Page 1 of 5

Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 31 Jul 2024, 17:21
by GM - Dimensio
Gialdir’in selamlamasına karşılık konuşmaya başladığında, Gialdir’in mırıltı halinde “Tatlım.” dediğini görebiliyorsun, tıpkı yüzüne yerleştirdiği gülümsemesinin altında yatanları gördüğün gibi. Ancak “şimdilik” buna takılmadan bölüğüne doğru dönüp konuşmaya başladığında, bölüğündeki 3 erkeğin sana biraz güvensiz, kadınların ise küçümser bakışlar attıklarını görebiliyorsun. Takındığın tavrın getirisi olan bu bakışları da “şimdilik” bir kenara bırakarak Gialdir’e el hareketini yapmanın ardından, Gialdir beklediğin gibi hemen yanına doğru geliyor. Bu esnada bölüğündeki kişilerin kendi aralarında fısıldaşmaya başladıklarını ve muhtemelen senin “yetersizliğine” ilişkin gıybetin çoktan başladığını hissedebiliyorsun. Gialdir ise, tüm bunlardan uzak ve sana yakınlaşacak olmanın verdiği memnuniyetle bir adım kalana kadar sana sokuluyor. Gialdir’e sadece onun duyabileceği ses tonuyla cümlelerini söylemenin ardından ise Gialdir çarpık bir gülümsemeyle yüzüne baktıktan sonra “Bana ihtiyacın olacağını hissediyordum zaten… Ve asla seni utandırmayacağımı da emin olabilirsin, bu konuda pek tecrübesiz sayılmam.” diyor. Söylediğin sözlerle algılanan ve karşılık verilen sözlerin aynı anlama çıkmadığına emin olsan bile, Gialdir hafifçe kendini geriye çekerken “Sen iyi bir komutansın, ben de iyi bir yardımcı… Her şey bir düzene göre, öyle değil mi?” diyor cümlesinin sonuna eklediği bir göz kırpmasıyla. Hemen ardından ise bir anda arkasını dönüyor ve bölük içerisinde fısıldaşan kişilere doğru birkaç kez alkış tutmasının ardından “Hadi herkes doluşsun, daha yolumuz uzun!” diyor. Fakat hemen ardından “Hanımlar, siz şu heriflerin binmesini bekleyin!” diyen Gialdir’in ses tonunda, ilgisinin diğer kadınlara da kaydığını hissedebiliyorsun.
Off Topic
Benden kaynaklı nedenlerle konunun açılması uzamış olduğundan, dilersen seyahat faslını hızlı geçmemiz mümkündür. Böylesine bir durumda seyahate ilişkin ufak bilgilere yer verilecek.
Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 05 Aug 2024, 03:54
by Dina
Yüzüne taktığı bir kaç maskeden sadece biriydi şimdiki düsturu. Çevik göz hareketleriyle herkesin yüzüne yansıyan ruhunu okuyabilmişti. Hepsinin niyetini bir bir koklamış, zihinlerindeki örtüyü kaldırıp bakmıştı. Bir de Gialdir vardı. Onun için ekstra bir çaba harcamasına genelde gerek kalmıyordu. Onun için dünyada önemli şeyler olmalıydı. Hayalleri, hedefleri, belki de acıları. Ancak hepsinin ötesinde, kendi arzularının peşine düşmüş; iradesiz, sapkın bir köleydi. Hatta onun burada oluşu, emrine verilmiş bu "yüzü olmayan" varlıkların dahi onun hakkındaki fikirlerini ne kadar olumsuz etkiliyordu böyle... Ancak Dina için bu şimdilik pek önemli değildi. Zira, bu şekilde olmalıydı. Bunu deneyimlemesi gerekiyordu. Bir karar vermesi gerekiyordu. Vearis için yapabileceklerini tartması, diğerleri gibi olmanın ona ne sağlayacağını anlaması ve özümsemesi gerekiyordu. Neticede onun için karar anı geldiğinde, hepsinin canını alabilirdi. Hepsini, gözünü kırpmadan... O denli değersiz, o denli hiçlerdi. Ancak; şimdilik değildi. Şimdi anlaması gerekiyordu. Kendisini zorlamadan, kararı içgüdülerine bırakarak ilerleyecekti. Dina olmadan, Dina'nın nasıl biri olamayacağını deneyimleyecekti. Zordu. Ancak eğlenceliydi de.


Gialdir'in cümlelerine onu hiç de iplemediğini belli eden minik bir gülümseme ile cevap verdikten sonra onun birliği arabaya bindirişini izledi. Tam bir sapıktı. Birlikteki diğer kadınlara da aynı şekilde davranıyordu. Onun için önemli başka hiç bir şey yok muydu? Yoksa... Bu da onun maskesi miydi? Onun için derinlerde kazılı bir başka heves var mıydı? Başka bir kaderin, başka bir yolcusu muydu... Belki de haklıydı. Gialdir sadece libidodan ve ergenlikten ibaretti. Hormonlarını dizginlemeye dahi çalışmayan bir asalak. Gyugnal'ı pek az tanıyabilmişti ancak bu ülkede onun mentalitesine en yakın insan da oydu. Onu bu denli istememesi, ondan kurtulmaya çalışması ise bir nebze haklı olduğunu gösteriyor olabilirdi. Bir şekilde onu hafife almış da olabilirdi. Biraz laflayarak onu tartabilirdi. En azından yolculuğu daha hızlı geçirmek için aklına gelen ilk şey de buydu.

"Herkes hazırsa, yola çıkalım."

Arabaya bindikten ve yola çıktıktan sonra Gialdir'in yanına oturacaktı. Ona biraz sokulacaktı. Ancak onun istediği tarzda bir samimiyeti vermeyecekti. Bu sefer, utangaç tavırlardan ziyade; ciddiyetini ona anlatabilmek için net konuşacaktı. Gialdir'in bir şekilde nasıl olsa Dina'nın nasıl bir yapıya sahip olduğunu bildiğini düşünüyordu. Onun için oyun olan her şey, Dina için gerçeklikten ibaretti. Onu daha yakından tanımasına çok da da gerek yoktu fakat teknik konulardan konuşmak, girizgah yapmak için iyi bir yoldu. Ona kısaca yeteneklerini soracaktı.

"Bana iblisinden ve yeteneklerinden bahset. Sen zaten benim hakkımda bir çok şey biliyorsun."

Gialdir ile girişeceği muhabbetin nerelere gideceğini bildiği için, bu konuyu kısa kesmesini isteyecekti ondan. Eğer lafı sulandırmaya başlarsa, sessiz kalarak onu yanıtsız bırakmayı düşünüyordu. Ardından asıl girmek istediği konuya girerek bir şekilde vereceği cevabı tartmaya çalışacaktı.

