Boğucu ve gerici havayı iliklerine kadar hissediyordu. Derisini gerim gerim geren bu soğuk iklimin sebebini de az çok biliyordu. Bir diğer sebebi olan mahlukat ise hemen yanında oturuyordu. Arabanın belki de on dakikalık mesafeyi gidip gitmediğinden emin değildi. Bu esnada Gialdir'in heyecanla ayaklandığını ve bir anda arabayı durdur komutunu verdiğini farketmişti. Bu durumu sanki de biliyormuş gibi lanse ederek, istifini bozmadan oturdu. Nitekim Dina, nereye gideceklerini biliyor olsa dahi güzergahtan emin değildi. Yanına bu sebepten dolayı bir yardımcı komutan verilmişti. Gialdir'in ondan daha deneyimli olduğunu biliyordu. Ancak başına ne çeşit bir çorap öreceğini henüz kestiremiyordu. Nitekim ne kadar iyi huylu olsa dahi ortamı geren sebeplerin başında geliyordu. Gialdir şoföre güzergah hakkında talimatlarını verdikten hemen sonra komutan ile görüşeceğini iletmişti. Bu kendisi oluyordu.
Bileğini sanki bir uçurtmayı sallıyormuşcasına çekiştirmişti. Onu sürüklerken Dina istifini bozmamış ve emrindeki birliğe minik bir gülümseme fırlatmıştı. Fakat bu durumdan rahatsız olduğunu biliyordu. Gialdir'in ele avuca sığmaz bir yapısı vardı. Bir şekilde konuşacakları kadar uzaklaşmışlardı. Fakat bu durumun içerideki havaya negatif yansıyacağını biliyordu. Bunun için bir çözümü de vardı. Yine Gialdir'e muhtaçtı. Gialdir iblisi ile ilgili bilgileri verirken ağdalı bir dil kullanmıştı. Zannederse Dina'nın kısıtlı teknik bilgisi olduğunu düşünüyordu. Ya da bu kısmı hızlıca atlamak istemişti. Dina, Gialdir'in iblisi ile ilgili bilgilerini kafasının bir kenarına not ettikten sonra Gialdir'in soluklanmasını beklemişti. Ona bir cevap vermemişti. Herhangi bir mimik göstermeden sorduğu ikinci soruya cevap vermesini bekledi.
Gialdir lafa hızlıca tekrardan girmiş ve Dina için bazı şeyleri doğrulamıştı. Hoşnutsuzluğu çözmek ile ilgili konuşmalarını dinledikten sonra, o sözlerin hemen ardından yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Diğer sözlerinin hemen ardından düşünmeden lafa girmek istemişti. Pek söyleyeceklerini tartmamıştı. Zira tahmin ettiği cevabı vermişti Gialdir. Dina'nın bir huyu da girişeceği muhabbetlerin farklı senaryolarını kafasında bir kaç defa oynamasıydı. Bundan dolayı, vereceği cevabı hızlıca vermişti.
"Anladım... Başka söyleyeceğin şeyler varsa dahi artık ilgi alanıma girmiyor. Kafanın almadığı bazı şeyler var. Mevcut düzen seni rahatsız ettiği gibi beni de ediyor diyelim... Ben o düzenin çarkına senden daha yakınım. Sen ise karşımdasın. İşte aramızdaki fark bu. İstersem o çarkı parlatıp, cilalayabilirim. Eğer istersem de..."
Cümlelerinin ikinci kısmına girmeden önce kendisini bir tirad oynuyormuş gibi hissetmişti. Havaya girdiği falan yoktu ancak Gialdir'in ne ile beslendiğini ve havasının ne ile değişeceğini pek iyi biliyordu. Ona doğru keskin, yere sağlam basan bir adım attı. Bir nevze tozun kalktığını ve yakında o tozu solumaya başlayacaklarını biliyordu. Derince bir nefes alırken usul hareketlerle sağ elini karşısındaki mahlukatın göğsüne doğru götürdü. Biraz daha sokuldu. Çelikten yoğrulmuş yüz kasları, al yanakları ve bulutların huzurunu şifa niyetine dağıtan gözleri ile ona biraz baktı.
