Page 1 of 9

Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 31 Jul 2024, 17:22
by GM - Dimensio
Josegna ile selamlaşmanın ardından bölüğündeki kişilere karşı kendini takdim eden konuşmanı yapmaya başlıyorsun. Kurduğun her bir cümle ile bölüğündeki kişilerin suratlarına daha ciddi ifadeler düşse bile, her birinin ruhlarında bir kazanın kaynamaya başladığını da hissedebiliyorsun. Kelimelerin, sadece birkaçından sonra adeta ruhlara vurulup nazik bir kırbaç edasını alıyor ve karşına aldığın 10 kişinin tamamının isterik bir şekilde kendilerini bu kırbaç darbelerine teslim ettiklerini görüyorsun. Bu sayede, tıpkı ideal bir komutan gibi bölüğündeki herkesin sonsuz ve sorgusuz desteğini alarak rüzgarı doğru yönden estirmeye başlarmışsın gibi duruyor. Nitekim cümlelerin tamamlandığında, diğer bölüklerdeki sessizliğin aksine, bölüğündeki kişilerin hırslı nidalarla sana karşılık verdiğini görüyorsun. Birkaç saniye süren bu nidaların ardından ise, bölüğündeki kişiler ikinci bir emre gerek duymaksızın bir an önce emirlerini yerine getirmek ister gibi at arabasına doğru ilerlemeye başlıyor. Onların sıralanıp at arabasına binişlerini izlediğin esnada ise Josegna hemen yanına kadar geliyor ve “Etkileyici bir konuşmaydı Komutan… Ancak bir komutan sadece güzel konuşan kişi olmamalıdır, öyle değil mi?” diyor. Hemen ardından ise belli belirsiz bir gülümsemenin ardından “Ya da birilerinin eşyalarını kırıp döken!” diyor aranızda önceye dayalı olaylara atıf yaparcasına. Ne var ki, Josegna cümlelerinin sonuna koyduğu tebessümle ciddi olmadığını belli ederken “Müsaadenizle, Komutan.” diyerek at arabasına doğru ilerlemeye başlıyor.
Off Topic
Benden kaynaklı nedenlerle konunun açılması uzamış olduğundan, dilersen seyahat faslını hızlı geçmemiz mümkündür. Böylesine bir durumda seyahate ilişkin ufak bilgilere yer verilecek.
Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 01 Aug 2024, 11:28
by Gadiel
Sözlerin derin bir marifet olduğunu anladığımda, aynanın karşısında yirmi beş yaşlarında görünen bir adamdım. Bu marifetin bana bir lütuf olarak mı verildiğini yoksa silinen anılarıma rağmen kas hafızama yerleşmiş bir refleks mi olduğunu bilemiyordum. Bu da beni bir kez daha, bir Aludir olmadan önce kim olduğumu sorgulamaya itiyordu. Kimdim, ne iş yapardım, nelerle uğraşırdım? İyi biri miydim yoksa kötü biri mi? Bu diyarın sokaklarında gezerken beni tanıyan birine rastlar mıydım acaba? Onlar beni iyi biri olarak mı hatırlardı yoksa kötü biri olarak mı? Bir çocuğum, bir ailem var mıydı? Varsa, beni arıyorlar mıydı?

Bu sorular, birbirini kovalayan başka sorular doğuruyordu. Ağzımdan dökülen sözler, bir senfoninin en etkileyici bölümünün notaları gibi akarken, zihnim büyük bir kaosun ortasında debeleniyordu.

Uzunca süren konuşmam nihayet sona erdiğinde, karşımda bana saygı duyan bir grup insanın varlığını hissettim. İlk tanışmanın ve temasın ne denli önemli olduğunu biliyordum; bu yüzden, onlara hitap ederken kullandığım ilk sözlerin etkileyici olmasına özen göstermiştim. Konuşmamın sonunda, kısa bir an için sağ elimi yumruk yaparak havaya kaldırdım ve onların coşkulu naralarına katıldım. Ardından, dikkatimi Josegna'ya çevirdim.

Herkes at arabasındaki yerini aldığında, Josegna’nın sözlerine hafif bir tebessümle karşılık verdim. Kemanın kırılmasıyla ilgili o anları tekrar hatırlattığında, yüzümdeki ifade kısa bir an için ciddileşti. Ancak bu ciddiyet, hızla yerini yeniden bir tebessüme bıraktı; sadece bir ya da birkaç saniyelik bir sürede olup bitmişti her şey. Josegna yerine geçmek için hareketlendiğinde, onu bir an için durdurmak istedim.

“O gün için bir kez daha özür dilerim. Sağ salim dönersek telafi edeceğim.” diye samimi bir özürle başladım konuşmaya. “Sözler, hiçbir zaman tek başına yeterli olmaz. Bu yüzden buradasın Josegna, seni yanımda istememin sebebi de bu. Yetersiz kaldığımı hissettiğim anlarda bana güç ve destek olman için. Tecrübenle, buradaki herkesin, hatta benim bile yolumu aydınlatmanı istiyorum. Bu gençlerin hepsi bize emanet; onların görevi insanları korumak, fakat bizim görevimiz, bu çocuklar da dahil olmak üzere herkesi korumaktır. Yetkimi yalnızca bu istekte kullanacağım, Josegna: Hepimize yol göster.” Keskin bakışlarım sözlerime eşlik ederken, bu cümlelerle konuşmamın bu kısmını tamamladım.

Son olarak, sözlerimi tamamladıktan sonra at arabasına doğru yöneldim. “Lütfen, yol boyunca bu çocuklar hakkında ne öğrenebilirsen bana bildir. Korkuları, güçlü ve zayıf yanları… İsimleri. Hepsini tanımak istiyorum.”