"Seçim sonuçlandı. Ortadan kaybolmanın sebebi neydi? Bana anlatacakların var sanıyordum." diyip ilk taşı atacaktı. Oldukça kısık sesle konuşacak, diğerlerinin bunu duymayacağı şekilde ayarlayacaktı sesini. Gerekirse Gialdir aptalının kulağına kadar sokulup fısıldayacaktı. Bir şekilde, onun bunu geçiştireceğini ve dalgaya alacağını hissederse de basitçe ona emredecekti.

"Anlat. Ne biliyorsan." diyecekti.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 07 Aug 2024, 15:09
by GM - Dimensio
Gialdir’in sözleriyle birlikte harekete geçen bölüğündeki kişiler, benzer bir emrin senden gelmesiyle sanki aynı emri birkaç kez dinleyince sonuç değişmeyecekmiş gibi takındıkları bir ifadeyle karşılıyorlar. Hareketlerinde en ufak bir hızlanma olmayan bölüğündeki kişiler sakince ve biraz da isteksizce at arabasının arkasına binmeye başlıyorlar. Gialdir ile birlikte at arabasının arkasına geldiğinde, at arabasının iki yanına konuşlandırılmış oturaklar olduğunu ve bölüğündekilerin bu oturaklara sıralandığını görebiliyorsun. Fakat bu oturma düzeni, senin kafandan geçen Gialdir ile olan özel sohbetine epey bir mani olacak gibi duruyor. İçerideki düzende herhangi bir fısıltının bile kolayca duyulabileceği senin için açık oluyor ve bu nedenle Gialdir’in yanına otursan bile, en azından şimdilik cümlelerini yutuyorsun.

At arabasının harekete geçmesiyle birlikte, bölüğündekilerin sorgulayıcı bakışları halen yerinde duruyor. Bu durum, bulunduğunuz yerde negatif enerjiyi buram buram hissetmenize neden oluyor. Nitekim Gialdir, sürekli gezdirdiği bakışlarıyla bu havadan rahatsızlık duyduğunu gösteriyor. Elbette inceden Gialdir’in bölüğündeki kadınları kestiğini de düşünmeden edemiyorsun. Ne var ki, ortamdaki rahatsızlık senin de söyleyeceklerini söyleyememiş olmanla daha da hissedilir bir hale geliyor Gialdir açısından. Sonunda da, at arabası henüz daha 10 dakikalık bir yolu gitmesinin ardından Gialdir hızlıca ayağa kalkıyor ve “Yanlış güzergah!” diyor bir anda. Gialdir, şoföre hitaben “Arabayı durdur!” demesinin ardından, sanki korkunç bir canavara çıkan yoldan sapmak ister gibi at arabasından inmek istediği sırada seni de bileğinden kavrıyor ve adete sürükleyerek at arabasının dışına çıkartıyor. Gialdir, bileğini bırakmaksızın şoföre doğru geldiğinde “Doğu Üssü’ne sür. Şu patikalar falan var ya, oraları kullan. Sonrasına bakacağız.” diyor. Ancak hemen ardından Gialdir “Bizim Komutanımızla stratejik bir görüşme yapmamız gerekiyor. Burada bekle bizi!” diyor. Şoför biraz şaşkın da olsa başını sallayarak Gialdir’in sözlerini onayladıktan sonra, Gialdir hala elinde olan bileğini çekiştirerek seni birkaç metre öteye çekiyor.

Etrafınızda sizi duyabilecek kimsenin olmaması Gialdir’i de rahatlatmış gibi görünürken, yine de burada arzularına göre hareket edemeyecek olmasının stresini hissettirmekten de geri durmuyor. Nitekim Gialdir “Boğulacaktım ya! Ne konuşacaksak hızlıca halledelim.” diyerek sana çanağı tutuyor. Gialdir’in yarattığı bu kısıtlı zamanı kullanarak kafandaki cümleleri peşi sıra kurmanla birlikte Gialdir yüzüne yerleşen bir tebessümle sana ilk karşılığını veriyor. Hemen ardından ise kendini beğenmiş bir tavır takınan Gialdir ses tonunu aynı yılışıklıkta korumayı sürdürerek “İblisimin yeteneklerini öyle kolayca anlatabilir miyim bilmiyorum… Nasıl desem?” diyor. Bu sözlerinden sonra sanki sahte bir düşünce faslına dalmış olan Gialdir birkaç saniye bu pozunu kesmesinin ardından “Yani, anlayabileceğin şekilde söylemem gerekirse, iblisim benim arzularımın gerçeğe dönüşmesini sağlar. Tabi bu gerçeklik bir illüzyondan ibaret… Gerçi şu yaşadığımız zaman diliminde neyin gerçek neyin illüzyon olduğunu ayırt etmek de güç, öyle değil mi?” diyor. Sözlerinin sonuna eklediği kinayeli cümle ile konuyu bir diğer mevzuya getirmek istediği belli eden Gialdir hafifçe soluklandıktan sonra “Açıkçası seçimin bu kadar hızlı olacağını düşünmüyorduk. Yani biraz daha zamanımız olduğu için olayları biraz hafiften alalım dedik. Hepsi bu… Yoksa seninle baş başa görüşmek varken neden ortadan kaybolayım ki!” diyor pis pis sırıtarak. Fakat bu pis sırıtışının altında, seninle olan fantezilerinden fazlası olduğu belli eden Gialdir “Bildiğim bir şey varsa, o da senin de benim de ve benim gibi düşünen başka kişilerin de bu mevcut düzenden pek hoşlanmaması. Ve ortada bir hoşnutsuzluk varsa, bunu da çözmek gerekir, öyle değil mi?” diyor. Bu noktada, Gialdir bildiğin o yılışık halinden sıyrılıp daha önce konuştuğunuzdaki o gizemli sıfatını takınarak sözlerine devam ediyor. Sana olan bakışlarındaki arzu bile yerini başka bir aleve teslim ederken “Şimdilik sana söyleyebileceklerim bu kadar Dina… Zira ne de olsa Hükümdarımızın seçilmiş kişilerinden birisisin. Bu yüzden, bundan başka söyleyeceklerim…” diyor ve cümlesini burada keserken, sağ elini yere yatay bir şekilde boynuna doğru götürüp eliyle bir kesme hamlesi yaparak bitiriyor. Bu hareketinden sonra ise, gözlerin istemsizce vücuduna kayan Gialdir seni hafifçe süzmesinin ardından bir anda eski yılışık ve neredeyse dili dışarıya çıkmış haline dönerek “Arzunuzu tatmin edebileceğim başka bir konu var mıdır Komutanım?” diyor.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 08 Aug 2024, 04:54
by Dina
Boğucu ve gerici havayı iliklerine kadar hissediyordu. Derisini gerim gerim geren bu soğuk iklimin sebebini de az çok biliyordu. Bir diğer sebebi olan mahlukat ise hemen yanında oturuyordu. Arabanın belki de on dakikalık mesafeyi gidip gitmediğinden emin değildi. Bu esnada Gialdir'in heyecanla ayaklandığını ve bir anda arabayı durdur komutunu verdiğini farketmişti. Bu durumu sanki de biliyormuş gibi lanse ederek, istifini bozmadan oturdu. Nitekim Dina, nereye gideceklerini biliyor olsa dahi güzergahtan emin değildi. Yanına bu sebepten dolayı bir yardımcı komutan verilmişti. Gialdir'in ondan daha deneyimli olduğunu biliyordu. Ancak başına ne çeşit bir çorap öreceğini henüz kestiremiyordu. Nitekim ne kadar iyi huylu olsa dahi ortamı geren sebeplerin başında geliyordu. Gialdir şoföre güzergah hakkında talimatlarını verdikten hemen sonra komutan ile görüşeceğini iletmişti. Bu kendisi oluyordu.

