Karanlığın içinde beliren bir çift gözün açılışıyla başlıyordu her şey. Beyazı, beyazdan daha beyaz… Yüzünde yılların bıraktığı çizgilere rağmen, olduğundan daha genç, olması gerekenden daha yaşlıydı. Bu bir çift gözün açılmasıyla eğilen başlar, hürmetin ve saygının en kusursuz tonunu içeriyordu. Oysa karanlıktı her yer ve bu bir çift göz dışındaki her şey karanlığın ta kendisi gibiydi. Zaman ve mekanın olmadığı toprakları yeşerten bir çift göz, zaman ve mekanın en kudretlisi gibi görünüyordu. Yorgunluk okunan yüzüne rağmen, dik omuzlarıyla her türlü musibete karşı gelebilecek gibiydi. Bu dik duruş ise, başların saygıyla eğilmesine vesile oluyordu. Hissizliğin getirdiği boşluğa rağmen, hürmetin sınırı görünemez oluyordu.

Varlığın ve yokluğun birbirlerine saldırısı dinmezken içeri giriyordu uzun boylu adam ve genç çocuk. Uzun boylu adamın dalgalı mora çalan saç rengi, suratındaki kaygısız ifadenin tezahürü gibi görünüyordu. Çenesinin altında öbeklenmiş tel tel sakalları köseliğine nispet ediyordu sanki. Ancak rahatsız görünmüyordu uzun boylu adam bu durumda. Yüzündeki kaygısız gülümseme, içine daldığı karanlığı bile umursamadığını gösteriyordu. Genç çocuk ise başka bir dünyayı temsilen varlığını ortaya koyuyordu. Kocaman sarı gözleri ve yüzündeki donukluğa rağmen rahatsız edici gülümsemesi, akli melekelerinin bir bakışla sorgulanmasına neden oluyordu. Cinsiyetini dahi belli etmekten uzak görüntüsü ve arka kısımlarının uçlarını sararttığı saçları, delilik ile gerçeklik arasındaki sınırın bir temsili gibiydi. Fakat, o da halinden memnundu uzun boylu adam gibi. Yürüdüğü hiçlik yolunda sıralanmış kişilere koca bakışlarını ve gülümsemesini gönderirken bile…
Azahil ellerini kulaklarına götürürken, Annayi halen isminin doğru söylenmiyor olmasına duyduğu bozukluğu suratına işliyordu. İkilinin sessizlik içindeki konuşmaları, ötelerce mesafeden kolayca duyuluyordu. Lakin bir çift beyaz göz, tüm bu konuşmaları sadece dinliyordu. Onca hürmete rağmen, yine de söz sırasının kendisine düşmesini sabırla bekliyordu. Azahil ve Annayi arasındaki münakaşanın sonucu kazananın olmayan bir mücadeleden ibaretti. Fakat Azahil, Annayi’ye nispeten umursamazlığına rağmen yerini daha iyi bilen biriydi. İsim tartışmasını bir kenara bırakırken, yüzündeki gülümsemeyi bir an silmeden başını eğiyordu hürmetle. Ancak Annayi’nin hala daha etrafına bozuk bakışlar attığını fark ettiğinde, sol eliyle Annayi’nin başını da neredeyse yere kadar eğiyordu.