Off Topic
Sizin içinde uygunsa, atlayabiliriz dilerseniz.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 02 Aug 2024, 17:48
by GM - Dimensio
Konuşmaya başlamanla birlikte Josegna adımlarını kesip sana doğru dönüyor ve söylediğin ilk cümlelere karşı, durumun bir önemi olmadığını belirten bir mimikle sana karşılık veriyor. Ardından sözlerini dinleyen Josegna, yüzüne takındığı tebessümü sanki bir maskeye çevirir gibi hissizleşmeye başlarken at arabasına doğru yönelmeye başlıyorsun. Attığın adımlarla birlikte Josegna da sana eşlik ediyor ve sözlerin son bulduğunda “Emredersiniz.” diyor ne bir emir almış ne de öylesine bir laf etmiş gibi. Ancak bu sözlerinin hemen ardından, adımlamalarındaki hızı azaltmadan konuşmaya giren Josegna “Kimileri vardır kudretiyle yar olur, kimileriyse zul… Bazen ne itaat beklersin ne de kul… Medet aramak mıdır başka kudretlerde gayen, bak da bul… Unutma, gördüklerin değil, ruhundakidir makbul…” diyor şairane ses tonunu en yüce üstatlarla yarıştırırcasına. Bu sözlerinden sonra ise bakışlarını sana çeviren Josegna “Ben, sadece emirlerinize amade bir yoldaştan ibaretim. Ortada gösterilecek bir yol varsa, heyhat ben ne ederim? Arzun ve görevin korumaksa emrindekileri, bak bu bilek; bu da yürek! Ne yol bilirim, ne yordam; emre boyun eğerim!” diyor. Yüzen yerleştirdiği tebessüme bu sözleriyle birlikte can gelmesiyle Josegna “Demem o ki, ne çareyim sana ne derman. Kendine güven, gerisi varsın olsun yaman!” diyerek sırtına hafif bir yumruk indiriyor.

Josegna’nın bu sözleriyle birlikte at arabasının arkasına giriş yapmak için hazırlanıyorsunuz. Bölüğündekiler, seni gördükleri anda oturdukları yerde ayağa kalkarken, başlarının tavana değmemesi için eğiliyorlar. Bu görüntü, seni sanki boyun eğilen bir kudret timsaline dönüşürken, bir an için tavan olmasa dahi bölüğündekilerin aynı şekilde seni karşılayacaklarını hissediyorsun. At arabasının iki yanına konulmuş tahta düzenek sayesinde, kendine oturacak bir yer seçmenin ardından, Josegna da tam karşına gelecek şekilde oturuyor ve ikinizin de oturmasından sonra, bölüktekiler de oldukları yere çöküyorlar. Josegna bölükteki her bir kişiye bakmasının ardından “Alamara’ya yaklaşık 6 günlük bir yolumuz var. Ancak bu mesafeyi daha hızlı kat etmemiz gerekiyor. Bu nedenle olabildiğince duraksamaksızın ilerleme gerçekleştireceğiz. İlk hedef noktamız Doğu Üssü’ne ulaşmak. İlerleyiş hızımıza göre aradaki bir kasabada veya yol üstünde konaklayıp ihtiyaçlarımızı gidermemiz mümkün. Lakin son kararımız elbette Komutan Gadiel’de…” diyerek sözü sana devrediyor. Bölüğündekiler ise, Josegna’nın sözlerinin ardından vereceğin emri merakla ve itaatkar gözlerle bekliyor.

Off Topic
Mümkün mertebe hızlı bir ilerleme yapalım o zaman.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 07 Aug 2024, 00:44
by Gadiel
Sözlerim, yanımdan uzaklaşmak üzere olan Josegna'nın ayak bileklerine sarılmış birer bağ gibi, onu alıkoyuyordu. Duygu ve düşüncelerimin şekil bulmuş hali olan cümlelerimi sıralarken, gözlerim Josegna'nın yüzünden bir an olsun ayrılmamıştı. Konuşmamın başında yüzünde beliren tebessüm, ilerleyen dakikalarda solgun bir görüntüye bürünmüştü. O an fark etmiştim ki, yüzündeki ifade ona yüklediğim sorumluluktan pek memnun olmadığını gösteriyordu. Ancak sözlerinden tam olarak neye kızgın olduğunu anlamak zordu; acaba onu sorumluluk altında bırakmam mı, yoksa kendimin sorumluluktan kaçmam mıydı onu rahatsız eden? Belki de niyetim saf değildi, bundan bile emin değildim. Hayata gözlerimi açtığımdan bu yana çok zaman geçmemişti ve belki de bir dayanak arıyordum, belki de yüklerimi taşıyacak bir omuz... Eğer bilinçaltımda beni rahatsız eden şey buysa, içten içe korkak bir adam olmalıyım. Ama öyle değildim, biliyordum. Bu yüzden Josegna'nın sözleri içimde derin bir rahatsızlık uyandırıyordu. Her bir sözcüğü, yüzüme sertçe inen bir tokat gibi acı verici ve sarsıcıydı. Bu kelimelerin yankıları zihnimde çınlarken, içimde bir boşluk hissi doğuyordu. Belki de Josegna'nın söylediklerinde, beni rahatsız eden gerçekler saklıydı. İçimdeki bu huzursuzluk, kendime olan güvenimi sorgulamam gerektiğini gösteriyordu.

Belki de tüm sorunların kökünde, kendime olan güven eksikliği yatıyordu. Bu eksiklik, hayatın getirdiği zorluklara karşı direncimi zayıflatıyor, kendi ayaklarımın üzerinde durmamı engelliyordu. Josegna'nın sözleri, beni derin bir uykudan uyandıran bir alarm gibi, içimde saklı kalan cesareti uyandırmaya çalışıyordu. O an anladım ki, belki de tek yapmam gereken, kendime güvenmek ve içimdeki gücü keşfetmekti. Kendi kararlarımı alıp, onların sonuçlarıyla yüzleşebilmek için cesur olmalıydım. Ancak bu şekilde, hayatta gerçekten özgür olabilirdim.

Josegna'nın sözcükleri acı verici olsa da, belki de gerçeklerle yüzleşmemi sağlayan bir dönüm noktasıydı. İçimdeki bu karmaşık duygulara rağmen, kendi yolumu çizmek ve hayatımı kendi ellerimle şekillendirmek zorundaydım.

"Teşekkür ederim, Josegna. Gerçekten iyi bir dostsun," dedim ona, at arabasına binmeden ve diğerleriyle kaynaşmadan önceki son anlarımızda. Bu kısa ama anlamlı anın ardından, beni görünce hemen ayağa kalkan on kişilik bölüğümün arasına karıştım. At arabasın içerisindeyken insanların bana gösterdiği saygıyı hissedebiliyordum. İlk izlenimim üzerinde olumlu bir etki bırakmıştı ve bu, onların bana lider olarak baktıklarının bir göstergesiydi. At arabasının yüksekliği nedeniyle başları eğik olsa da, ben onların arasından geçerken, arabada olabildiğince dik ve kendinden emin görünmeye çalışıyordum.