Bileğini sanki bir uçurtmayı sallıyormuşcasına çekiştirmişti. Onu sürüklerken Dina istifini bozmamış ve emrindeki birliğe minik bir gülümseme fırlatmıştı. Fakat bu durumdan rahatsız olduğunu biliyordu. Gialdir'in ele avuca sığmaz bir yapısı vardı. Bir şekilde konuşacakları kadar uzaklaşmışlardı. Fakat bu durumun içerideki havaya negatif yansıyacağını biliyordu. Bunun için bir çözümü de vardı. Yine Gialdir'e muhtaçtı. Gialdir iblisi ile ilgili bilgileri verirken ağdalı bir dil kullanmıştı. Zannederse Dina'nın kısıtlı teknik bilgisi olduğunu düşünüyordu. Ya da bu kısmı hızlıca atlamak istemişti. Dina, Gialdir'in iblisi ile ilgili bilgilerini kafasının bir kenarına not ettikten sonra Gialdir'in soluklanmasını beklemişti. Ona bir cevap vermemişti. Herhangi bir mimik göstermeden sorduğu ikinci soruya cevap vermesini bekledi.

Gialdir lafa hızlıca tekrardan girmiş ve Dina için bazı şeyleri doğrulamıştı. Hoşnutsuzluğu çözmek ile ilgili konuşmalarını dinledikten sonra, o sözlerin hemen ardından yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Diğer sözlerinin hemen ardından düşünmeden lafa girmek istemişti. Pek söyleyeceklerini tartmamıştı. Zira tahmin ettiği cevabı vermişti Gialdir. Dina'nın bir huyu da girişeceği muhabbetlerin farklı senaryolarını kafasında bir kaç defa oynamasıydı. Bundan dolayı, vereceği cevabı hızlıca vermişti.

"Anladım... Başka söyleyeceğin şeyler varsa dahi artık ilgi alanıma girmiyor. Kafanın almadığı bazı şeyler var. Mevcut düzen seni rahatsız ettiği gibi beni de ediyor diyelim... Ben o düzenin çarkına senden daha yakınım. Sen ise karşımdasın. İşte aramızdaki fark bu. İstersem o çarkı parlatıp, cilalayabilirim. Eğer istersem de..."

Cümlelerinin ikinci kısmına girmeden önce kendisini bir tirad oynuyormuş gibi hissetmişti. Havaya girdiği falan yoktu ancak Gialdir'in ne ile beslendiğini ve havasının ne ile değişeceğini pek iyi biliyordu. Ona doğru keskin, yere sağlam basan bir adım attı. Bir nevze tozun kalktığını ve yakında o tozu solumaya başlayacaklarını biliyordu. Derince bir nefes alırken usul hareketlerle sağ elini karşısındaki mahlukatın göğsüne doğru götürdü. Biraz daha sokuldu. Çelikten yoğrulmuş yüz kasları, al yanakları ve bulutların huzurunu şifa niyetine dağıtan gözleri ile ona biraz baktı.

"Benim için yapabileceğin şeyler var. İçerideki hava biraz boğuk. Bir süreliğine bakışlarınla kızları yememeni rica ediyorum. Hem ben..." dedikten sonra biraz daha sokuldu ona. Hemen ardından geriye çekildi ışık hızında.

"Sana yeterli değil miyim?"

Son cümlesinin ardından az önceki konumuna hızlıca ulaşmış, çevik bir adımla tam arkasına dönerek arabaya doğru ilk adımını atmıştı. Aklındaki şey, otorite kurmak ya da karizmasını sağlama almakla ilgili şeyler değildi. Dina bir lider değildi. Dina bir takım oyuncusu da değildi. Kendisini çok iyi tanıyor ve neyi yapıp yapamayacağını çok iyi biliyordu. Dina bunlardan hiç biri olmasa dahi, her biriymiş gibi davranabilecek kadar sinsiydi. Bir surata baktığında onu okumayı iyi biliyordu. Onun arzularını hissedebiliyor, birisi yalan söylemeye kalktığında bunun ardında yatanları anlayabiliyordu. Bu sebeple olmadığı biri gibi davranmayacak, kendisi olacaktı. Bunun en basit çözümü ise varlık göstermekti. Var olduğunu belli edecekti. Bunu yapmanın yolu ise bir komutan gibi davranmaktan geçiyordu.

Arabaya ulaştığında sözü Gialdir'e bırakmadan şöföre seslenecek, "Gidebiliriz." komutunu verecekti. Gialdir'in de arabaya binişinin ardından bir süre bekleyecek, ancak havanın gidişatını artık koklamayacaktı. İnsanlara bir konu hakkında ne kadar düşünme vakti verirse, var olan hissin o derecede perçinleneceğini biliyordu. Konuşmaya başlayacaktı. Kaşları bir nebze çatık, yüzü asık. Ancak negatif bir tutumla değildi bu. Ciddiyetini hissetmelerini istiyordu.

"Herkes. Beni dinleyin."

"Yolun güvenli olup olmadığından emin değilim. Biz her an tetikte olacağız. Yani şu andan itibaren tehlikenin içindesiniz. Kendinizi buna göre ayarlayın. Yolumuz uzun. Bildiğiniz gibi, hedefimiz Doğu Üssü. Ardından ise Alamara. Belirli aralıklarla yolu kontrol edeceğiz. Bu esnada ihtiyaçlarınızı giderebilirsiniz. Ancak bu süre beş dakikayı geçmeyecek. Çünkü bir dakika dahi kaybedecek lüksümüz yok. Eğer daha uzun bir konaklama kararı alırsam bunu size bildireceğim. Bu durumda bir nöbet planı oluşturacağız. Size açıklama yapılmıştır ancak yinelemek istiyorum. Burada insanlar yoğun iblis saldırısı altında. İblislerin sayısı hakkında bilgimiz yok. Vardığımız anda toplanacağız ve bir keşif yapacağız. Gruplara ayrılmayacağız. Bunun nedeni ise bölgeye bizimle birlikte bir çok Aludir birliği nakledildi. Ne kadar bölünürsek, iletişimimiz o kadar güçleşir. Harekat planımızın temelinde iletişim hızımız ve ekip uyumumuzun maksimize edilmesi var."