Bir çift beyaz gözün karanlığın içindeki belli belirsiz el hareketiyle doğrulan Azahil “Malumat vermeye geldim Efendim.” diyerek söze giriyordu. Hafifçe yutkunmasının ardından “Üç önemli haberim var Efendim. Bunlardan ilki, iki yeni imparatorun doğduğu yönündeki söylentiler. Cysa isimli Aludir’in Acı İmparatoru, Lenith isimli Aludir’in ise Korku İmparatoru olduğu yönündekileri bilgileri aldım. Şu an için Cysa, yanında Inias isimli bir yeni uyanmış bir Aludir ile birlikte Nuwihn Bölgesi’nde bulunuyormuş. Lenit ise, yanında Diniel isimli yine yeni uyanmış bir Aludir ile birlikte Wrufolst Bölgesi’ne giriş yapmış. İlk önemli haberim bundan ibarettir.” diyor. Sözlerinden sonra bir süre bekleyen Azahil “İkinci önemli haberim ise Azuldir isimli Aludir’e ait olan Maeve’nin iblislerin eline düşmüş olduğu bilgisini teyit ettim. Maeve, artık iblislerin elinde.” diyor. Verdiği bu bilginin ardından yine bir süre bekleyen Azahil, bir önceki verdiği ara kadar bekledikten sonra “Üçüncü önemli haberim ise, iblis diyarında bazı Aludirlerin bir şekilde bağ kurmadan dönmüş olmaları. Bu kapsamda, tamamının isimlerini henüz tespit edebilmiş değilim, bağışlayın, lakin Archon isimli bir Aludir’in şu an iblis diyarında olduğu bilgisini aldım. Bunun yanında Mihr isimli bir Aludir’in üsten ayrıldığı gelen haberler arasında. Başı boş bırakılmadı, gölgelerden takip ediliyor. Tüm bunların yanında, Aludir Üssü’nde birden fazla benzer durumda olan Aludirler mevcut. Edinebildiğim bilgilere göre bu Aludirlerin isimleri Esther ve Aspendos. Muhtemelen organizasyonlara dahil edilecekler. Şimdilik bu kadar Efendim.” diyor. Azahil’in ardından bir anda lafa gire Annayi “Ah-ha! Efendim! Archon veya Mihr! Hangisiyle oynayabilirim?” diyor heyecanlı bir şekilde. Ancak bu sözlerine karanlık ve boşluk dışında karşılık bulamayan Annayi’nin yüzü düşerken bir çift gözün sesi duyuluyor, karanlıktan daha karanlık bir tonda.
Karanlığın içinde yankılanan bu sözler, karanlığın bir başka halini gün yüzüne çıkartıyor. Sarı gözbebekleri karanlığı yırtarcasına parlarken, bir anda zehir karanlığına dönüşmesiyle tek bir söz duyuluyor.

Varlığın ve yokluğun birbirlerine saldırısı dinmezken içeri giriyordu uzun boylu adam ve genç çocuk. Uzun boylu adamın dalgalı mora çalan saç rengi, suratındaki kaygısız ifadenin tezahürü gibi görünüyordu. Çenesinin altında öbeklenmiş tel tel sakalları köseliğine nispet ediyordu sanki. Ancak rahatsız görünmüyordu uzun boylu adam bu durumda. Yüzündeki kaygısız gülümseme, içine daldığı karanlığı bile umursamadığını gösteriyordu. Genç çocuk ise başka bir dünyayı temsilen varlığını ortaya koyuyordu. Kocaman sarı gözleri ve yüzündeki donukluğa rağmen rahatsız edici gülümsemesi, akli melekelerinin bir bakışla sorgulanmasına neden oluyordu. Cinsiyetini dahi belli etmekten uzak görüntüsü ve arka kısımlarının uçlarını sararttığı saçları, delilik ile gerçeklik arasındaki sınırın bir temsili gibiydi. Fakat, o da halinden memnundu uzun boylu adam gibi. Yürüdüğü hiçlik yolunda sıralanmış kişilere koca bakışlarını ve gülümsemesini gönderirken bile…
“Ah-ha! Sonunda yeni arkadaşlarımla oynamak için izin alacağımıza o kadar mutluyum ki Azahil-abi, her an ölebilirim!”
“Haa~~ Ne oynamasından bahsediyorsun Anni’m!?”
“Annayi! AN-NA-Yİ!”
“Haa~~ Ne farkeder ki Annayi’m veya Anni’m?”
“İsmim bu be! AN-NA-Yİ!”
“Ha~~ Anladığın sürece önemi var mı?”
“Ah-ha! O zaman Azi’cik demem de bir sakınca yok, öyle mi Azahil-abi?”
“Ha~~ Ne istersen de, yeter ki biraz sus Anni’m!”
“AN-NA-Yİ! AN-NA-Yİ!”
“Haa~~ Ne oynamasından bahsediyorsun Anni’m!?”
“Annayi! AN-NA-Yİ!”
“Haa~~ Ne farkeder ki Annayi’m veya Anni’m?”
“İsmim bu be! AN-NA-Yİ!”
“Ha~~ Anladığın sürece önemi var mı?”
“Ah-ha! O zaman Azi’cik demem de bir sakınca yok, öyle mi Azahil-abi?”
“Ha~~ Ne istersen de, yeter ki biraz sus Anni’m!”