Arabanın içinde Josegna ile karşılıklı oturduğumuzda, o konuşmaya başladı. Alamara'ya yapacağımız yolculuğun yaklaşık altı gün süreceğini söyledi. Bu sözleri duyunca, bir an için Boaldir'in anlattıkları aklıma geldi. Onlar, beş günlük yolu üç gün içerisinde kat etmişlerdi. Ancak Josegna, bizim altı günlük bir yolculuk yapacağımızı belirtiyordu. Bu çelişki, beni biraz düşündürdü. Muhtemelen bizim başlangıç noktamız, o zamanlar Boaldir'in yola çıktığı yere göre daha uzaktı ya da yaşlı adam, geçmişin detaylarını tam olarak hatırlayamıyordu. Ya da Josegna mesafeyi yanlış hesaplamıştı.

Bu durum, yolculuğun belirsizlikleri ve bilinmeyenleri karşısında küçük bir ihtilaf gibi görünse de, içimde bir merak uyandırdı. Yolun getireceği zorlukları ve beklenmedik olayları düşünmekten kendimi alamıyordum. Her şeye rağmen, bu yolculuğun, sadece fiziksel bir seyahat değil, aynı zamanda içsel bir sınav olacağının da şimdiden farkındaydım. Sadece benim için değil, buradaki herkes için.

Josegna da bunun farkındaydı; bu nedenle son kararı bana bırakmıştı. Bu ekibin lideri olarak, son söz benimdi ve vereceğim karar herkes için bağlayıcı olacaktı.

Derin bir nefes aldım, ciğerlerimi en ufak köşesine kadar dolduran bu havayı kısa bir süre tuttuktan sonra ağır ağır geri verdim. Bu anlık sessizlikte, at arabasında oturan herkesin gözlerine kısa bir süreliğine baktım. Her birinin yüzünde belirsiz bir beklenti, bir umut vardı. Josegna'nın sakin ve dikkatli bakışları, benden gelecek kararı beklerken, diğerlerinin gözlerindeki beklenti ve merak dikkatimi çekti. Bakışlarım en sonunda at arabasının tavanına yöneldiğinde, içimde bir dinginlik hissettim. O an, kararımı netleştirmiştim.

"Kardeşlerim,

Önümüzde zorlu bir yolculuk var. Alamara'ya giden bu yol, yalnızca mesafeyi değil, aynı zamanda azmi, cesareti ve dayanıklılığı da içeriyor. Her birimizin kendi içindeki gücü ortaya koyması gereken bir yolculuk bu. Doğu Üssü’ne hızla ulaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Şu anda Alamara'da masum insanlar iblislerin saldırısı altında. Onların kurtuluşu bize bağlı ve kaybedecek zamanımız yok. Şimdi, doğu üssüne hiç durmadan, tüm hızımızla gitmemiz gerekiyor. Her an bir can daha tehlikede, ve bu yolculuk onların umudu."
diyerek girdim söze. Kısa bir an tepkileri ölçme gereği hissettiğim için duraksadım. Daha sonra askerlerin gözlerine bakarak devam ettim.

“Yolumuz uzun ve zorlu olabilir, ama amacımız kutsal. Hepinizin yeteneklerine, gayretine ve cesaretine güveniyorum. Unutmayın, açlık ve uykusuzluk bizi biraz güçten düşürür ama masum bir insanın çaresizliğine çare olmak tüm bu olumsuzlukları silip atar. Biz, bu yolda birbirimize güvenerek ve birbirimizin arkasında durarak ilerleyeceğiz. Şimdi, dostlarım, bu yolculuğu onurlandıracak adımları atalım ve hedefimize doğru ilerleyelim. Zamanında Boaldir ve yoldaşları benzer bir iblis saldırısında bu yolu üç günde kat etmiş. Ben sizden imkansızı istiyorum. O insanların canını dişine takarak yaptığı şey biz iki günde yapmalıyız. ”

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 08 Aug 2024, 16:18
by GM - Dimensio
Sözlerinle birlikte, bölüğündeki kişiler hırslı ve heyecanlı bir şekilde gözlerinin içine bakmaya başlıyorlar. Ancak konuşmanın sonunda yolun süresine ilişkin beklentilerini dile getirdiğin anda, bu kez bölüğündeki kişiler ilk kez duraksıyor. İmkansızı gerçeğe döndürmenin mümkün olup olmadığını soran gözlerle bir sana, bir Josegna’ya bakmaya başlayan bölüğündeki kişiler, sanki bunun gerçek olabileceğini söylemenizi bekliyor. Tam bu esnada Josegna hafif bir nefesle olaya müdahil oluyor ve “Komutanımız yolu 2 gün olarak hesapladıysa, buna uyacağız. Doğu Üssü’ne giden kestirme yolları ve oradan da Alamara’ya giden yolu kullanacağız. Boaldir’in ne şekilde ulaştığını bilmiyorum, ancak bu yolu kullanırsak, iki gün içinde Alamara’ya ulaşabiliriz.” diyor. Josegna’nın bu sözleriyle birlikte bölüğündeki kişilerin inancı bir anda tekrar yerine gelmiş gibi dururken, Josegna bu kez nefesini vererek “Tabi herhangi bir duraksamayı hesaba katmazsak! O yüzden herkes mümkün olduğunca aralıksız bir yolculuğa kendini hazırlasın!” diyor. Josegna’nın bu sözlerinin altında, yolculuğun iki günde yapılıp yapılamayacağına dair tereddütler bulunuyor olsa bile, bunu onunla daha önce konuşmuş biri olarak sen anlayabiliyorsun. Bölüğündekiler, tamamen sana ve Josegna’ya olan inançlarıyla, çoktan yolu iki günde kat etmeyi başarmışlar gibi bir görüntü sergiliyor. Ne var ki bu görüntü, bir komutan olarak gururlanmana neden olsa bile, Josegna’nın bölüğündeki kişilere karşı sorgulayıcı bakışları, bu hissi yaşamana bir nebze ket vuruyor.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 08 Aug 2024, 23:48
by Gadiel
Sözlerimin yankısı bölüğümdeki her bir yüreğe dokundu, onların gözlerinde yanan ateşi görebiliyordum. Ancak yolun süresine ilişkin beklentilerimi dile getirdiğimde, bu ateşin yerini kısa bir süre için kararsızlığın gölgeleri aldı. O an, onların içindeki imkansızlık korkusunun ve belirsizliklerin, benimle birlikte savaşmak isteyen yüreklerini kuşatmaya başladığını hissettim. Bu belirsizlik, umutla tutuşmuş bir ateşin üzerine düşen bir damla su gibiydi, ama bu damla onların inancını tamamen söndürememişti. Bir anlık tereddütle, gözlerindeki ışıltı soluklaşsa da, bana olan güvenleri hala oradaydı, bekleyiş içinde. Sanki onların gözleri, sözlerimin sihirli bir değnek misali tüm bu endişeleri dağıtmasını bekliyordu.