İlk cümlelerinin ardından ortama kısa bir süre göz gezdirdikten sonra çok beklemeden tekrar söz almak istiyordu. Sözlerinin etkisinin dinmesine izin vermeden, onların aklına kazımak istediği belirli şeyler vardı.

"İblis seviyelerinin yüksek olduğunu tahmin ediyorum. Düşük seviyeli iblislerin yapabileceği bir iş değil bu. Seviyesi düşük bir iblis ya da iblis grubu gördüğünüzde benden ve Gialdir'den emir beklemenize gerek yok. Onları imha edin. Bir iblisi başarıyla imha ettikten sonra "BEYAZ" kodunu kullanacağız. Bu aynı zamanda "temiz" anlamına geliyor. Bu durumda insanları kurtarmak ve onları önceden belirlediğimiz güvenli bölgeye ulaştırmak ilk hedefimiz. Eğer yüksek seviyeli bir iblis görürseniz ve onunla baş edemeyeceğinizi anlarsanız, "MAVİ" kodunu kullanın. Bu kodu duyarsanız en yakınınızdakine aranızda iki adımlık mesafe kalana kadar yaklaşın ve sırt sırta verin. Eğer sayınız daha çoksa bütün yönleri kapatacak şekilde üçgen kurun. Aynı emri iblisinize de verin. Eğer konumunuzda bir kazazede varsa onu ortanıza alarak koruyun. Sonrasında ilk fırsatta onu oradan uzaklaştırın. "KIRMIZI" kodu geri çekilme kodumuz. Bu kodu duyduğunuzda önceden belirlediğimiz konuma intikal edin. Ulaştığımızda herkes bir önceki konumunu belirtsin. "SİYAH" kodu ise koşulsuz şartsız bana ulaşacağınız kod."

Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. Gözlerini bir an bile kırpmamıştı. Ciddiyeti yüzünden akıyor, gözleri yuvalarından çıkacakmışcasına parlıyordu. Cılız ve huzurlu sesi, o an için huzursuz bir canavarın hırıltılı solumasından farksızdı. Vücut ısısının arttığını hissediyor ve vücudundaki her bir kas geriliyordu. Bu, heyecanın getirdiği bir dürtüydü. Öylesine bir heyecan değil. Kaosun getirdiği doyumsuz bir ödül.

"İblisler komuta ediliyor olmalı. Ancak bu kod, iblisler... daha doğrusu sizin bildiğiniz iblisler için değil. Anlam veremediğiniz bir şey gördüğünüzde, gözlerinizi kırptığınız an öleceğinizi anladığınızda, son nefesinizi verecekmiş gibi hissettiğinizde; bunu haykıracaksınız. Çünkü gördüğünüz iblis, görüp görebileceğiniz en kudretli iblis olabilir. Yahut bir insan. Bir Aludir ya da başka bir şey. Emin olun, bunu gördüğünüzde anlayacaksınız. Bu durumda bütün sorumluluğu alacak ve yanınıza intikal edeceğim. Hiç biriniz Almazath ya da Ulvannah kadar güçlü bir iblisle karşılaşmadı. Ya da Eletha kadar kudretli biri ile. Size yeterli süreyi kazandırıp geri çekilmenizi sağlayabilirim. Bu kodu duyduktan sonra geriye dönmeyecek ve beni aramayacaksınız. Kurtarabildiğiniz kadar insanı kurtarıp bölgeyi terk edeceksiniz. Her biriniz Aclania için değerlisiniz. Sizleri canım pahasına koruyacağım. Herkes kodları ve durumu iblislerine aktarsın."

Son sözlerinden sonra ortamı koklama vaktinin geldiğini hissediyordu. Çok kısa bir süre daha nefeslendikten sonra Gialdir'e dönecekti. Onun herhangi bir tepki vermesine ve sululuk yapmasına fırsat vermeden emirlerini vermeyi planlıyordu.

"Gialdir elden ele bir kağıt dolaştıracak. Herkes ismini, iblisini, iblisinin türünü ve iblisinin yeteneklerini yazacak. Kendinize ait net ve kısa cümleleriniz ile. Gialdir bu listeyi analiz ederek bazı kombinasyonlar oluşturacak. Ardından yol boyunca sizlerle bu planları paylaşacağım."

Gialdir'e sert, ciddiyeti elden bırakmayan son bir bakış daha attıktan sonra kaşlarını yukarı doğru esneterek harekete geçmesini belirten bir mimik de yapmıştı. Hemen ardından ise biraz soluklanmayı arzulayan dudaklarını son kez oynatmıştı. Taktığı yeni maskeye, büründüğü yeni ruha çabuk ısınmıştı.

"Herhangi bir şeye takılan var mı? Sorularınızı soracaksanız şimdi zamanı. Başka zaman bulamayacağız."

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 08 Aug 2024, 16:42
by GM - Dimensio
Gialdir’e karşı kurduğun cümleler, sanki doğrudan onu etki altına almış gibi duruyor. Bu haliyle, basit bir köle konumuna gelen Gialdir’in hali, birkaç cümle öncesine göre epey bir farklılık gösteriyor. Buna rağmen, elini Gialdir’in göğsüne koyduğunda onun kalp atışındaki hızlanmayı fark edebiliyorsun. Bu durumda da sana, Gialdir’in bahsettiği arzuların ne kadar canlı olduğunu sana açıkça gösteriyor. Konuşman bittiğinde ise, Gialdir sadece hafif bir tebessümle yetiniyor, sanki kendisinden bir cevap beklemediğini fark etmiş gibi. Ardından ise Gialdir sadece sessizce senin adımlarını takip etmekle yetiniyor.

At arabasına geri döndüğünüzde, ruh hali bilindik suratlarla tekrar karşılaşmanın anlık gerginliğini yaşıyorsun. Fakat konuşmaya başladığın anda ise bu gerginlik tamamen siliniyor ve emrindekilere hükmeden bir insan profiline bürünüyorsun. Söylediklerin uzadıkça, karşında duran kişilerin ilgisini kaybettiğini fark edebiliyorsun. Ancak buna rağmen, her biri söylediklerini anlamış gibi kafa sallıyor. Bu ciddi halin, az önceki sorgulayıcı bakışların önüne geçmiş gibi dursa bile, halen buram buram güvensizlik kokusunu alabiliyorsun. Sözlerinle birlikte Gialdir kenarda duran bir çantaya uzanıp kağıt aramaya başlıyor ve onun bu arama çabası sürerken cümlelerin sonlanıyor.