"Benim için yapabileceğin şeyler var. İçerideki hava biraz boğuk. Bir süreliğine bakışlarınla kızları yememeni rica ediyorum. Hem ben..." dedikten sonra biraz daha sokuldu ona. Hemen ardından geriye çekildi ışık hızında.
"Sana yeterli değil miyim?"
Son cümlesinin ardından az önceki konumuna hızlıca ulaşmış, çevik bir adımla tam arkasına dönerek arabaya doğru ilk adımını atmıştı. Aklındaki şey, otorite kurmak ya da karizmasını sağlama almakla ilgili şeyler değildi. Dina bir lider değildi. Dina bir takım oyuncusu da değildi. Kendisini çok iyi tanıyor ve neyi yapıp yapamayacağını çok iyi biliyordu. Dina bunlardan hiç biri olmasa dahi, her biriymiş gibi davranabilecek kadar sinsiydi. Bir surata baktığında onu okumayı iyi biliyordu. Onun arzularını hissedebiliyor, birisi yalan söylemeye kalktığında bunun ardında yatanları anlayabiliyordu. Bu sebeple olmadığı biri gibi davranmayacak, kendisi olacaktı. Bunun en basit çözümü ise varlık göstermekti. Var olduğunu belli edecekti. Bunu yapmanın yolu ise bir komutan gibi davranmaktan geçiyordu.
Arabaya ulaştığında sözü Gialdir'e bırakmadan şöföre seslenecek, "Gidebiliriz." komutunu verecekti. Gialdir'in de arabaya binişinin ardından bir süre bekleyecek, ancak havanın gidişatını artık koklamayacaktı. İnsanlara bir konu hakkında ne kadar düşünme vakti verirse, var olan hissin o derecede perçinleneceğini biliyordu. Konuşmaya başlayacaktı. Kaşları bir nebze çatık, yüzü asık. Ancak negatif bir tutumla değildi bu. Ciddiyetini hissetmelerini istiyordu.
"Herkes. Beni dinleyin."
"Yolun güvenli olup olmadığından emin değilim. Biz her an tetikte olacağız. Yani şu andan itibaren tehlikenin içindesiniz. Kendinizi buna göre ayarlayın. Yolumuz uzun. Bildiğiniz gibi, hedefimiz Doğu Üssü. Ardından ise Alamara. Belirli aralıklarla yolu kontrol edeceğiz. Bu esnada ihtiyaçlarınızı giderebilirsiniz. Ancak bu süre beş dakikayı geçmeyecek. Çünkü bir dakika dahi kaybedecek lüksümüz yok. Eğer daha uzun bir konaklama kararı alırsam bunu size bildireceğim. Bu durumda bir nöbet planı oluşturacağız. Size açıklama yapılmıştır ancak yinelemek istiyorum. Burada insanlar yoğun iblis saldırısı altında. İblislerin sayısı hakkında bilgimiz yok. Vardığımız anda toplanacağız ve bir keşif yapacağız. Gruplara ayrılmayacağız. Bunun nedeni ise bölgeye bizimle birlikte bir çok Aludir birliği nakledildi. Ne kadar bölünürsek, iletişimimiz o kadar güçleşir. Harekat planımızın temelinde iletişim hızımız ve ekip uyumumuzun maksimize edilmesi var."
İlk cümlelerinin ardından ortama kısa bir süre göz gezdirdikten sonra çok beklemeden tekrar söz almak istiyordu. Sözlerinin etkisinin dinmesine izin vermeden, onların aklına kazımak istediği belirli şeyler vardı.