Tam bu esnada Josegna'nın sesi, bir fırtınanın ortasında bir meltem esintisi gibi araya girdi. Onun sesi, askerlerimin içindeki çalkantılı denizleri sakinleştiren bir melodi gibiydi. Sözlerindeki sarsılmaz kararlılık, tüm şüpheleri bir kenara itmeye yetti. Josegna'nın bu güven verici açıklaması, askerlerimin yüreklerinde yeniden bir umut kıvılcımı çaktı. Gözlerindeki tereddüt yerini yeniden kararlılığa bıraktı, sanki rüzgarın yön değiştirmesiyle birlikte tekrar doğru yöne savrulmuşlardı.

Ancak Josegna’nın cümlelerinin ardındaki gizli tedirginliği yalnızca ben fark edebiliyordum. Onun her bir kelimesinin ardında saklı olan o ince tereddüt, bir komutan olarak içimdeki gururu zayıf bir endişe dalgasıyla örseledi. Yolculuğun zorluğu ve zamana karşı verilen bu mücadele, Josegna’nın da derinlerinde bir şüphe uyandırıyordu, bunu anlamak için onun kelimelerinin ötesini görmek yeterliydi.

Askerlerime baktım, onların içindeki yeniden filizlenen inanç, benimle ve Josegna ile birlikte bu yolu aşacaklarına dair taşıdıkları sarsılmaz güven, bir komutan olarak içimi gururla doldurdu. Ama Josegna'nın bölüğe yönelttiği o sorgulayıcı bakışlar, içimde yankılanan küçük bir uyarı gibiydi. Bu yolculuğun sadece hızla değil, aynı zamanda strateji ve dikkatle de yapılması gerektiğini hatırlattı bana.

Bu kısa anın içinde, gözlerimin önünde beliren tabloyu yüreğimde tarttım. Askerlerimin inancı, onların cesaretini, gücünü ve azmini besliyordu. Ama bu inancın, acımasız bir gerçekle çarpışmaması için, liderlik etmekle yetinmemeli, aynı zamanda onlara rehberlik etmeliydim. Josegna'nın ima ettiği zorlukların farkında olarak, bu yolculukta sadece onların inancını değil, aynı zamanda gerçeğin sert yüzünü de hesaba katmam gerektiğini biliyordum. Ve bu iki günü, yalnızca bir hız yarışına dönüştürmek yerine, akıl ve cesaretle donanmış bir mücadele olarak görmeliydim.

Yolun zorlukları bizi bekliyor olsa da, bu yolu birlikte aşacağımıza dair olan inancım tamdı. Askerlerimin bu inançla dolup taşan yüreklerine bakarken, içimdeki kararlılık daha da pekişti. Onları bu zorlu yolda ileriye taşımak için tüm gücümle, aklımla ve yüreğimle hazırdım. Çünkü biliyordum ki, bu yolculuk sadece bir hedefe ulaşmak değil, aynı zamanda içimizdeki gücü, dayanıklılığı ve birliğimizi sınayacak bir yolculuktu. Ve biz, bu sınavı geçmek için buradaydık.

"İnanmak başarmanın yarısıdır derler, ve gözlerinizde bu inancın alevini görüyorum." Samimi bir gülümsemeyle Josegna'nın sırtına hafifçe vurdum, dostça ama kararlı bir şekilde. "Josegna'nın da söylediği gibi, kestirme yolları kullanarak hızla ilerleyeceğiz. Mümkün olduğunca mola vermeyeceğiz, ama bu, dikkatsizce ilerleyeceğimiz anlamına gelmiyor. Yolların neler getireceğini bilemeyiz, bu yüzden her adımda hepimiz tetikte olmalıyız."

Kısa bir sessizlik, etrafı sarmalayan karanlığın içinde yankı buldu. Ellerimi birbirine vurarak, harekete geçmeleri gerektiğini işaret ettim. At arabasının gıcırtılı sesi, kalbimdeki düşünceleri silip süpürürken, Josegna'ya doğru hafifçe sokuldum.

“Bir süreliğine buradaki işleri sana emanet ediyorum,” dedim, sesimdeki güvenin onu sarıp sarmalamasını umarak. “Alamara'ya varmadan önce görüşmem gereken biri daha var.” Gözlerinin içine kısa bir an baktım, umudumun ışığına tutunarak. Ardından gözlerimi kapatıp, içimdeki karanlığa doğru adım attım.

"Nueamsa..." diye fısıldadım, o karanlıkta bir kez daha var olduğumda. "Bu yolculuk sadece bedenimizi değil, ruhlarımızı da sınayacak. Ama bilmelisin ki, seni hiçbir zaman yalnızca bir iblis olarak görmedim. Senin, tüm karanlığın içinde parlayan o ışık, masumiyetin... Bu, seni diğerlerinden ayıran en büyük özelliğin."

Sözlerimi ağır ağır dile getiriyordum, onu bu konuşmaya hazırlamak, onun duygularını incitmeden söylemek istediklerimi aktarmak istiyordum. "Alamara’da olanları duyduğumda, oradaki iblislerin sonunu getirmek istememin sebeplerinden biri sensin. Senin sayende, belki bir gün insanlara dahi inancımı yitirecek bu kalbim, iblislere olan inancını koruyacakmış gibi hissediyorum."