Konuşmanın bitmesiyle birlikte Gialdir’den kağıtları beklemeye koyuluyorsun. Ancak tam bu esnada, karşında ve yanında oturan bölüğündeki kişilerin giderek hareketsizleşmeye başladığını fark ediyorsun. Bu durum, tüm sinir uçlarına sinyal gitmesine ve kaslarının gerilmesine neden olurken, bölüğündeki kişilerin bir anda kararıp, ardından bir gölge timsali erimeye başlamalarıyla neye uğradığını şaşırıyorsun. Gialdir’in “Ne oluyor?” diyen sesindeki ton, benzer şaşkınlığı onunda yaşadığını gösterirken, siyah karaltılara dönüşen bölüğündeki kişiler toz gibi erimeye başlıyor! Kendini olabildiğince toparlayıp bir durum analizi yapma çabası içine girdiğin sırada ise, toz parçaları kümelenmeye başlıyor ve karşında duran oturağın üzerinde bir karaltı bırakıyor. Bu karaltıya baktığın anda ise, isminle başlayan bir şeylerin yazılı olduğunu görüyorsun.


“Dina… Böylesine bir yola başvurmak zorunda kaldığım için üzgünüm. Ancak sizi tek başınıza göndermemi kimsenin kabul etmeyeceğini biliyordum. Bu nedenle yanınıza güvendiğiniz birini almanızı ve geri kalan kişileri ise ayarlayacağımı söyledim. Bunun sizi ateşe atmak anlamına geldiğinin farkındayım. Fakat sizin ateşi yakabileceğinizi de biliyorum. Tam bir destek hazır olana kadar, durumu en azından kontrol altına alacağınıza inanıyorum. Tıpkı inancımı boşa çıkarmayacağınıza inandığım gibi…”


Vearis’ten geldiğini anladığın yazıyı okumanla birlikte, yazı dağılıp yok olmaya başlarken bakışların Gialdir’e kayıyor. Gialdir yüzüne yerleşmiş tebessümle toz partiküllerinin yok oluşunu izledikten sonra elinde tuttuğu kağıtları sallayarak “Sanırım bunlara ihtiyaç kalmadı Komutan… Tabi kodlara falan da!” diyor yarı ciddi, yarı alaycı bir tonda. Gialdir’in bu tavrından, beklemediği bir sürprizle kalmanın mutluluğu ile sürprizin hiç de hoşuna gitmemiş olmasının yarattığı hoşnutsuzluk arasında kaldığını anlayabiliyorsun.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 09 Aug 2024, 11:42
by Dina
Sanki sonsuzluğa değen, sonsuzluğa yakınsayan bir zaman diliminde yaşıyordu o an için. Kendisinden beklenmeyen cümleler kuruyor, kulağına ulaşan sözleri kendisini tekrar değerlendirmesini gerektiriyordu o an için. Uzunca bir konuşma gerçekleştirmiş olmanın yorgunluğunu henüz atamadan ortamdaki anlamsız kokan hislerden bir yenisi kendi repertuarına eklenmişti. Karşısındakilerin güvensizlik dolu bakışları devam etse dahi onları artık hükmü altına aldığına emin gibiydi. Bir noktada, sözleri tamamlanmıştı. Hiç birinden ne bir söz, ne bir hareket gelmişti. Kukla gibilerdi. Kukla gibi. Bu anlamsızlık karşısında bir kelam etme gereği duymamıştı şu zamana kadar. Şu zaman dilimi ise artık tepkisini gerektiriyordu.

Karartılar gözü önünde büyürken, baktığı her bir silüetin karanlığa karıştığını görüyordu. Gözleri önünde herkesin tek tek toza, küle dönüşmesine şahit olduktan sonra onunla aynı şaşkınlığı paye eden Gialdir'in sesi de ulaşmıştı kulaklarına. Ne olduğu ile ilgili düşünmek için zaman bulduğu zaman da karaltıda bir yazı fark etmişti. Bu bir saldırı değil, önceden hazırlanmış bir plandı. Vearis'ten geldiğini adı gibi bildiği bir mesajdı bu. Gözlerini karanlığa bir kez daha odakladı ve yazılar önce gözlerinin önünden, sonra da zihninden akıp gitti.

Mesaj tamamen gözlerinin önünde ışığa karıştıktan hemen sonra, Gialdir ile göz göze geldi. Onun da bu sürpriz karşısında vereceği tepki kendisine benzerdi. Kendisi de heyecanlanmış olsa da bir şekilde karamsar bir ruh halinin kapısını aralamıştı. Vearis'in içten pazarlıklı olduğunu biliyordu. Onları ölüme mi yollamıştı? Yoksa basit bir test miydi bu... Bu ülkede bilgisi dahilinde tek bir şey yok muydu? Her şeyden son dakika haberi olacaktı demek ki böyle. Gadiel, Zen ve diğerlerinin bu ülke için aldıkları riski ve giriştikleri o gururlu mücadeleyi düşündü. Onlar gibi olabilmek için kendini deniyordu sadece. Bu birliği komuta etmek istemişti. Kendisini yeni bir role büründürmek ona çok daha iyi gelebilirdi. Ancak bir şekilde kader karşısına set örüyordu. Yapması gereken tek şey kaderini yaşamaktı. Yürüyeceği yolu kendisinin seçmediğinin bu şekilde bilincine vardı. Yalnızca kendisi olmalıydı.

Bir diğer konu ise Gialdir idi. Onu hafife alıyordu, bunun bilincindeydi. Onun basit bir kukla olduğunu düşünse dahi, bundan fazlasını taşıyordu içinde. Bütün bunları onun ayarlayıp ayarlamadığını anlayabilmesinin bir yolu yoktu. Dahası, Vearis'in iblisinin yeteneğinden bihaberdi. Bu bir ilüzyon muydu? Gialdir'in işi miydi? Yoksa Vearis'in planı gerçekten de bu muydu? Eğer mesajda yazılanlar gerçek ise Vearis bir şekilde canlı ya da cansız kopyalar oluşturabiliyor olmalıydı. Ya da bunlar yalnızca bir ilüzyondu. Hışımla yerinden fırladı. Az önce askerlerin oturduğu koltukları gözüyle taramaya başladı. Bir eşya, biz iz. Terlemiş bir poponun oturakta bırakacağı ıslaklık. Bir iz aradı. Gerçeklikten bağının koptuğu şu dakikalarda daha fazla onu hayata bağlayacak bir ip aradı. Koltukları hem gözüyle, hem de eliyle tararken tekrar bir hışımla Gialdir'e döndü. Hareketleri ne kadar hızlı ise, ses tonu ve tavrı o kadar sakindi. Heyecanlanmamış, kandırılmamış gibiydi. Basit bir selam verir gibi konuştu.

"Gialdir. Bugün yola çıkarken bu arabaya kaç kişi bindi? Daha önceden tanıdıkların var mıydı? Bunlar gerçek insanlar mıydı?"
dedi basitçe.

