyler sonunda vefat etmesi üzerine, Decimus “Rhennir” Celer artık tamamen Hükümdar Drusus “Wyion” Esdras’a odaklanmıştır.

Hükümdar Drusus “Wyion” Esdras’ın iblis diyarından her dönüşünde soluğu onun yanında alan Decimus “Rhennir” Celer, özellikle abisinin tedavisinde yaptığı yanlışlıkları ve eksiklikleri bulmak ümidiyle Hükümdar üzerinde birçok ilaç denemiş ve birçok deney yapmıştır. Tüm bu deneylerin sonunda ise Hükümdar Drusus “Wyion” Esdras şifa bulmuş ve aksayan ayağını kullanabilmeye, sol kolunu ise daha rahat kullanmaya başlamıştır. Ancak Hükümdar Drusus “Wyion” Esdras henüz daha tam anlamıyla şifa bulamadan vefat ettiğinde, ardından tahta Decimus “Rhennir” Celer’in geçmesini vasiyet etmiştir.

Decimus “Rhennir” Celer, beklenmedik bir şekilde tahta geçmesiyle birlikte önceliğini tıp konusuna vermeye devam etmiş ve Aclania çapında bir seferberlik başlatmıştır. Bu zamana kadar Aclania’da tıp konusunda fazla gelişme gösterilememiş, ancak Decimus “Rhennir” Celer sayesinde Aclania giderek gelişmeye başlamıştır. Ne var ki Decimus “Rhennir” Celer, insan sağlığı noktasında iblis diyarına girilmesinin geri dönülmez zararlar yarattığını düşünerek, mümkün mertebe bu hususta tedbirli davranmaya başlamıştır. Öte yandan, Hükümdar Drusus “Wyion” Esdras’ın iblis diyarında açtığı yıkımın büyük sonuçları olabileceğini öngörerek, iblis diyarına girilmesini oldukça sınırlı bir hale getirmiştir. İlerleyen dönemlerde, özellikle Aludirleri genel sağlığı noktasında ciddi sıkıntıların yaşanması ve yeni Aludirlerin doğuşunun sağlanması noktasında yaşanan sorunlar karşısında, 243 yılında “Aludir Denemeleri” olarak bilinen hadise Decimus “Rhennir” Celer tarafında yasaklanmıştır.

Yeni Aludirlerin ortaya çıkmasına engel olan bu düzenlemenin ardından Decimus “Rhennir” Celer, Aludirlerin keşfinin daha sağlıklı bir yolunu aramaya başlamış ve mevcut Aludirlerin sahip oldukların “Qen” enerjisinden en az ne şekilde zarar görebileceklerini keşfetmeyi amaçlamıştır. Bu dönemde daha çok içine kapanık ve halktan kopuk bir yaşam tercih etmiştir. Bununla birlikte aynı dönem içerisinde uygun varis adaylarını bulmak için de yoğun bir çaba harcamış ve nihayetinde bilinen 14 varis adayı edinerek Aclania tarihindeki en çok adayı bir araya getirmiştir.

Ömrünün son zamanlarını tamamen varis adaylarına harcayan Decimus “Rhennir” Celer, 66 yaşında bir deney esnasında yaşanan patlama sonucunda yaşamını yitirmiştir. Decimus “Rhennir” Celer, ardından oldukça gelişmiş bir sağlık sistemi bırakarak adını tarihe geçirmeyi başarmıştır. Ölümünün ardından ise Decimus “Rhennir” Celer “Tanrıların Doktoru” olarak anılmaya başlanmıştır.

Eletha “Visyn” Norkian
Image
Doğum tarihi ve doğum yeri bilinmeyen Eletha “Visyn” Norkian, henüz daha küçük bir çocukken Hükümdar Decimus “Rhennir” Celer tarafından beraberinde bulunan diğer üç çocukla birlikte saraya alınmıştır. Yaşamını tamamen saray hayatı içerisinde ve Hükümdar Decimus “Rhennir” Celer’in eğitimleriyle geçirmiş ve genç bir kız olmaya adım attığı günlerde diğer varis adaylarından farklı bir auraya sahip olduğu anlaşılmıştır. İçine kapanık yapısına rağmen, saraydakilere yardımcı olma konusunda istekli olan ve diğer varis adaylarına da aynı şekilde yaklaşan Eletha “Visyn” Norkian, Hükümdar Decimus “Rhennir” Celer’in verdiği derslerdeki başarısıyla adından söz ettirmeyi başarmıştır.

Hükümdar Decimus “Rhennir” Celer’in öğretisi altında, tıp, askeri, yönetim ve Aludir alanlarında oldukça üstün başarılar ortaya koyan Eletha “Visyn” Norkian, diğer varis adayları arasında kolaylıkla sıyrılarak hükümdarlık için en güçlü aday konumuna gelmiştir. Önündeki tek engelin cinsiyeti olarak durduğu bilinciyle birlikte, bir erkeğin yapabileceği her şeyi kendisinin de yapabileceğini birçok kez kanıtlamış ve bu sayede kendisine duyulan şüpheleri gidermeye çalışmıştır. Bir süre sonra Hükümdar Decimus “Rhennir” Celer tarafından varis adaylarının sayıları düşürülmeye başlamış ve Hükümdar Decimus “Rhennir” Celer’in son dönemlerinde sarayda kalan üç varisten biri olmuştur.

Hükümdar Decimus “Rhennir” Celer’in vefatının ardından yeni hükümdar olarak açıklanması halkta tedirginlikler yaratmıştır. Daha öncesinde tarihte tahta bu kadar yaklaşmış olan bir kadının, Semiyazah’ın yol acıktıkları da dikkate alındığında, Eletha “Visyn” Norkian’ın tahta çıkmasına ciddi tepkiler doğmuştur. Ancak Eletha “Visyn” Norkian, tüm bu tepkileri büyük bir sorumluluk bilinciyle omuzlamış ve özellikle halk ile hükümdar arasındaki çizginin daha ince bir yapıya bürünmesi için sarayın şatafatından uzaklaşmayı tercih etmiştir. İlk iş olarak, bu tarihe kadar “Yükseliş Sarayı” olarak bilinen yerin adını “Yükseliş Konağı” olarak değiştirmiş ve burayı halkın girişine açık hale getirmeyi istemiştir. Ancak halk nezdindeki tepkiler karşısında Eletha “Visyn” Norkian’ın bu isteği danışman heyeti tarafından şiddetle reddedilmiştir. Bu durum karşısında ise Eletha “Visyn” Norkian, halkın yanına gelmesini sağlayamadığını düşünerek bizzat halkın arasına inmeye karar vermiştir.

Eletha “Visyn” Norkian halk nezdinde giderek sempati toplamasıyla birlikte, Aludirlerin gelişimi amacıyla “Aludir Denemeleri” adı verilen hadiseyi de tekrar başlatmıştır. Tahta geçişinin ilk yılında bunu gerçekleştirmesi ve ayrıca tüm Aludirler tarafında sayılan Agrupnia’nın komutan olarak sınırsız yetkilerle lider olarak atanmasıyla birlikte, Eletha “Visyn” Norkian hakkındaki tüm dedikoduların sonlanmasını sağlamıştır.

Eletha “Visyn” Norkian, 253 yılında Aclania’ya ve atalarına ihanet ederek, iblislerin tarafına geçerek insanlığa savaş açmıştır. Bu ihanetiyle birlikte Eletha “Visyn” Norkian “Tanrıların En Büyük Laneti” olarak anılmaya başlanmıştır.