Kısa bir an duraksadım, Nuemsa'nın tepkisini bekleyerek. Sonra devam ettim, "Sana bunları anlatıyorum çünkü oraya vardığımızda, ilk önceliğimin savaşmak olmadığını bilmeni istiyorum. Benim önceliğim, insanları ve iblisleri bu yanlıştan döndürmek. Çünkü doğru olanın bu olduğuna inanıyorum; tıpkı senin gibi."

Nuemsa'nın sessizliğini hissediyordum, bu sessizlik içinde yankılanan duygularını anlamaya çalıştım. "Bu yüzden, beni nasıl koruduysan, burada birlikte olduğumuz herkesi ve Alamara'daki insanları da korumanı istiyorum senden ve bende seni sevdiğim gibi, soydaşın olan herkesi seveceğim… Ellerini kana bulamış iblisler dahi olsa, onlara elimi kaldırmadan önce kucaklamayı deneyeceğim. Sana söz veriyorum."

Derin bir nefes aldım, onun ne hissettiğini anlamaya çalışarak. "Ama şu bir gerçek ki... Netleştirmemiz gereken bir şey var. Almazath ile olan kavgamız, Cysa ile yüzleşmemiz ve İblis Lordu Vagror'un huzurunda yaşadıklarımız... Tüm bu olayların merkezinde sonsuz bir öfke vardı. Nuemsa, bu öfkenin kaynağı ben miyim, yoksa sen mi? O anlarda ne hissettin, bana anlat."

Sözlerimle birlikte, içimde bir ağırlık çökmüş gibiydi. Bu konuşmanın, sadece Nuemsa ile değil, kendimle de yüzleşmek olduğunun farkındaydım. Onun yanıtını beklerken, bir kez daha bu yolda yalnız olmadığımı hatırlıyordum.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 09 Aug 2024, 16:13
by GM - Dimensio
Komutayı Josegna’ya devretmenle birlikte, Josegna gözlerini kırparak bu görevi üstlendiğini belli ederken sen de zihninin karanlıklarına yelken açıyorsun. Varlığına başka bir mana yükleyebildiğin karanlığın içerisinde Nuemsa’yı halen hissedebiliyor olsan bile, onu bu karanlıkta fiziken göremiyorsun. Son yaşananlarla birlikte, Nuemsa’nın sana en son sadece bir soru sorduğunu ve bunun öncesinde varlığını bile ortaya koymadığını anımsadığında, bu sonucun pek de şaşılacak bir tarafı olmuyor senin için. Tüm bunları bilerek karanlığa hitaben konuşmaya başladığında ise, her bir sözünün Nuemsa’ya eriştiğinin bilincinde oluyorsun.

Sözlerin karanlıkta yankılanıp kulaklarına aksederken, içini kaplayan sonsuz bir kasvetle karşılık bekliyorsun. Birkaç saniye veya birkaç dakika… Zaman kavramının önemini bir kez daha yitirdiği anlarda, karanlıkta beliren en ufak bir hareketin bile cevap olabileceğini düşünüyorsun. Gözlerin, her daim kendini var edecek Nuemsa’yı arasa bile, buna muvaffak olman mümkün olmuyor. Nitekim karanlık yavaşça dalgalanmaya başlarken kulaklarına Nuemsa’nın sesi ilişiyor. “Anlamıyorsun, öyle değil mi Gadiel?” diyerek konuşmaya başlayan Nuemsa, tüm karanlığın esas sahibi gibi sesinin her bir zerreye yayılmasına imkan tanıyor. Sesin nereden geldiğini anlamasan bile, gözlerini diktiğin noktada Nuemsa’nın varlığı varmış gibi durduğun esnada Nuemsa “Sana söylediğim sözlerini unuttun mu yoksa? ‘Üzgünüm Gadiel… Sanırım bir iblis ile bir Aludir’in kaçınılmaz sonuna geldik… Böylesini istemezdim, ancak beni affet! Sana ve vücuduna iyi bakacağım!’ demiştim, hatırladın mı? Sana kaçınılmaz sonu göstermiştim, unuttun mu?” diyor. Nuemsa’nın sesi, her zamanki gibi yumuşak bir şekilde kulaklarına erişse bile, altında yatan ciddiyeti görmezden gelmen mümkün olmuyor. Nitekim Nuemsa “Ve şimdi iblisleri kucaklamaktan mı bahsediyorsun? Doğru mu anlıyorum? Onca iblisin, onca masum cana kıymasına rağmen, tüm dinginliğini koruyabileceğini ve parçaladığı bedenin kanları dişleri arasından süzülürken bir iblisi kucaklayacağını mı söylüyorsun? Beni güldürme Gadiel! Kendini de kandırmayı bırak! Sen iblisleri yok etmek için var olmuş bir insandan ibaretsin! Eline bir kılıç da alsan bir keman da, bu değişmeyecek!” diyor.

Nuemsa’nın sözleri sanki ruhundaki tüm dengeyi ve hatta varlığı alt üst etmek ister gibi kulaklarından hücum ederken, Nuemsa sözlerini sürdürüyor. “Söylesene Gadiel…” diyerek konuşmaya başlayan Nuemsa “Bu öfkenin kime ait olduğunun bir önemi var mı? Günün sonunda, ya bedenin iblis kanıyla yıkanacak ya da bir iblis tarafından hüküm altına alınacak… Sence sonucun bir farkı var mı?” diyor. Nuemsa’nın bu sözleriyle birlikte karanlıktaki dalgalanmalar giderek artarken Nuemsa “Kendini kandırmayı gerçekten bırakmalısın Gadiel… Bedenin çürüyecek… Ruhun parçalanacak… İnancın dağılacak… Savaşın hiç bitmeyecek… Önceliğin yok etmek olacak… Doğruların yanlışlığa, yanlışlarınsa doğruluğa evrilecek… Sevgin kan akıtacak… Varlığın sadece yıkım getirecek… Hükmünle birilerini koruduğunda, tüm korumadıkların yok olmanın azabına savrulacak… Sen busun ve bundan ibaretsin Gadiel… Ne bir kılıç ne de bir keman…” diyerek sözlerini sonlandırıyor. Nuemsa’nın her bir sözüyle karanlıktaki dalgalanma şiddetlenirken, Nuemsa’nın sessizliği tüm karanlığa dinginliği getiriyor.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 09 Aug 2024, 21:14
by Gadiel
Zihnimdeki karanlık denizlerde süzüldüğümde, Nuemsa’nın varlığı bir fısıltı kadar hafif, bir hatıra kadar uzak, fakat bir o kadar da yakındı. Karanlık, iki ruhun arasına çekilen bir perde gibi, onun varlığını benden saklıyordu. Eskiden güçlü olan bağımız, şimdi bu derin ve kasvetli boşlukta çözülüyor gibiydi. Yine de, bu sonsuz karanlığın içine her seslenişimde, kelimelerimin yankısının ona ulaştığını, göğsümde hissediyordum.