Ardından şu güne kadar o ergen züppeye karşı takındığı tavırları gözden geçirdi. Belki de onun göremediği bir şey vardı. Dina onun içinde yatan sinsiliği ilk günden fark etmişse dahi, Gialdir'in bilmediği bir yüzünü gösteriyordu ona. Bu durumun sağlamasını yapabilecek kadar zamanı yoktu çünkü. Gialdir'in Aclania'ya ve mevcut düzene olan düşmanlığı, Alamara saldırısı ve bu yolculuk ile ilgili şüphelerini hiç bir şey gideremezdi. Bununla birlikte Gialdir'in yeteneğinin farkındaydı. Sınırlarını bilmese dahi, ihtimaller güçlenmişti.

"Bunu neden yaptın?"

Yüzündeki her bir kas demeti şimdi çelikten daha sertti. Bir gemicinin düğümünden daha gergindi. Fırtınanın sallandırdığı dev bir kadırgada, baş başa kalmışlardı. Dina ise şimdi emin olmak istiyordu. Onu rahatsız eden, kandıran ve karanlığa sürükleyen bu düzen ile düzeni yerle bir etmek isteyenler arasında bir seçim yapmalıydı. Ancak yalana tahammül edemiyordu. Gialdir'den emin olması gerekiyordu. Dina kafası çalışan biriydi. Bir şekilde zekiydi. Onun da şaşırdığını biliyordu. Yüzünün aldığı şekilden ancak yine de karizmasını bozmak istememeye çalışmasından, bu sürprizin onun dengesini bozduğunu fark edebiliyordu. Ancak akıl akıldan üstündür. Emin olması gereken tek şey buydu. Tek ve derin bir nefes aldı. Vakit kaybetmeden tekrar konuştu.

"Ne biliyorsan anlat. Yalan söylediğini hissedersem seni öldürürüm."

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 09 Aug 2024, 17:06
by GM - Dimensio
Yerinden bir hışımla kalkıp önce insanların, sonrasında ise tozların bulunduğu koltuğa yöneldiğinde, Gialdir’in bakışlarının üzerinde olduğunu hissediyorsun. Ne yaptığını anlamaya çalışır gibi sana bakmakta olan Gialdir’e rağmen koltuklarda bir ipucu aradığında, koltukların tamamen tertemiz olduğunu görüyorsun. En ufak nem, kıl, tüy veya kalıntı bulunmaksızın… Adeta burada hiçbir varlık bulunmamış gibi… Bu durum kafandaki düşüncelerin bazılarının oturmasına imkan tanıyor ve bu kez odağını Gialdir’e çeviriyorsun. Sözlerinin ardından Gialdir “10 kişi bindi, sen de gördün. İçlerinde daha önce tanıştığım biri de yoktu. Ve bana kalırsa, bunların hiçbiri gerçek anlamda insan değildi.” diyor. Hemen ardından, kendine has bir rahatlıkla Gialdir “Yazıları sen de okudun ya.” diyerek sırtını arkasına yaslıyor. Gialdir’in bu sözlerinin ardından diğer cümlelerini kurduğunda ise, onun biraz gücenmiş ve biraz da şaşırmış bir şekilde sana baktığını görüyorsun. Gözlerinin altındaki arzularının esiri olan adamın yerine, son derece rahat bir tavır takınan Gialdir hafif gözlerini kısarak seni süzmesinin ardından “Beni öldürür müsün? Bunu gerçekten yapar mısın?” diyor. Fakat bir anda sanki kendini yanlışlar gibi kafasını iki yana sallayan Gialdir “Hayır, hayır… Bunu gerçekten yapabilir misin?” diyor. Sorusunun ardından yüzüne yerleştirdiği tebessüm dahi Gialdir’in çoktan ölümü hak ettiğini işaret etse bile, Gialdir bir anda iki kolunu da yukarı kaldırıp teslim olduğunu sana ayan beyan gösteriyor. Hemen ardından ise Gialdir “Yine de anlatayım tabi.” diyerek cevap vereceğini gösteriyor.

Gialdir ellerini halen havada tutmaya devam ederken hafifçe soluklanıyor ve ardından “Burada olanla hiçbir ilgim ve alakam yok. Böyle bir şeyin olacağını bilmiyordum. Vearis’in sadece bizi Alamara’ya göndereceğinden de haberim yoktu. Ben de senin gibi , şu yok olan 10 kişiyle gidip, muhtemelen ikimiz geri döneriz diye bekliyordum. Bu yüzden ben masumum.” diyor. Son cümlesinin altını çizmek ister gibi kaşlarını kaldırıp bakışlarıyla havadaki iki elini işaret eden Gialdir hemen ardından “Peki ya sen Dina? Sen bu masumiyetin neresindesin? Kaçıncı kez kimin kazdığını bile bilmediğin kör bir kuyuya atlaman istendi? Kaçıncı kez bu kuyuya atıldın? Kaçıncı kez atıldığın bu kuyuda anlatılanların dışında bir şeyler gördün? Kaçıncı kez yüzleştiğin gerçekliğin anlatılanlardan farklı olduğunu gördün?” diyor. Her bir sorusu diğerinden daha vurgulu çıkan Gialdir başını iki yana salladıktan sonra “Bana masumu oynamana gerek yok Dina… Beni ne kadar arzuladığını bildiğim kadar seni tanıyorum! Üzgünüm bunu söylemek canını yakabilir ama, sen inşa edilen bu düzendeki çarklara yakın değilsin. Sen o çarkın ta kendisisin! Kendi etrafında dönüp duran ve bir şeyler başardığını sanan bir çark sadece… Seni cilalayıp parlatacak olan ise, ya ben olacağım ya başkası… Bu yüzden sana diyorum ki Dina, şu çarka çomağımı soksam mı acaba?” diyor. Son cümlesiyle, bir kez daha iç mi dış mı olduğunu bilemediğin yüzünü gösteren Gialdir, “İndireyim mi?” diye soruyor sanki ne az önce bir şey yaşanmış ne de bir şeyler söylemiş gibi ciddiyetsiz bir ses tonuyla. Ancak hemen ardından, sinsi bir gülüşle kollarının uyuşmaya başladığını belirtmek ister gibi hafifçe sallamasının ardından "Kollarımı yani." diyor.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 11 Aug 2024, 03:44
by Dina
İşini şansa bırakmayı sevmiyordu Dina. Nitekim yaşadığı her an şansa bağlıydı. Verdiği hiç bir kararda kendini özgür hissetmediği gibi, özgür olabileceği bir gerçekliğin içinde de değildi. Gözlerini açtığı ilk andan beri bunu biliyordu. Şimdi burada bir kez daha kandırılırken, inanmak istediği hayatın elinden kayıp gidişini bir kez daha deneyimliyordu. Onun için fazlasıyla kolaydı bu duruma alışmak. Bir başkası olsa feryad ve figan yakınırdı. Bağırır ve çağırır, bu durumla yüzleşmeye çalışırdı. Belki de bir başkası boyun eğerdi. Erdemli olanı, doğru olanı yapmaya çalışırdı. Halbuki özgürlük bu değildi. Vearis'in doğruları, Aclania'nın doğruları onlar için yıkımdan ve yalandan ibaretti. Bir şeylerin döndüğünü farketmişti. En başından beri bu seçimin nasıl bir güç savaşına döndüğünü diğer Aludirler göremese dahi o görebilmişti. İnandığı bir şey vardı yalnızca. Kendi yolunda yürüyebileceğine inanmıştı. Belki de erdem dedikleri şeyi deneyimlemek istemişti. Sorumluluk alabilirdi. Kaderi bir Aludir olarak başlamıştı. Dünyaya bu şekilde gelmişti. Onun için yazılan belki de bu kokuşmuş ülke için bir şeyler yapmaktı. Gialdir pek çok şey olabilirdi. Ahmak, aciz ya da libidosu fazla kaçmış bir ergen. Ancak günün sonunda o bir yalancı değildi. Yalnızca onu tartmak istemişti, o kadar.