“AN-NA-Yİ! AN-NA-Yİ!”
Azahil
Annayi
Annayi
Azahil ellerini kulaklarına götürürken, Annayi halen isminin doğru söylenmiyor olmasına duyduğu bozukluğu suratına işliyordu. İkilinin sessizlik içindeki konuşmaları, ötelerce mesafeden kolayca duyuluyordu. Lakin bir çift beyaz göz, tüm bu konuşmaları sadece dinliyordu. Onca hürmete rağmen, yine de söz sırasının kendisine düşmesini sabırla bekliyordu. Azahil ve Annayi arasındaki münakaşanın sonucu kazananın olmayan bir mücadeleden ibaretti. Fakat Azahil, Annayi’ye nispeten umursamazlığına rağmen yerini daha iyi bilen biriydi. İsim tartışmasını bir kenara bırakırken, yüzündeki gülümsemeyi bir an silmeden başını eğiyordu hürmetle. Ancak Annayi’nin hala daha etrafına bozuk bakışlar attığını fark ettiğinde, sol eliyle Annayi’nin başını da neredeyse yere kadar eğiyordu.
Bir çift beyaz gözün karanlığın içindeki belli belirsiz el hareketiyle doğrulan Azahil “Malumat vermeye geldim Efendim.” diyerek söze giriyordu. Hafifçe yutkunmasının ardından “Üç önemli haberim var Efendim. Bunlardan ilki, iki yeni imparatorun doğduğu yönündeki söylentiler. Cysa isimli Aludir’in Acı İmparatoru, Lenith isimli Aludir’in ise Korku İmparatoru olduğu yönündekileri bilgileri aldım. Şu an için Cysa, yanında Inias isimli bir yeni uyanmış bir Aludir ile birlikte Nuwihn Bölgesi’nde bulunuyormuş. Lenit ise, yanında Diniel isimli yine yeni uyanmış bir Aludir ile birlikte Wrufolst Bölgesi’ne giriş yapmış. İlk önemli haberim bundan ibarettir.” diyor. Sözlerinden sonra bir süre bekleyen Azahil “İkinci önemli haberim ise Azuldir isimli Aludir’e ait olan Maeve’nin iblislerin eline düşmüş olduğu bilgisini teyit ettim. Maeve, artık iblislerin elinde.” diyor. Verdiği bu bilginin ardından yine bir süre bekleyen Azahil, bir önceki verdiği ara kadar bekledikten sonra “Üçüncü önemli haberim ise, iblis diyarında bazı Aludirlerin bir şekilde bağ kurmadan dönmüş olmaları. Bu kapsamda, tamamının isimlerini henüz tespit edebilmiş değilim, bağışlayın, lakin Archon isimli bir Aludir’in şu an iblis diyarında olduğu bilgisini aldım. Bunun yanında Mihr isimli bir Aludir’in üsten ayrıldığı gelen haberler arasında. Başı boş bırakılmadı, gölgelerden takip ediliyor. Tüm bunların yanında, Aludir Üssü’nde birden fazla benzer durumda olan Aludirler mevcut. Edinebildiğim bilgilere göre bu Aludirlerin isimleri Esther ve Aspendos. Muhtemelen organizasyonlara dahil edilecekler. Şimdilik bu kadar Efendim.” diyor. Azahil’in ardından bir anda lafa gire Annayi “Ah-ha! Efendim! Archon veya Mihr! Hangisiyle oynayabilirim?” diyor heyecanlı bir şekilde. Ancak bu sözlerine karanlık ve boşluk dışında karşılık bulamayan Annayi’nin yüzü düşerken bir çift gözün sesi duyuluyor, karanlıktan daha karanlık bir tonda.
“İmparatorlar ve Maeve meselesiyle şahsen ilgileneceğim. Archon ve Mihr isimli Aludirler ile ilgilenmeni istiyorum. Aynı zamanda, Esther ve Aspendos’u da sana bırakıyorum. Anlaşıldı mı Urilirn?”
Karanlığın içinde yankılanan bu sözler, karanlığın bir başka halini gün yüzüne çıkartıyor. Sarı gözbebekleri karanlığı yırtarcasına parlarken, bir anda zehir karanlığına dönüşmesiyle tek bir söz duyuluyor.
“Emredersiniz...”

...Efendim!

...Efendim!