Sözlerim karanlığın derinliklerinde süzülürken, içimdeki kasvet ağır bir sis gibi çöktü. Zaman, bu boşlukta soluk almayı unuttu; saniyeler mi, saatler mi geçti, bilmiyordum. Gözlerim bu sonsuz karanlıkta bir ışık, bir kıvılcım ararken, karşılaştığım tek şey derinleşen bir boşluktu. Ama sonra, karanlık bir deniz gibi dalgalandı, ve Nuemsa’nın sesi bir meltem misali ruhuma doldu. Sözleri, içimdeki en sağlam inançları bile yerle bir edecek kadar güçlüydü. Ona göre, ben yalnızca bir yok ediciydim; bir kılıç, bir keman, fark etmez, her şeyin yıkıcısı. Bu düşünce, umudumu boğmaya, beni karanlığa hapsetmeye çalıştı. Fakat Nuemsa’nın unuttuğu bir şey vardı: Her savaşın ardından bile, karanlıktan doğan bir umut ışığı mutlaka olurdu.

O an içimde bir ateş parladı. Nuemsa’nın sözleri ruhumu derinlerden sarsmıştı, fakat bu yüzden ona karşı koymak zorundaydım. Sevgi, belki de en çetin savaştı, ama aynı zamanda en güçlü silahımızdı. Ona baktığımda, onun bir iblis değil, bir dost, bir yoldaş belki de farkında olmadan daha ötesi olduğunu gördüğüm gerçeği, bu karanlıkta tutunabileceğim tek ışıktı.

Nuemsa’nın sözlerinin yankısı ruhuma saplanırken, içimdeki ateş daha da harlandı. Gerçek gücüm yıkmakta değil, yaratmakta, korumakta, sevmekteydi. Nuemsa’yı bu karanlıktan çekip çıkarmak, ona sevgiyi hatırlatmak zorundaydım.

“Nuemsa,” dedim, sesimde hem şefkat hem de kararlılık yankılanarak, “Beni dinle. Senin içindeki karanlığı ve öfkeyi görüyorum, hissediyorum. Ama unuttuğun bir şey var: Karanlık, yalnızca ışığın olmadığı yerde hüküm sürer. Ve ben biliyorum ki, senin içinde hâlâ bir ışık var, o ışığı gördüm.”

Sözlerim, karanlıkla boğuşan bir ruhun içsel mücadelesine bir el uzatır gibi yankılandı. “Senin ne olduğunu biliyorum. Bir iblis olabilirisin, evet, ama seni yalnızca bu sıfatla tanımlamak, seni tanımamak demektir. Sen, benim kalbimde sevgiyle var olan ilk kişisin. Yüzündeki masumiyeti ve kalbindeki iyiliği gördüm. Bunlar seni diğerlerinden ayıran şeyler. Senin içinde bir savaş var, Nuemsa, ama bu savaşın galibi öfken ya da acın olmak zorunda değil.”

Bir adım daha attım, kelimelerim daha da derinleşti. “Dünyada yıkım getirmek kolaydır. Kılıçlar, şehirleri yıkabilir, savaşlar ruhları çürütebilir. Ama asıl cesaret, kaosun ortasında sevgiyle ayakta durabilmektir. Nuemsa, senin içindeki iyiliğe inanıyorum. Bu inanç, seni bu karanlıktan çekip çıkaracak olan şeydir. Biz savaşarak değil, sevgiyle kazanabiliriz. Sevgi, karanlığı aydınlatır, nefreti eritir. Sen de bu güce sahipsin; belki de düşündüğünden çok daha fazlasına.”

Nuemsa’nın içindeki karanlığı kırmak, onu yeniden ışığa çekmek için konuşmamı sürdürdüm. “Sana bunları söylüyorum çünkü seni önemsiyorum. Seninle bu savaşı bitirmek için sadece kılıcımı değil, kalbimi de ortaya koyuyorum. Bu savaşta yalnız değilsin, Nuemsa. Biz birlikteyiz. Karanlık seni çekip alacak kadar güçlü değil. Senin içindeki ışık, bu karanlığı yenecek kadar güçlü. Ve ben bu ışığı görüyorum, ona inanıyorum.”

Sesim daha yumuşak, ama daha da kararlı hale geldi. “Nuemsa, bu karanlığı yenebiliriz. Çünkü gerçek zafer, kılıçların keskinliğinde değil, kalplerin sevgiyle çarpmasında yatar. Sana söz veriyorum, seni bu karanlıktan çıkaracağım. Seni bir iblis olarak değil, seni sen olarak, bir ışık olarak seveceğim. Ve birlikte, bu savaşı bitireceğiz. Sevgiyi yeniden bulacağız, birlikte. Tanrı şahidim olsun ki ihtiyacım olan şey gücün değil, sevgin. Lütfen sevgilerimizin bizi iyileştirmesine izin ver."

Nuemsa’nın içindeki karanlığa son bir umutla seslendim. Belki de onun içindeki ışığı yeniden alevlendirebilir, bu savaşı kalplerimizle kazanabilirdik. Onu sevgiye çağırmak, karanlığı geride bırakmaya ikna etmek için her şeyi yapacaktım. Çünkü biliyordum ki, gerçek zafer, kılıçların değil, kalplerin birbirine dokunduğu anda kazanılırdı. Bu yüzden kollarımı iki yana doğru açacak ve onu hissettiğim o karanlığın her bir zerresini kucaklamak için kollarımı boşluğa doğru kavuşturacaktım. Çünkü onu her bir zerremle kucaklamak, onun her bir zerresini hissetmek istiyordum.