İlk cümlelerine cevap vermedi Dina. Bu bir meydan okuma değildi en başından beri. Onu çok rahat öldürebileceğini biliyordu. Ancak bunu ona söylediği için artık bunu yapma şansı yoktu. Zaten öldüreceği birini tehdit etmezdi. Ona yaklaşır, onun olur ve istediğini yapmasına izin verirdi. En zaaf dolu, en zayıf anında ise yapacağını yapardı. Gialdir belki de gereksiz kibri ve çok bilmişliği ile bunu hakediyordu. Ancak şu saatten sonra ona ne yaparsa yapsın, onu tatmin etmezdi. Sözlerini kendini ona inandırmakla harcamıştı. Sonrasında ise Dina'nın önceki sözlerine bir kaç gönderme yapmıştı. Ne acı. Dina hiç bir zaman bunları inanarak söylememişti. Gialdir'in gördüğü maske, Dina'nın yüzlerinden biriydi sadece. Vearis'e oyunu veren; oyuncak askerlere komutancılık oynayan ve Gialdir'i mamalayan başka bir maske. Sonrasında ise onu yalanlamaya, kendisinin ne kadar haklı olduğunu iddaa etmeye devam etmişti. Dina'nın fikirleri onun için anlamsızdı. Ancak küçük bir çocuk gibi bir şekilde, o kırılgan gururu ile kendisini savunmaya ve karşısında kendisini yüceltmeye devam ediyordu. Acınası. Vakit kaybı.

"İstediğini yap." dedi. Kollarını indirmesini bekliyordu. O çarpık teslimiyeti görmek daha da iğrendiriyordu onu. Eğik bedenini biraz düz bir postüre getirdikten sonra Gialdir'e anlamsızca bakmaya devam etti. Sanki onun sözlerini eski püskü, yıkılmaya yüz tutmuş tuğlalardan inşa edilmiş bir duvara söylediğini anlatmaya çalışıyordu. Ona, dünyanın en önemsiz varlığıymışcasına baktı. Ardından buna tezat oluşturacak şekilde içtenlikle gülümsedi. Tekrar söz aldı.

"Gyugnal bana bir gün rüzgarın yön değiştireceğini, o gün geldiğinde elinden geleni yaptığı için rahat öleceğini söylemişti. Onun hakkındaki düşüncelerin ne alemde bilmiyorum. Ben onu hiç sevmedim. Ama onun kadar yakın hissedebildiğim birisi de yoktu. Bir şekilde beni anlıyor gibiydi. Ben de onu anlayabiliyordum. Sonra da beni Vearis'in organizasyonuna yerleştirdi. Bundan haberim de yoktu. Ne Aludir olmayı, ne de Aclania'yı zerre umursamadığım için önemsizmişcesine kabul ettim. İblis diyarından tek başına dönmeyi başaran, organizasyon liderlerine herkesin gözünün önünde hakaret eden, utangaç, kekeme, edepsiz küçük bir kızdım onlar için. Vearis'e güvendiğim ya da sırf Gyugnal istedi diye ona tutunduğum falan yok. Başkalarının doğru olanı yapmak dediği, kendimce yanlış olduğunu bildiğim şekilde davranıyorum. Amacım neyin doğru olduğunu bulmak kadar neyin yanlış olduğunu da bulmak. Vearis'in nasıl birisi olduğunu biliyorum. Ona oy veren herkesten daha iyi tanıdım onu. Buraya gelme nedenim itildiğim yolda savrulmak değil. Kendi yolumda, kendi kararlarımla yürümekti. Sen farkında değilsin ancak hala öyle yapıyorum."

Gülümsemesinin dozu artık rahatsızlık verici bir düzeye ulaşmıştı. Gialdir için anlamı olacak türden sözler değildi bunlar. Nitekim onun kırılgan erkekliği yalnızca onun haklı olduğunu duymaya can atıyordu. Ona istediğini verse dahi, kazanacağı bir şey yoktu. Kaybedeceği bir şeyi olmadığı gibi. Yolun en başında, kartlarını açık oynamalıydı. Onun için seçim vakti gelmişti. Yürüyeceği yolu seçmek değil. İstese dahi bunu seçemiyordu. Gadiel geldi aklına. Onun bir aptal olamayacağını düşündü. Ne kadar gururlu, ne kadar erdemliydi. O silik tipler arasında en çok onu beğenmişti. Onun için ona yalan söylenmesi, kurtaracağı canlardan daha değerli değildi. Dina bunu denemek istemişti. İşte Gialdir ne kadar kırılgan bir gurura sahipse, Dina da bu kadar berbat bir kibire sahipti. Kendisini savrulmaktan alıkoymak, onun için içgüdüsel bir davranıştı. Saçlarını sağdan sola savurdu Gialdir'e bakmaya devam ederken.

"Bana ne kadar haklı olduğunu ya da inandığım şeylerin yanlış olduğunu söylemene gerek yok. Bunların hiç birini sana inanarak söylemedim. Beni tanımıyorsun. Sadece benim izin verdiğim kadarını. Beni gözünde fazla büyütme. Ben çözülecek bir bulmaca değilim. Bir kıymetim de yok."

Biraz nefeslendikten sonra aracın çıkışına doğru baktı. Birazdan arabayı durduracak ve son sözlerini söyleyecekti. Gialdir için endişelendiğinden ya da onun kendisi gibi olacağından değil. Günün sonunda ayağına dolanacak bir ipti o. Yoluna çıkacak bir dikendi. Onunla uğraşmak istemiyordu. Tıpkı artık bu işle uğraşmak istemediği gibi.

"Hala komutanınım sanırım. Seni bu görevden azad ediyorum. Bu bir emirdir. Benimle birlikte ölmene gerek yok. Geri dönüp seni benim yolladığımı, bunun kesin bir emir olduğunu anlatırsın."