"İblis seviyelerinin yüksek olduğunu tahmin ediyorum. Düşük seviyeli iblislerin yapabileceği bir iş değil bu. Seviyesi düşük bir iblis ya da iblis grubu gördüğünüzde benden ve Gialdir'den emir beklemenize gerek yok. Onları imha edin. Bir iblisi başarıyla imha ettikten sonra "BEYAZ" kodunu kullanacağız. Bu aynı zamanda "temiz" anlamına geliyor. Bu durumda insanları kurtarmak ve onları önceden belirlediğimiz güvenli bölgeye ulaştırmak ilk hedefimiz. Eğer yüksek seviyeli bir iblis görürseniz ve onunla baş edemeyeceğinizi anlarsanız, "MAVİ" kodunu kullanın. Bu kodu duyarsanız en yakınınızdakine aranızda iki adımlık mesafe kalana kadar yaklaşın ve sırt sırta verin. Eğer sayınız daha çoksa bütün yönleri kapatacak şekilde üçgen kurun. Aynı emri iblisinize de verin. Eğer konumunuzda bir kazazede varsa onu ortanıza alarak koruyun. Sonrasında ilk fırsatta onu oradan uzaklaştırın. "KIRMIZI" kodu geri çekilme kodumuz. Bu kodu duyduğunuzda önceden belirlediğimiz konuma intikal edin. Ulaştığımızda herkes bir önceki konumunu belirtsin. "SİYAH" kodu ise koşulsuz şartsız bana ulaşacağınız kod."
Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. Gözlerini bir an bile kırpmamıştı. Ciddiyeti yüzünden akıyor, gözleri yuvalarından çıkacakmışcasına parlıyordu. Cılız ve huzurlu sesi, o an için huzursuz bir canavarın hırıltılı solumasından farksızdı. Vücut ısısının arttığını hissediyor ve vücudundaki her bir kas geriliyordu. Bu, heyecanın getirdiği bir dürtüydü. Öylesine bir heyecan değil. Kaosun getirdiği doyumsuz bir ödül.
"İblisler komuta ediliyor olmalı. Ancak bu kod, iblisler... daha doğrusu sizin bildiğiniz iblisler için değil. Anlam veremediğiniz bir şey gördüğünüzde, gözlerinizi kırptığınız an öleceğinizi anladığınızda, son nefesinizi verecekmiş gibi hissettiğinizde; bunu haykıracaksınız. Çünkü gördüğünüz iblis, görüp görebileceğiniz en kudretli iblis olabilir. Yahut bir insan. Bir Aludir ya da başka bir şey. Emin olun, bunu gördüğünüzde anlayacaksınız. Bu durumda bütün sorumluluğu alacak ve yanınıza intikal edeceğim. Hiç biriniz Almazath ya da Ulvannah kadar güçlü bir iblisle karşılaşmadı. Ya da Eletha kadar kudretli biri ile. Size yeterli süreyi kazandırıp geri çekilmenizi sağlayabilirim. Bu kodu duyduktan sonra geriye dönmeyecek ve beni aramayacaksınız. Kurtarabildiğiniz kadar insanı kurtarıp bölgeyi terk edeceksiniz. Her biriniz Aclania için değerlisiniz. Sizleri canım pahasına koruyacağım. Herkes kodları ve durumu iblislerine aktarsın."
Son sözlerinden sonra ortamı koklama vaktinin geldiğini hissediyordu. Çok kısa bir süre daha nefeslendikten sonra Gialdir'e dönecekti. Onun herhangi bir tepki vermesine ve sululuk yapmasına fırsat vermeden emirlerini vermeyi planlıyordu.
"Gialdir elden ele bir kağıt dolaştıracak. Herkes ismini, iblisini, iblisinin türünü ve iblisinin yeteneklerini yazacak. Kendinize ait net ve kısa cümleleriniz ile. Gialdir bu listeyi analiz ederek bazı kombinasyonlar oluşturacak. Ardından yol boyunca sizlerle bu planları paylaşacağım."
Gialdir'e sert, ciddiyeti elden bırakmayan son bir bakış daha attıktan sonra kaşlarını yukarı doğru esneterek harekete geçmesini belirten bir mimik de yapmıştı. Hemen ardından ise biraz soluklanmayı arzulayan dudaklarını son kez oynatmıştı. Taktığı yeni maskeye, büründüğü yeni ruha çabuk ısınmıştı.
"Herhangi bir şeye takılan var mı? Sorularınızı soracaksanız şimdi zamanı. Başka zaman bulamayacağız."