Onun kolları, beni içine çekip boğmak isteyen derin bir denizdi...
Ama ben bu denizin karanlık sularında kaybolmayı, sonsuzluğunda yok olmayı arzulayan bir gemiydim.
Kendi fırtınasında beni parçalara ayıracak olsa da,
onun dalgalarının arasında savrulmayı, batmayı istemekten kendimi alıkoyamıyordum.
Çünkü onun karanlığı, benim dayanak olarak sığındığım ilk okyanusumdu.
VE ben bu okyanusta boğulmayı, onunla bir olmayı istiyordum.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 19 Aug 2024, 14:12
by GM - Dimensio
Sözlerin karanlığın en derinine kadar ilişirken, her bir kelimenin varlığını sadece ruhen belirgin hale getirmiş olan Nuemsa’ya ulaştığını hissedebiliyorsun. Onun normal zamanlarındaki sevecen halinin, gülümseyen suratının zerresinin bulunmadığını düşündüğün karanlığın içinde, dalgın bakışları ve düşmüş dudakları ile sana baktığını görebiliyorsun. Bu durum, her bir sözünün muhatabına daha rahat erişmesine ve sözlerine olan inancının artmasına neden oluyor. Ne var ki, sözlerin Nuemsa’nın konuşmasında olduğu gibi karanlıkta herhangi bir dalgalanma veya değişim yaratmıyor. Bir an için sözlerinin Nuemsa’ya erişip erişmediği hususunda tereddüde düşsen bile, karanlıkta ufak bir dalgalanma Nuemsa’nın varlığını ve sözlerinin ona eriştiğini bir kez daha sana belli ediyor.

Karanlıktaki dalgalanma yavaşça artmaya başladığı sırada, Nuemsa’nın sözleri bir kez daha kulaklarına ilişiyor ve Nuemsa “İnsanlar gerçekten enteresan varlıklar… Sakın beni yanlış anlama Gadiel, insanları seviyorum. Sizin düşünme tarzınız, aynı türden olmanıza rağmen birbirinize benzememeniz… Bunlar biz iblislerde çok fark yaratan hususlar değil… Bir iblis olmaktan hiçbir zaman utanmadım veya iblis olmakla ilgili bir sorunum yok. Ben sadece, insanların türde bildiği bir iblis olmamak adına yaşayan bir varlığım. Çünkü insanlar, birçok konuda yanıldıkları gibi, bana kalırsa iblisler konusunda da yanılıyorlar.” diyor. Nuemsa’nın sözleri, bu kez öncekine göre daha yumuşak ve ılımlı bir havada kulaklarına erişse bile, içerdiği mananın daha yoğun olacağını idrak edebiliyorsun. Nitekim, karanlıktaki dalgalanmalar artmaya başladığında Nuemsa bir kez daha konuşmaya başlıyor ve “Mesela Gadiel, bahsettiğin karanlık… Diyorsun ki, karanlık yalnızca ışığın olmadığı yerde hüküm sürer… İşte insanların en büyük yanılgısı da burada başlıyor… Biz iblisler, karanlıkta doğup karanlıkta yaşayan varlıklarız. Karanlık bizim özümüz. Aslında siz insanların da farklı değil… Sadece bir düşün Gadiel, sadece düşün… İlk aldığın nefesi karanlıkta almadın mı? İlk kaçtığın şeyin karanlık olması gibi… Ömrünü adamak istediğin şeylerin her biri karanlıkta değil miydi? Ruhun, ben, kurtarmak istediğin insanlar ve hatta kimi zaman inancın… Bunun basit bir tesadüf olduğunu mu düşünüyorsun? Söylesene Gadiel, Josegna sana bir kılıç ile kemanı uzattığında, bunlar karanlık ve ışığın tezahüründen başka ne idi?” diyor. Nuemsa konuşmayı sürdürdükçe, sesi daha derinden ve sana daha yakın gelmeye başlıyor. Bir an için, seslerin vücudunun içinden ve hatta ruhundan fışkırdığını bile düşünmeden edemiyorsun. Ancak gözlerin, karanlığın içinde dönmeye başladığında, ses bir anda tekrar yankılanıyor karanlığın içerisinde. Bu nedenle, artık sesin kaynağı bile bir muamma olmaya başlıyor.

Karanlığa çöken birkaç saniyelik sessizlik, sesin kaynağı ve belki de gerçekliği konusunda düşünmene neden oluyor. Bunun Nuemsa tarafından bilinçli yaratılmış bir tablo olduğu yönünde pek bir düşüncen olmuyor. Ancak yine de Nuemsa bir kez daha konuşmaya başladığında, sanki ruhundan gelen sesleri dinliyorsun sadece. Nuemsa, birkaç adım ötende vücut bulmuş gibi sana yakın gelen bir sesle “Asıl olan karanlıktır Gadiel… Siz insanlar, ışığı kurtuluş sanıyorsunuz sadece. İşte insanlar bu yüzden değişik varlıklar… Asıl olanı reddedip, gelip geçeni kurtarıcı görmeleri… Bu hep böyle midir? Dinle Gaidel… Işık, karanlığın hükmünü engelleyemez, sadece buna inananların hükmü görmesini engeller. Karanlık, kurtulunması gereken bir yer değildir. Zira karanlıktan kurtulman mümkün olmaz. Karanlığı görememek, onun yok olduğu anlamına da gelmez… Çünkü karanlık esastır! Oysa ışık, karanlığı yok edildiğini düşünmeni sağlayan bir illüzyondan ibarettir. Karanlık hiçbir yere gitmez, hep var olandır. Fakat ışık… Kim olmak isterse var olandır… Işık, fanilerin kendilerini avutmak için buldukları yapay ve geçici bir çözüm görünümlü sorundur. Yani anlayacağın Gadiel, inandığın ışık esas seni kandıran; kurtulmaya çalıştığın karanlık ise esas seni var edendir!” diyor. Bu sözler, sanki karanlığın içerisinde birkaç yüzbin kere dalgalanıp kulağına dolarken, zihninin inanılmaz bir yoğunlukta çalışmaya başladığını fark ediyorsun.