Hemen ardından az önce incelediği koltuklara hiç bir şey yaşanmamış gibi bıraktı kendisini. Bacak bacak üstüne attı ve tavanı izlemeye başladı. Gıcırtıları, nal seslerini ve rüzgarın uğultusunu dinledi. Gialdir'in verebileceği cevapları düşünmeye başladı. Bilmişlik taslamaya devam edecekti muhtemelen. Kırılgan egosuyla onu ne kadar arzuladığını söylemeye devam ederdi belki. Bir kaç sulu şaka yapardı. En istemediği şey de verdiği emre karşı gelerek gitmeyi reddetmesi olurdu. Onunla kalmaya devam etmek istemiyordu. Bütün bunlara rağmen Alamara'ya gittiğinde ne yapacağını dahi bilmiyordu. Yalnızca bütün bunların bir nedeni, bir kökeni olduğunu biliyordu. Bir şey onu yine de kaderine doğru çekiyordu.

Gialdir'in vereceği cevabın ardından elini kaldırıp şöföre seslenecekti. Araç durduktan sonra onu yolcu etmeyi planlıyordu.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 19 Aug 2024, 16:24
by GM - Dimensio
Konuşmaya başladığın anda, Gialdir dilinden fırlayacak bıçaklara çoktan kendini hazırlamış hissediyor. İlk cümlenle birlikte kollarını yavaşça aşağıya indirmeye başlasa bile, Gialdir’in halen daha tetikte olduğunu göstermek istemese bile görebiliyorsun. Fakat bunlara aldırmadan cümlelerini kurmaya başladığında, karşında sana karşı sadece gülümseyen boş gözler görüyorsun. Tüm cümlelerin bir çift boş bakan göze savrulup nihayete erdiğinde, sanki onca şeyi söylememiş gibi hissediyorsun kendini. Gözlerini birkaç kez istemsiz kırptığında ise, esasen söylediklerinin Gialdir tarafından anlaşılmak istenmeyen şeyler olduğunu fark ediyorsun. Karşında oturan adamın, tüm söylediklerini bal gibi anladığını ve fakat bunları kabul etmediğini… Bu sonuç, seni en arzulamadığın nihayete sürükleyecek gibi hissettirmeye başlıyor ve bu hisle Gialdir’e görevinin sonlandığı emrini veriyorsun. Gialdir, verdiğin emre karşı sadece dudaklarını anlık olarak hafifçe aşağıya doğru büküp eski haline getirmekle yetiniyor ve ardından oturduğu yerden doğrulurken “Emredersiniz Komutanım!” diyor samimiyetten uzak bir itaatle. Gialdir, başkaca hiçbir şey söylemeden at arabasından inerken, sanki bunun bir son değil de başlangıç olduğunu belirten bir bakış ve tebessümle sana bakıyor. Ardından dönüşünü bekleyen masum bir çocuk gibi gülümsemeyi sürdüren Gialdir “Geç gelmeyin.” diyor. Fakat bu gülümsemesini bir anda şaşkınlıkla bozan Gialdir “Yani Alamara’dan.” diyerek kendini düzeltmeye çalışıyor. Bundan sonrasında ise, artık yolculuğun tek başına devam edecek gibi görünüyor.

Re: Kararan Karanlığın Karartıları (1. Kısım) | Dina

Posted: 21 Aug 2024, 01:21
by Dina
Ağzından çıkan sözler pek de Gialdir tarafından anlaşılıyormuş gibi görünmemişti ona. Bakışlarını daha derinlere odakladığında ise onun tarafından dinlenildiğinden bile şüpheliydi. Eninde sonunda konuşmasını sonlandırmış ve Gialdir'in boktan tavırlarını artık çekmek istemediğini anlamıştı. Nihayetinde onunla yürüyebileceği bir yol yoktu artık. Seçim bitmişti ve durdukları noktalar ayrıydı. Ortada ne bir birlik, ne de bir komutan kalmıştı. Dina'nın bir Aclania komutanı olarak kariyeri oldukça kısa sürmüştü. Gialdir'e karşı kurduğu cümleler sona erdiğinde onun kısaca dünden razı yanıtı, içinde belli belirsiz bir sevinç yaratmıştı. En azından yanında taşıması gereken bir fazlalık yoktu artık. Duvara karşı olan konuşması da bittiğine göre biraz soluklanabilirdi.

Gialdir kısa cevaplarla onu geçiştirdikten sonra arabadan inmişti. Ardından gitmek üzere hareketlenmişti. Gialdir'in son sözlerine karşılık pek istifini ve tavrını bozmadan, gülümseyerek onunla vedalaşmak üzere konuşmuştu. "Görüşürüz." Hemen ardından gidişini gözlemeden ardını dönecek ve yerine oturacaktı. Alamara'ya gidip gitmemek konusunda dahi kararlı değildi. Vearis'in bu kararının ardında ne yattığını düşünmek istese dahi pek sonuca ulaşabileceğinden emin değildi. Nitekim Gialdir'i yollayışından sonra bu kararından memnun kalmayacağından emindi. Ne de olsa bu durum açıkca düzeni bozmak, gücü kısmak gibi bir şeydi. Böyle bir durumla karşılaşırsa ona Gialdir'e bir güven testi yaptığını ve geçemediğini söylerdi. Neticede Gialdir sevilen birisi değildi. Bunu Aludir Üssünde geçirdiği kısa süreden sonra anlamıştı. Bunları düşünmek dahi bir nebze saçmaydı onun için. Zira tekrar oraya geri dönüp dönemeyeceği konusunda şüpheleri vardı.

Yolculukta pek bir şey düşünmemeye çalışacaktı. Zira ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ancak ne araması gerektiğini az çok biliyor gibiydi. Oraya gidip bir kaç iblis öldürüp bu işi çözemezdi. Çözmek istiyor muydu ondan da emin değildi. Ancak onu güce yaklaştıracak herhangi bir ipucu veya bilgi onun için elzemdi. Neticede bu görevi de bir basamak gibi kullanmak niyetindeydi. Aklında dolaşan tek fikir iblislerin seneler öncesinde yaptığı Alamara saldırısıydı. Bir şeylerin tekrarlanıyor oluşu, bunun bir plan dahilinde gerçekleştiğini söylüyordu ona. Ancak bu plana o dahil miydi, işte bundan emin değildi.

Nal ve tekerlek seslerini bir ninni gibi düşünecekti. Ancak uyuyamayacağını biliyordu. Aklına bu kadar düşünce varken uyuyamazdı Dina. Arkasına yaslanacak, kollarını bağlayacak ve yolu izleyecekti. Yolun onu götürdüğü yer belki de kaderi olacaktı, belki de hiç bir yer. Karanlık da olsa yürümeyi seçmişti.