Zaman, artık herhangi bir sayı ile belirlenemeyecek kadar tanımsız bir akışa sahip olmaya başlarken, Nuemsa bir kez daha söze giriyor ve “Niyetin beni karanlıktan kurtarmaksa Gadiel, bu yolda sevgini en afili buket yapıp göndersen de kabul etmem mümkün olmaz… Kaldı ki, ne sevginin ne de nefretin en safını yaşadığını düşünmüyorum… Alamara’ya ulaştığında bir kez daha konuşacağız Gadiel… Niyetim her bir sözünde haklı çıkan olmak değilse bile, her bir sözümün nasıl gerçekliğe dönüşmüş olduğun kendin tadacaksın… İşte o zaman Gadiel, bir iblis olmanın ve bir insan olmanın ne demek olduğunu daha iyi anlayacaksın.” diyor. Bu sözlerin, Nuemsa’nın şimdilik son sözleri olduğunu durulan karanlıktan ve dinginleşen ruh halinden anlayabiliyorsun. Bu ana kadar Nuemsa’nın varlığını hissettiğin karanlık içerisinde, artık “kendinden” başka hiçbir şey hissetmiyorsun. Bir şekilde, kendini bile tam hissedemediğin gibi…

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Gadiel

Posted: 20 Aug 2024, 10:47
by Gadiel
Karanlık, o an sadece tenimi kaplayan bir örtü değil, ruhumu, düşüncelerimi ve benliğimi kuşatan bir gölgeydi. Nefes almak, sanki derin bir denizin altında kalmış gibi, her zamankinden daha zor hale gelmişti. Karanlıkta gözlerimi açtığım ilk an ve sonrasında yaşadıklarım… Vagror'un, Almazath'ın ya da diğerlerinin karanlığı, hiçbiri kendi karanlığım kadar ağır basmamıştı. Bu derin ve soluk karanlık, her bir kelimenin ruhumda yankılanmasını sağlıyordu. İçinde bulunduğum bu sessizlik, karanlığın özüdür. Nuemsa'nın varlığı, bu karanlıkta bir boşluk gibi yayılıyor, her bir bakış ve dudak hareketi, karanlığın derinliklerinde titreyen bir ışık gibi beliyordu. Onun bu karanlık hali, önceki sevecen ve gülen yüzünden eser yokken, sözlerinin içindeki derin karanlık yankılar ruhumda derin etkiler bırakıyordu.

Nuemsa’nın varlığı, karanlıkla iç içe geçmişti. Her kelimesi, karanlığın derinliklerinden sarkıyor, her bir söz, ruhumda genişleyen gölgeler bırakıyordu. Onun karanlıktaki varlığı, adeta bir okyanusun derinliklerinden gelen yankılar gibi, sözlerinin her birini daha da derinleştiriyordu. Nuemsa'nın sesi, karanlığın içinde yankılanan bir melodiye dönüşmüş, her bir sözcüğü ruhumda karanlık bir desen bırakıyordu. Ruhumdaki yoğunluk ve derinlik, her geçen saniye daha da arttı; Nuemsa’nın sözleri, bir yandan karanlıkla ilgili düşüncelerimi aydınlatırken, diğer yandan ışığın ve karanlığın ilişkisini sorgulama noktasına getiriyordu.

Sözlerinin yankıları karanlığın derinliklerinde geziniyor, içimde bir tür belirsizlik ve karmaşa yaratıyordu. Her bir kelime, adeta karanlık bir labirentte kaybolmuş gibi, zihnimin derinliklerinde dolaşıyor, her geçen an karanlığın ne kadar köklü ve etkili olduğunu hissettiriyordu. Karanlık, yavaşça beni içine çekiyor, içimdeki benlik duygusunu silikleştiriyordu. Bu karanlıkta, kendimi bile net bir şekilde hissedememek, tüm düşüncelerimi ve hislerimi derin bir boşluğa sürüklüyordu.

Nuemsa’nın sözleri, karanlığın kendisine dair derin bir öğretmen gibi, bana ışığın ve karanlığın özünü yeniden gözden geçirmem gerektiğini söylüyordu. Karanlık, sadece bir yok oluş değil, bir varoluştu. Işık, karanlığın etkisini gözden kaçırmamı sağlayan bir illüzyon gibi görünüyordu. Her bir kelime, bana karanlığın, insanın varoluşunun temel bir parçası olduğunu anlatıyor, ışığın ise sadece geçici bir maskeden ibaret olduğunu hissettiriyordu.

Zaman, adeta belirsiz bir akışa dönüşmüştü ve Nuemsa’nın sözleri her geçen saniye daha da yoğunlaşıyordu. Karanlığın derinliklerinde kaybolmuşken, Nuemsa'nın bana söylediği şeylerin anlamını daha iyi kavrayabiliyordum. Sözleri, hem bir tür aydınlanma hem de derin bir belirsizlik yaratıyor, ruhumun en karanlık köşelerinde yankılanıyordu. Karanlık, içimdeki benlik duygusunu körelterek, kendimi daha derin bir düşünce denizine sürüklüyordu.

Nuemsa’nın varlığı ve sözleri, içimdeki karanlıkla birleşmiş ve kendimi kaybolmuş, bir o kadar da aydınlanmış hissetmeme neden olmuştu. Karanlık, adeta bir öğretmen gibi, bana kendi varoluşumun ve anlam arayışımın derinliklerini keşfetmem gerektiğini söylüyordu. Bu süreçte, karanlığın ne kadar köklü ve etkili olduğunu, ışığın ise sadece geçici bir çözüm olduğunu anlamak zorundaydım belki de.

“Nuemsa, eğer seninle bir olmanın yolu karanlıktan geçiyorsa, öyleyse karanlık olalım. Ben ne sevgimin ne de öfkemin tamamen saf olduğunu asla iddia edemem… Kusurlarım, eksikliklerim var; tüm bunlar, seni aramama neden oluyor. Sen beni tamamlayacaksın, ben seni. Bu süreç ne kadar uzun sürerse sürsün, belki yıllar, belki de ebediyet kadar… Ama bir gün, beni kabul edeceksin, Nuemsa. Bunu başaracağım,” dedim, sesimde kararlı bir sarsıntı ve umut dolu bir ateş yanarak.

Bir yanıt beklemeden ayrıldım karanlığımdan.

Açtım gözlerimi tekrardan bu ipleri kimin elinde olduğu belli olmayan bu uçsuz bucaksız dünyanın sınırlarına doğru.